2024-03-29T14:10:12Z
http://openaccess.ogu.edu.tr:8080/oai/request
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/327
2016-02-24T01:00:07Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Kaymaz (Eskişehir) altın yatağının oluşumu üzerine jeokimyasal ve izotopik sınırlamalar
Toygar, Özlem
Sendir, Hüseyin
TR144182
ESOGÜ, Jeoloji Mühendisliği
Kaymaz
Eskisehir
Geochemistry
Stable Isotopes
Fluid Inclusion
Gold
Alp-Himalaya orojenik sistemi dalma-batma, çarpışma ve açılma rejimleri ile ilişkili olarak ülkemizde çok sayıda altın yatağının oluşmasına yol açmıştır. Bu yatakların pek çoğu Üst Kretase-Tersiyer yaşlı kayaçlar içinde gelişmişlerdir. Eskişehir’in yaklaşık 65 km güneydoğusunda yer alan Kaymaz altın yatağı listvenitlere bağlı oluşmuş orojenik tipte bir altın yatağıdır. Altın oluşumu bölgedeki yoğun silisleşme ile yakın ilişki içindedir. Topkaya Tepe, İşaret Tepe ve Körpınar Tepe’de yaklaşık KB-GD uzanımlı listvenitler yüksek SiO2 ve Fe2O3 içeriklerinden dolayı birbirit olarak tanımlanmıştır. Au, Ag ve çeşitli metaller açısından farklı oranlarda zenginleşen listvenitlerde altın ve gümüşün diğer iz elementlerle olan ilişkileri ve kondrite göre normalize edilmiş nadir toprak element içerikleri bölgesel olarak değişiklik göstermektedir.
Kaymaz altın yatağı kuvars örneklerinin 18O kompozisyonları ‰21,5-‰31,7 arasındadır. Bu derece yüksek değerler, kaynama süreci ve/veya sistemi birden fazla evrede etkileyen hidrotermal akışkanların varlığı ile açıklanmıştır. Pirit minerallerinden elde edilen 34S değerleri ‰-2,6 ve ‰-4,7 olarak belirlenmiştir. Buna göre sistemdeki kükürtün kökeninin, lokal granit sokulumundan dolayı magmatik olabileceği düşünülmektedir. Kuvarslar üzerinde yürütülen mikrotermometrik verilere göre Kaymaz altın yatağı 200oC-420oC arasında değişen sıcaklıklarla ve %3,9-%9,6 arasında değişen NaCl eşdeğeri tuzluluklarına göre epitermal-mezotermal hidrotermal cevherleşme özelliğine sahiptir.
The Alpine-Himalayan orogenic system produced several gold deposits in Turkey related to subduction, collision, post-collision and rifting processes. Most of these deposits are formed in Cretaceous and Tertiary rocks. The Kaymaz gold deposit approximately 65 km southeast of Eskisehir is an orogenic gold deposit which formed in association with listwaenites. The gold occurence is closely related to silicification. Listwaenites in Topkaya Hill, Isaret Hill and Korpinar Hill are defines as birbirites due to high SiO2 and Fe2O3 content. Listwaenites are enriched in Au, Ag and several metals in varying levels which are also variably correlated with other trace elements and chondrite-normalized rare earth elements.
18O compositions of quartz samples are between 21.5‰-31.7‰. These high values related to boiling process and/or hydrothermal fluids which affect the system more than one stage. 34S compositions of pyrite samples are -2.6 ‰ and -4.7 ‰ which may be indicative of a magmatic source for sulfur in the system probably originating from the local granite intrusion in the area. According to microthermometric data on quartz samples, the temperature of the mineralisation between 200oC-420oC and 3.9%-
9.6% NaCl eq., the deposit is an epithermal-mesothermal type mineralisation.
2016-02-23T10:11:23Z
2016-02-23T10:11:23Z
2016-02-23T10:11:23Z
2014
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/327
tur
info:eu-repo/semantics/embargoedAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/374
2016-05-06T00:00:11Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Gaz ölçümleri ile örtülü kırık zonlarının belirlenmesi: Güzelburç Kırığı, Antakya
Gülbay, Ahmet Hilbi
Yüce, Galip
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği
Radon
CO2 Akış ve Konsantrasyon
Toprak Gazları
Örtülü Fay Tespiti
CO2 Flux and CO2 Concentration
Soil Gas
Buried Faults
Bu Yüksek Lisans tez çalışması, Türkiye’nin güneyinde, Hatay ilinin Antakya ilçesine bağlı Güzelburç ve Maşuklu beldelerinde, 2004 yılında oluşmaya başlayan ve gelişimi 2014 yılında pik yapan Güzelburç kırığı üzerinde ve çevresinde yapılan gaz ölçümleri hakkındadır.
Çalışma kapsamında kırık çevresinde 117 lokasyonda radon (Rn), karbondioksit konsantrasyon (CO2 kons.) ve karbondioksit akış (CO2 flux) gaz ölçümleri yapılmıştır. Uzaktan algılama yöntemi kullanılarak seçilen ölçüm noktaları arazide kontrol edilerek uygun şekilde modifiye edilmiştir. Bölgede 2012-2014 yılları arasında yapılan gaz ölçümleri, Rn konsantrasyon değerleri 1- 95 kBeq/m3, CO2 konsantrasyon değerleri 2,500- 28,500 ppm ve CO2 akış değerlerinin 1.61- 60.91 g/(m2gün-1) arasında değiştiği ortaya koymuştur. Elde edilen bu sonuçlar kullanılarak Coğrafi Bilgi Sistemi (CBS) programı ile yoğunluk haritaları oluşturulmuştur.
Ayrıca 2012 ve 2014 yıllarında aynı lokasyonlarda tekrarlanan gaz ölçümleri ile zamansal gaz değişimi ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bununla birlikte CO2 gazının kökeninin belirlenmesi için İtalya Istituto Nazionale di Geofisica e Vulcanologia (INGV) laboratuarında 13C analizleri yaptırılmıştır.
This study has been prepared as a MSc. Thesis and it is about the gas measurements at the Güzelburç fissure which have been seen firstly in 2004 and have deteriorated in 2014 near Güzelburç and Maşuklu areas in Antakya, Hatay.
Radon (Rn), CO2 concentration, and CO2 flux measurements have been conducted at 117 locations parallel and crossing to the fissure in the study. Soil gas measurement points selected by remote sensing techniques were suitably modified by on-site controls. Based on the in-situ Radon (Rn) measurements, Rn concentrations varied between 1 and 95 kBeq/m3, CO2 concentrations changed between 2.500 and 28.500 ppm, and CO2 flux values were between 1.61 and 60.91 g/(m2/day) according to the gas measurements which were conducted between 2012 and 2014. The concentration distribution maps of radon and CO2, as well as CO2 flux were drawn using Geographical Information System (GIS) software.
Furthermore, the variation of soil gas concentration values in time was analyzed by the repeated measurements between 2012 and 2014. Also, 13C isotope values of soil gas samples, collected from the points which have higher Rn and CO2, were analyzed in Istituto Nazionale di Geofisica e Vulcanologia (INGV) laboratory in order to determine the origin of the CO2 gas.
2016-05-05T08:24:08Z
2016-05-05T08:24:08Z
2016-05-05T08:24:08Z
2015
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/374
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/504
2016-07-14T00:00:08Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Seyfe Gölü (Kırşehir) güncel çökellerinin sedimantolojisi, mineralojisi, jeokimyası ve oluşumu
Önalgil, Nergis
Kadir, Selahattin
ESOGÜ, Mühendislik Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği
Kalsit
Jips
Halit
Tenardit
Jeokimya
Mineraloji
Seyfe Gölü
Plio-Kuvaterner
Calcite
Gypsum
Halite
Thenardite
Geochemistry
Mineralogy
Genesis
Seyfe Lake
Plio-Quaternary
Seyfe Gölü (Kırşehir, Türkiye) Orta Anadolu‟da KB-GD gidişli fay denetiminde gelişen bir çöküntü havzasıdır. Çevresinde metamorfik, evaporit ve karbonat kayaları yüzeylenir. Göl suyu KB-GD tuz domları boyunca yüksek sülfatlı kaynak ve kuyu suları tarafından beslenir. Seyfe Gölü güncel çökelleri delta, plaj, çamur düzlüğü ve sığ göl ortamı ile temsil edilir. Çamur düzlüğünde taneli kırıntı çökelleri ile ilişkili kalsit, jips, halit ve tenardit mineralleri bulunur. Gölün merkezine doğru, Na/Ca oranındaki artış sebebiyle jips, halittenardit mineralleri artar ve kalsit azalır. Kenarda kalsit, orta ve iç zonda jips ve merkezde ise halittenardit bulunmasıyla halka şeklinde bir dağılım görülür. Seyfe göl sedimanlardaki kalsit ve jips mineralleri, birbirlerinin yerini alabilir. Göl kıyısından merkeze doğru, Na2O, SO3 ve S‟ün artışı ve CaO‟ in azalışı, merkeze doğru jips, halit, tenardit minerallerinin çökelmesini sağlamıştır. Diğer yandan, SiO2 ile MgO, K2O, Na2O, Al2O3 ve Fe2O3+TiO2 arasındaki pozitif ilişkisi; simektit, illit ve feldspatın oluştuğunu gösterir. Sr ve Ba‟un, CaO içeriği ile pozitif korelasyonlu olması Sr ve Ba‟un jipse bağlı olduğunu gösterir. Stronsiyum, yerleşmiş jips kristalleri ile ilişkilidir. Göl kıyısı ile kıyaslandığında tuzlulukla birlikte orta zona doğru artar. Göl sedimanlarında Sr‟un jipsle ilişkisi Ca ve Sr kaynağının Sr içeren evaporitler ve akifer özellikte olan kaynak karbonat kayalar olduğunu ve göl için akifer davranış sergilediklerini gösterir. Mevsimsel evaporasyon, havzada halit ve yer yer tenardit çökelimine sebep olur. Sülfat kristallerinin, sülfür ve oksijen izotop kompozisyonları sırasıyla ‰ +19.1 - 21.7 ve ‰ +16.9 - 20.9 arasındadır, kapalı göl sisteminde evaporit çökelimini ifade eder. 87Sr/86Sr izotop oranlarının 0,707286 ile 0,707879 arasında olması, Seyfe Gölü havzası Plio-Kuvaterner yaşlı çökeliminin karasal Oligo-Pliyosen yaşlı yan kayaçlardan beslendiğini gösterir.
Seyfe Lake (Kırşehir, Turkey) developed within a depression zone along a NW-SE-trending fault in central Anatolia. The lake is underlain by evaporites and carbonate rocks, and is fed by high-sulfate spring and well waters circulating NW-SE through salt „‟domes.” The recent sediments of Seyfe Lake are characteristic of deposition in delta, beach, mud-flat and shallow lake environments. Mud-flat sediments consist of calcite, gypsum, halite and thenardite associated with fine-grained detrital sediments. Calcite occurs at the margins, gypsum in the intermediate and centeral zones, and halitethenardite in the center of Seyfe Lake, yielding an annular distribution pattern. The association of calcite and gypsum in the sediments is due to replacement of calcite by gypsum. The relative increases of Na2O, SO3 and S and decrease of CaO from the margin to the center of lake suggest an increase in gypsum, halite and thenardite toward the lake‟s center. On the other hand, a positive correlation of SiO2 with MgO, K2O, Na2O, Al2O3 and Fe2O3+TiO2 suggests the presence of smectite, illite and feldspar. A positive correlation of Sr and Ba with CaO contents reveals that Sr and Ba are related to gypsum. Strontium is associated with in situ gypsum crystals and increases in the intermediate and central zones of the lake relative to increasing salinity as compared to the lake‟s margins. The association of Sr with gypsum in the lake sediments suggests that Ca and Sr originated from Sr-bearing evaporites and that carbonate host rocks were the likely aquifers for the brine. Seasonal evaporation induced precipitation of halite and locally thenardite in the brine-lake environment. The S- and O-isotopic compositions of sulfate crystals range from ‰ +19.1 to +21.7, and from ‰ +16.9 to +20.9, respectively, suggesting precipitation in a closed lake system. A relative increase of oxygen and sulfur isotopes toward the lake‟s center suggests dissolution of gypsum in the host rock. 87Sr/86Sr isotope ratios range from 0,707286 to 0,707879 suggesting a non-marine Oligo-Pliocene evaporitic host-rock source for precipitation in the Plio-Quaternary evaporitic Seyfe Lake basin. The concentration of Sr- and S-isotope ratios in the gypsum crystals indicate formation by precipitation/recrystallization from brine rather than from seawater.
2016-07-13T08:32:04Z
2016-07-13T08:32:04Z
2016-07-13T08:32:04Z
2015
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/504
tur
info:eu-repo/semantics/embargoedAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/535
2016-07-26T00:00:36Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Mahmudiye-Alpu (Eskişehir) arasının jeotermal enerji potansiyeli’nin belirlenmesi
Taşkıran, Lütfi
Yüce, Galip
ESOGÜ, Mühendislik Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği
Jeotermal
Eskişehir
Hidrojeokimya
İzotoplar
Geothermal
Hydrogeochemistry
Isotopes
Bu tez çalışması kapsamında, Mahmudiye-Alpu (Eskişehir) ilçeleri arasındaki belirlenen çalışma alanının jeolojik, hidrojeolojik ve hidrojeokimyasal inceleme ve araştırması yapılarak, elde edilen bulgular ışığında çalışma alanının jeotermal enerji potansiyelini ortaya koymaya yönelik değerlendirmeler yapılmıştır. Çalışma alanı, Eskişehir İl merkezine 45 km uzaklıkta olup, yaklaşık olarak 400 kilometrekare’lik bir alanı kapsamaktadır.
Çalışma alanının yer aldığı bölgede temelde Triyas yaşlı metamorfik ve ofiyolitik kayalar ile bu birimleri kesen Paleosen yaşlı granitler ve tüm bu birimleri uyumsuz olarak örten Miyosen ve Pliyosen yaşlı sedimanter ve volkanik birimler, en üstte Kuvaterner yaşlı alüvyon bulunmaktadır.
Sahadan alınan su örneklerinin kimyasal ve izotop analiz sonuçlarına göre, sular genellikle kalsiyum bikarbonatlı, aynı kökenli ve meteorik sulardan beslenmektedir. Silis jeotermometresi sonuçlarına göre çalışma sahasındaki sıcak suların rezervuar sıcaklıklarının 73-100 santigrad derece arasında değişebileceği belirlenmiştir. Ayrıca 10 adet örnekte asal gazlar ve helyum izotop analizleri yapılmış karbondioksit baskın ve metan-nitrojen baskın gazlar ile kabuksal helyum katkısının fazla olduğu belirlenmiştir.
Çalışma sahasında Sivrihisar Metamorfikleri’ne ait olan kalkşistler ve mermerler jeotermal sistemde rezervuar özelliği taşımaktadır. Jeotermal sistemin örtü kayasını ise Neojen yaşlı birimlerin kiltaşı, çamurtaşı ve tüflü seviyeleri oluşturmaktadır. Sahada ortaya çıkarılan jeotermal bulgular, jeotermal sistemin ısı kaynağı olarak, jeotermal gradyana ilaveten tektonizmanın fay zonu boyunca derinlerden taşıdığı ısı ve literatürde “Radioactive Heat Production (RHP)” olarak geçen, içerisindeki radyoaktif özellikte mineral içeriği yüksek granit ve granodiyorit türü kayaçlardaki bu minerallerden kaynaklanan radyoaktivitenin kondaktif yolla ısı oluşturması olabileceğini göstermektedir. Çalışma alanı önemli bir jeotermal potansiyele sahip olup yapılacak ayrıntılı araştırmalarla çevre önlemlerini de dikkate alarak geliştirilmelidir.
In this study, geological, hydrogeological and hydrogeochemical investigations were performed to develop geothermal potential of the area between Alpu and Mahmudiye (Eskisehir). In the light of obtained data, the geothermal energy potential were evaluated. The study area is located in the 45 km southeast of Eskisehir and covers approximately 400 kilometers.
The basement rocks in the study area are Triassic aged metamorphic and ophiolitic rocks. Paleocene aged granites overlied these units by cutting. These units are overlained with angular unconformity by the Miocene and Pliocene sedimentary and volcanic rocks. All the units are covered by Quaternary alluvial materials.
Water samples collected from the study area can be classified as calcium bicarbonate type. It is recharged by meteoric waters. According to silica geothermometers, reservoir temperature of thermal waters was calculated between 73 and 100 degrees Celcius. Also inert gas and helium isotopes analyses was performed on 10 samples.
Calcschists and marbles of Sivrihisar metamorfics in the study area have reservoir characteristic in geotermal system. Neogene aged clay, mudstone and tuffaceous units are the cap rock of geothermal system. Based on the obtained data from this study, heat source of the geothermal system are the radioactive radiation of uranium thorium and potassium minerals in the granite and granadiorite type rocks (known as RHP; radioactive heat production) which includes high content of radioactive minerals. The heat transfer from depth is realized by convection, particularly along the tectonic disconnectings. Therefore the study area has an important geothermal potential and further studies should be conducted with taking into environmental measures.
2016-07-25T13:02:08Z
2016-07-25T13:02:08Z
2016-07-25T13:02:08Z
2015
doctoralThesis
http://hdl.handle.net/11684/535
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/510
2016-07-26T00:00:50Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Alpu-Eskişehir linyitlerinin jeolojisi, palinolojisi, fiziksel ve kimyasal özellikleri ve benzer linyit havzaları ile karşılaştırılması
Usta, Korhan
Kutluk, Hatice
ESOGÜ, Mühendislik Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği
Eskişehir-Alpu
Ankara-Beypazarı-Çayırhan
Bursa-Keles
Konya-Ilgın Linyitleri
Palinoloji
Kömürlerin Fiziksel ve Kimyasal Özellikleri
Lignit
Geology
Palynology
Physical and Chemical Properties of Coals
Bu yüksek lisans tez çalışmasında Eskişehir-Alpu havzasında yeni bulunan linyit oluşumlarının değerlendirilmesi yapılmış; ve bu amaçla linyit oluşumlarının jeolojisi, palinolojisi, fiziksel (kalınlık, rezerv) ve kimyasal (ısıl değer, kül ve nem içeriği, uçucu madde miktarı, sabit karbon değeri ve kükürt değeri) özellikleri incelenmiştir. Eskişehir-Alpu linyitleri yeni bulunan yataklar olduğu için, yakın çevrede bulunan ve benzer yaş konaklarında çökelen linyitlerle karşılaştırmaları yapılmıştır.
Eskişehir-Alpu linyitlerinin palinomorf ve organik madde toplulukları tanımlanmış ve fasiyeslere ayrılmıştır. Bulgular Ankara-Çayırhan, Bursa-Keles ve Konya-Ilgın linyitlerinin palinomorf ve organik madde toplulukları ile karşılaştırılmıştır. Palinolojik incelemelerde eğreltiler (pterodophyta) ve lycopodophyta’lara ait sporlar, gymnosperm ve angiosperm bitkilere ait polenler, fungal sporlar ve alglere ait sporlar bulunmuş ve tanımlanmıştır. Türkiye’nin Paleojen ve Neojen’deki iklimi ve buna bağlı olarak gelişen floral değişimleri ile küresel iklim değişimleri göz önüne alınarak yorumlamalar yapılmıştır. Söz konusu bölgelerde daha önce yapılan jeolojik çalışmalarda stratigrafik ilişkilere dayanarak saptanan yaş konakları ve bu çalışmada elde edilen palinolojik bulgular Eskişehir-Alpu, Ankara-Çayırhan, Bursa-Keles ve Konya-Ilgın linyitlerinin Miyosen zaman aralığında çökeldiğini göstermiştir. Eskişehir-Alpu palinomorf topluluğunun öncelikli olarak Ankara-Çayırhan olmak üzere Konya-Ilgın palinomorf topluluğu ile benzerlik gösterdiği Bursa-Keles linyitlerinde bulunan palinomorf topluluğundan ise geniş taksonomik düzeyde farklılık gösterdiği saptanmıştır. Eskişehir-Alpu ve Ankara-Çayırhan palinomorf toplulukları bu havzalarda çökelen linyitlerin geniş alanlar kaplayan bataklık düzlüklerinden çok, bölgede o dönemde yüksek bir topoğrafya oluşturan dağlar arasında meydana gelen bataklık ortamlarında biriktiğini göstermiştir.
A new discovery of lignite from the Eskişehir-Alpu basin is evaluated in this thesis (M.Sc.) study. For this purpose, geological, palynological, and physical (the average thickness, reserve) and chemical (calorific value, ash and moisture content, volatile matter, fixed carbon and sulfur content) properties of the Alpu lignites were investigated. Being a recent discovery, comparison of the properties of Alpu-Eskişehir lignites was also undertaken with similar neighbouring lignite occurences of the same age.
Palynomorph and organic matter assemblages of Eskişehir-Alpu lignites were defined and facies were deliniated. The results were compared with palynomorph and organic matter contents of Ankara-Çayırhan, Bursa-Keles and Konya-Ilgın lignites. Palynological investigations revealed that the assemblages were composed of spores of pterodophytes and lycodophytes, pollen belonging to the plants of gymnosperms, angiosperms, fungal and algal spores. Interpretations were based on global climatic changes and of Turkey during Paleogene and Neogene times and on floral variations occurred as a consequence of these changes. Geologial ages determined by the stratigraphical relationships from previous geological studies in the studied regions and the palynological findings obtained from this study revealed that Alpu-Eskişehir, Ankara- Çayırhan, Bursa-Keles and Konya-Ilgın lignites were deposited during the Miocene period. Palynomorph assemblage of the Alpu-Eskişehir lignites reveals similarities to primarily Ankara-Çayırhan and Konya-Ilgın lignites but differs from Bursa-Keles assemblage, at broad taxonomic level. Eskişehir-Alpu and Ankara-Çayırhan assemblages further indicate that the lignites of these areas were deposited in intermontane marsh basins that formed a high topography rather than marsh plains covering vast areas.
2016-07-25T12:50:36Z
2016-07-25T12:50:36Z
2016-07-25T12:50:36Z
2015
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/510
tur
info:eu-repo/semantics/embargoedAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/597
2016-08-09T00:00:55Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Kaymaz (Eskişehir) altın yatağının oluşumu üzerine jeokimyasal ve izotopik sınırlamalar
Toygar, Özlem
Sendir, Hüseyin
Mutlu, Halim
TR144182
ESOGÜ, Mühendislik Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği
Kaymaz
Eskişehir
Altın
Jeokimya
Duraylı İzotoplar
Sıvı Kapanım
Geochemistry
Gold
Stable Isotopes
Fluid Inclusion
Alp-Himalaya orojenik sistemi dalma-batma, çarpışma ve açılma rejimleri ile ilişkili olarak ülkemizde çok sayıda altın yatağının oluşmasına yol açmıştır. Bu yatakların pek çoğu Üst Kretase-Tersiyer yaşlı kayaçlar içinde gelişmişlerdir. Eskişehir’in yaklaşık 65 km güneydoğusunda yer alan Kaymaz altın yatağı listvenitlere bağlı oluşmuş orojenik tipte bir altın yatağıdır. Altın oluşumu bölgedeki yoğun silisleşme ile yakın ilişki içindedir. Topkaya Tepe, İşaret Tepe ve Körpınar Tepe’de yaklaşık KB-GD uzanımlı listvenitler yüksek SiO2 ve Fe2O3 içeriklerinden dolayı birbirit olarak tanımlanmıştır. Au, Ag ve çeşitli metaller açısından farklı oranlarda zenginleşen listvenitlerde altın ve gümüşün diğer iz elementlerle olan ilişkileri ve kondrite göre normalize edilmiş nadir toprak element içerikleri bölgesel olarak değişiklik göstermektedir.
Kaymaz altın yatağı kuvars örneklerinin 18O kompozisyonları ‰21,5-‰31,7 arasındadır. Bu derece yüksek değerler, kaynama süreci ve/veya sistemi birden fazla evrede etkileyen hidrotermal akışkanların varlığı ile açıklanmıştır. Pirit minerallerinden elde edilen 34S değerleri ‰-2,6 ve ‰-4,7 olarak belirlenmiştir. Buna göre sistemdeki kükürtün kökeninin, lokal granit sokulumundan dolayı magmatik olabileceği düşünülmektedir. Kuvarslar üzerinde yürütülen mikrotermometrik verilere göre Kaymaz altın yatağı 200oC-420oC arasında değişen sıcaklıklarla ve %3,9-%9,6 arasında değişen NaCl eşdeğeri tuzluluklarına göre epitermal-mezotermal hidrotermal cevherleşme özelliğine sahiptir.
The Alpine-Himalayan orogenic system produced several gold deposits in Turkey related to subduction, collision, post-collision and rifting processes. Most of these deposits are formed in Cretaceous and Tertiary rocks. The Kaymaz gold deposit approximately 65 km southeast of Eskisehir is an orogenic gold deposit which formed in association with listwaenites. The gold occurence is closely related to silicification. Listwaenites in Topkaya Hill, Isaret Hill and Korpinar Hill are defines as birbirites due to high SiO2 and Fe2O3 content. Listwaenites are enriched in Au, Ag and several metals in varying levels which are also variably correlated with other trace elements and chondrite-normalized rare earth elements.
18O compositions of quartz samples are between 21.5‰-31.7‰. These high values related to boiling process and/or hydrothermal fluids which affect the system more than one stage. 34S compositions of pyrite samples are -2.6 ‰ and -4.7 ‰ which may be indicative of a magmatic source for sulfur in the system probably originating from the local granite intrusion in the area. According to microthermometric data on quartz samples, the temperature of the mineralisation between 200oC-420oC and 3.9%-9.6% NaCl eq., the deposit is an epithermal-mesothermal type mineralisation.
2016-08-08T09:22:31Z
2016-08-08T09:22:31Z
2016-08-08T09:22:31Z
2014
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/597
tur
info:eu-repo/semantics/embargoedAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/620
2016-08-16T00:00:36Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Safranbolu Havzası’ndaki eosen alveolinlerinin tanımları
Okur, Kübra
Kutluk, Hatice
TR21470
ESOGÜ, Mühendislik Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği
Batı Pontidler
Safranbolu Formasyonu
Eosen Alveolinleri
Western Pontides
Safranbolu Formation
Eocene Alveolin
Bu çalışma Batı Karadeniz bölgesinde bulunan Eosen yaşlı Safranbolu Formasyonu’nun Alveolina türlerinin tanımlanması ve yaşlarını tartışmak amacıyla yapılmıştır. Avrasya kıtasının devamı olan Batı Pontidler’de, Güney Batı’da Bolu, Kuzey Doğu’da Kastamonu arasında bulunan Eosen yaşlı Safranbolu Formasyonu, Karabük Havzasının Kuzeyinde, Ulus Formasyonu’nun üzerinde açısal uyumsuzlukla yer almakta, havzanın Güney’inde ise Kışlaköy Formasyonu’nu uyumlu olarak örtmektedir. Safranbolu Formasyonu başlıca Alveolina ve Nummulites fosillerini içeren ve yer yer resifal karakter gösteren kireçtaşlarından oluşmaktadır.
Alveolinler yüksek sıcaklıktaki deniz suyunda yaşamaya eğilimlidirler. Paleosen-Eosen döneminde küresel deniz suyu sıcaklıklarında 5-6oC’lik artış meydana gelmiştir. Bu çalışmada yapılan yaş tayinleri sonucu 56-48 My arasında yaşlandırılan fosiller, erken Eosen Klimatik Optimum (EECO) olarak adlandırılan erken Eosen’deki, Senozoyik’in en sıcak döneminde yaşamış, bu dönemin zirve noktası olan Paleosen-Eosen Termal Maksimum (PETM, 51 my) noktasına çok yakın bir zaman diliminde baskın olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir.
Safranbolu Formasyonu’nun GB kesiminde yapılan arazi çalışmasında, sekiz metre kalınlığındaki birim incelenmiş, 25 adet örnek derlenmiştir. Tane ve kayaç örneklerinden elde edilen ince kesitler üzerinde, formasyonun yaşını ve depolanma ortamını araştırmak için yapılan analizlerdeki mikropaleontolojik incelemeler sonucunda, havzanın derin, orta, ve sığ kesimlerinde yer alan Alveolin çeşitliliği izlenmiştir. Yapılan çalışmalar sonucunda, Küviziyen-erken Lütesiyen yaşlı yirmi iki Alveolin türü tanımlanmış, ayrıca bentik foraminiferlerden Nummulites, Assilina, Discocyclina, Orbitolites, Rotalia olmak üzere beş cinse ait taksonlar ve Gastropod fosilleri de bulunmuştur.
The purpose of this study is to define Alveolina species and discuss the age and depositional environment of the marly limestone layers of the Eocene aged Safranbolu Formation in the western Black Sea region. Safranbolu basin is located in the western Pontides which is a continuation of the Eurasian continent and lies North of Karabük basin. It is surrounded by Bolu in SW and Kastamonu in NE. The Safranbolu formation is underlained by Ulus formation with an angular unconformity at the southern part of the basin and conformably overlies the Kışlaköy Formation. The main lithology of the Formation is limestone often showing a reefal characteristic and constitues mainly Alveolina and Nummulites species.
Alveolins are known to live in warm sea waters. 5-6oC rise in sea temparature occurred during the Paleocene-Eocene periods. The time period of the fossils of this study are dated as 56-48 Ma which corresponds to ‘Early Eocene Climate Optimum’ (EECO), one of the warmest period of the Cenozoic Era. Alveolins are known to lived dominantly at ‘Paleocene Eocene Termal Maksimum (PETM) at the peak level of this warming.
