2024-03-28T15:22:38Z
http://openaccess.ogu.edu.tr:8080/oai/request
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/336
2016-03-09T01:00:11Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_135
Temettuat defterlerine göre XIX. yy. ortalarında Gümüşhacıköy kazasının sosyo-ekonomik durumu (1844-1845)
Aslan, Sevcan
Gümüşsoy, Emine
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih
Temettuat Defteri
Gümüşhacıköy Kazası
Tanzimat ilan edildikten sonra Osmanlı İmparatorluğu birçok alanda olduğu gibi ekonomi ve vergi alanında da yeni düzenlemeler yapmıştır. Bunun için temettuat tahrirleri denilen ve daha önce yapılmayan bir uygulamayla herkesin kazancına göre vergi vermesi usulünü benimsemiştir. Bu çalışma, H. 1260/61, M. 1844/45 yıllarında Amasya’nın Gümüşhacıköy kazasına bağlı Balıklı karyesi, Bademli karyesi, Kutluca karyesi, Ereli karyesi, Çebni karyesi, Saray-ı Müslimîn mahallesi, Artukabad mahallesi ve Hacı İsa mahallesinin temettuat defterlerinin incelenmesiyle ortaya çıkmıştır. H. 1260/61, M. 1844/45 yıllarına ait Gümüşhacıköy kazasının toplam sekiz temettuat defteri bulunmaktadır. Bunlar, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi’nin, Maliyeden Müdevver Defterler Kamil Kepeci tasnifleri içinde yer alan; “12916, 13566, 13567, 13568, 13569, 13570, 13572 ve 13573” numaralı defterleridir.
Çalışmada öncelikle söz konusu defterler Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi’nden temin edilmiştir. Daha sonra bu defterlerin transkripsiyonu yapılmış, elde edilen veriler tablo ve grafikler eşliğinde değerlendirilmiştir. Birinci bölümde, Gümüşhacıköy kazasının sosyal yapısı ele alınmış olup hane reislerinin adları, unvan ve lakapları, meslekleri, bölgenin nüfusu ve idari yapısı hakkında ayrıntılı bir şekilde değerlendirmeler yapılmaya çalışılmıştır. İkinci bölümde, kazadaki tarım ve hayvancılık faaliyetleri ele alınmıştır. Gelir kaynakları içerisinde önemli bir yer teşkil eden tarım üzerinde detaylı bir bölümleme yapılarak tarım ürünlerinin dağılımı hakkında bilgiler verilmiştir. Karye ve mahallelerde bulunan hayvan türleri ve bunlardan elde edilen hasılat miktarları tablolar halinde ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır. Çalışmanın üçüncü ve son bölümünde ise gelir ve vergi dağılımı incelenmiştir. Gelirler tarım, ticaret, meslek, işçilik, kamu gelirleri gibi ayrı ayrı sınıflandırılarak verilmeye çalışılmış ve bunlar üzerinden alınan vergiler hesaplanmıştır.
After the declaration of the Edict of Tanzimat, the Ottoman Empire made some regulations in the fields of economy, taxes and many other areas. Hence, with the application called Temettuat Surveys, which had never been applied before, the procedure of paying taxes in accordance with the income was adopted. Defters of Balıklı, Bademli, Kutluca, Ereli and Çebni villages together with Saray-ı Müslimîn Artukabad and Hacı İsa quarters of Gümüşhacıköy District of Amasya between the years of 1844–1845. The 1844-1845 Temettuat Defters of Gümüşhacıköy District consist of eight books in total. The primary sources of this study are Temettuat Defters No. “12916, 13566, 13567, 13568, 13569, 13570, 13572, and 13573” located in the Ottoman Subdivision of General Directorate of State Archives under Kamil Kepeci classification of Maliyeden Müdevver Defters. As for the methodology of our study, first the aforementioned defters were procured from the Ottoman Archives of the General Directorate of State Archives. After the transcriptions of these defters, we converted the obtained data in to tables and graphics and analyzed them.
In the first part, the social structure of Gümüşhacıköy Town is described and a detailed assessment has been made about householders’ names, titles, jobs and the population and administrative structure of the area.
In the second part, the agriculture and husbandry of the town is described. A detailed classification has been made about agriculture which is important among sources of income and information is given about distribution of agricultural products. Detailed tables of the animal species situated at villages and districts and the incomes obtained from them are given. In the third and final part, distribution of income and tax are examined. The incomes are tried to be shown by classifying separately as agriculture, commerce, profession, labour, public revenue and the taxes which are given from them are calculated. In “Conclusion”, results of the research are briefly outlined.
2016-03-08
2016-03-08
2015
2015-01-06
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/336
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/394
2016-05-11T00:00:32Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_136
Kuzey Somali’de Osmanlı hakimiyeti
Salah, Mohamed
Kılıç, Musa
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih
Kuzey Somali
Osmanlı Hakimiyeti
Kuzey Somali, Aden Körfezi’nin batısında, Kızıldeniz, giriş noktasında yer
almaktadır. Bulunduğu konum itibariyle oldukça stratejik bir noktadadır. Kuzey Somali
şehirleri, bir güç olarak ilk defa Portekizler tarafından işgal edilmiş, Memlükküler
Devleti ise bu süreçte Portekizleri durduramamıştır. Ardından Kuzey Somali
Osmanlıların idaresine girmiştir. XIX. yüzyıla kadar Osmanlı’nın kontrölünde kalan
bölge daha sonra Mısır’a verilmiş ve ardından İngilizler kontrolü ellerine almışlardır.
Tüm bu el değiştirmeler yaşanırken hem Kuzey Somali’nin hem Aden Körfezi’nin ve
hem de Kızıldeniz’in önemi ve değeri artmıştır.
Bu çalışmanın amacı, Kuzey Somali’nin Osmanlı hâkimiyeti’ne girmesi ve
etkileri ile ilgili olaylardır. Son yıllarda Mısır'da meydana gelen olaylar ve birbiri
arkasına gelen zorluklar, Avrupalı sömürgeci Devletlerin XIX. asrın ikinci yarısında
Somali ve Kızıldeniz'in batı sahillerini işgalleri açısından değerlendirilmektedir.
Bu çalışmanın kaynakları gerçekleştirilirken konuyla Başbakanlık Osmanlı
Arşivi Somali tarihi ilgili litereatür, diğer ilgili arşiv ve kütüphanelerde bulunan eserler
taranacak, ilgili kaynakça toplanarak kullanılmıştır.
Bu araştırmada bölgedeki nüfuz mücadelesinde Osmanlı Devleti’nin hukukunu
korumaya konusundaki çabaları ele alınmıştır. Sömürgeciliğin en yoğun olarak
yaşandığı XIX. yüzyılda bu çekişmeden en fazla zarar görenler ise Kuzey Somali ve
Somali’nin diğer şehirlerinde yaşayanlar olmuştur.
Northern Somalia is located on the west of Gulf of Aden and the entry point of
Red Sea area. Its location is very strategic. The first European power that burned cities
in Northern Somalia was the Portuguese Empire. However, Memluk Sultanate could not
stop the Portuguese Navy in Egyptian African shores. After that, Ottoman Empire
captured Egypt and its influence spread to Somali shores including Berbera port. During
the late 19th century, Northern Somalia was under the rule of Ottomans. But in the same
century, The Ottoman Empire handed the port over to the Egyptians and it subsequently
came under British rule. England captured this port as the Egyptian rule in this area
came to an end. Finally with these circumstances, Ottoman Empire had tried to regain its
influence in the area but its attempts ended in vain.
The purpose of this study ıs the evaluatıon of the Ottoman rule in Northern
Somalia and the effects of related events. One of the major events was the withdrawal of
the Egyptians whcih led to the begining of European colonial rule in Somalia.
References are collected from many different resources such as the Ottoman
Archıves, resources related to the history of Somalia, and relevant information from
other archives in libraries.
Finally, with these circumstances, the Ottoman Empire did not manage to regain
its influence in this area. In the 19th century, The golden age of imperialism, the victims
of rebellion against the European colonial administration in Somalia turned out to be the
Somali people.
2016-05-10
2016-05-10
2016
2016-01-06
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/394
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/381
2016-05-11T00:00:15Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_135
“Askerde Terbiye-i Ma’neviyye” adlı eserin çeviri yazısı ve tahlili
Yıldırım, Özay
Çolak, Kamil
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih
Manevi Terbiye
Güzel Ahlak
Askerlik Mesleği
Mehmet Şükrü Paşa
Binbaşı Hurşit Bey
Sultan II. Abdülhamit
Moral Education
Good Morals
Military Service
Bu çalışmada, Miralay Mehmet Şükrü Bey ve Binbaşı Hurşit Bey tarafından Hicri 1302 (Miladi 1885-1886) senesinde Sultan II. Abdülhamit’e ithafen kaleme alınan “Askerde Terbiye-i Ma‘neviyye” adlı eserin çeviri yazısı ve tahlili yapılmış, eserdeki bilgilerden yola çıkılarak Türk askeri tarihinden verilen örneklerle manevi terbiyenin askerlik üzerindeki etkisi ortaya konmaya çalışılmıştır. Eser, verdiği bilgilerle özellikle acemi erlerin ahlaki eğitiminde bölük komutanları için bir rehber olma özelliği taşımaktadır. Eserin çeviri yazısının yapılmasıyla bu bilgilerin yeniden gün yüzüne çıkarılması ve içerdiği bilgilerden araştırmacıların faydalanması amaçlanmıştır.
Eserin Latin alfabesi ile yazımı sırasında basit transkripsiyon kuralları uygulanmıştır. Transkripsiyonu yapılan metindeki bilgiler, tarihsel bir bakış açısı ile değerlendirilmiştir. Ana metnin çeviri yazısı yapılmadan önce tarihi süreç içerisinde Türklerin manevi terbiye ve ahlak anlayışlarının gelişimi ile bunların Türk orduları üzerindeki etkileri üzerinde durulmuştur. “Askerde Terbiye-i Ma‘neviyye” adlı eser İstanbul Harbiye Askeri Müzesi yazma eserler koleksiyonunda bulunmaktadır.
In this study the book called “Askerde Terbiye-i Maneviyye” which had been written by Colonel Mehmet Sukru Bey and Major Hursit Bey in Hijri 1302 (A.D.1885-1886) and dedicated to Sultan Abdulhamit II, has been transcripted and evaluated. By the help of citations from this material it has been tried to put forward that the effect of moral education on military by giving some examples from Turkish military history. The material has a property to be a guide for commanders who teach morals for recruit soldiers especially. By this trascription, it is wanted to reveal this important informations and to offer them for use of researchers.
Basic transcription rules have implemented in time of wiriting this record with Latin alphabet. Decisions in the record that made the transcription have evaluated in a historical view. Progress of the Turkish morals and influence of this over Turkish armies in historical process had been dwelled upon before passing to the main text. The book called “Askerde Terbiye-i Ma‘neviyye” is present at manuscript records collection of İstanbul Harbiye Military Museum.
2016-05-10
2016-05-10
2015
2015-06-09
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/381
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/427
2016-06-10T00:00:13Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_134
Türk siyasal yaşamında Ali Coşkun Kırca
Bardak, Yılmaz
Yetim, Fahri
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih
Ali Coşkun Kırca
Fransızca
Galatasaray
Siyaset
Meclis
Makale
French
Assembly
Politics
Article
Ali Coşkun Kırca, 27.03.1927 tarihinde İstanbul’da doğdu. Babası Ali
Haşmet Bey, annesi Nefise Celile Hanım, kız kardeşi Gönül Güvenç’tir. Coşkun
Kırca’nın ikinci eşi olan Beyhan Köprülü’den Gönül, üçüncü eşi Bige Ergüder’den
Selcan ve Gülcan isminde toplamda üç kızı oldu.
Mürebbiyesinden aldığı Fransızca eğitimi, Coşkun Kırca’nın yaşamını büyük
oranda şekillendirdi. Şişli Terakki İlkokulu’ndan sonra Galatasaray Lisesi’nde
öğrenim gördü. Lise’yi bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden
mezun oldu. Yüksek lisansını Paris Üniversitesi’nde tamamladı.
Coşkun Kırca meslek yaşamına Dışişleri Bakanlığı’nda memur olarak
başladı. 1956 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat Kürsüsü
asistanlığı görevinde bulundu. Dönemin hükümeti tarafından üniversite öğretim
üyeliğinden el çektirilen Turhan Feyzioğlu’na destek veren Kırca asistanlık
görevinden istifa etti. Bu istifa onu siyasete taşıdı ve Hürriyet Partisi’ne üye oldu.
Aynı zamanda çeşitli dergi ve gazetelerde makaleler yazdı. Daha sonra CHP’ye
katıldı. 1960 İhtilali’nin ardından Meclis’e girdi. 1961 Anayasası’nı kaleme alanlar
arasında yer aldı. Birçok önemli tasarının yasalaşmasında büyük katkıları oldu.
Kıbrıs kazanımlarının elde edilmesinde ciddi emeği geçti. Büyükelçilik görevinde
bulundu. Galatasaray Üniversitesi’nin kurulmasında rol oynadı. “Devlet’te Yozlaşmayı Yenmek” adlı kitabında Türk politika ve idaresine yönelik önerilerde
bulundu. 1995 yılında Dışişleri Bakanlığı görevinde bulundu. 24.02.2005 tarihinde
solunum yetmezliği sonucu vefat etti.
Oyunculukta başarılı olan Kırca, opera ve yemek yapma yeteneğine sahip
olup, düzgün Fransızcasıyla dikkat çekiyordu. Çok yönlüydü. Keskin zekâsı ve iyi
bir belagati vardı. Hazırcevaptı. Siyasette “şahin” olarak adlandırılırdı. Çok çalışkan
ve azimliydi. Büyük bir Atatürk hayranıydı. Vatanseverdi. Doğuştan sahip olduğu
yetenekleri itibariyle Türk bürokrasisinde ve siyasetinde ön plana çıkarak, kritik
görevler üstlendi.
Ali Coşkun Kırca was born in İstanbul on 27.03.1927. His father’s name is
Ali Haşmet, mother’s name is Nefise Celile, sister’s name is Gönül Güvenç. Gönül is
from his second wife Beyhan Köprülü, Selcan and Gülcan from his third wife Bige
Ergüder, in total he has got three daughters.
He received from the French governess education, Coşkun Kırca’s life was
largely shaped. After Şişli Terakki Primary School was educated at Galatasaray High
School. After finishing high school he graduated from İstanbul University Faculty of
Law. Completed his master’s degree at the University of Paris.
Coşkun Kırca began his professional life as a civil servant in the Ministry of
Foreign Affairs. In 1956, Ankara University Faculty of Political Sciences of the
Department of Economics, worked as an assistant. Turhan Feyzioğlu was dismissed
from the university lecturer by the term government, Kırca supported him so
resigned from post. His resignation carried him to the membership of Hürriyet Party.
At the same time, he wrote articles for various magazines and newspapers. Then he
joined to CHP. After the 1960 Revolution, he entered to the Parliament. He took part
in the formation of 1961 Constitution. He contributed greatly to many important bills
which were enacted. He contributed so much efforts on the gains of Cyprus issue. He
worked as an embassador. He played some role in establishment of the Galatasaray
University. “Overcoming as Corruption in Government” in his book has sugesstions for Turkish politics and public administration. He worked the Ministry of Foreign
Affairs in 1995. On 24.02.2005, he died because of respiratory failure.
Coşkun Kırca has the ability to great acting, opera and cookery. He spoke
French better than a French. He was so talented faces. He had a sharp intelligence
and a great rhetoric. He was witty. He was accepted as “hawk” in politics. He was
very hardworking and determined. He was a big Atatürk fan. He was patriotic. Based
on innate abilities that are as at the forefront of the Turkish bureaucracy and politics,
he has assumed critical tasks.
2016-06-09
2016-06-09
2015
2015-05-07
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/427
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/488
2016-06-29T00:00:16Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_135
2 Numaralı Sivrihisar Şer’iyye Sicili (transkripsiyon-tahlil)
Göker, Gökden
Topal, Mehmet
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih
Şer’iyye Sicili
Sivrihisar
Transkripsiyon
Kadıların verdikleri i‘lâm ve hüccetlerle birlikte görevleri gereği tuttukları çeşitli kayıtları ihtiva eden ve devlet merkezinden gelen fermân, emir ve tebliğlerin tutulduğu defterlere şer’iyye sicili denilmektedir.
Hazırladığımız bu tez, Sivrihisar’a ait 2 Numaralı Sivrihisar Kadı Sicili’nin çeviri-yazı ve tahlilini içermektedir. Sicilin çeviri-yazı işlemi tamamlandıktan sonra hüküm özetleri çıkarılmış, defterde yer alan ferman sureti, tereke kayıtları, i’lâm ve hüccetler hakkında kısa bir değerlendirme yapılmıştır. Şer’iyye sicillerinin Osmanlı Tarihi’ndeki yeri ve Sivrihisar’a dair genel bir bilgi de çalışmanın başında verilmiştir. 54 varaktan oluşan 2 Numaralı Sivrihisar Kadı Sicili toplam 99 sayfadan ibarettir. Sicilde yer alan hükümler, fermân sureti, hüccet, buyruldu sureti, vakfiye sureti, mahzar, tereke kaydı, kadı tayini, borç-alacak ve mülk davaları gibi muhtelif türleri ihtiva etmektedir.
Sicilde Sivrihisar’ın hukuki meselelerine, sosyo-ekonomik ve kültürel hayatına dair kıymetli bilgiler olmakla birlikte ferman suretlerine bakıldığında Osmanlı Devleti’nin genel ahvali ve özellikle Tanzimat uygulamaları hakkında ipuçları göze çarpmaktadır. Bu bakımdan çeviri-yazısını ve kısa değerlendirmesini yaptığımız bu çalışma, yapılacak diğer çalışmalar için zemin oluşturacaktır.
The defters on which the decisions and hujjats given by kadis as well as firmans, orders, and statements coming from Sublime Porte and including various registers kept by them as a matter of course were recorded are called as şer’iyye sicils.
This thesis consists of translation and analysis of Kadi Register numbered 2 concerning Sivrihisar. After the translation of that record was completed the hüküms were summarized and a general evaluation regarding copies of firmans, heritage records, decisions and hujjats was carried out. The place of Şer’iyye Sicils in Ottoman history and an overall information about Sivrihisar were released by the beginning of the study. This sicil consisting of 54 leaves has 99 pages. The hüküms in the sicil involves various kinds such as copies of firmans, hujjats, copies of orders, mahzar, heritage records, and appointment of kadis.
In this sicil not only valuable information regarding juridical matters, socio-economic and cultural life in Sivrihisar but also general condition of Ottoman Empire and clues about Tanzimat practices attract the attention. In this respect this study that we translated and briefly analyzed can provide a basis for the future studies.
2016-06-28
2016-06-28
2015
2015-12-22
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/488
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/495
2016-06-30T00:00:14Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_136
1 numaralı Sivrihisar Kadı Sicilinin 81-162. sayfalarının çeviri yazısı ve tahlili
Kalaycı, Gözde
Topal, Mehmet
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih
Kadı Sicilleri
1 numaralı Sivrihisar Kadı Sicili
Osmanlı Devleti’nde kadıların verdiği hükümlerle, devlet merkezinden gelen ferman, emir ve tebliğlerin tutulduğu defterlere şer’iye sicili denir.
Bu çalışma Osmanlı Devleti’nin mahkeme kayıtlarını kapsayan şer’iye sicillerinden Sivrihisar’a ait bir numaralı defterin çeviri yazısı hazırlanıp değerlendirilmesi amacıyla yapılmıştır. Ayrıca çalışmada şer’iye sicilleri ışığında yöre halkının sosyal, kültürel ve ekonomik durumu anlatılmıştır. Araştırmada şer’iye sicilleri hakkında kısa bilgiler verilerek bu serinin Osmanlı Tarihi’ndeki önemi de vurgulanmıştır. Çalışmaya destek olması bakımından Sivrihisar’ın kısa tarihi araştırılmış ve kültürel değerleri hakkında bilgi verilmiştir.
Bir numaralı Sivrihisar şer’iye sicili toplam 237 sayfa olup 81–162. sayfaları arasında 227 adet hüküm bulunmaktadır. Bu hükümler arasında tereke, vasi tayini, vekâletname, vakfiye, borç ve alacak davaları, hırsızlık, adaletname, buyruldu ve şahitlik gibi konular yer almaktadır.
In Ottoman Empire, Kadıs’ Judgements and fermans, commands that come from center of the state where recorded in notebooks which are called sharia register.
This study aims to transcribe and evaluate the notbook no:1 which contains sheriah judical records of Sivrihisar City of Osmanlı Empire. Also In this study, our aim is to investigate; social, cultural and economic lives of Sivrihisar’s people, with the help of Sivrihisar sharia registers. this registers evaulated in terms of our historical background. Also try to gave information about Sivrihisar City’s history and it’s cultural estate shortly.
There are totally 237 verdicts in that notebook, 81- 162. pages about 227; inheritance, guardian, power of atterney, Wakfiyye, deptand owing suits, warning, theft, justice and witnessing Sertifica.
2016-06-29
2016-06-29
2015
2015-05-07
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/495
tur
info:eu-repo/semantics/embargoedAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/498
2016-06-30T00:00:08Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_135
1844-1845 yılo temettuat defterleri ışığında İnönü Nahiyesi’ne bağlı Köhne, Yenice,Cami-i Şerif ve Orta mahallelerinin sosyo-ekonomik ve demografik yapısı
Özcan, Ayşegül
Erdoğan, Meryem Kaçan
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih
İnönü
Temettuât
Tarım
Hayvancılık
Vergi
Meslekler
Mahalle
Hane
Nüfus
Agriculture
Livestock
Tax
Crafts
Professions
Neighborhood
Household
Populaito
“1844-1845 Yılı Temetuât Defterleri Işığında İnönü Nahiyesi’ne Bağlı Köhne,
Yenice, Cami-i Şerif ve Orta Mahallelerinin Sosyo-Ekonomik ve Demografik
Yapısı” başlıklı çalışma, Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde Maliye Varidat Muhasebe
Bölümü’nde (ML. VRD. TMT) yer alan, 1844-1845 yılında yapılan temettuât
tahrirleri esnasında hazırlanan 08272, 16106, 16107, 16110 numaralı İnönü Kazası
temettuât defterlerine dayanmaktadır.
Söz konusu tahrirler, Tanzimat Döneminde yapılan mali düzenlemeler içinde
önemli bir yere sahiptir. Tahrirlerin amacı, vergilerin daha düzenli ve adil bir
şekilde toplanmasıdır. Bu amaçla halkın servet ve gelirine göre vergi talep edilmesi
kararlaştırılmıştır. Halkın mali gücüne göre vergi tespit edilebilmesi amacıyla
Anadolu ve Balkanlar’daki şehir, kasaba ve köylerde yaşayan halkın emlak,
arazi ve hayvan sayımları yapılmış, bunların gelirleri belirlenmiştir. Osmanlı
Devleti’nin genelinde yapılan bu sayımlar, Osmanlı toplumunun sosyo-ekonomik ve
demografik yapısı hakkında önemli bilgiler vermektedir. Temettuât çalışmaları
Tanzimat Fermanı’nın gereğidir. Fermanda halkın geliri ile orantılı vergi alınacağı ifadesinin bulunması bu çalışmaların dolayısıyla temettuât defterlerinin
hazırlanmasını sağlamıştır.
Çalışmada, İnönü Kazası’nın 1844-1845 yılı sosyo-ekonomik ve
demografik yapısı temettuât defterleri ışığında incelenerek değerlendirmeler
yapılmaya çalışılmıştır. Bu sayede 1844-1845 yılında kazanın nüfusu, arazileri,
hayvan cinsleri ve sayıları, yörede kullanılan aile-şahıs adları ve lakapları, halkın
meslekleri ve bu mesleklerden elde edilen yıllık kazançlar, kazada yetiştirilen
ürünler, ödenen vergiler tespit edilmiş olup elde edilen sayısal veriler tablolar
halinde gösterilmiştir.
Çalışmada İnönü Kazası’nın merkez mahalleleri incelenmiştir. Yapılan bu
incelemelerle İnönü’nün sahip olduğu sosyo-ekonomik, kültürel ve demografik
özelliklerinin ortaya çıkarılması, Tanzimat Fermanı ile başlayan ekonomik ve mali
alandaki düzenlemelerin, İnönü ölçeğinde izlenmesi amaçlanmıştır.
The title of our study is ''The Socia-Economic and Demographic
structure of İnönü in the Temettuat Books of 1844 and 1845. Our study is
based on Inönü's temettuat books which are numbered with 8272, 16106,
16107,16110 and 1465. These books which were prepared during temettuat
enumerations between 1844 and 1845 take place in Ottoman Archives in
İstanbul.
These temettuat enumerations have great importance in the arrangements of
Financial field that are arranged in Tanzimat period.The purpose of these
enumerations are to gather taxes regularly and equitably. As a result, it was
decided to ask taxes according to people’s wealth and income.The
enumerations of people’s real estate, land ,animals and their income were
determined in order to designate the amount of tax according to people‘s
financial power. These people were living in cities, towns and villages of
Anatolia and the Balkans. The enumerations which are done in general districts of Ottoman Empire give information about the Socio- Economic and
Demographic structure of Ottoman society.
We have tried to do evaluations of the Socio-Economic and
Demographic structure of İnönü District in 1844 by researching temettuat
books. By this way the population of İnönü in 1844 and 1845, lands,
buildings,animals, the names and nicknames of family used in the district,
people’s professions and yearly incomes of these professions, products grown
in the district, taxes paid to the state and obtained numerical data are shown
in tables mathematically.
The neighbourhoods in the center of Inönü are examined in this
study. With the help of these researches we have tried to define the features of
Inönü’s socio-economic, cultural, demographic structure. We have tried to
observe the arrangements in the financial and economic field that started
with Tanzimat declaration in the scale of Inönü.
2016-06-29
2016-06-29
2015
2015-06-09
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/498
tur
info:eu-repo/semantics/embargoedAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/501
2016-07-13T00:00:17Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_134
Eskişehir Şeker Fabrikası
Oğur, Necmettin
Önder, Selahattin
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih
Eskişehir Şeker Fabrikası
Ülkemizde şeker sanayinin kuruluşu cumhuriyetin ilk yıllarına dayanmaktadır. İlk kurulan şeker fabrikaları, salt ekonomik kalkınma modeli olmasının çok ötesinde bir nitelik sergilemiş ve topyekûn kalkınmanın öncü modellerini oluşturmuştur. Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda “iktisadi” olarak ifade edilen varlıklar oldukça sınırlı iken kısa bir zaman dilimi içerisinde iktisadi gelişmelerle ilgili düşünceler ve çalışmalar giderek yoğunlaşmaya başlamıştır. Bu yıllarda hammadde bakımından ülkemizde bolca yetiştirilebilen potansiyel ürünlere ve bu ürünleri işleyen endüstri kuruluşlarına öncelik verilerek kurulumları için gerekli çalışma ve destekler başlatılmıştır. Özellikle üç beyazlar olarak adlandırılan pamuk, un ve şeker üretimi için yoğun bir çalışma içerisine girilmiştir. Kurulan ilk fabrikalardaki üretim sayesinde ülkenin bu alandaki dışa bağımlılığı azaltılmış ve kendine yeter, ihtiyaçlarını kendi karşılar hale getirilmeye başlanmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında, ülkenin ihtiyaç duyduğu şekerin karşılanmasında büyük sıkıntılarla karşılaşılmış, yerli üretim için teşvikler verilmiş, cumhuriyetin ilk on yılında ihtiyaç duyulan şeker büyük uğraşlar sonucu elde edilmiş ve ülkenin şeker ihtiyacı benimsenen devletçilik politikaları neticesinde yerli sanayi ile karşılanır hale gelmiştir. Eskişehir Şeker Fabrikası, kurulduğu 1933 yılından günümüze kadar Eskişehir’in ekonomik ve sosyal gelişiminde önemli bir rol oynamış, anlamlı bir katkı sağlamış ve ulusal şeker ihtiyacını büyük ölçüde karşılamıştır. Sanayileşme, ülke ekonomisi açısından lokomotif bir nitelik taşımaktadır. Şeker ve ona bağlı yan sanayiler binlerce çalışana istihdam imkânı sağlamaktadır. Bu çalışmanın amacı, Türkiye’de şeker üretimi için kurulan üçüncü şeker fabrikası olan Eskişehir Şeker Fabrikasını incelemektir. Çalışmada Türkiye’deki şeker üretiminin tarihsel boyutu ile toplumsal ve ekonomik yaşamı etkileme boyutları ele alınmıştır. Çalışma için gerekli veriler, çalışmanın odak noktalarından birisi olan cumhuriyetin ilk on yılına ait TBMM tutanakları, gazeteler, dergiler, Şeker Kurumu yayınları, anı, röportaj, makaleler ve şeker ile ilgili yazılan eserlerden oluşmuştur.
The foundation of the sugar industry in our country is based on the early years of the republic. First established sugar mills, exhibited a quality far beyond mere economic development model and that the ball has created pioneering models of aggregate development. In the years when the Republic was founded "economic" rather limited when expressed as assets and operations related to the economic development of ideas in a short period of time began to intensification. Can be grown in abundance in our country in this year's potential in terms of products and raw materials required for installation of work by giving priority to industrial organization and functioning of these products support was initiated. Especially the so-called three white cotton, was inserted into an intensive study and sugar production. First established thanks to the reduced dependence on foreign production in the factories of the country self-sufficient in this area and, meet the needs began to make their point. In the early years of the Republic, the country needed was faced with great difficulties in meeting the sugar, incentives for domestic production and given the republic have obtained the first decade of the needed sugar great deal and the country's sugar needs, the adopted statist policies as a result has become covered by the domestic industry. Eskisehir Sugar Factory, since its establishment in 1933 until Eskişehir have played an important role in economic and social development, has provided a significant contribution and meet the needs of the national sugar significantly. Industrialization carries a locomotive nature in terms of the national economy. Sugar and provide employment opportunities for thousands of employees affiliated suppliers. The purpose of this study, Eskişehir, the third sugar factory was established for sugar production in Turkey is to examine the Sugar Factory. Social and economic life of the historical dimension of sugar production in Turkey affect the size of the study are discussed. The data required for this study, the first decade of the of the Parliament report of someone who republics of the focus of work, newspapers, magazines, Sugar Authority publications, memoirs, interviews, articles consisted of works written about and sugar.
2016-07-12
2016-07-12
2015
2015-05-07
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/501
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/647
2016-10-06T00:00:54Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_135
XIX. yüzyıl Osmanlı-Rus savaşları kapsamında Tuna muhafazasında Silistre
Işıklı, Servet
Karasu, Cezmi
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih
Osmanlı Rus Savaşı
Silistre
Osmanlı Balkanları üzerinde Tuna muhafazasında önemli bir yer edinebilen Silistre, askerî, ticari, iktisadi açılardan stratejik bir konuma sahiptir. Bölgenin tarihi boyunca işgale, istilaya maruz kalması ve muharebe alanı olarak kullanılması bu yargıyı doğrulamaktadır. Çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış olan bölgenin taarruz ve savunma gibi görevleri daima kayda değer bir seviyede görülmüştür. 1388 yılında Osmanlı Devleti hâkimiyetine giren Tuna kıyısında kalesi olan bu şehir XVIII. yüzyılda Karadeniz kıyılarını tehdit eden kimi akınları durdurduğu gibi stratejik öneminin artmasıyla XIX. yüzyıl savaşlarının ana güzergâhını teşkil etmiştir. Tuna kilidinin Silistre üzerinden kırılmasının istenmesi, yüzyıl boyunca bölgeyi kanlı mücadeleler merkezi haline getirmiştir. Osmanlı Devleti’nin bölgedeki varlığı 1878 Berlin Antlaşması ile sona ermiş olacaktır.
Obtaining an important role on the defence of Danube, Silistra possesses strategic location on military, commercial, economic grounds. Being exposed to occupation, invasion, and combat throughout the history proved this judgment right. The region which hosted many civilizations in had offensive and defensive tasks at significant levels. As well as stopping the raids in XVIII. century on the Black Sea coasts, Silistra, which entered under the domination of the Ottoman Empire in 1388 and had shores of the Danube, was on the main routes of XIX. century wars with the growing strategic importance. The desire to unlock Silistra over Danube made the region the center of the bloody struggle throughout the century. The Ottoman presence in the region ended with a treaty of Berlin in 1878.
2016-10-05
2016-10-05
2014
2015-01-16
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/647
tur
info:eu-repo/semantics/embargoedAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/693
2016-11-30T08:00:24Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_136
R-3 numaralı Rusçuk Şer’iyye sicilinin çeviriyazısı ve tahlili (H. 1093-1100/M. 1682-1688)
Tanıdı, Duygu
Erdoğan, Meryem Kaçan
TR16407
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih
Rusçuk Şer’iyye Sicili
Çeviriyazısı
Tahlil
Bu tezde, Osmanlı Devleti’nin mahkeme kayıtları anlamına gelen şerʻiyye sicillerinden biri olan R-3 Nolu Rusçuk Şer’iyye Sicilinin transkripsiyonu ve tahlili ortaya konulmaya çalışılmıştır. Sicil çalışması, XVII. yüzyılda Osmanlı Devleti’ne bağlı bir bölge olan Rusçuğa ait olup R-3 nolu defterin çeviriyazıya aktarılması ve değerlendirilmesi amacıyla yapılmıştır. Bu çalışma ile değerli bir materyalin araştırmacıların kullanımına sunulması hedeflenmiştir.
Defterin Latin alfabesi ile yazımı sırasında basit transkripsiyon kuralları uygulanmıştır. Transkripsiyonu yapılan metindeki hükümler, tarihsel bir bakış açısı ile değerlendirilmiştir. Ana metne geçmeden önce Osmanlı hukuk sistemi ile Rusçuk ve çevresinin tarihi hakkında kısaca bilgi verilmiştir. R-3 numaralı Rusçuk Şerʻiyye Sicili, Bulgaristan’ın Milli Kütüphânesi’nde mevcut olan ve Sofya’daki Cyril ve Methodius Kütüphânesi Şark Koleksiyonu’nda bulunmaktadır. Bu sicil ve Rusçuk ile ilgili diğer siciller Tarih bölümü öğretim üyelerince üniversitemize kazandırılmıştır. Çeşitli konularda 213 adet hükmün yer aldığı defter, dönemin siyasi, kültürel, ekonomik ve askeri yönleri hakkında bilgi vermektedir. Hükümlerden edinilen bu bilgiler doğrultusunda Osmanlı Devleti’nin taşradaki uygulamaları ve Rusçuk’un Osmanlı tarihindeki önemi gözler önüne serilmektedir. Ayrıca çalışılan metin orijinaldir ve araştırmacıların yararlanabileceği bir tarihi vesikadır.
Associated Profesor Meryem KAÇAN ERDOĞAN
Transcription and evaluation of Ruse court register numberde 3 is studied which is an example of sheriah judicial records means court registers of Ottoman State. This material has done for transcript and evaluate of court register of Ruse numbered R-3 where was subjected to Ottoman State in XVII. century. It is wanted to offer this material for use of researches.
