Hipofiz adenomları, adenohipofizer hücrelerden köken alan artmış komorbidite ve mortalite ile seyreden hastalıktır. Hipofiz adenomlarının hayatın en verimli çağlarında görülmesi ve önemli klinik sonuçlar doğurması ülkemizde hastalığın alt gruplarının tanı, görülme sıklığı, seyri ve tedavisinin incelenmesi önem arzetmektedir. Bizim çalışmamızda Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Endokrinoloji bölümüne 1980-2018 yılları arasında başvurusu olan 667 hipofiz adenomu hastası retrospektif-gözlemsel olarak değerlendirildi. Hastaların hastane bilgi yönetim sistemi ve poliklinik hasta dosyalarından bilgileri tarandı. Taranan bilgiler; hasta yaşı, cinsiyet, tanı yaşı, takip yılı, başvuru şikayeti, adenomun boyutu, yerleşimi, hipofiz adenomunun tanı anında ve tedavi sonrası hormon düzeyleri, varsa kullanılan medikal tedavi çeşidi, hipofiz adenomunun operasyon sayısı ve şekli, medikal yada cerrahi tedavi öncesi ile sonrası adenom boyutu ve varsa rezidü/nüks hipofiz adenom boyutu, kiazma basısı, postop hormon aktivitesi, adenoma yönelik varsa RT öyküsüydü. Tüm adenomların 171’inin (%25.6) nonfonksiyonel adenom, 356’sının (%53,4) prolaktinoma, 121’inin (%18.1) akromegali, 16’sının (%2.4) Cushing hastalığı ve 3’ünün (%0.4) TSHoma olduğu görüldü. Radyolojik olarak adenomlar 340 (%51.1) mikroadenom, 195 (%29.1) makroadenom, 132 (%19.8) invazif- makroadenom olarak saptandı. Tanıdaki gecikmenin hayat kalitesinde azalma, sakatlık, ek hastalıklara zemin hazırlama, mortal seyir gösterme gibi önemli sorunlara neden olacağı unutulmamalıdır. Sonuç olarak özenle yapılan muayeneden alınan bilgiler doğrultusunda ilgili laboratuar ve radyolojik tetkiklerin istenmesi bizi erken tanıya götürecektir
Pituitary adenomas arise from adenohypophyseal cells and progress with increased comorbidity and mortality. It is important to examine the diagnosis, prevalence, course and treatment of the subgroups of the disease in our country because pituitary adenomas are seen in the most productive periods of life and have important clinical results. In our study, 667 pituitary adenoma patients who applied to Eskişehir Osmangazi University Medical Faculty Hospital Endocrinology Department between 1980-2018 were evaluated retrospectively and observationally. The information of the patients was scanned from the hospital information management system and outpatient clinic patient files. Scanned information; age, gender, age of diagnosis, follow-up year, application complaint, size, location, hormone levels at the time of diagnosis and after treatment, type of medical treatment used, number and type of operation of pituitary adenoma, before medical or surgical treatment and post-adenoma size and if any, residual/recurrent pituitary adenoma size, chiasma compression, postoperative hormone activity, history of RT for adenoma. 171 (25.6%) were nonfunctional adenomas, 356 (53.4%) were prolactinomas, 121 (18.1%) were acromegaly, 16 (2.4%) were Cushing disease and 3 (0.4%) were TSHoma. 340 (51.1%) microadenomas, 195 (29.1%) macroadenomas, 132 (19.8%) invasive macroadenomas were detected. It should be kept in mind that delay in diagnosis will cause important problems such as decrease in quality of life, disability, preparing the ground for additional diseases, and showing a mortal course. As a result, the information obtained from the careful examination and the request for the relevant laboratory and radiological tests will lead us to early diagnosis