Twenty-five outcrop samples were collected from an eight meters thick section in the southwestern part of Safranbolu Formation. Thin sections were prepared from grain and whole-rock specimens. Micropaleontological analyses of the samples which belonged to deep, medium depth and shallow parts of the basin were carried out to determine the age and depositional environments. The fossil specimens yielded well preserved and prolific assemblages of Alveolina species of Cusian-early Lutetian age. Besides twenty-two species of Alveolina, taxa belonging to five benthic genera, Nummulites, Assilina, Discocyclina, Orbitolites, Rotalia and Gastropoda are also defined.
2016-08-15T12:36:36Z
2016-08-15T12:36:36Z
2016-08-15T12:36:36Z
2014
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/620
tur
info:eu-repo/semantics/embargoedAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/719
2016-12-03T01:00:43Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Günyüzü, Sivrihisar ve Kaymaz bölgelerindeki (Eskişehir) sokulum kayaçlarının oluşumuna yönelik jeokimyasal, jeokronolojik ve izotopik bulgular
Demirbilek, Mehmet
Mutlu, Halim
TR41092
ESOGÜ, Mühendislik Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği
Tavşanlı Zonu Granitoyidleri
Anklav
Jeokimya
K-Ar Yaşlandırması
Duraylı ve Radyojenik İzotoplar
Tavşanlı Zone Granitoids
Enclave
Geochemistry K-Ar Dating
Stable and Radiogenic Isotopes
Anatolid-Torid bloğunun kuzey ucunda yer alan Tavşanlı zonu granitoyidleri bileşimi kalk-alkalinden alkaline kadar değişen plütonik kütlelerden meydana gelmektedir. Bu plütonlar değişik açılarla aplit, pegmatit, andezit ve diyabaz bileşimli dayklar tarafından kesilirler. Söz konusu granitoyidler granit, granodiyorit, tonalit, monzonit/kuvars monzonit ve kuvars monzodiyorit bileşimlerinde iken ana kaya ile keskin dokanaklı ve yuvarlağımsı/elipsoyidal mafik magmatik anklavlar (Mma) monzonit, kuvars monzodiyorit ve diyorit bileşimi sergiler. Ancak Kaymaz granitindeki anklavlar felsik özellikte olup ana kaya ile aynı bileşimdedir.
Elektron mikroprob analizlerine göre amfibollerin tümü kalsik (hornblend) tiptedir. Biyotitler Fe- ve Mg-biyotit olarak iki bileşim sunar. Piroksenlerin bileşimi salit-ojit ve diyopsit-ojit arasında değişmektedir. Genellikle oligoklaz-andezin türünde olan plajiyoklazlarda normal ve salınımlı zonlanma gelişmiştir. Al-hornblend jeobarometresinden elde edilen tahmini yerleşme derinlikleri Topkaya granodiyoriti için 4-11 km diğer granitoyidler için ise 9-23 km olarak bulunmuştur. Amfibol-plajiyoklaz jeotermometresi ile hesaplanan sıcaklıklar ise 600-850°C aralığında yeralmaktadır.
Tüm kayaç jeokimyasal analiz sonuçlarına göre, Tavşanlı intrüzif kütleleri metalüminus kalk-alkalin karakterli ve I-tipi, Kaymaz ve Sivrihisar intrüzif kütleleri ise metalüminus ve alkalen karakterlidir. Granitoyidlerin iz element ve çoklu element dağılımlarında benzer desenler tespit edilmiştir. Büyük iyon yarıçaplı litofil elementlerde zenginleşme gözlenirken, kalıcılığı yüksek elementlerde ise tüketilme söz konusudur. Ba, Nb, P ve Ti elementlerinin tüketilmesi yitim zonu ile ilişkili magmalarının varlığına işaret etmektedir. Nadir toprak element dağılım desenlerinde hafif nadir toprak elementleri, ağır nadir toprak elementlerine göre daha fazla zenginleşmiştir. Tektonik yerleşim diyagramlarında Tavşanlı zonu sokulum kayaçlarının çarpışma sonrası granitoyidler için karakteristik olan volkanik yay granitleri (VAG) alanında yer aldığı gözlenmiştir.
Kaymaz granitoyidi örneklerinde ölçülen oksijen izotop bollukları (δ18O: ‰ 10.4-13.0) yüksek-δ18O granitlerine karşılık gelmektedir. Diğer granitoyidlere ait δ18O değerleri ise daha düşük bir aralıktadır (‰3.8-10.6) ve I-tipi granitlerin değerleri ile uyumludur. Ancak biyotit ve hornblendde ölçülen δ18O oranları, muhtemelen bozunmadan dolayı, diğer minerallere göre düşük değerler vermiştir. Oksijen izotop jeotermometreleri ile hesaplanan mineral kapanım sıcaklıkları 300-600 °C arasındadır.
Hornblend, biyotit ve feldispat minerallerinden elde edilen K-Ar yaş aralıkları sırasıyla 51.2-59.3, 47.6-52.5 ve 45.3-54.0 milyon yıldır. Mineral bazında elde edilen K-Ar yaşları minerallerin soğuma/kapanım yaşlarına karşılık gelmektedir. Erken-Orta Eosen yaşlı granitik kütlelerin (87Sr/86Sr)i oranı 0.706025-0.706800 ve (143Nd/144Nd)i oranı ise 0.512405–0.512485 arasındadır. Bu granitoyidlerin anklavlarına ait (87Sr/86Sr)i oranı 0.705909-0.706966 ve (143Nd/144Nd)i oranı 0.512421-0.512528 arasındadır. Diğer plütonlardan felsik özelliğiyle ayrılan Kaymaz graniti sırasıyla daha yüksek (87Sr/86Sr)i oranı (0.709967-0.710170) ve daha düşük (143Nd/144Nd)i oranı (0.512220-0.512238) ile karakteristiktir. Bu iki serinin radyojenik izotop sistematiğindeki farklılığın magma kökeni açısından değerlendirilmesi Kaymaz granitoyidinin metagrovaklardan diğer granitoyidlerin ise amfibolitlerden türediklerini ortaya koymaktadır. Radyojenik izotop bollukları ve jeokimyasal bulgular muhtemelen yayla ilişkili yiten kabuk malzemesinin karışmasıyla zenginleşmiş manto kaynağına işaret etmektedir. Söz konusu granitoyidlerin oluşumunda fraksiyonel kristalleşme yanında kabuksal kirlenme işlevinin de etkili olduğu görülmüştür.
The Tavşanlı Zone at northern part of the Anatolide-Tauride block is represented by a series of plutonic rocks in various compositions ranging from calc-alkaline to alkaline. These plutons are cut in various directions by dykes with a variety of compositions such as aplite, andesite and diabase. The granitoids under investigations are in granite, granodiorite, tonalite, monzonite/quartz monzonite composition whilst spherical/ellipsoidal mafic enclaves in sharp contacts with the host rock are represented by monzonite, monzodiorite/quartz monzodiorite and diorite compositions. However, enclaves in the Kaymaz granite are of felsic character and their composition is similar to that of host rock.
Results of electron microprobe analyses indicate that all the amphiboles are of calcic type (hornblende). Biotites display two different compositions from Fe- to Mg-biotite. Pyroxenes are in compositions ranging from salite-augite to diopside-augite. Composition of plagioclases is in the range of oligoclase-andesine and they show both normal and oscillatory zonings. Approximate emplacement depths estimated from the amphibole geobarometer are 4-11 km for the Topkaya granodiorite and 9-23 km for the other granitoids. Temperatures computed by the amphibole–plagioclase geothermometer are between 600-850°C.
Results of whole rock chemical analyses indicate that Tavşanlı zone granitoids are of metaluminous and calc-alkaline character and have I-type affinity whilst the Kaymaz intrusive shows alkaline metaluminous melt composition. Chondrite-normalized trace element diagrams of Tavşanlı zone granitoids show similar patterns. Large ion lithophile elements (LILE) are represented by enrichment whilst high-field strength elements (HFS) are depleted. Depletion of Ba, Nb, P ve Ti elements indicates the presence of subduction-related magmas. In REE diagrams light rare earth elements are found to be more enriched than heavy rare earth elements. In tectonic setting diagrams, Tavşanlı intrusives are plotted into volcanic arc granites (VAG) field which is characteristic to post-collisional granitoids.
Oxygen isotope abundances measured in the Kaymaz granite (δ18O: 10.4-13.0‰) are consistent with high-δ18O granites. δ18O values of other granitoids are in a lower range (3.8-10.6‰) corresponding to I-type granites. δ18O compositions of biotites and hornblendes are much lower than those of other minerals possibly due to alteration. Mineral closure temperatures estimated by oxygen geothermometer are 300-600 °C.
Ranges of K-Ar age data from hornblende biotite and feldspar minerals are 51.2–59.3, 47.6-52.5 and 45.3-54.0 Ma yielding discordant ages. (87Sr/86Sr)i and (143Nd/144Nd)i ratios of early-middle Eocene granitoids are 0.706025-0.706800 and 0.512405-0.512485, respectively. (87Sr/86Sr)i and (143Nd/144Nd)i ratios of enclaves are 0.705909-0.706966 and 0.512421-0.512528. The Kaymaz granite which differs from other intrusive masses with its felsic composition is represented by greater (87Sr/86Sr)i ratios (0.709967-0.710170) and lower (143Nd/144Nd)i (0.512220-0.512238) ratios. The difference in radiogenic isotope systematics of the two series reveals that the source of magma forming the Kaymaz granitoid is derived from metagraywackes whilst other intrusives are originated from amphibolites. Radiogenic isotope abundances and geochemical data indicate an arc-related mantle source enriched with mixing of subducting crustal material. It was also shown that fractional crystallization and crustal contamination processes exerted primary control on the crystallization of magmatic rocks.
2016-12-02T07:24:39Z
2016-12-02T07:24:39Z
2016-12-02T07:24:39Z
2012-12
doctoralThesis
http://hdl.handle.net/11684/719
tur
info:eu-repo/semantics/embargoedAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/803
2016-12-15T01:00:17Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Porsuk Havzası (Eskişehir) yeraltısularında mevsimsel ve depremselliğe bağlı hidrojeolojik değişimlerin araştırılması
Yasin, Didem
Yüce, Galip
TR13823
ESOGÜ, Mühendislik Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği
Eskişehir
Deprem
CO2
Yeraltısuyu
Radon
Earthquake
Groundwater
Türkiye’nin büyük bir bölümü deprem üreten aktif tektonik kuşaklar içerisinde
yer almaktadır. Eskişehir bölgesi tektonik açıdan kısmen hareketli bir bölgedir.
Çalışmanın amacı Eskişehir bölgesinde, akiferdeki gaz ve akışkan özelliklerindeki
değişimleri izleyerek, bunlar içerisinden çalışma alanına yakın olan depremler ile
olabilecek değişimleri gözlemektir.
Yukarıda belirtilen amaç doğrultusunda dört adet (Kandilli, Sivrihisar,
Uyuzhamam sıcaksu kaynağı, Uyuzhamam soğuksu kuyusu) çoklu parametre gözlem
istasyonu kurulmuştur.
İstasyonlarda ölçülen parametreler radon, CO2, redoks potansiyeli, elektriksel
iletkenlik, pH, su seviyesi, su sıcaklığı ve meteorolojik faktörlerdir. İstasyonların
izlenmesi sonucunda 2006-2007 yılları arasında 26000, 2010-2011 yılları arasında
35000 verilik bir veri tabanı elde edilmiştir. Veriler ölçüm süresi boyunca sismik
aktiviteye karşı çizilen grafikler ile analiz edilmiştir. İstatistiki olasılıkların dışında olan,
anomali içerebilecek verilerin sinyal zaman grafikleri eğim zaman grafiklerine
dönüştürülmüş, bunun için FFT ve eğim analizi uygulanmıştır. Yapılan analizler
sonucunda, özellikle Kütahya ve Eskişehir depremlerinde CO2, radon, redoks
potansiyeli, su sıcaklığı gibi parametrelerde sıra dışı değişimler izlenmiştir. Özellikle,
Kandilli istasyonunda farklı zamanlardaki depremler ile aynı davranış izlenmiştir. Su
kimyası analizlerinde örnekleme yapılan dönemlerde sismisite ile olabilecek bir değişim
gözlenmemiştir.
İzleme sonucunda Kandilli istasyonunda yaklaşık episantr uzaklığı ortalama 120
km olan, büyüklüğü 2.9 ile 5 arasında değişen, Uyuzhamam sıcaksu kaynağında,
episantr uzaklığı ortalama 110 km olan, büyüklüğü 3.1-3.8 arasında değişen,
Uyuzhamam soğuksu kuyusu istasyonunda episantr uzaklığı 27 km, büyüklüğü 2.5 olan
depremlerin parametrelerdeki değişimlerde etkili olduğu görülmüştür.
Many parts of Turkey are situated on active tectonic zones generating strong
earthquakes. In this respect, Eskisehir Region is a moderately active tectonic region.
The aim of this study is to monitor changes in fluid and gas compounds in aquifer
systems in order to determine possible anomalies originated from the seismicity around
Eskisehir Region.
In order to achieve this purpose, four (Kandilli, Sivrihisar, Uyuzhamam
thermalwater, Uyuzhamam mineralwater) multi-parameter observation stations installed
around Eskisehir.
The measured parameters in the monitoring stations are radon, CO2, redox
potential, electrical conductivity, pH, water level, water temperature, and
meteorological factors. By monitoring of parameters mentioned above, database
comprising 26 000 data between 2006-2007, 35 000 data between 2010-2011 were
obtained. All the parameters were scrutinized in graphics drawn against to seismic
activities throughout the monitoring period. Except for statistical probabilities, signal
versus time graphics are transformed into slope versus time graphics by FFT and slope
analysis. As a result of data analyzing, changes in CO2, radon, redox potential, water
temperature parameters were mainly observed possibly related to Kutahya and Eskisehir
earthquakes. Particularly, repeated radon anomalies in Kandilli station were observed at
different earthquake occurrences. No changes were observed by seismicity in water
chemistry during the sampling periods.
In conclusion, earthquakes of magnitude between 2.9-5 occurred within the
distance of 120 km to Kandilli, magnitude between 3.1-3.8 occurred within the distance
of 110 km to Uyuzhamam thermalwater and magnitude 2.5 occurred within the distance
of 27 km to Uyuzhamam mineralwater station caused changes in monitored parameters.
2016-12-14T06:57:04Z
2016-12-14T06:57:04Z
2016-12-14T06:57:04Z
2012-03
doctoralThesis
http://hdl.handle.net/11684/803
tur
info:eu-repo/semantics/embargoedAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/883
2017-01-05T01:00:20Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
1951 Kurşunlu depremi yüzey kırığı özellikleri
Öğretim, Anıl
Karabacak, Volkan
ESOGÜ, Mühendislik Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği
Kuzey Anadolu Fay Zonu
İsmetpaşa Segmenti
1944 Gerede Depremi
1951 Kurşunlu Depremi
Yüzey Kırığı
North Anatolian Fault Zone
Ismetpasa Segment
1944 Gerede Earthquake
1951 Kurşunlu Earthquake
Surface Rupture
1944 Gerede depremi (M:7.3) Kuzey Anadolu Fay Zonu boyunca 180 km. uzunluğunda bir yüzey kırığı oluşturmuştur. Daha önceki çalışmalar, 1944 depremi sırasında kırılan uzanım boyunca İsmetpaşa segmenti olarak adlandırılan en doğu parçası üzerinde ortalama 2-4 m. yerdeğiştirme meydana geldiğini ortaya koymuştur. Bunun yanısıra, Kuzey Anadolu Fay Zonu boyunca krip hareketinin gözlendiği nadir alanlardan biri olan İsmetpaşa segmenti üzerinde yapılan çalışmalarda, segment boyunca yıllık ortalama 1 cm. civarında bir asismik kayma hareketi ölçülmüştür. Segment sınırlarına doğru azaldığı ileri sürülen bu hareketin en az 60 yıldır devam ettiği ileri sürülmüştür.
İsmetpaşa segmenti, 1951 yılında meydana gelen 6.9 büyüklüğündeki bir deprem ile yeniden kırılmıştır. Ancak literatürde bu depremin yüzey kırığı ve meydana getirdiği yerdeğiştirme hakkında yeterli bir bilgi bulunmamaktadır. Bu tez çalışmasında, İsmetpaşa segmenti boyunca 1951 depremi sırasında kırıldığı öngörülen uzanım arazi gözlemleri ile net şekilde ortaya konulmuştur. Literatürde yer alan güncel yerdeğiştirme ölçümlerine ek olarak yüzey kırığı boyunca toplam 36 adet yerdeğiştirme ölçümü yapılmıştır. İsmetpaşa segmenti boyunca orta kesimlerinde maksimum 60 cm. olabileceği düşünülen toplam asismik kayma ve 1944 depremi sırasında ortaya çıkan yerdeğiştirmeler gözönünde bulundurularak, 1951 depremi yüzey kırığı özellikleri yorumlanmıştır. Buna göre 1951 depremi yaklaşık 55-60 km. uzunluğunda bir yüzey kırığı oluşturmuştur. Ölçümler bu uzanım boyunca maksimum yerdeğiştirmenin (145 cm.) Akbaş Köyü yakınlarında gerçekleştiğini ve ortalama yerdeğiştirme miktarının 110 cm. olduğunu ortaya koymuştur.
1944 Gerede earthquake (M:7.3) has a 180 km-long surface rupture which include İsmetpaşa segment along the North Anatolian Fault Zone. Previous studies have revealed a right-lateral coseismic displacement about 2-4 m. along the İsmetpaşa segment at 1944 event. Besides, the studies at the İsmetpaşa Segment, one of the scarce area that the creep movement has long been known along the North Anatolian Fault Zone, have measured approximately 1cm/yr aseismic slip movement. This aseismic creep phenomenon was suggested that decreases towards the tips of segment and continues at least 60 years.
The İsmetpaşa Segment was re-ruptured by another earthquake occurred of magnitude 6.9 at 1951. However, there is not enough information in literature about the surface rupture characteristics. In this study, we revealed the surface rupture of 1951 event along the İsmetpaşa segment with distinct field observations. In addition to the previous offset measurements, it was measured totally 36 displacements along the surface rupture. Considering the maximum 60 cm. cumulative creep movement at the central part of the İsmetpaşa segment and the average displacement occurred at 1944 earthquake, 1951 earthquake surface rupture characteristics were interpreted. Thus, 1951 earthquake created approximately 55-60 km-length surface rupture. Field measurements revealed that the maximum displacement throughout this extension occurred near the Akbaş Village and the average displacement is 110 cm.
2017-01-04T06:12:51Z
2017-01-04T06:12:51Z
2017-01-04T06:12:51Z
2013-04
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/883
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1028
2017-06-06T00:00:52Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Alaşehir ve çevresinde Gediz grabeni güney kenar faylarının holosen aktivitesi
Gören, Rabia
Karabacak, Volkan
ESOGÜ, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği
Gediz Grabeni
1969 Alaşehir Depremi
Yüzey Kırığı
Asismik Deformasyon
Krip Hareketi
Gediz Graben
1969 Alaşehir Earthquake
Surface Rupture
Aseismic Deformation
Creep Movement
Batı Anadolu genişleme bölgesinde yeralan Gediz Grabeni; güney kenarı diri
faylarla sınırlı bir çöküntü alanıdır. Güney kenar fay sistemi, graben merkezine doğru
kuzeye eğimli fayların oluşturduğu basamaklı bir yapıya sahiptir. 28 Mart 1969 Alaşehir
Depremi (M:6.5), Gediz Grabeni’nde yaklaşık BKB-DGD uzanımlı bir yüzey kırığı
oluşturmuş ve bu kırıklar üzerinde depremden sonra 3-13 cm düşey atım ölçülmüştür.
Faylanma eğim atımlı normal fay karakterindedir ve KD blok düşmüştür. Son yıllarda bu
kırık hattı üzerinde bazı asismik deformasyonlar gözlenmiştir.
Bu tez çalışmasında, Alaşehir ve çevresinde 1969 yılında oluşan yüzey kırığının
özelliklerinin incelenmesi ve bu kırık üzerinde devam eden asismik deformasyonların
kökensel açıdan yorumlanmasına çalışılmıştır. Asismik deformasyon hareketi; arazide
yapılan gözlemler ve insan yapımı yapılardaki yerdeğiştirme ölçümleri ile ortaya
konmuştur. Buna göre Gediz Grabeninin güneydoğusunda yeralan Sarıgöl İlçesinde yıllık
yerdeğiştirme miktarının en büyük değerine ulaştığı (5.2 cm); grabenin batısına doğru ise
yerdeğiştirmenin giderek azaldığı belirlenmiştir. Yapılan değerlendirmelerde asismik
deformasyonun; 1969 depremi yüzey kırığı ile aynı uzanım boyunca gözlendiği, uzunluğun
yaklaşık 45 km olduğu, hareketin yaklaşık % 30’luk kısmının tektonik kökenli krip
şeklinde geliştiği ve geri kalanının zemin problemlerinden kaynaklandığı sonuçlarına
varılmıştır.
Gediz Graben which is located in the Western Anatolia Extensional Region is a
depressional basin bounded by active faults system from southern margin. Fault system of
southern margin has an echelon form consisting of northern dip normal faults. Alaşehir
Earthquake (M:6.5) caused a surface rupture through WNW-ESE direction in 28 March
1969 and 3-13 cm vertical displacement has been measured along the rupture. This fault is
a dip slip normal fault and the northeastern block is hanging wall. Furthermore, it is known
that some aseismic deformation on this rupture zone in recent years.
In this theses study, it aimed that investigating of the surface properties along the
1969 Earthquake rupture around Alaşehir and the ongoing aseismic deformation along this
rupture. This aseismic deformation has been identified with field observations and
measurements of deformations on man-made structures. According to these observations,
the maximum displacement has been measured (as 5.2 cm) in Sarıgöl Village at the
southeasternmost and the displacement decreases gradually through the west of Gediz
Graben. In conclusion, it is concluded that, this aseismic deformation is observed along the
1969 surface rupture, it has 45 km length, about 30% of the deformation has tectonic origin
that develops as creep and the rest of is caused by ground-problems.
2017-06-05T06:36:34Z
2017-06-05T06:36:34Z
2017-06-05T06:36:34Z
2016-03
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/1028
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1119
2017-11-17T01:01:37Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
İnegöl, Keles (Bursa) yöresi polimetalik cevherleşmelerinin değerlendirilmesi
kocatürk, Hüseyin
Sendir, Hüseyin
TR222332
ESOGÜ, Mühendislik Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği
Granodiyorit
Porfir
Skarn
İntrüzyon
Polimetalik
Granodiorite
Porphry
Skarn
Intrusion
Polymetallic
Araştırma sahası Kütahya-Bursa-Bilecik İl sınırları içinde yer almaktadır. Sahanın seçilmesindeki en önemli faktörlerden birisi Domaniç Granodiyoritidir.
Bütün cevherleşme intrüzyon ve intrüzyona bağlı olarak gelişen ürünlerle ilgili olarak oluşmuştur. İntrüzyon geneli itibariyle granodiyorit alt tiplere ayırdığımızda ise granodiyorit porfir, diyorit, porfir, granitoyit ve diyorit olarak sınıflandırılmıştır. İntrüzyon bir çok farklı litolojik birimi kesmektedir. Cevher gelişim süreçlerinin ana kaya ve yan kayaç ilişikisine dayandığı gözlenmiştir.
Sarıçayıryayla bölgesinde magmatik kayaçlar içerisinde damar tipi cevherleşmeler şekillenmiştir. Bu cevherleşmenin ana kayacı kısmi olarak tonalitik karakterli granodiyoritdir. Gözlenen cevher mineralleri kalkopirit, pirit, sfalerit, ve rutildir. Granodiyorit içerisinde şekillenen diğer bir yatak ise Arapdede Bölgesinde‟dir. Bu bölgede grandoiyoritin yan kayacında aktinolit ve Mg‟ca zengin mineraller ile cevherleşmeye rastlanılmıştır. Arapdede bölgesinde rastlanan cevher minerallleri galen, kalkopirit, feldspar ve kalsitdir. İclaliye cevherleşmeleride Hayriye bölgesi ile benzer özellikler göstermeketedir. Her iki cevherleşme de granodiyorit, mermer ve şist dokanağında skarn tipi yataklar olarak gözlenmeketedir. Ek olarak Hayriye bölgesinde bornit gibi yüksek miktarda bakır içeren minerallerin var olduğunuda söylemek mümkündür.
Bu çalışma ile cevher zenginleşme süreçleri karşılaştırılmıştır. Bu karşılaştırma sırasında sıvı kapanım teknikleri, cevher mikroskobisi ile yapılan araştırmalar ve jeokimyasal sonuçlar kullanılmıştır. Sonuçlar farklı tipteki cevherleşmelerin karşılaştılması şeklinde ortaya konulmuştur.
Investigation field is located between Kütahya-Bursa-Bilecik provincial borders. One of the most important factor is Domaniç Granodiorite to choose study field.
All the ore genesis processes was related this intrusion and it‟s relevant products. Intrusion classified as generally granodiorite with the subtypes such as granodiorite porphyry, diorite porphyry, granite, diorite. Intrusion intersects with the many different lithological units. Main observation is ore genesis process formed with the host rock type and wall rock variation.
Ore deposit which is formed over Sarıçayıryayla region observed in magmatic rocks with vein type mineralizations. Host rock was granodiorite but partially composition similar with tonalite. Observed ore minerals are chalcopyrite, pyrite, sphalerite and rutile. Another deposit which is formed over Arapdede region observed in granitoid and Mg-Rich minerals such as actinolit has been observed in wall rock. Observed ore minerals for Arapdede region were galena, chalcopyrite, feldspar and calcite. Iclaliye mineralizations was similar with Hayriye region and it is mainly formed as skarn type deposit which observed on the border of granodiorite, marble and schists. Additionally Copper enrichment is much more and it is possible to see some high copper including minerals such as bornite in this field.
Consequently in this study geochemical results and ore forming processes compared. Comparison madden with fluid inclusion technics, ore microscopy investigations, and geochemical results.
2017-11-16T11:59:37Z
2017-11-16T11:59:37Z
2017-11-16T11:59:37Z
2017-01
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/1119
tur
info:eu-repo/semantics/embargoedAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1156
2017-11-18T01:00:20Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Trakya ve Batı Anadolu miyosen-kuvaterner alkalen volkanik kayalarında üst manto-kaynaklı asal gaz (Helyum) ızotop değişimlerinin incelenmesi
Cesur, Duru
Sarıiz, Kadir
TR170953
ESOGÜ, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği
Alkali Kayaç
Olivin
Helyum İzotop
Kabuk-manto Etkileşimi
Alkaline Rocks
Olivine
Helium Isotope
Crust-mantle Interaction
Bu çalışmada Manisa-Kula, Kütahya-Simav, Osmaniye ve Trakya bölgelerindeki alkali volkanik kayaçların olivin minerallerinde helyum (3He/4He) ve oksijen izotop (δ18O) ve ana kayaçlarda radyojenik izotop (Nd-Sr) ve Ar-Ar yaş analizleri yapılarak bu volkaniklerin oluşumu sırasında etkin olan süreçler (fraksiyonel kristallenme, kısmi ergime, kabuksal kirlenme vs.) ve türedikleri kaynak bölgelerinin jeokimyasal özellikleri araştırılmıştır. Kula bölgesinde üç farklı zaman serisinde oluşmuş bazalt lavlarından ayıklanan olivinlerden elde edilen helyum (3He/4He) izotop bileşimleri, bir örnek hariç (AHT 5.86 RA), okyanus ortası sırt bazaltlarına (MORB) benzer bir bileşim aralığında değişen değerler sunmaktadır (5.86-8.04). Benzer şekilde, Osmaniye alkali volkanikleri de MORB-tipi (8 RA) helyum izotop oranlarına sahiptir. Trakya örneği ise gaz kaybından daha fazla etkilenmiş bir kaynağa işaret edecek şekilde nispeten daha düşük bir asal gaz bileşimi sunmuştur (6.99 RA). Buna karşın Simav-Kütahya bölgesi volkanik kayalarından alınan değerler üst manto türevli ergiyiklerin bileşim aralığından daha düşük oranlarla temsil edilmekte ve önemli oranda kıta kabuğu katkısına işaret etmektedir (3.00-5.19 RA). Helyum izotop analizi yapılan olivin örneklerinin oksijen izotop değerleri (δ18O) Kula, Simav-Kütahya ve Osmaniye bölgeleri için sırasıyla 4.7-5.2 ‰, 5.4-5.7 ‰ ve 5.0 ‰’dir. Aynı örnek setleri için 87Sr/86Sr oranları 0.703012-0.703407, 0.707315-0.707458 ve 0.703170-0.703173 olarak, 143Nd/144Nd oranları ise 0.512966-0.513050, 0.512506-0.512516 ve 0.512979-0.513005 olarak bulunmuştur. Bu değerler Simav-Kütahya lavlarında toplam silikat yer bileşenine göre yüksek 87Sr/86Sr ve düşük 143Nd/144Nd oranlarına sahip olan ve astenosferik manto bileşimine göre düşük 3He/4He oranına sahip bir bileşenin önemli oranda katkısını öngörmektedir. İzotopik ve kimyasal veriler 3He/4He oranı yüksek olan Trakya, Kula ve Osmaniye bölgesi alkali kayalarının oluşumunda genel anlamda okyanus ada bazaltı (OIB) tipinde litosfer altı bir manto bileşeninin katkısının bulunduğunu ve bu kayalar üzerinde kıta kontaminasyonu etkilerinin önemsiz düzeyde olduğunu göstermektedir. Kula lavlarının özellikle iz elementlerindeki zenginleşmeler, düşük δ18O ve R/Ra değerleri, bu lavların OIB benzeri bir kaynaktan direkt düşük dereceli bir kısmi ergimeden ziyade farklı uç bileşenlerin katkısı sonucu oluşabileceklerini işaret etmektedir.