Basic transcription rules have implemented in time of wiriting this record with Laitn alphabet. Decisions in the record that made the transcription have evaluated in a historical view. Genereal konwledge about Ottoman judicial system and history of place named Ruse had been given shortly before passing to the main text. Numbered R-3 Ruse Court Register is available at Oriental Collection of Sofia Cyril and Methodist Library in Bulgaria. This record and more records about Ruse region was brought in by members of History Department to our university. This record that preconditioned 213 number on variety subjects informs us about political, cultural, economic and military aspects of its period. Practices of Ottoman State at province and importance of Ruse at Ottoman history is unfolded in direction of informations get from decisions. Moreover, text worked is original and protected its importance in terms of historical material for usage of reseaches.
2016-11-30
2016-11-30
2013
2013-08-21
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/693
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/890
2017-01-11T01:00:24Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_134
Atatürk döneminde Eskişehir (1923-1938)
Birgün, Melis
Koylu, Zafer
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih
Eskişehir (1923-1938)
Atatürk Dönemi
Bu çalışmadaki amacımız, yeni Türkiye Devleti’nin kuruluş sürecinde tüm ülkede gerçekleşen dönüşümün bir parçası olan Eskişehir’i mercek altına almaktır. Ekonomi, siyaset, yönetim, eğitim ve kültür alanında tam bir enkaz devralan Büyük Millet Meclisi ve Cumhuriyet yönetimi her türlü yokluğa rağmen ülke genelinde topyekûn kalkınma hamlesin başlatmıştır.
Bulunduğu stratejik konum nedeniyle tarih boyunca ciddi bir öneme sahip olan Eskişehir’de bu kalkınma hamlelerine birçok konuda önderlik etmiştir. Mustafa Kemal Atatürk’ün direktifiyle şehrin içme suyuna kavuşması, elektrikle aydınlatılması, kuru tarım (dryfarming) uygulamaları, Millet Mektepleri, Köy Eğitmen Kursu ve Köy Enstitüleri bunlardan bazılarıdır.
Kurtuluş Savaşı süresince büyük yokluklar ve yıkım yaşayan Eskişehir halkı, yapılan yenilik hareketlerini çok çabuk benimseyerek çevre illere örnek teşkil etmiştir. Özellikle Çifteler Köy Eğitmen Kursu ve daha sonra Köy Enstitüsü’nden mezun olan öğretmenler Türk devriminin tabana yayılmasında önemli rol oynamışlardır. Almanların kurduğu Cer Atölyesi geliştirilerek Kurtuluş Savaşı sürecinde silah tamir ve bakımı, sonraki süreçte vagon ve lokomotif yapımı gerçekleştirilmiştir. Ayrıca Eskişehir’de elektriğin ilk kullanılması kendi jeneratörleri sayesinde bu fabrikada gerçekleşmiştir. Daha sonra kentin elektrikle aydınlatılması projelendirilerek yürürlüğe konmuştur. Böylece İstanbul, Adapazarı, Tarsus gibi illerden sonra Eskişehir de elektrikle aydınlatılan kentlerden biri olmuştur. Birçok yerden göç alması nedeniyle kozmopolit bir yapıya sahip olan Eskişehir büyük bir birliktelik ile Cumhuriyet’e ve Cumhuriyet’in kazanımlarına sahip çıkmış; ulusal günlerin yıldönümlerinde coşkulu kutlamalar gerçekleştirmiştir.
Our aim in this study is to take Eskisehir under the spotlight, being a part of the transformation taken place all over the country during the founding of the state of new Turkey. The Grand National Assembly and management of Republic, taking over a complete wreck in the fields of economics, politics, government, education and culture started a full-scale of developmental movement across the country despite all manner of the absence.
Due to its strategic location, Eskişehir with its considerable importance throughout history has also led these developmental initiatives in many aspects. With the directive of Mustafa Kemal Ataturk, regaining of the city's drinking water, electrical lighting, dry farming (dryfarming) applications, National Schools, Village Instructor Course and the Village Institutes are some of them.
People of Eskisehir living in great poverty and devastation during the War of Independence has been an example for surrounding provinces by adopting the innovation movements very quickly. Especially, the teachers who graduated from Cifteler Village Instructor Course and then the Village Institute have played an important role in spreading the Turkish Revolution to the base. By developing the Cer Workshop established by the Germans, the repair and maintenance of weapons in the process of the War of Independence and the the construction of wagons and locomotives was carried out in the next process. In addition, the first use of electricity in Eskisehir was realized at this factory thanks to their own generators. Then, lighting of the city with electricity was introduced by being projected. Thus, Eskişehir was also one of the cities enlightened with electricity after the cities like Istanbul, Adapazarı, Tarsus. Due to getting immigration from lots of the cities, Eskişehir which has a cosmopolitan structure has made a claim to the Republic and the achievements of the Republic with a major partnership; exuberant celebrations have been carried out in the anniversary of the national days.
2017-01-10
2017-01-10
2013
2013
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/890
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/972
2017-01-28T01:00:19Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_136
R-8 numaralı rusçuk kadı sicili transkripsiyon ve tahlili (h. 1192-1193 / m. 1778-1779)
Öztürk, Emrullah
Elibol, Numan
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih
R-8 Numaralı Rusçuk Kadı Sicili
Transkripsiyon
Tahlil
Bu çalıĢma, Osmanlı Devleti‟nin mahkeme kayıtlarını kapsayan Ģer„iye sicillerinden Rusçuk‟un H.1192-1193/ M.1778/79 yıllarına ait R–8 numaralı defterinin transkribe edilmesi ve dönemin sosyo-ekonomik hayatının incelenmesi amacıyla yapılmıĢtır. Bu sayede çok değerli bilgiler istifadeye sunulmuĢ olacaktır. R–8 numaralı Rusçuk ġer„iye Sicili, Bulgaristan‟ın Milli Kütüphanesi olan ve Sofya‟da bulunan Cyril ve Methodius Kütüphanesi ġark Koleksiyonu‟nda mevcut olup mikrofilmleri Tarih Bölümü öğretim üyelerince üniversitemize kazandırılmıĢtır. Defterin bugünkü alfabe ile yazımı sırasında basit transkripsiyon kuralları uygulanmıĢtır. Transkripsiyonu yapılan metindeki hükümler, tarihsel bakıĢ açısı ile değerlendirilmiĢ ve o dönemin sosyo-ekomik hayatı hakkında bilgi verilmiĢtir. Konuyu tamamlamak bakımından Osmanlı hukuk sistemi ile ilgili birtakım kavramlar tanıtılmıĢ ve Rusçuk Kazası‟nın tarihi hakkında kısaca bilgi verilmiĢtir. ÇeĢitli konularda 423 adet hükmün yer aldığı defter, dönemin siyasi, sosyo-ekonomik, askeri ve kültürel yönleri hakkında fikir vermektedir. Bu bilgiler ıĢığında Osmanlı Devleti‟nin merkez dıĢındaki uygulamaları ve Tuna kıyısındaki Ģehrin Osmanlı tarihindeki önemi de ortaya çıkmaktadır.
This study aims to transcribe and evaluate the judicial book of no R – 8, which contains sheriah judical records of the town of Rusçuk of the Ottoman Empire. The transcription and evaluation of this material may present a valuable source of inormation for further resarches. No R – 8 Rusçuk Sheriah Court Record is available at Oriental Collection of Sofia Cyril and Methodist Library in Bulgaria. The microfilms of the material were brought in by the members of the History Department of the EskiĢehir Osmangazi University to the same university. On the basis of current Turkish alphabeth, simple (standard) transcription rules were used during the transcription of the material. Verdicts in the text were evaluated by a historical view point and the reader is provided with ample information about the socio-economic life of the relevant Era. Some concepts considering the Otoman Legal System, to make complementary contributions to the topic, were explained and a short history of the town of Rusçuk was introduced to make the subject more clear. The register book, which contains 423 verdicts, gives some idea about the politics, the socio-economic life, and the military and cultural aspects of the Era. Through these information, the provincial practices of The Ottoman Empire may be better comprehended and the importance of the city located by the river Danube can be better seen.
2017-01-27
2017-01-27
2014
2014
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/972
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/929
2017-01-25T01:00:34Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_135
10 numaralı Sivrihisar Kadı Sicili çeviri yazısı ve tahlili
Kalaycı, İsmail
Önder, Selahattin
TR202864
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih
Kadı Sicili
Sivrihisar
Çeviri Yazısı
Bu çalışma Osmanlı Devleti'nin mahkeme kayıtlarını kapsayan şer'iye
sicillerinden Sivrihisar'a ait on numaralı defterin transkribe edilmesi ve
değerlendirilmesi amacıyla yapılmıştır. Bu sayede çok değerli bir materyal istifadeye
sunulmuş olacaktır. Defterin bu günkü alfabe ile yazımı sırasında basit transkripsiyon
kuralları uygulanmıştır. Transkripsiyonu yapılan metindeki hükümler, tarihsel bakış
açısı ile değerlendirilmiştir. Konuyu tamamlamak bakımından Osmanlı hukuk
sistemi ile ilgili bir takım kavramlar tanıtılmış ve Sivrihisar'ın tarihi hakkında kısaca
bilgi verilmiştir.
Çeşitli konularda üç yüz yirmi adet hükmün yer aldığı defter, dönemin siyasi,
sosyo-ekonomik, askeri ve kültürel yönleri hakkında fikir vermektedir. Bu bilgiler
ışığında Osmanlı Devleti'nin merkez dışındaki uygulamaları ve Sivrihisar şehrinin
Osmanlı tarihindeki önemi de ortaya çıkmaktadır.
This study aims to transcribe and evaluate the notbook no: 10 which contains
sheriah judical records of Sivrihisar City of Ottoman Empire. Transcription and
evaluation of this material may present a valuable source for further resarches.
Simple transcription rules were used during the rewriting of the material with
current Turkısh alphabeth. Verdicts in the text were evaluated by a historical we point.
Some concepts considering Ottoman Legal System were explained and a short
history of Sivrihisar City was included to make the subject more clear.
The notbook which contains 290 verdicts gives some idea about politics,
sosyo- economics, military and culturel aspects of the era. Through these information,
social implementations of the Ottoman Empire apart from the center may be
comprehended better and importance of the city can be seen.
2017-01-24
2017-01-24
2013-09
2013
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/929
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1030
2017-06-06T00:00:18Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_135
Bursa basınında Demokrat Parti (1950-1960)
Doğan, Bilgehan
Erşan, Mesut
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih
Adnan Menderes
Bursa
Bursa Basını
Celal Bayar
Cumhuriyet Halk Partisi
Demokrat Parti
Bursa Press
Republican People’s Party
Democratic Party
Türkiye Cumhuriyeti’nin çok partili siyasi hayata geçiş süreci 17 Kasım 1924’te kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ile başlamış, 1930’da Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kurulmasıyla devam etmiş ancak yaşanan gelişmeler üzerine bu süreç kesintiye uğramıştı.
II. Dünya Savaşının sonunda dünya’da yaşanan gelişmeler ve tek partili sistemlerin savaşı kaybetmesi ve demokrasiyle yönetilen devletlerin savaşı kazanması konjonktürel olarak Türkiye’yi de etkilemiş ve 18 Temmuz 1945 yılında kurulan Milli Kalkınma Partisi ile yeniden çok partili siyasi süreç başlamıştır. 7 Ocak 1946’da kurulan Demokrat Parti ise bu sürecin asıl taşıyıcı unsuru olup; dört yıl sonra yapılan seçimlerde (14 Mayıs 1950’de) 27 yıllık tek parti dönemini sona erdirerek Türkiye Cumhuriyeti’nde ilk defa serbest seçimle iktidarı kazanan Türk siyasi partisi olması özelliği ile döneme damgasını vurmuştur. Hiç şüphesiz bu sürecin ortaya çıkmasında, kamuoyu tarafından takip edilmesinde halk iradesinin yönetime yansımasında basın faaliyetlerinin önemli bir rolü olmuştur.
Bu araştırmada; 1950-1960 yılları arasında Türkiye’de iktidarda bulunan Demokrat Parti’nin siyasi politikaları ve Bursa basınındaki yansımaları ele alınmıştır. Araştırmada Bursa’da çıkan yerel gazeteler taranarak incelenmiş ve on yılık süreç içerisinde Türkiye’de çok partili siyasi hayatın getirdiği değişimler gözlemlenmiştir.
The transition for multi-party system in the Republic of Turkey started with the establishment of the Progressive Republican Party on November 17, 1924 and continued with the Free Republican Party in 1930, but this process was interrupted due to the certain events occurred.
The worldwide changes occurred at the end of the World War II, the end of single party systems, and the democratic regimes winning the war impacted Turkey; therefore, multiple party systems started again with the establishment of the National Development Party on July 18, 1945. The Democratic Party established on January 7th, 1946 was the main component of this process and it became the first political party that won the elections in the Republic of Turkey when the elections occurred four years after it was established (May 14, 1950). Undoubtedly, the press actions played an important role in the occurrence of these events, as well as the helping public follow them.
In this study, the political actions taken by the Democratic Party between the years of 1950-1960 and how these actions were reflected in Bursa press. In the study, the local newspapers in Bursa were reviewed and the changes occurred due to the multiple part system in Turkey during this ten year period.
2017-06-05
2017-06-05
2016
2016
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/1030
tur
info:eu-repo/semantics/embargoedAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1043
2017-06-06T00:00:47Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_134
Zonguldak halkevi ve faaliyetleri (1932-1951)
Yetim, Fahri
Erşan, Mesut
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih
Halkevi
Zonguldak
Birinci Dünya Savaşı sonrası yaşanan yıkımlara rağmen Milli Mücadele döneminde ve Cumhuriyet’in ilanı sonrasında Atatürk’ün hedef olarak tayin ettiği muasır medeniyet seviyesine çıkma yolunda yapılan devrimlerle halkın çağdaş ilkelere dayalı bir düzende yaşaması için eğitime büyük önem verilmiştir.
Halkın ihtiyaç duyduğu yenilikler her alanda yapılan devrimlerle hızlı bir şekilde gerçekleştirilirken, toplumun bu devrimleri benimseme yolunda çok fazla aksaklıklarla karşılaşılmış, devrimci kadrolarla halk kitleleri arasında kopukluklar ortaya çıkmıştır. Geleneksel yapıdaki toplum ile Batılı tarzda bir dünya görüşüne sahip aydın kesim arasında yaşanan bu iletişim kopukluğunun giderilmesi zorunlu hale gelmiştir.
Devletin idari kadroları ve aynı zamanda aydın kesimi ile halk kitleleri arasındaki bu iletişimsizliği gidermek, yapılan devrimleri anlatabilmek amacıyla 1931 yılında CHP’nin tek parti yönetimini ülkenin tek erki haline getirecek bir takım girişimlerde bulunulmuştur. Ülkede CHP kontrolünde olmayan kurumlar ya kapatılmış ya da CHP’nin denetimi altına alınmıştır. Bu tür kurumlardan biri olan, açıldığından beri kesintisiz faaliyetlerini yürütmüş olan Türk Ocakları olmuştur. Türk Ocakları’nın mallarına el konularak faaliyetlerine son verilmiştir. Türk Ocakları’nın yerine ise amaçlanan yeni toplumsal düzene uyun olarak CHP’ye bağlı bir şekilde ve Kemalizm’i en temel ilke olarak benimsemiş Halkevlerinin kurulması sağlanmıştır.
İlk olarak 19 Şubat 1932’de 14 ilde kurulan Halkevleri süreç içerisinde sayıları sürekli olarak artmıştır. Zonguldak Halkevi ise ilk açılan Halkevleri arasında yer almamış ancak 24 Haziran 1932’de kurulan Halkevlerinden biri olmuştur. 9 Şubesiyle faaliyetine başlayan Zonguldak Halkevi, Kemalizm’in ilkelerine bağlı kalarak yaratılmaya çalışılan yeni toplum düzenine uygun bireyler yetiştirilmesi katkı sağlamaya çalışmış, bölgenin sosyal ve kültürel hayatına canlılık kazandırmıştır.
Halkevleri Cumhuriyet rejiminin tepeden inmeci bir yapıdan uzaklaşarak devrimlerin ve ilkelerin tabanda da benimsenmesini sağlamaya çalışmış ve 1930’lar boyunca bu çabasında başarı elde etmiştir. Ancak gerek içerde yaşanan sorunlar ve gerekse İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı dışsal sorunlar nedeniyle 1940’lar itibariyle eski etkinliğini yitirmiştir. Siyasi alanda 1946’da başlayan çok partili hayatın gerekliliklerine uymayan bir yapı haline gelen Halkevleri 1951 yılında Demokrat Parti tarafından kapatılarak faaliyetlerine son verilmiştir.
Despite the destructions which happened after First World War, the education was considered important for living in other based on the contemporary principles with revolutionzing on the way of level of contemporary civilization appointed by Atatürk as a target in the National Struggle period and after the proclamtion of the Republic.
While being realized the innovations which public need with the revulations made in all areas of society quickly, too many shortcoming were encountered on the way of adopting these revolations of public and some gaps emerged between the public masses and the revolutionary cadres. Overcoming this communication gap between the society traditional structure and the intellectuals which have a world view in the western style became compulsory.
In the purpose of decreasing this lack of communication between the masses and intelligentsia and also the administrative staff of the state and telling rhe revolutions in the one party rule of CHP the only one ruler, some initiatives have been made in 1931. The isntitıtions not being under the control of CHP either were closed or controlled by CHP. The Turkish Hearth has been one of the institutions that has been carrying out continuously since its opening date. The Turkish Hearts’ activities were ended by expropriating. Instead of the The Turkish Hearth adopting the guiding principle and being suitable fort he new intended social order and following CHP, Community Centers were provided to be established.
Established firstly in 14 provinces on february 19, 1932, the Community Centers have continuously increased in number. Zonguldak Community Center was not one of the first opening Community Center; hovewer, it was one of teh Community Centers which established on 24 June 1932. Starting the activities with its 9 branches, Zonguldak Community Center has tried to contribute for training the members who are agreeable to new social order adhering to the princibles of Kemalism and enlivened the region’s social and cultural life.
Community Centers attempted to provide adaption of the revolutions and principles of public by moving away from a top down structure of the Republican regime and they got achievement on this effort during 1930’s. However, because of both internal problems and external problems by the Second World War, they lost its effectiveness in 1940’s. On political sphere, becoming a structure non–conforming the requirements multi–party political structure which started in 1946, the Community Centers were closed in 1951 by the Democratic Party and its activities were ended.
2017-06-05
2017-06-05
2016
2016
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/1043
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1019
2017-06-06T00:00:31Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_135
Şani-zade Mehmed Ataullah Efendi (Hayatı, kişiliği, eserleri, etkileri)
Erdoğan, Mehmet
Bayrak, Meral
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih
Şani-zade Mehmed Ataullah Efendi
XIX. yüzyıl hem dünya tarihi hem de Osmanlı tarihi açısından oldukça önemli bir yüzyıldır. Bu yüzyılı önemli kılan sebepler çeşitlidir. Bu çeşitliliği ortaya çıkaran temel etmen ise insan olgusudur. Bilimsel, siyasal ve kültürel değişimin arkasındaki insanı bulup çıkarmak ve bunların öyküsünü anlatmak hem tarihin hem de diğer sosyal bilimlerin temel görevlerinden biridir.
Bu çalışma ile bu yüzyıldaki hızlı değişim ve dönüşümün mimarlarından biri sayılabilecek olan Şâni-zâde Mehmed Ataullah Efendi’nin öyküsü bütünsel olarak ele alınmaya çalışılmıştır. Hayatı, bilimsel çalışmaları, eserleri, fikirleri bu çalışmanın ana konusudur. Şâni-zâde’nin nasıl bir ailede doğduğu, kimlerden eğitim aldığı, hangi görevlerde bulunduğu, çeşitli bilimsel alanlardaki fikirlerinin neler olduğu araştırılmıştır. Bu alanlarda bir yenilik meydana getirip getirmediği alanın kendi tarihiyle birlikte ele alınmaya çalışılmıştır.
Bu çalışmada temel eksen ve soru şudur: Kurum ya da durum, örneğin tıp, Şâni-zâde’ye kadar nasıldı, Şâni-zâde ile nasıl bir değişim gösterdi ve nihayet Şâni-zâde’den sonra nasıl bir hal aldı? İşte bu üç aşamadaki -varsa- değişim ve gelişimi tesbit etme çabası bu tezin ana temasıdır. Bazen mübalağalı bazen de önemsenmeyecek yorumlara muhatap olan müellifin, her iki uçtan uzak, aslına uygun bir biçimde değerlendirilmesi diğer bir dikkat noktasıdır.
Şâni-zâde XIX. yüzyılın önemli şahsiyetlerindendir. Tıp, tarih, askerlik, edebiyat gibi alanlar açısından değerli eserlerini tanımak, bilmek önem arz etmektedir. Bu önemden hareketle ortaya çıkarılacak eserler sayesinde özelde Osmanlı genelde ise İslam Bilim Tarihi’nin serüveni net olarak belirlenebilecektir.
XIXth century is a quite significant period for both world and Ottoman history. Various reasons that make this century valuable are present. The main factor creating this variety is humankind. Finding the people behind scientific, political and cultural changes and telling their stories are among the primary duties of both history and other social sciences.
Through this study, we have tried to address the story of Mehmed Ataullah Efendi who can be regarded as one of the architects of rapid change and transformation in this century. His life, scientific studies, works and opinions are the main subjects of this study. We have tried to touch upon and tell what kind of a family Şani-zade was born in, from whom he took education, what kind of duties he had and his opinions on various scientific fields and tried to examine through his own historical story whether he brought any change to this field.
The main basis and question in this study is: how had the institution or situation, for instance medicine, been until Şani-zade, what kind of a change did it undergo and finally into what did it turned after Şani-zade. The effort regarding to identify the changes and developments -if exist- within these three stages is the main subject of the present study. İn addition it is an important point to examine Şani-zade, who was sometimes subject to exaggerated and imprecise reviews, within the scope of historicity as exempted from extreme opinions, as well.
Şani-zade is one of the significant figures of XIXth century. Having knowledge about his works in both medicine and other fields is of quite importance. Through the works that will be chosen in the light of this importance, the adventure of Ottoman Empire and the history of science of Islamic world can be determined in a clear way.
2017-06-05
2017-06-05
2016
2016
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/1019
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1078
2017-08-22T00:00:23Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_136
R-1 numaralı Rusçuk Şer’iyye sicili’nin çeviri yazısı ve tahlili (H. 1066-1068/M.1656-1658)
Korkmaz, Dönüş
Çolak, Kamil
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih
Rusçuk
Şer‛iyye Sicili
Kadı
Ruse
Court Register
Kadi
Bu tezde, Osmanlı Devletinde mahkeme kayıtlarını içinde barındıran şerʻiyye sicillerinden biri olan R-1 No‟lu Rusçuk ġerʽiyye Sicili‟nin çeviri yazısı ve tahlili ortaya konulmaya çalışılmıştır. Sicil çalışması, XVII. yüzyılda Osmanlı Devleti‟ne bağlı bir bölge olan Rusçuk‟a ait olup R-1 No‟lu defterin günümüz Türkçesine aktarılması ve değerlendirilmesi amacıyla yapılmıştır. Bu çalışma ile değerli bir materyalin, araştırmacıların kullanımına sunulması hedeflenmiştir.
Defterin Latin alfabesi ile yazımı sırasında basit transkripsiyon kuralları uygulanmıştır. Transkripsiyonu yapılan metindeki hükümler, tarihsel bir bakış açısı ile değerlendirilmiştir. Ana metine geçmeden önce Osmanlı hukuk sistemi ile Rusçuk ve çevresinin tarihi hakkında kısaca bilgi verilmiştir. R-1 numaralı Rusçuk ġerʻiyye Sicili, Bulgaristan‟ın Milli Kütüphanesi‟nde mevcut olan ve Sofya‟daki Cyril ve Methodius Kütüphanesi ġark Koleksiyonu‟nda bulunmaktadır. Bu sicil ve Rusçuk ile ilgili diğer siciller Tarih bölümü öğretim üyelerince üniversitemize kazandırılmıştır. Çeşitli konularda 203 adet hükmün yer aldığı defter, dönemin siyasi, kültürel, ekonomik ve askeri yönleri hakkında bilgi vermektedir. Hükümlerden edinilen bu bilgiler doğrultusunda Osmanlı Devleti‟nin taşradaki uygulamaları ve Rusçuk‟un Osmanlı tarihindeki önemi gözler önüne serilmeye çalışılacaktır.
In this thesis, it was attempted to reveal the transcription and analysis of the Ruse Court Register Records the R-1 number which is one of the court registers of the Ottomon Empire. It means court records.
The register work belongs to Ruse that is a city connected to the Ottoman state in the 17th century. The aim of this study is to translate and evaluate the register, numbered R-1. This study aimed to present a valuable material to the service of the researchers in Latin Alphabet. In this study simple transcription rules were applied. The transcription provisions have been evaluvated from the historical point of view. Before the main text, information about the Ottoman legal system and the history of Ruse and its surroundings were given. R-1 numbered Ruse court register is located in the library of Cyril and Methodius in Sofia. This register and other records related to Ruse were brought to our university by the lecturers of history department. The book which contains 203 judges on various issues, provides information about political, cultural economic and military aspects of the period. In accordance with the information obtained from the provisons, the practices of the Ottoman state in the provinces and the prominence in the Ottoman History of Ruse are revealed. In addition, the text which was studied, is orijinal and historical document that can be used by the researchers.
2017-08-21
2017-08-21
2017
2017
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/1078
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1113
2017-11-17T01:01:32Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_134
Erken Cumhuriyet dönemi Türk basınında karikatür (1923-1933)
Akkoyunlu, Sultan
Yetim, Fahri
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih
Karikatür
Basın
Cumhuriyet
Milli Mücadele
Mizah
Caricature
Media
Republic
National Struggle
Homour
Türk basın tarihinde mizahın kapsamı içinde karikatürün, farklı nedenlerinden dolayı sınırlı sayılabilecek bir geçmişi vardır. Bununla beraber, basının seyri içinde gelişen olaylar çerçevesinde zengin sayılabilecek bir dağarcık ortaya çıkmıştır. Çalışmada mizaha karikatür perspektifinden bakılarak Erken Cumhuriyet döneminin incelenmesi kültür tarihimiz açısından ayrı bir önem taşımasının yanı sıra toplumun duyuş-düşünce tarzı, mizah anlayışı, değişen değer yargılarının izini sürmek mümkün olabilmektedir. Bu düşünceden hareketle, Erken Cumhuriyet dönemi basınında karikatürün yeri, işleniş biçimi, tematik yönleri ortaya konulmak suretiyle dönem toplumunun zihin gündemi değişik açılardan değerlendirilmiş ve bu suretle Cumhuriyet Devrimiyle yaşanılan kültürel değişimin farklı yanlarına ışık tutulmuştur. Mondros Mütarekesi’nden Cumhuriyet’in onuncu yılına kadar olan süreçte, dönemin siyasi ve kültürel koşullarının Türk mizahındaki karikatürlere yansımasını konu edinen çalışmada dönem basınının görsel taraflarına odaklanarak karikatür üzerinden dönemin mizah anlayışı ve zihniyet yapısı hakkında fikir edinilebilmektedir. Cumhuriyet tarihi ile ilgili yapılan bilimsel çalışmalar, genellikle arşiv belgeleri, yazılı materyaller ve ikinci el kaynaklar kullanılarak yapılmışken mizah basını üzerine yapılan çalışmalar ise genellikle albüm niteliği taşımaktadır. Ancak söz konusu çalışmada ise yoğunlukla görsel basın malzemeleri ele alınıp, dönemin tüm koşulları göz önünde bulundurularak karikatürün yayımlanma amacı sorgulanırken ikinci el yazılı kaynaklarla da desteklenmiştir. Çalışmanın temel amacı, şimdiye değin üzerinde yeterince durulmayan mizah siyaset ilişkisini ortaya koymaktır. Çünkü mizah ile siyaset arasındaki ince çizgi, tarihi olaylar hakkında detaylı bilgiler vermekte ve bu bilgilerin kullanılması tarihe yeni bir bakış açısı getirerek dönem olaylarının aslında her zaman anlatılanın aksine renkli taraflarının olduğunu da kanıtlamaktadır. Türkiye tarihi içinde, erken Cumhuriyet döneminde benimsenen modern toplum yapısı ve ulus devlet hedeflerinin gerçekleştirilmesi çabalarının iç yüzünü görsel basın yoluyla aktararak, Osmanlı devri ile Cumhuriyet dönemi arasında geçirgen ve değişken yapıların karikatür üzerinden mizah yoluyla sergilenmesi hedeflenmektedir.
In Turkish media history, caricature has had a restricted past due to different reasons. Besides, there has occured store of knowledge which can be court as a lot. In the study, humor has been examined with a different perspective. As well as Early Republic Perriod’s examination carries a special importance for our cultural past, it can be possible to track sense. Thought manner, sense of humour and changing value judgement of society. Moving from that thought; the place of caricature, how to process it and its thematic sides has put forward. The mind society agenda of who lived in that period has been evaluated and according to that it has been shed light to different sides of cultural change which has been the result of Republic Revolution. In Mondros Truce until the 10th year of Republic, the study which include the period’s political and cultural conditions reflection to Turkish caricature homour. Ġt was focused to the visual sides of the Period. It is possible to infer sense of humour and the way of thought in that Period via those caricatures. Although the scientific studies about Republic history are generally archive documents, written text or second hand resources, the studies on homour media are generally album. However; in mentioned study especially visual media materials have been addressed. Taking all the circumstances into account the aim of publishing caricature has been questioned and it has been supported with second hand resources. The main purpose of the study is to expose the relationship between humour and polities which hasn’t been emphasized so far. Because the fine line between humour politics is giving a detailed information about historical events and the usage of that information is giving a new perspective to history. Besides that information proves the events of the Period weren’t always boring unlike supposed. On the contrary they had colourful sides. In Turkish history by showing adopted modern community structure and the struggle for tragets of nation state’s lowdown, it is aimed to display the conductive and changeable structures between Ottoman and Republic Period via humour an caricatures.
2017-11-16
2017-11-16
2017
2017
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/1113
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1145
2017-11-19T01:00:40Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_136
1844-45 yılı temettuat sayımlarına göre Söğüt ve kırsalının sosyal ve ekonomik yapısı
Gökçe, İsmail
Elibol, Numan
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih
Söğüt
Temettuat
Tarım
Meslek
Vergi
Agriculture
Occupation/Profession
Tax
Başbakanlık Osmanlı Arşivinde, ML. VRD. TMT. 09277-09294 ve 09296 numaralı temettuat defterleri verilerine dayalı olarak yapılan çalışmada, 1844-45 (H. 1261) yılında Söğüt kazasına bağlı köy ve mahallelerin sosyal ve ekonomik yapısından detaylı bir kesit sunarak, “bir Anadolu kasabası ve kırsalı örneklemi” resmetmek amaçlandı.
Buradan hareketle kaza dâhilinde bulunduğu tespit edilen 4 mahalle ve 14 köye ait 1844-45 seneli temettuat sayımı bilgilerinin önce transkripsiyonu gerçekleştirildi; sonra bunlar, EK 1 ve EK 2’de bir araya getirildi. EK 1 ve EK 2’de yer alan veriler ışığında, kazanın tahmini nüfusu, meslek dağılımı, mülkiyet yapısı, gelir ve vergi dağılımları, vergi yükleri ile kazada yetiştirilen zirai ürünler, istatistiksel yöntemlerle incelendi. Gelir dağılımı ele alınırken iktisat teorisinin temel araçlarından Lorenz eğrisi ve Gini katsayısından istifade edildi.
Çalışmada ulaşılan esas bulgu şudur: Kazanın önemli bir bölümünde pazara yönelik bağ ve bahçe ürünleri yetiştirilmektedir. Ancak bağ ve bahçe sahibi işletmeler çok küçüktür ve bunların sermaye donanımları yetersizdir. Nitekim bağ ve bahçecilik yapılan bazı köylerde hane başına ortalama 10-12 dönüm tarım arazisi düşmektedir. Keza aynı köylerde hane başına ortalama yaklaşık 1 büyükbaş hayvan bulunmaktadır. Diğer taraftan, kazadaki toplam gelir ve vergi yükü, haneler arasında büyük ölçüde adil biçimde dağılmıştır. Çalışmada, gerek vergi öncesi gerekse vergi sonrası Gini katsayısı 0,38 olarak hesaplanmıştır. Bu anlamda çalışma, 19. yüzyıl ortalarında Söğüt kazasında pazara yönelik ziraî ürün yetiştirilmesine rağmen, sermaye biriktirmenin güç olduğunu ortaya koymaktadır.
This research is based on the Ottoman temettuat registers, kept in Primary Ministry Archives in Istanbul, with classification codes of 09277-09294 and 09296. It tries to depict the socio-economic life in the center and countryside of the town of Söğüt in 1844/45 AD (1261 AH). Thus, it aims to portray in detail the urban and rural aspects of an Anatolian town as a case study with particular reference to social and economic life in the town.
The first step to take in the research was the transcription of the archival material belonging to 4 quarters and 14 villages of the town, which were brought together thereafter under appendix I and II. Then, the information compiled from appendix I and II were subjected to a statistical analysis. In the analysis of income distribution such econometric tools as Gini coefficient and Lorenz curve were utilized, which facilitated the projections on the conjectural demography, occupations, property ownership, agricultural products, tax burden and income distribution.
The basic findings of the research attest to a market-oriented production in most of the gardens and orchards of the town, although in small-scale units and backed with limited capital. The distribution of income and tax burden, on the other hand, seems to be fair enough. As matter of fact, both the pre-tax and after-tax Gini coefficient for Söğüt is 0,38. The latter points out to the fact that, by the mid 19th century Ottoman world, the accumulation of capital was hard to achieve in an average Anatolion town, in spite of a market-oriented agricultural production.
2017-11-17
2017-11-17
2017
2017
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/1145
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1135
2017-11-17T01:01:54Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_134
Ulukışla müdafaa-i hukuk-ı milliye cemiyeti karar defterinin transkripsiyonu ve değerlendirilmesi
Özizmirliler, Emre
Erşan, Mesut
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih
Milli Mücadele
Müdâfaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti
Kuvâ-yı Milliye
Ulukışla
Niğde
National Struggle
The Society of Defence of the National Rights (Müdâfaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti)
Turkish National Forces (Kuvâ-yı Milliye)
I. Dünya Savaşı’nın galip devletlerinin Osmanlı Devleti ile imzaladıkları Mondros Mütarekesini uygulama şekilleri Türkiye’yi yok etme çabalarını gözler önüne sermiştir. İşgallerin ve azınlık saldırılarının başlaması Türk Milletine kendi olanaklarıyla direnmekten başka bir çare bırakmamıştır. İşgalcilerin ve azınlıkların saldırısına uğrayan bölgelerdeki halkın canının ve namusunun korunması Müdâfaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyetleri ve Kuvâ-yı Milliye tarafından sağlanmıştır.
Güney Cephesinde teşkilatlanan ve işgal güçlerine karşı önemli başarılar kazanan Kuvâ-yı Milliyelerden biri de Ulukışla Kuvâ-yı Milliyesidir. Ulukışla Kuvâ-yı Milliyesinin gerek kendi bölgesi gerekse işgale uğrayan ve zor durumda olan bölgeler için almış olduğu kararların yazıldığı ve faaliyetlerinin takip edildiği defter Milli Mücadele için önemli ve birinci elden bir kaynak niteliği taşımaktadır.
