Bu karşılaştırmalı edebiyat çalışmasının amacı, Erhan Bener’in “Böcek”,
Rawi Hage’in “Hamamböceği” ve Clarice Lispector’un “G.H.’nin Çilesi” adlı
romanlarındaki iğrenilen böceğe dönüşüm motifini Sartre ontolojisi bağlamında
karşılaştırmaktır.
Çalışmada hedeflenen, birbirinden farklı üç kültürün (Türk, Lübnan-Kanada
ve Ukrayna-Latin Amerika) ürünü olan “Böcek”, “Hamamböceği” ve “G. H.’nin
Çilesi”nin odak noktasındaki böcekleşme olgusunun Sartrevari bir perspektiften
karşılaştırılması ve benzerliklerinin ve farklılıklarının tespit edilmesidir. Felsefeye
dayalı bir inceleme yöntemi ile okunmaya ve karşılaştırılmaya uygun olan bu
eserler, Sartre’ın varoluşçu felsefesi ışığında karşılaştırılmıştır. Çalışmanın
sonucunda, ele alınan üç eserin, Sartre ontolojisinin temelini teşkil eden ve ilk
günah ile lanetlenerek dünyaya fırlatılan insanın kendi özünü şekillendirme
çabasının tüm aşamalarını birbirine benzer şekilde yansıttığı tespit edilmiştir.
Nitekim bu üç eseri birbirleriyle karşılaştırılabilir kılan, bu eserlerin ana
karakterlerinin Sartrevari varoluş mücadelelerinin iğrenilen böcek motifi
aracılığıyla somutluk kazanmasıdır. Bir şekilde yüzeye çıkan ve ana karakterlerin
korkulu rüyası haline gelen hamamböcekleri zamanla ana karakterlerin aynadaki
yansılarına dönüşmüşür. Zırh gibi kabuğunun ardındaki akışkan sıvısıyla Sartre’ın
ontolojik düalizmin kurbanı olan antideğer varlığının somutlaşmış hali olan böcek,
bu bağlamda dünyaya kendi istemi dışında fırlatılan insanın karayazgısının absürdlüğünü haykırmaktadır. Bu karayazgının sonunda hiç bir surette zafer söz
konusu değildir. Ya bir taştan farksız bir varoluşu kabullenmek, ya kendini insani
kılmak için kendi-içinin soyutluğuna bürünmek ve sonunda ne kendinde- ne de
kendi-için varlık kipindeki bir ara varlığa hapsolmak söz konusudur. Ama kendinin
temeli olan bir bilinç yaratıp kendini Tanrısal kılmak bir ütopyadır. Yeraltına giren
her kendinde-varlığın mayalandıracağı tek şey böcek-bendir.
The aim of this study is to compare the transformation of an ugly creature in
Erhan Bener’s “Böcek”, Rawi Hage’s “Cockroach” and “Clarice Lispector’s “The
Passion According to G. H.” in terms of Sartre’s existentialist philosophy.
The overall purpose of the study is to explore the similarities and differences
of cockroach motifs in three novels, “Böcek”, “Cockroach” and “The Passion
According to G. H.” belonging to different cultures (Turkish, Lebanese-Canadian
and Ukrainian-Latin American). These novels can be compared and interpreted
from a philosophical perspective, especially from Sartre’s existential psychology.
This comparison leads us to the conclusion that these three novels
analogically reflect main points of Sartre’s existentialism and the fundamental
project of mankind thrown out of Heaven to earth because the original sin inherited
from Adam. The cockroach-motif in three novels reflecting Sartre’s struggle for
existence makes it possible for us. These abject creatures rising in any way to the
surface and becoming the nightmare of the main characters are transformed into
their reflections in the mirror in the long turn.With their armour-like shell covering
their watery liquids, the cockroaches are a concrete symbol of Sartre’s “anti-value”
entity that forms the victim of his ontological dualism. In this regard, the
cockroaches reflect the absurdity of ill-fated destiny of mankind thrown down to the earth involuntarily. Either accepting an existence alike a stone, or embracing the
person’s own abstractness in order to humanize is out of question. No triumph is
written in this destiny. Either the mankind accepts a non-conscious being like that
of a stone or it desires to become one with being for itself. The choice for being for
itself causes to be an “anti-value” existence between the two types of being (being
in itself and being for itself). It is impossible for humans to combine these two
types of being and to become God. The only thing fermented in the underworld is a
cockroach-self.