In this study, based on helium (3He/4He) and oxygen isotope (δ18O) compositions of olivine minerals separated from alkaline volcanic rocks in Manisa-Kula, Kütahya-Simav, Osmaniye and Trakya regions and radiogenic isotope (Nd-Sr) and Ar-Ar dating from whole rocks, the effects of magmatic process (e.g. fractional crystallization, partial melting, crustal contamination) on the genesis of these volcanics and geochemical characteristics of their source regions were investigated. Helium isotope (3He/4He) compositions of olivine minerals separated from the Kula-Manisa basalt lavas, which were formed in three different time series, display an increase from older to younger (from 5.86 to 8.04 RA) which is within the compositional range of mid-ocean ridge basalts (MORB), except one sample (AHT 5.86 RA). Likewise, Osmaniye alkali basalts and basanites have MORB-type (8 RA) helium isotope values (7.60-7.90 RA). Basaltic lava sample from the Thrace alkali field is represented by a relatively lower noble gas composition (6.99 RA) indicating a source region that is significantly affected by the gas loss. On the contrary, Simav-Kütahya volcanic rocks are characterized by helium values notably lower than those of upper mantle-derived melts and indicate substantial amount of crustal contribution (3.00-5.19 RA). Oxygen isotope compositions (δ18O) of the same olivine samples from the Kula, Simav-Kütahya and Osmaniye regions are 4.7-5.2 ‰, 5.4-5.7 ‰ and 5.0 ‰, respectively. For the same sample sets, the 87Sr/86Sr ratios are found 0.703012-0.703407, 0.707315-0.707458 and 0.703170-0.703173 and 143Nd/144Nd ratios are 0.512966-0.513050, 0.512506-0.512516 and 0.512979-0.513005. Regarding the Simav-Kütahya lavas, these values indicate a significant contribution from a source region represented by higher 87Sr/86Sr and lower 143Nd/144Nd ratios with respect to total silicate bulk earth and 3He/4He ratio lower than the asthenospheric mantle composition. Isotopic and chemical data show that in the formation of Thrace, Kula and Osmaniye alkali rocks with high 3He/4He ratio, melts of OIB-type sublithospheric mantle composition exerted a primary control and effects of crustal contamination are negligible. The enrichments of the Kula lavas, especially the trace elements, low δ18O and R/Ra values indicate contribution of different end member components of these lavas.
2017-11-17T05:31:08Z
2017-11-17T05:31:08Z
2017-11-17T05:31:08Z
2016-12
doctoralThesis
http://hdl.handle.net/11684/1156
tur
info:eu-repo/semantics/embargoedAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1170
2017-12-12T01:00:25Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Kuzey Anadolu fay zonu’nuda Gerede Bayramören arasında meydana gelen krip hareketinin yersel lidar ile izlenmesi
Erayık, Sevgi Altınok
Altunel, Erhan
ESOGÜ, Mühendislik Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği
Krip
Kuzey Anadolu Fay Zonu
Gerede Bayramören
Yersel LIDAR
Creep
North Anatolian Fault Zone
Terrestrial LIDAR
Aktif fayların birçoğu kilitlidir ve üzerlerindeki gerilme birikimi büyük depremler ile açığa çıkmaktadır. Ancak bazı fayların üzerinde deprem olmaksızın deformasyon meydana gelmektedir. Asismik yüzey kripi ismi verilen bu tektonik hareketin hızının uzun dönem plaka hızından daha düşük olması durumunda faylar üzerinde deprem olma tehlikesi halen devam etmektedir. Kuzey Anadolu Fay Zonu‘nun Gerede-Bayramören arasında kalan kesimi bu tür faylara verilebilecek örneklerden biridir.
Gerede-Bayramören arasında; İsmetpaşa‘da var olan krip 1969 yılında fark edilmiş ve izlenmeye başlanmıştır. Günümüze kadar yapılan çalışmalarda farklı krip izleme teknikleri kullanılmıştır. Yapılan çalışmalar, İsmetpaşa çevresi ile sınırlı kalmış, modelleme çalışmaları dışında fay boyunca kripe ait yüzey verileri ortaya konmamıştır.
Bu tez çalışması kapsamında Kuzey Anadolu Fay Zonu‘nun Gerede-Bayramören arasında kalan kesiminde kripe ait yüzey verisi olup olmadığı, kripin uzun dönem plaka hareketinin ne kadarını karşıladığı ve zaman içindeki davranışı araştırılmıştır. Bu amaçla çalışma alanı boyunca krip izleme istasyonları oluşturularak periyodik ölçümler yapılmıştır. Çalışmada yüksek hassasiyette 3 boyutlu koordinatlı ölçüm alabilme kapasitesine sahip yersel LIDAR kullanılmıştır. Mayıs 2013-Eylül 2015 tarihleri arasında 3‘er aylık periyotlar ile yapılan ölçümlerde fay üzerindeki kaymanın sürekli olmadığı, dönem dönem gerçekleştiği görülmektedir. Kripin İsmetpaşa ile sınırlı olmadığı, fay boyunca Gerede ile Bayramören arasında yaklaşık 80 km‘lik kısımda etkili olduğu arazi verileri ile ortaya konmuştur. Çalışma alanında tespit edilen krip hızı 2-6±1 mm/yıl arasında değişmekte ve en yüksek krip değeri İsmetpaşa civarında görülmektedir. Krip hareketi ile Gerede Bayramören arasında, yıllık kaymanın yaklaşık % 30‘u açığa çıkmakta, kayma hızının % 70‘lik kısmı ise fay zonu üzerinde birikmeye devam etmektedir. Dolayısıyla fayın Gerede-Bayramören arasında deprem üretme potansiyeli bulunmaktadır. Tez çalışması kapsamında krip hareketi ile jeoloji ve tez çalışmalarının yürütüldüğü zaman diliminde meydana gelen depremler arasındaki ilişki de anlaşılmaya çalışılmıştır.
Most active faults are locked and accumulated strain on them releases with large earthquakes. However, on some fault segments, slip can be realized without an earthquake. This tectonic movement named as aseismic surface creep. If this aseismic creep movement is much lower than the long-term slip rate along a fault, then the fault is still capable of produce earthquakes. The area between Gerede and Bayramören of the North Anatolian Fault Zone is a suitable example of this fault types.
The existence of creep movement at İsmetpaşa between Gerede-Bayramören villages is detected at 1969 and also started to monitore in this year. At previous studies, creep monitored by using different techniques. These studies has been limited around İsmetpaşa and there wasn‘t produced any field data related to creep movement except some modelling studies.
In frame of this thesis, it is researched that the existence of surface geological creep data, the effect of creep percentage considering to the long term slip rate all along the fault and the creep behavior in time between Gerede and Bayramören at North Anatolian Fault Zone. For this aim, the creep monitoring stations are constructed and monitored periodically. At this study, it is used a terrestrial LIDAR which has a capacity to provide high resolution and accurate 3D data was used. According to 3 month periods measurements realized between 2013 May and 2015 September, the creep on the fault is not constant, it is episodic. Moreover, it is put forth that the creep movement is not limited just around İsmetpaşa, it has some field data all along the 80 km long between Gerede aand Bayramören. The creep rate detected between Gerede and Bayramören is differing from 2-6±1mm/year and the maximum creep measured at around İsmetpaşa. Creep can compensate approximately 30% of the long term slip rate and at least 70% of the yearly slip still accumulates on the fault. As a result between Gerede and Bayramören villages is still capable of generating earthquakes. At the same time, it is tried to be understood the relationship between creep, geology and earthquakes occurred during the creep monitoring period for this thesis.
2017-12-11T07:04:17Z
2017-12-11T07:04:17Z
2017-12-11T07:04:17Z
2016-06
doctoralThesis
http://hdl.handle.net/11684/1170
tur
info:eu-repo/semantics/embargoedAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1192
2017-12-12T01:00:49Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Potansiyel alan (manyetik ve gravite) verileri ile Eskişehir fay zonunun incelenmesi
Kurban, Yunus Can
Altunel, Erhan
ESOGÜ, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği
Eskişehir Fay Zonu
(EFZ)
Manyetik Yöntem
Gravite Yöntemi
Paleosismoloji
Eskişehir Fault Zone (EFZ)
Magnetic
Gravity
Paleoseismology
Jeolojik araştırmalar, yoğun saha gözlemleri gerektiren ve uzun zaman alan
çalışmalardır. Arazide yapılan gözlemsel çalışmalar çoğu zaman yer içi ile ilgili yeterli
bilgiyi verememekte, sadece mostra vermiş olan jeolojik elemanların (fay, dokanak,
litolojik farklılık vb.) tanımlanabilmesine olanak sağlamaktadır. Bu sebeple arazi
gözlemleri mostrada görülmeyen jeolojik elemanların belirlenmesi için yetersiz
kalmaktadır. Bu durumda yer bilimlerinin farklı disiplinlerinden yararlanılması gündeme
gelmektedir.
Jeofizik yöntemler ve bu kapsamda havadan yapılan manyetik ve gravite ölçümleri
hızlı sonuç vermesinin yanısıra, jeolojik değişimleri belirlemek için de oldukça
kullanışlıdır. Bu tez kapsamında Eskişehir ve çevresinin gravite ve manyetik verileri analiz
edilerek, Eskişehir Fay Zonu’nun uzanımı tespit edilmeye çalışılmıştır. Havadan yapılan
manyetik ve yersel gravite ölçümleri sonucunda anomali tespit edilen bir bölgede yüksek
çözünürlüklü yersel manyetik ölçümleri yapılmıştır. Yapılan her iki çalışmada da anomali
tespit edilen bölgede, hendek açılarak anomaliye sebep olan jeolojik değişim anlaşılmaya
çalışılmıştır.
Geological surveys requires intensive field observations which are time consuming. Field observations can supply information only about exposures (fault boundary, lithological differences and so on.) but generally cannot provide adequate information about underground structures. For this reason, field observations are insufficient for identification of underground geological elements. In this case, it is necessary to benefit from the different disciplines of earth science. Airborne magnetic and ground based gravity measurements provides fast and accurate information of geological setting. In the scope of this thesis, we attempt to determine the extension of the Eskişehir Fault Zone with analysing the gravity and magnetic data. The high resolution terrestrial magnetic surveys were conducted on an area which has anomaly results at arial magnetic and terrestrial gravity measurements. The trenching study was performed based on understanding of the geological alteration where the both methods gave anomaly.
2017-12-11T07:05:13Z
2017-12-11T07:05:13Z
2017-12-11T07:05:13Z
2016-09
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/1192
tur
info:eu-repo/semantics/embargoedAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1225
2017-12-12T01:00:38Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Kuzey Anadolu fay zonu’nun Ladik-Taşova segmenti üzerinde devam eden deformasyonun takibi
Tunçel, Esra
Altunel, Erhan
ESOGÜ, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği
Kuzey Anadolu Fay Zonu
Ladik-Taşova Segmenti
1943 Depremi
Krip
Postsismik Deformasyon
Yersel LIDAR
North Anatolian Faulth Zone (NAFZ)
Ladik-Taşova Segment
1943 Eartquake
Creep
Postseismic Deformation
Terrestrial LIDAR
Kuzey Anadolu Fay Zonu’nun (KAFZ) Ladik-Taşova segmenti, 1943 yılında meydana gelen M=7.6 büyüklüğündeki deprem ile kırılmıştır. Fay zonu üzerinde yer alan Destek Beldesi’nde 1980 yılında yapıldığı ileri sürülen bir bahçe duvarının, 2003 yılında dış bükey olarak yamulduğu fark edilmiştir. Duvar bir yıl sonra yıkılmış ve yeniden bir beton duvar inşaa edilmiştir. Duvarın yıkılmasına neden olan hareketin krip olduğu düşünülerek, bu beton duvar 2007-2009 yılları arasında yersel LIDAR ile periyodik olarak takip edilmiş ve fay zonu üzerinde 6.0-7.2±4 mm/yıl hareket olduğu ileri sürülmüştür.
Bu tez kapsamında KAFZ’nun Ladik-Taşova segmenti üzerinde krip olarak yorumlanan hareketin fay zonu boyunca ne kadarlık bir alanda etkili olduğunu ortaya koymak amacıyla dört yeni gözlem istasyonu kurulmuş, mevcut duvar ve yeni istasyonlar Eylül 2013-Eylül 2015 arasında periyodik olarak yersel LIDAR ile takip edilmiştir. Ölçüm süresi boyunca yapılan karşılaştırmalarda Ladik-Taşova segmenti üzerinde herhangi bir deformasyon belirlenememiştir.
Ladik-Taşova segmenti üzerinde varlığı ileri sürülen ve krip olarak yorumlanan hareket, tez çalışması sırasında elde edilen verilere dayanılarak 1943 depreminin postsismik deformasyonu olarak yorumlanmıştır. Bu durum, deprem sonrası (postsismik) deformasyonun segment üzerinde yaklaşık 70 yıl süre ile devam ettiğini göstermektedir. Sonuç olarak aktif fay zonları üzerinde yapılan paleosismolojik çalışmalarda deprem sonrası (postsismik) deformasyonun önemli bir etken olduğu ortaya çıkmaktadır.
Ladik-Taşova segment of the North Anatolian Faulth Zone (NAFZ) was reactivated with the 1943 earthquake (M=7.6). In the Destek village, a stone wall was constructed across the 1943 Tosya rupture in 1980, and it was noticed in 2003 that there is a warp towards the west in this wall. This wall collapsed in 2004, and a concrete wall was rebuilt at the same location. Warping of the wall with time and its collapse suggest a creep on the fault, therefore the wall had been monitored with terrestrial LIDAR periodically during 2007-2009. LIDAR results suggested about 6.0-7.2±4 mm/year movement on the fault.
In this study, in order to understand the effect of the creep along the Ladik-Taşova Segment of NAFZ, four new observation stations were established along the fault zone. New stations and existing wall were monitored with terrestrial LIDAR periodically between September 2013-September 2015. After comparing the measurments with each other, it was realized that there is no deformation on Ladik-Taşova Segment during this period.
Considering the results obtained during this thesis, the movement, which was attributed to creep previously, interpreted as postseismic deformation of the 1943 earthquake. This conclusion suggests that postseismic deformation of the 1943 earthquake persists for about 70 years. This result shows that postseismic deformation should not be ignored in paleoseismological studies on active faults.
2017-12-11T07:10:52Z
2017-12-11T07:10:52Z
2017-12-11T07:10:52Z
2015-12
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/1225
tur
info:eu-repo/semantics/embargoedAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1425
2018-04-04T00:00:45Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Doğu anadolu fay zonu’nun Gölbaşı (Adıyaman) ile Karataş (Adana) arasındaki kesiminin geç kuvaterner aktivitesi
Yönlü, Önder
Altunel, Erhan
ESOGÜ, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği
Doğu Anadolu Fay Zonu
Jeomorfoloji
Paleosismoloji
Tarihsel Deprem
Kayma Hızı
East Anatolioan Fault Zone
Geomorphology
Paleoseismology
Historical Eearthquake
Slip-Rate
Doğu Anadolu Fay Zonu (DAFZ) Türkiye’nin en önemli aktif tektonik yapılarındandır. Bu çalışmada DAFZ’nun Gölbaşı İlçesi’nden güneybatıya olan uzanımı jeolojik, jeomorfolojik, jeofizik, arkeosismolojik ve paleosismolojik veriler ile incelenmiştir. Jeolojik, jeomorfolojik ve sismolojik veriler DAFZ’nun Türkoğlu İlçesi’nden sonra Amanos Dağları’nı geçerek Toprakkale ve Yumurtalık fayları ile Akdeniz’e uzandığını göstermiştir. DAFZ üzerinde Kartal yakınlarındaki sıkışmalı büklümün segment sınırı olabileceği belirlenmiş ve fayın bu kesimi Gölbaşı ile Türkoğlu olarak iki segmente ayrılmıştır. Haritalanan faylar üzerinde yapılan paleosismoloji çalışmalarında eski büyük depremlerin izlerine ulaşılmıştır. Tarihsel kaynaklarda yer alan 1513 depreminin Türkoğlu segmenti üzerinde, 1114 depreminin Gölbaşı segmenti üzerinde ve 526 veya 561 depreminin Toprakkale fayı üzerinde meydana geldiği belirlenmiştir. Fay zonunun Gölbaşı ile Türkoğlu segmentleri üzerinde ötelenen dere yatakları ile iklim verilerinin değerlendirilmesi ile fay üzerinde son 10.000 yıl için kayma hızı 7.3 ± 2 mm/yıl hesaplanmıştır. Bunun yanında, Türkoğlu segmenti üzerinde yapılan paleosismoloji çalışmalarında 5.2 ± 0.5 mm/yıl kayma hızı elde edilmiştir. Bu veriler birlikte değerlendirildiğinde Gölbaşı ile Türkoğlu segmenti için 6 ± 1.2 mm/yıl kayma hızı belirlenmiştir. Gölbaşı Havzası civarında yapılan arazi gözlemlerinde Gölbaşı Havzası’nın oluşumu ile ilgili jeolojik ve morfolojik verilere ulaşılmıştır. Bu veriler aynı zamanda Aksu Çayı’nın DAFZ tarafında 16.5 ± 0.5 km sol yanal ötelendiğini ortaya koymuştur. Bu ötelenme verisi ile mevcut kayma hızları değerlendirildiğinde faylanmanın günümüzden önce en az 2.9 ± 0.7 My önce başladığını belirlenmiştir. Türkoğlu civarında yapılan arazi çalışmalarında DAFZ ile Ölü Deniz Fay Zonu’nun aktivitesini kuzeye aktaran Karasu Fayı’nın Türkoğlu kuzeydoğusunda kesiştiği belirlenmiştir. Türkoğlu üçlü eklem noktasının kinematik analizi sonucu Amanos Dağları batısındaki faylar üzerinde yatay kayma hızının en az 2 mm/yıl olabileceği hesaplanmıştır.
East Anatolian Fault Zone (EAFZ) is one of the most important active tectonic features of Turkey. In this study, continuation of the fault zone further southwest of Gölbaşı Town is investigated and mapped by geological, geomorphological, geophysical and archeoseismological methods. Geologic, morphologic and seismologic data shows that EAFZ extend from Türkoğlu to Mediterranean Sea by Toprakkale and Yumurtalık faults. Paleoseismological excavations on the study area reveal evidences of the recent activity on the mapped faults and paleoearthquakes are dated. According to paleoseismological studies 1513 earthquake was occurred on Türkoğlu segment, 1114 earthquake was on Gölbaşı segment and 526 or 561 earthquake produce surface rupture on Toprakkale fault. Comparing the left laterally offset stream channels with paleoclimatic data, the slip rate on the Gölbaşı-Türkoğlu segment of EAFZ is estimated 7.3 ± 2 mm/yr for the last 10 ka. Also paleoseismological study reveals 5.2 ± 0.5 mm/yr slip rate on the Gölbaşı-Türkoğlu segment. Combining these data the slip rate on the fault is estimated 6 ± 1.2 mm/yr. Field studies around the Gölbaşı Basin reveals geologic and geomorphologic evidences for the evolution of the basin. These data reveals that Aksu River is left lateral offset 16.5 ± 0.5 km by EAFZ. Comparing the offset with the estimated slip rate on the fault show the minimum initiation age of the fault is at least 2.9 ± 0.7 Ba. Field studies around the Türkoğlu Town shows that Karasu fault which transports the activity of the Dead Sea Fault Zone to the north connects with the EAFZ at the northeast of Türkoğlu Town. Analyzing the triple junction near Türkoğlu shows the slip rate on the western part of the Amanos Mountain is at least 2 mm/yr.
2018-04-03T06:45:54Z
2018-04-03T06:45:54Z
2018-04-03T06:45:54Z
2012-06
doctoralThesis
http://hdl.handle.net/11684/1425
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1445
2018-04-13T00:00:37Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Ürgüp formasyonu Mustafapaşa Üyesi’nin (Kapadokya) jeolojisi, kil mineralojisi, jeokimyası ve jenezi
Külah, Tacit
Kadir, Selehattin
TR130383
ESOGÜ, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği
Kapadokya
İgnimbirit
Çamurtaşı
Ofiyolit
Smektit
Türkiye
Ayrışma
Cappadocia
Ignimbrite
Mudstone
Ophiolite
Smectite
Turkey
Weathering
Ürgüp Formasyonu’nun Üst Miyosen yaşlı Mustafapaşa üyesi genel olarak kumtaşı ve çakıltaşı ara katmanlı, piroklastik ve volkanik birimler ile ara katkılı gölsel çökellerden oluşmaktadır. Mustafapaşa üyesi’ne ait çamurtaşları Türkiye’deki seramik endüstrisi için önemli bir kaynak teşkil etmektedir. Bölgede daha önce yapılan çalışmalarda çamurtaşlarının mineralojik, jeokimyasal ve kökensel incelemeleri detaylı olarak yapılmamış olup, bu çalışma ile bu boşluğun doldurulması amaçlanmaktadır. Temel kayaçlar ve Mustafapaşa üyesi’ne ait çökeller polarizan mikroskop, X-ışını difraktometresi, taramalı elektron mikroskopu ve kimyasal analiz metotları ile detaylı olarak incelenmiştir. Ayrıca, Mustafapaşa üyesi çamurtaşlarından zenginleştirilen smektit ve smektit±illit örneklerinden Diferansiyel Termal Analizi-Termal Gravimetri, IR spektroskopisi, Geçirimli Elektron Mikroskobu ve duraylı izotop analizleri yapılmıştır. Bölgedeki ofiyolitik ve piroklastik kayaçların ayrışma ürünleri, tektonik çöküntü havzasına taşınarak akarsu ve göl ortamında çökelmişlerdir. Çamurtaşlarındaki bu ayrışma piroksen, çubuksu amfibol, feldspat ve volkanik cam kalıntıları üzerinde gelişmiş smektit lifleri ile tespit edilmiştir. Çamurtaşlarının kimyasal içerikleri ve dağılımları, çökelme havzasının güneyden ofiyolitik, kuzeyden ise ignimbritik birimlere ait ayrışma ürünleri ile beslendiğini göstermektedir. Bu yorumlama çalışma alanında güneyden kuzeye doğru feldspat ve Opal-A oranındaki artış ve Fe2O3+MgO/Al2O3+SiO2 oranında azalma ile desteklenmektedir. Hafif Nadir Toprak Elementi/Ağır Nadir Toprak Elementi, La/Yb, Zr/Ni ve Zr/Co oranları ile Nb, Ba, Rb, Sr ve Eu elementlerinin inceleme alanındaki kuzeye doğru artışı ve pozitif Eu anomalileri smektit oluşumu için gerekli Fe, Mg, Al ve Si elementlerinin genel olarak olivin, piroksen, amfibol, feldspat minerallerinin ve volkanik camın ayrışmasından kaynaklandığını göstermektedir. Smektit ve smektit+illit içeren örneklere ait δ18O and δD değerlerinin yaklaşık 80°C ve 100°C arasındaki oluşum sıcaklıklarına karşılık gelmesi, çamurtalarındaki mikritik kalsit oluşumu, Fe-(oksihidr)oksidasyon ve düzensiz süngerimsi smektit kristallerinin kenarlarındaki illit oluşumları erken diyajenez süreçlerindeki alkalin şartların varlığını göstermektedir.
The Upper Miocene Mustafapaşa member of the Ürgüp formation in the Cappadocia region consists predominantly of mudstones, sandstone, and conglomerate lenses with pyroclastic and volcanic intercalations. The mudstones are an important source of raw materials for the ceramic industry in Turkey. A detailed mineralogical, geochemical, and genetic study of these materials has not been performed previously and the present study aims to fill that knowledge gap. The characteristics of mudstones of the Mustafapaşa member were examined using polarizing microscope, X-ray diffraction, scanning and electron microscopy, energy dispersive microscopy, and chemical analyses. In adition, purrified smectite and smectite±illite clay fraction of the Mustafapaşa member mudstones were examined using Differential Thermal Analysis-Thermal Gravimetry, IR spectroscopy, Transmision Electron Microscope and stable isotope analyses. Weathering products of ophiolitic and pyroclastic rocks were transported into the tectonically subsided zone where they accumulated as fluvial and lacustrine deposits. Weathering in the mudstones is evidenced by smectite flakes associated with relict pyroxene, rod-like amphibole, feldspar and volcanic glass. The chemical composition of mudstones and their distribution suggest that the depositional basin was supplied with ophiolitic material in the south and ignimbritic materials in the North. This interperetetion is based on an increase in the quantity of feldspar and opal-A and a decrease in the Fe2O3+MgO/Al2O3+SiO2 ratio from south to North in the study area. The northward increases in Light Rare Earth Elements/Heavy Rare Earth Elements, La/Yb, Zi/Ni and Zr/Co ratios and Nb, Ba, Rb, Sr, and Eu in the mudstones of the Mustafapaşa member with positive anomalies suggest that the Fe, Mg, Al, and Si required to form smectite were supplied mainly through the decomposition of amphiboles, pyroxenes, feldspars, and volcanic glass during weathering processes. δ18O and δD values of the smectite and smectite+illite plot between 80°C and 100°C formation temperatures, micritic calcite occurrence, Fe-(oxyhydr)oxidation and illite occurrences on irregular spongy smectite crystals reveal presence of alkaline conditions during early diagenesis.
2018-04-12T13:40:37Z
2018-04-12T13:40:37Z
2018-04-12T13:40:37Z
2017-06
doctoralThesis
http://hdl.handle.net/11684/1445
tur
info:eu-repo/semantics/embargoedAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1629
2019-01-31T01:07:22Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Orta Toroslar neojen tortullarında yapılan palinolojik bir araştırma
Can, Kadir
Kutluk, Hatice
ESOGÜ, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği
Adana-Tufanbeyli Havzası
Palinoloji
Paleoiklim
Paleoekoloji
Adana-Tufanbeyli Basin
Palynology
Paleoclimate
Paleoecology
Bu çalışmada Türkiye'nin güneyinde, Toros orojenik kuşağında bulunan Tufanbeyli Havzası Neojen (Pliyosen-Pleyistosen) tortullarında bulunan palinomorflar incelenmiş ve yörenin palinoflorası ortaya çıkarılmıştır. Palinomorf toplulukları yörenin güncel bitki örtüsü ile karşılaştırılmış, paleoortamsal ve paleoiklimsel yorumlamalar yapılmıştır. Çalışmada Tufanbeyli Havzası’nda açılan bir sondajdan alınan 1458 adet palinomorfun tanımlamaları yapılmıştır. Tortullardan hazırlanan örneklerde zengin bir palinomorf topluluğu bulunmuştur. Palinomorflar sporlar, gymnospermler, odunsu ve otsu angiospermler, su bitkileri ve mantarlar olmak üzere geniş taksonomik gruplara ayrılmıştır. Fosil polenler içinde Gymnospermler (457), odunsu (341) ve otsu (405) angiosperm polenlerin toplamı 1203’dür. Bu grup içinde en fazla bulunan palinomorf grubu % 38 ile gymnospermlere aittir. Gymnospermler Pinaceae (Abies, Cedrus, Pinus), Cupressaceae ve Cycadaceae familyalarına bağlı üyeler ile temsil edilmiştir. Odunsu angiospermler Acer, Betulaceae, Castanea, Fagus, Ilex, Juglans, Quercus, Oleaceae, Tilia ve Ulmus olmak üzere çoğunluğu yaprak döken taksonlarla temsil edilmiştir. Bu taksonlar içinde en fazla oranda bulunanlar Quercus ve Betulaceae familyasına bağlı taksonlardır. Fosil otsu angiosperm polenlerin sayısı 405 olup toplam angiospermler (745) içindeki oranı % 54.4’dür. En fazla bulunan grup Asteraceae (216), Apiaceae (78), Geraniaceae (41) ve Amaranthaceae (36) familyalarına aittir.
Tufanbeyli yöresindeki jeolojik ve jeomorfolojik çalışmalarla irdelenen stratigrafik ilişkilere dayanarak havzanın çökmesinin Pliyosen başındaki tektonik hareketlere bağlı olduğu ve Evciköy Formasyonu olarak adlandırılan ve linyit içeren birimin Pliyosen−Pleyistosen yaşlı olduğu öne sürülmektedir. Pliyosen günümüzden ̴ 3.264–3.025 Ma önce ‘Orta Pliyosen Sıcak Dönemi’ olarak adlandırılan ve küresel sıcaklığın günümüzden 2.7–4.0 ºC daha sıcak olduğu bir dönem içermektedir. Küresel ölçekte etkili olan bu ısınma dönemi Türkiye’ye uyarlandığında, Tufanbeyli Havzası’nda bu çalışmada incelenen linyitli seviyeye karşılık geldiği önerilebilir. İncelenen örneklerde tanımlanan ve genel olarak ılıman-yarı tropik iklim koşullarını yansıtan polen topluluğu topluluğu hem Pliyosen yaşını hem de Pliyosen dönemindeki göreceli sıcak iklim koşullarını destekler niteliktedir.
Palynomorphs recovered from the sediments of Tufanbeyli Neogene (Pliocene-Pleistocene) Basin in the Taurid Orogenic Belt, southern Turkey were analyzed and the palynoflora of the region was investigated in this study. Paleoclimatological and paleoecological characteristics of the area were investigated by comparing palynofloral assemblages with the present-day flora of the region. 1458 palynomorphs were defined in the samples taken from a borehole drilled in Tufanbeyli basin. Palynomorphs were studied in broad systematical groups such as spores, gymnosperms, boreal and non-boreal angiosperms, water plants and fungal remains. The sum of pollen of gymnosperms (457), boreal (341) and arboreal (405) angiosperms reaches to 1203. The highest number of palynomorphs within this group belongs to gymnosperms with a ratio of 38 %. The ratio of gymnosperms in boreal angiosperms (798) is 57,2 %. Gymnosperms are represented by the members of Pinaceae (Abies, Cedrus, Pinus), Cupressaceae and Cycadaceae. Arboreal angiosperms are represented by mainly deciduous taxa such as Acer, Betulaceae, Castanea, Fagus, Ilex, Juglans, Quercus, Oleaceae, Tilia and Ulmus. The most frequently encountered taxa among these are Quercus and Betulaceae. The number of fossil non-arboreal taxa is 405 and the ratio within the total angiosperms (745) is 54,4 %. The most frequently encountered groups belong to the families of Asteraceae (216), Apiaceae (78), Geraniaceae (41) and Amaranthaceae (36).
Based on the stratigraphical relations in geological and geomorphological studies in Tufanbeyli region, it is generally proposed that the subsidence of the basin was motivated by the tectonic movements at the beginning of Pliocene and that the age of Evciköy Formation comprising lignite unit is Pliocene−Pleistocene. The period witnessed a warm episode during ̴ 3.264–3.025 Ma before the present that is called ‘Mid-Pliocene Warm Period’ when the global temperature was 2.7–4.0 ºC warmer than today. The interval comprising lignites in the Tufanbeyli Basin studied here could be an equivalent of this warm episode when global warming was adjusted to Turkey. Pollen taxa representing temperate to subtropical paleoclimatological conditions support both Pliocene age and relative warming during Pliocene in the studied basin.
2019-01-30T08:18:48Z
2019-01-30T08:18:48Z
2019-01-30T08:18:48Z
2017-04
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/1629
tur
info:eu-repo/semantics/embargoedAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1700
2019-06-22T00:00:17Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Sünnet Gölü arşivinin (Mudurnu, Bolu, KB Anadolu) farklı disiplinlerle paleoiklimsel incelenmesi
Erayık, Celal
Ocakoğlu, Faruk
ESOGÜ, Mühendislik mimarlık Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği
Paleolimnoloji
Paleoiklim
Gölsel arşiv
KB Anadolu
Duraylı izotop
Polen
Diatom
Paleolimnology
Paleoclimatology
Lacustrine archives
NW Anatolia
Stable isotopes
Pollen
Diatom
Bu çalışmada KB Anadolu‘da Bolu ile Göynük arasında bulunan ve bir heyelan set gölü olan Sünnet Göl‘ü farklı yaklaşımlar kullanılarak incelenmiştir. Öncelikle alanın dijital topografik ve batimetrik haritaları hazırlanmış; arazi gözlemleri vasıtasıyla gölü oluşturan heyelanlar ve göl kenarı taraçaları haritalanmıştır. Daha sonra gölün farklı derinliklerinden 4 adet karot alınmıştır. Çalışmaların yoğunlaştırıldığı SK-2 karotu üzerinden 2 cm aralıklı alınan 68 örnek sedimantolojik, kimyasal, mineralojik, izotopik ve biyolojik analizlere tabi tutulmuştur. Elde edilen bulgularla son 250 yıllık dönemin iklim değişimlerini gösteren bir yerel Ģablon çıkartılmış; ve standart küresel bulgularla karşılaştırılmıştır.
Yapılan sedimantolojik gözlemler sonucunda, tabanı 1760 yılına kadar uzanan SK-2 karotu farklı iklim ve göl seviyesinin değişimini gösteren beş döneme (1760-1800, 18001860, 1860-1910, 1910-1990, 1990-2009) ayrılmıştır. Tanımlanan 1760-1800 aralığında artan 18O değerleri ve yüksek Pinus/toplam ağaç poleni oranı gözlenmektedir. 1800-1860 aralığında ise göl seviyesi en yüksek konumunda kalmış; yüzeysel ayrışmanın etkinliği (Na2O/Al2O3, Na2O/TiO2 ve Na2O/K2O) kendini toprak ayrıĢma süreçlerinde göstermiş ve bununla birlikte tuzluluk göstergeleri (Mg/Ca ve Sr/Ca) dönemin başında ve sonunda belirgin şekilde azalmıştır. 1860-1910 aralığı kısmen düşük su düzeyleri ve Hantzschia amphioxys diatom taksonunda %20-50 arasında bolluk salınımlarıyla temsil olunur. 19101990 aralığı ise daha düşük su düzeyleri ve anoksik (V/Al ve Zn/Al) koşulların azalması ile belirgindir. 1990-2009 aralığında su düzeyi yeniden yükselmiş, V/Al ve Zn/Al grafiklerinde anoksik koĢulların artıĢı, Mg/Ca ve Sr/Ca grafiklerinde tuzluluk koşullarının azalışı ve Cyclotella ocellata diatom taksonunda bolluk artıĢı izlenmiĢtir.
Yapılan değerlendirmeler, Güneş lekeleri sayısı ile Sünnet Gölü kaydının yüksek bir uyum içinde olduğunu göstermektedir. Düşük Güneş lekeli dönemler Sünnet Gölü kaydında yüksek yağışlı ve genellikle daha az sıcak dönemlere karşılık gelmektedir.
In this study the lake Sünnet which is a landslide dammed lake between Bolu and Göynük at the NW Anatolia is examined by different methods. Primarily, digital elevation models and bathymetry maps were prepared; landslides that originated the lake and lake margin terraces were mapped. Afterwards, 4 cores are collected from different depths of the lake. Sedimantological, geochemical, minerological, izotopic and biological analyses were performed on 68 samples which were collected at each 2 cm interval in the SK-2 core. On the basis of the findings, a local climate change template for the last 250 years is prepared and it is compared with the global data. The SK-2 core whose base goes back to 1760 AD is divided in to 5 distinct periods which show different climate and lake levels (1760-1800, 1800-1860, 1860-1910, 19101990, 1990-2009). Increased 18O rate and high Pinus/total tree pollen rate is observed in 1760-1800 AD interval. In the period 1800-1860 AD, lake level stayed on highest position, degree of the surface alteration (Na2O/Al2O3, Na2O/TiO2 and Na2O/K2O) is reflected on the soil decomposition processes, and at the same time salinity indicators (Mg/Ca and Sr/Ca) remarkably decreased at the beginning and the end of the period. The 1860-1910 AD period is characterised by partially low water level and the oscillation of the abundance Hantzschia amphioxys diatom taxon between % 20 and 50. 1910-1990 AD period is marked by lower water levels and less anoxic (V/Al ve Zn/Al) conditions. During the 1990-2009 AD period, water level rised again, increasing anoxic conditions on V/Al ve Zn/Al charts, decreasing salinity on Mg/Ca and Sr/Ca graphs and the abundance of Cyclotella ocellata diatom taxon is observed. On the basis of the assessments it is noteworthy that, Sunspot number is very compatible with the Sünnet Lake record. Lower Sunspot periods generally correspond to more rainy and lower temperature periods in the Sünnet Lake record.
2019-06-21T05:49:09Z
2019-06-21T05:49:09Z
2019-06-21T05:49:09Z
2011-01
masterThesis
Erayık, C. (2011). Sünnet Gölü Arşivinin (Mudurnu, Bolu, KB Anadolu) Farklı Disiplinlerle Paleoiklimsel Ġncelenmesi. (Yüksek lisans tezi). Eskişehir Osmangazi Üniversitesi/Fen Bilimleri Enstitüsü, Eskişehir.
http://hdl.handle.net/11684/1700
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi/Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1664
2019-06-22T00:01:02Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Çubuk gölü’nde (Göynük, KB Anadolu) paleoklimatolojik çalışmalar
Kır, Osman
Ocakoğlu, Faruk
ESOGÜ, Mühendislik Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği
Paleoiklim
Çubuk Gölü
Gölsel arşiv
KB Anadolu
Duraylı izotoplar
Ostrakod
Paleoclimate
Çubuk Lake
Lacustrine archive
NW Anatolia
Stable isotopes
Ostracoda
Bu çalışma, KB Anadolu’da Göynük civarındaki Çubuk Gölü’nün orta kesiminden alınan bir karot ile göl kıyısında açılan bir derin hendek üzerinde yapılan gözlem ve analizlerle geçmiş dönemlere ait iklimsel değişimlerin belirlenmesini amaçlamaktadır. Bunun için öncelikle karot ve hendekte gözlenen sedimanlar ortamsal özellikleri açısından ayrıntılı bir şekilde incelenmiş, örneklenmiş ve radyokarbon analizleri ile belirli seviyelerden yaşlandırılmışlardır. Ek olarak karottan alınan örnekler üzerinde major ve minör element analizleri, δ13C ve δ18O duraylı izotop analizleri ve ostrakod analizleri gerçekleştirilmiştir.
Sedimantolojik incelemeler, incelenen en alt seviyeleri günümüzden 1500 yıl geriye giden göl kaydında göl su seviyesinin bugünkünden daha yüksek olduğu 3 dönemin varlığını (M.S. 1700-1600, M.S. 1440-1250, M.S. 1030-900) göstermektedir. Bu dönemler boyunca duraylı izotop eğrileri, yüksek yıllık yağışı anlatan negatif değerler sergilemektedir. Bunlara ek olarak göl suyunun oksidasyon, kırıntılı getirimi ve tuzluluk koşullarını yansıtan kimyasal göstergelerde de yağışlı/daha az yağışlı dönemler arasında anlamlı farklılıklar gözlenmiştir. İncelenen göl tarihi boyunca en çeşitli ve bol ostrakod tür yayılımı da M.S. 750-900 yılları arasında yağışın bol olduğu dönemde izlenmiştir.
Çubuk Gölü yerel kaydı Orta Anadolu’daki bölgesel ve genel olarak Kuzey Yarıküre’deki küresel kayıtlarla önemli benzerlik taşımaktadır. Bölgesel izotopik karşılaştırmalar, M.S. 900-1100 döneminin Anadolu’da ılık ve yağışlı geçtiğini göstermektedir. Küresel şablonlara uygun olarak Çubuk arşivinde M.S. 800-900 dönemi (Ortaçağ Sıcak Dönemi Maksimumu) genel olarak sıcak ve kurak, 1600’lü yıllar (Küçük Buzul Çağı Maksimumu) ise soğuk ve kurak olarak gözlenmiştir.
The aim of this study is to determine the climate variation in past times by observations and analysis of a lake bottom core and a lake side trench from the Çubuk Lake in vicinity of the Göynük, NW Anatolia. Firstly, sediments from core and trench were investigated in detail in terms of enviromental properties, sampled and dated from certain levels with radiocarbon dating. Furthermore, a variety of analysis including major-minor elements, δ 13C- δ 18O stable isotopes and ostracoda were performed on samples from the core.
Sedimentological investigations of the lake archive which was dated back 1500 BP age at the bottom, showed that the lake level witnessed 3 periods with higher lake levels than today (1700-1600 AD, 1440-1250 AD, 1030-900 AD). The isotopic curves also display negative values indicating high annual precipitation rates in these periods. Additionally, meaningful excursions at indicators of oxidation, detrital input and salinity conditions of lake water while high/low precipitation periods were also observed. Through the investigated period of the lake history, diverse and abundant ostracoda distribution were found at 750-900 AD where the precipitation rate was assumed high.
Çubuk Lake local record presents significant similarities to previous Central Anatolia and Northern Hemisphere global records. Regional izotopic correlations show that the period 900-1100 AD was warmer and wetter in Central Anatolia. In accordance with the global patterns, Medieval Warm Period Maximum at about 800-900 AD, the climate was hot and dry, and Little Ice Age Maximum at the 1600’s was cold and dry in the Çubuk record.
2019-06-21T05:36:12Z
2019-06-21T05:36:12Z
2019-06-21T05:36:12Z
2010
masterThesis
Kır, O. (2010). Çubuk Gölü’nde (Göynük, KB Anadolu) Paleoklimatolojik Çalışmalar. (Yüksek lisans tezi). Eskişehir Osmangazi Üniversitesi/Fen Bilimleri Enstitüsü, Eskişehir.
http://hdl.handle.net/11684/1664
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3221
2022-06-16T00:01:48Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Ölü deniz fay zonu kuzey kesiminin kuvanterner aktivitesi
Karabacak, Volkan
Altunel, Erhan
ESOGÜ, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Anabilim Dalı
Ölü Deniz Fay Zonu
Hacıpaşa Fayı
Karasu Fayı
Paleosismoloji
Arkeosismoloji
Jeomorfoloji
Antakya
Amik Ovası
Arap ve Afrika plakaları arasındaki sınırı oluşturan sol yönlü doğrultu atımlı Ölü
Deniz Fay Zonu, Antakya İli’nin güneydoğusundan ülkemiz sınırlarına girmektedir. Suriye
sınırı ile Amik Ovası kuzeyi arasında jeolojik, jeomorfolojik, paleosismolojik, jeofizik ve
arkeosismolojik çalışmalarla ayrıntılı olarak ortaya konulan fay zonu Hacıpaşa Fayı olarak
adlandırılmıştır. Kırıkhan’ın kuzeyinde eğim bileşeni kazanan fay, Karasu Vadisi’nin batı
kenarı boyunca K300D doğrultusunda uzanmaktadır. Karasu Fayı olarak adlandırılan bu fay,
olasılıkla ÖDFZ ile Doğu Anadolu Fay Zonu arasındaki bağlantıyı sağlayan en önemli
yapıdır.
Amik Ovası ve yakın çevresi arkeolojik açıdan zengin bir bölgedir. Fay zonu üzerinde
yer alan arkeolojik yapılar incelendiğinde, kuruluş yaşı henüz bilinmeyen bir höyüğün
yaklaşık 35 m, Antakya ile Halep arasında uzanan ve ÖDFZ’nu geçmek zorunda kalan antik
bir yolun ise yaklaşık 23 m sol yanal olarak ötelendiği ortaya konmuştur.
Bölgede Antakya gibi önemli bir arkeolojik yerleşimin varlığı uzun döneme ait
güvenilir tarihsel deprem kayıtlarını sunmaktadır. Bu kayıtların paleosismolojik verilerle
birlikte değerlendirilmesi, 526, 859, 1408 ve 1872 depremlerinin Hacıpaşa Fayı; Amik
Ovası’nın kuzeyinde meydana gelen 1822 depreminin ise Karasu Fayı’ndan kaynaklandığını
ortaya koymuştur. Bu veriler ışığında, Hacıpaşa Fayı üzerinde yüzey kırığı oluşturabilecek
depremlerin tekrarlanma aralığı 450±50 yıl olarak hesaplanmıştır. Mevcut veriler, kayma
hızının Hacıpaşa Fayı üzerinde 6-7 mm/yıl, Karasu Fayı üzerinde ise yaklaşık 4 mm/yıl
olduğunu göstermektedir.
Bölgede günümüzde etkin olan tektonik rejim, olasılıkla Kuvaterner başında Hacıpaşa
Fayı’nın aktivitesi ile ortaya çıkmıştır. Kuvaterner öncesinde de diri olan Karasu Fayı ise bu
yeni sistem içerisinde aktivitesine devam etmiştir. Yeni tektonik rejim, Karasu Vadisi
boyunca gözlenen volkanik aktivitenin başlamasına ve daha güneybatıda kalan Antakya-
Samandağ Koridoru’nun aktivitesini yitirmesine neden olmuştur.
The Dead Sea Fault Zone that forms the boundary between Arabian and African plates
enters Turkey from southeast of Antakya City. Fault zone expressed by detailed geological,
geomorphological, paleoseismological, geophysical and archeoseismological studies between
Syrian border and north of Amik Basin is named by the Hacıpaşa Fault. The fault has a dipslip
component, in the north of Kırıkhan and controls the western margin of Karasu Valley in
N300E direction. Probably, this fault, namly Karasu Fault, is the most significant structure
that plays the role of connecting structure between the DSFZ and the East Anatolian Fault
Zone.
Amik Basin and its close vicinity is archeologically one of the richest region in the
world. Detailed study of archeological sites on the fault zone revealed that a tell of unknown
age is offset by about 35 m, an ancient road crossing the DSFZ between Antakya and Halep is
offset by 23 m left-laterally.
Since Antioch was an important ancient city, historical earthquake records are long
and reliable in the region. Comparison of paleoseismological data with these records showed
that 526, 859, 1408 and 1872 earthquakes took place on the Hacıpaşa Fault and 1822
earthquake on the Karasu Fault. On the basis of these data, it is suggested that the recurrence
interval for surface faulting event is about 450±50 years on the Hacıpaşa Fault. Acquired data
indicate that slip rate on the Hacıpaşa Fault is about 6-7 mm/year and on the Karasu Fault, ~4
mm/year during Quaternary.
Lasting tectonic regime in the study area has commenced with the activation of the
Hacıpaşa Fault at the beginning of the Quaternary. The Karasu Fault was also active before
Quaternary and has continued its activity during neotectonic regime. This regime is also
responsible from volcanism around Karasu Valley; it also caused Antakya-Samandağ
Corridor to loose its activity in further SW.
2022-06-15T08:21:37Z
2022-06-15T08:21:37Z
2022-06-15T08:21:37Z
2007
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/3221
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3223
2022-06-16T00:00:16Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Balıkesir jeotermal sularına yönelik jeotermometre uygulamaları
Kılıç, Ahmet
Mutlu, Halim
ESOGÜ, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Anabilim Dalı
Mineral Dengesi
Balıkesir Jeotermal Suları
Jeotermal
Balıkesir bölgesinde sıcaklıkları 18 ile 98°C arasında değisen termal sular
kimyasal bilesim ve TÇM (toplam çözünmüs madde) miktarı açısından değisiklikler
göstermektedir. Manyas, Hisaralan, Hisarköy, Balya, Susurluk sahalarındaki sular Ca-
Na-HCO3 ve Gönen suları ise Na-SO4’ça zengindir. Bigadiç–Hisarköy jeotermal
sahasındaki suların TÇM miktarı ve sıcaklıkları göz önüne alındığında, bu sahadaki
suların diğerlerinden daha uzun bir jeotermal çevrim içinde olduğu anlasılmaktadır.
Çesitli silika ve katyon jeotermometreleri ile yapılan hesaplamalarda, Gönen; 108-
164°C, Manyas; 84-177°C, Pamukçu; 132-163°C, Hisarköy; 147-178°C, Hisaralan;
143-177°C, Edremit; 66-78°C, Balya; 82-185°C ve Susurluk; 73-160°C rezervuar
sıcaklıkları vermistir. Balıkesir sıcak sularının denge durumları, Na-K-Mg, Na-K-Mg-
Ca ve aktivite diyagramları ve ayrıca doygunluk indeksi hesaplamaları yardımıyla
çalısılmıstır. Bu modellerden elde edilen rezervuar sıcaklıkları (130-140 °C)
jeotermometrelerle bulunan rezervuar sıcaklıklarını (108-166 °C) desteklemektedir.
Elde edilen sonuçlar, bölgedeki kaynak ve düsük sıcaklıklı kuyu sularının sığ sular veya
karısım suları olduğunu ve ayrıca bu suların kimyasal jeotermometrelerce belirlenen
sıcaklık aralıklarında muskovit, K-feldspat, kaolinit ve kalsit mineralleri ile dengede
olduklarını ortaya koymustur.
Thermal waters of the Balıkesir area with temperatures ranging from 18°C to
98°C vary in chemical composition and TDS (total dissolved solution) contents. The
Bigadiç–Hisarköy waters are enriched in Ca-Na-HCO3 and probably suggest a relatively
deep water circulation which is also indicated by their relatively high temperatures.
Manyas, Hisaralan, Hisarköy, Balya and Susurluk waters are Ca-Na-HCO3 type waters
while Gönen waters are enriched in Na-SO4. Various silica and cation geotermometers
yield reservoir temperatures of 108-164°C for Gönen, 84-177°C for Manyas, 132-163°C
for Pamukçu, 147-178°C for Hisarköy, 143-177°C for Hisaralan, 66-78°C for Edremit,
82-185°C for Balya and 73-160°C for the Susurluk fields. Equilibrium states of the
Balıkesir thermal waters were studied by means of Na-K-Mg diagram, Na-K-Mg-Ca
diagram, activity diagrams and finally saturation index calculations. Reservoir
temperatures obtained from these models are in well agreement with those from
geothermometers. Results indicate that most of the spring and low-temperature well
waters in the area are immature or mixed waters which are likely to be equilibrated with
muscovite, K-feldspar, kaolinite and calcite at temperature ranges calculated from the
chemical geothermometers.
2022-06-15T08:23:47Z
2022-06-15T08:23:47Z
2022-06-15T08:23:47Z
2007
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/3223
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3272
2022-06-17T00:00:38Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Karacasu çapraz grabeni'nin (Aydın-Batı Anadolu) sedimanter evrimi
Açıkalın, Sanem
Ocakoğlu, Faruk
ESOGÜ, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Anabilim Dalı
Karacasu Grabeni
Ege Genişleme Bölgesi
Havza Analizi
Çökelme Ortamı
Paleo-Klimatoloji
Karacasu Çapraz Grabeni, Ege genişleme bölgesi içinde yer alır ve bölgenin ana morfolojik unsurlarından birini oluşturan D-B gidişli Büyük Menderes Grabeni’ne güneyden yüksek açıyla bağlanır. Bu tez çalışması, Karacasu Grabeni’nde yüzeyleyen çökellerin sedimanter evrimini aydınlatmayı ve bu yolla bölgenin tektonik gelişiminin anlaşılmasına katkı sağlamayı amaçlamaktadır.
Bu amaçla, alandaki sedimanter çökeller stratigrafi adlama kurallarına uygun tanımlanarak mevcut jeolojik haritalar gözden geçirilmiş; 10 adet ölçülü kesit boyunca litoloji, sedimanter yapı ve doku, fosil içeriği açılarından gözlemler ve çeşitli amaçlar için örneklemeler yapılarak birimlerin çökelme ortamı özellikleri aydınlatılmaya çalışılmıştır. Hazırlanan ince kesitler üzerindeki sedimanter petrografik çalışmalarla çökellerin mineralojisi ve dokusal özellikleri incelenmiştir. Kil boyu fraksiyonun mineralojisi ise X-Işını diffraktometrisi aracılığıyla değerlendirilmiştir.
Belirtilen stratigrafik, sedimantolojik, paleontolojik ve mineralojik çalışmalardan sağlanan bulguların birlikte değerlendirilmesi graben içinde yüzeyleyen dolgunun farklı tektonik çerçevelere sahip iki bölüme ayrılabileceğini göstermiştir. Bugünkü graben morfolojisinden apayrı bir kapsamda oluşmuş Geç Miyosen (?)- Erken Pliyosen yaşlı Dandalas grubu, altta baskın olarak akarsu ve yukarı doğru gölsel çökellerden oluşur. Sedimanter petrografik bulgular, sedimantolojik veriler ve kil boyu fraksiyonun mineralojisi bu dolgunun erken döneminde alanın doğusunda ultramafik, batısında ise metamorfiklerden ibaret bir kaynak bölgenin varlığını ve yarı kurak/sıcak bir iklimin hüküm sürmüş olabileceğini göstermektedir. Bu dolgunun üst bölümünü oluşturan çökellerin sedimantolojik ve paleontolojik özellikleri zamanla alanda tuzuluğu fazla olmayan bir gölün geliştiğini göstermektedir. Sedimanter petrografi ve kil boyu fraksiyonun mineralojisi bu dönem boyunca da kaynak bölge ve iklimin az çok aynı kalmış olabileceğine işaret etmektedir.
Stratigrafik olarak en alt seviyeleri memeli fosilleri ile Erken Pleyistosen’e yaşlandırılan Karacasu formasyonu bugünkü tektonik/jeomorfolojik çerçevede gelişen asıl havza dolgusudur. Sağlanan paleo-akıntı yönleri, jeomorfolojik, sedimantolojik/dokusal ve mineralojik bulgular bu birimin bugünkü havza biçimini
belirleyen faylar denetiminde gelişmiş alüvyal yelpazeler şeklinde oluştuğunu göstermektedir.
The Karacasu Cross Graben is located in the Aegean Extensional Province and connected from south with high angle to one of the main morphologic element of the region, the E-W trending Büyük Menderes Graben. This study aims to clarify the sedimentary evolution of the deposits cropped out in the Karacasu graben and hence to contribute the understanding of tectonic evolution of the region.
For this aim the sedimentary succession within the investigated area was defined in accordance with the current stratigraphic nomenclature rules and the existing geological maps were revised. In order to enlighten the depositonal environment of the sedimentary units litology, sedimentary structures and fabrics, and fossil contents were observed and samples for various purposes were collected in 10 measured stratigraphic sections. After the preparation of thin sections, some petrographic investigations were carried out under the microscope to define the minerology and fabrics of the samples. The minerology of the clay-sized fraction was investigated by X-Ray diffractometry tecniques.
Collective evaluation of the data from the stratigraphical, sedimentological, paleontological and minerological studies indicated that the sedimentary succession cropped out in the graben could be divided into two parts, each reflecting different tectonic frames. The Late Miocene(?)-Early Pliocene-aged Dandalas group was formed dominantly from fluvial deposits in lower parts and passes gradually to lacustrine sediments towards top. This unit seems to be formed in completely different situation from the recent graben morphology. Petrographic findings, sedimentological observations and minerology of clay-sized material prove that at the early stages of the deposition, the provenance was dominated by ultramafics in the eastern and metamorphics in the western part of the region. The palaeo-climate was hot and subarid. Sedimentological and paleontological properties of the deposits in the upper parts of this unit, shows the development of a lake, which was not so saline. Sedimentary petrography and clay minerology points out that the provenance and climate were not changed so much during the deposition of the whole succession.
The Karacasu formation which yields an Early Pleistocene mammalian age from its stratigraphicaly lowermost parts forms the real basin fill deposits that has been developed within the recent tectonic and geomorphological frame. The palaeo-current directions, geomorphological, sedimentological and minerological findings shows that this sequence was formed in alluvial fan environment under the control of basin bounding faults of the present-day graben.
2022-06-16T08:11:36Z
2022-06-16T08:11:36Z
2022-06-16T08:11:36Z
2005
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/3272
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2065
2021-03-11T10:20:04Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
İnhisar-Yakacık-Çaltı-Küre (Söğüt-Bilecik) bölgesindeki pegmatitik ve aplitik granit ve granodiyorit kompleksi ile sedimanter birimlerdeki kaolen yataklarının jeolojisi, mineralojisi, jeokimyası ve kökenlerinin irdelenmesi
Kart, Fridevs
ESOGÜ, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Anabilim Dalı
Kaolinit, mineraloji
Söğüt- Bilecik
Hidrotermal alterasyon
Granit-granodiyorit
Jeokimya
Kaolen kil yatakları hidrotermal olarak aplitik-pegmatitik granit ve
granodiyoritler ile bunların üzerlerine gelen sedimanter birimler içerisinde otijenik
olarak oluşmuşlardır. Silis ve demirce zengin malzemeler, bu birimlerdeki kırık, çatlak
ve faylar boyunca yerleşmiştir ve genellikle de kaolenleşmeler buralarda oluşmuştur.
X-ışınları difraksiyon analizlerinde, egemen kaolinite simektit, illit ve kloritin yanısıra
plajiyoklas, K-feldispat, kuvars, opal-CT ve yer yer eser miktarda götit, dolomit ve
kalsit mineralleri eşlik etmektedir. Petrografik incelemelerde de feldspatların genellikle
ileri derecede altere olması ve yer yer levhamsı yapı göstermesi ve altere ürünler ile
içiçe gelişmiş olması da kırık ve çatlaklı zonlar boyunca gelişen hidrotermal sular etkisi
ile birincil feldispatların aşırı derecede altere olduğunu göstermektedir. Benzer şekilde
mikromorfolojik olarak kaolinit kristal veya vermiform tipi kaolinit kristal
yığışımlarının otijenik olarak aşırı altere olmuş feldispatların üzerinde oluşumu bunu
desteklemektedir. Ayrıca, illit kristalleri ile kuvarsın kaolinit ve aşınmış feldspat
kristallerine yakın olarak oluşması da, feldspatların bozuşması sonucu Al2O3/SiO2
oranının artması ve Na2O+CaO’nun yıkanması sonucu asidik ortamda kaolinit ve az
mobil olan K2O’nun yanı sıra Al2O3 artışına bağlı olarak da illit oluşmuştur.
Kaolenleşmenin egemen olduğu silisleşmiş ve demir fazlı zonlardan limonit, götit ve
pirit; lepidokrozit iğnemsi rutil kristalleri ile koyu gri renkli manganitlerin götit ile
beraber bulunması da inceleme alanındaki kaolenlerin hidrotermal kökenli olduğunu
gösterir. Ayrıca, kaolinit fraksiyonlarının (δ18O %o 1.81 ve -5.92; ile δD %o 71.68 ve -
73.24) izotop değeri vermesi hidrotermal kökenli olduğunu desteklemektedir.
Kaolen kil yatakları hidrotermal olarak aplitik-pegmatitik granit ve
granodiyoritler ile bunların üzerlerine gelen sedimanter birimler içerisinde otijenik
olarak oluşmuşlardır. Silis ve demirce zengin malzemeler, bu birimlerdeki kırık, çatlak
ve faylar boyunca yerleşmiştir ve genellikle de kaolenleşmeler buralarda oluşmuştur.
