Amaç: Bu çalışmanın amacı, öğretmen algılarına göre, okul müdürlerinin
intibak ettirici liderlik özellikleri ile motivasyonel dil kullanımı yeterlikleri arasındaki
ilişkileri ortaya çıkarmaktır.
Yöntem: Bu araştırma, okul müdürlerinin motivasyonel dil davranışını
oluşturan; yönlendirici dil, cesaret verici dil ve aitlik yaratıcı dil kullanım becerileri ile
intibak ettirici liderlik özelliğinin idarî liderlik, kolaylaştırıcı liderlik ve uyum sağlayıcı
liderlik becerilerini yordama düzeyini incelemektedir. Araştırma tarama modelinde
betimsel bir araştırmadır: Var olan değişkenler arasındaki ilişkilerin tanımlanması ve bir
değişkenin başka bir değişken tarafından yordanma durumunun incelenmesi amaçlanmaktadır.
Bu bağlamda, intibak ettirici liderlik bağımlı değişken, motivasyonel dil
ise bağımsız değişken olarak ele alınmıştır. Araştırma evrenini, Eskişehir ili Odunpazarı
ilçesinde bulunan resmî 32 devlet ve 1 özel ortaokulunda görev yapan 1203 öğretmen
oluşturmaktadır. Araştırma örneklemini oluşturan 19 ortaokul, 2013-2014 yılı Temel
Eğitimden Orta Öğretime Geçiş sınavı sonuçlarına göre üç tabakaya ayrılmış ve veriler
424 öğretmenden toplanmıştır. Araştırmada veriler İntibak Ettirici Liderlik Ölçeği ve
Okul Müdürlerine Yönelik Motivasyonel Dil Ölçeği ile toplanmıştır. Verilerin
çözümlenmesinde Man Whitney-U testi, Kruskal Wallis-H testi, ANOVA, korelâsyon
ve çoklu regresyon analizi kullanılmıştır.
Bulgular: Birinci tabaka okullarda görev yapan öğretmenler, okul müdürlerinin
intibak ettirici liderlik özelliklerini ve motivasyonel dil kullanımı becerilerini diğer
tabakada görev yapan öğretmenlere kıyasla daha düşük düzeyde algılamaktadırlar.
Kadın öğretmenler okul müdürlerinin hem intibak ettirici liderlik özelliklerini hem de
motivasyonel dil kullanımını yetersiz bulmaktadırlar. Meslekî kıdemi 1-6 yıl olan, 30
yaş ve altı öğretmenler okul müdürlerinin intibak ettirici liderlik ve motivasyonel dil
becerilerini daha düşük düzeyde algılamaktadır. Birinci tabaka okullarda okul
müdürlerinin sergilediği intibak ettirici liderlik ve kullandığı motivasyonel dil alt
boyutları arasında yüksek düzeyde pozitif yönlü anlamlı ilişki bulunmaktadır. Fakat bu
ilişki düzeyi ikinci ve üçüncü tabaka okullarda orta düzeye doğru gerilemektedir. Birinci ve ikinci tabaka okullarda görev yapan okul müdürlerinin sergilediği intibak
ettirici liderliğin üç alt boyutunda aitlik yaratıcı dilin etkisi bulunmamaktadır. Bunun
yanında üçüncü tabaka okullarda görev yapan okul müdürlerinin kullandığı aitlik
yaratıcı dil öğretmenler üzerinde olumsuz etkiye yol açmaktadır.
Sonuç, Tartışma ve Öneriler: Birinci tabaka okullarda okul müdürlerinin
intibak ettirici liderlik ve motivasyonel dil kullanım becerilerinin düşük olmasına
rağmen yüksek okul başarısının temelinde okul müdürü ve öğretmen faktöründen
ziyade ailenin katkısı olduğu düşünülmektedir. Kadın öğretmenlerin erkek öğretmenlere
kıyasla hem intibak ettirici liderlik hem de motivasyonel dil algısının düşük olması
sebebi kadına yönelik cinsiyet ayrımcılığına işaret edebilir. Aynı şekilde yaş ve meslekî
kıdeme yönelik anlamlı farkın kökeninde yeni öğretmenlerin beklentilerinin
karşılanamadığı düşünülmektedir. İkinci ve üçüncü tabaka okullarda görev yapan okul
müdürlerinin intibak ettirici liderlik özelliklerinin birinci tabakada görev yapan okul
müdürlerinden daha yüksek algılanmasının bir nedeni akademik dirençlilik olarak ifade
edilen yoksun ve yoksul sosyo-ekonomik çevreye sahip öğrencilerin akademik olarak
yüksek başarı göstermesi olgusu üzerine odaklanan okul müdürü ve öğretmenlerin
çabaları olarak değerlendirilmektedir. Her üç tabakada aitlik yaratıcı dil özelliğinin
düşük çıkma nedeni okul müdürlerinin kısa süreli görevler yapmasından, okulun
geçmişteki başarılarını, iz bırakan şahsiyetlerini gelecek nesillere aktaracak ve okul
kültürü oluşturacak kadar uzun süreli çalışmamasına bağlanabilir. Okul müdürünün
bağımsız, özgür ve hesap verebilir bağlamda âdem-i merkeziyetçi bir yönetişim
zihniyetiyle okulların tekrar yapılandırılması gereklidir.
Aim: The aim of this study was to elicit the relationships between leadership
characteristics of school principals and competence for using motivational language.
Method: The study scrutinized regression level of school principals’
motivational language ability which consisted of illocutionary, perlocutionary and
collocutionary language of their complex adaptive leadership and of managerial,
enabling and adaptive leadership skills. Research employed descriptive survey method
by using descriptive statistics to find out relations among variables and to reveal
regression level; for that reason, leadership was accepted as dependent variable whereas
motivational language was accepted as independent variable. Research population
comprised 1203 secondary school teachers from 32 public and 1 private schools in
Odunpazarı district in Eskişehir. In this study, sample was divided into three clusters
according to TEOG exam results as stratified sampling method. Data was collected
from 424 teachers from 19 state run secondary school in 2013-2014 school period.
Data was obtained from research sample by using Complex Adaptive Leadership Scale
and Motivational Language Scale For School Principals and analysed by the methods
of Man Whitney-U test, Kruskal Wallis-H test, ANOVA, correlation and multiple
regression analysis.
Findings: Teachers from first stratified schools perceived adaptive leadership
skills and motivational language levels of school principals at a lower level than the
teachers at second and third stratified schools. Female taechers found both adaptive
leadership skills and motivational language usage level insufficient of their school
principals. Teachers who had 1-6 year teaching experiences, who were under 30 and
who graduated from education faculties perceived adaptive leadership skill and
motivational language usage at a lower level. There was a significantly positive
correlation between adaptive leadership and motivational language subscales at the first
stratified schools but the correlation diminished to medium level at the second and third
stratified schools. Locutionary language did not regress adaptive leadership on three subscales at first and second stratified schools. Furthermore; it regressed adaptive
leadership in the negative way at the third stratified schools, which affected teachers
adversely.
Conclusion: Low adaptive leadership skills and motivational language usage of
school principals and high academical achievement of students at the first stratified
schools were paradoxical. It claimed that the main reason of academical achievement
could not stem from school principals and teachers. Conversely, family support was
thought to be core. Female teachers perceived lower adaptive leadership skills and
motivational language usage. The reason seemed to be the sexual identity based
discrimination. New teachers perceived leadership skills and motivational language
usage lower because their expectations could not be met. Adaptive leadership skills and
motivational language usage perception of teachers were much higher at the second and
third stratified schools which were located at low socio-economical and socio-cultural
environments in Odunpazarı district. Academical resilience which enabled school
principals to exert efforts to focus on academical achievement of students could be the
reason of high perceptions of teachers. Locutionary language level was lower because
school principals were not able to service at their schools long enough to convey the
past success and impressive personalities to new generation, which created school
culture in the long run. Schools had to be re-conceptualised so that school principals
could be free, independent and accountable with decentralised governance global
mindset.