Tez konumuzu oluşturan bölüm, Ulukışla Müdâfaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti Karar Defterinin 7-66. varaklarıdır. Bu varaklar arasında 103 karar bulunmaktadır. Milli Mücadele Döneminde Ulukışla kazasında Kuvâ-yı Milliye ile ilgili yaşanan gelişmelerin ve kararların yer aldığı defter, dönemin siyasi, askeri ve sosyo-ekonomik yönlerine ışık tutmakla birlikte Ulukışla Müdâfaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti ve Ulukışla Kuvâ-yı Milliye örgütünün Milli Mücadele Dönemi içindeki yeri ve önemi hakkında fikir vermektedir.
Bu çalışma, Milli Mücadele Döneminde önemli bir işlev gören Ulukışla kazasına ait Ulukışla Müdâfaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti Karar Defterinin transkribe edilmesi ve değerlendirilmesi amacı ile yapılmıştır. Defter bugünkü alfabe ile yazılmış ve bu yazım sırasında basit transkripsiyon kuralları uygulanmıştır. Transkripsiyonu yapılan metinler, tarihsel bakış açısı ile değerlendirilmiştir. Ulukışla Müdâfaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti Karar Defteri şekil ve içerik yönünden incelenmiş; ayrıca kararlar konularına göre tasnif edilmiştir. Konuyu tamamlamak için Kuvâ-yı Milliye ve Milli Mücadele Döneminde Niğde, Ulukışla ve havalisine ait kısa tarihsel bilgi verilmiştir.
The way the victorious states have put the articles of the Mondros Treaty, signed with the Ottoman Empire after Word War I, into action reveals their desire to diminish (do away with) Turkey. The invasions and minority riots had rendered the Turkish Nation with no choice but to “resist”/ defend itself on its own. Müdâfaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti and Kuvâ-yı Milliye helped the locals defend their lives and integrity in those regions which had been under invader or minority attack.
Ulukışla Kuvâ-yı Milliye a line of the Kuvâ-yı Milliye, had organised itself in the Southern Front and won many battles aganist the invaders. The book in which the decisions made by Ulukışla Kuvâ-yı Milliye concerning its own region along with the order regions under seige had been recorded and its activities had been followed up rentains its importance as a first hand source.
The main cahapter that our dissertation is concerned with in volves pages 7 through 66. Among these leaves are found 103 decisions. The book which holds the preceding and decisions concerning Kuvâ-yı Milliye the Ulukışla incedent, enlightens the political, military and socio-economic aspects of the era as well as present us with a Picture of the place and importance of the Ulukışla Kuvâ-yı Milliye organization in the National Salvation period.
The book has been writen in the current alphabet basic transcription methods have been applied during the process. The transcribed texts have been evaluated with a historical point of view. Ulukışla Müdâfaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti Decision Book has been apprarsed interms of from and content and the decisions have been sorted/classifed under topical categories. To wrap up/ To complement the issue, a brief historical summary, pertaining to the locals in Niğde, Ulukışla anda the like in the Turkish National Forces (Kuvâ-yı Milliye) and National Struggle periods, has also been included.
2017-11-16
2017-11-16
2017
2017
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/1135
tur
info:eu-repo/semantics/embargoedAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1320
2018-02-27T01:00:25Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_136
R-5 numaralı Rusçuk şer’iyye sicili’nin transkripsiyon ve tahlili (H. 1120-1125/M.1709-1715)
Eriç, İrem
Elibol, Numan
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih
Şer’iyye Sicili
Transkripsiyon
Bu tezin konusu olan defter, Osmanlı Devleti’nin mahkeme kayıtları olan
Şer’iyye Sicillerinin bir örneğidir. Sicil, Osmanlı Devleti’nin Niğbolu Sancağı’nın
Rusçuk kazasında XVIII. Yüzyılda kaydedilen, R-5 numaralı defteridir. Bu çalışma,
sicilin transkripsiyonu ve değerlendirmesi sonucunda Rusçukta günlük yaşam
hakkında bilgi edinmek amacıyla yapılmıştır.
Defterin Latin alfabesine çevrilmesi sırasında basit transkripsiyon kuralları
uygulanmıştır. Ana metne geçmeden önce Osmanlı Hukuk Sistemi hakkında genel
bilgi verilmiştir. Birinci bölümde, XVIII. Yüzyıl başlarında Osmanlı Devletinin
genel siyaseti, Balkanlardaki hakimiyeti, Rusçuk’un tarihi hakkında kısaca bilgi
verilmiştir. İkinci bölümde, Şer’iyye Sicilinin transkripsiyonu yapılmıştır. Çeşitli
konularda, 197 adet hükmün yer aldığı defter, dönemin siyasi, kültürel, ekonomik ve
askeri yapısı hakkında bilgi vermektedir. Üçüncü bölümde de, sicilde bulunan
hükümlerin değerlendirmesi yapılmıştır. Sicilin incelenmesi sonucunda, Rusçuk
kazasının merkezi yönetimine ne kadar sıkı bağlı olduğu; dönemin askeri
gelişmelerinde nasıl stratejik bir öneme sahip olduğu; farklı etnik ve dini grupların
bir arada yaşadığı şehirde sosyal hayatın ne kadar dinamik olduğu ortaya konmuştur.
The source material of this thesis is one of the sample copies of the court
registers of the Ottoman town of Ruse. Classified as R-5, it is an 18th century book
of the same town, then under the district of Niğbolu. The research based on this
source material, by transcribing the text and analyzing its content, tries to bring into
light the daily life in Ruse.
In transcribing the text into Latin alphabet, simple transcription rules have
been adopted. But first, the Ottoman law has been been described in outline. In the
first chapter, the general political state of Ottoman Empire at the beginning of the
18th century as well the Ottoman hegamony on the Balkans and the history of the
town of Ruse have been handled in brief. Second chapter is assigned to the
transcription of the main text. The text, including 197 registers in total, involves
information about political, economic, cultural and military state of the region and
the Ottoman Empire at that time. In the third chapter, the registers of the text have
been subjected to an assesment. At the end of the research, it became evident how the
town under direct control of central administration had been placed; how strategic in military developments of the period it proved; and how dynamic a social life, then
composed of different ethnic and religious elements, there was.
2018-02-26
2018-02-26
2016
2016
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/1320
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1270
2018-02-07T01:00:44Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_135
II. Abdülhamid döneminde Afganistan’da İngiltere-Rusya rekabeti ve Osmanlı siyaseti (1876-1909)
Hussaini, Mohammad
Kılıç, Musa
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih
Afganistan
Afgan-İngiliz Savaşı
İngiliz-Rus Rekabeti
Panislamizm
Osmanlı
Afghanistan
Anglo-Afghan War
British - Russian competition
Panislamism
Ottoman
Bu tezde Afganistan’ın Ahmed Şah Dürrani ile birlikte kuruluşu ve sınırlarının çizilişi konu edildi ve Ahmed Şah’ın haleflerinin de Afganistan’ın başına gelişleri, siyasi, ekonomik, kültürel ve sosyal alanlarda etki ve katkıları ele alındı. Özellikle İngiltere ve Rusya’nın Afganistan üzerindeki emelleri, hedefleri 1876-1909’a kadar devam eden süreç gözden geçirildi.
Afganistan’da ve diğer Orta Asya devletlerinde emelleri olanlardan ilki İngiltere idi. Bu politikasının temel amacı sömürgesi olan Hindistan’ı korumak ve diğer Avrupa ülkelerinin Hindistan’a ulaşmasını engelleyecek yolları kapatmaktı, hem Afganistan’ın içişlerinde hem de diğer Orta Asya devletlerinde aktif rol oynamakta ve bu bölgelerde yaşayan birçok Müslüman halkı hâkimiyetinde tutmaktaydı. Müslüman halkların siyasi özgürlüklerini ve yaşam haklarını kısıtlamaktaydı. Diğer yandan Rusya, Afganistan’dan Hindistan’a ulaşabilmek için Afganistan’ın içişlerinde rol almaya çalışmıştı.
Birinci bölümde Muhammedzayi Hanedanlığının, Emir Dost Muhammed Han ile ortaya çıkışını ve Dost Muhammed’in İngiltere ile münasebetlerini soğuk tutmasından dolayı Rusya kışkırtmalarına açık hale gelmesine ve 1838 yılında I. Afgan-İngiliz savaşının çıkmasına sebep olduğundan bahsedilmiştir. İkinci bölümde Türk-Afgan ilişkileri, II. Abdülhamid’in, Panislamizm politikası gereği Afganistan’a gönderdiği heyet ve Rusya karşı, Afganistan’ı İngiltere’ye yakınlaştırma isteği ele alınmıştır. Afganistan’daki iç savaşların sonucunda Şir Ali Han’ın tahta çıkması, Rusya’nın Afgan sınırı olan Buhara’yı işgali ve İngiltere’nin bu olaydan tedirgin olması dolayısıyla 1879’da II. Afgan-İngiliz savaşının çıkması ele alındı. Nihayetinde Afganistan üzerindeki İngiltere ve Rusya baskısına genel bir bakış yapılmıştır. Bu siyasi duruma Osmanlı Devleti’nin tutumu da bu bölümün içeriğinde bulunmaktadır.
This study is concerned with the establishment of Afghanistan and the determination of its borders by Ahmed Şah Dürrani. It also discusses Ahmed Şah’s successors as well as the political, economic, cultural and social developments in Afghanistan. The study also reviews the aims and objectives especially of Britain and Russian on Afghanistan in the continuous period between 1876 and 1909.
Britain was the first to target in Afghanistan and other middle Asia governments. The main purpose of this policy by Britain was to protect its colony in India and to block the other European countries from reaching India; Britain played an active role in both domestic affairs of Afghanistan and the other middle Asian nations as well as hold control over a number of Muslim communities living around that territory. It was curtailed the political liberties and rights of freedom of the Muslim communities. On the other hand, Russia was trying to play a role in the internal affairs of Afghanistan with the intent of reaching India through Afghanistan.
The first chapter discusses the rise of Muhammedzay Dynasty and Emir Dost Muhammed Han, and Russia’s role in the First Anglo-Afghan War in 1838 by exploiting the cold relationship between Dost Muhammed and the Britain and inciting them to war.
The second chapter looks at the Turk- Afghan relations, the necessity of the delegation sent to Afghanistan by Abdulhamid II to his Pan Islamism policy, and his desire to initiate a relationship between Afghanistan and Britain against Russia, describes the ascent to the throne by Ali Şir Han as a result of the civil wars in Afghanistan, the invasion Afghan border-town of Buhara by Russia, and the resulting nervousness of the Britain that brought about the second Anglo- Afghan War of 1879. Ultimately, this chapter comes to conclusion with an overview of the oppression of Afghanistan by both Russia and Britain, and the attitude of the Ottoman Empire towards this political situation.
2018-02-06
2018-02-06
2016
2016
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/1270
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1458
2018-04-13T00:00:28Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_136
Osmanlı döneminde Selanik
Safa, Lina
Erdoğan, Meryem Kaçan
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih
Osmanlı Devleti
Selanik
Liman
Ticaret
Balkan Savaşları
Mübadele
Ottoman State
Salonica
Port
Commerce
Balkan Wars
Population Exchange
Selanik 1430’da Osmanlı hâkimiyetine geçmeden önce, Roma ve Bizans şehri olarak bin yedi yüz yıllık bir geçmişe sahiptir. Şehir tarih boyunca birçok yabancı medeniyetin eline geçmiştir. Bu süreçte Romalılar, Slavlar, Sırplar, Araplar ve Venediklerin hâkimiyetine giren şehirde çeşitli siyasi ve sosyo-ekonomik değişiklikler yaşanmıştır. Selanik II. Murad tarafından fethedilerek Osmanlı idaresine geçmiştir. Fetihten sonraki dönemde Selanik’teki Bizans idari düzeninde büyük bir değişiklik yapılmıştır. Bu dönem aynı zamanda Yahudilerin tarihi açısında nadir rastlanacak bir gelişmeye adım atmıştır. Selanik başta İspanyol kökenliler olmak üzere Avrupa’dan da sürgün edilmiş onlarca Yahudi için toplanma ve buluşma noktası haline gelmiştir. Bu yüzden Selanik dünya tarihinde nüfusunun çoğunlukla Yahudilerden oluştuğu şehirler arasına girmiştir.
Osmanlı döneminde şehrin iktisadi, ticari ve sosyo-kültürel hayatı son derece canlıdır. Şehir baruthanesi, tuzlaları, esnaf loncaları, çarşı ve pazarları, kültürel kurumlarıyla dikkat çeken şehirlerden biri olmuştur. Özellikle şehir, XIX. yüzyılda çok yoğun bir şekilde iktisadi ve toplumsal değişimlere şahit olmuştur. Şehrin liman kenti olması sonucu meydana gelen ticari gelişmeler art bölgesindeki tarımsal dönüşümü, sermaye birikimini ve sanayi yatırımlarını beraberinde getirmiştir. Modern fabrikalar, demiryolu projeleri, bankalar, okullar, matbaa, gazete ve diğer kurumlar şehrin XIX. yüzyıldaki görünümünü değiştirmiştir. Yabancıların buraya ilgisi şehrin bölgede ön plana çıkmasını sağlamıştır.
Selanik, XX. yüzyıl başlarında bir dizi mücadeleye sahne olmuş, Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu şartlardan doğrudan etkilendiği gibi iç gelişmelerini de yönlendirmiştir. Balkan savaşları sonrasında şehirdeki Türk hâkimiyeti sona ermiş, şehir 1913 yılında Yunanlılara bırakılmıştır. I.Dünya Savaşı’ndan sonra ise bir mübadele süreci yaşayan şehir, on binlerce kişinin göç ettiği ve buradan Anadolu’ya nakledildiği bir merkeze dönüşmüştür.
Salonica has a thousand and seven century past as being a Roman and Byzantium city, before entered to Ottoman hegemony at 1430. This city saw a lot of foreign civilization during its history. In this period, the city had lived varities of socio-economic and political changes entered the hegemony of Romans, Slavs, Serbians, Arabians and Venetians. Selanique passed through Ottoman administration by conquest of Murat II. He did big changes at Byzantium administration structure at period after conquest. This period also was an interesting progress by means of Jewish history. Salonica became a gathering point for Jewish with Spanish origins who expelled from Europe. For that reason it has become a city where Jewish mostly live at the world history.
The economical, socio-cultural and commercial life of city was very lively at Ottoman period. It became a remarkable city with its cultural institutions, city gunpowder factory, saltworks, trade guilds and shopping districts. City witnessed a lot of social and economical changes mostly at nineteen century. Commercial progresses happened by being a port city that brought the agricultural transformation, capital stock and industrial investments. Modern factories, railway projects, banks, schools, newspaper, printing house and other institutions changed the view of city in XIX. century. The interest of foreigners provided for coming into prominence of city at its area.
Salonica witnessed so many struggle at the beginning of XX. century and directed internal events of Ottomans as being influenced from the conditions of Ottoman State. Turkish hegemony finished at city after the Balkan Wars, city abandoned to Greeks in 1913. After World War I, city lived a period of population exchange and became a center that migrated thousands of people and routed to Anatolia.
2018-04-12
2018-04-12
2017
2017
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/1458
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1555
2018-06-09T00:01:00Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_135
Rüstem Paşa’nın mutasarrıflığı döneminde Cebel-i Lübnan (1873-1883)
Ünsal, Can
Kılıç, Musa
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih
Rüstem Paşa
Cebel-i Lübnan
Lübnan
Osmanlı Devleti
Mutasarrıflık
Maruni
Dürzi
Rustem Pacha
Mount Lebanon
Lebanon
Ottoman Empire
Governorate
Maronite
Druse
1516 yılında Yavuz Sultan Selim Lübnan’ı Osmanlı Devleti toprakları arasına
kattığında bölgede feodal bir yönetim anlayışı hakimdi. Bölgede üç semavi dinden de
insanlar yaşamaktaydı. Lübnan’ın kuzeyinden güneyine uzanan Lübnan Dağı nam-ı
diğer Cebel-i Lübnan fiziksel yapısı itibariyle heterodoks mezhep grupları için
sığınılacak güvenli bir bölgeydi. Bu mezhep grupları içerisinde Hıristiyan Maruniler
ve Şii’liğin bir kolu olan Dürziler söz sahibiydiler.
Mezhep çatışmalarının, kaos ortamının eksik olmadığı Osmanlı yönetimindeki
Cebel-i Lübnan’da Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın bölgedeki hükümdarlığının
bitmesinin ardından 1845 yılında iki kaymakamlık düzenine geçilerek feodalite sona
ermiştir. Fakat 1858 yılında patlak veren köylülerin alınan vergilere karşı isyanı 1860
yılında bir iç savaşa dönüşmüştür. Babıali’nin yetkin diplomatı Fuad Paşa bölgeye
giderek iç savaşı bitirip suçluların gerekli cezalarını verdikten sonra onun önderliğinde
toplanan uluslararası komisyonlar neticesinde 1861 yılında Cebel-i Lübnan Vilayet
Nizamnamesi yayınlanarak Cebel-i Lübnan’da Mutasarrıflık idaresi kurulmuştur.
Böylece bölgede Osmanlı güdümünde bir otonom yapı oluşmuştur. Bu çalışmada öncelikle Cebel-i Lübnan kavramının nasıl ortaya çıktığı, bölgenin
Mutasarrıflık düzenine kadar olan tarihsel gelişimi birçok açıdan incelenmiştir.
Sonrasında ise Mutasarrıflık düzeninin işleyişi ve Rüstem Paşa’nın Mutasarrıflık
sürecinin hakkında idari ve siyasi analizi yapılmıştır. Bu sayede Rüstem Paşa’nın
Mutasarrıflığı döneminde Cebel-i Lübnan’ın detaylı bir portresi sunulmuştur.
When Yavuz Sultan Selim conquered Lebanon, and added it to Ottoman
territory, the administrative system was feudalism. The believers living there are from
the three monotheisthic religion. The Mount Lebanon which is ranging from North to
South was a safe place for heterodox sects. Among theses sects Christian Maronites
and The Druzes which is a branch of Shiah, were the majority.
In the Mount Lebanon administrated by Ottoman Empire where there is a
constant chaos, after the reign of İbrahim Pacha at the region who is the son of Mehmed
Ali Pacha, feudalism was ended when the administrative system was changed to two
qaim’maqamate system in 1845. But in the year of 1858, a peasant riot broke out
against the taxes. In progress of time the revolt was transformated into a civil war in
1860. The experienced bureaucrat of Sublime Porte The Fuad Pacha is sent to Mount
Lebanon. He ended the civil war there, made the necessary judgements and penalized
the guilty persons. After that an international commission was set up under the
leadership of Fuad Pacha. In consequence of these commissions at the year of 1861,
Mount Lebanon province regulation was signed and the Governorate of Mount
Lebanon was established. With this fact, an autonomous administrative structure were
set out under the guidance of Ottoman Empire. In this study, the question of how the concept of Mount Lebanon emerged and
what is the region’s situation till the Governorate of Mount Lebanon were examined
at first place. Afterwards, an administrative and political analysis of Rüstem Pacha’s
governorship had been made. Then the functional system of the Governorate of Mount
Lebanon were described. Thus, a detailed description of Mount Lebanon under Rustem
Pacha’s Governorship had been presented.
2018-06-08
2018-06-08
2017
2017
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/1555
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1544
2018-06-09T00:00:08Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_134
Bir cumhuriyet aydını : Vedat Nedim Tör
Yaman, Hikmet
Yetim, Fahri
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih
Vedat Nedim Tör
Kadro Hareketi
Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası
Turkey Labourer and Farmer Socialist Party
Bu çalışma, 1897 – 1985 yılları arasında yaşayan ve bir cumhuriyet aydını olan Vedat Nedim Tör’ün hayatını, entelektüel faaliyetlerini, Kadro Hareketi’yle ilişkisini ve bürokrasideki çalışmalarını kapsamaktadır.
Tezin önemi ve problemi, Cumhuriyet Devriminin - aydın ilişkisi ve sonuçları itibariyle cumhuriyet döneminin önemli aydınlarından olan Vedat Nedim Tör üzerine bugüne kadar hiçbir çalışma yapılmamış olmasıdır. Bu çalışmanın amacı; cumhuriyet Türkiye’sine katkılarıyla önemli bir şahsiyet olan Vedat Nedim Tör’ün hayatı, eserleri ve çalışmaları hakkındaki bilgileri ortaya koyarak bilim dünyasına mütevazı bir katkı sunmaktır.
Çalışma; “Giriş”, “Vedat Nedim Tör’ün Hayatı”, “Vedat Nedim Tör’ün Entelektüel Faaliyetleri”, “Kadro Hareketi ve Vedat Nedim Tör” ve “Vedat Nedim Tör’ün Bürokrasideki Çalışmaları” bölümlerinden oluşmaktadır. Giriş kısmında tezin konusu etraflıca tanımlanıp çalışmanın amacı, kapsamı, önemi ve kullanılan araştırma yöntemleri hakkında bilgi verilmiştir.
Birinci bölümde Vedat Nedim Tör’ün aile, eğitim, çalışma ve siyasi hayatı eldeki belgeler ışığında aydınlatılmaya çalışılmıştır. Bir asra yakın ömründe yaşadıkları ve bir aydın olarak cumhuriyet Türkiye’sine kattığı değerler ortaya konmaya çalışılmıştır. İkinci bölümde, çok yönlü aydın kişiliğiyle yaşadığı döneme damga vuran Vedat Nedim Tör’ün entelektüel faaliyetleri üzerinde durulmuştur. Ulaşılan belgelerden yola çıkılarak düşünce yapısı, tiyatro oyunları, denemeleri, anı çalışması, dergi yazıları, hikâye kitabı, gazete yazıları, kendisi hakkında çıkan yazılar ve diğer eserleri hakkında aydınlatıcı bilgiler ortaya konmaya çalışılmıştır.
Üçüncü bölümde, Atatürk’ün izniyle kurulan Kadro dergisinde iki yıl neşriyat müdürlüğü de yapan bir aydın olarak Vedat Nedim Tör’ün Kadro Hareketi’yle ilişkisi üzerinde durulmuştur. Kadro Hareketi’nin kuruluşunda oynadığı rol, bu hareket içindeki faaliyetleri gerek idareci kişiliği gerek ekonomi, turizm ve kültür gibi konular üzerine yazdığı yazılarla Kadro Hareketi içerisindeki konumu ortaya konmaya çalışılmıştır.
Dördüncü bölümde, aynı zamanda bir bürokrat da olan Vedat Nedim Tör’ün bürokrasideki çalışmaları üzerinde durulmuştur. Çeşitli devlet kurumları ve özel kuruluşlarda icra ettiği müdür, müdür muavinliği ve müşavirlik gibi görevleri boyunca yaptığı faaliyetler hakkında bilgi verilmiştir.
This study is about Vedat Nedim Tör (1987-1985) who was a republican intellectual, his life, intellectual activities, his relationship with Kadro Movement and his bureucratic life.
The importance and problem of this study derives from the fact that there has been no studies undertaken on Vedat Nedim Tör so far in terms of Republican Revolution’s intellectual relationship and its outcomes. The purpose of the study is to contribute to the field of historical studies by laying out information in relation to Tör’s life, various works and work life.
The study consists of following chapters; “Introduction”, “The Life of Vedat Nedim Tör”, “Intellectual Activities of Vedat Nedim Tör”, “Kadro Movement and Vedat Nedim Tör”, “Vedat Nedim Tör’s Work in Bureuacracy”. In the introduction chapter, the topic of the study is thoroughly elaborated on and information is provided in relation to the purpose, scope, importance and the methods of research.
In the first chapter, the life, education, work life and political life of Vedat Nedim Tör is elaborated on in light of available documents. His experiences and as a republican intellectual the values he has added to the Republic of Turkey are touched upon. In the second chapter, the focus is on the intellectual activities of Vedat Nedim Tör who has left his mark on the era he left with his versatile personality. From the ascertained documents, his mentality, theathre work, essays, magazine articles, memoir work, story book, newspaper articles, articles about him and his other works are elaborated on.
In chapter three, Vedat Nedim Tör’s relationship with Kadro Movement which was founded with Ataturk’s permisson, the role he played in the movement, his activities as part of this movement and position within the movement in terms of his managerial position as well as his articles on economy, tourism and culture are discussed.
In the fourth chapter, Tör’s bureucratic life is elaborated on. Information is provided in relation to his various positions, i.e. manager, deputy manager, consultant etc., in different state departments and private sector.
2018-06-08
2018-06-08
2017
2017
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/1544
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1588
2019-01-31T01:06:28Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_135
18. yüzyılın sonu 19. yüzyılın başlarında Osmanlı Devleti’nde veba yılları (İzmir örneği)
Erdoğan, Meral
Pınar, Hayrettin
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih
Veba
18. yüzyıl
19. yüzyıl
Karantina
İzmir
Plague
18th century
19th century
Quarantine
Veba, ortaya çıktığı dönemden itibaren en ölümcül salgın hastalık olarak tarih sahnesindeki yerini almıştır. Özellikle 18. yüzyılda dünyanın neredeyse her yerinde etkili olan veba, büyük çapta nüfus kayıplarına sebep olmuştur. Bu yüzyıl aynı zamanda Osmanlı Devleti için de veba yüzyılı olarak kendini göstermiştir. Kıtalar arası geçiş güzergâhında yer alan Anadolu, Osmanlı sınırları için vebaya en çok maruz kalan bölgelerdendir. Genellikle nemli ve sıcak ortamlarda doğal yaşam alanı olan veba özellikle kıyı şehirlerinde etkili olmuştur. 18. yüzyılda etkisinin en yoğun yaşandığı şehirlerden biri de İzmir’dir. Önemli kara ve deniz yolu ağına sahip olan bu şehir aynı zamanda vebanın kentsel odağı olmuştur. 1707’den 1800’lere kadar yaşanan çok şiddetli veba vakaları bu durumu kanıtlar niteliktedir. 19. yüzyılın başları ise vebanın etkisini devam ettirdiği ancak artık daha kalıcı önlemler alınmaya başlanılan dönemdir. Devlet, veba için karantina uygulamaları, hekim temini, ilaç ile tedavi ve dezenfekte işlemleri yapılmıştır. Bunun için Batının uyguladığı yöntemler takip edilmiş ve veba ile mücadele daha modern bir yapı kazanmıştır. Nitekim Osmanlı toplumundaki hastalık algısı, veba ile mücadele sürecini olumsuz etkilemiştir. Çeşitli toplumlara ait bireylerin yaşadığı İzmir, farklı uygulamalar ve düşünce sistemlerini barındırması vebaya karşı birlikte hareket edilmesinin önüne geçmiştir. Bu nedenle Osmanlı hükümeti halkı bilinçlendirme çalışmaları yapmışlardır. Bu sayede veba için alınan önlemler daha etkili sonuçlar vermiştir.
The plague has taken its place on the History stage as the most deadly epidemic since its Emergence. The plaguei especially affecting almost every paart of the world in the 18th century, has caused massive Population losses. This century also manifested itself as a plague for the Ottoman State. Anatolia, which is located on the transition route between the cntinents, is the region most exposed to and for the Ottoman borders. The plague, which is a natural habitat in mostly humid and warm environment, has been particularly effective in coastal cities, İzmir is one of the cities in which influence is most land and sea route network, has also become the urban center of the city at the same time. Very severe plague cases from 1707 to 1800 are Evidence of this situation. The begining of the 19th century is the period in which the deceased countinues, but now more permanent measures are being taken. State, quarantine applications for the plague, physician’s fundation, drug treatment and disinfection procedures were maded. For this, the methods applied by the west have been followed and the fight against the plague has gained a more modern structre. As a matter of fact, the sense of disease in the Ottoman society had a negative effect on the fight against the plague. İzmir, ehere the individuals of various societies live, has been able to accommodate diffirent applictions and systems of thought and to move together against it. For this reason, the Ottoman government made public avareness raising activitis. The measures taken for the plague on this issue have yielded more effective results.
2019-01-30
2019-01-30
2017
2017
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/1588
tur
info:eu-repo/semantics/embargoedAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1667
2019-06-22T00:00:53Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_134
Dünden bugüne Türk havacılık tarihi ve Eskişehir
Erdemli, Mustafa Gökhan
Çolak, Kamil
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Anabilim Dalı
Havacılık
Eskişehir
Anadolu’nun en gözde ve modern şehirlerinden biri olan Eskişehir havacılık konusunda da Türkiye’de çok önemli bir yere sahiptir. Dünyada kuvvetli devletlerin hava kuvvetlerini inşa etmeye başladıkları zamanda ileri görüşlü bazı Türk devlet adamlarının çalışmalarıyla, ilk uçağın uçuşundan sadece sekiz sene sonra Türk Hava Kuvvetlerinin kurulması için ilk adımlar atılmıştır. Kurtuluş Savaşı’yla birlikte Eskişehir Batı Cephesi’nin en önemli üssü olmuştur. Cumhuriyet’in ilanından sonra ise Eskişehir hem askeri hem de sivil havacılık için önemini sürdürmeye devam etmiştir. Batı ve doğu olarak ikiye ayırabileceğimiz Türk Hava Kuvvetlerinin, Batı Kuvvet Komutanlığı olarak da adlandırabileceğimiz 1nci Hava Kuvveti Karargâhı Eskişehir’de konuşlanmıştır. Ayrıca 1nci Ana Jet Üssü, 1. Hava İkmal Merkezi ve bir dönem NATO bünyesinde Hava Karargâhı olarak kullanılan Birleştirilmiş Hava Harekât Merkezi de yine Eskişehir’de faaliyet gösteren Hava Kuvvetlerine ait önemli merkezlerdir.
Günümüzde sivil havacılıkta Eskişehir bir marka olmuştur. Türk Hava Kurumuna ait olan İnönü eğitim merkezi her yıl yüzlerce yeni havacı yetiştirmektedir. Aynı zamanda Anadolu üniversitesinde Havacılık sektörüne kaynak olmak üzere, Havacılık Yüksek Okulu eğitimlerine akademik seviyede devam etmektedir. Sivil Havacılık sanayinde TEI ve Alp Havacılık gibi uluslarası projelere imza atmış büyük havacılık şirketleri de burada bulunmaktadır. “Dünden Bugüne Türk Havacılık Tarihi ve Eskişehir” çalışması üç ana bölümden oluşmaktadır: Tezin birinci bölümünde genel olarak Türk Havacılık Tarihi incelenmiştir, ikinci bölümde ise Eskişehir’de havacılıkta yaşanılan tarihsel gelişmelerden bahsedilmiş ayrıca Eskişehir’de bulunan havacılıkla ilgisi bulunan şirket ve kuruluşlar tanıtılarak bunlar hakkında bilgiler verilmiş ve gelecekte Eskişehir’in havacılıktaki yerinin ne olacağı hakkında varsayımlarda bulunulmuştur. Çalışmaya bir sonuç yazısıyla son verilmiştir.
Eskişehir, which is one of the most favorite and modern city of Anatolia, has a very important place in Turkish aviation. When some strong countries of the age started building their Air Forces, with the help some of the foresightful Turkish statesmen just only after eight years of the first aircraft, first steps for establishing Turkish Air Force, were taken. During the Turkish independence war Eskişehir was one of the most important bases of the west front. After foundation of the Turkish Republic, Eskişehir continued being important for both military and civilian aviation.
Turkish Air force is divided into two force. One of them is in charge of the west territory and the other is in charge of east. Headquarter of 1st Air Force, which may also called west force, is in Eskişehir. Also 1st Main Jet Base, 1st Air Supply and Maintenance Center and Combined Air
Operation Center, which was used as an air headquarter for NATO, are some of the important Air Force facilities in Eskişehir. Nowadays Eskişehir became a brand in the civilian aviation. Every year İnönü Training Center which belongs to Turkish Air Foundation trains hundreds of new aviators. At the same time, in the Anadolu University,
Aviation Collage carries on trainings at academic level for the students to become a resource for the aviation industry. TEI and Alp Aviation are big Companies of Eskişehir in the civilian aviation industry which have signiture under international projects. “Turkish Aviation History from the Past to Present and Eskişehir” consisted of three main parts:
In the first part of the thesis general Turkish aviation history was studied. In the second part of the thesis, historical progress in aviation in Eskişehir was mentioned and foundations and companies related to the aviation which are found in Eskişehir were presented and general information about them was given. Also, future of Eskişehir in aviation was discussed. Thesis was ended with a conclusion part.
2019-06-21
2019-06-21
2011
2011
masterThesis
Erdemli, M. G. (2011). Dünden Bugüne Türk Havacılık Tarihi ve Eskişehir. (Yüksek lisans tezi). Eskişehir Osmangazi Üniversitesi/sosyal Bilimler Enstitüsü, Eskişehir.
http://hdl.handle.net/11684/1667
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1867
2021-03-10T01:06:00Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_136
Cebel-i Lübnan mutasarrıflığı’nda Vasa Paşa dönemi (1883-1892)
Toraman, Ayhan
Kılıç, Musa
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih
Osmanlı Devleti
Cebel-i Lübnan
Mutasarrıflık
Vasa Paşa
Ottoman Empire
Mount Lebanon
Mutasarrifiya
Vasa Pasha
Cebel-i Lübnan 1516‟dan 1917 yılına kadar dört yüz yıl boyunca Osmanlı idaresi altında kalmıştır. Karışık sosyal yapısından dolayı bölgede barış bir türlü sağlanamamıştır. Osmanlı Devleti, zaman zaman bölgeye müdahale etmek zorunda kalmıştır. Cebel-i Lübnan 1516‟dan itibaren 320 yıldan fazla yerel beyler tarafından yönetilmiştir.
Bölgede yaşanan çatışmalardan dolayı, önce Çifte Kaymakamlık Sistemi‟ne geçildi. Ancak karışık bölgelerdeki idari sorunlardan dolayı sistem başarısız oldu. Bu dönemde, Dürzi ve Marunîler arasında gerilim iyice artmıştı. Ve 1859-1860 yıllarında iki mezhep arasında kanlı savaşlar meydan geldi. Nüfusun, din ve etnik çeşitliliği, Avrupa Devletleri‟nin bölgeye müdahale etmesine yol açtı. Böylece, Çifte Kaymakamlık Sistemi lağvedildi. Onun yerine, Cebel-i Lübnan Mutasarrıflığı kuruldu. Bundan sonra, 1917 yılına kadar, Cebel-i Lübnan yarım asırdan fazla Hristiyan mutasarrıflar tarafından yönetildi.
Cebel-i Lübnan‟ın dördüncü mutasarrıfı Vasa Paşa‟dır. 1883‟te mutasarrıf olarak tayin edildi ve 1892 yılına kadar yaklaşık on yıl boyunca bölgeyi idare etti. Daha önce, Osmanlı devletine çeşitli mevkilerde hizmet ettiğinden dolayı deneyim kazanmıştı. Toplumu kalkındırmak için önemli çalışmalar yaptı. Adalet teşkilatından vergi sistemine kadar birçok sosyal konuyu iyileştirdi. Daha önemlisi, herkese karşı adil davranarak halkın sevgisini kazandı. Onun uyguladığı siyaset sayesinde, büyük ölçüde, asayiş ve huzur sağlandı. Bayındırlık faaliyetleri ile Cebel-i Lübnan‟ın refah düzeyini artırdı. Ancak, son yıllarda sağlık sorunları başladı ve uzun süre bu hastalıklarla uğraşmak zorunda kaldı. Sağlığına kavuşamayan Vasa Paşa, Haziran 1892 tarihinde vefat etti.