X-ışınları difraksiyon analizlerinde, egemen kaolinite simektit, illit ve kloritin yanısıra
plajiyoklas, K-feldispat, kuvars, opal-CT ve yer yer eser miktarda götit, dolomit ve
kalsit mineralleri eşlik etmektedir. Petrografik incelemelerde de feldspatların genellikle
ileri derecede altere olması ve yer yer levhamsı yapı göstermesi ve altere ürünler ile
içiçe gelişmiş olması da kırık ve çatlaklı zonlar boyunca gelişen hidrotermal sular etkisi
ile birincil feldispatların aşırı derecede altere olduğunu göstermektedir. Benzer şekilde
mikromorfolojik olarak kaolinit kristal veya vermiform tipi kaolinit kristal
yığışımlarının otijenik olarak aşırı altere olmuş feldispatların üzerinde oluşumu bunu
desteklemektedir. Ayrıca, illit kristalleri ile kuvarsın kaolinit ve aşınmış feldspat
kristallerine yakın olarak oluşması da, feldspatların bozuşması sonucu Al2O3/SiO2
oranının artması ve Na2O+CaO’nun yıkanması sonucu asidik ortamda kaolinit ve az
mobil olan K2O’nun yanı sıra Al2O3 artışına bağlı olarak da illit oluşmuştur.
Kaolenleşmenin egemen olduğu silisleşmiş ve demir fazlı zonlardan limonit, götit ve
pirit; lepidokrozit iğnemsi rutil kristalleri ile koyu gri renkli manganitlerin götit ile
beraber bulunması da inceleme alanındaki kaolenlerin hidrotermal kökenli olduğunu
gösterir. Ayrıca, kaolinit fraksiyonlarının (δ18O %o 1.81 ve -5.92; ile δD %o 71.68 ve -
73.24) izotop değeri vermesi hidrotermal kökenli olduğunu desteklemektedir.
2021-03-11T10:20:04Z
2021-03-11T10:20:04Z
2021-03-11T10:20:04Z
2007
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/2065
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3380
2022-06-21T00:00:57Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Seramik yer karosu bünyede bazaltın alternatif bir hammadde olarak kullanımı
Sayarer, Gökhan
Bozkurt, Volkan
ESOGÜ, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Maden Mühendisliği Anabilim Dalı
Seramik
Hammadde
Bu çalışmada, ülkemizde ve yakın çevremizde oldukça büyük rezervlerde
bulunan bazaltın albite alternatif olarak yer karosu bünyesinde kullanımı araştırılmıştır.
Bu amaçla bazalt, yer karosu bünyesine %0-30 arasında %5’lik artışlar halinde albite
alternatif olarak ilave edilmiş ve %30 albit içeren standart bünyeyle karşılaştırmalı
olarak öncelikle standart fiziksel testlere daha sonra x ışını difraksiyonu cihazı ve
elektron mikroskobu kullanılarak mikro yapısal analizlere tabii tutulmuştur.
Fiziksel testler sonucunda artan bazalt oranına bağlı olarak deneme bünyelerde
standart bünyeye göre pişme küçülmelerinin arttığı, su emme değerlerinin azaldığı ve
pişme mukavemet değerlerinin önemli oranda arttığı görülmüştür. Bu değişiklikler
bazalt içeren bünyenin toplam alkali içeriğinin fazlalığı ve buna bağlı olarak standart
bünyeye göre daha iyi sinterleşme özellikleri göstermesi ile açıklanmıştır. Renk
değerleri ölçümleri sonucunda bazalt içeren bünyelerde artan bazalt oranına bağlı olarak
rengin önce griye daha sonra kahverengiye döndüğü görülmüştür. Bazalt içeren
bünyelerin renginin kapatılması için bir adet engop ve sır uygulaması yapılmış ve renk
uyumluluğu açısından standard reçeteye yakın bir renk elde edilmiştir.
Pişmiş numunelerin x ışını difraksiyonu (XRD) ve elektron mikroskobuyla
yapılan mikro yapı analizleri sonucunda, standart reçeteye göre önemli bir faz ve mikro
yapı değişiminin olmadığı gözlemlenmiştir.
Yukarıdaki sonuçlar ışığında ülkemizde ve yöremizde oldukça yüksek
rezervlerde bulunan bazaltın seramik bünyelerde alternatif bir alkali kaynağı olarak
kullanılabileceği ortaya çıkmıştır.
In this study, the possible use of basalt as an alternative raw material in a floor
tile body was investigated. For this purpose basalt was added to floor tile body 0-30%
with a 5% increments substituting albite. Trial bodies were subjected to first standard
physical tests than micro structure analysis using x-ray diffraction and scanning electron
microscopy comparatively with a standard body containing 30% albite.
As a result of physical tests, it was found that total firing shrinkage values were
increased while water absorption values were decreased in addition firing strength
values were increased substantially with an increasing amount of basalt addition. These
changes in physical tests were attributed to the higher total alkali content of the trial
bodies as a result showing better sintering behavior than the standard body formulation.
Chromatic values of the trial bodies were measured as well and it was found that L*-
values (lightness) decreased with an increasing amount of basalt colors varying from
gray to brown with an increasing amount of basalt. Frit and engop was applied to
change the original color of fired trial bodies and chromatic values close to the standard
body was obtained.
Comparative micro structural evolution of the trial bodies and standard body
using x-ray diffraction and scanning electron microscopy showed that there were not
significant differences between micro structures of trial bodies and standard body.
As a result of physical tests and micro structural analysis, it was found that
basalt could be used in a floor tile body formulation as a raw material substituting
albite.
2022-06-20T10:20:29Z
2022-06-20T10:20:29Z
2022-06-20T10:20:29Z
2008
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/3380
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1969
2021-03-11T01:00:54Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Kuzey Anadolu fay zonunda oluşan fay killerinin jeokimyasal ve izotopik açıdan incelenmesi
Atalay, Ozan
Mutlu, Halim
ESOGÜ, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Anabilim Dalı
Kil
İzotopik
Jeokimyasal
Dünyadaki en büyük doğrultu atımlı fay zonlarından biri olan ve sayısız yıkıcı depremlerin
oluşmasına yol açan sismik etkinliği nedeniyle Kuzey Anadolu Fayı Zonu (KAFZ)’ nun
jeokronolojik evrimini ortaya çıkarmak büyük önem taşımaktadır. Bugüne kadar KAFZ’ nu
meydana getiren fayların yaşlarına ilişkin yapılan tüm çalışmalar tektonik, morfolojik ve
stratigrafik gözlemlere yöneliktir. Bu çalışmada, KAFZ boyunca oluşan fay killerinden
toplanan örneklerin jeokimyasal açıdan incelenmesi amaçlanmıştır. KAFZ’ dan toplam 90
adet örnek toplanmıştır. Örnekler üzerindeki laboratuar çalışmaları, SEM ve XRD ile
yürütülen minerolojik tayinler, duraylı (oksijen) izotop kompozisyonlarının belirlenmesine
yönelik izotop çalışmaları ve ayrıca örneklerin major oksit, nadir toprak element ve iz element
bolluklarının tespiti amaçlı kimyasal analizler şeklindedir. Elde edilen sonuçlar, sınırlı sayıda
örnek içinde diyajenetik illit gelişiminin varlığını ortaya koymaktadır. Bu da, fayın kestiği
ana kayaçların genellikle kireçtaşı, ofiyolit ve metamorfik olmasından kaynaklanmaktadır.
Toplanan örnekler üzerinde yapılan oksijen, hidrojen ve karbon izotop analizleri sonuçları,
KAFZ boyunca oluşan ana fay hareketleri sırasında magmatik ve/veya metamorfik kökenli
akışkanların hareket ettiklerini göstermektedir. Kuzey Anadolu Fay Zonu boyunca farklı
lokasyonlardan alınan illitik killerin oksijen izotop kompozisyonları birbirlerine benzer
çıkmıştır ve bu da killerin aynı izotop kompozisyonuna sahip akışkanlardan çöktüğünü
göstermektedir. Toplanan örneklerin iz element içeriği ise fraksiyonel kristallenmeyi
göstermektedir. Kuzey Anadolu Fay boyunca meydana gelen geniş illitik kil
mineralizasyonunun, fay killerinin hidrotermal alterasyonu ve psödotaklitlerle alakalı olduğu
ortaya konulmuştur. Örnekler içersinden, fay zonu dışındaki fay öncesi protolitlerinin, illitik
kil mineralleri içermemesi hidrotermal süreçlerin fay zonu içersindeki alanlarla sınırlı olduğunu göstermektedir. KAFZ boyunca oluşan ana fay hareketleri sırasında hareket eden
akışkanların bazı bilinen büyük ölçekli fay zonları için daha önce yapılmış çalışmalarla
sıkışma tipi orojenik kuşaklar boyunca benzer şekilde gelişmesi ve genellikle mezotermal
cevher mineralizasyonu görülmesi ile uyuşma göstermektedir.
The North Anatolian Fault Zone (NAFZ) one of the best-known and largest active continental
fault systems in the world and its geocronogical evolution is very important because of its
seismic activity. Earlier studies focussing on the age determination of the fault activity have
relied mainly on geological, geomorphological and seismological studies along the NAFZ.
The aims are to present new data on the timing of the formation and displacement history of
the NAFZ, and on the fluid flow history related to the evolution of the NAFZ. Totally 90
units sample collected along The North Anatolian Fault Zone. In the present study, we
examine Laboratory studies on samples are mineralogical investigations with SEM and XRD,
oxygen and hydrogen isotope compositions determination, REE analysis, trace element
analysis and major oxide analysis. Based on a detailed petrographic analysis, existent
diajenetic illit is very limited in samples because fault cut the limestone, ophiolite and
metamorfic main rocks. The δ
18O and δD values of the calculated fluid isotopic composition
(δ
18O = 5.9 ‰ to 11.2 ‰, δD = –59 to –73 ‰) are consistent with metamorphic and
magmatic origin of fluids mobilised during active tectonism. Oxygen isotope compositions of
the illitic clays from different locations along the NAFZ are similar, with narrow ranges in
δ
18O values indicating clay precipitation from fluids with similar oxygen isotope
compositions and crystallisation temperatures. Trace element analysis indicate fractional
crystallisation. Extensive illitic clay mineralisation occurred along the NAFZ related to
hydrothermal alteration of the fault gouges and pseudotachylytes. Samples representing the
pre-fault protoliths outside the fault zone do not contain authigenic illitic clay minerals
indicating that hydrothermal processes were confined to the areas within the fault zone. The
interpretation of the fluid flow history of the NAFZ is in agreement with those reported
previously for some well-known large-scale high-angle fault zones, which similarly
developed along collisional-type orogenic belts and are commonly associated with significant
mesothermal ore mineralization.
2021-03-10T07:20:25Z
2021-03-10T07:20:25Z
2021-03-10T07:20:25Z
2006
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/1969
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1961
2021-03-11T01:01:10Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Susurluk skarn yataklarının mineralojik ve jeokimyasal özellikleri (Balıkesir-Batı Anadolu)
Orhan, Ayşe
Mutlu, Halim
ESOGÜ, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği
Susurluk Skarn Yatağı
Mineraloji
Jeokimya
Bu çalışma Susurluk (Balıkesir) ilçesinin doğusunda yer alan Tersiyer yaşlı
Çataldağ Granitoyidi ile Mesozoyik kireçtaşı ve mermer dokanağı boyunca gelişmiş
kontak metasomatik skarn zonlarının oluşum ve kökenini belirlemek amacıyla
yapılmıştır.
Bölgede dar bir alanda izlenen endoskarn zonu plajiyoklaz, piroksen ve granat
minerallerinden oluşmuştur. Ekzoskarn zonu ise granat, piroksen, vezüvyanit ve
vollastonit şeklinde genel bir zonlanma sunmaktadır. Elektron mikroprob çalışmaları
ile granatların andradit-grossular; piroksenlerin ise diyopsit-hedenberjit bileşiminde
oldukları ortaya konmuştur. Piroksenlerin Mn/Fe oranları, granatların yüksek andradit
(Fe+3) ve düşük spessartin (Mn+2) + almandin (Fe+2) içerikleri oksitlenmiş W skarn
tipine işaret etmektedir.
Çataldağ Granitoyidi granit-granodiyorit bileşiminde olup sub-alkalen, kalkalkalen ve peralüminyum karakterli I-S tipi bir plütondur. NTE yönelimlerine göre
fraksiyonlanmış ve zayıf Eu anomalisi (Eu/Eu*=0.42–0.93) sunmaktadır. Granitoyitte
farklı NTE içeriği ve Eu anomalisi (Eu/Eu*=1.07-2.44) sunan hidrotermal akışkan
infiltrasyonuna işaret eden bulgular elde edilmiştir. Skarn zonuna ait kayaçlar majör
oksit içeriklerine göre ekzoskarn kalsik karakterlidir. HNTE yönelimleri granitoyidle
uyumlu olmasına karşın mermer etkileşimi ile ANTE bileşimleri artmakta ve Eu negatif
bir anomali sergilemektedir. Prograd ve retrograd evrelerde hidrotermal ve hidrotermal
+ meteorik akışkanların etkileri görülmektedir. Andraditlere ait yüksek NTE değerleri
ve Eu anomalisi (Eu/Eu*= 0.99–4.07) hidrotermal akışkan infiltrasyonu ve
sirkülâsyonuna işaret eden karakteristik parametrelerdir.
Sıvı kapanım çalışmalarında homojenleşme sıcaklıkları ve NaCl eşdeğeri tuzluluk
değerleri endoskarn mineralleri için >600o
C ve >%70; ekzoskarn mineralleri için ise
369o
C - >600 ve >%70 – 14 olarak belirlenmiştir. Granitoyid minerallerinde ölçülen
δ18O (VSMOW) oranları plajiyoklaz için 8.95‰, kuvars için 9.53–12‰ ve biyotit için
2.87–6.82‰ arasında değişmektedir. Skarn zonlarındaki δ18O değerleri ise granat için 5.93–7.44‰, piroksen için 4.68–9.94‰, vollastonit için 4.89–7.45‰ ve vezüvyanit için
6.65 – 8.28‰ arasındadır. Mermer örneklerinden elde edilen δ13C ve δ18O oranları
sırasıyla 4.67–5.31‰ (VPDB) ve 29.83–27.66‰ (VSMOW) arasında olup bu değerler
denizel kökene işaret etmektedir. Skarn kalsitlerinde ise δ13C: –11.60 ile –0.02 ‰ ve
δ18O: +1.21 ile +20.62‰ arasında değişmektedir. Skarn kalsitlerin artan sıcaklık altında
devamlı şekilde meteorik su ile reaksiyonu sonucunda δ13C ve δ18O oranları sistematik
olarak azalmıştır. Endo ve ekzoskarn zonlarına ait piroksen ve vollastonitlerin farklı
δ18O oranlarına sahip olması skarn minerallerinin oluşumu sırasında
dekarbonatlaşmanın etkin olduğuna işaret etmektedir. Dekarbonatlaşma sonucunda
açığa çıkan CO2 ve ayrıca meteorik su karışımı kalk-silika minerallerinde ağır oksijen
ve karbon izotoplarının azalmasına neden olmuştur.
Bölgede ekzoskarn zonunda gelişen sülfit minerallerinin (kalkopirit, bornit) δ34S
izotop değerleri –0.2 ile 2.9‰ (ort 1.78‰) arasındadır. Bu değerler kükürdün
magmatik kökenli olduğunu göstermektedir.
The aim of this work is to determine the mode of occurrence and origin of
contact metasomatic skarn zones which occur along the boundary between the Tertiary
Çataldağ Granitoid and Mesozoic limestone-marbles exposing at east of the Susurluk
town (Balıkesir).
The endoskarn zone which is traced in a narrow zone in the area is composed of
plagioclase, pyroxene and garnet. The exoskarn zone shows a zonation consisting of
garnet, pyroxene, vesuvianite and wollastonite. Electron microprobe analysis yielded
that garnets are of andradite-grossular composition while pyroxenes are of diopsidehedenbergite type. Mn/Fe ratios of pyroxenes and higher andradite (Fe+3) and lower
spessartine (Mn+2) + almandine (Fe+2) contents are indicative of oxidized W skarn type.
The Çataldağ Granitoid with granite-granodiorite composition is of sub-alkaline,
calc-alkaline and peraluminum I-S type pluton. Based on REE trends, it displays
fractionated and weak Eu anomaly (Eu/Eu*=0.42–0.93). Different REE contents and
Eu anomalies (Eu/Eu*=1.07-2.44) of granites suggest hydrothermal fluid infiltration.
Considering the major element contents, rocks of the skarn zone are of exoskarn calcic
character. Although LREE trends are consistent with granitoid, HREE contents are
increased as a result of interaction with marbles. Effects of hydrothermal and
hydrothermal + meteoric fluids are noticeable in prograde and retrograde stages. High
REE compositions of andradites and Eu anomalies (Eu/Eu*= 0.99–4.07) are
characteristic parameters indicating hydrothermal fluid infiltration and circulation.
Homogenization temperatures and salinity values (wt. % NaCl equivalent)
recorded with fluid inclusion studies are >600o
C and >%70 for endoskarn minerals and
369o
C - >600 and >%70 – 14 for exoskarn minerals. δ18O ratios (VSMOW) of samples
from the granitoid minerals are recorded 8.95‰ for plagioclase, 9.53–12‰ for quartz
and 2.87–6.82‰ for biotite. δ18O values of the skarn minerals are 5.93–7.44‰ for
garnet, 4.68–9.94‰ for pyroxene, 4.89–7.45‰ for wollastonite and 6.65 – 8.28‰ for
vesuvianite. The δ13C and δ18O ratios of marble samples are 4.67–5.31‰ (VPDB) and 29.83–27.66‰ (VSMOW) that are conformable with the marine origin. δ13C and δ18O
values of skarn calcites range from –11.60 to –0.02 ‰ and +1.21 to +20.62‰,
respectively. Under increasing temperatures, as a result of continuous interaction of
skarn calcites with the meteoric water, δ13C and δ18O values of calcites are
systematically decreased. Different δ18O ratios of pyroxene and wollastonites of the
endo and exoskarn zones indicate that decarbonation was an effective agent during the
skarn formation. CO2 released from decarbonation and meteoric water infiltration
resulted in depletion of heavy isotopes of calc-silicate minerals.
δ34S values of sulfide minerals (e.g., chalcopyrite and bornite) in the exoskarn
zone are between –0.2 to 2.9‰ indicating that sulfur has a magmatic origin
2021-03-10T07:13:15Z
2021-03-10T07:13:15Z
2021-03-10T07:13:15Z
2008
doctoralThesis
http://hdl.handle.net/11684/1961
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3674
2022-07-08T00:00:16Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Eskişehir il merkezi güney bölümü temel zemin birimlerinin jeo-mühendislik özellikleri ve coğrafi bilgi sisteminin uygulanması
Orhan, Ahmet
Orhan, Ahmet
ESOGÜ, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Anabilim Dalı
Mühendislik Jeolojisi
Coğrafi Bilgi Sistemi
Eskişehir
Presiyometre
Zon Haritası
Bu çalışma Eskişehir yerleşim alanı güney bölümünün jeo-mühendislik özelliklerinin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Çalışma alanı, Porsuk Çayı’nın güneyinde yerleşimin yoğun olduğu 30 km2 lik bir bölgeyi içermektedir. İnceleme alanı ve yakın çevresinde Alt Eosen yaşlı konglomera-kumtaşı, Üst Miyosen yaşlı konglomera-kumtaşı, kiltaşı-silttaşı ve kireçtaşı, Pleyistosen yaşlı kırıntılılar ve yerleşimin büyük çoğunluğunun yer aldığı bir alanda iyi pekişmemiş Kuvaterner yaşlı güncel alüvyon bulunmaktadır. Çalışmanın temel konusunu oluşturan alüvyon, tabandan tavana doğru kum-çakıl, kumlu düşük plastisiteli silt-kil, yüksek plastisiteli kil, kumlu, killi-silt ve bitkisel toprak şeklinde ayırtlanmıştır.
Bölgenin mühendislik jeolojisi özelliklerini belirleyebilmek amacıyla, toplam 170 sondaja ait 1394 adet örselenmiş ve 383 adet örselenmemiş örnek üzerinde temel zemin profilinin fiziksel ve mekanik özellikleri tespit edilmiştir. Bölge ile ilgili jeolojik, jeomorfolojik ve tektonik veriler toplanarak bilgisayar ortamına aktarılmıştır.
SPT verileriyle karşılaştırma amacıyla belirli bir alan için presiyometre deneyleri gerçekleştirilmiştir. Eskişehir yerleşim alanı içinde sismik risk analizi yapılmıştır. Belirli örnekler üzerinde X-ray difraksiyon analizleri yapılarak kil mineral tipleri belirlenmeye çalışılmıştır. Bu çalışma sonucunda etkin kil mineral tipinin illit ve montmorillonit olduğu ortaya çıkartılmıştır. Bilindiği üzere bu tip kil mineralleri yüksek şişme potansiyeline sahip olduğundan, ilgili alanlarda su deposu, tek katlı gibi hafif yapıların projelendirilmesinde dikkat edilmesi gerekmektedir.
Daha ileriki aşamalarda bölge ile ilgili yapılmış olan sondajlara ait verilerden Coğrafi Bilgi Sistemi (CBS) ortamında bir veri tabanı oluşturulmuştur. Özellikle inceleme alanı sınırı içinde bulunan sınırlandırılmış bir alan içinde temel birimlere ait jeo-mühendislik özelliklerin belirlenmesi amacıyla mühendislik jeolojisi haritaları oluşturulmuştur. Bu amaca ulaşmak için özellikle alüvyonu detaylı olarak tanımlayabilmek için 9 farklı hattan jeolojik kesitler alınmıştır. Böylece ilgili alanın jeolojik özellikleri üç boyutta değerlendirilebilmiştir. İnceleme alanının jeomühendislik özelliklerini belirleyebilmek amacıyla yine 9 farklı hatta SPT kesiti ve 10.5 m derinliğe kadar her 1.5 m’den geçecek şekilde SPT zon haritaları üretilmiştir.
Çalışmada, 6 m derinliğe kadar her 1 m’den geçecek şekilde Birleştirilmiş Zemin Sınıflama sistemine göre zemin sınıfı zon haritası oluşturulmuştur. İnceleme alanıyla ilgili üç boyutlu görünüm, kontur ve eğim haritası hazırlanmıştır. Farklı değişkenlerin birbiriyle karşılaştırılması suretiyle yorum ve denklemler üretilmiş ve istatistiksel değerlendirmeler yapılmıştır.
Yapılan bütün bu çalışmaların sonucunda inceleme alanının kuzey ve kuzeybatısında düşük plastisiteli kil, güney ve güneybatısında ise yüksek plastisiteli kil bulunduğu belirlenmiştir. Eskişehir kent merkezinin de bulunduğu alanda Porsuk Çayı’na yakın olan kesimlerde SPT darbe sayılarının düştüğü görülmektedir. SPT darbe sayıları plastik kıvamdaki örneklerde genel olarak 2-30 arasında değişirken, yarı katı-katı kıvamdaki örneklerde 14-45 arasında değişmektedir. Serbest basınç dayanımı değerleri ise geniş bir aralıkta değişmektedir (29-517 kN/m2). Likit limit değerleri 2992, plastisite indisi değerleri ise 3-53 arasında değişmektedir. SPT darbe sayısı ile serbest basınç dayanımı değerleri arasında plastik ve yarı katı-katı kıvamdaki kil örnekler üzerinde doğrusal bir ilişki belirlenmiştir. Ayrıca SPT darbe sayısına bağlı elde edilen deformasyon modülü ve presiyometre ile elde edilen modül değeri arasında da doğrusal bir ilişki elde edilmiştir. Böylece çalışılan sahaya ilişkin, uygulamacılara projelendirme ve jeoteknik çalışmalarda kullanılabilecek nitelikte ön bilgi amaçlı haritalar, veriler ve ampirik ilişkiler oluşturulmuştur.
The purpose of this study is to determine the geo-engineering properties of the southern part of the Eskişehir urban area. The study area is of about 30 km2 densely populated part of Eskişehir in the southern courses of the Porsuk River. The study area and its vicinity are composed of conglomerate-sandstone Lower Eocene age, conglomerate-sandstone, claystone-siltstone and limestone of Upper Miocene age, detritics of Pleistocene age and recent loose alluvial deposits of Quaternary age which cover most of the residental area. The units of the alluvial deposits, which is the main focus of the study, are delineated as sand-gravel, low plasticity sandy silt-clay, high plasticity clay, sandy clayey silt and vegetable soil from bottom to top.
Physical and mechanical characteristics of the soil profile are determined in 1394 disturbed and 383 undisturbed samples from a total of 170 boreholes to investigate the engineering geology properties of the region. Geological, geomorphological and tectonic data of the region are compiled as database in computer.
Pressiometer tests are conducted in a selected area for comparison with SPT values. A seismic risk analysis is carried out in the urbanized area. Clay minerals of some samples are determined by XRD analysis. The main clay minerals found are illite and montmorillonite. These type of clay minerals posses high swelling capacities and hence caution is to be taken in designing structures like water reservoirs, one storey buildings in such areas.
A database is created in Geographic Information System (GIS) from the data of boreholes in the progressive stage of the study. Engineering geological maps are prepared to determine the geo-engineering properties particularly of foundation soil in a selected area. For this purpose, nine different cross-sections are drawn to decipher specifically the alluvial deposits in detail. Hence geological characteristics of the area are evaluated in a three dimensional mode. Nine different SPT sections and SPT zone maps are produced at every 1.5 m to a depth of 10.5 m to define the geo-engineering properties of the investigation area. Soil class zone maps are prepared at every 1 m down to a depth of 6 m following the norms of Unified Soil Classification System. A three dimensional model, a contour and a slope map are formed for the investigation area. All the variables are cross-checked for comparative analyses and tested statistically for the interpretations and comments.
The results of this study reveal that the north and northwestern part of the study area are composed of low plasticity clay and the south and southwestern part are of high plasticity clay. SPT blow counts decrease in places close to Porsuk River in down-town area of Eskişehir. SPT blow counts range generally in between 2-30 in plastic samples whereas the range is in between 14-45 in solid and semi-solid samples. The uniaxial shear strength have a wide range varying from 29 to 517 kN/m2. The liquid limit and plasticity indices range in between 29-92 and 3-53, respectively. A linear relationship exists between SPT blow counts and uniaxial shear strength values of the plastic clay and solid and semi-solid consistency clays. A linear relationship also exists between deformation module of SPT blow counts and the pressuremeter test results. As a result of the study, the basic information maps, data and empirical relatonships are created for practical use in design and geotechnical studies.
2022-07-07T05:40:24Z
2022-07-07T05:40:24Z
2022-07-07T05:40:24Z
2005
doctoralThesis
http://hdl.handle.net/11684/3674
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3687
2022-07-19T00:00:35Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Tekman (Erzurum) güneybatısındaki sıcak su kaynaklarının hidrojeokimyasal incelemesi
Taşkıran, Lütfi
Yüce, Galip
ESOGÜ, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği
Hidrojeokimya
Tekman
Sıcak Sular
Çevresel İzotoplar
Thermal Waters
Hydrogeochemistry
Environmental İsotopes
Bu çalışma Tekman (Erzurum) güneybatısındaki yaklaşık 430 km2’lik bir alanın jeolojisi ve bu alanda yer alan sıcak su kaynaklarının hidrojeokimyasal özelliklerinin değerlendirilmesini kapsamaktadır.
Çalışma alanında temel birim olarak Hınıs Metaofiyoline ait peridotitler bulunmaktadır. Bu temel birimin üzerine tektonik uyumsuzlukla Tersiyer’e ait kaba kırıntılı, kireçtaşı, ince taneli sedimanter birimler ve volkanik kayaçları içeren birimler gelmektedir. Bu birimler birbirleriyle düşey ve yanal geçişlidirler. Bu birimlerin üzerine diskordansla Miyosen ve Pliyosen yaşlı volkanitler gelmektedir. Tüm bu birimlerin de üzerine yine açısal uyumsuzlukla Kuvaterner yaşlı traverten, yamaç molozu ve alüvyon gelmektedir. İnceleme alanında en belirgin faylar, sahanın hemen güneybatısında yer alan Kuzey Anadolu ve Doğu Anadolu fay zonlarına paralel özellikler gösteren doğrultu atımlı faylar olup, genel uzanımları kuzeydoğu-güneybatı ve kuzeybatı-güneydoğudur. Sıcak sular bu fayların etkisiyle yüzeye çıkmaktadır.
İnceleme alanındaki Adilcevaz formasyonu uygun eklem, kırık ve çatlak sistemleriyle rezervuar kayaç özelliği taşırken, Miyosen yaşlı volkanitler, altere olmamış, düşük poroziteli yapısıyla örtü kayaç özelliğindedir. Isıtıcı kütle ise, sahadaki tek volkanik çıkış olan Bingöl Dağı’nın lavlarının çıktığı mağma odası olarak değerlendirilmiştir. Kuvaterner birimleri akifer özelliği taşımaktadır.
