Özet:
Akciğer kanseri epidemiyolojisi, klinik ve radyolojik bulguları etyolojide rol oynayan faktörlere göre toplumlar ve aynı toplum içinde cinsler arasında değişmektedir. Bu itibarla gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında bu bakımlardan önemli farklılıklar bulunmaktadır. Gelişmekte olan ülkeler arasında yer alan ülkemizde epidemiyolojik eğilimlerin gelişmiş ülkelere göre farklılık gösterdiği, buna bağlı olarak klinik ve radyolojik eğilimlerin de farklı olduğu bilinmektedir.
Olgularımızın %91.5’i erkek, %8.5’i kadındı. Yaş ortalamaları 60.7±9.6 (28-86 yıl) yıl olup, cinsler arasında yaş ortalamaları bakımından fark bulunamadı. Kadın ve erkek olguların yaş gruplarına dağılım yüzdeleri arasında fark bulunamadı.
Sigara içme oranı erkeklerde anlamlı ölçüde yüksek bulundu. Akciğer kanserli kadın olgularda AK’un, erkek olgularda ise SHK’un daha sık olduğu görüldü. Erkek akciğer kanserli olgularda histopatolojik alt tiplere göre yaş ortalamaları arasında anlamlı farklılık saptandı; AK ve KHK’un, SHK ve MK’dan daha erken yaşta ortaya çıktığı görüldü. Sigara içme oranı AK’lu olgularda anlamlı derecede daha düşüktü. Aile öyküsü ise AK ve KHK olgularında anlamlı derecede yüksek bulundu. SHK ve KHK asbest temasından bağımsız olarak sigara içen gruplarda anlamlı derecede yüksek bulundu. AK ise asbest teması bulunan ve sigara içmeyen grupta anlamlı derecede yüksek bulundu. Çok değişkenli modelde ise SHK ve KHK’un sigara içenlerde, AK’un ise sigara içmeyenlerde daha sık olduğu gözlendi.
Olguların ilk semptomlarının başlamasından doktora başvurduğu ana kadar geçen süre (hasta başvuru süresi) ortalama 90.1±84.7 (0-450 gün) gün olarak belirlendi. Bu süre kadın olgularda daha uzundu. Akciğer kanserli olgularda kliniğe başvurdukları anda en fazla görülen semptomlar öksürük, halsizlik, göğüs ağrısı, balgam çıkarma ve dispneydi. Semptomların görülme sıklıkları açısından cinsler arasında fark yalnızca balgam çıkarma, hemoptizi ve çomak parmak açısından gözlendi. Her üç semptoma da erkeklerde daha fazla rastlandı. Dispne KHK olgularında daha fazla görülmekteydi. Balgam çıkarma şikayeti, BHK olgularında anlamlı derecede düşük bulundu. Hemoptizi AK ve BHK olgularında daha az, SHK olgularında ise daha fazla görülen bir semptomdu. Ses kısıklığı KHK olgularında daha fazla görüldü. Akciğer kanserli olgularda VCSS ve Horner Sendromu gibi bir sendroma ait yakınma görülme sıklığı KHK olgularında daha fazlaydı. Çomak parmağa ait yakınma görülme sıklığı SHK olgularında daha fazla, KHK olgularında ise daha azdı.
Lokal muayene bulguları BHK olgularında, diğerlerine göre anlamlı derecede düşük bulundu. Genelde bakıldığında toraks içi yayılım bulguları KHK olgularında daha yüksek bulundu. Plevraya ait fizik muayene bulguları AK’lu olgularda, VCSS KHK olgularında, Horner Sendromu ise BHK olgularında daha fazla bulundu. Sistemik metastaza ait fizik muayene bulgusu SHK olgularında daha az, KHK olgularında daha fazlaydı.
Ortalama Karnofsky performans skoru 77.04±10.64 (40-100)’tü. Karnofsky performans skoru erkek olgularda kadın olgulardan daha yüksek bulundu. Olguların başvurudaki Karnofsky performans skorlarına göre %12.5’inin kemoterapi için, %39.7’sinin cerrahi tedavi için uygun olmadığı saptandı.
Göğüs radyografilerinde, 3 (%0.3) olguda hiçbir patolojik bulgu saptanmadı. Olguların %46.4’ünde saptanan kitle görünümü en sık saptanan radyolojik bulguydu. Radyolojik bulgulardan kitleyi hilus genişlemesi, mediasten genişlemesi, kısmi atelektazi ve pnömoni izlemekteydi. Olguların 178 (%16.8)’inde sıvı bulgusu mevcuttu. Sıvılı olguların 82 (%46.1)’sinde az miktarda, 71 (%39.9)’inde orta miktarda ve 25 (%14.0)’inde ise masif sıvı saptandı.
Hilus genişlemesi, kavite, kısmi atelektazi AK’lu olgularda daha az iken, multiple nodül, diffüz yayılım ve sıvı bulguları daha fazla görülmekteydi. Hilus genişlemesi ve mediasten genişlemesi KHK olgularında daha sık görülen bir bulguydu.
Yerleşim yeri KHK’da diğerlerinden farklı olarak orta zonda daha fazlaydı. Lezyon AK’lu olgularda ağırlıklı olarak perifer, KHK’lu olgularda ise santral yerleşimliydi.
Olguların 64 (%6.1)’ünün göğüs radyografisinde asbest temas bulgusu saptandı. Bu olguların 49 (%4.6)’unda plevral plak, 12 (%1.1)’sinde diffüz plevral fibrozis, 2 (%0.2)’sinde plevral plak ve asbestosis, 1 (%0.1)’inde ise plevral plak ve diffüz plevral fibrozis tespit edildi. Göğüs radyografisinde asbest temas bulgusu olan bireylerde lezyonların alt zon ve periferik bölgeyi seçmeleri asbest temas bulgusu olmayanlardan anlamlı derecede daha yüksekti.
Olguların %43.9’unda uzak metastaz vardı. Uzak metastaz SHK’da anlamlı derecede az bulundu.
Çalışmamızda elde edilen epidemiyolojik, klinik ve radyolojik bulguların ülkemiz için beklenen değerler olduğunu söyleyebiliriz.
Toplumlar arasındaki epidemiyolojik, klinik ve radyolojik eğilimlerdeki farklılıklara rağmen tüm dünyada olguların yalnızca %15’inin ameliyata uygun evrede geldiği bir gerçektir. Bu noktada ‘erken tanı ve tedavi nasıl sağlanabilir’ sorusu akla gelmektedir.
Bu sorudan yola çıkılarak çalışmamızda erken ve geç evrede tanı alan olguların özellikleri belirlenmeye çalışıldı. Başvuruda balgam yakınması olan, Karnofsky performans durumu 70 ve üstünde olan, göğüs radyografisinde kavite, total atelektazi saptanan, periferik yerleşimli lezyonu olan ve SHK, AK, BHK histopatolojik alt tiplerine sahip olan olguların daha erken evrede tanı aldığı tespit edildi. Bunun yanında başvuruda kilo kaybı yakınması ve göğüs radyografisinde mediasten genişlemesi olması erken evrede tanı almaya negatif etkili değişkenler olarak tespit edildi.
Sonuç olarak, akciğer kanserine neden olan risk faktörlerine sahip kişilerin, risk faktörleri, akciğer kanserinin kliniği ve seyri ve sağlık birimine erken başvurmaları konusunda etkin halk sağlığı eğitim programlarıyla bilgilendirilmeleri, birinci basamak sağlık birimlerinde görev yapan hekimlerin akciğer kanserinden şüphelendikleri kişileri erkenden ilgili uzmana yönlendirmeleri konusunda uyarılmaları ile tanı ve tedavideki gecikmenin azaltılacağı, prognozun iyileştirilebileceği kanaatine varılmıştır.