Mount Lebanon remained under Ottoman rule for four hundred years from 1516 to 1917. Due to its complex social structure, peace could not be achieved in the region. From time to time, The Ottoman Empire had to intervene in the region. Mount Lebanon had been ruled by local lords, more than 320 years since 1516. The religious and ethnic variety of the population of the region led to interventions by European States concerning the power strugles and sect conflicts. Ġn 1842, Dual Governorship System was established first. However, the system failed due to administrative problems in the mixed regions. During this period, the tension between Druze and Maronites increased. Additionally, a massive bloodshed began between the two families in 1859-1860. Thus, The Dual Governorship System was abolished. Ġnstead, The Mount Lebanon Mutasarrifate was founded. Henceforth, The Mount Lebanon, ruled by Christian governorships for more than half a century. The fourth governorship of Mount Lebanon was Vasa Pasha. In 1883, he was appointed as the governorship and, ruled the region for about ten years until 1892. Before that, he had gained experience working in a variety of positions during The Ottoman State. Vasa Pasha made important efforts to develop society. He improved many social issues from the justice system to the tax system. More importantly, he won the public sympathy by being fair to everyone. Thanks to the politics his practised, public order and peace were provided in large part. Vasa Pahsa increased the welfare level of Mount Lebanon with its public works. However, he health problems in his final years. He had to deal with the illness for a long time and, Vasa Pasha passed away in June 1892.
2021-03-09
2021-03-09
2019
2019
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/1867
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2127
2021-03-12T01:02:41Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_135
Salnamelere göre osmanlı devleti'nin son dönmelerinde bilecik
İlter, Zerrin
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Yakınçağ Tarihi Anabilim Dalı
Osmanlı Devleti
Bilecik
Bu çalısmanın amacı; Salnamelere göre Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde
Bilecik’in sosyo-ekonomik durumunu aydınlatmaktır.
Osmanlı Tarihinin en önemli alanlarından biri Osmanlı sehirlerinin sosyal tarihidir.
Sehirlerinin sosyal tarihi ülke ve devletlerin sosyal gelisimini, gelir durumunu demografik
yapısını ortaya koyan önemli bir göstergedir.
Osmanlı Devleti’nin isleyisini ve sosyal yapısını anlayabilmek için Osmanlı
sehirlerinin sosyo-ekonomik yapıları incelenmelidir. Sehir arastırmacılarının en önemli
kaynakları süphesiz arastırma yapılan devre ait kronikler, resmi ve özel kaynaklardır.
Dolayısıyla bu kaynakların arastırmacılarla iyice tetkik edilmesi gerekmektedir.
Anadolu sehirlerinin yapıları, tipleri birbirlerine benzer özellikleri tasıdıkları, yapılmıs
çalısma ve arastırmalardan anlasılmaktadır. Tipik bir Anadolu sehri olan Bilecik,
Anadolu’nun bilinen uygarlıklarından Osmanlı’ya ve günümüze uzanan yolda birçok olaya ve
döneme tanıklık etmistir.
The aim of this study is to bring out the social and economical
situation of Bilecik according to annuals at the last period of Ottoman State.
One of the most important field of Ottoman history is the social
history of Ottoman cities. Social history of Ottoman cities is an importat
indicator of country and states which shows their social development income
statues and demogratic conditions.
To understand the managment and social structure of the Ottoman
State, the socio-economic structure of those cities should be analyzed.
Undoubtfully, the most valuable source of city researchers is written source and
special sources which belongs to recorded time. So that, these sources should be
analyzed by the researchers carefully.
Those searches give idea to us about the structure of the Anatolian
cities, buildings and similiarly of them. A typical Anatolian city, Bilecik
withnessed very events from known civilization of Anatolia to Ottoman and
until nowadays.
2021-03-11
2021-03-11
2007
2007
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/2127
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3369
2022-06-21T00:00:23Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_134
Atatürk ilkeleri: Milliyetçilik
Hoşgeldi, Serkan
Kayıran, Mehmet
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Anabilim Dalı
Atatürk
Milliyetçilik
Bu tezin amacı, “Atatürk lkeleri” arasında son derece önemli bir ilke olan
Milliyetçilik lkesini incelemektir.
Milliyetçilik fikri, 1789 Fransız htilali ile dünyayı etkisi altına almıstır. Fransız
htilali sonucu milliyetçilik akımı ile birlikte, ihtilalin getirdigi özgürlük, esitlik,
kardeslik, cumhuriyet ve laiklik gibi kavramlar bütün Avrupa’ya yayılmıstır. XIX.
yüzyılın mukadderatı millî devlet ve milliyetçi ideolojiler tarafından belirlenmistir.
Çalısma sırasında, saglıklı degerlendirme yapabilmek için konuyla ilgili arsiv
belgelerinden, o dönemde yayınlanmıs gazetelerden, yerli yabancı arastırma ve kaynak
kitaplarından yararlanılmıstır.
Çalısma sonucunda, Kurtulus Savası’nın çıkıs noktasını olusturan ve tüm tutsak
ulusların kurtulus hareketlerine ısık tutan Milliyetçilik lkesi’nin önemi ortaya
konulmustur. Milliyetçilik; akılcılık, gerçekçilik, barısçılık ve cumhuriyetçilik ilkeleriyle
bütünlesen ve bu ilkelerle çelisen yorumlara kapalı bir ilkedir. Millî Mücadele boyunca
birlestirici ve itici bir güç görevini üstlenmistir. sgalci emperyalist güçleri dize getiren,
Türklük gururunu, “Ne mutlu Türküm diyene” ve “Bir Türk dünyaya bedeldir”
deyimleriyle dile getiren Atatürk, Milliyetçilik lkesi ile Türk ulusunun “bütün
bireylerini kaderde, kıvançta ve tasada ortak bir bütün halinde ulusal bilinç ve ülküler
çevresinde toplamak” inancındadır.
This thesis’s aim is to investigate Nationalism Principle, whic is very important
among “Atatürk’s Principles”.
Nationalism idea has widely spreaded over the world, by French Revolution in
1789. After the French Revolution, with the nationalism, some concepts like freedom,
equality, fraternity, republic, secularism which were brought by revolution, has span
over Europe. Fate of XIXth century was assigned by nation states and nationalist ideas.
During the study, to make reliable evaluation, related archive documents,
newspapers published during that era, and native and foreign research books were used.
By this work, Nationalism Principle importance is manifested, since Nationalism
idea started Independence War, and enlightened all captive nations toward freedom.
Nationalism, integrates with rationalism, realism, pacifism ans republicanism, and is
closed to interpretations which contradict with these principles. During the National
Struggle, is was unifying and propellent. Atatürk, who has defeated the imperialist
powers, and has declared Turkish Honor with sayings “How happy is the one who says
I’m Turkish” and “A Turk is worth the world”, has the aim to “gather all indivuduals in
case of fate, gladness, and sorrow around national consciousness and ideal.”
2022-06-20
2022-06-20
2008
2008
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/3369
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1956
2021-03-11T01:00:59Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_135
Keyfiyet-i Rusiyye’nin transkripsiyon ve tahlili : (H.1206/M.1791-1792)
Tübençokrak, Öznur
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Anabilim Dalı
Keyfiyet-i
Rusiyye
Bu çalışma, Osmanlı Devleti ve Rusya arasında 1711, 1736–1737 yıllarını
kapsayan savaşları anlatan Keyfiyet-i Rusiyye adlı eserin transkribe edilip, analizinin
yapılarak kullanıcıların istifadesine sunulması amacıyla yapılmıştır.
Keyfiyet-i Rusiyye, İstanbul Topkapı Sarayı Müzesi’ndeki ikinci yazmada
kayıtlıdır. Hazine Kütük Numarası 233/36909’dur ve mikrofilmleri Çanakkale 18
Mart Üniversitesi’nde Öğretim Görevlisi olarak görev yapan Volkan MARTTİN
tarafından üniversitemize kazandırılmıştır. Defterin bugünkü alfabe ile yazımı
sırasında basit transkripsiyon kuralları uygulanmıştır. Transkripsiyonu yapılan metin,
tarihsel bakış açısı ile değerlendirilmiştir.
Yazma eser, Osmanlı Devleti ve Rusya arasında 1711, 1736–1738 yıllarında
gerçekleşen siyasî ve askerî ilişkiler hakkında fikir vermektedir. Bu bilgiler ışığında
Osmanlı Devleti’nin sefer kararı, hazırlıkları ve sürecini değerlendirebilme ve
saptamalara gidebilme imkânını bulabilmekteyiz.
2021-03-10
2021-03-10
2007
2007-08-10
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/1956
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1983
2021-03-11T01:00:47Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_135
Salnamelere göre tanzimattan cumhuriyete Kütahya sancağının sosyo-ekonomik profili
Bakan, Nilüfer
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Anabilim Dalı
Salname
Kütahya Sancağı
Bu çalışmanın amacı; Salnamelere göre Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde
Kütahya’nın sosyo-ekonomik durumunu aydınlatmaktır.
.
Bu çalışmanın verileri, Başbakanlık Devlet Arşivleri Osmanlı Arşivi’ndeki
orijinal kaynaklar kullanılarak elde edilmiştir. Söz konusu kaynaklar önce transkribe
edilmiş sonra da değerlendirilmiştir.
Araştırma sonucunda, Osmanlı Devleti’nde her alanda büyük değişimlerin olduğu
tespit edilmiş,Tanzimat ve Cumhuriyet arasındaki dönemde, Kütahya’nın sosyoekonomik durumuna ışık tutulmaya çalışılmıştır.
2021-03-10
2021-03-10
2007
2007-08-10
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/1983
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3980
2022-07-30T00:00:22Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_135
Kıbrıs mutasarrıflığı 30 numaralı defter transkripsiyon ve tahlili : (H.1287-1289/M.1870-1872)
Kızıltaş, Demet
Topal, Mehmet
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Anabilim Dalı
30 Numaralı Defter
Kıbrıs
Bu çalışma, Osmanlı Devleti’nin mutasarrıflık kayıtlarını kapsayan Kıbrıs’a
ait 30 numaralı defterin transkribe edilmesi ve değerlendirilmesi amacıyla yapılmış,
bu sayede çok kıymetli bir defter istifadeye sunulmuştur.
Kıbrıs Mutasarrıflığı 30 Numaralı Defter, T.C. Başbakanlık Osmanlı Arşivi
Daire Başkanlığı’nda mevcut olup, mikrofilmleri Tarih Bölümü Öğretim üyesi Yard.
Doç. Dr. Mehmet TOPAL tarafından üniversitemize kazandırılmıştır. Defterin
bugünkü alfabe ile yazımı sırasında basit transkripsiyon kuralları uygulanmıştır.
Konuyu tamamlamak amacıyla Kıbrıs’ın tarihi geçmişine de çalışma içersinde yer
verilmiştir.
Çeşitli konularda 205 adet hükmün yer aldığı defter, o döneme ait siyasi,
sosyal, ekonomik ve askeri durum hakkında bilgi vermektedir. Bu bilgiler ışığında
Osmanlı Devleti’nin Kıbrıs Bölgesi’ndeki uygulamaları ve Osmanlı Tarihi’ndeki
önemi de ortaya çıkmaktadır.
This study has been done in aim to make the transcription and evaluation of
30 numbered file regarding cyprus that is covering the Mutasarrıflık records of
Otoman Empire, thanks to this an inestimable inventory has been submitted into
gain.
Cyprus Mutasarrıflık File Number 30 is in existence at Otoman Archives
Office Chairmanship of Turkish Republic Office of Prime Minister, microfilms of
them are brought into our university by History Department lecturer Assistant
Professor Mehmet Topal. Simple transcription rules are applied during current
alphabet notation of the file. In order to accomplish the subject historical past of
Cyprus is also placed within the study additionally.
File which 205 units of decree are placed in various subjects, gives
information relevant with political, social, economic and military aspects. Under
light of these informations Executions of Otoman Empire at Cyprus Section and
importance of it within the Otoman Empire comes into scene
2022-07-29
2022-07-29
2007
2007
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/3980
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3657
2022-07-07T00:00:27Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_135
Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı ve Mısır meselesi
Eren, Emine
Çolak, Kamil
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana Bilim Dalı
Kavalalı Mehmet Ali Paşa
Hünkar İskelesi Antlaşması
Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan diğer zümrelerden daha fazla ayrıcalık sahibi olan Rumlar, XVIII. yüzyıla kadar Osmanlı yönetimi altında yaşamaktan büyük bir memnuniyet duymuşlardı. Ancak XVIII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren özellikle Fransız İhtilali’nin yaydığı milliyetçilik akımının etkisiyle bu durum değişti ve Rumlar özellikle kendilerine karşı Avrupalı devletlerin beslediği sempatiyi görünce Osmanlı İmparatorluğu’na karşı bağımsızlık mücadelesi başlattı. Rumların 1821 yılında Eflak ve Boğdan’da başlattıkları ayaklanmayı bastıran Osmanlı Devleti, Mora’da Rumlara karşı aynı başarıyı gösteremedi.
Sultan II. Mahmut Mora’daki isyanı bastıramayacağını anlayınca, daha önce Mısır’da büyük yararlılıklar gösteren valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’dan yardım istedi. Bab-ı Ali’nin, Mora’daki isyanı bastırması karşılığında Mehmet Ali Paşa’ya Mora ve Girit valiliklerini vaat etmesine karşın, Avrupalı devletlerin müdahalesiyle isyan Osmanlı Devleti’nin ümit ettiği gibi sonuçlanmadı.
Mora isyanından kazançlı çıkamayan Mehmet Ali Paşa, Mora isyanındaki hizmetlerine ve masraflarına karşılık Osmanlı Devleti’nden Suriye’nin kendisine verilmesini istedi. Osmanlı Devleti’nin bu isteği kabul etmemesi üzerine, kayıplarını telafi etmek isteyen Mehmet Ali Paşa, 1831 yılında oğlu İbrahim Paşa komutasındaki
bir orduyu Suriye üzerine sevk etti. Böylece Osmanlı Devleti yeni bir sorunla, Mısır Meselesi’yle karşı karşıya kaldı. Bu isyana tek başına karşı koyamayacağını anlayan
iv
Osmanlı Devleti, Rusya’nın yardım teklifini kabul etmek zorunda kaldı. Ancak bu yardım ve arkasından Rusya ile imzalanan Hünkar İskelesi Antlaşması, Avrupalı devletlerin Osmanlı Devleti’nin iç işlerine daha fazla karışmasına neden oldu.
Kavalalı Mehmet Ali Paşa isyanı 15 Temmuz 1840’ta toplanan Londra Konferansı ve arkasından 13 Temmuz 1841’de ilan edilen Mısır Valiliği İmtiyaz Fermanı ile çözümlendi. Buna göre, Mısır valiliği babadan oğula geçmek suretiyle Mehmet Ali Paşa’ya verildi. Böylece Osmanlı Devleti, Akdeniz’de stratejik öneme sahip olan en zengin eyaletlerinden biri üzerindeki etkisini kaybetmiş oluyordu.
The Greeks (The Rums) of the Ottoman Empire lived gladly and comfortably under the Ottoman rule having more privileges than the other social groups until the XVIIIth century. However, from the second half of the XVIIIth century on, this situation changed due to the nationalist trend caused by the French Revolution. Having observed the sympathy by the European countries to their nation, the Greeks started to struggle towards their independence. Although the Ottomans have crushed the rebellion by Rums in 1821 in Eflâk and Boğdan, they have been unsuccessful against the Greeks in Mora.
As soon as he understood that he would not be able to crush the rebellion, Sultan Mahmut II asked for help from Mehmet Ali Pasha of Kavala, whom he had greatly benefited as his governor-general in Egypt. Bâb-ı Âli had promised Mora and Girit to Mehmet Ali Pasha; but because of the European countries’ intervention in it, the rebellion did not come to an end in a way the Ottoman Government preferred.
Having not been gainful out of the rebellion in Mora, Mehmet Ali Pasha wanted to compensate it by landing Syria, and an army commanded by his son İbrahim Pasha attacked this country. Hence, the Ottoman Government came across a new problem: the Egyptian question. Not being able to crush this revolt either, Ottoman Government had to accept Russian help. However, this help and the
vi
following Hünkar İskelesi Treaty concluded with Russia have caused more intervention of European countries to the internal affairs of the Ottoman Government.
The rebellion of Mehmet Ali Pasha was resolved via the London Conference held on July 15, 1840 and the Decree of Privilege of the Governorship of Egypt (Mısır Valiliği İmtiyaz Fermanı) announced on July 13, 1841. The governorship of Egypt was bestowed upon Mehmet Ali Pasha on the condition that it would pass from father to son. With this, Ottoman Government lost the effect upon one of their richest provinces which had a strategic importance in the Mediterranean.
2022-07-06
2022-07-06
2008
2008
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/3657
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3888
2022-07-28T00:01:06Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_135
Boğazlar üzerindeki Osmanlı-Rus mücadelesi
Özcan, Elvan
Erşan, Mesut
ESOGÜ, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Anabilim Dalı
Çarlık Rusya
Osmanlı Devleti
Çanakkale Boğazı
Lozan Antlaşması
Bu çalışmanın amacı, Boğazlar üzerindeki Osmanlı – Rus mücadelesini
araştırmaktır.
Bu çalışmanın verileri, konu ile ilgili yayınlanmış kitap ve makaleler,
Başbakanlık Devlet Arşivleri Osmanlı Arşivindeki konu ile ilgili orijinal kaynaklar
kullanılarak elde edilmiştir.
Coğrafi konumu nedeniyle stratejik bir öneme sahip olan Boğazlar
İlkçağlardan beri birçok devletin mücadele alanı olmuştur. Çarlık Rusya’nın
Karadeniz ve Boğazlar üzerindeki siyaseti sonucu bu mesele başta Osmanlı Devleti
olmak üzere tüm Avrupa’yı etkilemiş ve milletlerarası bir mesele haline gelmiştir.
Boğazlar meselesi devletlerin dış siyasetlerinde bir denge unsuru olarak kullanılmaya
başlanmıştır. Osmanlı Devleti ve Çarlık Rusya arasında meydana gelen bütün
savaşların sebebi Rusya’nın Boğazlar üzerindeki üstünlük kurma mücadelesinden
kaynaklanmıştır. Zaman zaman Rusya istediğini elde etmiş görünse de asıl hedefine
ulaşamamıştır. I. Dünya Savaşı sırasında müttefiklerinin Çanakkale Boğazı’nı
geçememesi ve kendisine gereken yardımı yapamaması ve Bolşevik İhtilalinin
çıkması üzerine savaştan çekilmiş, Boğazlar üzerindeki siyasetinden de vazgeçmiştir.
Bundan sonra da Boğazlar Türk dış politikasında sorun olmuş, 24 Temmuz 1923
tarihinde imzalanan Lozan Antlaşması ile Boğazlar ve yakın çevresinde Türkiye’nin
yetkileri sınırlandırılmıştı. 20 Temmuz 1936 tarihinde imzalanan Montrö Antlaşması
ile Türkiye, Boğazlar üzerindeki egemenlik haklarını istediği gibi kullanma hakkına
tekrar sahip olmuştur.
The aim of this study is to research Ottoman- Russia struggle on the Straits.
The data of this study were gained by using the books and articles published
about this subject and original sources in Prime Ministery State Archives Ottoman
Archives.
Having a strategic importance because of their geographical situations, the
Straits have been the area of struggle of many countries since the Antiquity. As a
result of policy of CZardom Russia on Black Sea and the Straits this issue affected
the whole Europe especially Ottoman Empire and became on intrnational issue. The
issue of the Straits was started to be used as a counterpoise of states on their
international policy. The reason of the wars that happened between Ottoman Empire
and CZardom of Russia caused because of the struggle of Russia on dominatiry the
Straits. From time to time it seemed like Russia gained what it had expected but
actually, it couldn’t reach its main goal. Russia withdrawn from the First World War
because Allieds could’nt pass the Dardanelles to help Russia and Bolshevik
Revolution occuned, so Russia abandoned its policy on the Straits. After that, were
problems for Turkish international policy and the authority of Turkey on the Straits
and their surroundings was limited by the Lausanne Treaty which was signed on July
24th 1923.With Montreux Treaty which was signed on July 20th 1936, Turkey has
gained its rights about using its domination rights on the Straits as it wants
2022-07-27
2022-07-27
2008
2008
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/3888
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3940
2022-07-29T00:00:25Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_134
Milli Mücadele sürecinde sağlık politikaları (1919-1922)
Altay, Sadet
Koylu, Zafer
ESOGÜ, Fen-Edebiyat Faültesi, Tarih Anabilim Dalı
Toplumun Sağlığı
Milli Mücadele
Cumhuriyet Dönemi
Sağlık Sistemi
Toplumun sağlığı, bireyin sağlığı kadar önemli ve değerlidir. Bu amaçla Milli
Mücadele döneminde, sosyal devlet anlayışının gereği olarak, halkın sağlığının
korunması ve yükseltilmesi hedeflendi. Büyük Millet Meclisi’nin 2 Mayıs 1920’de
çıkardığı “İcra Vekilleri’nin Sureti İntihabına Dair Kanun”la “Sıhhiye ve Muavenet-i
İçtimaiye Vekâleti” kurularak, sağlıkla ilgili işler ilk defa bakanlık düzeyinde ele
alındı. Böylece, sağlık hizmetlerini toplumun her kesimine eşit, ücretsiz ve nitelikli
bir şekilde ulaştırma yolunda önemli çalışmalar yapılmaya başlandı.
Milli Mücadele sırasında, 13 milyon olan nüfusun yarıya yakını hastaydı.
Bazı bölgelerde hastalıklı insan oranı yerel nüfusun yüzde 86’sına ulaşıyordu.
Düşmana karşı pek çok cephede savaşım verilirken, öksüz kalan çocuklar ve
muhacirlerde belli başlı sorunlar arasında gelmekteydi Bu sorunların farkında olan,
Büyük Millet Meclisi, Mustafa Kemal’in önderliğinde genel sağlığı korumak,
geliştirmek ve sosyal hizmetlerle ilgili meseleleri çözmeye yönelik, pek çok tüzük,
yönetmelik ve kanun çıkardı. Benzersiz bir reform niteliği taşıyan bu yasal
düzenlemelerle, aynı zamanda Cumhuriyet dönemi sağlık sisteminin temeli
oluşturuldu
The health of the individual is as important as the society. İt is aimed to
protect and elevate the health of the public as a requirement of the concept of the
social goverment in the period of national struggle for the independence. The
national Grant assembly with the bill that it passed on 2nd May 1920 “about the
election of the staff of the excecution members” the health affairs are dealt with on
the ground of the health ministery for the first time with the foundation of the
Ministry of Health. Therefore they began to progress far to bring the service of
health to every level of the society equally, without price and with quality.
During the period of national struggle for the independence half the total
population which is about 13 million was ill. In some places the rate of the ill people
reached 86 percent of the total population. There are problems with the condition of
the people who became refugees during the war at different front against the enemy
and lots of children became orphant. The Grant Assemly of the Turks with the
leadership of Mustafa Kemal was aware of the troubles ans issued lots of bills and
arrangements to protesct the general health, to develop and, to solve the problems of
the social securities. With these unique reforms, the foundations of the period of the
Republics health system were established
2022-07-28
2022-07-28
2008
2008
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/3940
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3706
2022-07-20T00:00:48Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_135
XIX. yüzyılda Gilan (demografik ve sosyo-ekonomik yaklaşım)
Gülşen, Ayşegül
Köksal, Osman
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Anabilim Dalı
19.yüzyıl
Gilan'ın Sosyo - Ekonomik Durumu
Bu çalışmanın amacı; temettuat defterine ve salnamalere göre, XIX. Yüzyılda Osmanlı Devleti'nin Kosova Vilayeti kazalarından olan Gilan'ın sosyo - ekonomik durumunu ortaya koymaktır.
Şehirlerin sosyal tarihi, ülke ve devletlerin sosyal gelişimini, gelir durumunu,
demografik yapısını ortaya koyan önemli bir göstergedir.
Osmanlı Devleti'nin işleyişini ve sosyal yapısını anlayabilmek için Osmanlı şehirlerinin sosyo-ekonomik yapıları incelenmelidir. Şehir araştırmacılarının en önemli kaynakları şüphesiz araştırma yapılan devre ait kronikler, resmi ve özel kaynaklardır. Dolayısıyla bu kaynakların araştırmacılarca iyice tetkik edilmesi gerekmektedir
Bu çalışmanın verileri, Başbakanlık Osmanlı Arşivindeki orijinal kaynaklar kullanılarak elde edilmiştir. Söz konusu kaynaklar önce transkribe edilmiş sonra da değerlendirilerek, diğer kaynaklarla da desteklenip bu çalışma hazırlanmıştır.
Araştırma sonucunda, Osmanlı Devleti'nin Balkanlardaki bir kazası olan Gilan'ın sosyo-ekonomik ve demografik durumu ortaya konmaya çalışılmıştır.
It is expected to celar up social-economical striation of district of Kosova proince whose none is Gilan in 19th century by making use of viritten income registrations and the records of the annuals of Gilan. That is the am of this study.
The most im portant parts of the Ottoman history is stated as the historical developments of the cities and states. The sacial history of th cities is vital point to come inyo being on some aspects such as social developments of the country and goverment both fixed incomes and changing ncomes and the proportion of the population.
The socia-economial situtaion of the otoman cities should be examined to understand the social structure and running of the Ottoman Empine. It is certan that the mort important sources of the city researehers are the chronological registetions of that period and both formal and informal written registrations. For that reason These sources are needed to be examined carefully.
The data of this study are handed from the Ottoman Archives of The Office of prine mimister Archives. All of the sources are the original pnes. That is Why, at firstty, the sources are transcribed and they are all evaluated.
Attle end of the researeb. The socro-economic situttion of the tistrict of the Ottoman Empire which is gilan in The Balkans is Tried to come into bemg.
The Main Point of The Master Thesis
The socto-Ecomical Situation of the Distict of OTTOMAN EMPIRE
WHJCH İS GİLAN in 19th Century
2022-07-19
2022-07-19
2008
2008
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/3706
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3707
2022-07-20T00:00:46Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_134
Maarif vekâleti'nin kuruluşu ve çağdaşlaşma çabaları (1920-1938)
Dağcı, Hatice
Erşan, Mesut
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Anabilim Dalı
Maarif Nezareti
Maarif Vekâleti
Bu çalışmanın amacı, Maarif Nezareti’nden Maarif Vekâleti’ne geçiş sürecinin, 1920- 1938 yıllarında Maarif Vekâleti’nin karşılaştığı sorunların, Maarif Vekâleti’nin çağdaşlaşmayı hedefleyerek yaptığı çalışmaların ve teşkilâtlanmasının araştırılmasıdır.
Bu çalışma yapılırken, ele alınan dönemin gazete ve dergilerinden, TBMMZC’lerinden ve çok sayıda yazılı kaynaktan yararlanılmış; istatistikler incelenmiştir.
Araştırmanın sonucuna göre, bir tarafta Bağımsızlık Savaşı devam ederken, diğer taraftan da her türlü sıkıntıya ve yokluğa rağmen cehalete karşı amansız bir mücadele verilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK, eğitimde reformların yeterli olmadığı düşüncesinden hareketle eğitimde köklü bir değişikliği, devrim yapmayı uygun görmüştür. Böylece, Türkiye Cumhuriyeti, ilk on yıl içinde eski eğitim sisteminin tamamını yıkmayı ve yerine çağdaş eğitim ilkelerini koymayı başarmıştır.
This study aims to explore the early stages of the formation of the Ministry of Education, i.e. the process of transition from “nezaret” to ministry; the problems it faced during 1920-1938, and its organization and attempts of modernization.
While the study was being prepared, the contemporary periodicals and newspapers, the official reports of the Grand National Assembly and many other printed materials were utilized; statistics were used.
At the end of the study it was claimed that despite the presence of the National war of salvation and the concomitant poverty and troubles, a successful war was waged against ignorance.
Mustafa Kemal ATATÜRK, the founder of the Turkish Republic, thinking that the present reforms were not necessary, favored a radical transformation, i.e. a revolution of education. Thanks to his attempts, the Turkish republic succeeded in removing the traditional educational system and to replace it with contemporary methods within a decade.
2022-07-19
2022-07-19
2008
2008
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/3707
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2387
2022-01-21T01:00:15Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_135
Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane ve kurucusu Charles Ambroise Bernard
Öztürk, Hülya
Karasu, Cezmi
ESOGÜ, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Anabilim Dalı
Tıp Çalışmaları
Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane
Charles Ambroise Bernard
Osmanlı Arşivleri
Bu çalışmanın amacı: Osmanlı Devleti'ndeki Tıp çalışmalarına ulaşabilmek, Batı ve Batı'nın bu alandaki etkisi doğrultusunda tesis edilen Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane'nin kurulması ve bu kuruluşta etkin rol oynayan Viyanalı Hekim Charles Ambroise Bernard ve çalışmalrını inceleyebilmektir.Bu çalışmanın verileri Başbakanlık Osmanlı Arşivlerindeki Orjinal kaynaklar kullanılarak elde edilmiştir. Söz konusu kaynaklar önce transkribe edilmiş sonra değerlendirilmiştir.Araştırma sonucunda, Osmanlı Devleti'nde meydana gelen sağlık uygulamaları daha yakından görülmüş ve günümüz tıbbının gelişimine ışık tutulmaya çalışılmıştır.
The aim of this study is to reach the history of the medical applications in Ottoman, Western effect on such period..The foundation of Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane and its founder, Charles Ambroise Bernard who is a medical doctor from Viennese, and his studies were also investigated.The data of this study have been obtained as being used the original sources in the premiership state archieves and the Ottoman ones.The sources that are talked about have firstly been traslated and then utilized.In the conclusion of the resarch, medical applications and development of the Turkish medicine have been investigated.
2022-01-20
2022-01-20
2009
2009
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/2387
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/4063
2022-08-03T00:00:19Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_135
XIX. Yüzyılda İnönü nahiyesi : (demografik ve sosyo-ekonomik yaklaşım)
Sakarya Aslan, Yasemin
Köksal, Osman
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Anabilim Dalı
İnönü
Nahiye
Bu çalışmanın amacı; temettuat defterlerine ve salnamelere göre, XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin Hüdavendigar eyaleti nahiyelerinden olan İnönü’nün sosyo-ekonomik durumunu ortaya koymaktır. Şehirlerin sosyal tarihi, ülke ve devletlerin sosyal gelişimini, gelir durumunu, demografik yapısını ortaya koyan önemli bir göstergedir. Şehir araştırmacılarının en
önemli kaynakları ise araştırma yapılan döneme ait kronikler ile resmi ve özel kaynaklardır.
Bu çalışmanın verileri, Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki orijinal kaynaklar kullanılarak elde edilmiştir. Bu kaynaklar, önce transkribe edilmiş, sonra da değerlendirilip diğer kaynaklarla desteklenerek bu çalışma hazırlanmıştır. Araştırma sonucunda, Osmanlı Devleti’nin, Orta Anadolu’da bir nahiyesi
olan İnönü’nün, sosyo-ekonomik ve demografik durumu ortaya konmaya çalışılmıştır.
2022-08-02
2022-08-02
2010
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/4063
tur
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/4064
2022-08-03T00:00:36Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_135
Temettuat defterlerine göre Günyüzü nahiyesinin sosyo-ekonomik yapısı
Göçeri, Bayram
Topal, Mehmet
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Anabilim Dalı
Temettuat
Günyüzü
Nahiye
Hüdâvendigâr Eyâleti, Sultanönü Sancağı’na bağlı Günyüzü Nahiyesinin 19.
yüzyıldaki sosyo - ekonomik yapısı hakkında çok önemli bilgiler veren Günyüzü
Temettü’at Defterleri, Başbakanlık Osmanlı Arşivi 723 numaralı koleksiyonda yer
almaktadır.
Günyüzü Temettü‘ât Defterlerinden Kozağacı nahiye merkezi olması; Gecek,
gelişmiş köylere ve Sürez; küçük köylere örnek olması açısından değerlendirmeye
alınmıştır.
Günyüzü Temettü‘ât Defterleri, vergiye tâbi toprak, hayvan, kira gelirleri ile
meslek ve sanat gelirlerinin kaydedilmesiyle oluşmuştur.
Çalışmanın giriş bölümünde Günyüzü coğrafi özellikleri hakkında bilgi
verilmiştir.
Birinci bölümde Günyüzü tarihi ve kültürel özellikleri, mimari eserleri,
köyleri ile Günyüzü’nün Milli Mücadele dönemindeki yeri ve önemi ortaya
konulmuştur.İkinci bölümde konunun daha iyi anlaşılması amacıyla Osmanlı vergi sistemi;
Tanzimat öncesi ve sonrası olarak ele alınmıştır. Temettu vergisi ve defterleri
açıklanmıştır.
Üçüncü bölümde Günyüzü Temettuat kayıtlarına göre merkez kaza Kozağacı
ile Gecek ve Sürez köylerinin sosyo – ekonomik yapısı değerlendirilmiştir.
Buna göre; dönemin nüfusu merkez kaza Kozağacı 630, Gecek 505 ve Sürez
145 olarak tespit edilmiştir. Kozağacı merkez kaza olması dolayısıyla nüfus olarak
yoğunluk kazanmıştır. Gecek Günyüzü köyleri içinde geniş tarım alanlarına ve
sulama imkanına sahiptir. Bu yüzden Kozağacından sonra en fazla hane bu köyde
yaşamaktadır. Sürez ise bu köyler içinde en az gelişen köy konumundadır.
Bölgenin temel geçim kaynağının tarım ve hayvancılık olduğu
anlaşılmaktadır. Tarımda karasal iklim dolayısıyla arpa ve buğday gibi hububat
ziraatı ön plandadır. En yaygın meslekler rençberlik ve ırgatlıktır.
Nahiye genelinde ortalama gelir oranlarına göre hane başına düşen gelir
ortalamasında hane geliri düşük ve yüksek aileler arasında en dengeli olan köy
Kozağacı’dır. Bu köyü Gecek takip etmektedir. Diğer köy Sürez ise gelir dağılımının
en dengesiz olduğu köy olarak göze çarpmaktadır. Üç köy geliri genel olarak
incelendiğinde ortalama gelir oranında alt gelir sahiplerinin % 60, üst gelir
sahiplerinin % 40 civarında olduğu görülmektedir.
Günyüzü Temettuat Defterleri dikkatle incelendiğinde şahısların belli bir
uygulama dahilinde defterlere kaydedildiği görülmektedir. Bu uygulamada, eğer
varsa ilgili şahsın öncelikle âile veya sülale adı yazılmıştır. Bu ad, ilgili şahsın
geçmişte yaşamış bir ceddinin adı olup, geleneksel bir şekilde nesiller tarafından
devam ettirilmekte ve o aile ile bütünleşmiştir.
Dördüncü bölümde Günyüzü merkez kaza Kozağacı ile Gecek ve Sürez
köyleri temettuat kayıtlarının transkripsiyonu yapılmıştır.
Son olarak beşinci bölümde 1925 tarihli Toprak Dergisi Mahalli Tetkikler
bölümü Günyüzü Nahiyesi yazısının transkripsiyonu yapılmıştır.