Su örneklerinden yapılan analiz sonuçlarına göre çalışma alanındaki sıcak sular iki ayrı hidrokimyasal fasiyeste olup, Çerme ve Ilıpınar kaynakları Na-Cl’lü, diğer sular Ca-Mg-HCO3’lü su tipindedir. İnceleme alanındaki sularda yapılan izotop analiz değerlerine göre soğuk sular ve Yiğitlerdeki sıcak su örneği aynı kökenli ve sığ dolaşımlı olup Kiğıhamzan, Meman, Gökoğlan ve Çerme kaynakları da aynı kökenli sulardır. Ayrıca tüm sular meteorik kökenli olup, trityum değerlerine göre Çerme suları derin dolaşımlı, Yiğitler sıcak suyu ve soğuk sular sığ dolaşımlı sular olarak yorumlanmıştır. İnceleme alanındaki sıcak suların yüzeye çıkış sıcaklıkları 29-57 0C arasında değişmektedir. Uygulanan çeşitli jeotermometre yöntemleri ile hesaplanan hazne kaya sıcaklıkları Çerme için 160-170 0C, Gökoğlan ve Kiğıhamzan için 100-110
0
C arasında değişmektedir. Ayrıca silis-entalpi grafiğine göre Ilıpınar ve Çerme sularına soğuk sular karışmaktadır. Tüm bu verilere dayanarak bölgede GökoğlanKiğıhamzan’dan Çerme’ye doğru artan (yaklaşık 160 0C) yüksek entalpili bir jeotermal rezervuardan söz edilebilir.
This study contains geological and hydrochemical assestment approximately 430 km2 area that located in the southwest of Tekman near Erzurum.
In the study area the oldest unit is peridotite belong the Hınıs Metaophiolite. After the units that Tertiary aged the limestone, sedimentary rocks and volcanic rocks cover this basement unit. These Tertiary units are crossing each others as perpendicular and horizontally. The Miocene and Pliocene units cover these units with discordance. Finally the Qaternary units that the youngest units in the stratigraphy cover with discordance all the units.
The Adicevaz formation is the reservoir rock with its agreeable joint, crack and fissure systems in the study area. And the volcanites that Miocene aged are the cover rocks that have undestroyed stracture and low porosity. Also the heater mass is the magma chamber of Bingöl Mountain lavas. Alluvium is the other important unit, among the geological formation in the study area.
The major faults in study area are seem parallel to the North Anatolian and East Anatolian fault zones that are important strike slip fault zones Southwest of the study area. Their directions are NE-SW and NW-SE. The hot springs in the study area are come out to surface by the influence of these faults.
According to analysis of these thermal and cold waters, there are two types of waters in the study area. Na-Cl in Çerme and Ilıpınar thermal waters and Ca-Mg-HCO3 are other thermal waters.
According to isotopes analysis results in study area the cold waters and Yigitler thermal waters have the same origin and they have shallow cycle. Kiğihamzan, Meman, Gökoğlan and Çerme thermal waters have the same origin too. Çerme thermal water has deep cycle. Also the richment of the 18O isotope value in Ilıpınar sample reveals a reservoir that has high enthalpy. Also all water sample have meteoric origin. In the study area the thermal springs have 29-57 0C temperatures in surface. With some various geothermometer methods in Çerme, the reservoir rock temperature is estimated 160-170 0C, in Gökoğlan and Kiğıhamzan is 100-110 0C. According to all these results we can say that there is a resevoir that has high enthalpy (approximately 160 0C) from Gökoğlan- Kiğıhamzan to Çerme.
2022-07-18T05:59:57Z
2022-07-18T05:59:57Z
2022-07-18T05:59:57Z
2006
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/3687
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3146
2022-06-14T00:02:01Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Hasandağ (Giresun) yöresi volkanitlerinin alterasyon mineralojisi, petrografisi, jeokimyası ve kökeni
Acarlıoğlu, Seyhan
Kadir, Selahattin
ESOGÜ, Mühendislik Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Anabilim Dalı
Hidrotermal Alterasyon
Altın Cevherleşmesi
Feratomagmatik Breş
Eosen Volkanitleri
Doğu Karadeniz
Doğu Pontidlerde Eosen yaşlı volkanitler ve bunlarla ilgili alterasyonları yaygındır. Bunlardan birisi olan Hasandağ (Giresun) bölgesinde, yoğun olarak hidrotermal alterasyona uğramış Eosen yaşlı volkanik kayaçlar bulunmaktadır. Bölgedeki kayaçlar yaygın andezitlerden oluşur, bunu yanı sıra andezitik tüfler, feratomagmatik breşler (silisleşmiş andezit) ve granodiyorit-siyenogranit sokulumları da bulunmaktadır.
Çalışma sahasında silisleşme ve daha az oranda killeşme başlıca hidrotermal bozunma tiplerindendir. Silisce zengin hidrotermal akışkanlar kırık ve çatlaklar boyunca andezitin içine girerek kayacı silisleştirmişlerdir ve bunun sonucunda feratomagmatik breş ortaya çıkmıştır.
Petrografik olarak andezitik kayaçlarda silisleşme, plajiyoklasların killeşmesi ve amfibol ve biyotit minerallerinin demiroksitleşmesi oldukça yaygındır. Çalışma sahasının merkezinden dışa doğru silisleşme zonu, ileri arjilik (alunit ± kaolinit), arjilik (simektit±illit) ve propilitik zonların (klorit±serizit±kalsit) belirlenmesi ile silisleşme zonundan dışa doğru, yani taze andezitlere doğru, içten dışa doğru alunit±kaolinit miktarının azalması ve simektit±klorit±serizit±karbonat minerallerinin artması asidik bir hidrotermal aktivitenin etkisini göstermektedir. Hasandağ bölgesinde gerçekleştirilen jeolojik, mineralojik, petrografik ve jeokimyasal incelemeler sonucu, yörede gelişen hidrotermal alterasyonun mineralojik ve petrografik özelliklerini, alterasyon minerallerinin dağılımlarını ve oluşumlarını sağlayan bir alterasyon modeli geliştirilmiştir.
İnceleme alanı içerisinde birincil cevher minerallerinden pirit, altın ve nabit element cevherleşmeleri tanımlanmıştır. Piritler iki ayrı oluşum evresine sahiptir (1.evre’de, Pirit-1; 2.evre’de, Pirit-2 ve Pirit-3). Birinci evre kayaçla eş yaşlı, diğerleri cevherleşmenin (epitermal) evresinde oluşmuştur. Pirit 1-1000 mikron, altın 2-15 mikron, nabit elementler ise 1-20 mikron arasında ölçülmüştür. İkincil cevher minerallerinden götit ve lepidokrosite rastlanılmıştır.
Jeokimyasal incelemeler sonucunda, bölgedeki volkanik kayaçların andezit, bileşiminde oldukları belirlenmiştir. Kayaçların kondrite oranlanmış nadir toprak element dağılımları incelendiğinde, bazı feratomagmatik breş örnekleri hariç dağılımlar birbirine benzer ve paralel olup, orta derecede zenginleşmiş kaşık şekilli bir dağılım görülür.
The Eosen aged volcanics with accompanying hydrothermal alteration are wispread in the Eastern Pontide. One of these, the Hasandağ (Giresun) region, intensly hydothermally altered subvolcanics and volcanics. The basic footwall and hangingwall rocks are andesitic flows, andesitic pyroclastics, phreatomagmatic breccia, andesite dyke and granodiorite-syenogranite intrusions, respectiveley.
In the study area silisification and little portion argiliciations are the main hydrothermal alteration. Intense silisificeous hydrothermal fluids penetrate along the fracture resulting development of phreatomagmatic breccia.
Petrographly, silicification in andesitic flows, alteration of plagioclase and iron-oxide of amphibole and biotite are common. Development of silisification, advance argilisation (alunite±kaolinite), argilic (smectite±illite) and propillitic zones (chlorite±sericite±calcite) associated with alunite±kaolinite decrease and some chlorite±sericite±calcite minerals increase from center of the study area outward exhibit an acidic hydrothermal activity. The hypothesis of this activity was also supported by geological and geochemical determinations.
In the study area, pyrite, visible gold and native elements mineralisations has been determined. On the other hand pyrites has three mineralisation types (1. Type, Pyrite-1; 2. Type, Pyrite-2 and Pyrite-3). First type has same age with the host rock, the other types with the mineralisations are developed accompanied with epithermal activities. Pyrite crystals have 1-1000 micron, visible gold 2-15 micron, native elements 1-20 micron sizes. Hypogene minerals occur as goethite and lepidocrosite.
Based on geochemical analyses, these volcanics exhibit andesitic flows character. Chondrite-normalize REE paterns of the rocks (except phreatomagmatic breccia) exhibit similar and subparallel distribution, moderately enrichment, spoon-shaped curves.
Geological, petrographical, mineralogical and geochemical determination on Eosen aged volcanics and related hydrothermal alteration reveal an epithermal system.
2022-06-13T10:21:41Z
2022-06-13T10:21:41Z
2022-06-13T10:21:41Z
2009
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/3146
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3151
2022-06-14T00:02:04Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Kütahya bölgesi kaolen ve diğer kil minerallerinin dağılımı, mineralojisi, jeokimyası ile kökenlerinin irdelenmesi
Erman, Hande
Kadir, Selahattin
ESOGÜ, Mühendislik Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Anabilim Dalı
Kaolinit
Mineraloji
Jeokimya
Hidrotermal Alterasyon
Kütahya
Kütahya kaolinite deposits formed by alteration of dacitic and andesitic tuffs
related to the Miocene volcanism. The kaolinite deposit contains silica- and Fe-Ti bearing phases (pyrite, goethite and rutile) in vertical and subvertical veins that diminish
and then disappear upward. Mineralogical zonation outward from the main kaolinite
deposit is as follows: kaolinite + opal-CT + smectite + illite + feldspar; feldspar +
kaolinite + quartz + smectite + illite; quartz + feldspar + volcanic glass. These veins
and mineral distributions demonstrate that hydrothermal alteration was the main process
in the development of the kaolinite deposits of the region. Petrographically, sanidine,
quartz, plagioclase phenocrysts, biotite, amphibole, hornblende and opaque minerals in
volcanic rocks are determined. Scanning Electron Microscopy (SEM) results show that
most of feldspar minerals are abraded so much, and related to altered minerals as
kaolinite, smectite and illite. Kaolinization occurred by the alteration of feldspar
minerals through hydrothermal fluids. Mineralogical determinations indicate that
kaolinite is the dominant mineral. According to the XRD results, the very sharp, intense
diagnostic basal reflections at 7.2 and 3.57 A indicate well-ordered kaolinite. However,
DTA-TG curves for the kaolinite samples show symmetrical endothermic and sharp
exothermic peaks attributed to well-crystallized kaolinite. Based on the geochemical
results lateral increase in SiO2 and decrease in Al2O3 and Fe2O3 from the center of the
kaolinite deposit. These results show that kaolinit deposits were formed by
hydrothermal alteration. Also, the negative Eu anomaly suggests the alteration of
feldspar through hydrothermal fluids.
Kütahya bölgesindeki kaolen yatakları, Miyosen volkanizmasına bağlı olarak
riyodasit, dasit, andezit ve trakiandezitlerin hidrotermal alterasyonları sonucu
oluşmuştur. Çalışma sahasındaki kaolen yatakları, ocağın üst kısımlarına doğru gittikçe
azalıp kaybolan dik veya dike yakın silika ve demir oksit (pirit, götit ve rutil) damarları
içerir. XRD verileri sonucunda, bölgede bulunan kaolen yataklarındaki mineralojik
zonlanma içten dışa doğru: kaolinit + opal-CT + smektit + illit + feldispat; feldispat +
kaolinit + kuvars + smektit + illit; kuvars + feldispat + volkanik cam seklindedir. Bu
damarlar ve mineralojik dağılımlar, bölgedeki kaolen yataklarının gelişiminin
hidrotermal alterasyona bağlı olduğunu göstermektedir. Petrografik olarak, volkanik
kayaçlarda sanidin, kuvars, plajiyoklaz, biyotit, amfibol, hornblend ile opak mineraller
belirlenmiştir. Taramalı elektron mikroskobu (SEM) incelemelerinde feldispat
minerallerinin bir çoğu aşırı derecede aşınmış olup, kaolinit, smektit ve illit gibi altere
ürünler ile ilişkilidir. Hidrotermal çözeltilerin etkisi ile ana kayaçtaki feldispatların
bozuşması sonucu kaolenleşme meydana gelmiştir. Mineralojik determinasyon
incelemelerinde, bölge genelinde baskın kil minerali, kaolinittir. XRD verilerine göre
kaolinit 7.2 ve 3.58 A’lık keskin ve şiddetli pikler vermektedir. Bununla birlikte,
kaolinit örneklerine ait DTA-TG eğrilerinde, endotermik piklerin simetrik olması ve
ekzotermik piklerin de keskin olması, kaolinitin iyi kristalli olduğunu göstermektedir.
Jeokimyasal verilere dayanarak, kaolen ocağının merkezinden yanal yönde dışarıya
doğru gidildikçe SiO2 miktarı artmakta, buna karşılık Al2O3 ve Fe2O3 miktarları
azalmaktadır. Bu sonuçlar, kaolen ve kil yataklarının hidrotermal alterasyonla
oluştuğunu göstermektedir. Ayrıca belirgin bir negatif Eu anomalisi görülmesi,
hidrotermal çözeltilerin feldispatları bozunmaya uğratması ile açıklanabilir.
2022-06-13T10:26:35Z
2022-06-13T10:26:35Z
2022-06-13T10:26:35Z
2009
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/3151
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3153
2022-06-14T00:01:04Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Bolu (Yaylacık) bölgesi karaçam ağaç halkalarının duraylı izotop oranlarının değişimlerinin incelenmesi
Aral, Duru
Mutlu, Halim
ESOGÜ, Mühendislik Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Anabilim Dalı
Dendrokronoloji
Karaçam Ağaç Halkası
Selüloz Saflaştırması
Karbon–Oksijen İzotop Oranları
Tree ring samples were collected from 200 to 500–year old black pine trees at two
different altitudes from the Bolu (Mengen) Yaylacık Forest for dendrocronological and
geochemical investigations. Following the annual ring measurements, samples were divided
into 5–year blocks from which cellulose was extracted. This was followed by the measurement
of carbon and oxygen isotope ratios on cellulose.
High correlation coefficients were calculated between carbon (r = 0,753) and oxygen (r
= 0,522) isotope ratios from two different altitudes. The carbon isotope ratios at both altitudes
are close to each other but 1‰ difference was found for the oxygen isotope ratios. These results
indicate that oxygen isotope ratios are controlled by climate conditions however carbon isotopes
are affected by industrialization processes.
Comparison of meteorological data from the Bolu region with isotope values yields
negative correlations between temperature and carbon isotope ratios. This is attributed to
climate conditions suitable to photosynthesis and more carbon dioxide uptake by the tree.
Oxygen isotope ratios from both altitudes are usually negatively and weakly correlated with rain
and temperature. Humidity showing negative responds to temperature and precipitation is
another climatic factor affecting isotope ratios recorded in the region. Humidity factor probably
weakened the relations between oxygen isotopes and temperature and rain. The Bolu region
receives heavy snowfall. Owing to the fact that snow is represented by lower δ
18O value,
negative correlations are obtained for oxygen isotopes and climatic parameters.
It was demonstrated that carbon isotope ratios of tree rings from both elevations have
continuous decreasing trends by 1950’s due to increasing rate of industrialization which well
agree with high negative correlations between global carbon emission values and carbon isotope
ratios (r = –0,918 and r = –0,803 for lower and upper sites).
Bolu (Mengen) Yaylacık Ormanından yaşları 200–500 yıl arasında olan karaçam
ağaçlarından dendrokronolojik ve jeokimyasal çalışmalar yapmak üzere iki farklı yükseltiden
ağaç halkası örnekleri alınmıştır. Yıllık halka ölçümleri gerçekleştirilen örnekler beşer yıllık
seksiyonlara ayrılarak selüloz saflaştırılmıştır. Elde edilen selüloz örneklerinin karbon ve
oksijen izotop oranları ölçülmüştür.
İki farklı yükseltiye ait karbon (r = 0,753) ve oksijen (r = 0,522) izotop oranları arasında
yüksek korelasyonlar hesaplanmıştır. Karbon izotop oranları birbirine oldukça yakın olmasına
karşın oksijen izotop oranları arasında yaklaşık 1‰ fark belirlenmiştir. Bu sonuçlar oksijen
izotop bileşimlerinin iklimsel koşullar tarafından denetlendiğini karbon izotop oranlarının ise
daha çok endüstriyelleşme süreçlerinden etkilendiğini ortaya koymaktadır.
Bolu yöresi için kaydedilmiş meteorolojik verilerle izotop değerlerinin karşılaştırılmış,
sıcaklık ile karbon izotop oranları arasında negatif korelasyonlar elde edilmiştir. Bölgedeki
iklim koşullarının fotosentez için uygun olması bu sonucu doğurmuştur. Oksijen izotop oranları
ile sıcaklık ve yağış arasındaki ilişkiler her iki yükselti için genellikle negatif yönlü ve zayıftır.
Bölgede oksijen izotop oranlarını etkileyen bir başka iklimsel faktör de nemliliktir. Nem faktörü
muhtemelen oksijen izotopları ile sıcaklık ve yağış arasındaki ilişkileri zayıflatmıştır. Bolu
bölgesi fazla kar yağışı almaktadır. Kar suyunun düşük δ18O değerlerine sahip olması
korelasyonların negatif yönlü ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Her iki yükseltinin ağaç halkalarından elde edilen karbon izotop oranlarının artan
endüstriyelleşme nedeniyle 1950’li yıllardan itibaren sürekli azalan değerler sergilemektedir.
Küresel emisyon değerleri ile ağaç halkası karbon izotop değerleri arasındaki yüksek negatif
yönlü ilişki (alt ve üst yükseltiler için sırasıyla r = –0,918 ve r = –0,803) bunu desteklemektedir.
2022-06-13T10:28:36Z
2022-06-13T10:28:36Z
2022-06-13T10:28:36Z
2009
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/3153
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3294
2022-06-17T00:02:45Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Mudurnu-Göynük havzasının üst kretase-paleojen tortulları stratigrafisi ve paleo-ortamsal özellikleri
Akan, Salih
Kutluk, Hatice
ESOGÜ, Mühendislik Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Anabilim Dalı
Mudurnu-Göynük Havzası
Üst Kretase-Paleojen Tortulları
Stratigrafi
Paleo-Ortam
The Mudurnu-Göynük Basin located on the Sakarya continent reveal significant
geological information regarding the closure of the Neo-Tethyan Ocean during Jurassic to
Eocene. Field work and the stratigraphic sections measured between the town of Göynük and
Himmetoğlu village in the southern part of the Mudurnu-Göynük Basin in this study revealed
the presence of Yenipazar, Seben, and Taraklı formations belonging to Gölpazarı Group;
Selvipınar limestone; Kızılçay formation; Halidiye formation of the Şehren Group; as well as
the Değirmenözü of the Yenipazar and Hisarözü members of the Seben formations during a
time span from Lower Cretaceous to Middle Eocene.
Characteristics of the thick sequences represented by the Yenipazar formation revealed
that the study area was a deep marine environment during the Upper Cretaceous (Campanian Maastrichtian). The sedimentological features of the Seben formation showed a steady-phase
when there were no income of clastic material into the basin. Taraklı formation possesses a
deltaic character which was formed on the continental settings were formed as a consequence
of the retreat of the sea towards the North and on where fluviatile sediments of the Kızılçay
formation were deposited upto the sea-shore. Selvipınar limestone was formed in a reefal
environment developed in a shallow-marine setting which was formed as an outcome of a
north-retreating sea. The first continental sediments in the region which were formed as a
result of the regression started during the Upper Cretaeous, belonged to Kızılçay formation
which reveals the characteristics of a meandering river. It was that regression caused the
shore-line to retreat towards the North. Marine sequences were continued to be deposited on
the Upper Cretaceous sediments in the northern parts from a paleo shore-line corresponding to
the present-day Göynük Creek while regressive sequences of the Taraklı and Kızılçay
formations were deposited in the northern parts of the basin.
Sakarya kıtası üzerinde bulunan Mudurnu-Göynük Havzası, Jura-Eosen zaman aralığında,
Neo-Tetis Okyanusunun kapanma evrimini ortaya koyan önemli jeolojik bulgular sunar. Bu
çalışmada, havzanın Göynük ilçesi ile Himmetoğlu köyü arasında kalan güney bölümünde
yapılan arazi gözlemleri ve alınan stratigrafik kesitler havzada Alt Kretase-Orta Eosen zaman
aralığını kapsayan dönemde, Gölpazarı Grubuna ait Yenipazar, Seben, ve Taraklı
formasyonları; Selvipınar kireçtaşı; Kızılçay formasyonu; Şehren Grubuna ait Halidiye
formasyonu; ayrıca Yenipazar formasyonu içerisinde Değirmenözü ve Seben formasyonu
içinde Hisarözü üyesinin varlığını ortaya koymuştur.
Yenipazar formasyonu ile temsil edilen kalın istifin özellikleri inceleme alanının Üst
Kretase’de (Kampaniyen-Maastrihtiyen) derin denizel bir ortam olduğunu göstermektedir.
Seben formasyonunun sedimantolojik özellikleri havzaya detritik malzeme geliminin
olmadığı duraylı bir devreyi gösterir. Taraklı formasyonu denizin kuzeye doğru çekilmesiyle
karasal ortam özelliği kazanan alanlarda, Kızılçay Formasyonunu oluşturan akarsuların sahil
çizgisinden itibaren biriktirdiği deltayik çökel özelliğindedir. Selvipınar kireçtaşları kuzeye
doğru gerileyen bir denizin oluşturduğu, sığ denizel ortamda gelişmiş resifal ortam ürünüdür.
Bölgede Üst Kretase sonlarında başlayan regresyon sonucu oluşan ilk karasal çökel,
menderesli akarsu çökellerinin oluşturduğu bir istif özelliği taşıyan Kızılçay formasyonudur.
Üst Kretase sonlarındaki regresyonu sonucunda sahil çizgisi kuzeye doğru gerilemiştir.
Regressif karakterdeki Taraklı ve Kızılçay formasyonları havzanın kuzeyinde çökelmeye
devam ederken, Paleosen’de bugünkü Göynük çayına karşılık gelen bir paleo-sahil
çizgisinden itibaren kuzey kısımda kalan denizel istiflerin Üst Kretase tortulları üzerine
çökeliminin devam ettiği görülür.
2022-06-16T10:55:33Z
2022-06-16T10:55:33Z
2022-06-16T10:55:33Z
2010
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/3294
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3450
2022-06-23T00:00:35Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Başköy ve Bayramhacılı (Kayseri) civarındaki üst miyosen-pliyosen yaşlı karbonatlı ve killi birimlerin jeolojisi, mineralojisi, jeokimyası ve çökelme ortamı
Göz, Ersel
Kadir, Selahattin
ESOGÜ, Mühendislik Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Anabilim Dalı
Jeoloji
Karbonat
Mineraloji
Paleoiklim
Paleoortam
Paleotoprak
Orta Anadolu Volkanik Bölgesi
Üst Miyosen-Pliyosen
Tez çalışmasının amacını Başköy, Güzelöz ve Bayramhacılı köyleri (Kayseri),
Şahinefendi ve Sofular köyleri (Nevşehir) civarında yer alan Üst Miyosen-Pliyosen
yaşlı volkano-sedimanter birimler içindeki karbonatlı ve killi birimlerin jeolojisi,
mineralojisi, jeokimyası ve çökelme ortamının araştırılması oluşturmaktadır. Birimleri
karakterize eden örneklerin mineralojik özellikleri polarizan mikroskopisi, X-ışınları
kırınımı (XRD), taramalı elektron mikroskopisi (SEM) ve jeokimyasal analizlerle
incelenmiştir. Orta Anadolu Volkanik Bölgesinde yer alan çalışma alanında birçok
ignimbirit seviyesi, andezit ve bazalt ile akarsu ve göl çökelleri ara katkılıdır.
Bayramhacılı ve Kışladağ Üyeleri başlıca olarak akarsu ve göl çökellerinden
oluşmaktadır. Bitki kök izleri, paleotopraklar, kalişlerin varlığı ve çalışma alanının
litofasiyesi akarsu ve sığ göl ortamlarını göstermektedir. Bu ortamlarda feldispat,
kuvars, kalsit, opal-CT, amfibol egemendir, bunlara simektit, illit ve eser olarak
paligorskit ve sepiyolit eşlik etmektedir. Karbonat örneklerinde mikrosparitik-sparitik
kalsit çimentonun gelişimi ve kırık ve çatlaklardaki köpekdişi türü sparitik kalsit
kristaller, kurak ve yağışlı dönemlerin ardalanmasını belirtmektedir. Kalişlerin duraylı
oksijen ve karbon izotop değerleri kalişlerin oluşumundaki meteorik su etkisini, kurak
koşulları ve küresel bitki örtüsü değişimi ile ilişkisini göstermektedir. Kireçtaşı
örneklerinin duraylı oksijen ve karbon izotop değerleri göle tatlı su girişini ve biyolojik
kökeni göstermektedir.
The aim of the thesis is to investigate of the geology, mineralogy, geochemistry
and depositional environment of carbonate and argillaceous units in the Upper Miocene-
Pliocene aged volcano-sedimantary sequences which are located between Başköy,
Güzelöz, and Bayramhacılı villages (Kayseri), Şahinefendi, and Sofular villages
(Nevşehir). The samples which are characterized of the units were analysed with
respect to their mineralogical characteristics by polarized-light microscopy, X-ray
diffraction (XRD), scanning electron microscopy (SEM), and geochemical analyses.
The study area is situated in Central Anatolian Volcanic Province which contains many
ignimbrite levels, andesite, basalt intercalated with fluvial and lacustrine deposits.
Bayramhacili and Kısladağ Members are predominantly composed of the fluvial and
lacustrine deposits. The presence of root traces, paleosols, calcrete and the description
of the lithofacies in the study area indicate fluvial and shallow-lake environments.
These environments are dominated by feldspar, quartz, calcite, opal-CT, amphibole
coexisted with smectite, illite and accessory palygorskite and sepiolite. Smectite
predominates in paleosol and calcrete units. Development of microsparitic to sparitic
calcite cement in carbonate samples, and dogtooth-type sparitic crystals in fractures and
cracks indicate alternating periods of drought and wet. The oxygen and carbon stable
isotope values of calcretes indicating their formation under the influence of meteoric
water and which is related to the drought climatic conditions and the global vegetation
change. The oxygen and carbon stable isotope values of limestone samples which
indicates freshwater fluxes to the lake, and biogenic origin.
2022-06-22T05:55:50Z
2022-06-22T05:55:50Z
2022-06-22T05:55:50Z
2010
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/3450
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3933
2022-07-29T00:01:07Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Kütahya fay zonu'nun kuvaterner aktivitesi
Altınok, Sevgi
Altunel, Erhan
ESOGÜ, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Anabilim Dalı
Kütayha Fay Zonu
Aktif Fay
Arkeosismoloji
Paleosismoloji
Fault Zone
Active Fault
Archeoseismology
Paleoseismology
Kütahya Fay Zonu, Kütahya Havzası‟nın güneyini sınırlar. Havzanın güneyinde
birbirine az çok paralel uzanan faylar bulunmaktadır. Güneydeki faylar temel kayalar
ile Pliyosen yaĢlı çökeller arasındaki sınırı oluĢturmakta ve fay düzlemleri ana kaya
içinde belirgin Ģekilde görülmektedir. Bu çalıĢma kapsamında yapılan arazi gözlemleri,
temel kayalar ile Pliyosen yaĢlı birimler arasındaki fay zonunun aktif olmadığını ortaya
koymaktadır. Bu zonun birkaç yüz metre kuzeyinde, jeolojik, morfolojik, jeofizik ve
paleosismolojik verilerden yararlanarak yapılan çalıĢmalar son 8000 yıl içinde en az iki
adet yüzey kırığı oluĢturan depremin meydana geldiğini ortaya koymaktadır. Bu
depremlerden birincisi M.Ö. 6000‟li yıllarda, ikincisi ise M.Ö. 5000 yılından sonra
meydana gelmiĢtir.
Kütahya Havzası‟nın kuzeyinde yer alan Seyitömer Höyüğü‟nde M.Ö. 1800‟lü
yıllara tarihlenen deprem hasarları bulunmaktadır. Seyitömer Höyüğü‟nde hasar
oluĢturan ve höyüğün M.Ö. 1800‟lü yıllarda terk edilmesine neden olan deprem
muhtemelen Kütahya Fay Zonu‟nda M.Ö. 5000 yılından sonra meydana gelen
depremdir. Paleosismolojik çalıĢmalar bu depremin büyüklüğünün 6.5-7 civarında
olduğunu ortaya koymaktadır. ÇalıĢma kapsamında Kütahya Havzası‟nın kuzeyinde,
Seyitömer Höyüğü ile EskiĢehir-Kütahya karayolu arasında bir fay zonu daha
haritalanmıĢtır ancak bu fay zonunun aktif olmadığı kanısına varılmıĢtır. Havzanın
güneyini sınırlayan Kütahya Fay Zonu‟nun aktif olduğu ve 6.5-7 büyüklüğünde deprem
üretme potansiyeli olduğu ortaya konmuĢtur.
2022-07-28T08:32:32Z
2022-07-28T08:32:32Z
2022-07-28T08:32:32Z
2010
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/3933
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3010
2022-06-07T00:00:41Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Sünnet gölü arşivinin (Mudurnu, Bolu, Kuzeybatı Anadolu) farklı disiplinlerle paleoiklimsel incelenmesi
Erayık, Celal
Ocakoğlu, Faruk
ESOGÜ, Mühendislik Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Anabilim Dalı
Paleolimnoloji
Paleoiklim
Gölsel Arşiv
KB Anadolu
Duraylı İzotop
Polen
Diatom
Paleolimnology
Paleoclimatology
Lacustrine Archives
NW Anatolia
Stable İsotopes
Pollen
Diatom
In this study the lake Sünnet which is a landslide dammed lake between Bolu and Göynük at the NW Anatolia is examined by different methods. Primarily, digital elevation models and bathymetry maps were prepared; landslides that originated the lake and lake margin terraces were mapped. Afterwards, 4 cores are collected from different depths of the lake. Sedimantological, geochemical, minerological, izotopic and biological analyses were performed on 68 samples which were collected at each 2 cm interval in the SK-2 core. On the basis of the findings, a local climate change template for the last 250 years is prepared and it is compared with the global data.
The SK-2 core whose base goes back to 1760 AD is divided in to 5 distinct periods which show different climate and lake levels (1760-1800, 1800-1860, 1860-1910, 1910-1990, 1990-2009). Increased 18O rate and high Pinus/total tree pollen rate is observed in 1760-1800 AD interval. In the period 1800-1860 AD, lake level stayed on highest position, degree of the surface alteration (Na2O/Al2O3, Na2O/TiO2 and Na2O/K2O) is reflected on the soil decomposition processes, and at the same time salinity indicators (Mg/Ca and Sr/Ca) remarkably decreased at the beginning and the end of the period. The 1860-1910 AD period is characterised by partially low water level and the oscillation of the abundance Hantzschia amphioxys diatom taxon between % 20 and 50. 1910-1990 AD period is marked by lower water levels and less anoxic (V/Al ve Zn/Al) conditions. During the 1990-2009 AD period, water level rised again, increasing anoxic conditions on V/Al ve Zn/Al charts, decreasing salinity on Mg/Ca and Sr/Ca graphs and the abundance of Cyclotella ocellata diatom taxon is observed.
On the basis of the assessments it is noteworthy that, Sunspot number is very compatible with the Sünnet Lake record. Lower Sunspot periods generally correspond to more rainy and lower temperature periods in the Sünnet Lake record.
Bu çalışmada KB Anadolu‘da Bolu ile Göynük arasında bulunan ve bir heyelan set gölü olan Sünnet Göl‘ü farklı yaklaşımlar kullanılarak incelenmiştir. Öncelikle alanın dijital topografik ve batimetrik haritaları hazırlanmış; arazi gözlemleri vasıtasıyla gölü oluşturan heyelanlar ve göl kenarı taraçaları haritalanmıştır. Daha sonra gölün farklı derinliklerinden 4 adet karot alınmıştır. Çalışmaların yoğunlaştırıldığı SK-2 karotu üzerinden 2 cm aralıklı alınan 68 örnek sedimantolojik, kimyasal, mineralojik, izotopik ve biyolojik analizlere tabi tutulmuştur. Elde edilen bulgularla son 250 yıllık dönemin iklim değişimlerini gösteren bir yerel şablon çıkartılmış; ve standart küresel bulgularla karşılaştırılmıştır. Yapılan sedimantolojik gözlemler sonucunda, tabanı 1760 yılına kadar uzanan SK-2 karotu farklı iklim ve göl seviyesinin değişimini gösteren beş döneme (1760-1800, 1800-1860, 1860-1910, 1910-1990, 1990-2009) ayrılmıştır. Tanımlanan 1760-1800 aralığında artan 18O değerleri ve yüksek Pinus/toplam ağaç poleni oranı gözlenmektedir. 1800-1860 aralığında ise göl seviyesi en yüksek konumunda kalmış; yüzeysel ayrışmanın etkinliği (Na2O/Al2O3, Na2O/TiO2 ve Na2O/K2O) kendini toprak ayrışma süreçlerinde göstermiş ve bununla birlikte tuzluluk göstergeleri (Mg/Ca ve Sr/Ca) dönemin başında ve sonunda belirgin şekilde azalmıştır. 1860-1910 aralığı kısmen düşük su düzeyleri ve Hantzschia amphioxys diatom taksonunda %20-50 arasında bolluk salınımlarıyla temsil olunur. 1910-1990 aralığı ise daha düşük su düzeyleri ve anoksik (V/Al ve Zn/Al) koşulların azalması ile belirgindir. 1990-2009 aralığında su düzeyi yeniden yükselmiş, V/Al ve Zn/Al grafiklerinde anoksik koşulların artışı, Mg/Ca ve Sr/Ca grafiklerinde tuzluluk koşullarının azalışı ve Cyclotella ocellata diatom taksonunda bolluk artışı izlenmiştir. Yapılan değerlendirmeler, Güneş lekeleri sayısı ile Sünnet Gölü kaydının yüksek bir uyum içinde olduğunu göstermektedir. Düşük Güneş lekeli dönemler Sünnet Gölü kaydında yüksek yağışlı ve genellikle daha az sıcak dönemlere karşılık gelmektedir
2022-06-06T10:27:48Z
2022-06-06T10:27:48Z
2022-06-06T10:27:48Z
2011
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/3010
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3549
2022-06-29T00:00:35Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Karaçayır ve Hallaçlar (Uşak) kaolinit yataklarının mineralojisi, jeokimyası ve izotopik karakterizasyonu ile kökenlerinin irdelenmesi
Erkoyun, Hülya
Kadir, Selahattin
ESOGÜ, Mühendislik Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Ana Bilim Dalı
Kaolinit
Hidrotermal Alterasyon
Mikromorfoloji
Hydrothermal Alteration
Geochemistry
Karaçayır ve Hallaçlar kaolinit yatakları, Türkiye'nin batısındaki Uşak bölgesinde yer alan Orta Miyosen yaşlı Dikendere volkanitleri (riyolit ve andezit), Paleozoyik yaşlı muskovit şist, glokofan şist, talk şist, klorit şist ve Üst Miyosen yaşlı Karaboldere volkanitleri (dasit, andezit ve silisli kayaçlar) içinde oluşmuştur. Kaolenleşmeyle ile silisleşmenin ilişkisi, demir oksitleşme, pirit, kalkopirit ve jipsin bulunması volkanitlerde ve şistlerdeki hidrotermal alterasyonun faylar tarafından kontrol edildiğini göstermektedir. Kaolinit yataklarının merkezindeki baskın olan kaolinite kuvars, simektit, illit, alunit ve opal-CT eşlik etmekte, yanlara ve yukarı doğru simektit, illit, klorit ve Fe-oksit/hidroksit fazları (götit, lepidokrosit, hematit, pirit, kalkopirit, jarosit, jips/anhidrit) artmaktadır. Dokusal olarak riyolit, dasit ve andezitteki sanidin ve plajiyoklas, şistlerdeki muskovit, klorit ve feldispat mineralleri serisitleşmiş ve kaolenleşmiştir. Karaçayır ve Hallaçlarda SiO2/Al2O3 oranları sırasıyla 2.8-2.9 ve 1.04 ile 1.45 arasında değişmektedir. Karaçayır ve Hallaçlar kaolinit yataklarında Sr zenginleşmesi, Rb+Ba, Ti'nın tüketilmesi, ağır nadir toprak elementlerinin hafif nadir toprak elementlerine göre tüketilmesi ile negatif Eu anomalisi feldispat ve hornblendin hidrotermal sıvılarla fraksiyonlaşmasını göstermektedir. Karaçayır ve Hallaçlar kaolinitlerinin ? 18O ve ? D değerleri hipojen kökenli olduğu ve oluşum sıcaklıkları da ? 18O değerlerinden yararlanılarak sırasıyla 65.7-131.7°C, 134.1-183.4°C ve simektit için 68.7-148.9°C, 65.6°C, arasında tespit edilmiştir. Pirit, kaolkopirit ve jipsin negatif ? 34S değerleri hidrotermal aktivite sonucunda oluşumu yansıtmaktadır, bunu pirit-kalkopirit çiftinden hesaplanan izotopik denge sıcaklığı 80-125°C bunu desteklemekte ve sülfürün jeotermal sulardan geldiğini göstermektedir. Karaçayır ve Hallaçlar kaolinit yatakları, volkanitlerdeki feldispat, hornblend ve volkanik camın, şistlerdeki muskovit, klorit ve feldispatın epitermal alterasyonuyla asidik ortamsal koşullarda Miyosen volkanizması boyunca tektonik aktivitelerle kontrollü olarak oluşmuştur.
The Karaçayır and Hallaçlar kaolinite deposits of the Uşak Province (western Turkey) are hosted by Middle Miocene Dikendere volcanites (rhyolite and andesite), Paleozoic muscovite schist, glaucophane schist, talc schist, chlorite schist and Upper Miocene Karaboldere volcanites (dacite, andesite and siliceous materials). Association of kaolinization with silicification, Fe-oxidation, presence of pyrite, chalcopyrite and gypsum reveal that hydrothermal alteration processes in volcanites and schists controlled by faults. Thus, mineralogical zonation, such as the prevalent kaolinite is associated with quartz, smectite, illite, alunite, opal-CT in center of the kaolinite deposist, and relative increase of smectite, illite, chlorite, and Fe-oxide/-hydroxide and S-phases (goethite, lepidocrocite, hematite, pyrite, chalcopyrite, jarosite gypsum/anhydrite) outward and upward in these deposits, demonstrate that hydrothermal-alteration processes resulted in kaolinization. Texturally, sanidine and plagioclase crystals are sericitizied and kaolinized in rhyolite, dacite and andesite, muscovite, chlorite and feldspar in schists. The SiO2/Al2O3 ratio in Karaçayır and Hallaçlar is between 2.8-2.9 and 1.04-1.45, respectively. Enrichment of Sr and depletion of Rb+Ba, Ti, and HREE relative to LREE, with a distinct negative Eu anomaly, are responses to the fractionation of feldspar and hornblende by the hydrothermal fluid in Karaçayır and Hallaçlar kaolinite deposits. ? 18O ve ? D values of Karaçayır and Hallaçlar kaolinite reveal that hypogen origin and the formation temperatures of based on ? 18O values yielded 65.7 -131.7°C, 134.1-183.4°C and smectite 68.7-148.9°C, 65.6°C, respectively. The negative ? 34S values of pyrite, chalcopyrite and gypsum/anhydrite reflects formation under hydrothermal activity, this assumption is supported by pyrite-chalcopyrite pairs calculated isotope equilibrium temperature of 80-125°C and reflects formation from geothermal-water-derived sulphur. Thus, Karaçayır and Hallaçlar kaolinite deposit formed under acidic environmental conditions by epithermal alteration of feldspar, hornblende and volcanic glass in volcanites and muscovite, chlorite and feldspar in schists controlled by tectonic activities during Miocene volcanism.
2022-06-28T10:30:08Z
2022-06-28T10:30:08Z
2022-06-28T10:30:08Z
2011
doctoralThesis
http://hdl.handle.net/11684/3549
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2384
2022-01-21T01:00:20Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Orta Sakarya bölgesi kretase - tersiyer istifinin kaynak bölge ve iklimsel açılardan incelenmesi
Açıkalın, Sanem
Ocakoğlu, Faruk
ESOGÜ, Mühendislik Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Anabilim Dalı
Mudurnu-Göynük Havzası
Geç Kretase
Kaynak Bölge
Paleoiklim
Deniz Seviyesi Değişimi
Çalışma alanı olan Mudurnu-Göynük Havzası, Orta Sakarya Bölgesinde yer alır.
NeoTetis’in kuzey kolunda konumlanan alan, paleocoğrafik özellikler açısından Kretase
sonunda ana su kütlesinden kısmen ayrılmış durumdadır ve güneyinden bir dalma–
batma zonu ile sınırlandırılmıştır. Alanda kıta – kıta çarpışmasının ne zaman başladığı
ise tartışmalıdır. Bu çalışmada Geç Kretase – Erken Paleosen yaşlı üç adet ölçülü
stratigrafik kesit üzerinde, sedimantolojik, sedimanter petrografik, Optik CL,
jeokimyasal ve duraylı izotop çalışmaları yürütülerek okyanusun kapanma yaşına
yaklaşımda bulunulmuş ve havzada hüküm süren iklimsel ve oşinografik koşullar
aydınlatılmıştır. Kesitler Kampaniyen yaşlı pelajik kireçtaşları ile başlar; türbitidik
kumtaşı ara tabakalı derin deniz çamurları ile devam eder. Paleosen’de sığ denizel
kireçtaşı/marn ardalanması gözlenir.
Kaynak bölge çalışmalarında, Geç Kampaniyen’de (71,6 Ma) kaynak kayaçların
felsikten mafik karaktere evrildiği saptanmıştır. Bu, okyanusal kabuk ve metamorfik
kayaçlardan oluşan yığışım prizmasının yükselerek kaynak alan oluşturduğunun işareti
olarak değerlendirilmiştir. NeoTetis’in kuzey kolundaki çarpışmanın Geç Kampaniyen–
Erken Mastrihtiyen yaş aralığından hemen önce gerçekleştiği ileri sürülmüştür.
Belirgin iklimsel ve oşinografik değişimlerin gözlendiği bazı seviyeler küresel
olaylar ile kolaylıkla deneştirilebilirken, kimilerinin küresel kayıtlarda karşılığı yoktur.
71,9 Ma dolaylarındaki deniz seviyesi yükselmesi, diğer havzalarda da kayıtlanan
öztatik kontrollü bir sapmadır. Benzer şekilde, Kampaniyen–Mastrihtiyen sınırındaki
(70,6 Ma) ve 69,9 Ma’daki küresel soğuma ve seviye düşümleri de Orta Sakarya
Bölgesinde kayıtlanmıştır. 72,2 Ma ve 71,6 Ma’da gözlenen seviyesi yükselimleri ise
havzada yaşanan tektonik olayların kontrolündedir. Özellikle 71,6 Ma’daki seviye
yükselimi, üretkenlik ve detritik katkıdaki düşüş, okyanusun kapanması ve yükselen
yığışım prizmasının havzada yarattığı yerel etkilerin bir sonucudur.
The study area, Mudurnu- Göynük Basin, is located at the Central Sakarya
Region. The area was located at the northern branch of NeoTethys at the Late
Cretaceous, partially separated from main water mass and bounded by a subduction
complex from south. The starting age of collision in the basin is still under debate. In
this study, age of collision and climatic/oceanographic conditions of the basin
enlightened with sedimentological, sedimentary petrographic, Optic CL, geochemical
and stable isotopic studies which were carried on three Late Cretaceous-Early Paleocene
stratigraphic sections. All sections start with Campanian pelagic limestone and continue
with deep marine mudstones with turbiditic sandstone interbeds. At Paleocene, shallow
marine limestone/marl alternation can be seen.
With provenance studies, it was determined that characteristics of source rocks
evolve from felsic to mafic at Late Campanian (71,6 Ma), which considered as an
uplifting of accretionary prism, made up of oceanic crust and metamorphic rock slides,
to form source area. Therefore, it is proposed that the collision at the north branch of
NeoTethys started just before the Late Campanian–Early Maastrichtian period.
Some levels with distinct shifts in oceanographic and climatic conditions can be
easily correlated with global trend, where some doesn’t have any correspondence in
global records. The sea level rise at 71,9 Ma is an eustatic controlled event that also
recorded in other basins. Similarly, global cooling and sea level falls at Campanian –
Maastrichtian boundary (70,6 Ma) and at 69,9 Ma are also recorded in Central Sakarya
Region. Contrarily, sea level rise at 72,2 and 71,6 Ma are under control of ongoing
tectonic events in the basin. Particularly, sea level rise at 71,6 Ma with fall at detritic
input and productivity, are results of local effects caused by closure of the ocean and
uplifting of accretionary prism.
2022-01-20T10:39:28Z
2022-01-20T10:39:28Z
2022-01-20T10:39:28Z
2011
physicsThesis
http://hdl.handle.net/11684/2384
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3123
2022-06-11T00:00:32Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Karaçayır ve Hallaçlar (Uşak) kaolinit yataklarının mineralojisi, jeokimyası ve izotopik karakterizasyonu ile kökenlerinin irdelenmesi
Erkoyun, Hülya
Kadir, Selahattin
ESOGÜ, Mühendislik Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Ana Bilim Dalı
Kaolinit
Hidrotermal Alterasyon
Mikromorfoloji
Hydrothermal Alteration
Stable-İsotope Geochemistry
Karaçayır ve Hallaçlar kaolinit yatakları, Türkiye'nin batısındaki Uşak bölgesinde yer alan Orta Miyosen yaşlı Dikendere volkanitleri (riyolit ve andezit), Paleozoyik yaşlı muskovit şist, glokofan şist, talk şist, klorit şist ve Üst Miyosen yaşlı Karaboldere volkanitleri (dasit, andezit ve silisli kayaçlar) içinde oluşmuştur. Kaolenleşmeyle ile silisleşmenin ilişkisi, demir oksitleşme, pirit, kalkopirit ve jipsin bulunması volkanitlerde ve şistlerdeki hidrotermal alterasyonun faylar tarafından kontrol edildiğini göstermektedir. Kaolinit yataklarının merkezindeki baskın olan kaolinite kuvars, simektit, illit, alunit ve opal-CT eşlik etmekte, yanlara ve yukarı doğru simektit, illit, klorit ve Fe-oksit/hidroksit fazları (götit, lepidokrosit, hematit, pirit, kalkopirit, jarosit, jips/anhidrit) artmaktadır. Dokusal olarak riyolit, dasit ve andezitteki sanidin ve plajiyoklas, şistlerdeki muskovit, klorit ve feldispat mineralleri serisitleşmiş ve kaolenleşmiştir. Karaçayır ve Hallaçlarda SiO2/Al2O3 oranları sırasıyla 2.8-2.9 ve 1.04 ile 1.45 arasında değişmektedir. Karaçayır ve Hallaçlar kaolinit yataklarında Sr zenginleşmesi, Rb+Ba, Ti'nın tüketilmesi, ağır nadir toprak elementlerinin hafif nadir toprak elementlerine göre tüketilmesi ile negatif Eu anomalisi feldispat ve hornblendin hidrotermal sıvılarla fraksiyonlaşmasını göstermektedir. Karaçayır ve Hallaçlar kaolinitlerinin ? 18O ve ? D değerleri hipojen kökenli olduğu ve oluşum sıcaklıkları da ? 18O değerlerinden yararlanılarak sırasıyla 65.7-131.7°C, 134.1-183.4°C ve simektit için 68.7-148.9°C, 65.6°C, arasında tespit edilmiştir. Pirit, kaolkopirit ve jipsin negatif ? 34S değerleri hidrotermal aktivite sonucunda oluşumu yansıtmaktadır, bunu pirit-kalkopirit çiftinden hesaplanan izotopik denge sıcaklığı 80-125°C bunu desteklemekte ve sülfürün jeotermal sulardan geldiğini göstermektedir. Karaçayır ve Hallaçlar kaolinit yatakları, volkanitlerdeki feldispat, hornblend ve volkanik camın, şistlerdeki muskovit, klorit ve feldispatın epitermal alterasyonuyla asidik ortamsal koşullarda Miyosen volkanizması boyunca tektonik aktivitelerle kontrollü olarak oluşmuştur.
The Karaçayır and Hallaçlar kaolinite deposits of the Uşak Province (western Turkey) are hosted by Middle Miocene Dikendere volcanites (rhyolite and andesite), Paleozoic muscovite schist, glaucophane schist, talc schist, chlorite schist and Upper Miocene Karaboldere volcanites (dacite, andesite and siliceous materials). Association of kaolinization with silicification, Fe-oxidation, presence of pyrite, chalcopyrite and gypsum reveal that hydrothermal alteration processes in volcanites and schists controlled by faults. Thus, mineralogical zonation, such as the prevalent kaolinite is associated with quartz, smectite, illite, alunite, opal-CT in center of the kaolinite deposist, and relative increase of smectite, illite, chlorite, and Fe-oxide/-hydroxide and S-phases (goethite, lepidocrocite, hematite, pyrite, chalcopyrite, jarosite gypsum/anhydrite) outward and upward in these deposits, demonstrate that hydrothermal-alteration processes resulted in kaolinization. Texturally, sanidine and plagioclase crystals are sericitizied and kaolinized in rhyolite, dacite and andesite, muscovite, chlorite and feldspar in schists. The SiO2/Al2O3 ratio in Karaçayır and Hallaçlar is between 2.8-2.9 and 1.04-1.45, respectively. Enrichment of Sr and depletion of Rb+Ba, Ti, and HREE relative to LREE, with a distinct negative Eu anomaly, are responses to the fractionation of feldspar and hornblende by the hydrothermal fluid in Karaçayır and Hallaçlar kaolinite deposits. ? 18O ve ? D values of Karaçayır and Hallaçlar kaolinite reveal that hypogen origin and the formation temperatures of based on ? 18O values yielded 65.7 -131.7°C, 134.1-183.4°C and smectite 68.7-148.9°C, 65.6°C, respectively. The negative ? 34S values of pyrite, chalcopyrite and gypsum/anhydrite reflects formation under hydrothermal activity, this assumption is supported by pyrite-chalcopyrite pairs calculated isotope equilibrium temperature of 80-125°C and reflects formation from geothermal-water-derived sulphur. Thus, Karaçayır and Hallaçlar kaolinite deposit formed under acidic environmental conditions by epithermal alteration of feldspar, hornblende and volcanic glass in volcanites and muscovite, chlorite and feldspar in schists controlled by tectonic activities during Miocene volcanism.
2022-06-10T12:58:25Z
2022-06-10T12:58:25Z
2022-06-10T12:58:25Z
2011
doctoralThesis
http://hdl.handle.net/11684/3123
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Fen Bilimler Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2226
2022-01-11T07:13:12Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Hocaköy baraj yeri (İnegöl-Bursa) rezervuar alanı duraysızlıklarının değerlendirilmesi
Özgün, Mustafa Serkan
Kayabaşı, Ali
ESOGÜ, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği
Dam
Slope
Ancient Landslide
Reservoir
Hocaköy
Bu çalışma kapsamında, Hocaköy Barajı (İnegöl-Bursa)’ nın rezervuar alanında
bulunan paleoheyelanlar incelenmiştir. Hocaköy Barajı’ nın rezervuarında su tutulmadan
önceki ve su tutulduktan sonraki durumlarda statik ve dinamik (depremli) koşullar
araştırılmış ve duraysızlığın oluşup oluşamayacağı tahmin edilmiştir.
Paleoheyelanlar Üst Miyosen yaşlı İnegöl Formasyonu’ nun kiltaşları, altere
kiltaşları ve Kuvarterner yaşlı yamaç molozundan oluşmaktadır. Paleoheyelanlardaki kayma
yüzeyi daireseldir. Paleoheyelanların kayma yüzeylerini paleoheyelanlardaki kiltaşları ile
altere kiltaşları arasındaki sınır oluşturur. Paleoheyelanlar Hocaköy Barajı’ nın rezervuar
alanında aks yerine yaklaşık 1 km uzaklıkta yer almaktadır.
Rezervuar alanında su tutulmadan önce statik koşuldaki durumda yapılan analizlerde
belirlenen minimum güvenlik katsayılarına göre paleoheyelanlar duraylıdır ama depremli
koşulda paleoheyelanlarda duraysızlık gözlenebilir. Rezervuar alanında su tutulduktan sonra
suyun maksimum su kotunda bulunduğu durumda statik koşulda paleoheyelanlar duraylıdır.
Depremli durumda ise paleoheyelanlarda duraysızlık gözlenecektir.
In this study, paleolandslides at Hocaköy Dam reservoir site (Inegöl-Bursa) were
investigated. The static and dynamic (earthquake) conditions were investigated before
accumulation of water in reservoir and after accumulation of water in reservoir and the
probability of instability were estimated.
Paleolandslides forms from the claystones and alterated claystones of Inegöl
Formation which is upper Miocene aged and Quaternary aged slope wash material. Circular
sliding surface occurs in these type landslides. Sliding surface are between claystones and
alterated claystones in paleolandslides. Paleolandslides are locates in reservoir site
approximately 1 km to the dam axis.
Before accumulation of water in reservoir, the paleolandslides are stable under static
condition with minimum factor of safety according to stability analysis. However under
eartquake condition, instability may be observed. When the maximum water level maximum
at reservoir lake, the paleolandslides will be stable under static condition. The instability will
be observed under earthquake condition at paleolandslides.
2022-01-10T11:28:28Z
2022-01-10T11:28:28Z
2022-01-10T11:28:28Z
2019
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/2226
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2321
2022-01-18T01:00:23Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Eskişehir civarındaki manyezit yataklarının jeolojik ve jeokimyasal özelliklerinin araştırılması
Yenipınar, Ceyhun
Sendir, Hüseyin
ESOGÜ, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Anabilim Dalı
Jeokimya
Manyezit
Serpantinit
Peridodit
Ofiyolit
Geochemstry
Magnesite
Serpantinite
Peridotite
Ophiolit
Çalışma alanı yüksek kalitelitede manyezitlerin bulunduğu bir bölgedir. Çalışmada,
doğu-batı yönünde Eskişehir-Tavşanlı arasında, kuzey-güney yönünde Bozüyük-Kütahya il
sınırı arasında kalan 70 000 hektarlık (700 km2
) alanda oluşmuş manyezitlerin jeolojik ve
jeokimyasal açıdan oluşumu irdelenmiştir.
Bölgede genel olarak Kriptokristalen (amorf-jel) yapıda manyezitler bulunmaktadır.
Bölgedeki kaliteli manyezitlerin XRF analizlerinde görülen silis, kireç, demir ve alümin,
kütlesel olarak %10’un altındadır. Sedimanter oluşumlar hariç, ülkemizdeki manyezit
cevherleri genel olarak bölgedeki faylanmaya bağlı olarak serpantinit içerisindeki büyük
ve kılcal çatlaklarda bulunmaktadır. Bu oluşumlara etki eden CO2 Asendan; CO2 ihtiva
eden sular aşağıdan gelir, Dessandan; CO2’li sular yüzeysel kaynaklı ve atmosferiktir.
Çalışma alanında 2011-2014 yılları arasında toplamda 40 adet numuneye kimyasal
analiz (XRF) yapılmıştır. Analiz sonuçlarında kütlesel ağırlık olarak MgO oranı %83-% 99
arası, CaO oranı %0.29-5.75 arası, SiO2 oranı %0.06-%13 arası, Fe2O3 oranı %0.02-%1.55
arası, Al2O3 oranı %0.01-%0.59 arası, ateş zayiatlarının da (AZ) %44-%53.76 arasında
olduğu gözlenmiştir. Bölgede, kaliteli manyezitin olduğu belirlenmiş olsa da düşük
kalitede manyezitlerin de oldukça yoğun olarak görülebildiği anlaşılmıştır.
İzotop analizi olarak 8 adet numune analiz edilmiştir. Numunelerde δ 13C (PDB) ‰
-5,8 ile -10,02 arasında, δ 18O (SMOW) ‰ 29,84 ile 28,3 arasında olduğu görülmüştür. Bu
sonuçlara göre manyezit yataklarının oluşumunda meteorik su ve organik orjinli karbonun
manyezitin çökelimine katıldığı görüşüne varılmıştır
The study area is a region of high quality magnesite. In this study, geological and
geochemical formation of the magnesites formed in the area of 70 000 hectares (700 km2
)
between the Bozüyük-Kütahya province border in the north-south direction between
Eskişehir and Tavşanlı in the east-west direction was examined.
In the region there are generally magnesites in cryptocrystalline (amorphous-gel)
form. Silica, lime, iron and alumina, which are observed in XRF analyzes of quality
magnesites in the region, are below 10% by mass. Except for the sedimentary formations,
magnesite ores in our country are generally found in large and capillary cracks in the
serpentine, due to faulting in the region. CO2 affecting these formations Asendan; CO2-
containing waters come from below, Dessandan; The CO2 waters are surface-welded and
atmospheric.
Chemical analysis (XRF) was performed on 40 samples in the study area between
2011 and 2014. The results of the analysis show that MgO content is between 83% and
99%, CaO content is between 0.29% and 5.75%, SiO2 content is between 0.06% and 13%,
Fe2O3 content is between 0.02% and 1.55%, Al2O3 content is between 0.01% and 0.59%
(AZ) was found to be between 44% and 53.76%. Although it is determined that the region
is of high quality magnesite, it has been understood that magnesite can be seen very
intensely at low quality.
As an isotope analysis, 8 samples were analyzed. In the samples δ 13C (PDB) δ is
between -5.8 and -10.02, δ 18O (SMOW) ‰ is between 29.84 and 28.3. These results
suggest that meteoric water and organic origin carbon in the formation of magnesite
deposits are involved in the deposition of magnesite
2022-01-17T10:25:05Z
2022-01-17T10:25:05Z
2022-01-17T10:25:05Z
2018
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/2321
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2416
2022-01-22T01:00:16Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Kızılinler mahallesinin (Tepebaşı, Eskişehir) çevresindeki kaya düşmesi duraysızlıklarının araştırılması ve çözüm önerileri
Kırbaş, Fatih
Kayabaşı, Ali
ESOGÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Anabilim Dalı
Kaya Düşmesi
Hat Etüdü
Tren Yolu
Kızılinler
RocFall
Line Survey
Railway
Kızılinler
Heyelanlar oluşturduğu olumsuz etkilerden dolayı doğal afetler içinde önemli bir
yer tutar. Heyelanlar, etkin oldukları bölgede yerleşim yerlerine can ve mal kaybı şeklinde
zarar vermekle beraber aynı zamanda karayolları-demiryolları, bahçe veya ekili alanlar
gibi ekonomik yapıları da etkiler. Ülkemizde birçok bölgede heyelanlar meydana
gelmektedir. Bu heyelanlardan bazıları ciddi sosyal ve ekonomik kayıplara neden
olmaktadır. Heyelanlar veya kütle hareketleri, kaya, zemin veya her ikisinin karışımından
oluşmuş malzeme içerisinde meydana gelmektedir.
Bu tez kapsamında Eskişehir Kızılinler köyü çevresinde bulunan yamaçlardaki
bazaltlardan düşen kaya bloklarının incelenmesi yapılmıştır. Bu kayaçların bölgede
bulunan tren yolunu tehdit edip etmediği incelenmiş ve herhangi bir can ve mal kaybı
yaşanmaması için alınabilecek önlemlerin tespiti yapılmıştır. İnceleme alanı ve yakın
çevresinde yaşları Triyas ile Holosen arasında değişen birimler yer almaktadır. En altta
Triyas'da oluşmuş metamorfik-ofiyolitik-metadetritik tektonik birliği yer almaktadır.
Bunların üzerine Jura-Kretase-Eosen-Miyosen-Pliyosen yaşlı sedimanter ve volkanik
kayaçlar yer almaktadır. Bu volkanik kayaçlardan inceleme alanında bulunan bazaltlar
kaya çatlakları içinde suyun bulunması ve sık sık donma çözülmeye uğraması nedeni ile
bloklar halinde düşmektedir. Bunlar en fazla ilkbahar ve kış mevsiminde görülmektedir.
İnceleme alanında yapılan arazi çalışmalarında düşen kaya bloklarının çapları, jeolojik
özellikleri, ana kayaya ve tren yoluna olan mesafesi ölçülmüştür. Ayrıca ana kayanın
jeolojik özellikleri, eklem açıklıkları, eklem aralıkları çatlak yüzeyleri gibi özellikleri de
incelenmiştir. Bu incelemeler sonucunda, kaya düşmesi gibi duraysızlıklarda çözümleme
yapan bilgisayar programlarında arazide alınmış bilgilere göre aynı çaplarda tek ve çoklu
bloklar düşürülmüş ve bu blokların tren yoluna ulaşıp ulaşmadığı belirlenmiştir. Herhangi
bir can ve mal kaybının yaşanmaması için düşen kaya bloklarının tren yoluna gelmesini
önlemek amaçlı bariyer, hendek veya zemin değiştirilmesi gibi önlemler önerilmiştir
Landslides take important place in natural disasters due to their negative effects.
Landslides cause both the loss off lives and property at their active locations and disturb
railroad and higways, gardens, cultivated fields like eceonomic structures. Landslides ocur
in many regions of our country. Some landslides cause huge social and economical losses.
Landslides occur from mass movements of rock, soil or both soil-rock mixture.
In this thesis, the basaltic rock falls at the slopes along the Kızılinler village of
Eskişehir city were investigated. The rockfall risk for the railroad at the region was
investigated and measures were suggested for any loss of life and property. Triassic aged
metamorphic-ophiolitic-metadetritic tectonic units the basement geologic units at the
region. Jurassic to Pliocene aged sedimantologic and volcanic rocks overlie this basement
unit. Basalt blocks of this volcanic unit the falling blocks. The freezing and thawing cycle
in winter and spring seasons enlarge the discontinuities so basaltic blocks are falls
especially in winter and spring seasons. The geologic structure of rockfall region, diameter
and sahape of falling rock blocks, the distance to the railroad were investigated. With the
computer program a series of the investigated rock falls were modelled and falling senarios
were hold. A mitigation suggestions such as barriers, trenches, changing basement
properties were made also
2022-01-21T13:34:49Z
2022-01-21T13:34:49Z
2022-01-21T13:34:49Z
2019
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/2416
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2521
2022-02-07T08:42:27Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Kocaeli yarımadası (kuzeybatı Türkiye) triyas sedimanter istifinin foraminifer mikropaleontolojisi ve biyostratigrafisi
Okur, Kübra
Kadir, Selahattin
Kılıç, Ali Murat
ESOGÜ, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Anabilim Dalı
Triyas
Foraminifer
Kocaeli Yarımadası
İzotop Analiz Jeolojisi
Biyostratigrafi
Triassic
Foraminifera
Kocaeli Peninsula
İsotope Geology
Bu çalışma, Alp Tipi Triyas istifinin dünyadaki en güzel örneklerinden birini
sergileyen Kocaeli Yarımadası’nda gerçekleştirilmiştir. Kocaeli Triyas istifi, dünya
genelinde Triyas istifleri arasında korelasyon yapılabilecek, kılavuz özelliklerini
taşımaktadır. Hemen hemen kesiksiz bir istif özelliği sunan Triyas istiflerinin bentik
forsminiferleri üzerinde çok nadir araştırmalar bulunmakla birlikte tüm Triyas istifindeki
bentik foraminiferleri ayrıntılı bir şekilde ortaya koyan araştırma bulunmamaktadır. Bu
nedenle, bu tez çalışmasında ilk kez tüm Triyas istiflerinde bentik foraminiferlerin
sistematiğinin, biyostratigrafisinin ve jeolojik tarihçesinin ortaya konulması amaçlanmıştır.
Bu amaç doğrultusunda arazi çalışmalarında 31 adet ölçülü stratigrafik kesit alınmış 477
adet örnek derlenmiştir. Ayrıca, jeolojik tarihçenin daha ayrıntılı ortaya konması amacıyla
izotop çalışmaları da gerçekleştirilmiştir.
Bentik foraminiferlera ait tür bazında 30, cins bazında 14 foraminifer tanımı
yapılmıştır. Glomospira grandis, Involutina sinuosa pragsoides, Aulotortus tumidus bentik
foraminiferler bulgularına ilk kez rastlanılmıştır. Glomospira cinsine ait yeni olabileceği
düşünülen bir türün tanımlaması yapılmış olup, henüz tür isimlendirmesine gidilmemiştir.
Karbonat petrografisi sonuçları sonrasında Gebze ve Ağva arasındaki birimlerin yanal
olarak dağılımları belirlenmiştir. Birimlerin birbirleriyle geçişli olduğu ortaya konmuştur.
Kocaeli Yarımadası’nda yüzeyleyen Triyas birimlerinde Postcladella kalhori,
Meandrospira carnica, Glomospirella grandis ve Ammobaculites radstadtensis olmak
üzere dört adet menzil zonu, Meandrospira pusilla-Ophtalmidium sp. topluluk biyozonu ve
Glomospirella grandis, Endoteba controversa, Turriglomina carnica, Meandrospira
pusilla, Meandrospira karnica, Postcladella kalhori olmak üzere altı adet bolluk biyozonu
tanımlanmıştır. İlk kez oksijen ve karbon duraylı izotop analiz analizi yapılmış,
diyajenezin etkin olduğu, değişen sıcaklık değişimleri ile dönemsel deniz hareketler
(akıntılar/hidrotermal/deniz seviyesi değişimi) hakkındaki veriler yorumlanmıştır. Kocaeli
Triyas’ına ait tüm bu verilerin kuzeybatı Anadolu jeoloji tarihçesinin ortaya konmasında
önemli olduğu görülmektedir
This study was carried out in Kocaeli Peninsula, exhibits one of the most beautiful
examples of the Alpine Type Triassic sequence in the world. The Kocaeli Triassic
sequence has guide features that can be correlated between Triassic sequences worldwide.
Although there are very rare studies on the benthic foraminifers of the Triassic sequences,
present an almost continuous sequence feature, there is no study that demonstrates the
benthic foraminifers in the entire Triassic sequence in detail. In this thesis, it is aimed to
reveal the systematic, biostratigraphy and geological history of benthic foraminifera in all
Triassic sequences for the first time. 477 samples were collected from 31 measured
stratigraphic sections in field studies. In addition, isotope studies were carried out to reveal
the geological history in more detail.
Thirty genera and fourteen species of Triassic benthic foraminifera have been
identified. Findings of Glomospira grandis, Involutina sinuosa pragsoides, Aulotortus
tumidus benthic foraminifers were encountered for the first time. The definition of a
species that is thought to be a new species belonging to the genus Glomospira has been
defined, and no species naming has been made yet. After the carbonate petrography results,
the lateral distribution of the units between Gebze and Ağva was determined. It has been
revealed that the units are transitive with each other. Eleven biostratigraphic zones have
been defined. For the first time, oxygen and carbon stable isotope analysis was carried out.
It is seen that all these data belonging to Kocaeli Triassic are important in revealing the
northwestern Anatolian geology history
2022-02-07T08:42:27Z
2022-02-07T08:42:27Z
2022-02-07T08:42:27Z
2020
doctoralThesis
http://hdl.handle.net/11684/2521
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2527
2022-02-09T01:00:30Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Aktif Fayları Geçen Antik Yollarda Tarihsel Deprem İzlerinin Araştırılması Kuzey Anadolu Fay Zonu Üzerinde Pilot Çalışma
Elma, İsmet
Altunel, Erhan
ESOGÜ, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Anabilim Dalı
KAFZ
Aktif Fay
Arkeosismoloji
Tarihsel Feprem
Antik Yol
Active Fault
Archaeoseismology
Historical Earthquakes
Kuzey Anadolu Fay Zonu (KAFZ) ülkemizin içinde bulunduğu bölgede yıkıcı
depremlere kaynaklık eden en önemli aktif tektonik yapılardan biridir. KAFZ üzerinde
yakın geçmişte ve tarihsel dönemlerde yıkıcı depremlerin meydana geldiği bilinmektedir.
Bu depremler, yüzey faylanması oluşturmuşlar ve üzerlerinde bulunan insan yapımı
yapılarda hasarlara ve ötelenmelere neden olmuşlardır. Anadolu, dünyada ilk planlı
yerleşimlerin ortaya çıktığı bir bölgede yer almaktadır ve yerleşimler o günden bugüne
kesintisiz devam etmektedir. Anadolu’da yerleşik hayata geçilmesiyle birlikte, farklı
boyutlarda yerleşim yerleri ortaya çıkmış ve bu yerleşim yerlerinin birbirleri ile ticaret, savaş
vb. nedenlerle iletişime geçmeleri sonucu aralarında ulaşımı sağlamak amacıyla yollar inşa
edilmiştir. Anadolu’da zaman içinde gelişen yol ağları, bazı bölgelerde aktif fayları karşıdan
karşıya geçmek zorunda kalmışlardır. Herhangi bir aktif fayı karşıdan karşıya geçen yollar,
o fay zonu üzerinde meydana gelen yüzey kırığı yaratan depremlerden etkilenecekleri için
deprem verilerini kayıt etme potansiyeline sahiptir. Bu tür arkeolojik kalıntılarda saklı
kayıtların ortaya çıkarılması; fayın kesin yeri, fay zonu üzerinde meydana gelen tarihsel
depremlerin büyüklükleri, deprem sırasındaki atım miktarı, kayma hızı gibi parametrelerin
belirlenmesinde önemli bilgiler vermektedir. Arkeolojik kalıntıların bu potansiyeli göz
önünde bulundurularak KAFZ’nun Havza Segmenti üzerinde bir çalışma yapılmıştır. Havza
Segmenti üzerinde en son 1943 yılında M=7.6 bir deprem meydana gelmiş ve yüzeyde 6 m
ye yakın sağ yanal yer değiştirmelere neden olmuştur. Havza Segmenti, Karadeniz
kıyılarındaki önemli yerleşim yerleri ile İç Anadolu’daki yerleşim yerleri arasında bir
tektonik sınır oluşturduğu için bu yerleşim yerleri arasında bulunan yollar bu segmenti
karşıdan karşıya geçmek zorundadır. Bu nedenle, Havza Segmenti civarında yapılan
çalışmalarda dört farklı lokasyonda bu segmenti karşıdan karşıya geçen antik yol
belirlenmiştir. Çalışılan alanın en batısındaki 1. lokasyonda bulunan bir antik yolun yaklaşık
40±5 metre, 2. lokasyonda yer alan antik yolun 10 metre, 3. lokasyonda yer alan antik yolun
8 m ve en doğudaki 4. lokasyonda yer alan bir başka antik yolun 40±5 metre sağ yanal
ötelendiği tespit edilmiştir. Yolların yaşları bilinmemekle birlikte fay üzerinde 10
mm/yıl’dan fazla kayma hızı olduğu görülmektedir
The North Anatolian Fault Zone (NAFZ) is one of the most important active tectonic
structures which produces destructive earthquakes in Anatolia. It is well known that
destructive earthquakes occured on the NAFZ in recent and historical periods. These
earthquakes involved surface ruptures and damaged man-made structures as a result of
displacement. Anatolia is one of the first region where planned settlements were first
established and going on continously. Settlements in various size were emerged within time
and roads were constructed between different settlements for transportation. Considering the
extend of active faults and the road network all over Anatolia, some roads must cross active
faults in some regions. Roads which cross an active fault have potential to record earthquake
data since they are affected by surface ruptures of large earthquakes. Inferring these records
in archaeological remains provide valuable information about some parameters of active
fault such as the exact location of the fault, the magnitude of the historical earthquakes,
amount of offset and slip rate. Considering the potential of archaeological remains, a study
was conducted on the Havza Segment of the NAFZ. The last large earthquake on the Havza
Segment was in 1943 with M = 7.6 earthquake which involved about 6 m of right lateral
displacements on the surface. As the Havza Segment forms a tectonic border between the
important settlements on the Black Sea coast and the settlements in Central Anatolia the
roads between these settlements must cross this segment. Therefore, detailed study around
the Havza Segment showed that ancient roads cross this segment in four different locations.
From west to east along the segment, about 40±5 m, 10 m, 8 m and 40±5 m cumulative right
lateral displacement was measured on ancient roads in four different locations. Although the
ages of the roads are not known, the slip rate on the fault is observed more than 10 mm/yr
2022-02-08T08:02:58Z
2022-02-08T08:02:58Z
2022-02-08T08:02:58Z
2020
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/2527
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2533
2022-02-09T01:00:35Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Kayabaşı (Mustafakemalpaşa, Bursa) kaloen oluşumlarının, minerolojik, jeokimyasal incelenmesi
Ateş, Hülya
Kadir, Selahattin
ESOGÜ, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Anabilim Dalı
Bursa
Hidrotermal Alterasyon
Jeokimya
Köken
Mineraloji
Mustafakemalpaşa
Geochemistry
Hydrothermal Alteration
Mineralogy
Mustafakemalpaşa (Bursa) güneyinde Mesozoyik yaşlı temel kayaçları örten riyolitik
bileşime sahip Erken Miyosen yaşlı volkanik ve piroklastik kayaçların tektonik aktiviteler
etkisi altında oluşan kırıklar boyunca hidrotermal getirime bağlı alterasyon ve/veya kimyasal
ayrışmasının sonucu olarak bölgede ekonomik potansiyele sahip kaolen yatakları
oluşmuştur. Bu endüstriyel hammadde yataklarının jeolojik, mineralojik, jeokimyasal
özellikleri ile oluşum mekanizmalarının irdelenmesi konularında detaylı çalışmalar
yapılmamıştır. Bu boşluğu doldurmak amacı ile arazi çalışmaları yapılmış, mineralojik
[polarizan mikroskop, X-Işınları difraktometresi (XRD), Fourier Dönüşümlü Kızıl Ötesi
Spektrometrisi (FTIR)], mikromorfolojik [(taramalı ve geçirimli elektron mikroskopu
(SEM-EDX ve TEM)] ve jeokimyasal (tüm kayaç ve mineral kimyası) analizleri
yorumlanmıştır. Bu yatakta kaolinit ve alünit mineralleri egemen olup, bu minerallere
genellikle kuvars, simektit, opal-CT ve eser miktarda halloysit eşlik etmektedir. Kaolen
yatağında merkezden dışa doğru; kaolinit, alünit+kaolinit, simektit şeklinde bir mineral
dağılımı gözlenmektedir. SEM-EDX analizlerinde kaolinit kristallerinin ve buna ek olarak
yer yer özşekilli alünit mineralleri ile Fe-oksit oluşumlarının bu mineraller ile birlikte
bulunması da ortamdaki hidrotermal koşulların etkisini göstermektedir. Zenginleştirilmiş
kaolinit fraksiyonları ve alünit örnekleri, DTA-TG analizlerinde ısıya karşı ideal yansıma
eğrileri ve ideal FTIR spektrum eğrileri vermiştir. Hafif Nadir Toprak Elementi (HNTE) /
Ağır Nadir Toprak Elementi (ANTE) oranının yüksek olması, kaolinit ve alünit
oluşumlarının amfibol, plajiyoklaz ve devitrifiye volkan camından kaynaklandığını
göstermektedir. Ayrıca, kaolinit kil fraksiyonlarında yapılan izotop analizlerine ait
18O ve
D değerlerinin ‰–4,12 ve ‰1,26 ile ‰–89,94 ve ‰–104,81 arasında değişmesi ve saf
alünit örneklerindeki
18O ve
34S değerlerinin ‰–3,3 ve ‰0,4 ile ‰3,6 ve ‰15,3 arasında
olması kaolenleşmenin hidrotermal kökenli olduğunu göstermektedir
In the South of Mustafakemalpaşa (Bursa) district, Early Miocene aged volcanic and
pyroclastic rocks having rhyolitic composition covers the Mesozoik basement rocks. As a
result of tectonic activities and hydrothermal alteration and/or chemical decomposition of
these rocks, kaolinite deposites with economic potential have been formed. There is not any
study on the geology, mineralogy, geochemical and occurency process of these deposits. In
order to complete this deficiency, field works have been done, and mineralogy [Polarized
light microscope, X-Ray diffractometer (XRD), infrared (IR)], micromorphology [(scanning
and transmission electron microscobe (SEM-EDX and TEM)] and geochemistry (whole rock
and mineral chemistry) analyses are interpreted. For this deposite, kaolinite and alünites are
main minerals and generally quartz, smectite, opal-CT and trace amount of halloysite
accompany to these minerals. In kaolinite deposit, from center to outer, it is seemed
kaolinite, alünite+kaolinite, smektite. Fe-oxide phases, seemed with kaolinite and alünite
minerals which cross cutting kaolinizated tuffs as veins, indicates the multi-hydrothermal
alteration. In addition, locally co-existing of euhedral alünite minerals and Fe-oxide
occurencies shows the effects of hydrothermal conditions in this environment. Enriched
kaolinite fractions and alünite samples, gives ideal reflection curves against the heats and
ideal FTIR spectrum curves. Detection of high rate LO in Mustafakemalpaşa kaolinites,
chemical index of alteration (CIA), high SO3+K2O+Al2O3 values show that alünite
accompanies to kaolinite. High Ba, Sr and Zr values of kaolinite samples indicates that
Mustafakemalpaşa kaolinite deposite is of hypogen origin. High Light Rare Earth Element
(LREE) / Heavy Rare Earth Element (HREE) ratio indicates that kaolinite and alünite
occurencies originate from amphibole, plagioclase and devitrified volcanic glass.
Additionally,
18O ve D values belong to isotope analys is used on kaolinite clay
fractionation change between ‰–4.12 - ‰1.26 and ‰–89.94 - ‰–104.81,
18O and
34S
values belong to pure alünite samples are between ‰–3.3 - ‰0.4 and ‰3.6 - ‰15.3.These
results show that the kaolinization is of the hypogenic origin
2022-02-08T08:14:36Z
2022-02-08T08:14:36Z
2022-02-08T08:14:36Z
2020
doctoralThesis
http://hdl.handle.net/11684/2533
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/4146
2022-08-05T00:01:03Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Oysu (Altıntaş/Kütahya) kaolen yataklarının, jeolojik, mineralojik, jeokimyasal özellikleri ve kökenlerinin irdelenmesi
Sakhizada, Dur Mohammad
Kadir, Selahattin
ESOGÜ, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Anabilim Dalı
Jeokimya
Kaolen
Köken
Mineraloji
Geochemistry
Kaolinite
Kütahya
Mineralogy
Volcanic Units
Batı Anadolu’da Altıntaş (Kütahya) Oysu Köyü ve çevresinde Miyosen yaşlı
volkano-sedimanter istif içerisindeki riyolitik, riyodasitik ve dasitik karakterli volkanik
malzemenin tektonik aktiviteler ve buna bağlı olarak hidrotermal alterasyonu ve/veya
kimyasal ayrışması sonucu ekonomik potansiyele sahip kaolinit yatakları oluşmaktadır.
Kaolinit; seramik, porselen, eczacılık, boya ve kağıt sanayiinde kullanılan önemli bir
endüstriyel hammaddedir. Günümüze kadar bu endüstriyel hammadde yataklarının jeolojik,
mineralojik, jeokimyasal özellikleri ile oluşum mekanizmalarının irdelenmesi konularında
detaylı çalışmalar yapılmamıştır. Bu tez çalışması, bu boşluğun doldurulması ve yapılan
arazi çalışmaları ile mineralojik [polarizan mikroskop, X-Işınları difraktometresi (XRD),
Fourier Dönüşümlü Kırmızı-Altı (FTIR)], mikromorfolojik [taramalı elektron mikroskopu
(SEM-EDX), geçirimli elektron mikroskopu (TEM)] ve jeokimyasal (tüm kayaç ve mineral
kimyası) analizleri ile aydınlatmayı amaçlamaktadır. Arazi çalışmaları ve laboratuar
analizleri sonucu elde edilen bulgular yardımı ile ülke ekonomisine katkı sağlayacak olan
potansiyel kaolen yataklarının etkin bir şekilde ortaya konulması hedeflenmektedir
Oysu village (Altıntaş, Kütahya) in western Anatolia has pottentially economic
kaolinite deposits hosted by tectonic controlled hydrothermally altered and/or weathered
volcanosedimentary units such as rhyolite and dacite. Kaolinite is an important industrial
raw material used in the ceramica, porcelain, pharmaceutical, paint and paper industries. To
date, detailed studies on the geological, mineralogical, geochemical properties and formation
mechanisms of these industrial raw material deposits have not been studied. Thus, the main
aim of this study was to fill this gap and to elucidate the detailed mineralogy [(polarized light microscopy, Forier Transform Infrared Spectroscopy (FTIR)], micromorphological
[(Scanning Electron Microscopy (SEM-EDX) and Transmission Electron Microscopy
(TEM)] and geochemical (modelling of mass gains and losses of major-, trace- and rare earth elements during alteration, and mineral chemistry) methods
2022-08-04T05:33:42Z
2022-08-04T05:33:42Z
2022-08-04T05:33:42Z
2020
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/4146
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/4186
2022-08-06T00:01:32Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Galatya volkanik provensi’nin (Orta Anadolu) miyosen volkanizmasının petrolojik evrimi
Toygar Sağın, Özlem
Kadir, Selahattin
ESOGÜ, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Anabilim Dalı
Galatya Volkanik Provensi
Alkali Kayaç
Sub-Alkali Kayaç
İzotop
Miyosen
Astenosfer
Galatean Volcanic Province
Alkaline Rocks
Sub-Alkaline Rocks
Asthenosphere
Bu çalışmada Galatya Volkanik Provensi Miyosen volkanizmasının petrolojik evrimi
araştırılmıştır. Mesozoyik ve Senozoyik boyunca meydana gelen yakınlaşma, dalma-batma
ve çarpışma süreçleri ile şekillenen Anadolu’da ve çevresinde magmatik aktivite gösteren
ve farklı bileşimlerde ürünleri meydana getiren volkanik provenslerden biri olan Galatya
Volkanik Provensi, kuzeybatı Anadolu’da yaklaşık 7500 km2
’lik bir alana yayılan
Türkiye’nin en geniş yayılımlı volkanik merkezlerinden birisidir. Provens çapında gözlenen
Miyosen volkanizması iki ana evreye ayrılmıştır. İlk evre Erken Miyosen yaşlı piroklastik
ürünler, asidik-ortaç bileşimli volkanikler ile az oranda alkali bazaltik lavları içerirken;
ikinci evre Geç Miyosen yaşlı alkali bazaltik kayaçları kapsamaktadır. Erken Miyosen
volkanik kayaçları belirgin bir şekilde fraksiyonel kristalizasyon etkisi göstermekte ve
evrimlerinde az oranda kabuksal kirlenme etkisi taşımaktadır. Geç Miyosen alkali
volkanikleri ise E-MORB benzeri bir kaynaktan itibaren düşük dereceli kısmi ergimeler ile
oluşmuştur. Provensin doğu kesiminde bazı Geç Miyosen alkali volkanik kayaçları
elementsel ve izotopik içerikleri bakımından astenosferik bir manto bileşenini
yansıtmaktadır. Bunlar yüksek 143Nd/144Nd ve düşük 87Sr/86Sr değerleri ile sub-alkali ve
diğer alkali volkanik kayaçlardan ayrılmaktadır. Erken Miyosen’de dalan okyanusal
kabuğun ergimesinden ve dehidrasyonu sonucu ortaya çıkan akışkanlarca metasomatize
olmuş litosferik manto kaynak alanına, Geç Miyosen’in sonlarına doğru muhtemelen Kıbrıs
diliminin roll-back hareketi sonucunda yükselen astenosferik ergiyiklerin karıştığı ve
Çamlıdere-Güvem-Orta civarında yüzlek veren astenosferik kökenli alkali volkanik
kayaçları meydana getirdiği düşünülmektedir
The petrological evolution of the Galatean Volcanic Province was investigated based
on whole-rock geochemistry and radiogenetic isotope (Sr-Nd) analyzes in this study. During
Mesozoic and Senozoic, Anatolia and its surrounding regions was affected by convergence,
subduction and collision events and intense magmatic activities generated different types of
products during this time. Galatean Volcanic Province which spreads over an area of
approximately 7500 km2
in northwest Anatolia is one of the biggest volcanic provinces in
Turkey. The Miocene volcanism observed across the province is divided into two main
phases. First phase includes Early Miocene of pyroclastic products, acidic-intermediate sub alkaline volcanic rocks with a small amount of alkaline basaltic lavas; the second phase
contains Late Miocene of alkaline basaltic lavas. Sub-alkaline volcanic rocks originated
from a subduction related metasomatised lithospheric mantle source whereas alkaline
basaltic rocks show subduction effect less than the older phase. Early Miocene volcanic
rocks have a significant fractional crystallization effect with a little crustal contamination,
while Late Miocene alkaline volcanics were formed with low grade partial melting from a
similar source to E-MORB. Some Late Miocene alkali volcanic rocks in the eastern part of
the province reflect an asthenospheric mantle component in terms of their elemental and
isotopic characteristics. These rocks distinguish from sub-alkaline and other alkaline
volcanic rocks with high 143Nd/144Nd and low 87Sr/86Sr values. The asthenospheric
component is thought to be risen due to the roll-back movement of the Cyprus slab beneath
center Anatolia, thereafter it percolated Early Miocene of metasomatised lithospheric mantle
source towards the end of the Late Miocene and finally generate the alkaline basaltic rocks
which outcrop around Çamlıdere-Güvem-Orta region
2022-08-05T05:26:58Z
2022-08-05T05:26:58Z
2022-08-05T05:26:58Z
2020
doctoralThesis
http://hdl.handle.net/11684/4186
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3036
2022-06-08T00:00:25Z
com_11684_15
com_11684_2
col_11684_94
Nijer su kaynaklarının incelenmesi
Guingarey, Kassim Ali
Yasin, Didem
ESOGÜ, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Anabilim Dalı
Nijer
Su Kalitesi
İçme Suyu
Hidrojeokimya
Niger
Water Quality
Drinking Water
Hydrogeochemistry
Güneyde Nijerya, güneybatıda Benin ve Burkina Faso, kuzeyde Cezayir,
kuzeydoğuda Libya, doğuda Çad, batıda Mali ile komşu olan Nijer, topraklarının %60‘ı çöl
ya da yarı-çöl olan bir Afrika ülkesidir. Çalışma kapsamında Nijer‘de Niamey, Tillaberi ve
Dosso bölgelerindeki kırsal alanlarda açılan su kuyularına ait analiz sonuçları
değerlendirilmiştir. Analiz sonuçları, hidrojeokimyasal özellikler, içme ve sulama için
uygunluğu açısından incelenmiştir. Suların sulama suyu açısından uygunluğunu
değerlendirmek için Permeabilite İndeksi (PI), Magnezyum Oranı (MR), Çözünebilir
Sodyum Yüzdesi (SSP), Kelley Oranı (KR), Potansiyel Tuzluluk (PS), Sodyum
Adsorpsiyon Oranı (SAR), Artıksal Sodyum Karbonat (RSC) değerleri hesaplanmıştır. Su
örnekleri içme suyu amacı ile kullanılabilirliğini araştırılması için standartlar ile
karşılaştırılmıştır. Yapılan değerlendirmeler sonucunda suların CaMgHCO3
‘
lı ve
NaHCO3‘lı sular olduğu tespit edilmiştir. Mineral doygunluk indeksleri değerleri çoğu
örneğin jips, anhidrit, aragonit, kalsit ve dolomit açısından doygun olmadığını
göstermektedir. Ayrıca suların genellikle sulama ve içme suyu amaçlı kullanımının uygun
olduğu belirlenmiştir
Niger is neighbour to Nigeria in the south, Benin and Burkina Faso in the
southwest, Algeria in the north, Libya in the northeast, Chad in the east, Mali in the west,
60% of its land is a desert or semi-desert African country. In the study, the well drilled in
the rural areas of Niamey, Tillaberi and Dosso were investigated. Analysis results were
evaluated to hydrogeochemical properties and suitability for drinking and irrigation. To
evaluate the suitability of the waters in terms of irrigation water Permeability Index (PI),
Magnesium Ratio (MR), Soluble Sodium Percentage (SSP), Kelley Ratio (KR), Potential
Salinity (PS), Sodium Adsorption Ratio (SAR), Residual Sodium Carbonate (RSC) values
were computed. Parameters were compared with Standards. Water resources are
CaMgHCO3 and NaHCO3 facies. The results of mineral equilibrium modeling indicate that
most of the examined waters are undersaturated with respect to gypsum, anhydrite,
aragonite, calcite and dolomite. In addition, it has been determined that the water is
generally suitable for irrigation and drinking purposes
2022-06-07T11:27:27Z
2022-06-07T11:27:27Z
2022-06-07T11:27:27Z
2020
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/3036
tur
info:eu-repo/semantics/openAccess
ESOGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü