Tarih boyunca kadın kimliği erkek bakış açısıyla tanımlanmış ve kadınların
yaşam alanları ataerkil dil ve söylem ile sınırlandırılmıştır. Mitleri kaynak olarak
kullanan fallus merkezli edebiyat da kadınları erkeğin ‘öteki’si, edilgen ve itaatkâr
örnek kadın olarak konumlandırmıştır. Yirminci yüzyılın ortalarında, kadın yazarlar,
koşulsuz yüceltmeye dayalı mitler ve hikâyelerde sessiz bırakılmış pek çok mitolojik
figürü farklı bakış açılarıyla yeniden yazmaya başlamışlardır. Farklı kültürlerden
yazarların erkek egemen dili dönüştürme projesi olarak yazdığı bu tür metinler
aracılığıyla hiyerarşik yapıların nasıl yıkılabileceği, eril dilin nasıl altüst
edilebileceği, kadınların kendilerine ait bir dili olup olamayacağı sorgulanmaya
başlanmıştır. Bu çalışmada, Margaret Atwood’un Odysseia destanını yeniden
yazdığı Penelope, Ayla Kutlu’nun tarihteki en eski destan olarak kabul gören
Gılgamış’taki tapınak yosmasının yaşamını yeniden konu alan Kadın Destanı ve
Anita Diamant’ın Eski Ahit’in Yaratılış bölümünde geçen Dina’nın hikâyesini
yeniden yorumladığı Kırmızı Çadır romanları mit yıkımı, yeniden yazımı ve dişil
yazı okuması ile incelenmektedir. Eserlerin karşılaştırmalı analizi, erkek egemen
sözcüklerle kurulan bu dünyanın dışına çıkabilmek için kadınların kendilerini ve
bedenlerini yazma mücadelesi vermelerine odaklanmaktadır. Bununla birlikte,
ii
Derrida’nın yapısöküm kavramı ile post-yapısalcı feministlerin öne sürdüğü dişil dil
ve yazı aracılığıyla eril dilin, ikili karşıtlıkların ve toplumsal cinsiyet rollerinin ters
yüz edilebileceği üzerinde durulmaktadır. Çalışmada, Atwood, Kutlu ve Diamant’ın
yapıtları ile farklı kültürlerdeki kadınların edebiyat eserleri aracılığıyla erkeğin
gölgesinden kurtulup kadın merkezli mit yazımı yaratabilecekleri, ataerkil dili
yıkarak baskı ve zıtlıklardan arındırılmış bir kadın yazınını harekete
geçirebilecekleri gösterilmektedir
Throughout the history, woman’s identity has been defined by a male
perspective and women’s lives have been limited to patriarchal language and
discourse. The phallus-centered literature, which has the myths as its main source,
has created woman as the ‘other’ of the man, passive and obedient agent. In the mid twentieth century, women writers began to rewrite many mythological figures with
different perspectives that had been kept silent in myths and stories based on
absolute deification. Through such texts, written by authors from different cultures
as a project of the transformation of the male-dominated language, it has begun to be
questioned how hierarchical structures can be destroyed, how the man-made
language can be subverted, whether women can have a language of their own. In this
study, Margaret Atwood’s The Penelopiad, based on the Epic of Odysseia, Ayla
Kutlu’s Kadın Destanı, retelling the story of harlot in the oldest epic Gılgamesh and
Anita Diamant’s The Red Tent, reinterpreting the story of Dina in The Old Testament
are examined through myth destruction, myth making and feminine writing.
Comparative analysis of the works focuses on the struggle of women to write
themselves and their bodies in order to go beyond the world established with male-
iv
dominated words. Besides, it is emphasized that the man-made language, binary
oppositions and gender roles can be subverted through Derrida’s concept of
deconstruction, female language and feminine writing suggested by post-structuralist
feminists. In the study, it is shown that with the works of Atwood, Kutlu and
Diamant, women in different cultures can be freed from the shadow of the man,
create a woman-centered myth-making and activate the feminine writing that is free
from the oppression and dichotomies by reversing the patriarchal language