Gunyuzu Temettuat books, which collected in collection 723 Ottoman
Archives of prime ministry,gives various information about socio - economic
structure of Gunyuzu town of Sultanonu in Hudavendıgar state.
In this study, the records of Surez village was evalvated from Gunyuzu
Temettuat boks to ascertain condition of Gecek and taxation of small villages.
Gunyuzu Temettuat boks, consists of tand incomes live stock incomes, rental
incomes and other incomes.
Geographical features of Gunyuzu was given in the abstract part.
In the first part the cultural historical architectural features and the importance of
Gunyuzu during national battle were introtuced.
In the second part, Ottoman tax system pre and post administrative refoms
(1839) part, were introduced and Temettu taxes and books were verbalized.
In the third part.
According to Gunyuzu Temettuat books, Kozağacı Town, Gecek and
Surez villages socio - economic structure were evalvated.
According to this, the population contined as Kozağacı 630, Gecek 505 and
Surez 145 population density was higher than Gecek and Surez population Gecek
have wider agricultural areas than Surez and Gunyuzu village has. There fore, the
population of Surez is the lowest one. The means of existence in this ares is agriculture and livestock. They grew
barley and wheats because of the territorial climate. Most common jobs were
farming.
According to the quarage of incomes groups in town.
Kozağacı had the best balanced incomes, the second brad Gecek village and
Surez had the warst b alonced incomes. When all incomes group were analysed,
low incomes gruops % 60, high incomes groups % 40.
When we analysed, we saw thot all person were recorded on books. At htis
work the person or family name was recorded firstly and this traditionally continued.
At fourth part, Kozağacı town, Gecek and Surez villages temettuat
records were translated in to Turkish..
At last 1925 Toprak Magazine and surveys were translated in to Turkish.
2022-08-02
2022-08-02
2010
2010
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/4064
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3160
2022-06-14T00:00:56Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_134
Lozan Konferansı'nın Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne yansımaları
Özcan, Mehmet Şah
Erşam, Mesut
ESOGÜ, Sosyal Bilimleri Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı
Milli Mücadele
Misak-ı Milli
Lozan Konferansı
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Lozan Barış Antlaşması
National Struggle
National Pact
Lausanne Conference
Turkish Grand National Assembly
Peace Treaty of Lausanne
Kurtuluş Savaşı’nı başarıyla neticelendiren yeni Türkiye Devleti, nihai barışa
ulaşmak ve müstakil bir devlet olarak varlığını tüm dünyaya tasdik ettirmek amacıyla
Lozan Konferansı’na iştirak etmiştir.
20 Kasım 1922 tarihinde başlayıp, tarafların zihniyet farkından kaynaklanan
uyuşmazlıklar sebebiyle, 4 Şubat 1923 tarihinde kesintiye uğrayan Konferans,
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açık ve gizli oturumlarında düzenli olarak ele
alınmıştır.
Bu oturumlarda genel olarak, Türk davasının ne pahasına olursa olsun
kazanılacağı vurgulanmış; Müttefik zihniyetine duyulan kin ve nefret dile
getirilmiştir. Konferans çözümsüzlük içine girdikçe, muhalif mebuslar Hükümet’i ve
Lozan Heyeti’ni yoğun şekilde eleştirmişlerdir.
Barış kararırın mevcut olan Meclis’ten çıkmayacağının anlaşılması üzerine;
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin feshedilmesine ve yeni bir meclis oluşturmak için
seçimlere gidilmesine karar verilmiştir.
Kesinti süresi boyunca taraf devletler, Konferans’ın yeniden toplanabilmesi
maksadıyla girişimlerde bulunmuşlardır. Bu çabaların sonucunda Lozan Konferansı,
23 Nisan 1923 tarihinde yeniden faaliyete geçmiştir.
Meclis feshedilerek muhalif baskısının bertaraf edilmesi, Türk Heyeti’ne ve
Türk Hükümeti’ne, yeni dönem müzakerelerinde daha rahat hareket etme imkânını
vermiştir.
Çetin müzakerelerin geçtiği ve Hükümet ile Türk Delegasyonu’nun
arasındaki görüş ayrılıklarının daha da belirginleştiği bu dönem sonunda, 24
Temmuz 1923 tarihinde Lozan Barış Antlaşması imzalanmıştır.
23 Ağustos 1923 tarihinde İkinci Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
onaylanan bu anlaşma neticesinde; Türk Milli Mücadelesi son bulmuş, Misak-ı Milli
hedefleri büyük oranda elde edilmiş ve bağımsız Türkiye Devleti, dünya devletleri
arasında hak ettiği yeri almıştır.
New Turkish Government which ended the Turkish War of Independence
participated in Lausanne Conference in order to reach final peace and have the entire
world approve its presence as an Independent government.
Turkish Grand National Assembly discussed Conference which started on
November 20, 1922 and ended on February 4, 1923 due to the disagreements arising
from mentality difference among the parties in open and secret sessions regularly.
Generally, it was emphasized that Turkish case would be won at all costs; and
grudge and hatred felt against the ally mentality were put into words in these
sessions. When any solution was reached in Conference, opposing representatives
criticized Government and Committee of Conference intensively.
As it was understood that peace decision wasn’t issued in current Assembly,
it was decided to terminate Turkish Grand National Assembly and call an election to
constitute a new assembly.
During the interrupted period, Contracting States attempted to re-group the
Conference. As a result of these efforts, Lausanne Conference was put into force on
April 23, 1923.
At the end of the term in which warm debates was experienced and
difference of opinion between Government and Turkish Delegation became
evident, Treaty of Lausanne was signed on July 24, 1923.
As a result of this treaty approved by second Turkish Grand National
Assembly on August 23, 1923; Turkish National Struggle ended, targets of National
Pact were reached at a great rate and independent Turkish Government took the place
it deserved among the world states.
2022-06-13
2022-06-13
2011
2011
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/3160
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3313
2022-06-18T00:00:43Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_134
Dünden bugüne Türk havacılık tarihi ve Eskişehir
Erdemli, Mustafa Gökhan
ESOGÜ, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih anabilim Dalı
Havacılık
Eskişehir
Anadolu’nun en gözde ve modern şehirlerinden biri olan Eskişehir havacılık konusunda da Türkiye’de çok önemli bir yere sahiptir. Dünyada kuvvetli devletlerin hava kuvvetlerini inşa etmeye başladıkları zamanda ileri görüşlü bazı Türk devlet adamlarının çalışmalarıyla, ilk uçağın uçuşundan sadece sekiz sene sonra Türk Hava Kuvvetlerinin kurulması için ilk adımlar atılmıştır. Kurtuluş Savaşı’yla birlikte Eskişehir Batı Cephesi’nin en önemli üssü olmuştur. Cumhuriyet’in ilanından sonra ise Eskişehir hem askeri hem de sivil havacılık için önemini sürdürmeye devam etmiştir.
Batı ve doğu olarak ikiye ayırabileceğimiz Türk Hava Kuvvetlerinin, Batı Kuvvet Komutanlığı olarak da adlandırabileceğimiz 1nci Hava Kuvveti Karargâhı Eskişehir’de konuşlanmıştır. Ayrıca 1nci Ana Jet Üssü, 1. Hava İkmal Merkezi ve bir dönem NATO bünyesinde Hava Karargâhı olarak kullanılan Birleştirilmiş Hava Harekât Merkezi de yine Eskişehir’de faaliyet gösteren Hava Kuvvetlerine ait önemli merkezlerdir.
Günümüzde sivil havacılıkta Eskişehir bir marka olmuştur. Türk Hava Kurumuna ait olan İnönü eğitim merkezi her yıl yüzlerce yeni havacı yetiştirmektedir. Aynı zamanda Anadolu üniversitesinde Havacılık
sektörüne kaynak olmak üzere, Havacılık Yüksek Okulu eğitimlerine akademik seviyede devam etmektedir. Sivil Havacılık sanayinde TEI ve Alp Havacılık gibi uluslarası projelere imza atmış büyük havacılık şirketleri de burada bulunmaktadır.
“Dünden Bugüne Türk Havacılık Tarihi ve Eskişehir” çalışması üç ana bölümden oluşmaktadır:
Tezin birinci bölümünde genel olarak Türk Havacılık Tarihi incelenmiştir, ikinci bölümde ise Eskişehir’de havacılıkta yaşanılan tarihsel gelişmelerden bahsedilmiş ayrıca Eskişehir’de bulunan havacılıkla ilgisi bulunan şirket ve kuruluşlar tanıtılarak bunlar hakkında bilgiler verilmiş ve gelecekte Eskişehir’in havacılıktaki yerinin ne olacağı hakkında varsayımlarda bulunulmuştur. Çalışmaya bir sonuç yazısıyla son verilmiştir.
Eskişehir, which is one of the most favorite and modern city of Anatolia, has a very important place in Turkish aviation. When some strong countries of the age started building their Air Forces, with the help some of the foresightful Turkish statesmen just only after eight years of the first aircraft, first steps for establishing Turkish Air Force, were taken. During the Turkish independence war Eskişehir was one of the most important bases of the west front. After foundation of the Turkish Republic, Eskişehir continued being important for both military and civilian aviation.
Turkish Air force is divided into two force. One of them is in charge of the west territory and the other is in charge of east. Headquarter of 1st
Air Force, which may also called west force, is in Eskişehir. Also 1st Main Jet Base, 1st Air Supply and Maintenance Center and Combined Air Operation Center, which was used as an air headquarter for NATO, are some of the important Air Force facilities in Eskişehir.
Nowadays Eskişehir became a brand in the civilian aviation. Every year İnönü Training Center which belongs to Turkish Air Foundation trains hundreds of new aviators. At the same time, in the Anadolu University, Aviation Collage carries on trainings at academic level for the students to become a resource for the aviation industry. TEI and Alp Aviation are big Companies of Eskişehir in the civilian aviation industry which have signiture under international projects.
“Turkish Aviation History from the Past to Present and Eskişehir” consisted of three main parts:
In the first part of the thesis general Turkish aviation history was studied. In the second part of the thesis, historical progress in aviation in Eskişehir was mentioned and foundations and companies related to the aviation which are found in Eskişehir were presented and general information about them was given. Also, future of Eskişehir in aviation was discussed. Thesis was ended with a conclusion part.
2022-06-17
2022-06-17
2011
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/3313
tur
ESOGÜ, Sosyal Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3988
2022-07-30T00:00:33Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_135
1848-1849 Macar özgürlük mücadelesi ve Osmanlı siyasetinde Macar-Polonyalı mülteciler sorunu
Celep, Öykü
Köksal, Osman
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Anabilim Dalı
1848-1849 Macar
Özgürlük Mücadelesi
Osmanlı Siyaseti
Macar Polonya
Mülteciler Sorunu
Tezimizde Macar-Polonyalı Mülteciler Meselesinin Osmanlı Devleti’nin
siyasî ve askerî gündeminde yarattığı derin etkiyi, Osmanlılara hatta yeni modern
Türkiye devletine bıraktığı çağdaşlaşma mirasını; meselenin kökeninde yatan 1848
Avrupa İhtilâllerine dayandırarak, yerli ve yabancı kaynaklardaki bilgileri analiz
ederek değerlendirmeye çalıştık. Macar-Polonyalı Mülteciler en güvenilir sığınak
olarak Osmanlı topraklarını gördüler. Türkiye’yi ikinci vatan benimsediler. Seve
seve Osmanlı hizmetine girmenin yanı sıra Türk aydınlanmasına, ulusal
bilinçlenmesine katkıda bulundular. Yirminci yüzyıl kaynaklarına bakılırsa kendi ırk
kökenlerini, millîlik vasıflarını ise Türk kültüründe aramaktan çekinmediler.
Kossuth gibi bir önderi bağrından çıkaran Macar ulusunun hiçbir Avrupalı
güce dayanmadan, hem topraklarındaki Macar olmayan topluluklara hem de
Avusturya ve Rusya gibi iki devasa imparatorluğa karşı verdiği Özgürlük Savaşı
Avrupa tarihinin önemli bir olayıdır. Diğer yandan hiçbir menfaat gütmeden,
Avusturya ve Rusya ile savaş riskini göze almak pahasına Osmanlı Devleti’nin
mültecilerin himayesini üstlenmesi; yüklendiği külfet ve uluslar arası cebelleşme bir
diğer önemli olgudur. Tezimiz söz konusu iki gerçekliği vurgulamak üzere iki
bölümden oluşmuştur.
In our dissertation we tried to comment the deep effect of the Hungarian and
Polish Refugees Problem on political and military agenda of the Ottoman State,
modernist legacy left to Ottomans even to the new modern Turkish state; by
attributing it to the originating 1848 Europe Revolutions and by analyzing the
information in native and foreign resources. Hungarian-Polish Refugees saw
Ottoman territories as the most reliable shelter. They embraced Turkey a second
homeland. Besides willingly entering the Ottoman service they contributed to the
Turkish enlightenment, national awareness. According to twentieth century resources
they did not avoid from searching their racial origins, national qualifications in
Turkish culture.
Freedom War of the Magyar nation who brought up a leader like Kossuth
deep from his heart against both the non-Magyar nations inside and the two
enormous empires like Austria and Russia is an important event of the European
history. On the other hand, assuming of the Ottoman State the defence of the
refugees with no expectation of interest at the risk of war with Austria and Russia;
the burden undertaken and the international tussle are another significant phenomena.
Our dissertation is composed of two parts in order to emphasize these two facts.
2022-07-29
2022-07-29
2009
2009
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/3988
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/4010
2022-08-02T00:00:49Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_134
Yeni Gazete'ye göre Ermeni meselesi (30 Kasım 1918-20 Ağustos 1919)
Çankaya, Ömer
Bayrak, Meral
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Anabilim Dalı
Yeni Gazete
Ermeni Meselesi
Bu tezin amacı, 30 Kasım 1918?20 Ağustos 1919 tarihleri arasında Yeni Gazete'de çıkmış olan haberler ışığında, tehcire tabi tutulan Ermenilerin Mondros Mütarekesi sonrasında geri dönüşlerini, Ermeni dul ve yetimlerinin durumunu, Ermenilerin bu dönem içindeki faaliyetlerini ve Tehcir Meselesi hakkındaki yargılama sürecini incelemektir.Bu çalışmada temel kaynak olarak Yeni Gazete'nin 30 Kasım 1918 ? 20 Ağustos 1919 tarihleri arasında yayımlanmış 242 nüshası incelenmiştir. Bu tarihler arasında gazetenin 22 nüshasına ulaşılamamış olup, bunlardan bir kısmının çeşitli sebeplerle yayımlanmamış oldukları görülmüştür. Bazılarının ise nerede muhafaza edildikleri tespit edilememiştir.Yeni Gazete'nin incelenen döneme ait nüshaları, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Belediye Kütüphanesi (Atatürk Kitaplığı) koleksiyonundan temin edilmiştir. İlk nüshasına ise İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi'nden ulaşılmıştır.İncelenen dönem içerisinde Yeni Gazete'de yer alan Ermeniler ile ilgili haberlerin önce transkripsiyonu yapılmıştır. Daha sonra bu haberler, Yeni kurulan Ermenistan Cumhuriyeti'nin tutumu, Ermenilerin Paris Konferansı'ndaki faaliyetleri, Patrikhanenin tutumu, Ermenilerin geri dönmelerine izin verilmesi, Ermeni dul ve yetimlerinin iade edilmesi, Ermenilerin mallarının iade edilmesi ve tehcir hakkındaki tahkikatlar gibi alt başlıklarla tasnif edildikten sonra kronolojik sırayla verilmiştir.
This thesis? target is examining deported Armenian?s retails after Mondros Armistice Agreement, situation of Armenian widows and fatherlesses, Armenian?s activities in this period and their adjudication process about Deportation Subject, according to the news of Yeni Gazete between 30 November 1918?20 August 1919.In this study, as main source, Yeni Gazete?s 242 copy is examined which was published between 30 November 1918 ? 20 August 1919. Between these dates, it?s seen that 22 copies of newspaper can?t be reached and some of them weren?t published for various reasons. Also the securing place of some isn?t determined.Yeni Gazete?s copies from this examined period are provided from Istanbul Metropolitan Municipality Library (Ataturk Library) collection. The first copy is reached from İstanbul University Central Library.In examined period, firstly transcription of related news about Armenians in Yeni Gazete is done. Then these news are classified in sub headings as the newly establish of Armenian Republic?s attidute, The activities et The Paris Conference, attidute of The Patricchate, permitting Armenians to come back, widows and fatherlesses, movables and immovable of Armenians and investigations, then given in chronological order.
2022-08-01
2022-08-01
2009
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/4010
tur
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3989
2022-07-30T00:01:03Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_135
Eskişehir kırsalında ekonomik ve sosyal yapı: 1844/1845
Şahin, Halil
Elibol, Numan
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Anabilim Dalı
Eskişehir Kırsalı
Ekonomik ve Sosyal Yapı
1844/1845
Bu çalışma, Osmanlı arşiv kayıtlarından yola çıkarak 19. yüzyıl ortalarında
Eskişehir’in Bozan, Laçin, Muttalip, Gündüzler ve Sepetçi Köylerinin sosyo ekonomik durumunu ortaya koymayı ve söz konusu köylerin sosyo-ekonomik
durumundan hareketle aynı dönemde Eskişehir kırsalının sosyo-ekonomik görüntüsü
hakkında bir takım sonuçlara ulaşmayı amaçlamaktadır.
Çalışmanın temel kaynağını, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü
Osmanlı Arşivi’nin, Maliyeden Müdevver Defterler Kamil Kepeci tasnifleri içinde
yer alan; “07848, 07850, 07851, 07853, 07854” numaralı Temettuat Defterleri
oluşturmuştur. Çalışma esnasında ilk olarak adı geçen köylere ait arşiv kayıtlarının
transkripsiyou yapılmış; elde edilen ham bilgiler “meslek dalları, emlak, arazi,
hayvan, temettuat ve vergi” başlıkları altında tasnif edilmiş ve daha sonra yine aynı
yolla hem köy bazında hem de toplu olarak incelemeye tabi tutulmuştur. İncelemeler
sonucunda elde edilen sonuçlar, değişik tablo ve grafiklerin de yardımıyla
yorumlanmaya çalışılmıştır.
Elde edilen sonuçlar göz önüne alındığında; köylerde yaşayanların büyük bir
bölümünün çiftçilik yaptığı görülmüştür; ancak çiftçiliğin yanısıra taşçılık, amelelik,
hizmetkarlık gibi işlerin yapıldığı da görülmektedir. Köylerdeki arazilerin büyük bir
bölümü orta sınıf arazi olup, geçimliğe yetecek kadardır. Eldeki arazilerin genellikle
yarısı ekilip, yarısı da nadasa bırakılmaktadır. Arazilerin büyük bir bölümünde
buğday ve arpa gibi hububat ürünleri ekilmektedir.Hayvancılıkta ise, büyükbaş ve küçükbaş hayvan mülkiyeti arasında
farklılıklar bulunmaktadır. Büyükbaş hayvanlar genellikle, et ve süt gibi ihtiyaçları
karşılamaktan çok, tarlada koşum hayvanı olarak veya yük taşıma amacıyla
kullanıldığı düşünülebilecek öküz, manda, camız, inek, at ve eşek gibi hayvanlardan
oluşmaktadır. Toprağı olan ailelerin tamamına yakınında büyükbaş hayvan vardır ve
küçükbaş hayvanlara genellikle geliri yüksek olan aileler sahiptir.
Gelirlerin, genellikle ailelerin yalnızca geçimine yetecek düzeyde olduğu
görülmektedir. Köylerdeki birçok aile, ellerindeki sermayenin (köylülerin sahip
oldukları arazi ve hayvan miktarı geçimlik düzeyde olduğundan) yetersizliği
nedeniyle, geçimlerini çiftçilik ve taşçılık gibi yoğun emek gerektiren işlerden
sağlamakta ve bir kısmı da ek iş yapmaktadır.
Vergi dağılımına bakıldığında ise, Osmanlı’da emek üzerinden vergi
alınmaması ve ağnam, öşür gibi sermaye üzerinden alınan vergilere, vergiyi mahsusa
da eklendiğinde; vergi yükünün genellikle sermaye sahipleri üzerinde baskı
oluşturduğu söylenebilir. Ancak, vergi hesaplamaları yapılırken vergi mükelleflerinin
tamamına aynı vergi oranları uygulandığından, vergilendirmenin adaletli olduğu
söylenebilir.
This study aims to bring into light the socio-economic state of the villages of
Bozan, Lacin, Muttalip, Gunduzler and Sepetci in Eskisehir around the mid-19th
century by making use of Ottoman archival sources and on the basis of the
information about the same villages tries to reach certain conclusions about socio economic view of the countryside of the town of Eskisehir.
The primary sources of the study are the temettuat books preserved in Prime
Minister's General Directorate of State Archives Ottoman Archive in Istanbul under
the classification codes of Maliyeden Müdevver Defterler Kamil Kepeci with book
numbers of 07848, 07850, 07851, 07853, 07854. In the course of the study first the
registers of each villages were transcribed; then the unsystematic information derived
from the registers were classified under the topics of profession groups, land, estates,
animals, taxes and temettuat (income). And next, still under the same topics, the
systematized information about the villages were tried to be analyzed both separately
and as a whole. At the end of the analysis, the conclusions were attempted to be
interpreted in the light of relevant tables and graphs.
When we look at the results reached at the end of the analyses, the majority
of the villagers came to be engaged in farming, as can be expected, but there were
still some other branches of occupation such as quarrying and serving as servants and
laborers. A greater part of the lands were of average size of subsistence, while half of them were seen to have been laid fallow. The chief products under cultivation were
cereals such as wheat and barley.
As for the case of the husbandry, the rate of the possession of cattle inclusive
of horses and donkeys differed from that of sheep and goats. Cattles consisted of
buffaloes, cow, horses and donkeys, which were more likely to have been used track
animals, instead of being utilized in acquiring milk and meat. Almost all of the
families who possessed some size of land had some type of cattle inclusive of horses
and donkeys, whereas it was usually families with higher income who had sheep and
goats.
The income level of the average families seems to have usually stood at
subsistence level. A fair number of the families seemed, owing to the lack of
adequate capital (as their lands and animals could only sustain their family) to have
been obliged to engage in occupations calling for high level of labor, such as tillage
farming and quarrying or they had to find some other extra jobs.
As to the state of tax distribution, it can be argued that the state usually taxed
the proprietors and those who possessed some sort of capital rather than the labor
itself, as can be seen in the allotment of the lump-sum tax of vergiyi mahsûsa, which
was collected in addition to sheep (inclusive of goats) tax and ushr. But it can also be
maintained that the taxation was just for almost all of the taxpayers were taxed at the
same rates of taxation in calculating the taxes.
2022-07-29
2022-07-29
2009
2009
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/3989
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2840
2022-03-08T01:00:20Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_134
Orhan Oğuz'un Eskişehir Yükseköğretim Tarihine Katkıları
Yıldırım, Şener
Önder, Selahattin
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Anabilim Dalı
Orhan Oğuz
Eskişehir
İstanbul Yüksek İktisat Okulu
Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi
Eskişehir
İstanbul High School of Economics
Higher Education Institutions in Eskişehir
Bu çalışmada, kendisini eğitime adamış, nadir rastlanan eğitimcilerden birisi olan Orhan Oğuz’un Eskişehir’in çorak toprakları üzerinde tüm zorluklara rağmen nasıl bir eğitim vahası kurduğu ve bu vahanın şehre katkıları özlü bir biçimde incelenmiştir. 1924 yılında Eskişehir’de doğan Orhan Oğuz, ilk, orta ve lise eğitimini Eskişehir’de bitirmiş, İstanbul Yüksek İktisat Okulu’ndan mezun olduktan sonra, Paris’te Sorbonne Üniversitesi’nde ihtisas yaparak, iktisat doktoru unvanı almıştır. Akademik hayatına İzmir’de başlayan Orhan Oğuz, 1952-1955 yılları arasında Afganistan’da Kabil Üniversitesi’nde devam etmiştir. Yurda dönüşünün ardından 1958 yılında Eskişehir’de kurulan Akşam Yüksek İktisat ve Ticaret Okulu Müdürlüğü’ne getirilmiştir. Bu okulun akademiye dönüştürülmesini sağladıktan sonra on yıl boyunca akademi reisliği yapmıştır. Akademinin güçlü temelleri sayesinde Eskişehir’de yükseköğretim kurumlarının bugünkü çizgiye ulaşmasını sağlayan Orhan Oğuz 1969 seçimlerinde Eskişehir’de bir üniversite kurmak amacıyla meclise girmiştir. 1969-1971 yılları arası Milli Eğitim Bakanlığı yapan Orhan Oğuz tüm yurtta olduğu gibi Eskişehir’de de yükseköğretim kurumlarının çoğaltılmasını sağlamıştır. 1973 yılında amacına ulaşan Orhan Oğuz, 1977 yılında siyasetten ayrılmış ve Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ne geri dönmüştür. 1978
iv
yılında İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Başkanlığı’na atanan Oğuz, 1982 yılında ise Marmara Üniversitesi kurucu rektörlüğü görevine getirilmiştir. 1992 yılında emekli olana değin bu görevini sürdürmüştür. Emekliliğinin ardından RTÜK üyeliği ve başkanlığı yapmıştır. 2000 yılında 1,5 yıl süre ile TRT yönetim kurulu üyeliğinde bulunmuştur. İstanbul’da yaşayan Orhan Oğuz sıklıkla Eskişehir’e gelmekte ve oluşturduğu kurumlarla ilgili olarak çeşitli davetlerde tüm ayrıntıları aktarmaktadır.
Cumhuriyetle birlikte daha da gelişen eğitim hayatımızda önemli bir yeri olduğunu düşündüğümüz Orhan Oğuz’un Eskişehir Yükseköğretimi için yaptıkları üzerine hazırlanan bu çalışmanın Eskişehir eğitim tarihi ile ilgili olarak bir boşluğu dolduracağı ümidini taşıyoruz.
Orhan Oğuz, who is one of rare trainers, devoted himself to education. In this study, it is studied how he set up an educational oasis on the barren lands of Eskişehir and contribute to this city despite all the hardships.
Orhan Oğuz, born in 1924 in Eskişehir, finished his elementary, middle and high school education in Eskişehir. After graduating from İstanbul High School of Economics, he has taken the title of doctor of economics from University of Sorbonne in Paris. Orhan Oğuz started his academic career in İzmir and continued at the University of Kabul in Afghanistan. After coming back to Turkey, he became the director of the Evening School of Economy and Commerce founded in Eskişehir in 1958. After providing the conversion of this school to academy, he worked for ten years as the leadership of academy. Thanks to strong Fundamentals of the Academy, Orhan Oğuz, who provided Higher Education Institutions in Eskişehir to reach its current line, entered parliament in 1969 elections in order to establish a university in Eskişehir. Orhan Oğuz, the Minister of Education between 1969-1971, provided the replication of higher education institutions in Eskişehir as well as Turkey. Reaching
vi
his goal in 1973, Orhan Oğuz seperated from politics in 1977 and returned to Eskişehir Academy of Economics and Commercial Sciences. Orhan Oğuz who was appointed to İstanbul Academy of Economic and Commercial Sciences as chairman in 1978, became the founding rector of Marmara University in 1982, as well. He maintained this position until his retirement in 1992. After retirement, he worked as the chairman and member of RTUK. In 2000, he was a member of the board of TRT for a period of one and a half years.
Living in İstanbul, Orhan Oğuz often comes to Eskişehir and in various invitations, transfers all the details about the institutions that he created.
We think that Orhan Oğuz has an important role in our education life improving with republic. We hope that this study, which Orhan Oğuz prepared for Higher Education in Eskişehir, will fill a gap about Education History of Eskişehir.
2022-03-07
2022-03-07
2011-10
2011-10
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/2840
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3571
2022-07-01T00:00:39Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_135
Ord. Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay hayatı, kişiliği, eserleri
Civelekler, İsmail Hakkı
Önder, Selahattin
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Anabilim Dalı
Fahrettin Kerim Gökay
1900 yılında Eskişehir'de doğan Fahrettin Kerim Osmanlı Devleti'nin son zamanlarını ve Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarını görme fırsatı yakalamış, ancak çok istediği halde 2000'li yıllara erişemeden 1987 yılında yaşamını yitirmiştir.İlköğrenimini doğduğu şehir olan Eskişehir'de tamamlamıştır. Gelecekteki başarılarını haber verir nitelikte, henüz 10 yaşında iken teksirle gazete çıkarma cesareti göstermiştir.Eğitimine İstanbul'da devam eden Fahrettin Kerim, tıp fakültesini bitirdikten sonra Almanya ve Viyana'da da nöroloji ve psikiyatri alanında ilim tahsil etmiştir. Türkiye'ye dönüşünden sonra hızlı bir şekilde profesör ve ordinaryüs profesör unvanlarını almıştır.Akademik hayattaki başarısının ardından siyaset ilgisini çekmiş, 7 yıl süre ile İstanbul'un hem Valilik, hem de Belediye Başkanlığı görevlerini yürütmüştür. 1950 yılında iktidarın değişmesine rağmen görevine devam etmesi O'nun her devrin adamı özelliğini göstermektedir.Belediye Başkanlığı görevine son verilerek Bern Büyükelçiliği'ne atanmış, 1960 ihtilalinden sonra Yassıada'da yargılanmıştır. Ardından milletvekili seçilmiş, İmar ve İskân Bakanlığı ile Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı görevlerinde bulunmuştur. İstanbul Milletlerarası Lions Kulübü, Yeşilay, Fahrettin Kerim Gökay Vakfı gibi sayısız kuruluşta kurucu, başkan, üye gibi hizmetlerde görev alan Ord. Prof. Fahrettin Kerim Gökay, sosyal hayatı zengin bir kişiliktir. Tıp, siyaset vb. alanlarda 200'e yakın yerli-yabancı eserler vermiştir.
Fahrettin Kerim, was born in 1990 in Eskisehir, had the opportunity to see both last years of Ottoman Empire and first years of Turkish Republic. However he died in 1987 and couldn?t see the 21st century which he really wanted to reach.His 87 years long life was full of success beginning from childhood. He finished his primary education in Eskisehir, where he was born. He ventured to run a newspaper with copying only just he was 10 years old. This was an announcement of forthcoming successes.Fahrettin Kerim continued his education in Istanbul. He went to Germany and Vienna to study neurology and psychiatry after he finished faculty of medicine. After getting back to Turkey, he assumed professor and ordinary professor titles quickly.After his successes in academic life, politics aroused his interest. He was both Governor and Mayor of Istanbul for 7 years. He continued his service despite government change. This shows he can work in all ages.He was nominated as Bern Ambassador. He was on trial after 1960 revolution. He was selected as a member of parliament and became Minister of Development and Occupancy. Then he became Minister of Health and Social Relief. Istanbul International Lions Club, Yesilay and Fahrettin Kerim Gokay Foundation are only some of countless social organizations that he served as a member, founder and chair. He has domestic-foreign nearly 200 literatures in medicine, politics and etc.
2022-06-30
2022-06-30
2011
2011
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/3571
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3518
2022-06-28T00:00:24Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_134
Orhan Oğuz'un Eskişehir yükseköğretim tarihine katkıları
Yıldırım, Şener
Önder, Selahattin
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Anabilim Dalı
Orhan Oğuz
Bu çalışmada, kendisini eğitime adamış, nadir rastlanan eğitimcilerden birisi olan Orhan Oğuz'un Eskişehir'in çorak toprakları üzerinde tüm zorluklara rağmen nasıl bir eğitim vahası kurduğu ve bu vahanın şehre katkıları özlü bir biçimde incelenmiştir.1924 yılında Eskişehir'de doğan Orhan Oğuz, ilk, orta ve lise eğitimini Eskişehir'de bitirmiş, İstanbul Yüksek İktisat Okulu'ndan mezun olduktan sonra, Paris'te Sorbonne Üniversitesi'nde ihtisas yaparak, iktisat doktoru unvanı almıştır. Akademik hayatına İzmir'de başlayan Orhan Oğuz, 1952-1955 yılları arasında Afganistan'da Kabil Üniversitesi'nde devam etmiştir. Yurda dönüşünün ardından 1958 yılında Eskişehir'de kurulan Akşam Yüksek İktisat ve Ticaret Okulu Müdürlüğü'ne getirilmiştir. Bu okulun akademiye dönüştürülmesini sağladıktan sonra on yıl boyunca akademi reisliği yapmıştır. Akademinin güçlü temelleri sayesinde Eskişehir'de yükseköğretim kurumlarının bugünkü çizgiye ulaşmasını sağlayan Orhan Oğuz 1969 seçimlerinde Eskişehir'de bir üniversite kurmak amacıyla meclise girmiştir. 1969-1971 yılları arası Milli Eğitim Bakanlığı yapan Orhan Oğuz tüm yurtta olduğu gibi Eskişehir'de de yükseköğretim kurumlarının çoğaltılmasını sağlamıştır. 1973 yılında amacına ulaşan Orhan Oğuz, 1977 yılında siyasetten ayrılmış ve Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'ne geri dönmüştür. 1978 yılında İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Başkanlığı'na atanan Oğuz, 1982 yılında ise Marmara Üniversitesi kurucu rektörlüğü görevine getirilmiştir. 1992 yılında emekli olana değin bu görevini sürdürmüştür. Emekliliğinin ardından RTÜK üyeliği ve başkanlığı yapmıştır. 2000 yılında 1,5 yıl süre ile TRT yönetim kurulu üyeliğinde bulunmuştur.İstanbul'da yaşayan Orhan Oğuz sıklıkla Eskişehir'e gelmekte ve oluşturduğu kurumlarla ilgili olarak çeşitli davetlerde tüm ayrıntıları aktarmaktadır.Cumhuriyetle birlikte daha da gelişen eğitim hayatımızda önemli bir yeri olduğunu düşündüğümüz Orhan Oğuz'un Eskişehir Yükseköğretimi için yaptıkları üzerine hazırlanan bu çalışmanın Eskişehir eğitim tarihi ile ilgili olarak bir boşluğu dolduracağı ümidini taşıyoruz.
Orhan Oğuz, who is one of rare trainers, devoted himself to education. In this study, it is studied how he set up an educational oasis on the barren lands of Eskişehir and contribute to this city despite all the hardships.Orhan Oğuz, born in 1924 in Eskişehir, finished his elementary, middle and high school education in Eskişehir. After graduating from İstanbul High School of Economics, he has taken the title of doctor of economics from University of Sorbonne in Paris. Orhan Oğuz started his academic career in İzmir and continued at the University of Kabul in Afghanistan. After coming back to Turkey, he became the director of the Evening School of Economy and Commerce founded in Eskişehir in 1958. After providing the conversion of this school to academy, he worked for ten years as the leadership of academy. Thanks to strong Fundamentals of the Academy, Orhan Oğuz, who provided Higher Education Institutions in Eskişehir to reach its current line, entered parliament in 1969 elections in order to establish a university in Eskişehir. Orhan Oğuz, the Minister of Education between 1969-1971, provided the replication of higher education institutions in Eskişehir as well as Turkey. Reaching his goal in 1973, Orhan Oğuz seperated from politics in 1977 and returned to Eskişehir Academy of Economics and Commercial Sciences. Orhan Oğuz who was appointed to İstanbul Academy of Economic and Commercial Sciences as chairman in 1978, became the founding rector of Marmara University in 1982, as well. He maintained this position until his retirement in 1992. After retirement, he worked as the chairman and member of RTUK. In 2000, he was a member of the board of TRT for a period of one and a half years.Living in İstanbul, Orhan Oğuz often comes to Eskişehir and in various invitations, transfers all the details about the institutions that he created.We think that Orhan Oğuz has an important role in our education life improving with republic. We hope that this study, which Orhan Oğuz prepared for Higher Education in Eskişehir, will fill a gap about Education History of Eskişehir.
2022-06-27
2022-06-27
2011
2011
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/3518
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2931
2022-03-17T01:00:16Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_134
Halkevleri ve İzmir Halkevi'nin faaliyetleri: 1932-1951
Civci, Sultan
Köksal, Osman
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Anabilim Dalı
Halkevleri
İzmir Halkevi
Kültür Kurumu
People’s Hauses
İzmir People’s Hause
Cultural Institution
While Atatürk was carrying out revolutions in both the National Independence War and on the path to modernisation with the Republican administration, he aimed to constitute an independent, laic, modern state, and he never drifted away from the public whom he considered as the basis of the political power. He exhibited an insistent attitude about change and education in order to reach the level of contemporary civilization, get strong and have a say in international relations. In 1923 just after the new Turkish state was founded, all the reforms were successive; but it was seen that these reforms could not be accepted by the society at the same level. For this reason in order to emphasize the gap between the government and the society; some steps were taken with the aim of enhancing one-party rule in the 3rd Grand Congress of CHP (Republican People’s Party) by considering the domestic and international developments in Turkey in 1931. In this period efficiency of the organizations except CHP was put an end; some organizations such as Türk Ocakları (Turkish Hearts) were closed down and their properties were given to CHP. Instead of Turkish Hearts, community centres which were proper for the new communal conditions and totally supporting ideological party/ Kemalizm as institution were set up. In addition supervision and control of those institutions were trouble-free. People’s hauses were formally established in 14 cities on 19th February 1932. Ġzmir People’s Hause was also including among them. It had been active in accordance with the principles of CHP since it was set up with its nine desks. Its duty was to help creating new citizen profile that was in accordance with the new thinking skills and living style brought by Republic. It contributed to the socio-cultural history of the city with its effective activities in a short time.
People’s hauses were the implementation centres of the reforms that continued until 1930s. They tried to have people internalize the Republic ideology and new living style, contributed to enlargement of Turkish Reform to society and awakeness of people as well. However, the effectiveness of People’s hauses gradually slowed down in 1940s. Because of the economic problems caused by World War II and beginning of multi-party system in 1946, they were a controversy between CHP and Demokrat parti (Social Democratic Party). At the end they were closed down by Demokrat Parti government in 1951.
Atatürk gerek Ulusal Kurtulu Savaı’nda, gerekse Cumhuriyet yönetimi ile çağdaşlaşma yolunda devrimlerini gerçekleştirirken bağımsız, laik, çağda bir devlet oluturmayı hedeflemi ve siyasi iktidarın dayanağı olarak gördüğü halktan hiçbir zaman kopmamıştır. Çağda uygarlık seviyesine ulaşmak, güçlenmek ve uluslararası ilişkilerde söz sahibi olmak için değişim ve eğitim konusunda ısrarlı bir tutum sergilemiştir. 1923 yılında yeni Türk devletinin kurulmasından hemen sonra da devrimler birbirini izlemiştir; fakat bunların topluma aynı hızda ve düzeyde ulaşmadığı görülmüştür. Bu nedenle devlet ile halk arasındaki kopukluğu gidermek amacıyla, Türkiye’de 1931 yılında dönemin iç ve dış gelişmeleri göz önüne alınarak CHP’nin 3. Büyük Kongresi’nde tek parti yönetiminin pekiştirilmesi yolunda adımlar atılmıştır. Bu dönemde CHP dışındaki örgütlerin etkinliği sona erdirilmiş; Türk Ocakları gibi örgütler kapatılarak mal varlıkları CHP’ye devredilmiştir. Türk Ocaklarının yerini, yeni toplumsal koşullara uygun; ideolojisi partiyle/Kemalizm’le tamamıyla örtüşen denetimi ve kontrolü sorunsuz bir kuruluş olan Halkevleri almıştır. Halkevleri 19 ġubat 1932’de 14 ilde resmen açılmıştır. Açılan ilk Halkevleri arasında Ġzmir Halkevi de bulunmaktadır. Ġzmir Halkevi açıldığı günden itibaren dokuz şubesi ile CHP’nin parti programındaki ilkeler doğrultusunda faaliyet göstermiş; Cumhuriyetin getirmiş olduğu yeni düşünce ve yaşayış tarzı doğrultusunda ve yeni yurttaş tipinin yaratılmasında önemli bir görev üstlenerek, kısa sürede etkin faaliyetleriyle kentin sosyo-kültürel tarihi için büyük katkı sağlamıştır. Halkevleri, 1930’lara kadar süren devrimlerin birer uygulama merkezi olmuş, Cumhuriyet ideolojisini ve çağdaş yaşam tarzını benimsetmeye çalışmış, Türk Devrimi’nin toplumsal tabana yayılmasına ve halkın bilinçlenmesine önemli katkılarda bulunmuştur. Ancak Halkevlerinin ilk yıllardaki çalışma hızı 1940’lı yıllarda giderek azalmıştır. ІІ. Dünya Savaşı’nın getirdiği ekonomik sıkıntılar ve 1946 yılında çok partili hayata geçilmesi ile Halkevlerinin durumu CHP ve Demokrat Parti arasında tartışma konusu olmuş ve Halkevleri 1951 yılında da Demokrat Parti iktidarınca kapatılmıştır
2022-03-16
2022-03-16
2013
2013
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/2931
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3391
2022-06-21T00:00:43Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_134
Reşat Şemsettin Sirer'in hayatı ve Türk millî eğitimine katkıları
Yılmazer, Şenay
Çolak, Kamil
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Anabilim Dalı
Reşat Şemsettin Sirer, Cumhuriyet döneminin 22. Millî Eğitim Bakanıdır.
Recep Peker’in Başbakanlığındaki çok partili siyasi hayata geçişten sonraki ilk
hükümette görev alması ile tarihe geçmiştir. Reşat Şemsettin Sirer’in öğretmen
kökenli olması ve Bakanlık tarafından Almanya ve Fransa’ya eğitim sistemlerini
incelemek üzere gönderilmesi üzerine, edindiği tecrübelerden yararlanmak amacıyla
Millî Eğitim Bakanlığına getirilmiştir. Reşat Şemsettin Sirer’in bakanlık görevi 5
Ağustos 1946’dan 8 Haziran 1948 tarihine kadar sürmüştür. Onun başkanlığında
yapılan III. Millî Eğitim Şurasında alınan kararlar, Okul-Aile Birliklerinin
oluşturulması ve ders planlarının düzenlenmesi için Bakanlıkta komisyon kurması
yaptığı çalışmalardandır. Cumhuriyet döneminin en uzun süren programı olan 1948
İlkokul programının onun zamanında hazırlanması; bütçe kaynağının il özel idare
bütçesinden genel bütçeye aktarılarak ilkokul öğretmenlerinin maaşlarının
ödenmesinin sağlanması; Köy Enstitülerinin eleştirilen sorunlarına çözümler
üretmesi ve Ortaokulları yaygınlaştırma düşüncesine yönelik Eğitim Enstitüleri’nin
açılması onun eğitime katkıları arasında sayılmaktadır. Ayrıca Sirer, 10.09.1947-
10.06.1948 tarihleri arasında Çalışma Bakanlığı da yapmıştır. Sirer’in Çalışma
Bakanlığı yaptığı dönemde üzerinde çalıştığı başlıca konular; İhtiyarlık Sigortası, İş
Kazaları, Meslek Hastalıkları ve Analık Sigortası Kanunu’nda değişiklik ve İş
Mahkemeleridir. İhtiyarlık ve Hastalık Sigortası ile İş Mahkemeleri Yasası, Sirer
döneminde kabul edilmiştir.
“Reşat Şemsettin Sirer’in Hayatı ve Türk Millî Eğitimine Katkıları” adlı tez
çalışması dört bölümden oluşmuştur. Birinci bölümde Reşat Şemsettin Sirer’in
hayatına yer verilmiştir. İkinci bölümde Reşat Şemsettin Sirer’in Millî Eğitim
Bakanlığı döneminde en fazla tartışma konusu olan Köy Enstitülerinin yapısı ve Köy
Enstitüleri üzerinde yapılan düzenlemeler ele alınmıştır. Üçüncü bölümde, O’nun
döneminde toplanan III. Millî Eğitim Şurası ve kararları incelenmiştir. Dördüncü
bölümde ise Reşat Şemsettin Sirer döneminde eğitim kurumlarının durumu ve
kültürel alanda yapılan çalışmalar incelenmiştir.
Resat Semsettin Sirer was the 22th Minister of National Education in the
Republic of Turkey. He had a position in history with taking part of the first
government under the leadership of the Prime minister Recep Peker after transition
to the multi-party political life. Resat Semsettin Sirer, who was a teacher and had
been sent to abroad to examine the educational systems of France and Germany, was
appointed as the minister of the Turkish National Education in order to take
advantage of his experience. Resat Semsettin Sirer’s duty as a minister lasted from 5
August 1946 to 8 June 1948. The studies he made were the decisions which were
taken under his leadership at the III. National Education Council, forming of school
parent associations and establishing a commission at the ministry for the regulation
of course plans. Preparing the 1948 Primary school program in his time which is the
longest running program of republican era, providing to pay the salaries of the
primary school teachers by changing the budget from Special Provincial
Administration budget to central budget, finding solutions to the problems of Village
Institutes, opening Training Institutes to realize the idea of expanding secondary
schools are considered as his additives to education. In addition, Sirer made the task
of Ministry of Labour. The main subjects which the Sirer concentrated on during his
ministry were old age insurance,industrial injury, modification to industrial disease
and maternity insurance law and Labour Courts. Old age and sickness
insurance, Labour Courts Law were all adopted during the time of Sirer.
The thesis titled as “Resat Semsettin Sirer's life and his contributions to the
Turkish National Education " consists of four parts. In the first section Resat
Semsettin Sirer’s life was examined. In the second section, structure of the village
institutes and arrangements which were the most debatable issue during Resat
Semsettin Sirer's ministry of national education were discussed. In the third section,
III. National Education Council which was hold during his time and decisions taken
there were analyzed. In the fourth section, the status of educational institutions and
cultural activities during the time of Resat Semsettin Sirer were examined.
2022-06-20
2022-06-20
2013
2013
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/3391
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3994
2022-07-30T00:01:07Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_134
Hasan Polatkan'ın hayatı ve siyasi faaliyetleri
Emiroğlu, Atiye
Topal, Mehmet
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Anabilim Dalı
Hasan Polatkan
Hasan Polatkan 1915'te Eskişehir'de doğdu. İlkokulu, ortaokulu ve liseyi bu şehirde tamamladı. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Siyasi Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. Bir dönem Ziraat Bankası Müfettiş Muavinliği yapan Polatkan, 1946 seçimlerinde Eskişehir Milletvekilliğini kazandı. 1950 seçimlerinde I.Adnan Menderes Hükümetinin kurulmasıyla ilk başta Çalışma Banklığına, Maliye Bakanı Halil Ayan'ın istifasıyla da Maliye Bakanlığına getirildi. 27 Mayıs 1960 darbesine kadar, birkaç durum istisna, bu bakanlıkta kaldı.1960 darbesinin sanıklarından biri olan Hasan Polatkan, Türkiye Cumhuriyeti Maliye Bakanlığı koltuğunda en uzun süre bulunmuş kişidir.Bu kadar uzun süre Maliye Bakanlığı'nda bulunmasını ise yapmış olduğu çalışmalara, kişiliğine ve çalışkanlığına borçludur.Maliye Bakanlığı süresince, Türkiye'nin gelişimine katkısı olan birçok plan ve projede onun imzası bulunmaktadır.Çalışma Bakanı olduğu dönemlerde işçi haklarına önem vermiş, işçi hastanelerinin kurulmasında özel bir gayret sarf etmiştir.Maliye Bakanı olduğu dönemlerde ise özellikle köylüyü ve çiftçiyi koruyan ve kalkındıran çalışmalara girişmiştir. Bu bakanlığa geldiği ilk dönemlerde bakanlık bünyesinde çalışanların eğitimini yetersiz görüp bu kişilerin eğitim alabilmesi için bakanlığa yakın bir yerde Maliye Okulları açtırıp buralara özel hocalar getirtmiştir.Ayrıca bu bakanlıkta bulunduğu sürece parti ayrımı yapmadan Türkiye'ye faydası dokunacak çalışkan ve bilgili kişileri yanında çalıştırmıştır.Bütün bu ve bunun gibi çalışmalarının yanı sıra Eskişehirli olan Polatkan, Bakan olduktan sonra kendi memleketini de ihmal etmemiş, Eskişehir halkını kalkındırmaya çalışmış; şehir içinde birçok fabrikanın açılmasında, yolların, park alanlarının, otellerin, okulların yapımında özel bir çaba harcamıştır.?Her şey Eskişehir için?? sözünü kendisine düstur edinen Polatkan, bütün bu çalışmaları, insanüstü bir gayretle gece ve gündüz demeden çalışarak yerine getirmiştir.Türkiye gibi büyük bir devletin ekonomik sorumluluğunu üstüne alan Polatkan, Türkiye'de kaynayan kazandan pek haberdar değildi. O, daha çok kendi işiyle meşgul oluyordu. Çünkü işi ağırdı ve zaman yeterli değildi. Ancak Türkiye'de kaynayan bu kazanın kıvılcımları bir askeri darbeyi oluşturuyordu. Nitekim ihtilalden sonra kurulan sistem, en ufak bir hatayı bile önemli suçlar sınıfına katacak ve tutuklanan sanıkların hükümleri daha savunmaları alınmadan verilecekti.26 Mayıs 1960'ta Eskişehir'e Adnan Menderes'le birlikte giden Polatkan, 1960 darbesini sabaha karşı öğrenmiş ve Menderes'le birlikte Kütahya'ya geçtikten sonra burada ihtilal kuvvetleri tarafından tutularak Ankara Harp Okulu'na götürülmüştür. Polatkan, burada bir müddet bekletildikten sonra DP'nin diğer üyeleriyle birlikte Yassıada'ya sevk edilmiştir.Yassıada'da Kurulan Yüksek Adalet Divanı'nda 14 Ekim 1960 tarihinde başlayan duruşmalarla birlikte bir yargılanma sürecinden geçen Polatkan, 15 Eylül 1961 tarihinde yüzüne okunan kararla idam edileceğini öğrenmiştir.16 Eylül 1961 tarihinde sabaha karşı idam edilen Polatkan; Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ile birlikte İmralı'ya gömülmüştür. Ölüleri bile cezalandıran bir anlayışı nitelendiren bu uygulama; ancak 17 Eylül 1990 tarihinde telafi edilmiş, Hasan Polatkan ve kader arkadaşı diğer iki kişiyle birlikte naaşı, İstanbul Topkapı'da yaptırılan Anıtmezar'a devlet töreniyle nakledilmiştir.
Hasan Polatkan was born in Eskişehir, in 1915. He completed his elementary and high schools in this city, then he studied political science in Istanbul University. Having graduated, Hasan Polatkan worked at state-owned Ziraat Bank as an inspector deputy.He entered politics and was elected into the Turkish Grand National Assembly for the Democratic Party in 1946. He served in the cabinet of Prime Minister Adnan Menderes as a Minister of Labor in 1950 and then after resignation of Minister of Finance, Halil Ayan, he was assigned to this position. A few exceptions, he stayed in this duty till May 27th, 1960.As being a suspect of coup d'etat, Hasan Polatkan was one of the Ministers of Turkish Republic, staying longest at this position. His successfull studies,his hard working and his solid personality were the causes of tis long duty period.During his assignment,he assigned a number of projects and plans which contributed to the development of Turkey.While he was the Minister of Labor he overrated the rights of labor ,he endavouredestablishment of medical centers for labors.Within his post in the minister of finance he made spesific studies on protection and progress of farmers and villager.At the same ttime when assigned to Minister of Finance,he noticed the education of stuff has inadequate so he instituted special schools for financial science with professsionals.Also during the period of his minister he didn't discriminate the people for belonging to a party;CHP or DP. He gave priority to personal being hardworking and expert.Since he was from Eskişehir,he didn't neglect this city;he set up new factories and he endavoured building of new schools,roads,parks and hotels. His opinion was"all for Eskişehir" and with this principal he worked hard all day and night and even weekend for Esskişehir.While working in charge of Turkish Economy,he didn't recognize about the political situation of Turkey.And the most important problem was the confliction between Turkish Armed Force and the government.Unfortunately, after coup d'etat,the system judged even an insignificant mistake by accelerating and also arrested suspects were sentenced with no opportunity for their defence.Hasan Polatkan was arrested with Adnan Menderes in Kütahya,charged with corruption and violating the constitution along with some other party members,put on trial on the island of Yassıada. He was sentenced to death and hanged on the island of İmralı on September 16,1961.Like Adnan Menderes and Fatin Rüştü Zorlu,Hasan Polatkan was burried on the island.Many years after death his grave was moved to a mausoleum in İstanbul on September 17, 1990 along with Menderes and Zorlu.
2022-07-29
2022-07-29
2010
2010
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/3994
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/4056
2022-08-02T00:01:13Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_135
Irak Türkmenleri ( 1918-1926 )
Saygın, Selami
Kayıran, Mehmet
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Anabilim Dalı
Irak
Türkmen
Oğuz Türklerinin bir bölümü olan Irak Türkmenleri, Emeviler, Abbasiler, Büyük Selçuklular ve Osmanlı dönemlerinde peyder pey Irak'a gelip yerleşmişlerdir. Emevi ve Abbasi dönemlerinde Irak'a zorunlu olarak ve daha çok asker olarak gelmişken Büyük Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde ise fatih olarak gelmişlerdir.Türkmenler daha çok Irak'ın kuzey batısındaki Telafer'den başlayarak, Kürt ve Arap bölgelerini ayıracak şekilde, Bağdat'ın kuzey doğusundaki Mendeli'ye kadar uzanan alanda yerleşik durumdadırlar. Nüfus itibarı ile Irak'ın üçüncü etnik topluluğu durumundadırlar. Türkmenler Irak'ın genelinde nüfusun yaklaşık % 15'ini oluştururlar. Türkmenistan, Maveraünnehir, Azerbaycan ve Türkiye'den Irak'a gelip yerleşen Türkmenlerin konuştukları Türkçede bu yüzden ağız farklılıkları vardır. Ancak konuştukları Türkçe, Türkiye Türkçesi ile neredeyse aynıdır. Aşiretli toplum düzeninden uzak yerleşik bir hayat sahibidirler. Daha çok ticaret ve tarımla uğraşmaktadırlar.Büyük Selçuklu Hükümdarı Tuğrul Bey'in 1055 Bağdat Seferi'nden başlayarak 1918'e kadar bazı kesintilerle Türk idaresinde kalan Irak'ta Türkmenler bu dönem içinde hakim durumdadırlar. Mondros Mütarekesi'ni takiben Türkmenlerin yaşadığı Türkmeneli bölgesi İngiliz işgaline uğramıştır. Lozan ve Haliç Konferanslarında Türk ve İngiliz temsilcileri bir mutabakata varamadıkları için, Lozan Antlaşması'nın bir gereği olarak konu Milletler Cemiyeti hakemliğine götürülmüştür. Cemiyet'in İngiliz görüşü lehine karar vermesinden bir süre sonra 5 Haziran 1926'da Türk, İngiliz ve Irak tarafları arasında yapılan Ankara Antlaşması ile Türkmeneli bölgesi Irak sınırları içinde kalmıştır. Türkiye'den en son ayrılan Türkler, Irak Türkmenleridir. Ankara Antlaşması'nın kendilerine bir azınlık hakları bile temin edemeyişi nedeniyle uluslar arası hiçbir hukuki güvenceye sahip olamamışlardır. Bu yüzden baskıcı Irak yönetimlerinin, Türkmeneli bölgesinin sosyal yapısını değiştirmeyi öngören uygulamalarına maruz kaldıkları gibi, doğu ve kuzey bölge komşuları olan Kürtlerin de Türkmeneli'yi ilhak etme çabaları Türkmen varlığı için başka bir tehdit nedeni oluşturmuştur.
Iraqi Turkmens, Which is a big part of the Oghuz Turks came to Iraq and settled little by little in Umayyad, Abbasid, Great Seljuk and Otoman periods.Although they generally and necessarily came as soldiers there in Umayyad and Abbasid periods, came as conquerors in the Great. Seljuk and Ottoman periods .More Iraqi Turkmen are resident in the area extending to Mendeli in the north-east of Baghdad from Talafar in the north-west,in the way to separate Kurdish and Arab areas Turkmen population are the third of Iraq's population of ethnic communities,constitutes 15% of all Iraq's population approximately. Turkmen who come from Turkmenistan, Maveraunnehir, Azerbaijan and Turkey have different dialects.However, Turkish they speak, are almost identical with Turkish of Turkey .They have a life away from the tribal social order, are generally deal with agriculture, trade.They are dominant in Iraq where remained under the administration of Turks up to1918 from Great Seljuk Ruler, Tugrul Bey's Baghdad expedition in1055. Following the Mondros Armistice, the Türkmeneli region whereTurkmen lived has undergone the British occupation. BecauseTurkish and British representatives in Lausanne and the Golden Horn Conference could not reach a consensus for the need of the Lausanne Treaty, the issue has been taken to arbitration of League of Nations. after the League's decision in favor of British opinion, .Türkmeneli region remained within the border of Iraq by the Ankara Agreement between the British ,Iraqian and Turkish sides on 5 June 1926. the Turks who recently separated from Turkey, are the Iraqi Turkmen. Because they didn?t get even their minority rights by the Treaty of Ankara,they had no international legal guarante es.Therefore,on the one hand repressive Iraqi governments have tried to change the social structure of Türkmeneli area on the other hand Kurds have tried to annex their land.
2022-08-01
2022-08-01
2010
2010
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/4056
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2246
2022-01-13T01:00:23Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_134
Yön/devrim hareketi içinde bir siyaset adamı ve bürokrat : Cemal Reşit Eyüboğlu
Ertuğrul, Esen
Yetim, Fahri
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Anabilim Dalı
Cemal Reşit Eyüboğlu
Yön Dergisi
Devrim Gazetesi
27 Mayıs Askeri Müdahalesi
12 Mart Muhtırası
Yön Journal
Devrim Newspaper
27 May Military Intervention
Cemal Reşit Eyüboğlu, bir Türk siyasetçi, bürokrat ve gazetecidir. Demokrat
Parti’nin iktidara geldiği 1950-1954 yılları arasında Cumhuriyet Halk Partisi Trabzon
milletvekilliği yapmıştır. Ayrıca 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesi sonrası oluşturulan
Kurucu Meclis’te Trabzon İl Temsilcisi olarak görev almıştır. Yön Dergisi’nin ve
Devrim Gazetesi’nin sahibi olan Eyüboğlu; 1960’lı yıllarda Türkiye’de ivme kazanan
sol akımların bir parçası olmuştur. 12 Mart 1971 Muhtırası ile dağıtılan Yön/Devrim
Hareketi’nin bir mensubu olan Eyüboğlu, bu süreçte yargılanmış ve beraat etmiştir.
Cemal Reşit Eyüboğlu’nun siyasette, bürokraside ve basındaki etkinliğini konu alan
bu çalışma, 60’lardaki Türk solunun aktörlerin perspektifinden incelenerek daha iyi
anlaşılmasına katkıda bulunacaktır
Cemal Reşit Eyüboğlu was a Turkish politician, bureaucrat and a journalist. He
served as Republican People’s Party’s Trabzon MP from 1950 to 1954 when the
Democratic Party came to power. He also served as Trabzon Provincial Representative
in the Constituent Assembly, which was formed after the military intervention of 27
May 1960. Eyüboğlu, who was the owner of journals Yön and Devrim; has been a part
of leftist movement in Turkey, which has gained momentum in the 60’s. Eyüboğlu,
who was a member of the Yön/Devrim Movement which was dissolved by the 12
March 1971 Memorandum, was tried and acquitted in this process. This study on the
activity of Cemal Reşit Eyüboğlu in politics, bureaucracy and the press, will contribute
to a better understanding of the Turkish left in the 60s from the perspective of the
actors
2022-01-12
2022-01-12
2019
2019
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/2246
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2438
2022-01-26T01:00:29Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_135
Tereke kayıtlarına göre Rusçuk’ta sosyo-ekonomik ve kültürel hayat (1656-1742)
Bolat, Gülay
Kamil, Çolak
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Anabilim Dalı
Rusçuk
Tereke Kayıtları
Maddi Kültür
Ruse
Inheritance Records
Material Culture
Osmanlı Devleti’nin sosyal ve ekonomik tarihini anlamak ve bu doğrultuda bir
şeyler söyleyebilmek adına şer’iyye sicilleri içerisindeki verilerden olan tereke
kayıtları büyük bir önem arz etmektedir. Tereke kayıtları vefat eden kişilerin
hayatlarına dair önemli bilgiler içermektedir. Bu çalışmada, tereke kayıtlarından
yararlanılarak 1656-1742 yılları arasında Rusçuk şehrinde yaşayan insanlar hakkında
ayrıntılı malumat verilmeye çalışılmıştır. İncelenen 314 tereke kaydından hareketle
kişilerin isimleri, meslekleri, toplumsal statüleri, medeni halleri, çocuk sayıları,
ikametgâhları, vefat yerleri, vefat sebepleri, gelir seviyeleri, borçları, alacakları ve
sahip oldukları köle sayıları hakkında bilgiler verilmektedir.
Tereke kayıtlarına bakıldığında 1656-1742 yılları arasında Rusçuk’ta 245’i
erkek 68’i kadın ve 1’i Bulgar ahaliye ait olmak üzere toplamda 314 miras kaydı
bulunmaktadır. Bunlardan büyük bir kısmının Müslüman olduğu görülmektedir. Fakat
gayrimüslimlerin de bölgede yaşadığı tespit edilmiştir. Dolayısıyla, Osmanlı
idaresinde Müslüman ve gayrimüslim kişilerin mahallelerde birlikte yaşadığı
anlaşılmaktadır. Bahsedilen kişilerin beşe, çelebi, ağa, hacı, molla, paşa gibi unvanlara
ve tüccar, kasap, saatçi, kuşçu, sarraf, sahaf gibi mesleklere sahip olduğu
görülmektedir. Bu kişilerin 141’i askeri sınıfa, 157’si reaya sınıfına mensup olduğu
viii
tespit edilmektedir. Kişilerin ikamet yerleri arasında Kara Mustafa, Arık Ramazan,
Hacı Musa, Cami-i Cedid, Bacanak, Faik, Edirne, Kayseri, Yenişehir gibi pek çok yer
ismi saptanmaktadır. Aynı zamanda bazı kişilerin Rusçuk’ta, muharebede, handa,
çiftlikte, kahvehanede, iskelede, yolculuk sırasında vefat ettikleri yerler bilinirken
bazılarının ise vefat etmelerindeki hastalık veya katledilmek gibi etkenlerde ortaya
çıkmaktadır.
Kişilerin aile yapılarına bakıldığı zaman Rusçuk toplumunun tek eşli bir
yapıya sahip olduğu anlaşılmaktadır. Ancak eşin vefatı sonrasında veya eşten boşanma
halinde ikinci kez evlilik yapıldığı da görülmektedir. Rusçuk’ta %4 oranında bir
kesimin iki eş sahibi olduğu bilinmektedir. Rusçuk’ta aile başına düşen ortalama çocuk
sayısı %2,77 oranında olduğu için bir hanede beş kişi yaşadığı tespit edilmektedir.
Kişilerin tahmini servet miktarları 146 akçe ile 571.900 akçe arasında değişmektedir.
Kişilerin servetlerinde alacak verecek ilişkisi de etkili olmaktadır. Borçlar, cenaze
masrafları, kişisel borçları ve tereke işlemleri esnasında yapılan harcamaları
kapsamaktadır. Borçlar ve alacaklar içerisinde mehrin ise önemli bir yer tuttuğu
bilinmektedir. Kişilerin %4,7’lik bir oranla köle ve cariye sahibi olduğu da dikkat
çekmektedir.
Rusçuk bölgesinde 1656-1742 yılları arasında gündelik hayatın unsurları olan
eşya ve objeler üzerinde durulmuştur. Bu eşyalar bireyin hayattayken sahip olduğu ev,
bağ, bahçe, dükkân, han, tarla gibi gayrimenkullerin yanı sıra ev eşyaları, mutfak araç gereçleri, kıyafetler, kitaplar gibi menkul malları da kapsamaktadır. Rusçuk’ta evler
tek katlı ve iki katlı yapılardan oluşmaktadır. Evin etrafında tuvalet, çeşme, ocak gibi
yapıları kapsayan avlu yer almaktadır. Eve sahip 137 kişi bulunmaktadır. Evin fiyatı,
işlevi ve fonksiyonuna göre değişiklik göstermektedir. Rusçuk’ta 105 kişinin bağ
sahibi olması aktif bir biçimde bağcılık yapıldığının göstergesidir. Aynı zamanda 36
kişinin dükkân işlettiği görülmektedir. Bu esnaf dükkanları içerisinde sarıkçı, tuzcu,
kalpakçı, yastıkçı gibi çeşitli dükkanlar bulunmaktadır.
Rusçuk ev eşyalarında seccade, ihram, kilim, hasır, kebe, keçe, post, kaliçe
döşeme, halı ve muşamba evin zeminine döşenmektedir. Evin içinde bulunan yastık,
minder, bohça, sandık, şilte, çekyat, makat, iskemle ve perde evin oda takımlarını
oluşturmaktadır. Evde yer alan yatak takımları içerisinde yorgan, döşek, yatak, çarşaf,
yüz ve baş yastığı, döşek ve yorgan yüzü bulunmaktadır. Evin aydınlatmasını şamdan,
mum, fener ve kandil sağlamaktadır. Evde ısınma ihtiyacı ise kandil ile
ix
karşılanmaktadır. Temizlikte kullanılan eşyalar arasında silecek, havlu, peşkir,
makreme, leğen, ibrik gibi malzemeler yer almaktadır.
Rusçuk’ta mutfak eşya ve malzemeleri arasında güğüm, lenger, testi, zenbil,
çuval, sefer tası, çömlek, heybe, kova, çul, şişe, torba gibi eşyalar gıdaların muhafazası
ve taşınmasında kullanılmaktadır. Yemeklerin hazırlık aşamasında kullanılan eşyalar
arasında bıçak, kefkir, satır, süzgeç, havan, tekne, değirmen, tahta bulunmaktadır.
Yemeklerin pişirilme safhasında ise tencere, tabe, kazan, kahve ibriği, ocak, cezve,
kepçe, sini, saç, şiş ve maşa yer almaktadır. Yemekler bakır kap kacak, çanak, tabak,
kaşık, çatal, fincan, fincan kutusu ve fincan tabağı gibi malzemeler ile sunulmaktadır.
Rusçuk toplumunda giyim eşyalarının çoğu yün, ipek ve pamuk kumaştan imal
edilmektedir. İç giyimde gömlek, zıbın, entari, mintan üste giyilen kıyafetlerdir. Alta
giyilen kıyafetler arasında ise don, uçkur, dizlik bulunmaktadır. Dış giyimde üste
giyilen kıyafetler arasında kürk, biniş, kaftan, cübbe, kapama, ferace, yağmurluk ve
hırka yer almaktadır. Alta giyilen kıyafetler arasında ise çakşır, şalvar ve çintiyan
bulunmaktadır. Kıyafetleri tamamlayan kuşak ve kemerler çok çeşitliydi. Fes, kavuk,
kalpak, sarık, destar başa giyilmektedir. Çember, yaşmak, tülbent ve yemeni başa
örtülmektedir. Kullanılan ayakkabılar olarak çizme, postal, mest, pabuç ve terlik ile
karşılaşılmaktadır.
Rusçuk’ta kullanılan alet edevat içerisinde saban demiri, saban kayışı, alet-i
çift, orak, odun arabası, otlak arabası, keser, tırnakop, testere, tırpan bulunmaktadır.
Aynı zamanda tespih, saat, bilezik, küpe, yüzük, cüzdan, tarak gibi şahsa ait kullanılan
eşyaların varlığı tespit edilmektedir. Silahlar arasında tüfek, piştov, tabanca, kılıç,
yatağan bıçağı, topuz, gaddare gibi ateşli ve ateşsiz silahlar kullanılmaktadır.
Rusçuk’ta inek, dana, öküz, düve, buzağı, at, kısrak, koyun ve keçi beslenilen
hayvanlar arasında yer almaktadır. Rusçuk’ta kitap sahibi olan kişilerin oranının
%9,87 olması ise okur yazarlık oranının yüksek olduğunu göstermektedir
In order to understand the social and economic history of the Ottoman Empire
and to say something in this direction, inheritance records, which are one of the
documents in court records, are of great importance. Inheritance records contain
important information about the lives of deceased people. In this study, it was aimed
to give detailed information about the people living in Ruse between the years 1656-
1742 by using inheritance records. From 314 records that were examined, the names,
occupations, social and marital status, number of children, residence, death places,
how they died, income levels, debts, credits and the number of slaves had been
understood. After conveying this data, the belongings and the objects which are the
elements of the daily life between 1656-1742 in Ruse region were emphasized. These
items include properties such as households, vineyards, gardens as well as household
goods, kitchen appliances, clothing, books and other goods. The aim of the study is to
build a study of social history in the city of Ruse.
According to inheritence records, there are 314 people in Ruse, 245 of whom
are men, 68 of which are women and 1 of whom are Bulgarian. It is known that a large
number of these people are Muslims. However, it was found that non-Muslims also
lived in the region. Therefore, it is understood that Muslim and non-Muslim people
lived together in the neighborhoods in the Ottoman administration. It is seen that these
xi
people have titles such as bese, celebi, aga, hadjı, mullah, pasha and occupations such
as merchant, butcher, watchmaker, birdman, banker and bibliopole. 141 of these
people belong to military class and 157 of them belong to rayah class. Kara Mustafa,
Arık Ramadan, Hacı Musa, Cami-i Cedid, Bacanak, Faik, Edirne, Kayseri, Yenişehir
are among the places of residence. At the same time, some people died in Ruse, battle,
inn, farm, coffeehouse, pier, during the journey, while others are known to have died,
or illness or death.
When we look at the family structures of individuals, it is understood that Ruse
society had have a monogamous structure. However, after the death of the spouse or
in case of divorce from the spouse, it is seen that a second marriage was made. It is
known that 4% of the people in Ruse have 2 spouses. Since the average number of
children per family in Ruse is 2.77%, it is found that 5 people lived in a household.
Estimated wealth amounts of individuals varied between 146 and 571,900. The
relationship between people and their receivables also is effective. The debts include
funeral expenses, personal debts and expenses incurred during the inheritance
proceedings. It is known that bridewealth occupies an important place in debts and
receivables. It is also noteworthy that 4.7% of the people had have slaves and
concubines.
In the region of Ruse, items and objects which are the elements of daily life
between 1656-1742 were emphasized. These items include real estate such as
household, vineyard, garden, shop, inn, field, as well as household goods, kitchen
tools, clothes, books and other securities. In Ruse, the houses consisted of one-storey
and two-storey buildings. Around the house there were a courtyard covering structures
such as toilets, fountains and hearths. There were 137 people. The price of the house
varied according to its function and function. The fact that 105 people had have a
vineyard in Ruse is an indication that they were actively engaged in viticulture. At the
same time, 36 people run shops. Within these artisans shops there were various shops
such as turban, salt shop, heart shop, pillow shop.
Prayer rugs, ihram, rugs, mats, kebe, felt, hides, buttocks, carpets and linoleum
are placed on the floor of the Ruse house. Pillows, cushions, bundles, chests,
mattresses, sofa beds, breeches, chairs and curtains in the house constitute the room
sets of the house. Bedding in the house includes quilts, mattresses, mattresses, sheets,
face and head pillows, mattresses and quilts. Candlestick, candle, lantern and oil lamps
xii
provide the lighting of the house. The need for heating at home is met with oil lamps.
The items used in cleaning include wiper, towel, pashmiri, macreme, basin, ewer.
Among the kitchen utensils and materials in Ruse, items such as jug, lenger,
jug, zenbil, sack, pottery, pot, saddle bag, bucket, sackcloth, bottle, bag are used for
the storage and transportation of foods. The items used in the preparation stage of the
dishes include knives, kefkir, row, strainer, mortar, boat, mill, board. In the cooking
phase of the dishes, pots, tabe, cauldron, coffee kettle, cooker, coffee pot, ladle, sini,
hair, skewers and tongs are located. Dishes are served with ingredients such as copper
pots, dishes, plates, spoons, cutlery, cups, cup boxes and saucers.
In Ruse society, most of the garments were made of wool, silk and cotton
fabric. In underwear shirts, clothes, clothes, mintan clothes are worn on top. Under the
clothes worn frost, kkur, knee brace is included. Among the outerwear worn on the top
are fur, boarding, caftan, robe, closure, ferace, raincoat and cardigan. The clothes worn
underneath include flint, baggy trousers and çintiyan. The belts and belts that
complement the clothes were very diverse. Fes, melons, hearts, turbans, epic head
wear. The circle, dwelling, cheesecloth and yemeni are covered. Shoes, boots, postal,
enchanted, shoes and slippers are encountered.
The tools used in Ruse include plow iron, plow belt, tool-i pair, sickle, wood
carriage, grassland carriage, cuts, nail polish, saw, scythe. At the same time, the
presence of personal belongings such as rosary, watch, bracelet, earring, ring, wallet
and comb are determined. Weapons and firearms such as rifles, pistols, pistols, swords,
yatagan knives, mace and gaddare are used. In Rousse, cows, calves, oxen, heifers,
calves, horses, mare, sheep and goats are among the animals fed. The fact that 9.87 %
of the people in Ruse are the owners of books indicates that the rate of literacy is high
2022-01-25
2022-01-25
2019
2019
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/2438
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2465
2022-01-28T01:00:31Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_134
Türk siyasi hayatında Mehmet Altan Öymen
Uyar, Çağhan
Kayıran, Mehmet
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Anabilim Dalı
Mehmet Altan Öymen
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)
Republican People’s Party (RPP)
Mehmet Altan Öymen, 20 Haziran 1932 tarihinde İstanbul’da doğmuştur.
Çocukluk ve gençlik yaşamı Ankara’da geçmiştir. Öymen, 15 Mayıs 1950 tarihinde
Cumhuriyet Halk Partisi’ne üye kaydı yaptırarak siyasete atılmıştır. Bu süreçten
itibaren, bir yandan gazetecilik mesleğini yürütürken diğer taraftan da partisi
içerisinde, çeşitli idari mevkilerde bulunmuştur. 1961 senesinde, Kurucu Meclis’te
Temsilciler Meclisi üyeliği yapmıştır. 1961 Anayasası’nın hazırlanması çalışmalarına
katkılar sunmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 16. ve 20. Dönemlerde
milletvekili olarak yer almıştır. Milletvekillikleri sırasında, TBMM ve Cumhuriyet
Halk Partisi bünyesinde; Grup Başkanvekilliği ile Genel Sekreter Yardımcılığı gibi
mevkilerde bulunmuştur. 1977’de Bülent Ecevit’in başkanlığında kurulan 40.
Hükümet’te, Turizm ve Tanıtma Bakanlığı görevini yürütmüştür. 1999-2000
yıllarında Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanlığı yapmıştır. Aktif siyaseti
bırakmasının ardından gazetecilik mesleğine devam etmiştir
Mehmet Altan Öymen was born on 20 June 1932 in Istanbul. His childhood and
youth life was spent in Ankara. On May 15, 1950, Öymen became a member of the
Republican People's Party and entered politics. Since then, he has held various
managerial positions within his party while on the one hand carrying out the profession
of journalism.In 1961, he was a member of the House of Representatives in the
Constituent Assembly. He contributed to the preparation of the 1961 Constitution. He
was a member of Parliament in the 16th and 20th periods. While he was a member of
parliament, he also served as Group Vice President and Deputy Secretary General
within Turkish Grand National Assembly and the Republican People's Party. He was
the Minister of Tourism and Publicity in the 40th Government established in 1977
under the leadership of Bülent Ecevit. In 1999-2000 he served as the Chairman of the
Republican People's Party. After quitting active politics, he continued to work as a
journalist
2022-01-27
2022-01-27
2019
2019
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/2465
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2493
2022-02-04T01:00:33Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_136
İsveç kaynakları ışığında Osmanlı İsveç ilişkileri
Sütçü, Alper
Kavak, Nuri
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Anabilim Dalı
İsveç
XII. Karl
III. Ahmet
Poltava Muharebesi
Bender
Prut Savaşı
Sweden
Battle of Poltava
Bender
Pruth Campaign
18.yy’ın başlarında yoğunlaşan Osmanlı Devleti- İsveç Krallığı ilişkileri, XII. Karl’ın
Poltava Savaşı’nda aldığı ağır yenilgiden sonra Osmanlı Devleti topraklarına sığınması ile yeni
bir döneme girmiştir. Osmanlı Devleti topraklarında misafir olan İsveç Kralı, kalmış olduğu
beş sene boyunca Osmanlı siyasetinde ve ekonomisinde etkinlik göstermiştir. XII. Karl’ın
Osmanlı Devleti’nde kaldığı süre ve sonrasında meydana gelen hadiseler iki ülke ilişkilerini
uzun süre etkilemiştir.
XII. Karl’ın Osmanlı ülkesinde ikameti sırasında, İsveç Kralı’nın bilfiil müdahil olduğu
siyasi olaylar ve savaşların yanında, Osmanlı Devleti’nden ve Osmanlı tebaasından oldukça
yüklü miktarlarda aldığı borçlar da iki ülke arasındaki ilişkiler açısından uzun süre belirleyici
olmuştur. Bu konuda Osmanlı arşivlerindeki belgelerin yanı sıra İsveç Arşivleri’nde bulunan
belgeler ve döneme tanıklık etmiş İsveçli tarihçiler, askerler ve devlet adamlarının naklettiği
bilgiler, vuku bulan hadiselerin aydınlatılması noktasında ehemmiyet arz etmektedir.
Belirtilen tarihler arasında gelişen hadiseleri İsveç kaynaklarının bakış açısı ile
değerlendirmek gerçekleştirdiğimiz bu çalışmanın temel amacını oluşturmaktadır. Bu
bağlamda İsveçli tarihçilerin, İsveçli tanıkların yazdığı kitaplara, günlüklere ve mektuplara
başvurulmuştur. Özellikle Poniatowski’nin Osmanlı Devleti’nde bulunduğu döneme ait
ii
hatıraları ve mektuplarının bir kısmı, İsveçli Tarihçi Nordberg’in XII. Karl’ın Tarihi adlı dönem
eseri ve İsveçli subayların günlükleri incelenmiştir. Ayrıca modern İsveç tarihçilerinin eserleri
de teze kaynaklık etmiştir
Relations between Ottoman Empire and Kingdom of Sweden, which intensified in the
early 18th century has entered a new stage after heavy defeat of Charles XII in Battle of Poltava
and took political asylum in Ottoman Empire soil. The King of Sweden, as a guest in territory
of the Ottoman Empire, has been active in Ottoman politics and economy during his five years
stay. The period of Charles XII stays in Ottoman Empire and the events that took place
thereafter influenced relations of the two countries for a long time.
During Charles' residence in the Ottoman territories, political events and wars in which
the King of Sweden was actually involved, as well as the debts he received from the Ottoman
Empire and subjects in large amounts, had long been decisive in terms of relations between the
two countries. In addition to the documents in Ottoman archives, documents in Swedish
Archives and the information conveyed by the Swedish historians, soldiers and statesmen who
have witnessed the period are important for illuminating the events.
The main purpose of the study is to evaluate the events that happened between the dates
from the perspective of Swedish sources. In this context, researcher consulted to books, diaries
and letters written by Swedish historians and Swedish witnesses. Particularly, some of
Poniatowski's memoirs and letters from the time of his stay in Ottoman Empire and the work
iv
have written by Swedish historian Nordberg “XII. Charles' History” and the diaries of Swedish
officers were examined. Also, works of modern Swedish historians were the sources of the
thesis
2022-02-03
2022-02-03
2020
2020
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/2493
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2498
2022-02-04T01:00:37Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_135
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e İzmir’de açılan yabancı hastaneler
Akdulum, Tuğçe
Gümüşsoy, Emine
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Anabilim Dalı
İzmir Sağlık Tarihi
Salgın Hastalıklar
Yabancı Hastaneler
Karantina
İzmir Hastaneleri
Izmir Health History
Epidemics
Foreign Hospitals
Quarantine
Izmir Hospitals
Osmanlı Devleti’nde yüzyıllarca vakıf sistemi çerçevesinde darüşşifalarda verilen sağlık
hizmetleri, XIX. yüzyıldan itibaren yeni gelişmelerle birlikte çeşitlenmeye başlamış ve
modern hastanelerle devam etmiştir. Osmanlı Devleti’nin önemli bir ticaret merkezi ve
kozmopolit bir nüfusa sahip olan İzmir’de de bu alanda önemli adımlar atılmıştır. Bu
hastanelerin ilk örnekleri, yabancı nüfusun kendi cemaatleri bünyesinde kurdukları
hastaneler olmuştur. Bazıları bir kilise veya şapelin bitişiğinde açıldığı gibi bazıları da
Avrupalı zenginler tarafından finanse edilmiştir. Öyle ki Rum, Katolik, Hollanda ve
İngiliz hastaneleri kent merkezinde toplu halde bir sağlık bölgesi meydana getirmiştir.
Sayıları giderek artan bu hastaneler İzmir’in kent tarihinde olduğu kadar Osmanlı sağlık
teşkilatlanmasında da önemli işlevler üstlenmiştir. Özellikle salgın ve savaş
dönemlerinde verdikleri hizmetlerle anılan bu kurumlar 1922 yangınıyla büyük ölçüde
ortadan kalkmışlardır. Bazıları binaları veya hizmetleri ile Cumhuriyet döneminde de
işlevlerini devam etmiştir
The health services provided in hospitals under the framework of the foundation system
in the Ottoman Empire for centuries started to diversify with new developments from
the onset of the 19th century and continued with modern hospitals. İzmir, one of
Ottoman empire’s vital commercial centers with a cosmopolitan population of the
Ottoman state, also made great steps in this regard. The first examples of these hospitals
were established by foreign populations within their own communities. While some
were established next to churches or chapels, others were financed by rich Europeans.
So that there was a health region formed by a collection of Greek, Catholic, Dutch and
British hospitals in the city center. These hospitals with their ever-increasing numbers
took on important functions in the organization of Ottoman health system just as they
did in shaping the city history of İzmir. These institutions, which were especially known
for their services during the periods of epidemics and wars, were largely annihilated by
fire in 1922. Some of them continued their functions during the Republic era either with
their buildings or services
2022-02-03
2022-02-03
2020
2020
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/2498
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2504
2022-02-04T01:00:42Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_134
Türkiye’de çok partili hayata geçişte toplumsal olaylar (10 örnek/1945-1950)
Şen, Orkun
Koylu, Zafer
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Anabilim Dalı
Çok Partili Hayat
Toplumsal Olaylar
1945-1950
Multi-party System
Social İncidents
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, başarılı hamleleriyle Türkiye’yi 2. Dünya
Savaşı’nın dışında tuttu. Savaş sonrası 1945-1950 yılları arasında dış ve iç
politikadaki dönüşümlere bağlı olarak toplumsal olaylar meydana geldi. Türkiye SSCB ilişkilerinin bozulması sonucunda 1945 yılında İstanbul’da Tan Matbaası
basıldı. Bu baskının bir benzeri de 1947’de DTCF’de yaşandı. 1944’te Amerika’da
ölen Türk Büyükelçisi Münir Ertegün’ün naaşı 1946’da ABD’li Missouri Zırhlısıyla
Türkiye’ye getirildi. Ziyaret, Türkiye-ABD müttefikliğinin başlangıç sembolü oldu.
1948’de Londra Olimpiyatları’nda şampiyon olan Türk Güreşçiler için üç büyük
kentte törenler düzenlendi. Güreşçilerin bu başarısı bütün siyasi ayrışmaları
unutturdu. İngiltere’nin savaş sonrası uluslararası alandaki güç kaybı Kıbrıs
Sorunu’nu doğurdu. 1948-1950 yılları arasında büyük şehirlerde ilk defa Kıbrıs
mitingleri düzenlendi. Bu durum Türkiye-Yunanistan ilişkilerini de etkiledi. 1949’da
Atina’da düzenlenen Akdeniz Dostluk Kupası, diplomatik ve toplumsal bir krize
dönüştü. Türkiye çapında büyük protesto gösterileri düzenlendi. 1948’de İsrail’in
kuruluşu dünya çapında büyük bir Yahudi göçü yaşanmasına neden oldu. Türk
Yahudileri de bu dönemde toplu olarak İsrail’e göç etti. Savunma sanayi alanında
faaliyet gösteren Nuri Killigil’in Sütlüce’deki Silah Fabrikası 1949’da infilak etti.
Sabotaj iddialarının yanı sıra işçilerin çalışma koşulları ve hakları da gündeme geldi.
Aynı yıl at yarışlarındaki şike ve usulsüzlük iddiaları nedeniyle Veliefendi
Hipodromu ateşe veridi. Çok partili hayata geçişte muhalefet için önemli bir sembol
ix
olan Mareşal Fevzi Çakmak’ın cenazesi öncesinde ve cenazesinde büyük olaylar
meydana geldi
2022-02-03
2022-02-03
2020
2020
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/2504
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2514
2022-02-08T01:06:06Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_136
50/2 numaralı İsveç ahkam defteri’nin ışığında Osmanlı-İsveç ilişkileri (1759-1827)
Candost, Ural
Kaçan Erdoğan, Meryem
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Anabilim Dalı
Osmanlı
İsveç
Rusya
Ahkâm Defteri
İsveç Tüccarı
Ottoman
Sweden
Russia
Provisions Register
Swedish Merchant
Bu tezde, 50/2 Numaralı İsveç Ahkâm Defteri (H. 1172-1242 / M. 1759-1827)
ışığında 1759-1827 yılları arasında Osmanlı-İsveç ilişkilerinin seyri ve bu seyrin
siyasi, diplomatik, hukuki ve ticari alanlardaki yansımaları ele alınmaktadır. Tezin
amacı, ilgili ahkâm defterinde yer alan hükümler kapsamında 1759 yılından 1827
yılına kadar uzanan süreçte Osmanlı-İsveç ilişkilerinin değişimi, gelişimi ve sonuçları
ile bunların her iki devlet üzerindeki etkilerini çeşitli boyutlardan ortaya koymaktır.
Tezin Osmanlı-İsveç ilişkilerini ele alan diğer çalışmalardan farkı, 18. yüzyılın ikinci
yarısından 19. yüzyılın ilk çeyreğine kadar olan Osmanlı-İsveç ilişkilerini siyasi ve
diplomatik boyutlarla birlikte hukuki ve ticari boyutlarla da incelemesi ve
değerlendirmesidir. Bu bakımdan tez, 18. ve 19. yüzyıl Osmanlı-İsveç ilişkilerini,
Osmanlı topraklarında bulunan İsveçlilerin karşılaştıkları hukuki ve ticari sorunlar gibi
spesifik konular bazında da ele almaktadır. Ayrıca Osmanlı-İsveç arasındaki dostluğun
önemli bir göstergesi olan ve İsveç tebaasına Osmanlı toprakları dahilinde hukuki ve
ticari imtiyazlar sağlayan 1737 İsveç Ahidnâmesi’nin maddelerine gerek İsveç gerekse
Osmanlı yönetiminin ne kadar bağlı olduğunu ortaya koymaktadır. Nitekim bu konu,
50/2 Numaralı İsveç Ahkâm Defteri’ndeki hükümler ışığında ayrıntılı olarak ele
alınmış ve değerlendirilmiştir.
Çalışma tümevarım yöntemi ile işlenmiştir. Tezin birinci bölümünde konu
bütünlüğü ilkesi gereğince Osmanlı-İsveç ilişkilerinin başlangıcı ve 18. yüzyılın ikinci
yarısına kadar olan seyri ele alınmıştır. İkinci bölümde 1759-1827 yılları arasında
v
Osmanlı Devleti’ndeki İsveç elçileri ve konsoloslarına yer verilerek bunların Osmanlı İsveç ilişkilerindeki yeri ve önemi açıklanmıştır. Ardından ilgili yıllar arasında
Osmanlı topraklarında bulunan İsveçlilerin karşılaştıkları sorunlar Osmanlı-İsveç
hukuki ilişkileri kapsamında incelenerek değerlendirilmiştir. Çalışmanın son bölümü
olan 3. bölümde ise 1759-1827 dönemindeki Osmanlı-İsveç ticari ilişkileri ele
alınmıştır. Bu bölümde Osmanlı-İsveç ticari ilişkilerinin seyri ve öneminden
bahsedilmiş, Osmanlı toprakları ve sularında ticari faaliyette bulunan İsveç tüccarının
faaliyetlerine engel olan hususlar değerlendirilmiştir. Sonuç bölümünde ise tezde elde
edilen sonuç ve bulgular açıklanarak 1759-1827 yılları arasındaki Osmanlı-İsveç
ilişkilerine dair genel bir değerlendirme yapılmıştır
In this thesis, Ottoman-Sweden relations between the years 1759-1827 and the
reflections of the relations in the political, diplomatic, legal and commercial fields are
discussed in the light of Sweden Provisions Register No. 50/2 (H. 1172-1242 / AD
1759-1827). The aim of the thesis is to reveal the change, development and results of
Ottoman-Sweden relations from 1759 to 1827 within the scope of the provisions in the
related register, and their effects on both states from various dimensions. The
difference of the thesis from other studies dealing with Ottoman-Sweden relations is
that it examines and evaluates Ottoman-Sweden relations from the second half of the
18th century to the first quarter of the 19th century, along with political and diplomatic
dimensions, as well as legal and commercial dimensions. In this respect, the thesis
deals with the 18th and 19th century Ottoman-Sweden relations on the basis of specific
issues such as the legal and commercial problems that the Swedes faced in the Ottoman
lands. In addition, this thesis reveals how both the Swedish and the Ottoman
administration were bound by the articles of the 1737 Sweden Treaty , which was an
important indicator of the friendship between the Ottoman and Sweden and provided
legal and commercial privileges to the Swedes within the Ottoman territories. Such
that, this issue has been handled and evaluated in detail in the light of the provisions
in Sweden Provisions Register No. 50/2.
vii
The study has been handled within the scope of inductive method. In the first
part of the thesis, the beginning of Ottoman-Sweden relations and their course until
the second half of the 18th century are discussed in accordance with the principle of
subject integrity. In the second part, the Swedish ambassadors and consuls in the
Ottoman State between 1759-1827 have been included and their place and importance
in Ottoman-Sweden relations have been explained. Then, the problems that the Swedes
in the Ottoman territories faced in the relevant date range have been examined and
evaluated within the context of Ottoman-Sweden legal relations. In the last part of the
study, Ottoman-Sweden trade relations between 1759-1827 has been discussed. In this
section, after dealing with the course and importance of Ottoman-Sweden commercial
relations, the problems faced by the Swedish merchant, who engaged in commercial
activities in the Ottoman territories and waters, have been evaluated in terms of
Ottoman-Sweden trade relations. In the conclusion, the results and findings obtained
in the thesis have been explained and Ottoman-Sweden relations between 1759-1827
have been evaulated in general terms
2022-02-07
2022-02-07
2020
2020
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/2514
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2546
2022-02-09T01:00:55Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_135
II. Abdülhamid dönemi Bulgar ve Makedonya sorunları bağlamında Osmanlı-Rus ilişkileri
Şakar, Uğur
Berber, Oktay
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Anabilim Dalı
Doğu Rumeli
Makedonya
Panslavizm
Osmanlı-Rus İlişkileri
Eastern Rumelia
Macedonia
Panslavizm
Ottoman-Russian Relations
Sultan II. Abdülhamid Osmanlı Devleti’nin en zorlu döneminde tahta çıkmış
ve savaş yorgunu bir devletin başına geçmiştir. Devletin çıkarlarını askeri anlamda
koruyamayacağını anlayan Sultan, ikili ilişkilerde barışçıl bir yol izleyip denge
politikasını ön plana koymaya çalışmıştır. Bu dönemde en fazla ilişki kurulan
devletlerin başında tezimizin konusunu da içeren Rusya yer almaktadır. Osmanlı-Rus
ilişkileri II. Abdülhamid döneminde daha çok diplomasi ile yürütülmüştür. İki devlet
tarih boyunca sürekli savaşmış özellikle Osmanlı bu savaşlar sonucunda ağır kayıplar
vermiştir. Bu durumu düzeltmek adına II. Abdülhamid, Rusya ile ilişkileri iyileştirmek
için çaba sarf etmiştir. İki devlet arasında çıkacak sorunları ilk etapta barışçıl yollara
başvurarak neticeye kavuşturmaya çalışmıştır.
Osmanlı ve Rusya tezimizde de bahsettiğimiz üzere Balkanlarda sık sık karşı
karşıya gelmiştir. Rusya tarihi hedefleri doğrultusunda özellikle 19. yüzyılda Slav
halklarının birliğini amaçlayan Panslavizm politikasını uygulamaya başlamıştır.
Panslavizm ile Balkanlara hakim olup Akdenize ulaşmaya çalışan Ruslar bu amacı için
Bulgarları baş aktör olarak görmekteydi. Nitekim Rusya bir dönem Bulgarlar
üzerindeki himayesini ciddi derecede arttırmasına rağmen uzun vadede istediğini
vi
alamamıştır. II. Abdülhamid Rusya’nın uygulamaya çalıştığı Panslavizm politikası
karşısında Panislamizm politikasını hayata geçirmiştir. Bu politikayı sadece Rusya
değil diğer Avrupa devletlerine karşı da kullanmaya çalışmıştır.
II. Abdülhamid döneminde Osmanlı-Rus ilişkileri zaman zaman Doğu Rumeli
ve Makedonya bölgelerindeki sorunlara odaklı olarak ilerlemiştir. İki devlet de bu
sorunları masa başında çözmeye gayret göstermiştir. Ne zamanki Avrupa devletleri
özellikle İngiltere sorunlara müdahale etmiş o zaman Osmanlı-Rus ilişkileri
gerginleşmiştir. Ancak II. Abdülhamid izlediği uzlaşmacı politika ile problemlerin
büyümesini engellemiş ve olası bir savaşın çıkmasına mani olmuştur. Nitekim Sultan
33 yıllık saltanatı döneminde benimsediği denge siyaseti sayesinde 93 Harbi’nden
sonra Rusya ile hiç harp meydanında karşılaşmamıştır
Sultan Abdulhamid II ascended the throne in the most difficult period of the
Ottoman Empire and became the head of a war-weary state. Realizing that the state
could not protect its interests by military might, the Sultan followed a peaceful path in
bilateral relations and tried to put the balance policy at the fore of his dealings. Russia,
which constitutes the subject of our thesis, is one of the countries with the most contact
during this period. During the Abdulhamid II era, the Ottoman-Russian were mostly
conducted though diplomacy. The two states had fought constantly throughout their
history and, especially, the Ottoman Empire had suffered heavy losses as a result of
these wars. In order to remedy the situation, Abdulhamid II made an effort to improve
relations with Russia. He often tried to resolve the problem that would arise between
the two states by first resorting to peaceful means.
As we have mentioned in our thesis, Ottoman and Russia frequently faced off
in the Balkans. In line with their historical goals, Russia started to implement the policy
of Panslavism aimed at the unity of the Slavic peoples, especially, in the 19th century.
The Russians, who were trying to reach the Mediterranean by dominating the Balkans
using Panslavism, saw the Bulgarians as the main actors for this purpose. Although
Russia significantly increased its patronage over the Bulgarians for a period, it failed
viii
to achieve its purpose in the long run. Abdulhamid II implemented the Pan-Islamism
policy against the Panslavism policy that Russia was trying to implement. He tried to
use this policy not only against Russia but also against other European states.
During the reign of Abdulhamid II, Ottoman-Russian relations occasionally
progressed with a focus on the problems in Eastern Rumelia and Macedonia. Both
states tried to solve these problems through diplomacy. The Ottoman-Russian relations
became strained when other European states, especially Britain, intervened in the
problems. However, Abdulhamid II prevented the growth of problems through the
conciliatory policy he followed and prevented a possible war. Thanks to the balanced
policy adopted during the 33-year reign of the Sultan, he never encountered Russia on
the battlefield after the War of 93
2022-02-08
2022-02-08
2020
2020
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/2546
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2572
2022-02-10T01:00:35Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_136
XVI-XVIII. yüzyıllarda Rusya’nın Kafkasya’da yayılmacılık politikası
Huseynov, Ilkın
Elibol, Numan
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Anabilim Dalı
Kafkasya
Rusya
Kurtuluş Mücadelesi
Dağlı Halkları
Rusya-Osmanlı-İran
XVI-XVIII. Yüzyıllar
Indepence War
Mountainous Nations
Russia-Ottoman Empire-Iran
XVIth-XVIIIth Centuries
16-18. yüzyıllar dünya tarihinde önemli ekonomik, sosyokültürel ve politik
kırılmaların yaşandığı bir dönemdir. Bu dönemde, bir yandan bazı küçük devletler
büyük devletlerin hâkimiyetine girmiş ve büyük devletlerin sınırları genişlemiş;
diğer yandan da sermayenin üstünlüğüne dayanan yeni ilişkiler ortaya çıkmıştır. Her
iki durumda da yayılmacılık faaliyetleri olumlu etkilenmiş ve sömürgeci devletlerin
işgalci politikaları yaygınlaşmıştır. Bu gelişmelerden en fazla etkilenen ve yakın
komşularının yayılmacılık faaliyetlerine yoğun şekilde maruz kalan bölgelerden
birisi de Kafkasya olmuştur.
16. yüzyılın başlarında Kafkasya’da birçok halk yaşıyordu ve çoğunun da
kendi devleti vardı. Ancak Kafkasya’da dış güçlerin saldırılarını önleyecek birleşik
ve güçlü bir devlet yoktu. Kafkasya halklarının birçoğu, halen Orta Çağ feodalite
yönetim sistemine dayalı kurallarla yaşıyorlardı. Özellikle bu faktör, onların tek
merkez şeklinde birleşmelerini engelleyen temel nedenlerden biriydi. Siyasi bir
karışıklık dönemi yaşayan Kafkasya için kuzeyden ilerleyen güçler çok büyük bir
tehdit oluşturuyordu. 16. yüzyılın ortalarında bu güç, politik yönden Moskova
Knezliği etrafında birleşme sürecinin tamamlandığı Rus Devleti’ydi. 16. yüzyılın
v
ortalarından itibaren yayılmacı ve işgalci politikalar sergilemeye başlayan Rusya,
Doğu ile Batı arasında ticarî ilişkilerde aracılık yapmak, “sıcak denizlere erişmek”,
yeni pazarlar ve ham maddeler ele geçirmek için 16-18. yüzyıllarda bir dizi savaşa
girişmiştir. Bu dönemde onun esas hedeflerinden biri de Kafkasya olmuştur.
Rusya, 16-18. yüzyıllarda Kafkasya için yaptığı savaşlar sırasında Kafkasya
üzerinde hâkimiyet kurmaya çalışan Osmanlı ve Safevi devletleri, Kırım, Kazan ve
Astrahan hanlıkları ve Nogay Ordası gibi diğer komşu devletlerle savaşmak zorunda
kalmıştır. Bu savaşların en uzun süreli olanları, Rusya ile Osmanlı Devleti arasında
yaşanmıştır. Ancak 17. yüzyıldan itibaren iç çatışmalar yüzünden zayıflamaya
başlayan Osmanlı Devleti Kafkasya coğrafyasında Rusya’ya üstünlük
sağlayamamıştır. Sonuçta Kafkasya, Rus işgali altına girmiştir.
Rusya’nın Kafkasya’daki işgalci savaşları sadece komşu devletlerin değil,
Kafkasya’nın Dağlı halklarının da karşı çıkmasına neden olmuş ve 18. yüzyılda
Kuzey Kafkasya’da Rus işgalcilerine karşı Şeyh Mansur’un önderliğiyle kurtuluş
hareketi başlamıştır. Kafkas halkları, işgalcilere karşı cesurca ve şecaatle mücadele
etmiş ve kendi bağımsızlıkları için sonuna kadar savaşmışlardır
The 16-18th centuries have been a period during which critical economic,
sociocultural and political transformations took place. During that period some of the
weak states came under the rule of big powers who were expanding their political
boundaries. But this period did also witness the emergence of new socioeconomic
relations shaped by capital, which further contributed to the expansionist policies and
eased the attempts of occupation of expansionist states. One of the regions worst
affected by these developments and exposed to the bitter expansionist policies of her
neighbors has been Caucasus.
At the beginning of the 16th century Caucasus was home to various nations,
most of which had their own states. But it lacked a strong and central state capable of
preventing the attacks of foreign powers. Most of the Caucasian peoples were
leading a feudal life. The feudal character of the Caucasus was one of the major
obstacles before the unification of Caucasian nations and the emergence of a unified
central state. Owing to the political chaos prevalent in the region, the northern
powers advancing from the north posed a great danger. The foremost of these powers
around the mid-16th century was the Russian state, which had completed the process
of unification around the princedom of Moscow. Starting from the middle of the 16th
century Russia gradually adopted a policy of expansion and occupation. In order to
act as a mediator in the trade between the Eastern and Western worlds; to get access
vii
to warm waters and to find new markets and sources of raw material, Russia
undertook a series of wars from 16th to 18th centuries. One of the main targets of
Russia in these wars has been Caucasia.
In the course of the wars waged for the possession of Caucasia, throughout
the 16th to 18th centuries, Russia had to clash with the Ottomans and Safavids, as
well as the Nogai Horde and the Khanates of Crimea, Kazan and Astrakhan, who all
had their own aspirations on Caucasia. The longest wars, however, were fought
between the Ottoman Empire and Russia. But from 17th century onwards the
Ottomans, mainly because of the internal disputes, failed to get the upper hand in
Caucasia against Russia, which resulted in the occupation of Caucasia by Russia.
Russian invasions into Caucasia were opposed both by the neighboring states
and the mountainous Caucasian peoples, which, under the leadership of Shaikh
Mansur, turned into a war of independence against Russian occupation in Northern
Caucasia in the 18th century. Caucasian peoples in these wars opposed fearlessly
against these occupants and fought incessantly for their freedom
2022-02-09
2022-02-09
2020
2020
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/2572
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2570
2022-02-10T01:00:21Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_136
18. yüzyıl Osmanlı imparatorluğu’nda şikayet mekanizması ve işleyiş biçimi: selanik örneği (1742-1743)
Acet, Bahadır
Kaçan Erdoğan, Meryem
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Anabilim Dalı
Selanik
Şikâyet Hakkı
Şikâyet Mekanizması
Thessaloniki
Right of Complaint
Mechanism of Complaint
Bu çalışmanın amacı, 18. yüzyılda Osmanlı toplumunda şikâyet hakkının
kullanımını ve bu hakkın kullanımından doğan mekanizmayı incelemektir. Çalışmaya
mekân olarak, Osmanlı coğrafyasının Rumeli kesiminde yer alan Selanik şehri
seçilmiştir. Çalışmada, I Numaralı Rumeli Ahkâm Defteri (1742-1743)’nde Selanik
ile ilgili hükümler içinden tespit edilen şikâyet konuları ve bu konular hakkında Dîvân ı Hümâyun’un verdiği kararlar analiz edilmiştir.
Osmanlı Devleti’nde reayaya tanınan şikâyet hakkı, şikâyetlerin derlendiği
şikâyet defterlerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Şikâyet defterleri öncesinde,
şikâyet hükümleri diğer konularla birlikte mühimme defterlerine kaydedilmekteydi.
Mühimme defterlerinden ayrılarak ilk kez sadece şikâyetleri ihtiva eden defterler 1649
yılında ortaya çıkmıştır. Bu ilk defterler bölge ayırt etmeksizin tek defter altında
tutulmuştur. Bürokrasinin gelişmesiyle birlikte, şikâyetler Osmanlı eyalet sistemi esas
alınarak, Eyalet Ahkâm Defterleri adı altında tutulmaya başlanmıştır. Bu uygulamanın
ilk örneklerinden birisi de Selanik’ten merkeze ulaşan şikâyetleri de içeren I Numaralı
Rumeli Ahkâm Defteri’dir.
Eyalet taksimatına göre tutulmuş şikâyet defterleri, şehirleri esas alan
incelemeler yapma olanağı da sağlamaktadır. Konu bu kapsamda ele alınarak 18.
yüzyılda Selanik’te yaşanan haksızlıklar ve bunların merkeze bildirilme süreci
incelenmiştir. Bu araştırmanın bir diğer yönünü de merkezin kendisine ulaşan bu
v
şikâyet konularını nasıl çözüme kavuşturduğu meselesi oluşturmaktadır. Şikâyetin
Dîvân-ı Hümâyun’a ulaşmasıyla birlikte şikâyet konusuyla ilgili bürokratik bir süreç
başlatılırdı. Bu aşamada şikâyet bir incelemeye tabii tutulur, bu süreçte çeşitli kişiler
ve divan büroları görev alırdı. İnceleme esnasında ilgili defter kayıtlarına ve
görevlilerin bilgilerine başvurularak bir karara varılırdı. İncelenmesi tamamlanan
arzuhalin şikâyetçiye teslim edilmesi ve hükmün bir özetinin deftere kaydedilmesiyle
süreç tamamlanmış olurdu. Dîvân-ı Hümâyun kendisine ulaşan bütün şikâyet konuları
hakkında bir çözüm üretmiş ve bu çözümlerin icra edilmesi için de yerel görevlilere
hitaben hükümler kaleme almıştır.
Çalışmanın asıl konusunu teşkil eden şikâyet konuları, şikâyetlerin içerikleri
dikkate alınarak on başlık altında tasnif edilmiştir. Bu sınıflandırmaya göre en çok
şikâyetçi olunan konular; borç, yerel görevlilerin zulümleri ve vergidir. En az şikâyet
edilen konular ise, defter boyunca birer örneğine rastlanan cinayet ve hırsızlık
olaylarıdır. Tasnifin içerisinde yer alan diğer konular; mülkiyet, vakıf, miras, esnaf ve
diğer şikâyet konularıdır. Defterde tespit edilen bu konuların, yapılmış benzer
çalışmalarla kıyaslamaları yapılarak ve konuyla ilgili ikinci el başka kaynaklarla da
desteklenerek analizi amaçlanmıştır
The aim of this study is to search usage of complaint rights at the Ottoman
society in 18 th. and mechanism is borned from usage of that right. Thessaloniki, stated
Rumeli part of Ottoman geography is chosen as location. Complaint subjects that are
determined from edicts related to Thessaloniki at the I Numaralı Ahkâm Register
(1742-1743)
The complaint right for reaya at the Ottoman State is caused complaint
registers. Complaint edictions,with other subjects was recording at Muhimme Books
before Complaint Register. Complaint registers was born at 1649 firstly aparting from
Muhimme Books. First registers was recorded only as one book without distinguishing
place. With improvment bureaucracy, complaints began to record in the name of
Province Ahkam Registers by based system of Ottoman province. One of the examples
of this practice is Ahkâm Register Number I which searching complaint reaching from
Thessaloniki to center.
Complaint register recorded according to principality division provided
opportunity with making searches based on cities. Unfairnesses lived in Thesseloniki
in the 18. th. and the period of informing them to center by subject is studied as in this
concept. One other view of this study is the event of how the center solved this subjects
vii
of complaint. Bureaucratic procedure about complaint subjects was begun by was
reaching the complaint to Imperial Council (Dîvân-ı Hümâyun) and several people and
offices of council was assigned in this period. The decision was given during
investigation by appealing the register records and the informations of staff. Period
was finished with delivering the petition to complanier and recording the summary of
judgement to the register account. Imperial Conucil made solutions about the
complaint subjects reached to itself and write the judgements to local ruling class for
making these solutions.
Subjects of complaint which are the main subject of the study are classified
under ten title. According this classification, the most subjects reasoned for complaint
are debt, abuse of local ruling class and taxes. The least subjects complaint are suicide
and theft that only one sample seen during the register account. The other subjects
take part in this classification are ownership, waqf, legacy, artisan and so on. Subjects
determined at the register account are aimed to analyse by compare with other studies
and searching other present sources about the it
2022-02-09
2022-02-09
2020
2020
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/2570
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2615
2022-02-11T01:00:21Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_134
Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç olgusu ve türk basınına göre analizi (1985-1989)
Alişoğlu, Batuhan
Kayıran, Mehmet
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Anabilim Dalı
Bulgaristan
Türkiye‟ye Göç
Asimilasyon
Bulgaristan Komünist Partisi
Todor Jivkov
Bulgaria
Migration to Turkey
Assimilation
Bulgarian Communist Party
1944 sonrası Bulgaristan‟da komünist rejimin hakim olmasıyla beraber Türk
azınlık üzerindeki baskılar sistemli bir hale getirilmiş ve tek etnisiteli bir Bulgar
devleti oluşturulmaya çalışılmıştır. Türklere yönelik asimilasyon politikası giderek
şiddetini arttırmış ve bu durum Türkiye - Bulgaristan ilişkilerini olumsuz yönde
etkilemiştir. Todor Jivkov başkanlığındaki Bulgaristan Komünist Partisi, Türk
azınlığın direnişine rağmen asimilasyon politikasını sürdürmüştür. Bulgaristan‟ın
azınlık - insan hakları konusunda imzaladığı anlaşmalarla ve taahhütleriyle çelişen
tüm bu uygulamalar, 1989 göçüne neden olmuştur. Türkiye, asimilasyon ve göç
sürecinde sorunun çözümü için diplomatik arenada mücadelesini sürdürmüştür.
Türkiye‟nin bu süreçte izlediği politika, Türk basını tarafından yakından izlenmiş ve
gelişmeler hakkında kamuoyu bilgilendirilmiştir. Tüm bu gelişmeler yaşanırken
Bulgaristan‟daki komünist rejim devrilmiş, Türk azınlığın asimilasyonunu
hedefleyen uygulamalar son bulmuştur. Bu incelemenin amacı, Bulgaristan
göçmenlerinin yaşadığı uyum sorunlarını, çözüm için ortaya konulan politikaları ve
Anavatan Partisi – Bulgaristan Komünist Partisi hükümetlerinin göç üzerinden
birbirlerine karşı geliştirdikleri farklı tutumları Türk basın kaynakları başta olmak
üzere, çeşitli arşiv kaynakları, resmi yayınlar, konu hakkında yazılmış kitap ve
makalelerden yararlanılarak tarihsel bir analize tabi tutmaktır
The pressures on the Turkish minority were systematized and an unitary
Bulgarian state with a single ethnicity was tried to be built with the dominance of the
communist regime in Bulgaria in 1944. Assimilation policy towards Turkey has been
gradually increased the intensity and this situation has negatively affected the
relationship between Turkey and Bulgaria. The Bulgarian Communist Party, has
been led by Todor Jivkov, continued the assimilation policy despite the resistance of
the Turkish minority. All these practices, which contradict Bulgaria's agreements and
commitments on minority and human rights, caused the 1989 migration. Turkey
continued to struggle in the diplomatic arena for solving the problem during the
assimilation and migration process. The policies pursued by the government of
Turkey in this process, has been closely followed and the presented to public by the
Turkish press. While all these events were happening, the communist regime in
Bulgaria has overthrown and the practices which aimed the assimilation of the
Turkish minority has been ended. This study aims to investigate historically the
challenges that Bulgarian immigrants have faced to adapt to life in a new land,
policies that have been implemented to resolve the issue and attitudes of Motherland
Party and Bulgarian Communist Party governments towards immigration through
analyzing the information provided by various recourses including archives,
publications, books, articles, with a particular focus on Turkish mass media
2022-02-10
2022-02-10
2020
2020
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/2615
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2655
2022-02-16T01:00:20Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_136
XVI-XVIII. yüzyıllarda Rusya’nın Kafkasya’da yayılmacılık politikası
Huseynov, Ilkın
Elibol, Numan
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Anabilim Dalı
Kafkasya
Rusya
Kurtuluş Mücadelesi
Kurtuluş Mücadelesi
Rusya-Osmanlı-İran
Russia
Indepence War
Mountainous Nations
Russia-Ottoman Empire-Iran
XVIth-XVIIIth Centuries
16-18. yüzyıllar dünya tarihinde önemli ekonomik, sosyokültürel ve politik
kırılmaların yaşandığı bir dönemdir. Bu dönemde, bir yandan bazı küçük devletler
büyük devletlerin hâkimiyetine girmiş ve büyük devletlerin sınırları genişlemiş;
diğer yandan da sermayenin üstünlüğüne dayanan yeni ilişkiler ortaya çıkmıştır. Her
iki durumda da yayılmacılık faaliyetleri olumlu etkilenmiş ve sömürgeci devletlerin
işgalci politikaları yaygınlaşmıştır. Bu gelişmelerden en fazla etkilenen ve yakın
komşularının yayılmacılık faaliyetlerine yoğun şekilde maruz kalan bölgelerden
birisi de Kafkasya olmuştur.
16. yüzyılın başlarında Kafkasya’da birçok halk yaşıyordu ve çoğunun da
kendi devleti vardı. Ancak Kafkasya’da dış güçlerin saldırılarını önleyecek birleşik
ve güçlü bir devlet yoktu. Kafkasya halklarının birçoğu, halen Orta Çağ feodalite
yönetim sistemine dayalı kurallarla yaşıyorlardı. Özellikle bu faktör, onların tek
merkez şeklinde birleşmelerini engelleyen temel nedenlerden biriydi. Siyasi bir
karışıklık dönemi yaşayan Kafkasya için kuzeyden ilerleyen güçler çok büyük bir
tehdit oluşturuyordu. 16. yüzyılın ortalarında bu güç, politik yönden Moskova
Knezliği etrafında birleşme sürecinin tamamlandığı Rus Devleti’ydi. 16. yüzyılın
v
ortalarından itibaren yayılmacı ve işgalci politikalar sergilemeye başlayan Rusya,
Doğu ile Batı arasında ticarî ilişkilerde aracılık yapmak, “sıcak denizlere erişmek”,
yeni pazarlar ve ham maddeler ele geçirmek için 16-18. yüzyıllarda bir dizi savaşa
girişmiştir. Bu dönemde onun esas hedeflerinden biri de Kafkasya olmuştur.
Rusya, 16-18. yüzyıllarda Kafkasya için yaptığı savaşlar sırasında Kafkasya
üzerinde hâkimiyet kurmaya çalışan Osmanlı ve Safevi devletleri, Kırım, Kazan ve
Astrahan hanlıkları ve Nogay Ordası gibi diğer komşu devletlerle savaşmak zorunda
kalmıştır. Bu savaşların en uzun süreli olanları, Rusya ile Osmanlı Devleti arasında
yaşanmıştır. Ancak 17. yüzyıldan itibaren iç çatışmalar yüzünden zayıflamaya
başlayan Osmanlı Devleti Kafkasya coğrafyasında Rusya’ya üstünlük
sağlayamamıştır. Sonuçta Kafkasya, Rus işgali altına girmiştir.
Rusya’nın Kafkasya’daki işgalci savaşları sadece komşu devletlerin değil,
Kafkasya’nın Dağlı halklarının da karşı çıkmasına neden olmuş ve 18. yüzyılda
Kuzey Kafkasya’da Rus işgalcilerine karşı Şeyh Mansur’un önderliğiyle kurtuluş
hareketi başlamıştır. Kafkas halkları, işgalcilere karşı cesurca ve şecaatle mücadele
etmiş ve kendi bağımsızlıkları için sonuna kadar savaşmışlardır
The 16-18th centuries have been a period during which critical economic,
sociocultural and political transformations took place. During that period some of the
weak states came under the rule of big powers who were expanding their political
boundaries. But this period did also witness the emergence of new socioeconomic
relations shaped by capital, which further contributed to the expansionist policies and
eased the attempts of occupation of expansionist states. One of the regions worst
affected by these developments and exposed to the bitter expansionist policies of her
neighbors has been Caucasus.
At the beginning of the 16th century Caucasus was home to various nations,
most of which had their own states. But it lacked a strong and central state capable of
preventing the attacks of foreign powers. Most of the Caucasian peoples were
leading a feudal life. The feudal character of the Caucasus was one of the major
obstacles before the unification of Caucasian nations and the emergence of a unified
central state. Owing to the political chaos prevalent in the region, the northern
powers advancing from the north posed a great danger. The foremost of these powers
around the mid-16th century was the Russian state, which had completed the process
of unification around the princedom of Moscow. Starting from the middle of the 16th
century Russia gradually adopted a policy of expansion and occupation. In order to
act as a mediator in the trade between the Eastern and Western worlds; to get access
vii
to warm waters and to find new markets and sources of raw material, Russia
undertook a series of wars from 16th to 18th centuries. One of the main targets of
Russia in these wars has been Caucasia.
In the course of the wars waged for the possession of Caucasia, throughout
the 16th to 18th centuries, Russia had to clash with the Ottomans and Safavids, as
well as the Nogai Horde and the Khanates of Crimea, Kazan and Astrakhan, who all
had their own aspirations on Caucasia. The longest wars, however, were fought
between the Ottoman Empire and Russia. But from 17th century onwards the
Ottomans, mainly because of the internal disputes, failed to get the upper hand in
Caucasia against Russia, which resulted in the occupation of Caucasia by Russia.
Russian invasions into Caucasia were opposed both by the neighboring states
and the mountainous Caucasian peoples, which, under the leadership of Shaikh
Mansur, turned into a war of independence against Russian occupation in Northern
Caucasia in the 18th century. Caucasian peoples in these wars opposed fearlessly
against these occupants and fought incessantly for their freedom
2022-02-15
2022-02-15
2020
2020
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/2655
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2769
2022-02-25T01:00:50Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_134
Türk eğitim ve kültür tarihi açısından modern Türkiye’nin inşasında Osmanlı göçmenlerinin katkıları : Konya vilayeti örneği
Mertcan, Halil İbrahim
Yetim, Fahri
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Anabilim Dalı
Göçmen
Göçmenlerin Katkıları
Göç ve Eğitim
Göç ve Kültür
Konya Göç
Immigrant
Contribution of Immigrants
Migration and Culture
Migration to Konya
Immigration and Education
Hangi sebep ve sâiklerle gerçekleşirse gerçekleşsin bir kavram
olarak adına göç olgusu denilen ve bu olguyu meydana getiren göç hadiseleri
genellikle içinde barındırdığı ayrılık, göz yaşı ve çile gibi bir dizi negatif
unsuru çağrıştırmaktadır.
Osmanlı Devleti genel bir kabul edilişe göre Kırım Harbi’nden
başlayarak son 70 yılında yoğun kitlesel göç hadiselerine muhatap olmak
zorunda kalmıştır. Sınırların daralmasıyla birlikte kaybedilen topraklarda
yaşayan yüzbinlerce insan, en son ve güvenli liman olarak Anadolu’ya göç
etmiştir. Konya Vilâyeti, bu göçmenlerin iskân edildiği şehirlerden birisidir.
Araştırmamızda Konya Vilâyeti’ne gelen göçmenlerin, bulundukları
topluma ve bu şehir örneklemi üzerinden de modern Türkiye’nin inşasına
yaptıkları katkıları özellikle eğitim ve kültür tarihi açısından
değerlendirilmiştir.
Genellikle göç travması, iskân problemleri ve uyum sıkıntıları ile yâd
edilen ve çeşitli sebeplerle yaşadıkları mekânları terk etmeye mecbur kalmış
olan göçmenler, bir onarım ve toparlanma sürecinden sonra kendilerine kucak
açan anavatana çok yönlü katkılar sağlamışlardır. Bu çalışma bu göçmenlerin
edilgen durumdan etken konuma gelme sürecini incelemektedir
For whatever reason, migration incidents which are called migration
phenomenon as a concept and bring about this phenomenon usually evoke many
negative factors such as separation, tears, and suffering.
According to a general acceptance, the Ottoman Empire had to deal with mass
migration events starting from the Crimean War until the last 70 years. With the
narrowing of the borders, hundreds of thousands of people living in the lost lands
migrated to Anatolia the last safe harbor. Konya Province is one of the places where
these immigrants were settled.
In this study, the contributions of immigrants, coming to Konya Province, to
where they live and the establishment of modern Turkey were evaluated especially in
terms of education and cultural history.
Immigrants who were forced to leave their places for various reasons are
generally remembered with migration trauma, settlement problems, and adaptation
problems but some of them have made versatile contributions to the homeland that
embraced them after a period of restoration and recovery
2022-02-24
2022-02-24
2020
2020
doctoralThesis
http://hdl.handle.net/11684/2769
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2805
2022-03-01T01:05:21Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_136
Şer’iyye sicillerine göre xvııı. yüzyılda Rusçuk’ta Suç ve Ceza
Tanıdı, Duygu
Kaçan Erdoğan, Meryem
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Anabilim Dalı
Rusçuk
Suç
Ceza
Mahkeme
Şer’iyye Sicili
Ruse
Crime
Punishment
Court
Court Registers
İnsanın, beslenme, barınma gibi fizyolojik ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra
aradığı ilk unsur güvenliğidir. Suç, insanın güven gereksinimine zarar veren, tarihsel,
hukuki, sosyolojik, psikolojik boyutları olan çok yönlü bir olgudur. Varlığıyla
insanlık tarihinin bir gerçeği durumundaki suç yine insan tarafından, yaşayan her
varlığa karşı işlenmiştir. Ceza ise suça yönelik yaptırımdır ve tarihi süreç içerisinde
büyük hukuk ekolleri aracılığıyla var olmuş bir adalet uygulamasıdır. Böylelikle suç,
otoritenin ceza verdiği bir eylem iken ceza da suça karşı alınan her türlü önlem ve
toplumlarda düzeni sağlayan unsurdur. Söz konusu unsurları araştırmak, tarihi süreç
içinde nasıl var olduklarını incelemek, çağdaş devletlerin hukuk uygulamalarına
örneklik teşkil eder.
Bu çalışmada, Osmanlı İmparatorluğu’nun bir kazası olan Rusçuk’ta XVIII.
yüzyıl boyunca işlenen suçlar ve bu suçlara verilen cezalar çok yönlü incelenmiştir.
Çalışma giriş ve sonuç ile beraber üç ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde
çalışmanın temel tarihi kaynağı olan şer’iyye sicilleri ve bu sicillerin hukuk tarihi
bağlamında kullanımı açısından kaynak değerleri açıklanarak teorik ve metodolojik
altyapı oluşturulmuştur. İkinci bölümde XVIII. yüzyılda Rusçuk’ta işlenen tüm
suçlar bütüncül bir bakışla tetkik edilmiş; ardından önemli bir husus olan suçu
tetikleyen unsurlar irdelenmiştir. Bölümün son kısmında ise şer’iyye sicillerinden
edinilen bilgiler doğrultusunda, Rusçuk’ta suçlulara karşı uygulanan cezalar
araştırılmıştır. Üçüncü ve son bölümde toplumun farklı kesimleri açısından suç ve
ceza unsurları ele alınıp konu hakkında ihtiyatlı genellemeler yapılmıştır.
Çalışma ile hedeflenen amaç, Osmanlı Devleti’nin bir taşra bölgesinin suç
ve ceza olgularını, bu olguların topluma etkilerini ve bu olgularla başa çıkma
yöntemlerini şer’iyye sicillerden edinilen verilerle inceleyerek günümüze ışık
tutmaktır. Ayrıca çalışmada devlet-taşra ilişkilerine de değinilmiştir. Böylelikle
Osmanlı mahkemesinin XVIII. yüzyılda Rusçuk’ta tutulan kayıtları suç ve ceza
açısından araştırılıp, söz konusu olguların tarihi ortaya konulmaya çalışılmıştır
The basic element that human beings looks for the security after getting
physiological needs such as nutrition, harbouring. Crime is phenomenon gives harm
to necessity to trust of human being and has so many dimensions such as historical,
sociological, legal and psychological. Crime, as a reality for humanity history, has
done against all kind of being by the people again. Punishment is a justice
application applied by great legal ecoles in the historical period. By this way, while
crime is an activity that is given a punishment by authoritiy, punishment is a
precaution against crime and supplies regulation for societies. Searching these
phenomeons and studying their roles in the historical period, serve as examples for
legal practices of modern states.
In this research, crimes and punishments given to them during the XVIII.
century is examined versatilely at Ruse which was a place at the Ottoman Empire.
Research has three chapters with an introduction and the result. In the first chapter,
theoretical and methodological infrastructure is constituted by explaining source
value in terms of usage of legal history of court registers that are the basic source of
the work. In the second chapter, crimes were done in the XVIII. century at Ruse with
a whole view is explored; after that the elements affecting the crime are examined
which is an important issue. After that, the punishments applied against criminals at
Ruse are investigated. In the third and the last chapter, the elements of crime and
punsihment are approached in terms of different parts of society and the prudent
generalizations are done.
This study is a trying that examines crime and punishment practices of a
rural place of Ottoman Empire, struggling methods against these elements and the
effects of them for society by analyzing court registers. In the study, also, the
relations of state-rural are mentioned. By this way, the records of Ottoman court at
the Ruse in XVIII. century are revealed by examining the history of these elements in
terms of crime and punishment
2022-02-28
2022-02-28
2020
2020
doctoralThesis
http://hdl.handle.net/11684/2805
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/4327
2022-08-11T00:01:23Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_134
Alemdar ve İkdam gazeteleri ve milli mücadele
Maralli, Sezer
Yetim, Fahri
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Anabilim Dalı
Alemdar
İkdam
Basın
Milli Mücadele
Press
Turkish War of Independence
Osmanlı Devleti’nde basın 19. yüzyılın ilk yarısından itibaren gelişmeye
başlamış ve devlet yıkılana kadar önemli bir kitle iletişim aracı olarak varlığını
sürdürmüştür. Basın, hem iktidar çevreleri hem de muhalefet tarafından yoğun olarak
kullanılmıştır. Basın, toplumu önemli ölçüde yönlendirebilmesi sebebiyle de birçok
kez iktidar tarafından sansüre tabi tutulmuştur. Bu şekilde kontrol altında tutulmak
istenmiştir. Basın, Osmanlı Devleti’nin son yıllarını kapsayan: Birinci Dünya Savaşı
ve Milli Mücadele süreçlerinde de aktif olarak kullanılmıştır. Özellikle Milli Mücadele
basını büyük ölçüde iki kutuplu olmasıyla ayrı bir öneme sahiptir. İstanbul basını ciddi
derecede sansür ve baskılar sebebiyle İstanbul Hükümeti’nin talimatlarının pek dışına
çıkamazken, Anadolu basını daha özgür bir profil çizmiştir.
Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’ndan Mondros Mütarekesini
imzalayarak yenik bir şekilde çıkmıştır. İtilaf Devletleri de savaş öncesi yaptıkları gizli
antlaşmalara göre mütarekeyi kullanarak Osmanlı Devleti’ni kontrol ve işgal etmeye
başlamışlardır. İtilaf Devletleri’nin katı ve yıkıcı politikaları da Anadolu’da Milli
Mücadele’nin başlamasına sebep olmuştur. Yaklaşık dört yıl devam eden Milli
Mücadele döneminde hem İstanbul hem de Ankara Hükümetleri basını aktif bir şekilde
kullanmaya çalışmışlardır. İkdam ve Alemdar gazeteleri de kendi zaviyeleri üzerinden
gelişmeleri kamuoyuna aktarmışlardır.
Milli Mücadele döneminin birbirinden farklı yayın politikaları ve görüşlere
sahip olan Alemdar ve İkdam gazeteleri üzerinden incelenmesi çalışmamızın temelini
oluşturmaktadır. İki gazetenin Milli Mücadele süresince birbirleriyle uyuşan ve çelişen
noktalarına dikkat çekilmeye çalışılarak, yaşanan gelişmelere yaklaşımları, bakış
açıları ortaya konmuştur. Bu bağlamda İkdam ve Alemdar gazetelerinin Milli
Mücadele sürecindeki tutumları değerlendirilmiştir
In the Ottoman Empire, The press began to develop from the first half of the
nineteenth century and continued to exist as an important mass media until the state
was destroyed. The press has been used extensively by both ruling circles and the
opposition. Due to the fact that the press can significantly guide society, it has also
been subject to censorship by the government many times. In this way, it was desired
to be kept under control. The press was also actively used in the First World War and
Turkish War of Independence processes covering the last years of the Ottoman
Empire. Especially Turkish War of Independence Press has a separate importance due
to its largely two-way nature. While the Istanbul Press could not go far beyond the
instructions of the Istanbul government due to serious censorship and pressure, the
Anatolian press drew a freer profile.
The Ottoman Empire succumbed to the First World War by signing the armistice of
Mondros. The Entente States also began to control and occupy the Ottoman state using
the armistice in accordance with the secret treaties they made before the war. The strict
and destructive policies of the Entente States also led to the start of Turkish War of
Independence in Anatolia. During the period of Turkish War of Independence, which
lasted for about four years, both the governments of Istanbul and Ankara tried to use
the press actively. Ikdam and Alemdar newspapers also conveyed developments to the
society through their perspectives.
Examining the period of Turkish War of Independence through Alemdar and
Ikdam newspapers, which have different publication policies and views, is the basis of
our work. During Turkish War of Independence, two newspapers tried to draw
attention to the points that match and contradict each other, and their perspectives on
the developments were revealed. In this context, the attitudes of Ikdam and Alemdar
newspapers in the Turkish War of Independence process were evaluated
2022-08-10
2022-08-10
2021
2021
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/4327
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3606
2022-07-02T00:00:51Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_134
Cumhuriyetin ilk yıllarında bankacılık (1923-1929)
Erdinç, Utku Can
Koylu, Zafer
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Anabilim Dalı
1923-1929
Milli Bankalar
Sanayileşme
National Banks
Industrialization
Bankacılık ile ilgili ilk bilgiler ilk çağlara kadar uzanmaktadır. Bu dönemde kıymetli eşyalar ve mallar tapınaklara emanet edilmiş ve buralarda el değiştirmiştir. Tapınak bankacılığı olarak da adlandırılan bu süreç zamanla değişime uğramış ve 18.yüzyıldan itibaren alanında uzmanlaşan bankalar kurulmaya başlanmıştır.
Osmanlı Devleti’nde bankacılık işlemlerine ilk kez gayrimüslim bankerler girişmiştir. Faiz karşılığında borç para vermişlerdir. 1847 yılında Osmanlı Devleti’nin ilk resmi bankası olan Dersaadet Bankası kurulmuştur. Bu bankayı 1856 yılında kurulan Bank-ı Osmani takip etmiştir. Fakat Bank-ı Osmani, Batı emperyalizminin çıkarları doğrultusunda hareket ettiğinden dolayı gerçek bir devlet bankası olamamıştır. 1888 yılında Osmanlı Devleti’nin ilk milli bankası olan Ziraat Bankası kurulmuştur. II.Meşrutiyet Dönemi ise milli bankacılığın gelişim yıllarını oluşturmuştur. İttihad ve Terakki Hükümetleri’nin desteği ile birçok milli banka kurulmuştur. Fakat I. Dünya Savaşı nedeniyle milli bankacılığın gelişimi kesintiye uğramıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Osmanlı Devleti’nden çoğunlukla yabancı sermayenin hâkim olduğu bir ekonomik yapı devralmıştır. Mustafa Kemal Paşa önderliğinde Cumhuriyet Hükümetleri tarafından ülkenin hızla kalkınmasını sağlamak için büyük bir çaba harcanmıştır. Ülkenin sanayileşmesine yardımcı olması için Cumhuriyet Hükümetleri’nin destek ve teşvikleriyle milli bankalar kurulmuştur. Bu
ix
bankalar ülkenin sanayileşme sürecinde önemli görevler yüklenmişlerdir. Şeker, dokuma ve madencilik gibi alanlarda birçok projeye ortak olarak, ülkenin sanayileşme sürecine katkı sağlamışlardır. Özellikle Türkiye İş Bankası başlattığı-katıldığı projeler ile ülkenin kalkınmasında öncü bir rol oynamıştır.
Milli bankalar mevduat toplamada da oldukça başarılı olmuşlardır. Türk girişimcileri ve üreticileri açtıkları kredilerle desteklemişlerdir. Taşradaki kredi sorunları ise kurulan yerel bankalar aracılığıyla halledilmeye çalışılmıştır. Neredeyse her ilde bir yerel banka kurulmuştur.
1929 Dünya Ekonomik Krizi her ne kadar ülkenin finans sistemini olumsuz etkilese de milli bankalar ülkenin sanayileşmesine yardımcı olmaya devam etmişlerdir. Milli bankaların gelişimi ile birlikte ülkenin bankacılık alanındaki yabancı egemenliği de sona erdirilmiştir
The first information about banking dates back to the Antiquity. During this period, valuable goods and goods were entrusted to the temples and changed hands there. This process, also called temple banking, has changed over time and since the 18th century, banks that specialize in their field have been established.
Non-Muslim bankers were the first to engage in banking transactions in the Ottoman Empire. They lent money at interest. In 1847, Dersaadet Bankası, the first official bank of the Ottoman Empire, was established. This bank was followed by Bank-ı Osmani, which was established in 1856. However, Bank-ı Osmani could not become a real state bank because it acted in the interests of Western imperialism. Ziraat Bank, the first national bank of the Ottoman Empire, was established in 1888. The Second Constitutional Period constituted the development years of national banking. Many national banks were established with the support of the Union and Progress Governments. However, the development of national banking was interrupted due to the First World War.
The Republic of Turkey inherited an economic structure mostly dominated by foreign capital from the Ottoman Empire. Under the leadership of Mustafa Kemal Pasha, a galat effort was made by the Governments of the Republic to ensure the rapid development of the country. National banks were established with the support and
xi
incentives of the Governments of the Republic to help the industrialization of the country. These banks have undertaken important duties in the industrialization process of the country. They contributed to the industrialization process of the country by partnering with many projects in fields such as sugar, weaving and mining. In particular, Türkiye İş Bankası played a pioneering role in the development of the country with the projects it initiated and participated in.
National banks have also been quite successful in collecting deposits. Turkish entrepreneurs and producers with the loans they opened. The credit problems in the provinces were tried to be solved through the local banks established. A local bank has been established in almost every province.
Although the 1929 World Economic Crisis had a negative impact on the country’s financial system, national banks continued to help the country's industrialization. With the development of national banks, the foreign dominance of the country in the field of banking was also ended
2022-07-01
2022-07-01
2021
2021
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/3606
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/4260
2022-08-09T00:01:42Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_134
XX. yüzyılda Azerbaycan-Ermenistan anlaşmazlığı
Kazımova, Bayaz
Erşan, Mesut
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Anabilim Dalı
Azerbaycan
Hocalı
Ermenistan
Dağlık Karabağ
Azerbaijan
Khojaly
Nagorno – Karabakh
Armenia
Azerbaycan-Ermenistan arasındaki olayların temeli eski dönemlere dayanmaktadır. XIX. ve XX. yüzyılda Azerbaycan’ın en güzel topraklarına Ermenilerin yerleştirilmesi Azerbaycan topraklarının birkaç defa bölünmesi ve ahalinin katliam ve sürgün edilmesi eylemleriyle sonuçlanmıştır. Aslında Rusya ve İran arasındaki Gülistan ve Türkmençay Antlaşmas’ının kararları Ermeniler için çok uygundu. Henüz kendi devletini kuramamış olan Ermenilerin Azerbaycan’ın elverişli topraklarında yerleştirilmesi ve hızlı nüfus artışı sonucunda demografik denge bozulmuş, uygulanan provokasyon ve katliamlarla yerli ahalinin nüfusu oldukça azalmıştır.
1828 yılında %18 dolayında olan Ermeni nüfusu, Rus yönetimi tarafından davet edilen İran Ermenilerinin göçü ve I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu’ndan mülteci olarak gelen Ermenilerle birlikte XX. yüzyıl başında Ermeni çoğunluklu nüfusa dönüşmüştür.
Savaş sonucunda Azerbaycan topraklarının yüzde 20’si Ermenistan devleti tarafndan işgal edilmiştir. Dağlık Karabağ ve 7 bölgenin işgal sürecinde (Kelbecer, Laçin, Zengilan, Gubadlı, Ağdam, Fuzuli ve Cebrayıl) isimleri değiştirilmekle birlikte, Azerbycan’a ait tarihi anıtları, kültür binaları, evleri, camileri, mezarlıkları tahrip edilmiş ve Kelbecer, Zengilan topraklarında bulunan doğal serveti yağmalanmıştır.
ix
Bu incelemenin amacı, Ermenilerin etnik menşei, Azerbaycan topraklarına nasıl geldikleri, yerli ahaliye karşı oluşan düşmanlık, XX. yüzyılda gerçekleştirdikleri katliam ve sürgün eyleminin nedenini ortaya çıkarmaktır. Çalışmada Dağlık Karabağ sorununun ortaya çıkışı ve bu sorunun savaşa dönüşmesi, Hocalı’da yapılan katliam ve tüm bu olayların sonucunda Dağlık Karabağ’ın işgali birçok resmi yayınlar, konu hakkında yazılmış kitap ve makalelerden yararlanılarak tarihsel bir analize tabi tutmaktır
The basis of the events between Azerbaijan and Armenia dates back to ancient times. The settlement of Armenians in the most beautiful lands of Azerbaijan in the 19th and 20th centuries resulted in the repeated division of Azerbaijani lands and the massacre and exile of the population. In fact, the decisions of the Gulistan and Turkmenchay Treaty between Russia and Iran were very appropriate for the Armenians. As a result of the rapid population growth and the settlement of the Armenians, who could not establish their own state yet, in the favorable lands of Azerbaijan, the demographic balance deteriorated, and the population of the local population decreased considerably due to the provocations and massacres.
The Armenian population, which was around 18% in 1828, turned into an Armenian majority population at the beginning of the XX century, with the immigration of Iranian Armenians invited by the Russian administration and the Armenians who came as refugees from the Ottoman Empire during World War I.
As a result of the war, 20 percent of Azerbaijani lands were occupied by the Armenian state. During the occupation of Nagorno-Karabakh and 7 regions (Kelbecer, Lachin, Zengilan, Gubadli, Aghdam, Fuzuli and Cebrayil), the names were changed, historical monuments belonging to Azerbaijan, cultural buildings, houses, mosques, cemeteries were destroyed and their graves were destroyed and the natural wealth found in the land of Kelbajar, Zangilan was plundered.
xi
The aim of this study is to reveal the ethnic origin of the Armenians, how they came to Azerbaijan, the hostility against the local people, the reason for the massacre and exile they carried out in the XX century. In the study, the emergence of the Nagorno-Karabakh problem and the transformation of this problem into war, the massacre in Khojaly and the occupation of Nagorno-Karabakh as a result of all these events, are subject to a historical analysis by using many official publications, books and articles written on the subject
2022-08-08
2022-08-08
2021
2021
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/4260
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/4433
2022-08-12T00:02:42Z
com_11684_121
com_11684_16
com_11684_2
col_11684_135
19. ve 20. yüzyılda Osmanlı Devleti'nde yaşanan salgın hastalıkların mekteplere etkileri
Zeyben Karakuş, Ayşe Niğdem
Gümüşsoy, Emine
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Anabilim Dalı
Mektep
Çiçek
Salgın Hastalık
Kolera
Kızamık.
Ottoman
School
Flower
Epidemic
Cholera
Measles
Salgın hastalıklar, dünyada olduğu gibi ticaret yolları güzergâhında bulunan Osmanlı coğrafyasında her daim ciddi derecede tahribatlara neden olmuştur. Özellikle 19. yüzyılda ortaya çıkan kolera salgını ve çiçek hastalığı Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde etkili olarak insanların yoğun bulunduğu alanlarda pek çok kişinin ölümüne sebebiyet vermiştir. Kalabalık ortamların başında gelen mektepler de salgın hastalıkların etkili olduğu yerlerdendir. Devlet bu kurumlardaki hastalığı yok etmek veya hastalığın yayılmasına engel olmak amacıyla nizamnameler çıkararak birçok tedbirin alınmasını sağlamıştır. Tedbirlerin başında mekteplerin tatil edilmesi gelmektedir. Kolera, çiçek, kızamık, kabakulak ve kuşpalazı gibi hastalıklar görüldüğünde nizamnamede belirlenen zamana göre tatil kararı alınmış ve bu tatil zamanı içerisinde mekteplerin temizlik faaliyetleri gerçekleştirilmiştir. Bu arada belediye idaresi tarafından görevlendirilen tabipler tarafından talebelerin muayene edilerek gerekli aşılarının yapılması sağlanmıştır
Epidemics have always caused serious destruction in the Ottoman geography, which is located on the trade routes, as in the world. Especially in the 19th century, the cholera epidemic and smallpox disease caused the death of many people in the areas where people were concentrated in the last periods of the Ottoman Empire. Schools, which are at the forefront of crowded environments, are also places where epidemic diseases are effective. The state has ensured that many measures are taken by issuing regulations in order to eradicate the disease in these institutions or to prevent the spread of the disease. The holiday of schools, which is at the beginning of the measures, was taken when diseases such as cholera, smallpox, measles, mumps and bird apear appeared according to the time determined in the law and cleaning activities of the schools were carried out during this holiday time. The students were examined by the doctors assigned by the municipality administration and necessary vaccinations were provided
2022-08-11
2022-08-11
2021
2021
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/4433
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü