2024-03-29T11:22:48Z
http://openaccess.ogu.edu.tr:8080/oai/request
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/577
2016-08-09T00:00:15Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Batın cerrahisi uygulanan BMI≥30 üzerinde olan obez hastalarda nöromüsküler bloğun geri döndürülmesinde neostigmin ve sugammadeksin karşılaştırılması
Onay, Meryem
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Koleksiyonu
Obezite
PORK
Nöromuskuler Monitor
Vekuronyum
Sugammadex
Neostigmin
Obesity
PORC
Neuromuscular Monitor
Vecuronium
Bu çalışma, ESOGÜ Tıp Fakültesi Hastanesi ameliyathanesinde genel anestezi altında açık veya laparoskopik batın cerrahisi planan ASA I-II-III(American Society of Anesthesiologists), BMI≥30 un üzerinde olan ,18-65 yaş hastalarda yapıldı. Noninvaziv monitorizasyonla birlikte nöromuskuler monitorizasyon için TOF - Watch (Organon Teknika,Boxtel, Hollanda) uygulandı. Anestezi indüksiyonunda;intravenöz pentotal (3-6mg/kg) ,remifentanil 1 mcg/kg, idamesinde inhalasyon anesteziği sevofloran % 2-3 ve %50 oksijen+ %50 N2O kullanıldı. Uyarıya yanıt alındıktan sonra hastaya vekuronyum 0.1 mg/kg verildi. Train of four (TOF) yanıtların kaybolduğu (TOF sayısı 0) anda trakeal entübasyon uygulandı. Cerrahi dönem ise; hastanın kliniğine göre ve TOF değerinin 0-2 arasında olacak şekilde (cerrahinin türüne göre) 0.01 -0,02 miligram/kilogram (mg/kg) vekuronyum ile ek doz uygulandı. Derlenme döneminde ise nöromuskuler bloğun geri döndürülmesinde TOF sayısının 2 nin üzerinde ve klinik olarak diyafram haraketlerinin başlanması beklendi. Nöromuskuler bloğun geri döndürülmesinde sugammadeks (grup sug) 2mg/kg ve neostigmin (grup neo) 0.05mg/kg ile birlikte atropin 0,02mg/kg uygulandı . TOF oranı 0.9 olduğunda ve hastanın klinik değerlendirilmesi sonucu extübe edildi. Grup sug ve neo hastalarda T2’den TOF oranı 0.9’a ulaşma süresi sırasıyla 3,7 dk (dakika) ve 14 dk idi. (p<0,001) Grup neo da ise kendi içinde derlenme süresi ile BMI arasında ilişki bulundu. ( p=0,017; r =0,399)Grup sug da ise BMI ile arasında ilişki saptanmadı. Sonuç olarak PORC obezitede öngörülebilir bir komplikasyondur. Sugammadeks, neostigmine göre obezite gibi kritik hastalarda daha hızlı ve güvenli hava yolu sağlamada etkin bir ajandır.
This study is performed in operating rooms of ESOGU Faculty of Medicine Hospital. Patients are ASA I-II-III(American Society of Anesthesiologists), BMI≥30 , aged 18-65 years old, undergoing laparoscopic abdominal surgery with general anesthesia. Non invasive monitorisation and TOF monitorisation is performed. TOF - Watch (Organon Teknika,Boxtel, Holland) For anesthesia induction, intravenous penthotal (3-6mg/kg) ,remifentanyl 1 mcg/kg is used. For anesthesia maintenance inhalation anesthetic sevoflorane % 2-3 and %50 O2+ %50 N2O is used. After adequate response is acquired after stimulus, vecuronium (0.1 mg/kg) is administered. At the moment of diminished train of four (TOF number is 0) responses, tracheal intubation is performed. During surgical operations, additional vecuronium doses are administered where TOF should be between 0-2 according to patients’ clinical condition and also according to the surgery type. Additional vecuronium doses are administered 0.01 -0,02 miligram/kilogram (mg/kg). During recovery period, we waited for TOF to be >2 and clinical diaphragmatic movements are seen. For neuromuscular block reversal, sugammadeks (group sug) 2mg/kg and neostigmin (group neo) 0.05 mg/kg plus atropin 0,02mg/kg are administered. When TOF ratio is 0.9 and clinical condition of patient is alright, extubation is done. Group sug ve group neo patients durations are respectively (TOF from 2 to 0.9) 3,7 minutes and 14 minutes. (p<0,001) Group neo has significant relation between BMI and recovery period. ( p=0,017; r =0,399) Group sug has no significant relation between BMI and recovery period. In conclusion, PORC is an foreseeable complication in obesity. Sugammadeks, is faster than neostigmin and more efficient in maintaining patent airway especially in obese patients after abdominal surgeries.
2016-08-08T09:18:34Z
2016-08-08T09:18:34Z
2016-08-08T09:18:34Z
2015-10-22
physicsThesis
Onay, M. Batın cerrahisi uygulanan vücut kitle indeks ≥30 (BMI) üzerinde olan obez hastalarda nöromuskuler bloğun geri döndürülmesinde neostigmin ve sugammadeksin karşılaştırlması. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2015.
http://hdl.handle.net/11684/577
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/759
2016-12-10T01:00:30Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Curcuminin tek akciğer ventilasyonu sonrasında oluşan akciğer hasarı üzerine etkisi
Tüfek, Dilara
TR102922
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Koleksiyonu
Tek Akciğer Ventilasyonu
İskemi/Reperfüzyon
Curcumin
Curcumine
İschemia Reperfusion
One Lung Ventilation
Bu çalışmanın amacı t ek ak ci ğer
v enti l as yo n u so n r ası ak ci ğerl er de o lu şan i sk emi/ r ep er füz yo n h as ar ı
üz eri nd e cu r cumini n an ti ok sid an özelli ği ni n ar aştı rı lmas ıdı r . Çalışma,
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi TICAM labaratuarında cinsiyeti erkek, ağırlıkları
260-320 gr olan Sprague-Dawley cinsi 30 sıçan ile yapıldı. Sıçanlar rastgele 3
gruba ayrıldı. Kontrol grubuna 60 dk.TAV sonrasında 30 dk ÇAV uygulandı. DMSO
grubuna işlem öncesinde CUR çözmek için kullanılan miktarda DMSO
intraperitoneal olarak uygulandı. CUR grubuna işlem öncesinde 200 mg/kg CUR +
DMSO intraperitoneal olarak uygulandı.Çalışma sonunda deneklerden alınan akciğer
doku örneklerinden MDA, SOD, TNF-α çalışıldı, hemotoksilen-eozin boyama ile
doku mikroskobisi yapıldı. Çalışmamızda kullandığımız curcuminin yapılan pek çok
araştırmada MDA ve TNF-α düzeylerini düşürüp SOD düzeylerini yükselterek
antioksidan etki yaptığı gösterilmiştir. Bizim sonuçlarımız değerlendirildiğinde
MDA ve TNF-α değerlerinde düşme tespit edilmiş olup istatistiksel olarak anlamlı
bulunmadı. SOD değerinde yükselme tespit edilmiş olup bu değerde istatistiksel
olarak anlamlı bulunmadı. AC doku örneklerinin histopatolojik değerlendirilmesinde
kontrol grubunda meydana gelen alveoler konjesyon, interstisyel ödem, intraalveoler
kanama, PMNL ve lökosit infiltrasyonu göre diğer gruplarda istatistiksel olarak
anlamlı derecede azalmış olarak tespit edildi. Sonuç olarak; sıçanlarda TAV ile
oluşan İ/R hasar modelinde curcuminin İ/R hasarını, antioksidan mekanizma ile
azalttığı ancak istastistiksel olarak anlamlı olmadığı sonucuna vardık. CUR bu
etkisini net olarak değerlendirebilmek için ileri çalışmaların yapılması kanaatindeyiz.
The aim of this study, to investigate that
antioxidant properties of curcumin on lungs ischemia / reperfusion injury after one
lung ventilation. This study was performed with 30 male gender, weight 260-320 g
Sprague-Dawley rats in TICAM lab, Eskişehir Osmangazi University. Rats were
randomly divided into 3 groups. TLV was administered 30 min after 60 min OLV in
control group. In DMSO group, before the procedure the amount of DMSO to solve
CUR was given intraperitoneally. Before the procedure 200 mg / kg of
CUR+DMSO was given intraperitoneally in CUR group. At the end of the study,
MDA, SOD, TNF-α were studied in lung tissue samples, tissue microscopy with
hematoxylin-eosin staining was performed. In most of studies, it shown that
curcumine has been antioxidant effect by reduce TNF-α, increasing SOD levels. The
decrease in MDA and TNF-α levels were detected in our results, but not statistically
significant. Increase in SOD level were not statistically significant.
Histopathological evaluation of lung tissue samples showed that alveolar
congestion, interstitial edema, intra-alveolar hemorrhage, and leukocyte infiltration
by PMNL were significantly decreased in control group.As a result we concluded
that in TAV caused by I / R injury model, curcumin reduced I / R injury by
antioxidant mechanism in rats but is not statistically significant.
2016-12-09T07:03:17Z
2016-12-09T07:03:17Z
2016-12-09T07:03:17Z
2014
physicsThesis
Tüfek, D. Curcuminin tek akciğer ventilasyonu sonrası akciğerlerde oluşan iskemi/reperfüzyon hasarı üzerine antioksidan etkisi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anestezi ve Reanimasyon Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2014.
http://hdl.handle.net/11684/759
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/878
2017-01-05T01:00:25Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Rejyonel intravenöz anestezide lidokain ve lidokain-midazolamın etkinliklerinin karşılaştırılması
Yaşar, Nurbanu
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Koleksiyonu
Rejyonel İntravenöz Anestezi
Lidokain
Midazolam
Regional Intravenous Anesthesia
Lidocaine
Midazolam
Bu çalışmanın amacı üst ekstremite cerrahisi planlanan hastalarda rejyonel intravenöz anestezi uygulayarak lidokaine midazolam eklenmesi ile perioperatif anestezi ve analjezi kalitesinin üzerine etkilerinin araştırılmasıdır. Çalışma, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı ameliyathanesinde ASA I-II grubundan yaşları 18-60 arasından değişen 40 hasta ile yapıldı. Hastalar rastgele 2 guruba ayrıldı. Kontrol grubuna (Grup K) opere olacak koldan %2lik lidokain 3mg/kg, midazolam grubuna (Grup M) ise %2lik lidokain 3 mg/kg ve 50 μg/kg midazolam eklenip 40 cc volümde uygulandı. Hastaların operasyon öncesi demografik özellikleri ve hemodinamik parametreleri kaydedildi. Çalışma boyunca hemodinamik parametreler ile Visual Analog Skala (VAS) ve Ramsey Sedasyon Skorları (RSS) kaydedildi. Duysal ve motor blok başlama ve dönme zamanı ve ilk analjezik ihtiyaç zamanları kaydedildi. Grupların operasyon öncesinde ve operasyon süresince hemodinamik parametrelerinde periferik oksijen saturasyonu hariç anlamlı bir fark yoktu. Duysal ve motor blok başlama zamanları Grup M’de anlamlı olarak daha kısa bulundu. Motor blok dönme zamanı Grup K’da anlamlı olarak uzun bulundu. İlk analjezik gereksinim süresi, VAS ve RSS değerleri açısından her iki grup arasında fark bulunmadı. Sonuç olarak RİVA’da lidokaine midazolam eklenmesi ile daha hızlı başlangıçlı bir anestezi ve analjezi elde edilirken ilk analjezik gereksinimi az da olsa daha uzun bulunmuştur.
The purpose of this study is to research the quality of perioperative anesthesia and analgesia in application of regional intravenous anesthesia by adding midazolam to lidocaine on patients planned for upper extremity surgery. The study was performed at Eskişehir Osmangazi University Faculty of Medicine Department of Anesthesiology and Reanimation surgery on 40 patients with class of ASA I-II who were in ages between 18-60. The patients were randomly divided in to two groups. The control group (Group K) received 3mg/kg 2% lidocaine and the midazolam group (group M) received 3mg/kg 2% lidocaine and 50ug/kg midazolam in 40 cc volume on the arm that will be operated. The preoperative demographic characteristics and hemodynamic parameters were recorded. During the study hemodynamic parameters , Visual Analog Scale (VAS) and Ramsay Sedation Scale (RSS) were recorded. Onset and recovery times of sensory and motor block and first analgesic requirement time were recorded. Excluding the peripheral oxygen saturation, there were no significant changes in hemodinamic parameters of patients in both groups before and during the operation. Sensory and motor block onset times were significantly shorter in Group M. Recovery time of motor block was significantly longer in Group K. There were no differences found between both groups according to the time of first analgesic requirment, VAS and RSS scores. First analgesic requirement time for Group M was found to be longer that the other group. In conclusion, adding midazolam to lidocaine for IVRA was faster onset anesthesia and analgesia while causing a small increase in time for first analgesic requirement.
2017-01-04T06:12:38Z
2017-01-04T06:12:38Z
2017-01-04T06:12:38Z
2013
physicsThesis
Yaşar, N. Rejyonel intravenöz anestezide lidokain ve lidokain-midazolamın etkinliklerinin karşılaştırılması. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anestezi ve Reanimasyon Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2013.
http://hdl.handle.net/11684/878
tur
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/871
2017-01-05T01:00:22Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Major abdominal cerrahi geçiren tip 2 diabetes mellitus hastalarında %6 hidroksietil nişasta solüsyonunun kan glukoz düzeyi ve hemodinami üzerine etkilerinin değerlendirilmesi
Metin, Filiz
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Koleksiyonu
Tip 2 Diabetes Mellitus
Hidroksietil Nişasta
Hemodinami
Kan Glukozu
Type 2 Diabetes Mellitus
6% Hydroxyethyl Starch
Hemodynamic Circulatory System
Blood Glucose
Bu çalışmanın amacı major abdominal cerrahi geçiren tip2 diabetes mellitus
hastalarında kullanılan %6 hidroksietil nişasta solüsyonunun kan glukoz düzeyi ve
hemodinami üzerine etkilerini araştırmaktır.Çalışma major abdominal cerrahi
planlanan ASA II-III Tip 2 diyabetik 18- 65 yaş arası 37 erkek, 23 kadın hasta
olmak üzere 60 hasta üzerinde yapıldı. Hastalar rastgele olarak 30’ ar kişilik 2 gruba
ayrıldı. Operasyon masasına alınan hastalar elektrokardiyogram(EKG), kan basıncı
ve periferik oksijen satürasyonu(Spo2) monitörizasyonu yapılarak takipleri alındı.
Kapiller kan glukozu ölçüldü. Kontrol değerleri kaydedilerek glukoz, insülin ve
potasyum içeren GİK solüsyonu başlandı. Grup 1’deki hastalara %0,9 sodyum klorür
4ml/kg/saat hızda, Grup 2’deki hastalara %6 hidroksietil nişasta(HES)(130/0.4)
solüsyonu 10ml/kg/saat hızda başlandı ve indüksiyondan 60 dk sonrasına kadar
devam edildi. KAH, SAB, OAB, DAB, SpO2 değerleri intravenöz sıvı infüzyon
öncesi, anestezi indüksiyon sonrası 1. dk, 15.dk, 30.dk, 60.dk, ekstübasyon sonrası,
postoperatif 1.saatte kaydedildi. Kan glukoz seviyesi ölçümleri; intravenöz sıvı
infüzyonu öncesi(T0), indüksiyon sonrası(T1), indüksiyondan 1 saat sonra(T2),
operasyon bitiminde(T3) ve postoperatif 1.saatte(T4) yapıldı. Her iki grup arasında
kalp hızı, kan basıncı ölçümlerinde ve kan şekeri değerlerinde meydana gelen
değişimler istatistiksel olarak anlamlı değildi. Sonuç olarak Tip2 diyabetik hastalarda
%6 HES(130/0,4) solüsyonunun kan şekeri düzeyi ve hemodinami üzerine olumsuz
etkisinin olmadığını istatistiksel olarak tespit ettik. Diyabetik hastalarda %6
HES(130/0,4) solüsyonunun güvenilir bir şekilde kullanılabileceği sonucuna vardık.
The aim of this study is to search into the
effects of 6% hydroxyethyl starch solution, which is used in Type 2 diabetes mellitus
patients who have major abdominal surgery, on blood glucose level and
hemodynamic circulatory system. The study is conducted with ASA II – III Type 2
diabetic 60 patients from 18 to 65 years, 37 in male 23 in female, who are intended to
have major abdominal surgery. Patients are divided into two groups in 30 randomly.
Operated patients follow-up is made by monitoring electrocardiogram, blood
pressure and oxygen saturation. Capillary blood glucose is measured. GIK (glucoseinsulin-
potassium) solution is given by recording control values. 0,9% sodium
chloride is given in 4ml/kg/hr to the patients in Group 1, 6% hidroxyetyl starch(HES)
(130/0,4) solution in 10ml/kg/hr to the patients in Group 2 and is continued until
after 60 minutes. Heart rate, sistolic, diastolic and mean pressure and oxygen
saturation values are recorded in pre intravenous liquid infusion, post anaesthesia
induction in 1.min , 15.min , 30.min , 60.min , post extubation , the first
postoperative hour. Blood glucose level measurements are carried out; pre
intravenous liquid infusion(T0) , post induction(T1) , 1 hour after induction(T2) , end
of the operation(T3) and first postoperative hour(T4). Variations which ocur in heart
rate , blood pressure and blood glucose are not meaningful statistically in both
groups. Consequently , it is statistically identified that 6% HES solution does not
have negative effects on blood glucose level and hemodynamic circulatory system in
Type 2 diabetic patients. It is deduced that 6% HES (130/0,4) solution can
confidingly be used in diabetic patients.
2017-01-04T06:12:22Z
2017-01-04T06:12:22Z
2017-01-04T06:12:22Z
2013
physicsThesis
Metin, F. Major abdominal cerrahi geçiren tip 2 Diabetes mellitus hastalarında %6 hidroksietil nişasta solüsyonunun kan glukoz düzeyi ve hemodinami üzerine etkilerinin değerlendirilmesi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anestezi ve Reanimasyon Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2013.
http://hdl.handle.net/11684/871
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/923
2017-01-17T01:00:34Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Artroskopik diz cerrahisinde tek taraflı spinal blok için kullanılan düşük bupivakain dozlarının anestezi yeterliliğive yan etkileri üzerine etkisi
Leloğlu, Nergis
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Koleksiyonu
Tek Taraflı Spinal Blok
Düşük Doz Bupivakain
Artroskopik Diz Cerrahisi
Unilateral Spinal Block
Low-dose Bupivacaine
Arthroscopic Knee Surgery
Alt ekstremite cerrahisi
geçirecek hastalarda spinal anestezide yüksek seviye ve yüksek dozlara ihtiyaç
olmadığı düşüncesiyle, önerilen klasik dozlardan daha düşük bupivakain dozlarının
yeterli olabileceği, doza bağlı komplikasyonların da azalabileceği hipoteziyle;
çalışmamızda 5 mg ve 7.5 mg hiperbarik bupivakain kullanarak tek taraflı spinal
anestezide düşük dozların cerrahi anestezi ve hemodinamiye etkisinin araştırılması
amaçlandı. Çalışma, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi
Ameliyathanesinde ASA I-II grubu 18-60 yaş arası tek taraflı artroskopik diz
cerrahisi geçirecek 40 hasta ile yapıldı. Olgular 20 kişilik 2 gruba ayrılarak, Grup I’e
5 mg hiperbarik bupivakain, Grup II’ye 7.5 mg hiperbarik bupivakain uygulandı.
Uygulama sonrası hastalar lateral dekübit pozisyonda 10 dk bekletildikten sonra
supin pozisyona çevrildi. Hastaların hemodinamik parametreleri başlangıçta ve
spinal anestezi sonrası 1., 5., 10., 15., 20., 25., 30. dakikalarda, ve blok çözülene
kadar 15 dakikada bir kaydedildi. Hastaların duysal blok seviyesi, motor blok
seviyesi, duysal blok iki seviye gerileme zamanı, ayılma biriminde kalış süresi, hasta
memnuniyeti, ilk 24 saatte miksiyon zamanı kaydedildi. Hipotansiyon ve bradikardi
açısından gruplar arasında anlamlı fark bulunamadı. Grup I’de 1 hastada, Grup II’de
2 hastada hipotansiyon gelişti. Grup I’de 3 hastada, Grup II’de ise 5 hastada
bradikardi gelişti. Her iki grupta da ilk 90 dk ek doz ihtiyacı olmadı. Operasyon sonu
motor blok her iki grupta da 20 hastadan 13’ünde 0 olarak bulundu. Sonuç olarak;
gruplar arasında anlamlı fark bulunamamakla birlikte, 5 mg hiperbarik bupivakain
uygulanarak potansiyel risklerin daha az olması ve tüm hastalarda en az 90 dk cerrahi
anestezi sağlaması nedeniyle 90 dk’yı geçmeyen alt ekstremite cerrahisinde tavsiye
edilebilir doz olduğu kararına varıldı.
With the idea that
there is no need for higher doses and high level; the recommended dose of
bupivacaine lower than conventional doses may be adequate, with the hypothesis that
a dose-dependent decrease of complications; we aimed to investigate spinal
anesthesia and hemodynamic effects of lower doses of surgical anesthesia in patients
undergoing lower extremity surgery with spinal anesthesia, using 5 mg and 7.5 mg
hyperbaric bupivacaine. The study was performed with 40 patients, at Eskisehir
Osmangazi University Faculty of Medicine in the operating room, ASA I-II patients
aged 18-60 undergoing unilateral knee arthroscopy. The patients were divided into 2
groups, 20 patients with 5 mg hyperbaric bupivacaine in Group I, 20 patients with
7.5 mg hyperbaric bupivacaine in Group II was. After application patients holded in
the lateral decubitus position 10 minutes and then turned in the supine position.
Hemodynamic parameters at baseline and after spinal anesthesia 1th, 5th, 10th, 15th,
20th, 25th, 30th minutes, and the blocks were recorded every 15 minutes until
dissolved. Patients sensory block level, motor block level, two levels of sensory
block regression time, sobering unit length of stay, patient satisfaction, voiding time
were recorded in the first 24 hours. Hypotension and bradycardia showed no
significant difference between the groups in terms. In one patient in Group I, and 2
patients in Group II developed hypotension. In 3 patients in Group I, and in 5
patienys in Group II developed bradycardia. In both groups, in the first 90 minutes
patients did not require additional doses. Motor block were found 0 at the end of the
operation at 13 patients in both group. As a result; between the two groups there
were no difference significantly, however low dose hyperbaric bupivacaine should be
chosen at lower extremity surgery because 5 mg hyperbaric bupivacaine had less
potential risks and provides at least 90 min of surgical anesthesia in all patients.
2017-01-16T08:16:24Z
2017-01-16T08:16:24Z
2017-01-16T08:16:24Z
2014
physicsThesis
Leloğlu, N. Artroskopik diz cerrahisinde tek taraflı spinal blok için kullanılan düşük bupivakain dozlarının anestezi yeterliliği ve yan etkileri üzerine etkisi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2014.
http://hdl.handle.net/11684/923
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/960
2017-01-28T01:00:40Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Abdominal histerektomi uygulanan hastalarda preemptif olarak verilen ketamin ve deksketoprofenin postoperatif ağrı üzerine etkisi
Gelir, İsmail Kerem
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Koleksiyonu
Preemptif Analjezi
Deksketoprofen
Ketamin
Preemptive Analgesia
Dexketoprofen
Ketamine
Çalışmamızda abdominal histerektomi
uygulanan hastalarda deksketoprofen ve ketamin infüzyonunun preemptif analjezi
üzerine etkisini araştırmayı amaçladık. Bu çalışma, Kasım 2011 – Kasım 2012
tarihleri arasında, genel anestezi altında abdominal histerektomi operasyonu geçiren
18 – 60 yaş arasında, ASA I-II, 50 hasta üzerinde gerçekleştirildi. Çalışmaya dahil
edilen hastalar rastgele iki gruba ayrıldı: Grup 1’e operasyondan 30 dakika önce 50
mg deksketoprofen 100 ml serum fizyolojik içerisinde İV infüzyon ile verildi.
Anestezi indüksiyonu sonrası 0,5 mg/kg ketamin bolus yapılıp ardından 0,07
mg/kg/saat olacak şekilde infüzyon başlandı ve cilt kapatılana kadar devam edildi.
Cilt insizyonundan 15 dakika sonra 100 ml serum fizyolojik İV infüzyon ile verildi.
Ekstübasyondan hemen önce 3 mg morfin yapıldı. Grup 2’ye operasyondan 30
dakika önce 100 ml serum fizyolojik İV infüzyon ile verildi. Anestezi indüksiyonunu
takiben cilt insizyonundan 15 dakika sonra 50 mg deksketoprofen 100 ml serum
fizyolojik içerisinde İV infüzyon ile verildi. 0,5 mg/kg ketamin bolus yapılıp
ardından 0,07 mg/kg/saat olacak şekilde infüzyon başlandı ve cilt kapatıldıktan sonra
sonlandırıldı. Ekstübasyondan hemen önce 3 mg morfin yapıldı. Ameliyattan sonra
her iki gruba da hasta kontrollü analjezi (HKA) yöntemi ile morfin başlandı. Aldrete
derlenme skorunun 9 olduğu dakika 0. dakika kabul edilip 1, 4, 8, 12 ve 24. saatlerde
sistolik kan basıncı (SKB), diyastolik kan basıncı (DKB), ortalama kan basıncı
(OKB), kalp atım hızı (KAH) ve periferik oksijen satürasyonları (SpO2), RSS, VAS,
VRS, morfin tüketimi ve yan etkiler kaydedildi. Çalışmamızın sonucunda; 1 ve 4.
saatlerdeki VAS değerleri, 4 ve 8. saatlerdeki VRS değerleri, 4, 8, 12 ve 24
saatlerdeki morfin tüketim miktarları grup 1’de anlamlı olarak düşük saptandı. Sonuç
olarak; preoperatif dönemde başlanan deksketoprofen ve ketamin infüzyonunun
preemptif analjezi üzerine etkisi olduğu kanaatine varıldı.
In our study, we
aim to investigate the effect of dexketoprofen and ketamin infusion on preemptive
analgesia in patients undergoing abdominal hysterectomy under general anesthesia.
This study was conducted between November 2011 – November 2012, on 50 patients
of ASA I-II aged 18-60 years who were scheduled for elective hysterectomy
operations. Included patients were randomized into two groups: First group received
50 mg dexketoprofen in 100 ml physiologic saline solution via IV infusion 30
minutes before operation. After anesthetic induction 0,50 mg/kg ketamin bolus was
given and then infusion was started as 0,07 mg/kg/hour until skin closure. 15 minutes
after skin incision, 100 ml physiologic saline solution was administered. 3 mg
morphin IV was given just before extubation. Second group received 100 ml
physiologic saline solution via IV infusion 30 minutes before operation. After
anesthetic induction, 15 minutes after skin incision, 50 mg dexketoprofen in 100 ml
physiologic saline solution via IV infusion was administered. 0,50 mg/kg ketamin
bolus was given and then infusion was started as 0,07 mg/kg/hour. 3 mg morphin IV
was given just before extubation. After operation both groups received PCA
(patient controlled analgesia) with morphin. When Aldrete Discharge Score
become 9, the minute was recorded as 0th minute and at the 1st, 4th, 8th, 12th and
24th hours systolic blood pressure (SBP), diastolic blood pressure (DBP), mean
blood pressure (MBP), heart rate (HR) and peripheral oxygene saturations (SpO2),
RSS, VAS, VRS, morphin consumption and side effects were recorded. After
evaluations, 1st and 4th hour VAS values, 4th and 8th hour VRS values and 4th, 8th,
12th, 24th hour morphin consumption was found to be significantly lower in group I;
whereas there were no differences between other parameters. In conclusion,
preoperative dexketoprofen and ketamin infusion had effects on preemptive
analgesia.
2017-01-27T13:14:55Z
2017-01-27T13:14:55Z
2017-01-27T13:14:55Z
2012
physicsThesis
Gelir, İ.K. Abdominal histerektomi uygulanan hastalarda preemptif olarak verilen ketamin ve deksketoprofenin postoperatif ağrı üzerine etkisi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2012.
http://hdl.handle.net/11684/960
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1024
2017-06-06T00:00:46Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Spinal blok uygulaması öncesi perfüzyon indeks (>3.5) ile hipotansiyon gelişimi tahmininin doğruluğu ve hipotansiyon gelişmesi öngörülen hastalarda volüm yüklemesinin (10ml/kg) efedrin kullanımı üzerine etkisi
Şen, Erman
102486
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon
Perfüzyon Indeks
Yükleme Mayi
Spinal Blok
Hipotansiyon
Perfusion Index
Cristaloid Preload
Spinal Block Induced Hypotension
Çalışmamızda spinal blok uygulanan hastalarda blok öncesi perfüzyon indeks ile spinal blok sonrası gelişebilecek hipotansiyon arasındaki ilişki ve spinal blok öncesi iv sıvı verilmesinin spinal blok sonrası gelişebilecek hipotansiyonu önlemede ve operasyon sırasında hipotansiyon tedavisinde kullanılan efedrinin kullanımına olan etkisini değerlendirmeyi amaçladık. Bu çalışma, 05 Ağustos 2015- 05 Ağustos 2016 tarihleri arasında, spinal anestezi altında cerrahiye alınan 18-100 yaş aralığındaki, ASA I,II,III 7 kadın,94 erkek toplam 101 hastanın dosyalarının incelenmesi ile gerçekleştirildi. Hasta dosyaları ve anestezi takip formlarından yapılan incelemelerde hastaların demografik özellikleri, spinal blok için kullanılan hasta pozisyonu, lokal anestezik cinsi ve miktarı, duyusal blok seviyesi, vaka içerisindeki hemodinamik ölçümleri ile perfüzyon indeks değeri, gelişmiş ise hipotansiyon zamanı, kullanılmış ise efedrin miktarı ve ilk kullanım zamanına dair veriler tespit edildi. Elde edilen verilerin istatistiksel anlamlılığı t-testi, Pearson Ki-Kare testi, Wilcoxon işaretli sayılar testi ve Mann Whitney U testleri ile değerlendirildi. P>0.05 anlamsız, P<0.05 anlamlı kabul edildi. Spinal blok uygulanmış olan hastalara istenilen blok seviyesine göre farklı dozlarda hiperbarik bupivakain uygulanmış. Hastaların spinal blok öncesi ve vaka içerisinde hemodinamik değerleri ve perfüzyon indeksleri takip edilmiş. Hastaların %25,7’sinde spinal blok sonrası vaka sırasında hipotansiyon gelişmiştir. Hastalarda yaş arttıkça ve duyusal blok seviyesi yükseldikçe hipotansiyon insidansı artmıştır. Spinal blok öncesi Pİ değerleri ile hipotansiyon arasında ilşiki kurulamazken, OAB değerleri arasında anlamlı ilişki görülmüştür. Hastaların %37,6’ine spinal blok öncesi 10 ml/kg yükleme kristaloid mayi uygulanmış. Yükleme mayi uygulama hipotansiyon gelişimini engellememiş ve efedrin kullanımı miktarını ve zamanını etkilememiştir. Yükleme mayi verilmesi hastaların kalp tepe atımı ve perfüzyon indekslerini anlamlı şekilde değiştirmiştir. Sonuç olarak bizim çalışmamızda incelenen veriler doğrultusunda perfüzyon indeks, hastalarda spinal blok sonrası hipotansiyon gelişimini öngörmemizde belirleyici olmamıştır. Ayrıca spinal blok öncesi yükleme kristaloid sıvı uygulanmasının spinal blok sonrası hipotansiyonu gelişimini engellemediği ve efedrinin kullanım dozu ve ihtiyacını azaltmadığı belirlenmiştir.
The purpose of this study is to research the corelation between perfusion index before spinal block and spinal block induced hypotension (SİH) and the effectiveness of cristaloid preload before spinal block to usage of efedrin for treatment of SİH. Records from 7 woman 94 man total 101 patients between 18-100 years of age, who underwent surgery with spinal anesthesia between August 2015 – August 2016 were studied. We enroll patients demografical characteristics, the position of patient for spinal block, local anethesic form and dosage, spinal block height, hemodynamic parameters and perfusion index of patients in the surgery, hypotension time, efedrin first usage time and dosage used for SİH from anesthesic records. These results analyzed with t-test, Pearson Chi-Square test, Wilcoxon signed rank test and Mann Whitney U test. SİH were seen in %25,7 of patients. More and more age and block heigh increase hypotension incidence will rise. iyon insidansı artmıştır. Any corelation SİH and Pİ degrees before spinal block was not found, but MAP degrees before spinal block were significantly different in hypotension group. 10 ml/kg cristaloid preload was used %37,6 of patients. SİH was not precluded by cristaloid preload usage and usage of cristaloid preload didn’t effect efedrine dosage and timing. Cristaloid preload changed significantly patients heart rate and perfusion index. We conclude from this research that perfusion index isn’t determinant for progress of SİH. Besides cristaloid preload don’t avoid devlopment of SİH and don’t reduce efedrin usage and need in the surgery.
2017-06-05T06:36:16Z
2017-06-05T06:36:16Z
2017-06-05T06:36:16Z
2016
physicsThesis
http://hdl.handle.net/11684/1024
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1044
2017-06-06T00:00:49Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Kontinyu spinal anestezi yapılan hastalarda spinal blok kalitesi ve postspinal baş ağrısı sıklıklarının retrospektif olarak değerlendirilmesi
Uzan, Çağdaş Alp
102992
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon
Postspinal Baş Ağrısı
Kontinyu Spinal Anestezi
İğne Üzeri Kateter Tekniği
Words:Post-dural Puncture Headache
Continue Spinal Anesthesia
Catheter Over Needle Technique
Çalışmamızda kontinyu
spinal anestezi (KSA) altında operasyona alınmış ortopedik vakalarda duyusal ve
motor blok seviyeleri tespiti ile spinal blok kalitesini ortaya koymak ve postspinal
baş ağrısı (PSBA) sıklıklarını tespit etmeyi amaçladık. Bu çalışma, Ocak 2015-
Şubat 2016 tarihleri arasında, KSA altında ortopedik alt ekstremite cerrahisine alınan
55-92 yaş aralığındaki, ASA II, III, IV 18 erkek, 15 kadın toplam 33 hastanın
dosyalarının incelenmesi ile gerçekleştirildi. Anestezi kayıtlarından ve servis takip
formlarından yapılan incelemelerde hastaların PSBA sıklığı, bulantı-kusma, kulak
çınlaması, ışığa duyarlılık, sese duyarlılık oranları ve hemodinamik ölçümleri ile
motor ve duyusal blok seviyesi kayıtları tespit edildi. Elde edilen verilerin
istatistiksel anlamlılığı Pearson Ki-Kare testi, Kruskal Wallis H testi ve Mann
Whitney U testleri ile değerlendirildi. P>0.05 anlamsız, P<0.05 anlamlı kabul edildi.
Spinocath, B. Braun® seti kullanılarak 27-gauge (G) iğne üzerinden 22G kateter
yerleştirilerek KSA uygulanmış olan hastalara ilk doz 7,5 mg % 0.5 hiperbarik
bupivakain ve istenilen blok seviyesine ulaşılana kadar idame doz uygulanmış.
Hastaların tamamında 30-390 dakika süresince yeterli anestezi için uygun seviye
motor ve duyusal blok sağlanmıştır. Hastaların %48,52’sinde postoperatif ilk 24
saatte bulantı-kusma şikayeti görülmüştür.Bulantı-kusma şikayeti gelişen hastaların
%57,9’una postoperatif dönemde opioid verildiği görüldü. Hastaların hiçbirinde
PSBA’na rastlanılmamıştır. Sonuç olarak bizim çalışmamızda incelenen veriler
doğrultusunda iğne üzeri kateter tekniği (İÜKT) ile uygulanan KSA; PSBA sıklığı,
motor ve duyusal blok kalitesi açısından başarılı ve yeterli bir tekniktir denilebilir.
Ancak bu konuda kanıta dayalı yaklaşımlar geliştirebilmek için daha fazla sayıda
olgunun incelendiği çalışmalar gerekmektedir.
In our study, we aimed to identify spinal block
quality from sensorial and motor block levels and post-dural puncture headache
(PDPH) frequencies of patients who underwent orthopedic surgery under continuous
spinal anesthesia (CSA). This study, was conducted after analysis of the records of
18 male and 15 female total 33 patients aged 55-92 years, ASA physical status
classification II, III, IV who underwent orthopedic lower limb surgery under CSA
between January 2015-February 2016. Nause and vomiting, tinnitus, photophobia,
phonophobia and PDPH rates and hemodynamic measurements motor and sensorial
block levels of patients were obtained from the anesthesia recordings and service
forms. Statistical significance of the data was evaluated with the Pearson Chi-Square
Test, Kruskal Wallis H Test and Mann Whitney U Test. P>0.05 accepted as
insignificant and P<0.05 accepted as significant. Continue spinal anesthesia was
performed with Spinocath, B. Braun® set that 22-gauge (G) spinal catheter was
inserted to patients over a 27G needle and first dose of 7,5 mg 0.5% hyperbaric
bupivacaine was administered and additional doses was administered until the
appropriate sensorial block level reached. In all patients appropriate motor and
sensorial block level were reached for adequate anesthesia during 30-390 minutes.
Nause and vomiting was seen in 48,52% of the patients in postoperative first 24
hours. It was seen that in an amount of patients (57,9%) that nause and vomiting was
seen, were treated with opioids in postoperative period. Post-dural puncture headache
was not seen in any of the patients. In conclusion of our study ;in terms of motor and
sensorial block quality CSA performed with catheter over needle technique is a
succesfull and adequate technique. Unless it is necessary to do studies which
examine more records of patients to develope evidence based practice.
2017-06-05T06:38:05Z
2017-06-05T06:38:05Z
2017-06-05T06:38:05Z
2016
physicsThesis
Uzan, Ç. A. Kontinyu spinal anestezi yapılan hastalarda spinal blok kalitesi ve postspinal baş ağrısı sıklıklarının retrospektif olarak değerlendirilmesi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2016.
http://hdl.handle.net/11684/1044
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1088
2017-08-22T00:00:31Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Sıçanlarda LPS ile oluşturulmuş sepsis modelinde astaksantinin karaciğer dokusunda antienflamatuar etkilerinin araştırılması
Çobaner, Nurdan
TR103200
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon
Astaksantin
Sepsis
Deksametazon
Antienflamatuar
Karaciğer
Astaxanthin
Dexomethasone
Antienflamatory
Liver
Çalışmamızda astaksantinin (AST) sepsiste
antienflamatuar etkinliğinin araştırılmasını ve antienflamatuar etkinliği kanıtlanmış
olan deksametazon (DEKS) ile karşılaştırılmasını amaçladık. Çalışmamız, etik kurul
onayı sonrasında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi TICAM laboratuarında toplam
40 sıçan 5 gruba ayrılarak yapılmıştır. Birinci gruba sadece dimetilsülfoksit
(DMSO), ikinci gruba lipopolisakkarit (LPS), üçüncü gruba AST, dördüncü gruba eş
zamanlı olarak LPS ve AST, beşinci gruba eş zamanlı olarak LPS ve DEKS
verilmiştir. Yirmi dördüncü saatte anestezi altında laparotomi sonrası karaciğer
dokusu ve kan örnekleri alınmıştır. İstatistiksel değerlendirme için GrapPad Prism6
programı kullanıldı. DMSO grubuna göre AST ve DEKS+LPS gruplarında plazma
TNF-alfa düzeyleri anlamlı düşük bulunmuştur. DEKS+LPS grubundaki TNF-alfa
düzeyleri AST+LPS grubundaki değerlere göre anlamlı olarak daha fazla düşmüştür.
Dokudaki TNF-alfa düzeylerinde LPS grubunda DMSO grubuna göre anlamlı
yükseklik bulunmuştur, AST+LPS ve DEKS+LPS gruplarında ise LPS grubuna göre
anlamlı olarak düşüklük bulunmuştur; ancak DEKS+LPS grubu ve AST+LPS grubu
arasında anlamlı fark bulunmamıştır. Doku Nükleer Faktör-kappa B düzeyleri
AST+LPS ve DEX+LPS gruplarında anlamlı olarak düşük bulunmuştur. Ancak iki
grup arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır. Karaciğer dokusundaki apoptotik
hücre yüzdesi AST+LPS ve DEKS+LPS gruplarında LPS grubuna göre belirgin
düşük bulunmuştur. Plazmada ve karaciğer dokusunda bakılan sitokin düzeylerinde
AST grubunda olumlu sonuçlar elde edilmiştir. Aynı zamanda deksametazon
uygulaması ile karşılaştırıldığında farklılıklar olmakla birlikte benzer ölçüm değerleri
de elde ettik. Apopitoz görülen hücre oranları değerlendirildiğinde anlamlı olarak
AST’in etkin olduğu sonucuna ulaştık. Sepsis patogenezinin kompleks bir süreç
olması nedeniyle iyi tasarlanmış daha fazla sayıda çalışma yapılması gerekmektedir.
We aimed to investigate antiinflamatory effect of astaxanthin (AST) in sepsis
and compare with dexamethasone (DEX) which antiinflamatory efficiency was
proved. After local ethics commitee permitted the study was carried out at TICAM
labarotory dividing 40 rats in five groups. In first group only dimetil sulphoksit
(DMSO) was injected, in second group lipopolysakkarid (LPS) was injected, in third
group AST was injected, in fourth group LPS and AST were injected, in fifth group
LPS and DEKS were injected simultaneous to rats. At twenty forth hour, liver tissue
samples were taken under anesthesia by laparotomy and blood samples were taken.
GrapPad Prism6 programme was used for statistical analysis. In AST and
DEKS+LPS groups plasma TNF-alfa levels were found significantly low comparing
with DMSO group. TNF-alfa levels of DEKS+LPS group decreased more
comparing with the AST+LPS group. Tissue TNF-alfa levels were found
significantly high in LPS group comparing with the DMSO group, in AST+LPS and
DEKS+LPS groups tissue TNF-alfa levels were found significanty low comparing
with the LPS group but no significant difference was found between DEKS+LPS
and AST+LPS groups. Tissue nuclear factor-kappa B levels were found
significantly low in AST+LPS and DEX+LPS groups. But no significant difference
found between two groups. Apoptotic cell percent of liver tissue was found
significantly low in AST+LPS and DEKS+LPS groups comparing with the LPS
group. Positive results of plasma and liver tissue cytocin levels were obtained in
AST group. By the way, comparing with the DEX group there were some
differences but we found similar resultsWhen the percent of cells which apopitosis
seen was assesed; we found out that AST was significantly effective. Because of the
complicated sepsis pathogenesis process, well designed more studies have to be
done.
2017-08-21T12:18:17Z
2017-08-21T12:18:17Z
2017-08-21T12:18:17Z
2017
physicsThesis
Çobaner, N. Sıçanlarda LPS ile oluşturulmuş sepsis modelinde astaksantinin karaciğer dokusunda antienflamatuar etkilerinin araştırılması. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anestezi ve Reanimasyon Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2017.
http://hdl.handle.net/11684/1088
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1155
2017-11-18T01:02:38Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Kalça cerrahisi geçiren geriatrik hastalarda anestezi yöntemlerinin yaş gruplarına göre mortaliteye etkisi
Akcan, Alpaslan
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon
Geriatrik Hastalar
Kalça Cerrahisi
Anestezi Yöntemleri
ASA Skoru
Mortalite
Geriatric Patients
Hip Surgery
Anesthesia Methods
ASA Score
Mortality
Çalışmamızda kalça cerrahisi geçiren geriatrik dönem hastalarda yaş faktörünün ve anestezi yöntemlerinin mortalite üzerine etkilerini değerlendirmeyi amaçladık. Bu çalışma, 01 Ocak 2014 – 31 Mayıs 2016 tarihleri arasında, kalça cerrahisi için ameliyat edilen 65 yaş ve üzerindeki 101 erkek, 157 kadın olmak üzere toplam 258 geriatrik hastanın dosyalarının incelenmesi ile gerçekleştirildi. Hastane elektronik kayıt sisteminden, hasta dosyalarından, anestezi takip formlarından ve Sağlık Bakanlığı Ölüm Bildirim Sistemi üzerinden, hastaların yaşı, cinsiyeti, yandaş hastalıkları ve ASA skoru, uygulanan anestezi yöntemi, ameliyatın süresi, ameliyat tarihi, ameliyatın tipi, çimento kullanımı, intraoperatif ve postoperatif gelişen komplikasyonları, kan transfüzyonu gereksinimleri, yoğun bakım takipleri, hastanede kalış süreleri, hastaneden çıkış şekli ve ölüm tarihleri elde edildi. Elde edilen verilerin istatistiksel anlamlılığı, Pearson Ki Kare ve Fisher’s Exact Testleri, Mann Whitney U Testi, Kruskal Wallis analiz testi, korelasyon analizleri ve lojistik regresyon analizleri ile değerlendirildi. P>0.05 anlamsız, P<0.05 anlamlı kabul edildi. Olgular 65-74 yaş arasındaki Yaşlı Grup (YG) ve 75 yaş ve üzeri Çok Yaşlı Grup (ÇYG) olarak iki grup halinde incelendi. Mortalite oranları, hastane içi %5, ilk 7 gün %2,7, 30 gün %6,5, 6 aylık mortalite %24 olarak bulundu. ÇYG’de ASA 3 ve 4 hastaların yüksek oluşu sebebiyle postoperatif dönem morbidite ve mortalitenin yüksek olduğu, morbidite ve mortalite gelişiminde ASA skorlamasının önemli olduğu görüldü. Ayrıca 75 yaş ve üzerindeki hastalarda rejyonal anestezi yöntemlerinin daha çok tercih edilmesine rağmen, anestezi yöntemleri arasında postoperatif morbidite ve mortalite açısından farklılık olmadığı saptandı. Sonuç olarak geriatrik dönem kalça cerrahilerinde ileri yaş ve ASA skoru önemli risk faktörleridir. Ancak yaş faktörünün, ileri çalışmalarla ele alınarak araştırılması gerekmektedir.
In our study we aimed to evaluate the age factor and anesthesia methods effects on mortality in geriatric patients who had hip surgery. This study was carried out after examination of 101 male and 157 female, total 258 geriatric patients, 65 years and older, files who were operated for hip surgery between 01 January 2014-31 May 2016. Patients ages,comorbid diseases, sex, ASA scores, anesthesia methods, operation time, operation date, cement usage, intraoperative and postoperative complications, blood transfusion requirements, intensive care unit follow-ups, hospital stay duration, hospital discharge type and death dates were obtained from hospital electronic recording system, anesthesia follow-up forms and Ministry of Health Death Declaration System. The statistical significance of the data was evaluated with Pearson Chi-Square and Fisher’s Exact Tests, Mann Whitney U Test, Kruskal Wallis analyse test, correlation analyses and logistic regression analyses. P>0.05 accepted as insignificant and P<0.05 accepted as significant. The cases were studied in two groups as Old Group (OG) who were between 65-74 years of age and Very Old Group (VOG) who were 75 years of age and older. In-hospital mortality rate was found 5 %, first seven day mortality rate 2,7 %, 30 day mortality 6,5 % and 6 month mortality rate was found 24 %. Postoperative morbidity and mortality rate was found high in VOG because ASA 3 and 4 patients rate were high and its found out that ASA scoring is important on morbidity and mortality development. Also, in patients who are 75 and older despite regional anethesia methods were prefered more, no difference were found between anesthesia methods in terms of mortality and morbidity. As a result, in geriatric hip surgeries advanced age and ASA score are important risk factors. But, age factor should be investigated dealing with further studies.
2017-11-17T05:31:05Z
2017-11-17T05:31:05Z
2017-11-17T05:31:05Z
2017
physicsThesis
Akcan, A. Kalça cerrahisi geçiren geriatrik hastalarda anestezi yöntemlerinin yaş gruplarına göre mortaliteye etkisi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2017.
http://hdl.handle.net/11684/1155
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1490
2018-04-18T00:00:33Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Kliniğimizde postlaminektomi sendromu tanılı hastalarda yapılan girişimsel işlemlerin tedavi etkinliğinin retrospektif olarak araştırılması
Akkemik, Ümit
TR103101
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon
Postlaminektomi Sendromu
Girişimsel Tedaviler
Spinal Kord Stimülatörü
Postlaminectomy Syndrome
Interventional Treatments
Spinal Cord Stimulator
Çalışmamızda Postlaminektomi sendromu tansısı almış, ağrısı sayısal derecelendirme ölçeğine (SDÖ) göre 7 ve üzeri hastalara uygulanan girişimsel işlemleri; işlem sonrası SDÖ puanındaki değişimin değerlendirilmesini amaçladık. Bu çalışma, 01.02.2010-01.02.2015 tarihleri arasında başvurusu bulunan ve girişimsel işlem yapılan 18 yaş ve üzerindeki 69 kadın, 38 erkek olmak üzere 107 hastanın dosyalarının incelenmesi ile gerçekleştirildi. Polikliniğimizde bulunan ağrı takip formları ve hastane otomasyon sistemi kullanılarak, hastaların ağrı lokalizasyonu, postoperatif süreleri, yapılan girişimsel işlemler ve işlem sonrası ağrı durumları tesbit edildi. Elde edilen verilerin istatistiksel anlamlılığı Pearson Ki-Kare testi, Kruskal Wallis H testi, Friedman ve Mann Whitney U testleri ile değerlendirildi. P>0.05 anlamsız, P<0.05 anlamlı kabul edildi. Girişimsel işlemler ile, hastaların %48,5’inde, %50’den fazla ağrıda azalma tesbit edilmiştir. Radiküler karekterde ağrısı bulunan hastalarda başarı oranı %66,7 olarak tesbit edilmiştir. TFSE işlemi uygulanan hastaların %28,8’inde ağrı palyasyonu sağlanırken, dorsal root ganglio radyofrekans termokoagulasyon işlemi uygulanan hastalarda bu oran %44,4 olarak tesbit edilmiştir. Kalıcı Spinal kord stimülatörü (SKS) takılan hastaların ağrı puanları diğer hasta grupları ile karşılaştırıldığında ise kalıcı SKS, hem istatistiksel hem de klinik olarak anlamlı derece etkin bulunmuştur (p<0,001). Postlaminektomi sendromu çoğu zaman tek bir patolojiden kaynaklanmaz ve çoğu zaman birden fazla girişime ve tekrara ihtiyaç duyulur. Postlaminektomi sendromu multisidipliner yaklaşım gerektiren ve çoklu tedavi seçeneklerinin hastaya göre karar verilerek uygulanmasını zorunlu kılan bir hastalıktır. Tedavi seçenekleri ile ilgili daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır.
In our study, we aimed to evaluate the change in numeric rating scale (NRS) score and interventional procedures performed on patients with postlaminectomy syndrome whose NRS score 7 and above according to the numeric rating scale (NRS). This study was carried out by examining the files of 107 patients, including 69 women and 38 men, aged 18 years and over who had applied between 01.02.2010-01.02.2015. Pain localization, postoperative periods, interventional procedures and post-procedural pain status were determined using pain monitoring forms and hospital automation system in our clinic. Statistical significance of the obtained data was evaluated by Pearson ki-square test, Kruskal Wallis H test, Friedman and Mann Whitney U tests. P> 0.05 was not significant, P <0.05 was considered significant. With interventional procedures, 48.5% of patients had a reduction in pain of more than 50%. The success rate was 66.7% in patients with radicular pain. Pain palliation was achieved in 28.8% of patients who underwent TFSE, whereas in patients undergoing dorsal root ganglion radiofrequency thermocoagulation, this rate was 44.4%. When the pain scores of patients with permanent Spinal Cord Stimulator (SKS) were compared with other patient groups, permanent SKS was found to be statistically and clinically significant.(p<0.001). Postlaminectomy syndrome is not usually caused by a single pathology, and more than one intervention and recurrence is often needed. Postlaminectomy syndrome is a disease that requires a multidisciplinary approach and multiple treatment options must be decided according to the patient. More research is needed on treatment options.
2018-04-17T05:21:41Z
2018-04-17T05:21:41Z
2018-04-17T05:21:41Z
2017
physicsThesis
Akkemik, Ü. Kliniğimizde Postlaminektomi sendromu tanılı hastalarda yapılan girişimsel işlemlerin tedavi etkinliğinin retrospektif olarak araştırılması.Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir,2017.
http://hdl.handle.net/11684/1490
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1518
2018-05-09T00:00:56Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Anestezi yoğun bakım ünitesi’nde yatan hastaların yakınlarının memnuniyet düzeyinin değerlendirilmesi
Türkmen, Yunus
TR195075
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon
Aile Memnuniyeti
Yoğun Bakım Hasta Yakınları
Memnuniyet Değerlendirme
Family Satisfaction
Intensive Care Unit Patient’s Relative
Evaluation of Satisfaction
Dünyada sağlık sektöründe özelleşme ve sağlık sigortalarının yaygınlaşması ile birlikte, sağlık hizmetinin kalitesinin değerlendirilmesi önem kazanmakta olup, kalitenin değerlendirilmesinde önemli bir parametre de, hasta yakınlarının memnuniyetin ölçülmesidir. Bu çalışmanın amacı Anestezi Yoğun Bakım Ünitesi’nde yatan hasta yakınlarının memnuniyetini değerlendirebilmek ve verilen hizmeti iyileştirebilmek için hastanın tedavisi ve bakımı, hasta hakkında verilen bilginin niteliği, yoğun bakım ünitesi çalışanlarının hasta yakınına karşı tutumları, karar verme süreci ile ilgili memnuniyetinin araştırılmasıdır. Çalışma Aralık 2016-Şubat 2017 tarihleri arasında Anestezi Yoğun Bakım Ünitesi’nde tedavi edilen toplam 62 hastanın yakını ile yapılmıştır. Yoğun bakım üniteleri için geliştirilmiş aile memnuniyetini sorgulama formunda, hasta yakınlarına samimi bilgi verilip verilmediği (bilgi), hasta yakınlarında hastanın durumunun iyileşeceğine olan umut konusunda güven verilebilirliği (güven), hasta yakınının fiziksel veya duygusal olarak hastanın yanında olabilmesi (yakınlık), hasta yakınlarına verilen destek (destek), hasta yakınlarının kişisel konforları (konfor) ile ilgili sorular yöneltildi. Anket sonuçları Shapiro Wilk testi, t testi, Mann Whitney U testi ile analiz edildi. Çalışmaya katılan hasta yakınlarının yoğun bakım hizmetimizden memnuniyeti değerlendirildiğinde, ortalamanın %77,6 olduğu saptandı. Hasta yakınlarının en fazla memnuniyet duyduğu alt bölümler sırası ile bilgi (%80,1) ve yakınlıktı(%79,6). En az memnuniyet duyulan alt bölümün konfor (%74,1) olduğu saptandı. Çalışmada hastaların yakınlarının yoğun bakım ünitemizde verilen bakımdan ortalama düzeyde memnun olduklarını saptadık. Memnuniyet düzeyini farklı birçok parametre etkilediği için bu çalışmada kullanılan değişken sayısının artırılması ile yapılacak çalışmalarda etkinliği artıracak yönde sonuçlar elde edilebilir.
With the spread of privatization and health insurance in the health sector in the world, the evaluation of the quality of the health service becomes important . and the measurement of the satisfaction of the patients' relatives is an important parameter in the evaluation of the quality. The purpose of this study is to investigate the satisfaction of the inpatient relatives in the anesthesia intensive care unit and the satisfaction of the patients treatment and care, the quality of the information given about the patient, the attitudes of the intensive care unit employees towards the patient and the decision. This study was conducted on 62 patients treated in Anesthesia and Intensive Care Unit between December 2016 and February 2017. İn the form of questionnaire for family satisfaction developed for intensive care units, the patient's relatives are given sincere information (information), the patient's relatives have confidence in the hope that the patient's condition will improve, the patient's relatives can be physically or emotionally close to the patient, Support given to patient's relatives (support) and personal comforts (comfort). Survey results were analyzed by Shapiro Wilk test, t test, Mann Whitney U test. When the satisfaction of our patients who participated in the study were evaluated from our intensive care service, it was seen that the average rate was 77.6%. The subdivisions that were most pleased with the relatives of the patient were found to be information (80.1%) and closeness (79.6%). While the least satisfied sub-section was found to be comfort (74.1%). In our study, we found that the relatives of the patients were satisfied with the average level of care provided in our intensive care unit. Because many different parameters affect the level of satisfaction, it is suggested to increase the number of variables used in the study because it is thought that the results will increase when there are more variable parameters to be worked on.
2018-05-08T05:31:03Z
2018-05-08T05:31:03Z
2018-05-08T05:31:03Z
2017
physicsThesis
Türkmen Y. Anestezi yoğun bakım ünitesinde yatan hastaların yakınlarının memnuniyet düzeyinin anket çalışması ile değerlendirilmesi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2017.
http://hdl.handle.net/11684/1518
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1885
2021-03-10T01:05:43Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Laparoskopi yapılan pediatrik hastalarda renal oksijenizasyonun near infrared spektroskopi ile değerlendirilmesi
Özgün, Emine
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon
Laparoskopi
NIRS
Pediatri
Pnömoperitonyum
Laparoscopy
Pediatrics
Pneumoperitoneum
Bu çalışma, 1.01.2018-11.02.2019 tarihleri arasında yaşları 1ay-12 yaş arası olan pediatrik cerrahi yapılan 40 hasta dahil edildi. Çalışmamızda hastalarda laparoskopinin renal oksijenizasyon üzerindeki etkisini nearinfrared spektroskopi ile değerlendirmeyi amaçladık. Veriler bağımsız çalışanlarca kaydedildi ve verilerin değerlendirilmesinde Pearson Ki-Kare ve Pearson Kesin (Exact) Ki-Kare analizleri ve analizlerin uygulanmasında; SAS University Edition (Statistical analysis was performed using SAS version 9.2 software (SAS Institute, Cary, North Carolina) programından yararlanıldı. P>0.05 anlamsız, P<0.05 anlamlı olarak kabul edildi. Çalışmamızda laparoskopik cerrahiler sırasındaki renal nearinfrared spektroskopi (NIRS) değerlerinin laparotomi grubu verileri ile karşılaştırması sonucunda pnömoperitonyuma bağlı olarak laparoskopi grubunda azaldığını tespit ettik. Laparoskopi sırasında renal oksijenizasyondaki azalmaların intraabdominal basınçtaki artışla ilişkili olduğunu ve düşük intraabdominal basınç kullanıldığı zaman dahi pnömoperitonyum verildikten kısa süre sonra kalp hızı ve kan basınçları üzerinde ve solunum sisteminde ciddi değişiklikler yaratmaksızın laparoskopinin renal kan akımını etkilediği ve renal satürasyon değerlerini düşürdüğü sonucuna ulaştık.
This study carried out with 40 pediatric patients in the age of 1mounth-12 years old, operated in the time between 1.01.2018-11.02.2019 by pediatric surgeans. We aimed to investigate that whether using pneumoperitoneum and intraabdominal pressure during laparoscopy effects renal oxygenation in children undergoing laparoscopic precedures. The data were recorded by independent workers and estimation was performed with Pearson Ki-square and Pearson Exact Ki-square test; SAS University Edition (Statistical analysis was performed using SAS version 9.2 software (SAS Institute, Cary, North Carolina) is used for the implementation. P> 0.05 was not significant, P <0.05 was considered significant. İn our study, renal nearinfrared spectroscopy values comparisation with open surgery values showed that laparoscopy group values were lower according to pneumoperitoneum. We have come to the conclusion that even under lower intrabdominal pressures were used, after short time of pneumoperitoneum was given, pneumoperitoneum is not triggering any heart rate, blood pressure and respiratory system changes but effectig renal blood flow and changind renal saturation parameters.
2021-03-09T12:23:34Z
2021-03-09T12:23:34Z
2021-03-09T12:23:34Z
2019
physicsThesis
Özgün,E. Laparoskopi yapılan pediatrik hastalarda renal oksijenizasyonun near-infrared spektroskopi ile değerlendirilmesi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık tezi, Eskişehir, 2019.
http://hdl.handle.net/11684/1885
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1833
2021-03-05T01:00:23Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
transüretral rezeksiyon yapılan hastalarda preoperatifolarak verilen lornoksikamın erken postoperatif analjezi üzerine etkisi
Akçay, Gülseren
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
SAB ortalama değerleri
Anestezi indüksiyonu öncesi
. Postoperatif ağrı
HKA aleti
Bu çalışma Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Ana Bilim Dalı’nda transüretral rezeksiyon (TUR) uygulanacak yaşları 40-73 arasında değişen 44 erkek hasta üzerinde prospektif plasebo kontrollü olarak yapıldı.
Operasyondan 8 saat önce aç bırakılan hastalar rastgele 2 gruba ayrıldı. İndüksiyondan 1 saat önce Grup I’e (n=23) dahil edilen hastalara 16mg lornoksikam oral, grup II’ye (n=21) dahil edilen hastalara ise plasebo oral yolla verildi.
Hastaların, indüksiyon öncesi ve sonrası, entübasyon sonrası, operasyon boyunca (5,10,20,30,40,50. dakika) sistolik (SAB), diastolik (DAB), ortalama (OAB) arteryel basınçları, kalp atım hızı (KAH) ve periferik oksijen satürasyon değerleri kaydedildi. Operasyon boyunca ihtiyaç halinde remifentanyl 0,25gr/kg dozunda intravenöz yoldan verildi. Tüm olguların postoperatif hemodinamik takipleri (SAB, DAB, OAB, KAH ve periferik oksijen satürasyon değeri) ekstübasyon sonrası, 10, 20, 30, 60, 240. dakikalarda kaydedildi.
Ayılma odasında hastalara HKA aleti bağlandı. 100 cc serum fizyolojik içine 200mg tramadol konularak yükleme dozu yapılmadan bolus dozu 20mg, kilitli kalma süresi 20 dakika, 4 saatlik limit 80mg olacak şekilde cihaz programlandı. Analjezik ihtiyacı olduğunda hastalara düğmeye basması söylendi.
Postoperatif 30,60 ve 90. dakikalarda VAS ile hastaların ağrı durumları değerlendirildi. Hastaların postoperatif 4. saat sonunda toplam tramadol tüketimleri kaydedildi. Verilerin istatistiki değerlendirilmesi bağımsız t testi ve non-parametrik veriler için Mann-Whitney U testi kullanılarak yapıldı.
İntraoperatif dönemde hemodinamik verilerde gruplar arasında fark saptanmadı. Postoperatif erken dönemde SAB, DAB,OAB’ da gruplar arasında anlamlı istatistiksel fark saptandı. İntraoperatif narkotik tüketimi gruplar arasında benzerdi. Postoperatif tramadol tüketimi lornoksikam grubunda anlamlı düşük bulundu. VAS ağrı skoru postoperatif 30 ve 60. dakikada lornoksikam grubunda istatistiksel olarak anlamlı düşük bulundu.
Preoperatif olarak verilen oral 16 mg lornoksikamın, postoperatif hasta konforunu arttırdığı ve erken postoperatif dönemde analjezi ihtiyacını azalttığı sonucuna varıldı.
2021-03-04T11:14:09Z
2021-03-04T11:14:09Z
2021-03-04T11:14:09Z
2005
physicsThesis
http://hdl.handle.net/11684/1833
tur
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1934
2021-03-10T01:06:04Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Diyaliz hastalarında N-asetilsistein'in antioksidan etkinliği ve nutrisyonel parametrelere etkisi
Serbest, Servet
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Trigliserit
Diyaliz
PD Hastası
Homosistein
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı’na bağlı Nefroloji Bilim Dalı’nda prospektif olarak diyaliz polikliniğinde takip ve tedavi görmekte olan hastalar ile yapılan bu çalışmada 1.gruba (10 E, 12 K) serum albumin düzeyi < 3,5 g/dl veya nPCR <1 g/kg/gün olan malnutrisyonlu ve yaş ortalamaları 46,86 ± 11,23 olan hastalar, 2.gruba serum albumin düzeyi >3,5 g/dl veya nPCR >1 g/kg/gün olan (14 E, 8 K) malnutrisyonu olmayan ve yaş ortalamaları 50,40 ± 8,79 olan hastalar alındı. Hasta gruplarının yaş sınırlaması 25-65 yıl olarak belirlendi. Hastalar en az 6 aydır hemodiyaliz veya periton diyalizi tedavisi alıyorlardı. 3.Grup olan kontrol grubuna yaş ve cinsiyeti hasta grubuna uyumlu 20 normotansif (10 E, 10 K) ve yaş ortalamaları 47,95±7,18 olan sağlıklı birey alındı.
Gruplar arasında başlangıçta bakılan parametrelerden CRP, trigliserit, total kolesterol, LDL ve homosistein düzeyleri yönünden anlamlı bir fark saptanmadı. HDL ve malondialdehit düzeylerinde ise gruplar arasında anlamlı fark vardı.
Daha sonra 1.gruba N-asetilsistein (NAC) eff. tablet 2x600 mg, 2 ay süreyle verildi. Bu hastalardan 8’i HD, 14’ü PD hastasıydı. Bu 2 aylık dönem içinde hastaların Kt/V oranlarında anlamlı değişiklik olmadı. 2 ay sonra tekrar bakılan CRP düzeyleri, trigliserit, total kolesterol, HDL, LDL, homosistein ve malondialdehit düzeylerinde gruplar arasında anlamlı bir fark saptanmadı. NPCR, albumin, total protein düzeylerinde ise gruplar arasında anlamlı fark saptandı.
Bir antioksidan ajan olan NAC ile, diyaliz hastalarının beslenme parametrelerinde 2 aylık kısa bir süre içinde anlamlı artışlar elde edildi. Bu sonuçlar diyaliz hastalarında antioksidan tedavinin önemi ve NAC’ın antioksidan etkinliğini göstermesi açısından önemli kabul edildi.
2021-03-09T13:47:40Z
2021-03-09T13:47:40Z
2021-03-09T13:47:40Z
2005
physicsThesis
http://hdl.handle.net/11684/1934
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1933
2021-03-10T01:06:04Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Candida albicans izolalarında amfoterisin B ile flukonazol ve vorikonazol kombinasyonlarının in vitro etkisi
Öz, Yasemin
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Candida
Antifungalin
Mikrodilüsyon
Flukonazol
Antagonizma
Son yıllarda çeşitli nedenlerle immündüşkün hasta popülasyonu artışı ile orantılı olarak fırsatçı mantar infeksiyonlarının görülme sıklığında da artış saptanmaktadır. Sistemik fungal infeksiyonlar yüksek oranda mortalite ve morbiditeye yol açmaktadırlar. En sık etkenler Candida ve Aspergillus türleridir. Kullanılan ilaçların dar spektrumu, toksisitesi, tolere edilebilme güçlüğü ve dirençli suşların ortaya çıkması nedeniyle tedavi genellikle zordur. Özellikle tek ilaç tedavisine cevap vermeyen hastalarda ya da dirençli suşların varlığında kombinasyon tedavisi düşünülebilir.
Bu çalışmada 30 C.albicans suşuna karşı, klasik antifungal ajan amfoterisin B ile en sık kullanılan antifungal flukonazol ve azol grubunun yeni üyelerinden olan vorikonazolün tek başlarına ve ikili kombinasyonlarında aktiviteleri değerlendirildi. Test edilen suşlara karşı üç antifungalin hem broth mikrodilüsyon hem de E test yöntemi ile MİK değerleri saptandı ve testler arasındaki tutarlılık değerlendirildi. AmB+FLU ve AmB+VOR kombinasyonlarında ilaç etkileşmelerini değerlendirmek için checkerboard broth mikrodilüsyon ve E test yöntemleri kullanıldı.
Test edilen tüm suşlar her iki yöntemle de flukonazole duyarlı bulundu. Broth mikrodilüsyon ve E test yöntemi ile elde edilen MİK aralığı sırasıyla amfoterisin B için 0.125-0.5 ve 0.016-0.25 g/ml, flukonazol için 0.125-1.00 ve 0.032-1.00 g/ml, vorikonazol için 0.008-0.062 ve 0.003-0.016 g/ml saptandı. Testler arasındaki tutarlılık amfoterisin B, flukonazol ve vorikonazol için sırasıyla %83.3, %96.6 ve %96.6 olarak bulundu.
AmB+FLU kombinasyonunda checkerboard yöntemi ile %3.3 sinerji ve %96.6 etkisizlik, E test yöntemi ile %6.6 sinerji, %13.3 antagonizma ve %80 etkisizlik saptandı. İki yöntem arasındaki tutarlılık %76.6 idi. AmB+VOR kombinasyonunda her iki yöntemle %6.6 sinerji ve %93.3 etkisizlik gözlendi. Bu kombinasyonda testler arası tutarlılık %86.6 idi.
Sonuçlarımıza göre, kombine veya tek başına antifungal etkinliği saptamada E test yöntemi, broth mikrodilüsyon ve checkerboard yöntemlerine alternatif olabilir. Düşük oranlarda sinerji ve antagonizma saptanmasına karşı, amfoterisin B ve azollerin kombinasyonunda ilaçlar sıklıkla birbirlerinden etkilenmediler.
2021-03-09T13:46:24Z
2021-03-09T13:46:24Z
2021-03-09T13:46:24Z
2005
physicsThesis
http://hdl.handle.net/11684/1933
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1931
2021-03-10T01:06:05Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Serviks neoplazilerinin taranmasında kilinik bulgular, sitolojisi, asetik asitle görsel değerlendirme ve dijital kolpografi yöntemlerinin etkinliğinin araştırılması
Ardıç, Nazan
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Menopoz
Sitolojik Tarama
Dijital Kolpografi
Görsel Değerlendirme
Erken tanının yararlarının bilinmesine rağmen servikal kanser önemli bir kadın sağlığı problemi olmaya devam etmektedir. Çoğu ülkede mali kısıtlılıklar altında sitoloji tabanlı bir tarama programı oluşturmak ve kısıtlı alt yapıyla bunu sürdürmek zordur. Sitolojik taramaya alternatif olabilecek daha basit tarama metotlarıyla ilgili çalışmalar bu metotların dünyanın en gelişmemiş bölgelerinde dahi kullanılabileceğini göstermiştir. Çalışmamız Türkiye’de servikal kanser ve öncül lezyonlarını tarama çalışmaları açısından bazal bilgi elde etmek ve uygun tarama testi ve koşullarını belirlemek amacıyla planlanmıştır.
Eskişehir Alpu ilçesinde ikamet eden 513 kadında klinik bulgular, sitoloji, asetik asitle görsel değerlendirme ve dijital kolpografi yöntemleriyle servikal neoplazi preinvaziv lezyonları taranmıştır. Tarama sonucunda 125 kişide (%24.4) tarama testlerinden en az birisi pozitif saptanmıştır. Pozitif saptanan bireyler kolposkopik inceleme için kliniğe çağrılmış ve 84 kişi (167.8) başvurmuştur. Kolposkopik değerlendirme yapılan 77 kişinin 39’unda anormallik saptanmış, 40 kişiden biyopsi alınmış ve 9 kişide servikal intraepitelyal lezyon tespit edilmiştir. Asetik asit ile görsel değerlendirme ve klinik sensitivitesi, pap spesifisitesi ve pozitif prediktif değeri en yüksek test olarak gözlenmiştir. Farklı yaş gruplarında testlerin özelliklerinde ve katılımcı sayısında değişiklikler izlenmiştir. Menopozda olma ve olmama durumuna göre test özelliklerinde farklılıklar saptanmıştır. Testlerin paralel uygulanmalarında sensitivitede artma izlenmiş, görsel değerlendirme ve sitoloji kombinasyonlarının farklı vakaları belirlediği gözlenmiştir.
2021-03-09T13:43:11Z
2021-03-09T13:43:11Z
2021-03-09T13:43:11Z
2005
physicsThesis
http://hdl.handle.net/11684/1931
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1765
2021-01-27T01:00:15Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
karacigerde lozartan ve spironolatonun antifibrotik etkilerinin karşılaştırlması
Kırcalı, Baybora
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Hepatositteki PAI-1 ekspresyonu
Hyaluronik Asid
Spironolakton
Fibrozisin
Lozartan
Bu çalışmada lozartan ve spironolaktonun rat karaciğerindeki antifibrotik etkilerini incelemeyi amaçladık.
Çalışmada fibrozis oluşturmak üzere dört grup rata, kontrol grubu dışında haftada üç gün 10mg/kg DMN dört hafta, haftanın ardışık üç günü, IP olarak verildi. Kontrol grubuna sadece serum fizyolojik verildi(IP). DMN verilen gruplardan birine 10mg/kg/gün lozartan, birine de 20mg/kg/gün spironolakton IP olarak verildi. Bir gruba sadece DMN verilerek model grubu oluşturuldu. Dört hafta sonunda deney grupları sakrifiye edilerek plazma ve karaciğer örnekleri ayrıldı. Plazmada karaciğer fibrozisinin dolaylı göstergesi olan hyaluronik asid ile AST, ALT, ALP, LDH, bilurubin, total protein, albumin, BUN, kreatinin, sodyum, potasyum ve klor düzeyleri çalışıldı. Karaciğer dokusundan fibrozisin göstergesi olan hidroksiprolin içeriği belirlendi. Ayrıca karaciğer doku örnekleri histopatolojik olarak Scheuer’e göre değerlendirildi. Bunlara ek olarak karaciğerde PAI-1 immunhistokimya boyasının dağılımı ve şiddeti incelendi.
Karaciğerdeki inflamasyonun, fibrozisin, karaciğer hidroksiprolin içeriğinin ve plazma hyaluronik asid düzeylerinin birbirleriyle pozitif ve bu parametrelerin sinuzoidal PAI-1 boyanma şiddeti ile negatif ilişki gösterdiği gözlendi. Bu sonuçlar hyaluronik asidin önemli plazma fibrozis göstergesi olduğunu gösterdi. Benzer şekilde sinuzoidal PAI-1 ekspresyonunun değişmesinin fibrozis gelişiminde önemli olduğunu düşündürdü.
Çalışmada spironolakton karaciğerdeki inflamasyonu azaltırken, lozartanda bu etki gözlenmedi. Fakat lozartan ve spironolakton fibrozisi azalttı. Bu antifibrotik etki spironolaktonda daha fazlaydı. Hem lozartan hem de spironolakton hyaluronik asid ve karaciğer hidroksiprolin içeriğini azalttı ve birbirine üstünlükleri gözlenmedi.
PAI-1 ekspresyonuna lozartan ve spironolaktonun etkileri incelendiğinde portal alandaki boyanma şiddetinde değişiklik gözlenmezken, sinuzoidal alanda lozartan ve spironolakton PAI-1 ekspresyonun azalmasını geriletti. Bu etkide lozartan ve spironolakton arasında fark yoktu. Hepatositteki PAI-1 ekspresyonunu spironolakton azaltırken, lozartanın azaltıcı etkisi istatistiksel olarak anlamlı değildi.
Bu sonuçlar spironolakton ve lozartanın antifibrotik etkilerinin olduğunu ancak spironolaktonun antifibrotik etkisinin daha fazla olduğunu gösterdi. Buna ek olarak spironolakton ve lozartanın antifibrotik etkilerinin oluşmasında PAI-1 ekspresyonunu etkilemelerinin rolü olabileceğini düşündürdü.
2021-01-26T11:06:22Z
2021-01-26T11:06:22Z
2021-01-26T11:06:22Z
2005
physicsThesis
http://hdl.handle.net/11684/1765
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1929
2021-03-10T01:06:21Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Eskişehir bölgesindeki sağlıklı erkeklerdeki aspirin rezistansı sıklığı
Üsküdar, Döndü
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Aspir
Strok ve Kardiyovasküler Ölümler
Aspirin Rezistansı Sıklığı
AA ile indüklenen Trombosit Agregasyonu
HDL kolesterol, HbA1c ve Glukoz Değerleri
Aspirin; miyokard infarktüsü, strok ve kardiyovasküler ölümlerin primer ve sekonder olarak önlenmesinde; miyokard infarktüsü, unstabil anjina ve embolik strokun akut tedavisinde yeri olan, etkinliğinin bireyler arasında farklılık gösterdiği çeşitli çalışmalarla saptanan, ucuz ve etkin bir ajandır. Buna karşın yapılan çalışmalarda antitrombotik dozlarda kullanıldığında aspirine karşı %10-40 oranında rezistans saptanmıştır. Aspirin rezistansını saptamada çeşitli yöntemler kullanılmış ve her bir çalışmada farklı oranlarda sonuçlar elde edilmiştir.
Biz çalışmamızda, Eskişehir bölgesinde yaşayan sağlıklı erkeklerdi aspirin rezistansı sıklığını araştırdık. Aspirin rezistansını saptamak için PRP’de AA, ADP ve kollagen ile trombosit agregasyonu çalıştık. Buna yönelik olarak 155 denek çalışmaya alındı. Deneklerin yaş, ailede KAH öyküsü, obesite, tam kan sayımı, sedim, lipid profili, HbA1c, glukoz ve AA, ADP ve kollagen ile trombosit agregasyon değerlerini kıyasladık.
Aspirin rezistansı; araşidonik asit ile agregasyonun %20 ve üzerinde, ADP ile ise %64 ve üzerinde olması olarak alındı. Buna göre Eskişehir bölgesindeki sağlıklı erkeklerde aspirin rezistansı sıklığını AA’ya göre %24,5 , ADP’ye göre ise %89 olarak bulduk ve aspirin alanlarda kollagen ile agregasyonu artmış olarak tespit ettik.
AA ile indüklenen trombosit agregasyonuna göre aspirin rezistansını değerlendirdiğimizde; yaş, sedim, total kolesterol değerlerini aspirin rezistansı olan grup ile aspirin rezistansı olmayan grup arasında kıyasladığımızda istatistiksel olarak anlamlı fark saptadık. Ailede KAH öyküsü, obesite, tam kan sayımı, trigliserid düzeyi, HDL kolesterol, HbA1c ve glukoz değerleri iki grup arasında farklılık göstermedi.
Sonuç olarak aspirin rezistansını AA agregasyonu yanıtı ile değerlendirmek altın standart olabilir görülmektedir. ADP ile saptanan rezistans oranları oldukça yüksektir ve değerlendirme kriterleri tekrar gözden geçirilmeye muhtaçtır. Eskişehir bölgesindeki sağlıklı erkeklerde aspirin rezistansının sıklığı %24,5 oranında olup önemli bir sorun olarak görülmektedir ve aspirin alan hastaların aspirin rezistansı açısından değerlendirilmesi gerekmektedir.
2021-03-09T13:37:27Z
2021-03-09T13:37:27Z
2021-03-09T13:37:27Z
2005
physicsThesis
http://hdl.handle.net/11684/1929
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1764
2021-01-27T01:00:13Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Jinekolojik laparotomilerde postoperatif analjezi uygulamalarında hasta memnuniyetinin değerlendirilmesi
Erben, Başak
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon
Jinekolojik Laparotomi
Postoperatif Analjezi
Çalışmamızda ağrıyı farklı boyutları ile değerlendirerek, jinekolojik laparotomi uygulanan hastalarda postoperatif farklı analjezi uygulamaları ve onların sonuçlarının hasta memnuniyeti üzerine etkisini belirlemek ve postoperatif ağrının genel hasta memnuniyetine etkisini ortaya koymak amaçlanmıştır.
Bu hastaların postoperatif analjezi yöntemleri çalışmamızdan bağımsız olarak kadın doğum hekimleri veya anestezistler tarafından seçilmiştir.
Postoperatif 4.saatte, ardından 24, 48. ve 72.saatlerde “Postoperatif Analjezi Uygulamalarında Hasta Memnuniyetinin Değerlendirilmesi Anketi’’ uygulandı. (Ek-1: “Postoperatif Analjezi Uygulamalarında Hasta Memnuniyetinin Değerlendirilmesi Anketi’’) Anestezi tarafından planlanan yöntem intravenöz veya epidural HKA idi. Hastalara anket formunda yaş, eğitim düzeyi, yapılan operasyon, operasyon tipi, operasyon süresi, operasyon öncesi genel sağlık düzeyi ve eşlik eden ağrılı bir hastalığı olup olmadığı soruldu.
Postoperatif analjezi yöntemi hakkında bilgilendirme yapılıp yapılmadığı, hangi yöntemin planlandığı kayıt edildi. Sonrasındaki diğer sorular postoperatif 4., 24., 48. ve 72.saatlerde tekrarlandı. Bu sorular ağrı şiddeti, ağrı ile ilişkilendirilebilen aktiviteler, ek ağrı kesici ihtiyacı, ağrı kesicinin ulaşma zamanı, yan etkiler, ağrı tedavisinden memnuniyet, ağrı tedavisi dışında genel memnuniyet, postoperatif ağrı beklentisi ve tekrar HKA isteyip istemediği idi. Anket formu hastalarla karşılıklı konuşularak ve aynı kişi tarafından dolduruldu.
Elde edilen sonuçlar istatistiksel olarak değerlendirildi. Sonuçlar arasında uygulanan tedavi yöntemi ile bilgilendirme, ağrı şiddeti, ağrı ile ilişkilendirilebilen aktiviteler, ek ağrı kesici ihtiyacı, yan etkiler ve hasta memnuniyeti karşılaştırıldı.Hasta kontrollü analjezi ve intramüsküler opioid grupları karşılaştırıldığında HKA ile; ağrı şiddeti daha düşüktü, bilgilendirme daha yüksek, ağrı ile ilişkilendirilebilen aktivitelerde etkilenme ve ek ağrı kesici ihtiyacı daha az, tedaviden memnuniyet daha yüksek olarak bulundu. Genel memnuniyet ve yan etkiler her iki grupta benzerdi.
Hasta kontrollü analjezi grubunda ağrı kontrolünün kişinin kendi kontrolünde olması ve preoperatif dönemde bilgilendirmenin daha fazla olması, uygulanan tedavinin elinin altında olmasından duyduğu rahatlık ve buna bağlı daha az endişelenmesinin memnuniyeti olumlu yönde etkilediği sonucuna vardık. Ancak; ağrı tek başına memnuniyeti ölçmeye yetmeyeceğinden mutlaka preoperatif bilgilendirme ve postoperatif yakın takibe de özen gösterilmelidir.
2021-01-26T11:03:22Z
2021-01-26T11:03:22Z
2021-01-26T11:03:22Z
2005
physicsThesis
http://hdl.handle.net/11684/1764
tur
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1823
2021-03-05T01:00:16Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Laminektomi uygulanan hastalarda premedikasyonda deskmedetomodin verimesinin total intravenöz anestezi ( tiva ) ihtiyaç üzerine etkisi
Güzelburç, Canan
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Hemodinamik
Deksmedetomidin
İnfüzyon
Bu çalısma Eskisehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi
Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı’nda laminektomi
uygulanacak ASA grubu 1-2 olan yasları 18-60 arasında degisen 40
hasta üzerinde yapılmıstır.
Öncesinde premedikasyon uygulanmamıs olan hastalara,
operasyon masasına alındıktan sonra hemodinamik ve bispektral indeks
(B S) monitörizasyonları yapıldı. Hastalar rastgele iki gruba ayrıldı ve
Grup 1’e (n=20) 100ml serum fizyolojik, Grup 2’ye (n=20) ise 100ml
serum fizyolojik içinde 0,6 μg/kg deksmedetomidin; intravenöz yoldan
5ml/dk infüzyon hızıyla verildi.
nfüzyon bitiminden 20 dakika sonra , indüksiyon öncesi B S
degeri sayısal olarak kaydedildi ve sedasyon düzeyi Ramsay Sedasyon
Skalası (RSS) ile degerlendirilerek kaydedilerek anestezi indüksiyonuna
baslandı.
I
. Anestezi indüksiyonunda propofol B S degeri 45 oluncaya kadar
verildi ve indüksiyonda kullanılan propofol dozu kaydedildi. ndüksiyonda
ayrıca 0,5 mg/kg dozda atrakuryum ve 1 μg/kg dozda remifentanil verildi.
Anestezi idamesinde B S degeri 40-60 olacak sekilde doz ayarlaması
yapılarak propofol infüzyonu ve 0,1 μg/kg/dk dozunda remifentanil
infüzyonu uygulandı.
ndüksiyon öncesi ve operasyon boyunca belirli aralıklarla
hastaların sistolik (SKB), diyastolik (DKB) ve ortalama kan basınçları
(OKB), kalp atım hızı (KAH) ve periferik oksijen satürasyonları (SpO2)
kaydedildi.
Operasyon bitinde anestezi süreleri, cerrahi süreleri ve operasyon
sonunda kullanılan toplam propofol dozları kaydedildi.
Sonuç olarak; deksmedetomidinin premedikasyonda uygulanması
ile yeterli sedasyon saglanabildigi, deksmedetomidinin sedasyon
düzeyini belirlemede RSS ile B S’in etkili oldugunu ve aralarında güçlü (-)
korelasyon oldugunu tespit ettik. Deksmedetomidin endotrakeal
entübasyona SKB artısını önlemede etkili olmakla birlikte, genel olarak
hemodinamik parametrelerin kontrol grup ile benzer oldugu görüldü.
Deksmedetomidinin premedikasyonda uygulanmasının hem indüksiyon
hem de anestezi süresince toplam propofol doz ihtiyacını azaltmada etkili
oldugu sonucuna vardık.
II
This is a study of Eskisehir Osmangazi University School of
Medicine Department of Anesthesiology and Reanimation, patients aged
between 18-60 years who underwent laminectomy procedure were
included to the study.
Hemodynamic and bispectral indexes (BIS) are recorded after the
patients taken to the surgery room and non of them took premedication
before. The patients are seperated into two groups randomly and 100 ml
SF is given to the patients in group 1(n=20) and 0,6 μg /kg
dexmedetomine in 100ml SF is given to patients group 2(n=20) via
intravenous infusion rates are same (5ml/ minute) at all of the patients.
I
Just before the induction the sedation of the patients are
determined by the Ramsay Sedation Scale(RSS). Propofol is given until
the target BIS value reaches to 45 and atrakuryum, remifentanil is given
at the induction. Propofol infusion is maintained at the targed BIS value
of 40-60 and 0,1μg/kg/minute remifentanil infusion applied during the
maintainance of anesthesia. Hemodynamic parameters are recorded
periodically during the operation and before the induction.
In conclusion; adequate sedation level is provided with the use of
dexmedetomidine for premedication, the RSS and BIS are effective
methods for determining sedation level gained with dexmedetomidine.
Dexmedetomidine effectively reduces the systolic blood pressure
elevation at the time of endotracheal intubation, howewer other
haemodynamic variables looks similar with the control group. We
concluded that the use dexmedetomidine for the premedication reduces
the total propofol dose needed for both induction and anesthesia
maintane
II
2021-03-04T10:41:18Z
2021-03-04T10:41:18Z
2021-03-04T10:41:18Z
2006
physicsThesis
http://hdl.handle.net/11684/1823
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1927
2021-03-10T01:05:37Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Koroner bypass cerrahisinde sevofluran ve isofluran miyokardiyal koruma açısından karşılaştırlması
Çetinkaya, Dilek
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Ekstrakorperal dolasım
Sevofluran
Remifentanil
Klemp
Çalısmamızın amacı kardiyopulmoner bypass cerrahisi uygulanacak
hastalara hipotermik kardiyak arrest döneminde kalp-akciger makinesi aracılıgı
ile verilen de dahil olmak üzere tüm operasyon süresince uygulanan sevofluran
ve isofluranın miyokart üzerindeki koruyucu etkilerini miyokardiyal hasarlanma
isaretleyicileri aracılıgı ile karsılastırmaktır.
Çalısma elektif KABG planlanan ASA III-IV 18- 69 yas arası 28
erkek, 12 kadın 40 hasta üzerinde yapıldı. Hastalar rasgele 20’ ser kisilik
gruplara ayrıldı. Operasyon masasına alınan hastalarda KAH, SAB , OAB,
DAB, SpO2, CVP monitorizasyonu yapılarak takipleri alındı. ntravenöz 0,3 mg
/kg Etomidat verilmesini takiben 0,1 mg/kg Pankuronyum ve 1 mikrogr/kg
Remifentanil bolus olarak verildi. Grup 1’deki hastalara % 2- 4 MAC
degerinde Sevofluran Grup 2’deki hastalara %1-2 MAC degerinde sofluran
verildi. 3 dakika sonra entübasyonu takiben hastalar mekanik ventilatöre
baglandı. Her iki grubada 0,1-0,4 mikrogr/kg/dk’den Remifentanil infüzyonu
baslandı. Ekstrakorperal dolasım süresince Grup 1’e % 0,5-2 MAC degerinde
Sevoflurane, Grup 2’ye % 0,5-2 MAC degerinde Isofluran verilmeye devam
edildi. Yogun bakım ünitesinde hemodinamik kayıtlar alınmaya devam edildi.
Troponin T , CK ve CKMB düzeylerinin her iki grupta da indüksiyon
öncesi degere göre kros klemp sonrası , postoperatif 2. ve 24 . saatte artıs
gösterdi.Sevofluran grubunda kros klemp kaldırıldıktan sonra , postoperatif 2.
saatteki Troponin T düzeyindeki artıs isofluran grubuna göre daha az bulundu.
Sonuçta KPB cerrahisinde kullanılan inhalasyon anestezik ajanı sevofluran
ve isofluranın yeterli anestezi ve hemodinamik stabilite sagladıgı , perioperative
MI olasılıgını azalttıgı sonucuna vardık. Miyokardiyal hasarlanma
isaretleyicileri olan Troponin T ve CKMB düzeylerinin daha düsük düzeylerde
saptanması ile sevofluranın isoflurana göre miyokardiyal korumayı daha iyi
saglamakta oldugu kanısındayız.
The aim of this study is to compare the protective effects of sevoflurane
and isoflurane given during the whole operation induding given by the lungheart
machine during the hypothermic cardiac arrest phase in the patients
undergoing cardiopulmonary bypass surgery using the blood markers of
myocardial damage.
28 male and 12 famale, overall 40 patients who were candidates for
elective CABG surgery with the ASA stage 3-4 are included the study . In the
operation room the baseline values for HR, CAP, MAP, DAP, CVP, SpO2 and
were noted for each patient. After the patients lost consciousness with
(0,3mg/kg) Etomidate the respiration has taken under control and bolus
Pancuronyum (0,1mg/kg) or Remifentanil (1μg/kg) applied to the patients. In
Group1 %2-4 MAC Sevoflurane and in Group2 %1-2 MAC soflurane is given.
Three minutes after the patients are intubated. Continous Remifentanil (0,1-0,4
μg/kg/minute) infusion is applied for both of the groups. During extracorporeal
circulation the patients in Group1 received %0,5-2 MAC Sevoflurane and the
patients in the Group2 received %0,5-2 MAC soflurane.
Troponin-T, CK ,CK-MB levels were elevated in both groups after crossclamping,
postoperative 2.hour and 24.hour when compared with pre-induction
levels. In sevoflurane group the troponin-T elevations observed after crossclamping
and postop. 2.hour were lower than the isofluorane group.
II
In conclusion, use of sevofluorane of isofluorane in CPB surgery maintain
adequate anesthesia levels and haemodynamic stability and reduces the risk of
perioperative MI. Apparently sevofluorane preserves the myocardial function
more than isofluorane as determined by the lower troponin-T , CK-MB levels.
2021-03-09T13:34:52Z
2021-03-09T13:34:52Z
2021-03-09T13:34:52Z
2006
physicsThesis
http://hdl.handle.net/11684/1927
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3323
2022-06-18T00:00:15Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Anestezi altında ASA I-II grubu hastalarda indüksiyonda verilen Fentanil ve Esmolol'ün yaş gruplarına göre hemodinamik parametreler ve QT aralığına etkisi
Sağlık, Sakıp
Yelken, Birgül
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Yaş
EKG
Esmolol
Fentanil
Genel anestezi sırasında oluşan fizyopatolojik değişiklikler kardiyovasküler etkilenime sebep olabilir. QT ise kolay ölçülebilir, ucuz ve noninvaziv bir parametre olup ventriküler taşikardi ve fibrilasyon gibi ölümcül aritmiler yönünden bir gösterge olabilir. Çalışmamızda, genel anestezi ile operasyona alınan ASA I-II hastalarda, fentanil ve esmololün yaş gruplarına göre QT aralığı ve hemodinamik etkilerini karşılaştırmayı hedefledik.
Hastalar, yaşlarına göre 20-39, 40-59 ve 60 yaş üstü olarak ayrıldı. Daha sonra hastalar rastgele kontrol, fentanil ve esmolol olmak üzere dokuz gruba ayrıldı ve 135 hasta çalışma kapsamına alındı.
Hastalara 0,1 mg/kg midazolam ile premedikasyon uygulandı. Tüm olguların anestezi öncesi monitorizasyonu yapılarak başlangıç değerleri kontrol değeri olarak kaydedildi. Aynı zamanda olgulara anestezi öncesinde oniki derivasyonlu EKG cihazı bağlandı. Anestezi indüksiyonunda; tiyopental sodyum 5–7 mg/kg, trakeal entübasyon için 0,1 mg/kg veküronyum uygulandı. Yeterli süre beklendikten sonra endotrakeal entübasyon yapıldı. Fentanil (Grup F) grubuna 1μg/kg dozunda fentanil bolus yapıldı. Esmolol grubunda (Grup E) anestezi indüksiyonu öncesinde 1 mg/kg bolus esmololü takiben 100 μg/kg/dk esmolol infüzyonu başlanırken kontrol grubunda (Grup K) serum fizyolojik uygulandı ve infüzyon ekstübasyon sonunda sonlandırıldı. Anestezi idamesinde her iki gruba da %50 O2 ve %50 N2O ile %1–2 izofluran uygulandı. EKG traseleri üzerinde QT segment ölçümleri yapıldı ve düzeltilmiş QT intervali (QTc = √QT/RR) hesaplandı
Sonuç olarak esmololün tüm yaşlarda hemodinamik ve elektrofizyolojik stabilteyi sağladığı, fentanilin ise genç hastalar dışında hemodinamik stabiliteyi sağlarken elektrofizyolojik etkilerinin olmadığı sonucuna varıldı.
The physiopathological changes during general anesthesia can cause cardiovascular influences. QT is a parameter that easily measurable, inexpensive, and noninvasive and it can be an indicator for life threatening arrhythmias such as ventricular tachycardia and fibrillation. In our study, we aimed to compare the QT interval and hemodynamic effects of fentanyl and esmolol according to age groups in ASA I-II patients who has taken operation under general anesthesia.
Patients were divided as 20-39, 40-59 and over 60 years old based on their ages. Then, patients were randomly divided nine different groups including control, fentanyl and esmolol and totally 135 patients were included the study.
The premedication was administered by 0.1 mg/kg of midazolam. The monitorisation was taken before anesthesia in all cases and these basement values were recorded as control values. Also, the 12-lead electrocardiographic monitorisation was taken before the anesthesia. In anesthesia induction, 5-7 mg/kg of thiopental sodium and 0.1 mg/kg of vecuronium were administered for tracheal intubation. The endotracheal intubation was done after sufficiently waiting. In fentanyl group (Group F), 1 μg/kg of fentanyl bolus was administered. Esmolol group (Group E) received 1 mg/kg of esmolol bolus and 100 μg/kg/min of esmolol infusion. The serum physiologic was administered in control group (Group K) and the infusion was stopped at the end of extubation. In anesthesia maintenance, 1-2% of isofluran was applied with 50% of O2 and 50% of N2O in both groups. The QT segment measures was done on ECG traces and QT interval was restituted according (QTc=√QT/RR).
As a result, we concluded that while esmalol can provide the hemodynamic and electrophysiologic stability in all ages, fentanyl can provide only the hemodynamic stability except young cases and it has no electrophysiologic effect.
2022-06-17T10:52:47Z
2022-06-17T10:52:47Z
2022-06-17T10:52:47Z
2009
physicsThesis
Sağlık, S. Anestezi altında ASA I-II grubu hastalarda fentanil ve esmololün yaş gruplarına göre hemodinamik parametreler ve QT aralığı üzerine etkisi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2009.
http://hdl.handle.net/11684/3323
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2086
2021-03-12T01:00:35Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Premedikasyonda amitritilin kullanımı
Işıldı, Yeşim
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Sistolik
periferik oksijen satürasyonları
Anestezi indüksiyonu
Bu çalışma Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı’nda laparoskopik jinekolojik cerrahi uygulanacak, yaşları 18-50 arasında değişen 40 hasta üzerinde yapılmıştır.
Tüm hastalar operasyondan bir gece önce postoperatif dönemde uygulanacak hasta kontrollü analjezi cihazı kullanımı, ağrılarını ve bulantı-kusma derecelerini nasıl puanlayacakları konusunda bilgilendirildiler. Hastalara premedikasyon amaçlı başka bir ajan verilmedi. Hastalar rastgele olarak iki gruba ayrıldı. Amitriptilin grubuna (n: 20) dahil edilen hastalara indüksiyondan 2 saat önce 50 mg amitriptilin ( Laroxyl draje 25 mg, Roche) oral yoldan verildi. Plasebo grubuna ( n: 20) ise diğer grupla aynı zamanda olmak üzere 2 adet plasebo draje oral yoldan verildi. Hastalar 8 saatlik açlık sonunda operasyon odasına alındılar. Anestezi indüksiyonundan önce hastanın sedasyon skoru değerlendirilerek kaydedildi. Hastalara indüksiyondan önce frontotemporal bölge alkollü pamukla temizlenerek XP 2000 ASPECT marka monitor ile bispektral indeks monitörizasyonu yapıldı. Anestezi indüksiyonu öncesi bispektral indeks değeri kaydedildi. Sistolik, diastolik, ortalama arter basınçları, kalp atım hızları ve periferik oksijen satürasyonları değerleri indüksiyon öncesi, intraoperatif ve postoperatif dönemlerde ölçüldü.
İndüksiyon sırasında 45 olarak hedeflenen bispektral indeks değerine ulaşmak için kullanılan propofol dozu, anestezi süresince kullanılan toplam propofol ve remifentanil dozları kaydedildi.
Postoperatif dönemde analjezi amacıyla hasta kontrollü analjezi aleti ile morfin 0,5 mg bolus doz, kilitli kalma süresi 20 dakika, 4 saatlik limit 8 mg olacak şekilde programlandı ve hastalar ağrıları olduğunda kendileri butona bastılar. Postoperatif ilk 24 saat ağrı ve bulantı-kusma durumlar değerlendirildi. Morfin tüketimleri belirlendi. Verilerin istatistiki analizi bağımsız t testi ve Mann- Whitney U testi kullanılarak yapıldı.
Anestezi indüksiyonundan 2 saat önce verilen amitriptilin, plasebo grubu ile karşılaştırıldığında hastalarda klinik olarak sakin ve sedatize bir görünüm yaratırken; preoperatif sedasyon skoru değerlendirmeleri arasında farklılık bulunmadı. Amitriptilin alan grupta indüksiyon öncesi bispektral indeks sayısal değerleri anlamlı olarak daha düşük bulundu. Preoperatif sedasyon skoru değerlendirmesi açısından bir değişiklik olmamasına rağmen, amitriptilin alan grupta indüksiyonda 45 olarak hedeflenen bispektral indeks değerine daha kolay ulaşıldığı ve kullanılan propofol dozunun daha düşük olduğu bulunurken; anestezi süresince kullanılan toplam propofol ve toplam remifentanil dozları arasında anlamlı farklılık tespit edilmedi. Her iki grupta intraoperatif hemodinamik parametreler üzerinde anlamlı değişiklik oluşmadı. Amitriptilin alan grupta postoperatif ilk 6 saatte bulantı ve kusma insidansının azaldığı, postoperatif ilk 24 saat boyunca tüketilen antiemetik ihtiyacının daha az olduğu, postoperatif ilk 24 saat boyunca analjezi ihtiyacının azaldığı ve daha az morfin tüketiminin olduğu görüldü.
Ameliyat öncesi dönemde oral yoldan 50 mg. tek doz şeklinde verilen amitriptilinin postoperatif analjezik ve antiemetik etki gösterdiği sonucuna varıldı.
2021-03-11T10:53:46Z
2021-03-11T10:53:46Z
2021-03-11T10:53:46Z
2005
physicsThesis
http://hdl.handle.net/11684/2086
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3083
2022-06-10T00:00:16Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Tiznidin ve tarmadol premedikasyonunun indüksiyon intraoperatif hemodinami ve erken postopertif ağrı üzerine etkileri
Özdemir, Aylin
ESOGÜ,Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Anestezi
Analjezik etkiler
laminektomiler
erken postoperatif
Bu çalışma Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı’nda laminektomi uygulanacak 18 – 65 yaş arası 45 hasta üzerinde randomize çift kör olarak yapılmıştır.
Hastalar rastgele olarak üç gruba ayrılarak birinci gruba 100 mg tramadol kapsül ikinci gruba plasebo kapsül, üçüncü gruba 4 mg tizanidin tablet oral olarak operasyondan bir saat önce verildi. Hastalar 8 saatlik açlık sonunda operasyon odasına alındılar. Operasyon öncesinde sedasyon Wilson’un sedasyon skalası ile değerlendirildi. Rutin monitörizasyon işlemleri yapılarak SAB, DAB, OAB, KAH ve SpO2 değerleri preoperatif ve intraoperatif ölçüldü. İndüksiyon, IV. (verbal ve taktil uyarana yanıt kayboluncaya kadar) propofol ve vekuronyum 0.1 mg/kg ile sağlandı. Postoperatif derlenme odasına alınan hastalarda SAB, DAB, OAB, KAH, SpO2, ağrı (SAS), analjezik gereksinimi ve bulantı-kusma 90 dakika boyunca izlendi. Verilerin istatistiksel analizi bağımsız t testi ve Mann-Whitney U testi ile yapıldı.
Operasyondan 60 dakika önce verilen tramadol ve tizanidin entübasyondan sonra SAB, DAB ve OAB’de plasebo grubuna göre daha fazla azalmaya neden olarak kardiyovasküler stabilite sağladı. Postoperatif SAB, DAB, OAB ve KAH, 30, 60 ve 90. dakika SAS skorları tramadol grubunda plaseboya göre anlamlı düşük bulundu.
Elde edilen sonuçlar hem tramadol hem de tizanidinin premedikasyonda kullanımının etkili ve güvenli olduğunu ortaya koymaktadır.
2022-06-09T08:35:09Z
2022-06-09T08:35:09Z
2022-06-09T08:35:09Z
2005
physicsThesis
http://hdl.handle.net/11684/3083
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3076
2022-06-10T00:00:37Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Sistemik İnflamatuar Yanıt Sendromu Olan Hastalarda Glutaminin Bağışıklık Sistemine Etkisi
Çetinbaş, Ferda
Yelken, Birgül
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Reanimasyon
Sistemik Enflamatuar
Sedimentasyon Değerleri
TPN Solüsyonu
Bu çalışma Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı ,Reanimasyon Yoğun Bakım’da sistemik enflamatuar yanıt sendromu kriterlerinden ( vücut ısısının 38 ºC üstünde veya 36 ºC altında , kalp hızının 90 atım/dk üstünde ,solunum sayısının 20/dk üstünde veya PC02 < 32 mmHg , lökosit sayısının 12000/mm3 üstünde vaya 4000/mm3 altında olması) en az ikisine sahip olan hastalarda, primer hastalıklarına uygun tedavileri yapılırken, beslenmeleri total parenteral nütrisyon ile düzenlenerek ; TPN ile verilecek glutamin desteğinin bağışıklık sistemi üzerine olan etkilerini araştırmak amacıyla 20-82 yaş arası 30 hasta üzerinde randomize olarak yapılmıştır.
Hastalar yoğun bakıma kabul edildikten sonra, hastalıklarına yönelik medikal tedavileri ,solunum desteği açısından mekenik ventilasyon destek tedavileri ve kültür antıbiyagram sonuçlarına göre antibiyotik tedavileri düzenlenerek, beslenmeleri TPN ile sağlandı ve hastalar rastgele iki gruba ayrıldı.Tüm hastalar için TPN solüsyonlarının sağladığı günlük enerji 30 kal/kg/gün olacak şekilde standardize edildi. Bu enerjinin % 70’i karbonhidratlardan, % 30’u lipidlerden sağlanacak şekilde TPN solüsyonu hazırlandı ve beslenme solüsyonuna 1,5 gr/kg/gün olarak protein ilave edildi. Rastgele ayrılan gruplardan, Grup 1’e hazırlanan total parenteral nütrisyon solüsyonu verilirken , Grup 2’ye hazırlanan TPN solüsyonuna 0,4 gr/kg/gün olarak glutamin ilave edildi.Her iki grubada beslenme solüsyonları Yoğun Bakım’a kabullerinden itibaren altı gün süresince verildi.
Her hastadan yoğun bakıma kabul edildiği anda ve 6. günde kan örneği alınarak enflamasyonu değerlendirmek amacı ile sedimentasyon, CRP( C reaktif protein), beyaz küre ;bağışıklık sistemini değerlendirmek için lenfositler ve lenfosit alt grupları olan absolü % T lenfosit, absolü % B lenfosit, absolü % yardımcı T lenfosit, absolü % sitotoksik T lenfosit, yardımcı T lenfosit (Th) / sitotoksik T lenfosit (TS) düzeylerine flow cytometre yöntemi ile bakıldı.Bağışıklık sistemi hücrelerinin ürüleri olan
IgM, IgG, IgA, ; bağışıklık sisteminin mediatörleri olarak da C3, C4 düzeyleri 1. ve 6. günlerde alınan kan örneklerinden değerlendirildi. Eş zamanlı alınan kan örneğinden ölçülen beyaz küre değerlerine göre abs % totol lenfosit lerin % değeri hesaplanarak total lenfosit hücre sayısı bulundu.Total lenfosit hücre sayısına görede lenfosit alt gruplarının hücre sayıları (yardımcı T lenfosit, sitotoksik T lenfosit, B lenfosit, NK) hesaplandı.
Hastaların mortalite riskinin ve hastalığın şiddetinin ve klinik olarak düzelmenin belirlenmesi amacıyla APACHE II ve SAPS II skorları da her hasta için 1., 2 ., 3., 4., 5. 6. günlerde Tablo 1’ deki parametreler kullanılarak günlük olarak hesaplandı. Veriler istatiksel olarak eşleştirilmiş t testi ve non parametrik veriler için Mann- Whitney U testi kullanılarak yapıldı.
Sedimentasyon değerlerinde her iki gruptada artma tespit edilirken Grup 1 ‘deki artma daha anlamlı bulundu fakat bu artma gruplar arasında istatiksel anlamlı değildi. Ts hücrelerinde grup 1’de anlamlı bir düşme tespit edilirken, NK hücrelerinde grup 1’de daha fazla olmakla birlikte her iki grupta azalma görüldü fakat gruplar arasında anlamlı bir fark bulunmadı. Lenfosit ve lenfosit alt gruplarında glutamin detekli grupta yükselme görülmesine rağmen bu artış istatiksel olarak anlamlı tespit edilmedi.Diğer parametrelerde istatiksel olarak anlamlı bir değişme bulunmadı.
Hastaların iyileşme ve mortalite oranlarında tespit için kullandığımız APACHE II ve SAPS II skorlarında ise gruplar arasında APACHE II skorlaması için fark bulunmaz iken SAPS II skoru için grup 2’de anlamlı olarak azalma tespit edildi.
Sonuç olarak sistemik inflamatuar yanıt sendromlu hastaların total parenteral solüsyonlarına glutamin eklenmesi ile, glutaminin CRP( C -reaktif protein) değerlerinin yükselmesi , NK(Doğal öldürücü ) hücre sayısındaki düşme ile inflamasyonu azaltığI ve total lenfosit, T lenfosit, B lenfosit, yardımcı T lenfosit, süpresör T lenfosit değerlerinde artma ile bağışıklık sistemininde ve APACHE II ve SAPS II skorlarında azalmalarlada hastalığın şiddetinde klınik olarak olumlu etkiler oluşturduğu kanısına varıldı.
2022-06-09T08:21:01Z
2022-06-09T08:21:01Z
2022-06-09T08:21:01Z
2005
physicsThesis
http://hdl.handle.net/11684/3076
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3096
2022-06-10T00:00:36Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Jinekolojik laparotomilerde postoperatif analjezi uygulamalarında hasta hasta memnuniyetinin değerlendirlmesi
Erben, Başak
Güleç, M. Sacit
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Hasta Kontrollü Analjezi
Jinekoloji
Hasta Memnuniyeti
Çalışmamızda ağrıyı farklı boyutları ile değerlendirerek, jinekolojik laparotomi uygulanan hastalarda postoperatif farklı analjezi uygulamaları ve onların sonuçlarının hasta memnuniyeti üzerine etkisini belirlemek ve postoperatif ağrının genel hasta memnuniyetine etkisini ortaya koymak amaçlanmıştır.
Bu hastaların postoperatif analjezi yöntemleri çalışmamızdan bağımsız olarak kadın doğum hekimleri veya anestezistler tarafından seçilmiştir.
Postoperatif 4.saatte, ardından 24, 48. ve 72.saatlerde “Postoperatif Analjezi Uygulamalarında Hasta Memnuniyetinin Değerlendirilmesi Anketi’’ uygulandı. (Ek-1: “Postoperatif Analjezi Uygulamalarında Hasta Memnuniyetinin Değerlendirilmesi Anketi’’) Anestezi tarafından planlanan yöntem intravenöz veya epidural HKA idi. Hastalara anket formunda yaş, eğitim düzeyi, yapılan operasyon, operasyon tipi, operasyon süresi, operasyon öncesi genel sağlık düzeyi ve eşlik eden ağrılı bir hastalığı olup olmadığı soruldu.
Postoperatif analjezi yöntemi hakkında bilgilendirme yapılıp yapılmadığı, hangi yöntemin planlandığı kayıt edildi. Sonrasındaki diğer sorular postoperatif 4., 24., 48. ve 72.saatlerde tekrarlandı. Bu sorular ağrı şiddeti, ağrı ile ilişkilendirilebilen aktiviteler, ek ağrı kesici ihtiyacı, ağrı kesicinin ulaşma zamanı, yan etkiler, ağrı tedavisinden memnuniyet, ağrı tedavisi dışında genel memnuniyet, postoperatif ağrı beklentisi ve tekrar HKA isteyip istemediği idi. Anket formu hastalarla karşılıklı konuşularak ve aynı kişi tarafından dolduruldu.
Elde edilen sonuçlar istatistiksel olarak değerlendirildi. Sonuçlar arasında uygulanan tedavi yöntemi ile bilgilendirme, ağrı şiddeti, ağrı ile ilişkilendirilebilen aktiviteler, ek ağrı kesici ihtiyacı, yan etkiler ve hasta memnuniyeti karşılaştırıldı.
Hasta kontrollü analjezi ve intramüsküler opioid grupları karşılaştırıldığında HKA ile; ağrı şiddeti daha düşüktü, bilgilendirme daha yüksek, ağrı ile ilişkilendirilebilen aktivitelerde etkilenme ve ek ağrı kesici ihtiyacı daha az, tedaviden memnuniyet daha yüksek olarak bulundu. Genel memnuniyet ve yan etkiler her iki grupta benzerdi.
Hasta kontrollü analjezi grubunda ağrı kontrolünün kişinin kendi kontrolünde olması ve preoperatif dönemde bilgilendirmenin daha fazla olması, uygulanan tedavinin elinin altında olmasından duyduğu rahatlık ve buna bağlı daha az endişelenmesinin memnuniyeti olumlu yönde etkilediği sonucuna vardık. Ancak; ağrı tek başına memnuniyeti ölçmeye yetmeyeceğinden mutlaka preoperatif bilgilendirme ve postoperatif yakın takibe de özen gösterilmelidir.
2022-06-09T13:34:39Z
2022-06-09T13:34:39Z
2022-06-09T13:34:39Z
2005
physicsThesis
http://hdl.handle.net/11684/3096
tur
ESOGÜ,Tıp Fakültesi
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1945
2021-03-11T01:00:35Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Preoperatif verilen kaptoprilin tiva ile oluşturulan kontrollü hipotansiyonda etkilerinin araştırılması
Levent, Çoşkun
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Preoperatif
Kaptoprilin Tiva
Coşkun, L. Endoskopik sinüs cerrahisi’nde (ESC) preoperatif verilen kaptoprilin, total intravenöz anestezi (TIVA) ile oluşturulan kontrollü hipotansiyonu potansiyalize etme verimliliğinin araştırılması.Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi,Eskişehir,2006.Bu çalışmada, anestezik ajan doz gereksinimi, hemodinamik parametreler, cerrahi alan kalitesi ve perioperatif olası yan etkileri plasebo ile karşılaştırarak değerlendirmeyi amaçladık.ASA I-II grubu 30 olgu rastgele 2 gruba ayrıldı. Grup P’ye anestezi indüksiyonundan 1 saat önce plasebo ilaç (B kompleks vitamin), grup K’ya ise kaptopril 12,5 mg tablet verildi. İndüksiyonda tüm hastalara IV olarak 2,5 mg/kg propofolü takiben 0,1mg/kg cisatrakuryum ve 1 mcg/kg remifentanil uygulandı. Anestezi idamesi ise 7-15 mg/kg/saat propofol ve 0,25-0,50mcg/kg/dk remifentanil infüzyonu ile sağlandı. İlaç dozları ortalama arter basıncı (OAB) 60-70 mmHg olacak şekilde ayarlandı. ndı. Operasyon boyunca ve postoperatif 1 saat kalp atım hızı (KAH), sistolik arter basıncı (SAB), diastolik arter basıncı (DAB), OAB ve periferik oksijen satürasyonu (SpO2) değerleri kaydedildi. Operasyonun 30’uncu dakikasında operasyonu yapan cerraha cerrahi alan kalitesi fromme skalasına göre değerlendirildi. Anestezi süresince kullanılan ortalama propofol infüzyon dozu ve ortalama remifentanil infüzyon dozu kaptopril grubunda ileri düzeyde anlamlı olarak düşük bulundu (p<0.001). Gruplar arası karşılaştırmada OAB değerleri kaptopril grubunda plasebo gruba kıyasla düşük olup, istatistiksel olarak ileri düzeyde farklı bulundu (p<0.001.Sonuç olarak operasyon öncesi verilen 12,5 mg kaptopril kontrollü hipotansiyon uygulamasında kullanılan propofol ve remifentanil dozlarında anlamlı düşmeye sebep olmuştur.
2021-03-10T06:55:03Z
2021-03-10T06:55:03Z
2021-03-10T06:55:03Z
2006
physicsThesis
http://hdl.handle.net/11684/1945
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1951
2021-03-11T01:00:36Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Sistemik inflamatuar yanıt sendromu olan hastalarda deksmedetomodin, deksmedetomodin ve midazolam infüzyonunun sedasyon, hemodinamik parametreler ve stres hormonları üzerine etkisi
Sevil, Çetinbaş
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
SIRS
Deksmedetomidine
Midazolam
Çetinbaş S. Deksmedetomidin ve Midozolam yoğun bakımda sedasyon için sık kullanılan ajanlardır bu ajanların Sistemik inflamatuar yanıt sendromu olan (SIRS) hastalarda sedasyon, stres hormonları ve hemodinamik parametreler üzerine etkisini araştırmayı amaçladık.Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anestezi ve Reanimasyon Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2006.Çalışma yoğun bakım ünitesinde yatan ventilatör tedavisi gören 30 SIRS’lı hasta üzerinde gerçekleştirilmiştir. Hastalar rastgele iki gruba ayrılmışlar ve tüm hastaların yoğun bakıma kabulünde Grup I’e sedasyon amaçlı deksmedetomidin 1µg / kg bolus dozu 20 dakikada verildi ve 24 saat boyuncada 0,4µg / kg / saat infüzyon uygulandı. Grup II’ye ise deksmedetomidine 1µ/kg bolus dozu 20 dakikada, 0,4µ/kg/saat infüzyon ve midazolam 50µ/kg bolus dozu 20 dakika da, 30µ/kg/saat infüzyonu olacak şekilde 24 saat süre ile verildi. Her hastadan yoğun bakıma kabul edildiğinde ve 24. saat sonra stres hormon ( ACTH, GH, kortizol, insülin, prolaktin ) düzeylerine bakıldı ve hastaların durumlarının ciddiyetinin objektif olarak değerlendirilmesi için APACHE II ( Akut fizyolojik ve kronik sağlık değerlendirilmesi ), SAPS II ( Basitleştirilmiş akut fizyolojik skor ) skorları hesaplandı. Hastaların 24 saat boyunca 4’er saat aralar ile Ramsey sedasyon skalası ve hemodinamik parametreleri (sistolik kan basıncı, diyastolik kan basıncı, kalp atım hızı) değerleri kaydedi. Çalışmamızda deksmedetomidine ile sedasyonu sağlanan grup I ile deksmedetomidine ve midazolom ile sedasyonu sağlanan grup II de sistolik kan basıncında düşme görüldü. Fakat istatiksel olarak anlamlı bulunmadı. Diastolik kan basıncında ise her iki grupta düşme tespit edilirken 16. saatteki düşüş istatistiksel olarak anlamlı bulundu. Kalp hızı ortalama değerlerinde ise her iki grupta da düşme olmasına rağmen istatiksel olarak anlamlı bulunmadı. Grup I’de Ramsey sedasyon skalası 8. saate anlamlı, 12.,16.,20.,24. saatlerde ileri derecede anlamlı olmak üzere düşme görülürken, grup II de 8.,12.,20.,24.saatlerde anlamlı yükselme tespit edildi. Grup I de kortizol, ACTH, insülin, prolaktin değerlerinde yükselme tespit edildi fakat istatiksel olarak anlamlı değildi.Grup II de ise kortizol, ACTH, GH’da düşme prolaktin değerlerinde yükselme tespit edilirken, istatiksel olarak anlamlı değildi. İnsülindeki yükselme istatiksel olarak anlamlı bulundu. Her iki grupda da APACHE II ve SAPS II parmetrelerinde düşme görülürken istatiksel olarak anlamlı değildi. Dexmedotimidinenin iyi bir sedasyon sağladığı stres hormonları ve hemodinamik parametreleri üzeride belirgin bir etki oluşturmadığı gözlendi. Midozolam ve dexmedetomidinenin birlikte kullanılmasının ise daha derin bir sedasyon sağladığı stres hormonlarını anlamlı olmamakla birlikte azalttığı ve hemodinamik parametreleri etkilemediği kanısına varılmıştır.
2021-03-10T07:01:05Z
2021-03-10T07:01:05Z
2021-03-10T07:01:05Z
2006
physicsThesis
http://hdl.handle.net/11684/1951
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1948
2021-03-11T01:00:39Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Desfluran ve sevofluran anestezisinde uygulanan larengeal maskenin; hemodinamik parametreler ve üst solunum yolu refleksleri üzerine etkilerinin karşılaştırılması
Boz, Emel
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anestezi ve Reanimasyon
Desfluran ve Sevofluran
Larengeal Maske
Bu çalışma; üst solunum yollarına irritan etkisi olduğu bilinen desfluran anestezisinde, larengeal maskenin uygulanabilirliğini; larengeal maskenin hemodinamik parametreler ve üst solunum yolu refleksleri üzerine etkisini araştırmak ve sevofluran anestezisinde larengeal maske uygulaması ile karşılaştırmak amacı ile planlandı. Çalışmaya ASA1-2, 18-65 yaş arası elektif cerrahi uygulanacak 60 hasta alındı. Hastalar her grupta 30’ar hasta olmak üzere rastgele 2 gruba ayrıldı. Premedikasyon olarak tüm hastalara 0,5 mg/kg midazolam verildi.İndüksiyonda tüm hastalara propofol (2mg/kg) ve remifentanil (1mcg/kg) uygulandı.İdamede %50 N2O ve %50 O2 ile birlikte grup D de 1-2 MAC desfluran, grup S de 1-2 MAC sevofluran kullanıldı.Tüm hastalarda peroperatif; arter basınçları, nabız, saturasyon, intraoperatif; MAC değerleri, öksürük, soluk tutma, laringospazm,sekresyon ; postoperatif boğaz ağrısı, sekresyon, bulantı-kusma, aldrete skoru, öksürük kaydedildi. İstatistiksel değerlendirmede iki yönlü varyans analizi, kikare testi kullanıldı. Bazı verilerin karşılaştırılmasında ise friedmen varyans analizi ve mann whitney U testi kullanıldı. Olgulara ait demografik veriler ve anestezi süreleri her iki grupta benzerdi. Desfluran ve sevofluran anestezisinde larengeal maske yerleştirilmesi ile hemodinamik değişikliklerin benzer olduğu, larengeal maskenin yerleştirilmesi sırasında, anestezi idamesi ve derlenme döneminde; bulantı, kusma, laringospazm, öksürük, boğaz ağrısı, ses kısıklığı ve sedasyon yönünden fark olmadığı saptandı. Desfluranın solunum yollarındaki irritasyon özelliğine rağmen, anestezi indüksiyonunda propofol ve remifentanil kullanılması ile desfluran anestezisinde larengeal maskenin rahatlıkla yerleştirilebildiği, yan etkisinin az ve sevofluran ile yapılan larengeal maske uygulamaları ile benzer olduğu saptandı.
2021-03-10T06:57:30Z
2021-03-10T06:57:30Z
2021-03-10T06:57:30Z
2006
physicsThesis
Boz, E. Desfluran ve sevofluran anestezisinde uygulanan larengeal maskenin; hemodinamik parametreler ve üst solunum yolu refleksleri üzerine etkilerinin karşılaştırılması. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2006.
http://hdl.handle.net/11684/1948
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3130
2022-06-11T00:00:10Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Laparoskopik kolsistektomi cerrahisinde esmolo'ün hemodinamik
Erkan, Ayşe
Yelken, Birgül
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Laparoskopik kolesistektomi
EKG
Esmolol
Laparoskopik kolesistektomi cerrahisinde esmolol’ ün hemodinamik
parametreler ile QT aralıgı ve QT Dispersiyonu üzerine etkisi. Eskisehir
Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim
Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskisehir, 2007. Karbondioksit pnömoperitonyumu ile
yapılan laparoskopi teknigi, hastaya yükledigi fizyopatolojik degisiklikler sonucunda
kardiyovasküler sistemde degisiklige sebep olabilir. Elektrokardiyografide (EKG) QT
ve QT Dispersiyonu (QTD) ise kolay elde edilebilir, ucuz ve noninvaziv bir parametre
olup ventriküler tasikardi ve fibrilasyon gibi ölümcül aritmiler yönünden bir gösterge
olabilir. Çalısmamızda, laparoskopik kolesistektomi operasyonu planlanan olgularda,
esmolol kullanımının hemodinamik degiskenler, miyokard iskemisi ve EKG’ de QT,
QT Dispersiyonu üzerine etkisini arastırmayı amaçladık. Çalısmamız; yasları 18–60
arasında degisen laparoskopik kolesistektomiye giden 55 hasta (Grup K n =28 ve Grup
E n=27, 38 kadın, 17 erkek) üzerinde gerçeklestirilmistir. Olgular rasgele iki gruba
ayrıldı. Tüm olguların vücut kitle indeksi hesaplandı. Anestezi indüksiyonunda tiopental
sodyum 5–7 mg/kg, fentanil 1mcg/kg, trakeal entübasyon için 0,1 mg/kg veküronyum
IV olarak uygulandı. Anestezi idamesinde her iki gruba da 2 lt/dk %50 O2 - %50 N2O
ile %1–2 Sevofluran uygulandı ve ventilasyon kontrol altında tutuldu. Esmolol
grubunda; anestezi indüksiyonu öncesinde 1 mg/kg IV bolus esmololü takiben 100
mcg/kg/dk esmolol infüzyonu baslanarak ekstübasyon sonunda sonlandırıldı. Kontrol
grubunda ise serum fizyolojik uygulandı. Olguların hemodinamik verileri, pSO2, ETCO2
degerleri monitörize edilerek belirlenen zamanlarda kaydedildi. Operasyon
masasına alındıktan sonra 12 derivasyonlu yüzey EKG monitorizasyonu yapılan
hastaların belirlenen zamanlarda EKG kayıtları alındı. EKG traseleri üzerinden QT,
QTc, QTD, QTcD, RR ve ST ölçümleri yapıldı. Tüm EKG çekimleri ve ölçümler aynı
kisi tarafından gerçeklestirildi. Olguların serumlarında miyokard iskemi belirleyicileri
olarak TnI ve CK-MB serum düzeyi ölçüldü. Gruplar arasında yas, cinsiyet, vücut kitle
indeksi, cerrahi ve anestezi süreleri açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark
saptanmazken, esmolol grubunda sistolik arter basıncı (SAB), ortalama arter basıncı
(OAB), diyastolik arter basıncı (DAB) ve kalp atım hızı (KAH) kontrol grubuna göre
düsük olup istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu. QT, QTc, QTD, QTcD yönünden
esmolol grubu kontrol grubuyla karsılastırıldıgında esmolol grubunda istatistiksel olarak
anlamlı derecede kısa oldugu saptandı. Kreatinin kinaz MB (CK-MB) ve Troponin I
(TnI) yönünden ise iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunamadı.
Sonuç olarak esmolol’ ün laparoskopik kolesistektomi cerrahisinde hemodinamik
stabilizasyon sagladıgı, kardiyak aritmi riskiyle iliskili QT aralıgı ve QT
Dispersiyonunda anlamlı olarak kısalmaya sebep oldugu, laparoskopik kolesistektomi
cerrahisinde kullanılabilecegi sonucuna varıldı.
Effects of Esmolol in laparoscopic cholecystectomy on hemodynamic
changes with QT intervals and QT dispertion in electrocardiography. Eskisehir
Osmangazi University Faculty of Medicine, Medical Speciality Thesis in
Department of Anaesthesiology and Reanimation, Eskisehir, 2007. The technique
of laparoscopy carried with carbondioxide pneumoperitoneum may lead to a change
in the cardiovascular system as a consequence of physiopathological changes which
it makes on patient. QT interval and QT Dispertion (QTD) in electrocardiography
(ECG) is an easily available cheap and noninvaziv parameter and may be an
indicator by means of fatal arrhythmis such as ventricular tachycardia and
fibrillation. In our study, we aimed to investigate the effect of Esmolol use on
hemodynamic variables myocardial ıschemia and QT, QTD in ECG. Our study was
carried out with 55 patients (Group K n =28 and Group E n=27; 38 female, 17 male)
rangind between 18 and 60 years old to whom laparoscopic cholecystectomy was
applied. Cases were randomly divided into two groups. Body mass indices of all the
cases were calculated. In anaesthesis induction tiopental sodium 5–7 mg/kg, fentanyl
1 mcg/kg, for tracheal intubation 0,1 mg/kg vecuronium IV were applied. Under
anaesthesia, both groups were given 2 lt/min %50 O2 - 2 lt/min %50 N2O with %1–2
Sevoflurane and ventilation was taken under control. In esmolol group, prior to
anaesthesia induction 100 mcg/kg/min esmolol infusion following 1 mg/kg IV loding
dose esmolol was begun and ended at the and of extubation. Control group was given
salin. Hemodynamic data, pSO2, ET-CO2 values of the cases were monitored and
recorded at determined times. QT interval, the rate-corrected QT (QTc) interval,
QTD, the rate-corrected QTD (QTcD), RR and ST interval measurements were done
through ECG trases. All ECG shots and measurements were carried out by the same
person. Troponın I (TnI) and Creatine Kinase-MB (CK-MB) serum level were
measured as myocardial ıschemia indicators in the serums of the cases. Statistically
no significant difference was observed by means of age, sex, body mass index,
surgery and anaesthesia times between the groups; however systolic pressure,
diastolic pressure, mean arterial pressure, heart rate were lower in the esmolol group
compared to the control group and there was statistically a significant difference
between them. Comparing the esmolol group with the control group by means of QT,
QTc, QTD and QTcD statistically a significant contraction was observed in the
esmolol group. For CK-MB and TnI, statistically no significant difference was
observed. As a result, it was concluded that esmolol provided hemodynamic
stabilization in laparoscopic surgery. That it lead to contraction significantly in QT
interval and QTD related with cardiac arrhytmia risk and that it could be used in the
surgery of laparoscopic cholecystectomy.
2022-06-10T13:16:29Z
2022-06-10T13:16:29Z
2022-06-10T13:16:29Z
2007
physicsThesis
http://hdl.handle.net/11684/3130
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3137
2022-06-11T00:00:23Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Laminektomi cerrahisi uygulanan hastalarda peroperatif olarak verilen lornoksikamın postoperatif morfin tüketimi üzerine etkisi ve hasta memnuniyeti.
Boylu, Banu
Sabuncu, Cemil
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Hasta kontrollü analjezi
İv Lornoksikam
Postoperatif Analjezi
Morfin
Laminektomi cerrahisi uygulanan hastalarda peroperatif olarak
verilen lornoksikamın postoperatif morfin tüketimi üzerine etkisi ve hasta
memnuniyeti. Eskisehir Osmangazi üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve
Reanimasyon Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskisehir, 2007. Çalısmamızda
laminektomi cerrahisi uygulanan hastalarda peroperatif olarak verilen lornoksikamın
postoperatif morfin tüketimi ve hasta memnuniyeti üzerine etkisini arstırmayı
amaçladık. Bu çalısma, Mayıs2006-Ekim 2006 tarihleri arasında ASA I-II, yasları 18-
65 yas arasında degisen laminektomi operasyonu geçirecek olan 40 hasta ( 20 tanesi
erkek, 20 tanesi kadın) üzerinde gerçeklestirildi. Çalısmaya dahil edilen hastalar
postoperatif analjezi amaçlı olarak randomize iki gruba ayrıldı: 1. gruba ;
intraoperatif, ekstübasyondan 15 dk önce 2 mg IV morfin, 2. gruba; intraoperatif
ekstübasyondan 15 dk önce 8 mg IV lornoksikam verildi. Her iki gruba (mode 2)
hastanın her basısında 1mg, 4 saatte maksimum 10 mg olacak sekilde iv morfin, hasta
kontrollü analjezi yöntemi (HKA) ile verildi. laçların etkinligini degerlendirebilmek
için tüm hastalarda Aldrete derlenme skorlamasının 9 oldugu dakika 0. dakika olarak
kabul edilip 0.,30.,60.dakikalarda ve 2.,4.,8.,24. saatlerde sistolik, diastolik, ortalama
noninvaziv kan basıncı degerleri, kalp atım hızı, oksijen saturasyonu, Ramsey
sedasyon skoru, VAS, morfin tüketimi, yan etkiler ve hasta memnuniyetleri
kaydedildi. Yapılan degerlendirmeler sonucunda postoperatif agrı tedavisinde
lornoksikamın morfin tüketimini ve yan etkileri nispeten azalttıgı tespit edildi. Hasta
memnuniyeti açısından fark olmadıgı saptandı.
Detecting the effect of perioperative i.v. lornoksikam on postoperative
morphine consumption and adverse effects in patients, undergoing discectomy
and laminectomy. Eskisehir Osmangazi University, Faculty of Medicine,
Medical Speciality Thesis in Department of Anestesiology and Reanimation,
Eskisehir, 2007. n our study, we aimed to research the effect of lornoxicam, given
peroperative to patients having laminectomy surgery, on postoperative morphine
consumption and patient pleasure. This study was performed on 40 patients in may
2006-october 2006 , ASA I-II ,aged between 18 and 65 undergoing laminectomy and
discectomy. The patients included in this study were randomly divided into two
groups for postop analgesic purposes. Group 1 intraoperatif 15 minutes before
extubation received 2 mg iv morphine, group 2 intraoperatif 15 minutes before
extübation received 8 mg iv lornoxicam and 10 mg i.v. morphine via PCA to be
infused in 4 hours. The time when Aldrete recovery score reached 9, was recorded
tobe minute zero, in order to evaluate the efficacy of the drugs, systolic, diastolic,
mean noninvazive blood pressure values, heart rate, pulse oxymetry saturation,
Ramsey sedation score , VAS, consumption of morphine, side effects, and
satisfaction of patients were recorded at minute 0.,30.,60. and at the 2.,4.,8.,24. hours
respectively. After the evaluation, it was concluded that i.v. lornocsicam relatively
reduced morphin consumption and related adverse effects in the management of
postoperative pain. No significant difference was detected according to the
satisfaction of patients
2022-06-10T13:41:47Z
2022-06-10T13:41:47Z
2022-06-10T13:41:47Z
2007
physicsThesis
http://hdl.handle.net/11684/3137
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2033
2021-03-12T01:00:24Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
İndüksiyonda kullanılan %1 ve %2 propofol formülasyonlarının enjeksiyon ağrısı ve entübasyona hemodinamik yanıt açısından karşılaştırılması
Öztürk, Çağatay Erman
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Anestezi İndüksiyon
Propofol
Bu
çalısma Aralık 2006-Mart 2007 tarihleri arasında elektif cerrahi uygulanacak 90
Kulak Burun Bogaz hastasında uygulanmıstır. Çalısmamızda; anestezi indüksiyon ve
idamesinde kullanılan Propofolün iki farklı formülasyonunun enjeksiyon agrısı ve
entübasyona verilen yanıtlar açısından karsılastırılması amaçlandı. Operasyon öncesi
8 saat aç bırakılan hastalara premedikasyon uygulanmadı. ASA I-II grubu 90 olgu
rastgele 3 gruba ayrıldı. ndüksiyonda grup I’e %1 propofol 600 ml/saat, grup II’ye
%2 propofol 600 ml/saat ve grup III’e ise %2 propofol 300 ml/saat hızında verildi.
Kirpik refleksi kaybolana kadar infüzyona devam edildi ve giden ilaç miktarları ve
infüzyon süreleri kaydedildi. Kirpik refleksi kaybolunca hastalara 0,5 mg/kg dozunda
kas gevsetici olarak atraküryum verildi ve propofol infüzyonu 6-8 mg/kg/saat olarak
verilmeye devam edildi. Operasyon boyunca hastaların sistolik arter basıncı (SAB),
diastolik arter basıncı (DAB), ortalama arter basıncı (OAB), kalp atım hızı (KAH) ve
periferik oksijen satürasyonları (SpO2) kaydedi ldi . Hastalara indüksiyon
sırasında i laç veri len el inde agrısı olup olmadıgı soruldu ve
kaydedi ldi . Enjeksiyon agrısı açısından gruplar arasında bi r fark
bulunmazken olusan hafif derecede agrı açısından grup 1 ile grup 2 arasında fark
(p<0,05), grup 1 ile grup 3 arasında önemli derecede fark (p<0,01) bulundu. Hafif
derecede enjeksiyon agrısı açısından grup 2 ile grup 3 arasında istatistiksel açıdan
anlamlı bir fark yoktu (p>0,05). Sonuç olarak %1’lik propofol enjeksiyon agrısı
açısından avantajlıdır. Ancak enjeksiyon agrı insidansı ve entübasyona olan
hemodinamik yanıtlar açısından benzer özellik tasıyan ve daha az lipit içermesi
sebebiyle sınırda lipidemi veya hipertrigliseridemisi olan hastalarda %2’lik propofol
iyi bir alternatif olabilir.
This study was carried out with 90 patients
having ear, nose and and throat issues who would have elective surgery betweeen
December 2006 and March 2007. In our study, it was aimed to compare two different
formulations of propofol used during and after anaesthesia induction by means of
their response to injection pain and intubation. Patients who were not nourished for 8
hours prior to the surgery were not premedicated. 90 cases from Group ASA I-II
were randomly seperated into three groups. In the induction, Group I was given
propofol of 1% at a rate of 600 ml/hr, Group II 2% at 600 ml/hr and Group III 2% at
300 ml/hr. Infusion was performed until eyelash reflex terminated and drugs
consumed and infusion times were recorded. After termination of eyelash reflex,
patients were given atrakuryum of 0.5 mg/kg as muscle relaxant and propofol
infusion was continued to be given as 6-8 mg/kg/hr. During the operation, sistolic
arterial pressure, diastolic arterial pressure, mean arterial pressure, heart rate and
peripheric oxygen saturations of patients were recorded. While induction
period,patients were asked whether they had pain in their hands during propofol
infusion and these data were recorded. A difference between Group I and Group II
(p‹ 0.05 ) and a significant difference between Group I and Group III (p‹ 0.01 ) was
found by means of mild pain whereas no difference was found by means of injection
pain. Statistically, there was no significant difference between Group II and Group
III by means of mild injection pain (p‹ 0.05 ). In conclusion, 1% propofol is
advantageous in terms of injection pain. However, 2% propofol may be good
alternative because of its lower lipid content and being i good choice in patients with
hyperlipidemia and hypertrigliseridemia as well as the comparable hemodynamic
responses to intubation and injection pain.
2021-03-11T07:48:31Z
2021-03-11T07:48:31Z
2021-03-11T07:48:31Z
2007
physicsThesis
http://hdl.handle.net/11684/2033
tur
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2133
2021-03-12T01:00:22Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Laparotomi uygulanacak hastaların izofluran anestezisinde kullanılan N-Asetilsisteinin karaciger fonksiyonları üzerine olan etkisinin arastırılması.
Beyaz, Serbülent Gökhan
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
İzofluran
Karaciger fonksiyon testleri
N-asetilsistein
Laparotomi Uygulanacak Hastaların zofluran Anestezisinde Kullanılan NAsetilsisteinin
Karaciger Fonksiyonları Üzerine Olan Etkisinin Arastırılması. Eskisehir
Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskisehir, 2007. zofluran anestezisinde, NAC’nin karaciger
fonksiyonları üzerine etkilerini degerlendirmek için perioperatif alınan venöz kan
örneklerinde çalısılan biyokimyasal ve oksidatif stres parametrelerinin sonuçlarını
karsılastırmayı amaçladık. ASA I-II grubuna ait jinekolojik laparotomi geçirecek toplam 41
olgu rastgele 2 gruba ayrıldı. Grup P (n=21) deki hastalara operasyondan önce plasebo olarak
30 dakika süresince %0.9 NaCl sıvı infüzyonu, Grup N (n=20) deki hasta grubuna ise 150
mg/kg 30 dakika içerisinde i.v. N-asetilsistein verildi. Grup P de operasyon süresince salin
infüzyonu, Grup N’ye ise 12,5 mg/kg/h N-asetilsistein i.v. olarak verildi. SAB’nın 80 mmHg
altında olması hipotansiyon olarak degerlendirildi. Anestezi idamesi % 0,5–3
konsantrasyonda izofluran, %50 N2O:O2 içinde taze gaz akımı 6 L/dk olacak sekilde verildi.
Preoperatif, postoperatif 1 saat sonra ve postoperatif 24. saatte venöz kanda AST, ALT, LDH,
GGT, Protrombin zamanı, PTT, INR, GSH ve MDA ana degiskenler olarak takip edildi.
Perioperatif dönemde gelisen yan etkiler de kaydedildi. Tüm hastalarda sistolik, distolik,
ortalama arter basınçları, kalp atım hızı ve SpO2 ölçümleri kaydedildi. Postoperatif 24. saatte
AST, ALT, LDH, GGT, GSH ve MDA degerlerinde azalma görüldü. Postoperatif 24. saatte
PT, PTT ve INR’de istatistiksel olarak anlamlı bir artma saptandı. Grup P’de SAB, OAB,
DAB ve KAH’ da indüksiyon sonrası degerler kontrol degerine göre azalması istatistiksel
olarak anlamlı bulundu. Grup N’de indüksiyon ile beraber 11 hastada OAB 80 mmHg’ nın
altına düsmüs olup Efedrin HCl ile müdahale edildi. Yan etkiler arasında 9 vakada da yüzde
kızarıklık gözlendi. Sonuç olarak jinekolojik laparatomi uygulanan hastaların izofluran
anestezisinde verilen N-asetilsistein antioksidan özelligi oldugunu bunu da glutatyon düzeyini
artırarak yaptıgını fakat karaciger fonksiyonlarını degistirmedigini ve bu nedenle Nasetilsisteinin
halojenli anestetik kullanılan olgularda karacigerde etkinligini arastıracak daha
uzun dönemli çalısmalara ihtiyaç oldugu kanısındayız.
investigation of the effect of N-acetylcycteine used in used in of isoflurane
anesthesia of laparatomy patients on hepatic functions. Eskisehir Osmangazi University,
Department of Anaesthesiology and Reanimation, medical speciality thesis, Eskisehir
2007. We aimed to compare the results of biochemical and oxidative stress parameters
worked on venous blood samples taken perioperatively in orders to evalvate the effects of
NAC on hepatic functions in isoflurane anesthesia. Total 41 patients of ASA I-II undergoing
gynecological laparotomy were randomized in to 2 groups. Patients in Group P (n=21)
received preoperatively as placebo %0,9 NaCl fluid infusion thirty minutes, patients Group N
(n=20) received i.v. N-acetylcycteine 150 mg/kg in thirty minutes. During the operation
Group P received saline infusion, Group N received 12,5 mg/g/h i.v. NAC. SAP under 80
mmHg was evaluated as hypotension. Anesthesia was maintained with %0,5–3 isoflurane
concentration, %50 N2O:O2 in 6 L/min fresh gas mixture. Preoperatively, postoperative 1 hour
and postoperative 24 hour venous blood samples were taken and AST, ALT, LDH, GGT,
Protrombin time, PTT, INR, GSH, MDA values were recorded as main variables.
Perioperative side effects were also recorded. n all patients systolic, diastolic, mean arterial
pressures, heart rate, SpO2 values were recorded. At postoperative 24 th hour AST, ALT,
LDH, GGT, GSH and MDA values were seen to be decreased. At postoperative 24 ht hour
PT, PTT, INR values were increased at statistically significant values. n Group P the
decrease of post induction values of SAP, MAP, MAP, HR compared to control values
statistically significant. n Group N, after the indoction in 11 patients MAP decreased under
80 mmHg and efedrin HCl was administered. Among the side effects, flushing was seen in 9
patients. As a result, in isoflurane anesthesia of patients undergoing gynecological
laparotomy, NAC has antioxidant properties which is provided by increasing the level of
gluthation but not altering the hepatic functions. Therefore, in halogenated anesthesia cases,
long-term studies are needed to research the effective ness of NAC on hepatic functions.
2021-03-11T13:15:58Z
2021-03-11T13:15:58Z
2021-03-11T13:15:58Z
2007
physicsThesis
http://hdl.handle.net/11684/2133
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2136
2021-03-12T01:00:28Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Pompasız koroner arter by-pass greftleme cerrahisinden sonra levobupivakain i le parasternal blok ve lokal anestezik infiltrasyonu uygulamasının; postoperatif agrı, pulmoner fonksiyon ve ekstübasyon zamanına etkilerinin arastırılması.
Tokgöz, Orhan
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Pompasız KABG
Levobupivakain
Postoperatif Analjezi
Parasternal Blok ve Lokal İnfiltrasyon
Pompasız koroner arter by-pass greftleme
cerrahisinden sonra levobupivakain i le parasternal blok ve lokal
anestezik infiltrasyonu uygulamasının; postoperatif agrı,
pulmoner fonksiyon ve ekstübasyon zamanına etkilerinin
arastırılması. Eskisehir Osmangazi üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji
ve Reanimasyon Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskisehir, 2007.
Koroner arter cerrahisinden sonra analjeziyi saglamak için kullanılan çesitli klasik
yöntemler mevcuttur. Heparin kullanılan bu hasta grubunda rejyonel yöntemler
riskleri nedeni ile tartısmalıdır. Parasternal blok ve lokal infiltrasyon uygulaması
yeni bir yöntemdir. Bu teknigin; postoperatif agrı, analjezik kullanım miktarı,
solunum fonksiyonları ve ekstübasyon zamanına etkilerini arastırmayı amaçladık.
Çalısmaya ASA III-IV risk grubu 20 hasta dahil edildi. Operasyondan 12 saat önce
portabl Spirometri cihazı kullanılarak ZEV-1 ve ZVK ölçümleri yapılarak
“ilk ölçüm” olarak kaydedildi, aynı islem postoperatif 6. 12. ve 24. saatlerde de
tekrarlandı. Cerrahi islem bi t iminde sternum kapanmadan önce cerrahi
ekip tarafından görerek; Grup P (plasebo)’ye 50 ml SF, grup LB’ye % 0.25 lik
levobupivakain’den; bilateral interkostal 5 seviyeye, sternumun her iki tarafına
periost üzerine ve gögüs tüplerinin giris yerlerine derin infiltrasyon seklinde toplam
50 ml volüm ve 1.35 mg/kg dozu asmayacak sekilde hesaplanarak enjekte edildi.
Postoperatif agrıları VAS skoru ile degerlendirilerek kaydedildi. Hastalara
postoperatif analjezi amaçlı morfin, hasta kontrollü analjezi yöntemi (HKA) ile i.v
uygulanarak, tüketilen ilaç miktarı mg cinsinden kaydedildi. Hastaların yogun
bakıma alınmasından itibaren entübasyon ve ekstübasyon zamanlarıda kaydedildi.
Elde edilen veriler istatistiksel olarak degerlendirildi. Ortalama VAS degeri grup
LB’de grup P’ye göre anlamlı olarak düsük bulundu (p<0,05). Her iki grubun
karsılastırılmasında ZEV-1 ve ZVK’de meydana gelen azalmalar arasında fark
bulunmadı ( P >0,05). 24 saatlik morfin tüketim miktarı; grup LB‘de
(32.8 ± 0.29 mg) grup P’ ye göre ( 45.4 ± 0.33 mg) belirgin olarak daha düsük
bulundu (p<0,001). Grup LB’ nin ortalama entübasyon süresi ve ortalama
ekstübasyon süresi grup P ‘ye göre daha kısa oldugu tespit edildi ( p<0.01).
Sonuç olarak, pompasız koroner arter by-pass greftleme cerrahisinden sonra,
levobupivakain ile parasternal blok ve lokal infiltrasyon uygulaması etkin
postoperatif analjezi saglayarak, hastaların ortalama VAS degerini azalttıgı, toplam
morfin tüketim miktarında azalmaya neden oldugu ve ekstübasyon zamanını
kısalttıgı, ancak solunum fonksiyonlarında meydana gelen azalmayı
engelleyemedigi saptandı.
After Of f-Pump Coronary Artery Bypass (OPCAB)
surgery, parasternal block and local anes thetic inf il tration wi th
levobupivacaine; research of the ef fects on postoperative pain,
pulmonary function and the timing of extubation.
Eskisehir Osmangazi Universi ty Facul ty of Medicine, Department
of Anesthesiology and Reanimation, Thesis of medical
special ization, Eskisehir 2007. There are several classical methods
of analgesia after coronary artery surgery. n the pat ient group where
heparin is administered, regional methods are discussed be cause of
their risks. Parasternal block and local infi l t rat ion technique is a new
method. We aimed to research the ef fect of this method on
postoperative pain, amount of analges ic consumpt ion, respi ratory
funct ions and the t iming of extubat ion. 20 pat ients of ASA III-IV are
included in this study. 12 hours before the operation, using portable Spirometer
device we measured the Forced Expiratory Volume in 1th seconds (FEV-1) and
Forced Vital Capacity (FVC) as the ‘first measurement’; the same procedure was
repeated at the postoperative 6th,12th and 24th hours. At the end of surgery, before
sternum is closed, under the vision of the surgeon; 50 ml of SF is administered to
group P (placebo), 50 ml of % 0,25 levobupivacaine to group LB; at the level of the
fifth intercostal level bilaterally to the both sides of sternum over the periosteum
and at the entrance of the chest tubes in a way of deep infiltration, below the dose of
1,35 mg/kg. Postoperative pain was evaluated with VAS score and recorded. For
the postoperative analgesia, .V morphin with PCA was administered and the
consumed drug amount was recorded as mg. ntubation and extubation times,
staying time in intensive care unit are also recorded. The collected data are
evaluated statistically. Average VAS level in group LB was found significantly
lower than group (P<0,05). The comparison of the decrease of FEV-1 and FVC was
not found to be significant (P>0,05). The 24-hour consumption of morphin amount
was found to be significantly lower in group LB (32,8 ± 0,22mg) than group P (45,4
± 0,33 mg) ( P<0,001). Average intubation time and avarage extubation time of
group LB was found to be shorter in group LB than group P (P<0,01). As a result
after OPCABG surgery, parasternal block and local infiltration with
levobupivacaine, was found to be effective in postoperative analgesia, decreasing
the avarage VAS levels, decreasing the total morphin consumption amount and
reducing the extubation time ; but couldnot prevent the decreasing of the respiratory
functions.
2021-03-11T13:18:58Z
2021-03-11T13:18:58Z
2021-03-11T13:18:58Z
2007
physicsThesis
http://hdl.handle.net/11684/2136
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3373
2022-06-21T00:00:46Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Batın cerrahisi uygulanacak vakalarda premedikasyonda intramüsküler olarak verilen alfa-2 agonist olan deksmedetomidin ve midazolamın hemodinamik parametreler üzerine olan etkileri
Ökten Genç, Muzaffer
Sabuncu, Cemil
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Premedikasyon
Deksmedetomidin
Midazolam
Batın cerrahisi uygulanacak vakalarda premedikasyonda intramusküler olarak verilen α2 agonist olan deksmedetomidin ve midazolamın, hemodinamik parametreler (KAH, SKB, DKB, OAB,SpO2) üzerine olan etkileri. Eskişehir Osmangazi üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2007. Anestezi ve cerrahi uygulamalar gibi stres cevap yaratan işlemler,
katekolamin ve diğer stres hormonlarının artışına neden olarak perioperatif dönemde
ciddi zararlı sonuçlar yaratabilir. Bu risk hipertansiyon, koroner arter hastalığı gibi
sistemik hastalık varlığında daha yüksektir. Çalışma batın cerrahisi geçirecek 20-60
yaş arası, ASA І- ІІ sınıflamasında bulunan 60 hastada yapıldı. Premedikasyon
amacıyla bir gruba intramuskuler olarak 2.5µg/kg deksmedetomidin (Grup D), ikinci
gruba 0.08mg/kg midazolam (Grup M), üçüncü gruba (Grup P) ise 2cc volümde
serum fizyolojik verildi. Çalışmamızda; deksmedetomidin doza bağlı olarak yeterli
sedasyon ve anksiyoliz sağladı, kan basıncı ve kalp hızını azaltmakla birlikte hiçbir
hastada ciddi hemodinamik değişiklik oluşturmadı. Cerrahi stimülasyona yanıt
deksmedetomidin grubunda daha az gözlendi, indüksiyonda ihtiyaç duyulan pentotal
dozu daha az oldu. Sonuç olarak preoperatif dönemde verilen premedikasyonun
hemodinamik stabiliteyi sağlamada, anksiyeteyi ve indüksiyondaki anestezik madde
ihtiyacını azaltmada önemli olduğu, deksmedetomidin premedikasyonu ile
kardiyovasküler stabilitenin daha iyi sağlandığı, özellikle hipertansiyon, koroner
arter hastalığı gibi sistemik hastalığı olanlarda midazolamdan daha avantajlı olduğu
düşünüldü.
The effects of α2 agonist dexmedetomidine and midazolam as intramusculer premedication on the hemodynamic parameters (HR, SBP, DBP, MAP, SpO2) of the patients undergoing laparotomy surgery. Osmangazi University, Faculty of Medicine, Department of Anestesiology and Reanimation, Thesis on Medical Speciality, Esk, 2007. Stresful
procedures like anesthesia and surgery may lead to increase of
catecholamines and other stres hormones which is especially
dangerous in perioperative period. This risk is more prominent in the
presence of a systemic disease like hipertension and coronary artery
disease. This study was performad on 60 patients of ASA
І
-
І І
,20-60
years of age. As premedication, one group (Group D) received
2.5µgr/kg dexmedetomidine IM, second group (Group M) ) received
0.08mg/kg midazolam IM, third group (Group P) received 2cc saline
solution. In our study; dexmedetomidine provided enough sedation
and anxiolysis, blood pressure and heart rate decreased but this
decrease did not cause hemodynamic instability.The reaction to
surgical stimulation was less in the dexmedetomidine group and the
need for thiopental was less. As a result, the premedication given in
the preoperative period was found to be important in providing
hemodynamic stability, decreasing anxiety and induction anestetics.
With the dexmedetomidine premedication, cardiovasculer stability
was beter, especially for the patients of hypertension and coronary
artery disease, better than midazolam.
2022-06-20T07:37:58Z
2022-06-20T07:37:58Z
2022-06-20T07:37:58Z
2007
physicsThesis
http://hdl.handle.net/11684/3373
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3799
2022-07-23T00:00:34Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Koroner arter cerrahisinde desfluran anestezisinin miyokardiyal korumaya olan etkisinin sevofluran ile karşılaştırılması.
Ay, Asime
Tanrıverdi, Belkıs
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Kabg
Desflurane
Sevoflurane
Miyokardiyal Koruma
Miyokardiyal Hasar
Myocardial Protection
Myocardial İnjury
Açık kalp cerrahisinin başladığı yıllardan beri, morbidite ve mortalitenin
postoperatif kardiyak pompa yetersizliği ile ilgili olduğu düşünülmüştür. KABG
cerrahisinde postoperatif kardiyak pompa yetersizliğinin nedeni iskemik kardiyak
arrest ve reperfüzyon sırasında oluşan miyokardiyal hasardır.Bu çalışmanın amacı;
KABG uygulanacak hastalara uygulanan desfluran anestezinin miyokardiyal
korumaya olan etkisini, sevofluran ile karşılaştırmaktır. Çalışma elektif KABG
planlanan ASA II-IV 18-69 yaş arası 25 erkek, 15 kadın hasta olmak üzere 40 hasta
üzerinde yapıldı. Hastalar rastgele 20 şer kişilik 2 gruba ayrıldı. Operasyon masasına
alınan hastalarda SKB, DKB, OAB, KAH, SpO2, CVP monitorizasyonu yapıldı.
İntravenöz 0,3 mg/kg etomidat verilerek bilinç kaybını takiben solunum kontrol
altına alındı, 0,1 mg/kg pankuronyum ve 1 µ/kg remifentanil verildi. Grup D' deki
hastalara % 1-4 MAC desfluran Grup S' deki hastalara % 2-4 MAC sevofluran
verildi.3 dakika sonra entübasyon işlemi yapılarak mekanik ventilatöre bağlandı.
Her 2 gruptaki hastalara 0,1-0,4 µ/kg/dk dan remifentanil infüzyonu başlandı.
Cerrahinin sona ermesiyle yoğun bakım ünitesine alınan hastalar SIMV modunda
mekanik ventilatöre bağlandı ve hemodinamik kayıtlar alınmaya devam edildi.
Troponin I, CK ve CKMB düzeyleri her iki grupta da preoperatif değere göre
postoperatif 6. ve 24. saatlerde artış gösterdi. Ancak sevofluran grubunda operasyon
sonrası 24. saatteki artış desfluran grubuna göre daha az bulundu.Sonuç olarak;
KABG cerrahisinde kullanılan desfluran ve sevofluran ın yeterli anestezi düzeyi ve
hemodinamik stabilite sağladığı, peroperatif miyokardiyal hasarı azalttığı sonucuna
varıldı. Miyokardiyal hasarlanma işaretleyicileri olan troponin I, CK, CKMB
düzeylerinin sevofluran grubunda daha düşük olması sevofluran ın miyokardiyal
korumayı desfluran a göre daha iyi sağladığını düşündürmektedir.
Since the first years of open
heart surgery it has been noticed that morbidity mortality are mostly associated with
postoperative cardiac pump insuffiency. The reason of postoperative cardiac pump
insufficiency after CABG surgery is the myocardial injury seen after the ischemic
cardiac arrest and reperfusion. The aim of this study is to compare the myocardial
protection effect of desflurane anesthesia versus sevoflurane anesthesia for the
patients undergoing CABG surgery. The study was performed on 40 patients, 25
male, 15 female, ASA II-IV status, aged between 18-65, undergoing elective CABG
surgery. The patients were randomyl divided into 2 groups, each having 20 patients.
On the operation table, SBP, DBP, MAP, HR, SpO2, CVP monitorizations were
recorded. For induction, 0,3 mg/kg etomidate İ.V. was administered, then the loss of
eye lash reflex and ventilation, 0,1 mg/kg pancuronyum and 1 µ/kg remifentanyl
İ.V were administered to all patients. In Group D; % 1-4 MAC Desflurane and for
group S patients % 2-4 MAC sevoflurane was started. After 3 minutes, patients
were intubated and connected to mechanical ventilator. For all patients, 0,1-0,4
µ/kg/min remifentanyl infusion was started.At the end of surgery all anesthetic
agents were stopped and patients were transfered to intensive care unit, then
connected to mechanical ventilator with SIMV mode. Hemodynamical records,
blood samples for troponin I, CK, CK-MB were taken. In both groups the levels of
cardiac injury markers were increased at the postoperative 6th and 12th hours
compared to pre-induction levels. However, the increase at the 24th hour was less in
the sevoflurane group compared to desflurane group. As a result we have concluded
that desflurane and sevoflurane provided sufficient anesthesia level and
hemodynamic stability, decreased the perioperative myocardial injury. It has been
thought that the sevoflurane provided better myocardial protection than desflurane,
depending on the levels of myocardial injury markers, troponin I, CK, CK-MB.
2022-07-22T13:31:46Z
2022-07-22T13:31:46Z
2022-07-22T13:31:46Z
2007
physicsThesis
http://hdl.handle.net/11684/3799
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2148
2021-03-12T01:01:33Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Propofole bağlı enjeksiyon ağrısının önlenmesinde ketamin ve meperidinin karşılaştırılması
Akçal Kaval, Hande
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Propofol
Enjeksiyon Ağrısı
Ketamin
Meperidin
Bu çalışma Nisan 2007-Temmuz 2007 tarihleri arasında elektif cerrahi
uygulanacak 90 Kulak Burun Boğaz hastasında uygulanmıştır. Çalışmamızda,
anestezi indüksiyonu sırasında kullanılan propofol enjeksiyon ile oluşan ağrının
önlenmesinde ketamin ve meperidin etkinliklerini ve anestezi idamesine
hemodinamik etkilerinin karşılaştırılması amaçlandı. Operasyon öncesi 8 saat aç
bırakılan hastalara premedikasyon uygulanmadı. ASA I-II grubu 90 olgu rastgele 3
gruba ayrıldı. İndüksiyon öncesinde grup I’e 100µg/kg ketamin ,Grup II’e 40 mg
meperidin, Grup III’e 4 cc volümde % 0.9 NaCL uygulandı. Kirpik refleksi
kaybolana kadar propofol enjeksiyonuna devam edildi; kullanılan propofol dozu ve
enjeksiyon sırasında ilaç verilen elinde ağrı olup olmadığı sorgulandı ve kaydedildi.
Kirpik refleksi kaybolunca 0.5 mg/kg dozunda kas gevşetici olarak atrakuryum
verildi ve anestezi idamesi % 1-2 isofluron ile sağlandı. İndüksiyon, entübasyon,
operasyonun 3. ve 10. dk’sında sistolik arter basıncı (SAB), diyastolik arter basıncı
(DAB),ortalama arter basıncı (OAB), kalp atım hızı (KAH) ve periferik oksijen
saturasyonları (SpO2) kaydedildi. Enjeksiyon ağrısı açısından Grup I ile Grup III
arasında anlamlı fark (p<0.05), grup II ile grup III arasında anlamlı fark (p<0.05)
bulundu. Grup I ile Grup II arasında anlamlı bir fark (p>0.05) bulunamadı.Sonuç
olarak propofol enjeksiyon ağrısının önlenmesinde ketamin ve meperidinin etkileri
olmuştur fakat birbirlerine üstünlükleri saptanamamıştır. Birbirlerine alternatif olarak
kullanılabilirler.
This study was carried out with 90 patients in ear, nose and throat
unit performing elective surgery between April 2007 and July 2007. In our study, we
aimed to determine the effectiveness of ketamine and meperidine in prevention of
pain during propofol injection used in anesthesia induction and to compare their
hemodynamic effects on continuation of anesthesia. No premedication was
performed on the patients who were famished for 8 hours prior to the surgery. ASA
I-II group of 90 patients were randomly divided into three groups. Group I was
applied 100µg/kg of ketamine, Group II 40 mg of meperidine and Group II 4 cc of
NaCl with concentration of 0.9%. Propofol injection was carried on until the eyelash
reflex vanished and then dose of propofol used was recorded. The patient was asked
whether he had pain in his hand drug was injected and this was also recorded. When
the eyelash reflex vanished, it was given 0.5 mg/kg of atracurium as antipasmodic,
and continuation of anesthesia was carried on with 1-2 % of isofluran. Induction,
intubation, systolic arterial pressures (SAP), diastolic arterial pressures (DAP),
average arterial pressures (AAP), heart beat rates (HBR) and peripheric oxygen
saturations (SpO2) at the third and tenth minutes of the operation was recorded. In
terms of injection pain, we found a significant difference both between Group I and
Group III (p<0,05) and between Group II and Group III (p<0,05). However, no
significant difference was found between Group I and Group II (p<0,05). As a result,
ketamine and meperidine had effects on prevention of propofol injection pain but
neither of them was superior to another. Thus, they could be used as an alternative
for each other.
2021-03-11T13:29:59Z
2021-03-11T13:29:59Z
2021-03-11T13:29:59Z
2009
physicsThesis
Akçal Kaval H. Propofole bağlı enjeksiyon ağrısının önlenmesinde ketamin ve meperidin karşılaştırılması. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı tıpta uzmanlık tezi, Eskişehir, 2008.
http://hdl.handle.net/11684/2148
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2890
2022-03-10T01:00:16Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Aksiller Pleksus blokajında Prilokaine eklenen Deksametazonun blokaj süresine etkisi
Tuna Özgeç, Ayber Cemile
Sabuncu, Cemil
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Regional Anestezi
Prilokain
Deksametazon
Regional Anesthesia
Prilocaine
Dexamethasone
Tuna Özgeç, A. Aksiller pleksus blokajında prilokaine eklenen deksametazonun blokaj süresine etkisi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2008. Günümüzde anestezi uygulamalarında regional anestezi yöntemleri de sıklıkla uygulanmaktadır. Regional anestezinin hastanın bilincinin açık olması ve buna bağlı olarak entübasyon gereğinin olmaması, olası komplikasyonların önlenmesi, postoperatif ağrı kontrolü, hastanın erken taburcu olabilmesi gibi önemli avantajları vardır. Aksiller blokaj el, bilek, önkol ve kolun 1/3 distal kısmının cerrahisinde uygulanabilecek bir regional anestezi yöntemidir. Regional anestezide kullanılan lokal anestezik maddelerin etkilerini potansiyalize edip toksisitesini azaltmak ve blok süresini uzatmak amacıyla pek çok adjuvan ajan kullanılmıştır. Biz de bu çalışmada prilokaine deksametazon ekleyerek sensoryal ve motor blok süresine etkisini değerlendirdik. Çalışma hastane etik kurulu ve hastaların onayları alındıktan sonra ASA I-II grubunda, yaşları 18 ile 60 arasında olup, başka bir problemi olmayan , el, el bilek, önkol ve 1/3 distal kol operasyonuna alınacak 40 hasta ile yapıldı. Hastalar rastgele 20’şer kişiden oluşan iki gruba ayrıldı. 1. gruba 5 mg/kg ,% 2 ‘lik prilokain 40 ml volümde ,2. gruba 5 mg/kg, % 2’lik prilokain+8 mg deksametazon 40 ml volümde verildi. Her iki grupta da kontrol, 5, 10, 15, 30, 60.dakikalarda kalp atım hızı, sistolik, diastolik, ortalama arteryel kan basınçları, satürasyon değerleri kaydedildi, motor ve sensoryal bloklar değerlendirildi. Hastalar yan etkiler açısından takip edildi. Elde edilen veriler istatistiksel olarak değerlendirildi. Aksiller pleksus blokajı için prilokaine deksametazon eklenen 2.grupta motor ve sensoryal blok süresi istatistiksel olarak ileri derecede uzun bulundu. Elde edilen verilere göre aksiller pleksus bloğunda deksametazonun uygun hastalarda etkili bir adjuvan ajan olarak kullanılabileceği ortaya konmuştur.
Tuna Özgeç, A. The effect of dexamethasone added to prilocaine on the duration of axillary plexus block. Osmangazi University, Faculty of Medicine, Department of Anesthesiology and Reanimation, Thesis on Medical Speciality, Eskişehir, 2008. In recent days, the regional anesthesia method is most used in anesthesia applications. Regional anesthesia enable significant advantages like conciuos patient and not need of intubations, preventing probable complications, controlling postoperative pain, early discharging. Axillary blockage is a method that can be applied to hand, wrist, forearm and 1/3 distal arm surgery. Many adjuvant agents were used to enhance the quality of regional blockage and reduce toxicity and make longer duration of anesthesia.In this study, the effect of dexamethasone added to prilocaine on the duration of axillary plexus block were evaluated. This study was performed on 40 patients of ASA I-II and 18-60 years old and they have no any other problems. The patients were divided into randomized two groups. 5 mg/kg % 2 prilocaine in 40 ml volume was given to the first group and 5 mg/kg 2% prilocaine+8 mg dexamethasone in 40 ml volume was given the second group. In both two groups, heart rate, systolic, diastolic, mean blood pressure, O2 saturation were registered at control, 5, 10, 15, 30, 60 minutes and motor and sensory blockage were evaluated. All patients were followed up for side effects. Obtained data were evaluated statically. In the second group which was added dexamethasone motor and sensory blockage times was found longer. According to obtained data, dexamethasone can be effectively used in axillary blockage as adjuvant agent.
2022-03-09T13:18:52Z
2022-03-09T13:18:52Z
2022-03-09T13:18:52Z
2008
physicsThesis
http://hdl.handle.net/11684/2890
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3483
2022-06-23T00:00:46Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Anestezi indüksiyonunda etomidata bağlı miyoklonusun magnezyum ile önlenmesi
Ün, Bülent
Yelken, Birgül
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Etomidat
Miyoklonus
Magnezyum
Bu çalışma Nisan
2008-Ocak 2009 tarihleri arasında genel anestezi indüksiyonu verilen ASA I-II grubu
randomize seçilen 100 hastaya uygulanmıştır. Çalışmamızda; anestezi indüksiyonunda
kullanılan etomidatın yan etkisi olan miyoklonusun indüksiyondan 3 dakika önce intravenöz
bolus magnezyum verilerek önlenmesi amaçlandı. Operasyon öncesi aydınlatılmış onam
alınarak 8 saat aç bırakılan genel anestezi uygulanacak hastalardan ASA I-II grubu 100 olgu
randomize kontrollü olarak 2 gruba ayrıldı. İndüksiyonda Grup I (M)’e indüksiyon öncesi
2,48 mmol (60 mg) magnezyum sülfat 0,5 ml hacimde intravenöz bolus olarak verildi ve
Grup II (P)’ye (kontrol grubuna) ise eşit hacimde serum fizyolojik verildi ve 3 dakika
beklendikten sonra indüksiyon ajanı genel anestetik olarak intravenöz bolus Etomidat 0.3
mg/kg uygulandı. Etomidat enjeksiyonunu takiben maske ile solunumları kontrol altına alınan
hastalardaki miyoklonus olup olmadığı 'miyoklonus var/yok' şeklinde kaydedildi. Operasyon
boyunca ve sonrasında hastaların sistolik arter basıncı (SKB), diyastolik arter basıncı (DKB),
ortalama arter basıncı (OKB), kalp atım hızı (KAH) ve periferik oksijen satürasyonları
(SpO2) kaydedildi. Miyoklonus varlığı açısından grup I (M) ile grup II (P) arasında
önemli derecede fark (p<0,01) bulundu. Her iki grup arasında hemodinamik parametreler
açısından fark bulunamadı. Sonuç olarak düşük doz magnezyumun etomidat ile indüksiyon
öncesinde verilmesi istenmeyen bir yan etki olan miyoklonusu anlamlı ölçüde azaltmaktadır
ve aynı zamanda hemodinamik stabiliteyi korumaktadır.
We conducted this study between april 2008 and january 2009 on randomized 100
ASA I-II patients scheduled for general anesthesia. In our study; we aimed to prevent
myoclonus, the side effect of etomidate with intravenous magnesium sulphate. After
receiving informed consent, preoperative 8 hours non-per-oral patients were randomly
assigned to 2 groups. Group I (M) received 2,48 mmol (60 mg) magnesium sulphate
intravenous in 0,5 ml volume, whereas Group II (P) received same volume of saline. We
waited 3 minutes and then injected general anesthetic induction agent etomidate 0,3 mg/kg.
After finishing of injection, we observed and recorded the myoclonus score as "myoclonus
present/absent". Systolic, diastolic and mean arterial blood pressures, heart rate, peripheral
oxygene saturations are recorded perioperatively. Group I (M) was found to have statistically
lower myoclonus scores than group II (P) (p<0,01). There were no differences between two
groups according to the hemodynamical parameters. In conclusion, we found that low dose
magnesium is preventing myoclonus, the unwanted side effect of etomidate, thereby
preserving the main advantage of etomidate, the hemodynamical stability.
2022-06-22T11:26:38Z
2022-06-22T11:26:38Z
2022-06-22T11:26:38Z
2009
physicsThesis
Ün B. Anestezi indüksiyonunda etomidata bağlı miyoklonusun magnezyum ile önlenmesi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2009.
http://hdl.handle.net/11684/3483
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3485
2022-06-23T00:00:14Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Aksiller yaklaşımla uygulanan brakiyal pleksus blokajında prilokain ile levobupivakain'in etkilerinin karşılaştırılması
Sarıtaş, Aykut
Sabuncu, Cemil
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Rejyonel Anestezi
Prilokain
Deksametazon
Levobupivakain
Brakiyal pleksus bloğu kolda yapılacak birçok
cerrahi islem için oldukça iyi analjezi sağlayan ve güvenilir bir yöntemdir. Rejyonel
anestezide kullanılan lokal anestezik maddelerin etkilerini arttırmak ve blok süresini
uzatmak amacıyla pek çok adjuvan ajan kullanılabilir. Biz bu çalısmada el ve ön kol
cerrahisi geçirecek hastalarda aksiller brakiyal pleksus blokajında prilokain,
prilokain’e eklenen deksametazon ve levobupivakain’in lokal anestezik etkilerini
klinik olarak değerlendirmeyi amaçladık. Fakülte etik kurul onayı alındıktan sonra
çalısmaya ASAI-II grubu, 18-60 yas arası el ve ön kol cerrahisi uygulanacak 45 hasta
alındı. Hastalar rastgele 3 gruba ayrılıp 1.gruba 5 mg/kg %2 ‘lik prilokain % 0.9
NaCl ile toplam 40 ml hacimde olacak sekilde tamamlanarak, 2.gruba 5 mg/kg
%2’lik prilokain+8 mg deksametazon (2 ml) % 0.9 NaCl ile toplam 40 ml hacimde
olacak sekilde tamamlanarak, 3. gruba 1.5 mg/kg %0.5’lik levobupivakain % 0.9
NaCl ile toplam 40 ml hacimde olacak sekilde tamamlanarak verildi. Blok süresince
hastalara yüz maskesi ile oksijen verilip, kalp atım hızı, sistolik, diastolik, ortalama
arteriyel kan basınçları, oksijen saturasyon değerleri kontrol, 5, 10, 15, 30, 60.
dakikalarda takip edilerek kayıt edildi. Hastaların sensoriyal ve motor blok baslama
süreleri ve blok süreleri değerlendirilerek takip edilip kayıt edildi. Hastalar yan
etkiler açısından takip edildi. Elde edilen veriler istatistiksel olarak değerlendirildi.
Gruplar arasında hemodinamik parametreler bakımından istatistiksel olarak anlamlı
fark saptanmadı (p>0.05). Sensoriyal ve motor blok baslama süreleri grup 3’te grup 1
ve grup 2’ye göre daha uzundu. Sensoriyal ve motor blok süreleri bakımından grup 3
hem grup 1 hem de grup 2’ye göre, grup 2 de grup 1’ e göre daha uzundu. Fark
istatistiksel olarak anlamlıydı (p≤0.01). Elde edilen veriler aksiller pleksus bloğunda
deksametazonun uygun hastalarda etkili ve güvenli bir adjuvan ajan olarak
kullanılabileceğini, levobupivakainin ise uzun postoperatif analjezi süresi ile ve uzun
sürecek cerrahi girisimlerde çok etkili ve hemodinamik bakımdan güvenilir bir lokal
anestezik olduğunu ortaya koymustur.
Brachial plexus blocakade is a good method for many
surgeries to provide a good analgesia conducted by hand and forearm. Many
adjuvant agents were used to enhance the quality of regional blockage and make
longer duration of anesthesia. Đn this study, we compared the local anesthetics
efficacy in clinically of the prilocaine, dexamethasone added to prilocaine and
levobupivacaine in axillary brachial plexus on hand and forearm surgery. After
approval of the Faculty Ethical Committee, this study was performed on 45 patients
of ASA I-II, 18-60 years old who posses no any other health problems. The patients
were divided into randomized three groups. 5 mg/kg 2 % prilocaine in 40 ml volume
was given to the first group, 5 mg/kg 2 % prilocaine+8 mg dexamethasone ( 2 ml) in
40 ml volume was given the second group and 1.5 mg/kg 0.5 % levobupivacaine in
40 ml volume eas given the third group. In each group, patients’ heart rate, systolic,
diastolic, average blood pressure, O2 saturation were monitored and recorded at
kontrol, 5th , 10th , 15th, 30th, 60th minutes. Data relating to the onset time of sensory
and motor blockade of patients as well as the duration of blockade of those were
saved. All patients were constantly monitored in terms of the side effects. Obtained
data were evaluated statically The findings revealed that there was no statistically
significant difference between the groups in terms of hemodinamic parameters
(p>0.05). The onset time of sensorial and motor blockade in group 3 was longer than
that in both group 1 and group 2. The duration of sensorial and motor blockade in
group 3 was longer than that in other two groups; additionally it was longer in group
2 than the one in group 1. A statistically significant difference was found in this case
(p≤0.01). Based on the obtained data, dexamethasone in axillary blockage can be
effectively and reliably used for appropriate patients as an adjuvant agent.
Furthermore, the findings showed that levobupivacaine that has a long time of
postoperative analgesia can be considered as a reliable local anesthetics based upon
hemodinamic responses and an effective one even in attempts to long surgeries.
2022-06-22T11:27:49Z
2022-06-22T11:27:49Z
2022-06-22T11:27:49Z
2009
physicsThesis
Sarıtas A. Aksiller yaklasımla uygulanan brakiyal pleksus blokajında prilokain ile levobupivakain’in etkilerinin karsılastırılması. Eskisehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskisehir, 2009.
http://hdl.handle.net/11684/3485
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3163
2022-06-13T10:49:58Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Esmolol'ün hipertansif ve normotansif hastalarda uygulanan endotrakeal entübasyonda hemodinamik etkileri
Ökten, Mustafa Bahadır
Sabuncu, Cemil
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Entübasyon
Hipertansiyon
Taşikardi
Esmolol
Bu çalışmada normotansif ve hipertansif hastalarda laringoskopi ve entübasyona yanıt olarak gelişen, kalp atım hızı ve tansiyon arteriyel değerlerindeki artışı kontrol altına almakta, kısa etkili bir ß-bloker olan Esmolol'ün etkinliğini araştırmak amaçlandı. ASA I ve II grubuna ait, yaşları 20-65 arasında değişen, elektif alt batın cerrahisi operasyonu geçirecek toplam 90 hasta prospektif olarak çalışma kapsamına alındı. Hastalar Grup K (n=30), Grup N (n=30), Grup H (n=30) olmak üzere çalışmaya dahil edildi. Monitörizasyon sonrası anestezi indüksiyonu için her üç gruba da 5-7 mg/kg tiyopental sodyum kirpik refleksi kaybolana kadar verildi. Kas gevşemesi için 0,1 mg/kg vekuronyum bromür uygulandı. İndüksiyondan hemen sonra; kontrol grubuna (Grup K) , 5 cc % 5 Dextroz (İ.V), normotansif hasta grubuna (Grup N) , 1mg/kg dozunda Esmolol (İ.V), hipertansif hasta grubuna (Grup H) , 2mg/kg dozunda Esmolol (İ.V) 30 sn. içerisinde uygulanarak, 2 dk. sonra hastalar entübe edildi. Tüm hastalarda indüksiyon öncesi, indüksiyon sonrası, entübasyon sonrası 1., 3., 5., 7. ve 10. dakikalarda SAB, DAB, OAB, KAH ve SpO2 ölçümleri ile entübasyon skorları kaydedildi.KAH değerleri esmolol uygulanan her iki grupta da kontrol grubuna göre anlamlı derecede düşüktü. Entübasyon sonrası ölçülen OAB ve SAB değerleri ise sadece normotansif grupta düşük bulundu. Sonuç olarak, hızlı etki başlangıcı ve kısa etki süresine sahip olan Esmolol, laringoskopi ve entübasyona yanıt olarak gelişen KAH'nı kontrol altına almada her iki grupta, kan basıncı değerlerindeki artışı önlemede ise sadece normotansif grupta başarılı bulundu. Laringoskopi ve entübasyona yanıt sonrası gelişen taşikardinin, özellikle hipertansif hasta grubunda miyokardial iskemi ve ventriküler disfonksiyon oluşumuna zemin hazırlayıcı etkisini kontrol altına almada, kullandığımız dozların yeterli olduğu ve uygun tüm vakalarda Esmolol'ün bu amaçla kullanılabileceği kanısındayız.
In this study, we aimed to evaluate the efficacy of the short-acting beta blocker Esmolol for control of heart rate and arterial pressure after laryngoscopy and intubation in normotensive and hypertensive patients. Total 90 patients, ASA I-II, aged between 20-65 years, are prospectively included in this study which are undergoing elective lower abdominal surgery. Patients are randomized into 3 groups with 30 patients in each; Group K, Group N, Group H. After standard monitorization, for anesthetic induction, all three groups received 5-7 mg/kg Thiopental sodium until loss of eyelash reflex. Neuromuscular blockade was performed with 0,1 mg/kg Vecuronium bromide. Immediately after the induction; control group (Group K, n=30) received 5 mL %5 dextrose, normotensive patients group (Group N, n=30) received 1 mg/kg Esmolol, hypertensive patients group (Group H, n=30) received 2 mg/kg Esmolol in 30 seconds. After 2 minutes, patients are intubated. Intubation scores, SBP, DBP, MBP, HR and SpO2 values are recorded before and, after induction at 1., 3., 5., 7., and 10. minutes after intubation,. HR values of both Esmolol groups were found to be significantly lower than control group. MBP and SBP values after intubation was found to be significantly lower only in normotensive group. In conclusion, Esmolol with faster onset of action and shorter duration of action time was found to be effective in controlling HR in two groups, whereas it was effective in controlling blood pressure only in normotensive group., We conclude that Esmolol might be used at the doses we used for all the convenient cases, especially in hypertensive patients for control of tachycardia after laryngoscopy and intubation which might predispose to myocardial ischemia and ventricular dysfunction, however there is still need for further studies with increased doses
2022-06-13T10:46:48Z
2022-06-13T10:46:48Z
2022-06-13T10:46:48Z
2010
physicsThesis
Ökten, M.B Esmolol'ün hipertansif ve normotansif hastalarda uygulanan endotrakeal entübasyonda hemodinamik etkileri. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı, Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2010
http://hdl.handle.net/11684/3163
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3305
2022-06-18T00:00:50Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Spinal anesteziye bağlı hipotansiyonun önlenmesinde kritaloid ve kolloid ön yüklemesinin karşılaştırılması
Sonar, Savaş
Tanrıverdi, Belkıs
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Hipotansiyon
HES
Spinal Anestezi
Kristaloid Sıvı
Kolloid Sıvı
Spinal anestezi sonrası en önemli ve en sık görülen yan etki hipotansiyondur. Bu çalışma ile spinal anestezi öncesi verilen kristaloid ve kolloid sıvıların spinal anestezi sonrası görülen hipotansiyonu önlemeye yönelik etkilerini karşılaştırmayı planladık. Çalışmaya ASA I grubuna dahil, spinal anestezi kontrendikasyonu olmayan, 18-65 yaş arası, 40 hasta alındı. Hastalar her gurupta 20’şer kişilik olmak üzere rastgele 2 gruba ayrıldı. Yapılacak işlemler konusunda bilgilendirildi. Spinal anesteziden 30 dakika önce A grubuna, 10 ml/kg % 0,9‘luk NACI, B grubuna 10 ml/kg % 6’lık HES sıvısı verildi. Standart spinal anestezi tekniği kullanılarak 25 no.lu Quincke iğnesi ile L3-L4 veya L4-L5 aralığından subaraknoid aralığa girildi. BOS ‘un serbestçe gelişi görüldükten sonra 1,5ml %0,5’lik hevymarcain solüsyonu uygulandı. Sipinal anesteziden sonra operasyon boyunca iki guruba da 5 ml/kg dan %0,9 luk NaCI verildi. Tüm hastalarda spinal anesteziden önce ve spinal anesteziden sonra sistolik, diastolik, ortalama arteriyal kan basıncı, kalp atım hızı ve periferik oksijen saturasyonu, ajitasyon, bulantı-kusma, baş dönmesi, baş ağrısı, titreme gibi komplikasyonların olup olmadığı ve spinal anestezi süreleri, motor blok dereceleri ve süreleri, sensoriyal blok düzeyleri ve süreleri kaydedildi. Verilerin değerlendirilmesinde SPSS for Windows 10.0 istatistik paket programı kullanıldı. Karşılaştırmalarda ANOVA ve Tukey HSD, Kruskal Wallis ve Paired t testleri kullanıldı. p<0.05 anlamlı kabul edildi. Çalışmada kolloid verilen grupta sadece sistolik kan basıncı değerlerinin, sıvı verilmeden önceki değere göre spinal anesteziden sonra düştüğünü, kristaloid verilen grupta ise, spinal anesteziden sonraki tüm ölçümlerde sıvı verilmeden önceki değere göre; sistolik, diastolik ve ortalama kan basıncı değerlerinde anlamlı düşmeler olduğunu gördük. Bütün bu veriler sonucunda spinal anestezi öncesi 10 ml/kg dan verilen % 6 lık HES sıvısının, 10 ml/kg dan verilen %0.9 luk NaCl sıvısına göre spinal anesteziye bağlı hipotansiyonu önlemede daha etkin olduğunu söyleyebiliriz.
The most encountered and important side effect of spinal anesthesia is hypotension. We aimed to compare the preventive effects of crystalloid versus colloid preloads against hypotension in spinal anesthesia. 40 patients of ASA I, without any contrendications to spinal anesthesia, aged between 18-65 years, are prospectively included in this study and randomized into two groups with 20 patients each. After informed consent, group A received 10 ml/kg 0.9% NaCI, whereas group B received 10 ml/kg 6% HES infusions 30 minutes before intervention. With standard spinal anesthesia technique, we entered subarachnoid space using 25 no. Quincke needle through L3-L4 or L4-L5 intervals. Free CSF flow is seen and 1.5 ml 0.5% heavy marcain is administered. Then both groups received 5 ml/kg 0.9% NaCI. Systolic, diastolic and mean arterial blood pressures, heart rates, peripheral oxygene saturations, agitations, nausea, vomit, dizziness, headache, shivering, total duration of spinal anesthesia, degree and durations of motor and sensorial block are all recorded. SPSS for Windows 10.0 statistical packed program is used for data analysis. ANOVA and Tukey HSD, Kruskal Wallis and Paired t tests are used for comparison of data. p<0.05 is accepted as significant. We recorded that systolic, diastolic and mean arterial blood pressures after spinal anesthesia were all significantly decreased in crystalloid group, whereas in colloid group, only systolic arterial pressure was significantly decreased after spinal anesthesia. In conclusion, we might suggest that 10 ml/kg 6% HES infusions 30 minutes before spinal anesthesia is more effective than 10 ml/kg 0.9% NaCI infusion in preventing hypotension due to spinal anesthesia.
2022-06-17T05:52:03Z
2022-06-17T05:52:03Z
2022-06-17T05:52:03Z
2010
physicsThesis
Sonar, S. Spinal anesteziye bağlı hipotansiyonun önlenmesinde kristaloid ve kolloid önyüklemesinin karşılaştırılması. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı Uzmanlık Tezi, Eskişehir,2010.
http://hdl.handle.net/11684/3305
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3306
2022-06-18T00:00:52Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Azotprotoksitsiz uygulanan düşük akımlı anestezide sevofluranın hemodinamik parametreler üzerine etkisi
Debre, Özer
Şentürk, Yılmaz
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anestezi ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Azotprotoksit
Sevofluran
Düşük Akım Anestezi
Low Fow Anesthesia
Nirous Oxide
Sevoflurane
Bu çalışmamızda azotprotoksitsiz düşük akım anestezi uygulamasında sevofluranın hemodinamik etkilerini araştırmayı amaçladık. Çalışmaya farklı tanılarla, elektif cerrahi girişim planlanan genel anestezi verilecek ASA I-II, 18-70 yaş arası 40 erişkin hasta alındı. Hastalar rastgele, Grup I (Azotprotoksitli Düşük Akımlı Anestezi (DAA) Grubu) ve Grup II (Azotprotoksitsiz Düşük Akımlı Anestezi (DAA) Grubu) olarak 20'şer kişilik iki gruba ayrıldı. Premedikasyon uygulanmayan hastalardan Grup I'e 10 L/dk %100 O2 ile 2 dk preoksijenizasyon sonrası, intravenöz yoldan sırası ile 4-7 mg/kg pentotal, kas gevşemesi için 0,1 mg/kg veküronyum ve 1 ?g/kg fentanil uygulanması sonrasında 3 dk beklenerek endotrakeal entübasyon uygulandı. Entübasyonu takiben operasyonun ilk 10 dakikasında, 4 lt/dk (%50 O2 - %50 N2O) normal akım uygulandıktan sonra, 1 lt/dk (%50 O2 - %50 N2O) düşük akıma geçildi. Sevofluran konsantrasyonu, 0,8-1 MAK olarak preoperatif OAB ± %20 sınırlarında tutacak şekilde ayarlandı. Grup II'ye ise N2O yerine hava kullanıldı. Entübasyondan hemen sonra ve takip eden 15, 30, 45. ve 60. dakikalarda, hastaların KAH, OAB, SpO2, EtCO2 değerleri kaydedilerek operasyonun bitimine 15 dakika kala tekrar 4 lt/dk normal akıma geçilmiştir. Operasyonun bitiminde, anestezikleri keserek taze gaz akışı 6 L/dk % 100 O2'e çıkartılarak ekstübe edilmişlerdir. Azotprotoksitli ve azotprotoksitsiz düşük akım anestezi uygulanan iki grup arasında yapılan karşılaştırmada, her iki grupta; kalp atım hızı, sistolik-diyastolik-ortalama arteriyel basınçlar, oksijen satürasyonu, end-tidal karbondioksit değerlerinde anlamlı bir farklılık saptanmadı. Sonuç olarak çalışmamızda azotprotoksitli ve azotprotoksitsiz düşük akımlı anestezide sevofluranın hemodinamik parametreler üzerine etkilerini karşılaştırdık ve çalışmamızda azotprotoksit kullanılmamasının hemodinamik açıdan azotprotoksit kullanılan gruba göre bir farklılık göstermediği, aksine azotprotoksit kullanılmamasının ekonomik ve ekolojik açıdan avantaj sağladığı kanısına vardık.
We aimed to investigate the hemodynamic effects of sevoflurane in low flow anesthesia without nitrous oxide. Furty adult patients, ASA I-II, aged between 18-70 years, undergoing elective surgery with different diagnoses under general anesthesia were included in the study. Patients without premedication are randomized into two equal groups; Group I (low flow anesthesia with nitrous oxide), Group II (low flow anesthesia without nitrous oxide). Group I received preoxygenization for 2 minutes with 10 lt/minute %100 O2. Then we give IV 4-7 mg/kg pentothal, 0,1 mg/kg vecuronium, 1 mcg/kg fentanyl and waited three minutes before endotracheal intubation. Normal flow is performed for first 10 minutes after intubation, 4 lt/minute (% 50 O2 - % 50 N2O). After 10 minutes 1 lt/minute (% 50
O2 - % 50 N2O) low flow is performed. The sevoflurane concentration is adjusted to
0,8 – 1 MAC according to MAP ± %20 preoperative values. Group II received air instead of N2O. Just after intubation and following 15, 30, 45, 60 minutes, we recorded MAP, HR, SpO2, EtCO2 values. 15 minutes before end of surgery, we used again normal flow 4 lt/minute. After the operation anesthetics are stoped and % 100 O2 in 6 lt/minute is administered. On comparison of two groups with or without nitrous oxide we found no significant difference of HR, MAP, SpO2, EtCO2 values. In conclusion, we investigated the hemodynamic effects of sevoflurane in low flow anesthesia with and without nitrous oxide. As there is no hemodynamic difference between with or without nitrous oxide usage, we may conclude that anesthesia without nitrous oxide might provide economical and ecological advantages.
2022-06-17T05:53:28Z
2022-06-17T05:53:28Z
2022-06-17T05:53:28Z
2009
physicsThesis
Debre Ö. Azotprotoksitsiz uygulanan düşük akımlı anestezide sevofluranın hemodinamik parametreler üzerine etkisinin araştırılması. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anestezi ve Reanimasyon Anabilimdalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2009
http://hdl.handle.net/11684/3306
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3853
2022-07-27T00:01:04Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Batın cerrahisi uygulanacak hastalarda preoperatif olarak verilen pregabalin'in postoperatif analjezi ve morfin tüketimi üzerine etkisi
Eman, Ali
Bilir, Ayten
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Pregabalin
Preemptif Analjezi
Postoperatif Analjezi
Morfin
Bu
çalışma Haziran 2009-Aralık 2009 tarihleri arasında, klinik pratikte nöropatik ağrı
tedavisi ve antikonvülzan bir ilaç olarak kullanılan pregabalinin preemptif
analjezik özelliğini araştırmak amacıyla, ASA I-II risk grubunda, yaşları 18-60
arasında olan 40 hasta üzerinde gerçekleştirildi. Operasyondan önce 8 saat aç
bırakılan ve premedikasyon uygulanmayan hastalar rastgele 2 gruba ayrıldı.
Anestezi indüksiyonundan yaklaşık bir saat önce Grup I'e 150 mg pregabalin
Grup II' e ise plasebo amaçlı boş ilaç kapsülü oral olarak verildi. Her iki gruba da
ekstübasyondan hemen önce 3 mg morfin intravenöz olarak verildi, anestezi ve
cerrahi süreler dakika olarak kayıt edildi. Postoperatif bakım ünitesine alınan
hastalara hasta kontrollü analjezi (HKA) yöntemi ile morfin infüzyonu başlandı.
HKA cihazının ilk bolus kullanma süresi ilk analjezi ihtiyaç zamanı olarak
kaydedildi. Tüm olguların 1, 4, 8, 12 ve 24. saatlerde SKB, DKB, OKB, KAH,
SpO2 , VAS, Ramsey Sedasyon Skalası değerleri, morfin tüketimi ve oluşan yan
etkiler kayıt edildi. Preoperatif pregabalin kullanımı ile postoperatif takiplerde 4.,
8., 12. ve 24. saatlerde VAS değerlerinde düşme olduğu gözlendi, ayrıca 8., 12. ve
24. saatlerde tüketilen morfin miktarında da azalma saptandı. Yapmış olduğumuz
çalışma preoperatif olarak verilen pregabalinin preemptif olarak kullanabileceğini
göstermiştir. Etkin bir postoperatif analjezi için postoperatif dönemde pregabalin
kullanılmasına devam edilmesinin veya preoperatif tekli doz rejimi yerine
tekrarlanan çoklu dozlar şeklinde farklı doz rejimleri konusundaki çalışmaların
faydalı olacağı kanısındayız.
This study
was performed to investigate the preemptive analgesic property of pregabalin
which uses in treatment of neuropathic pain and as an anticonvulsant drug in
clinical practice, on 40 patients in ASA I-II risk group between ages of 18-60
from June 2009 to December 2009. Patients who fasted 8 hours and not received
premedication before surgery were randomly divided into two groups.
Approximately one hour before the induction of anesthesia, Group I received 150
mg of oral pregabalin, Group II received blank wafer as placebo. Both groups
received 3 mg of intravenous morphine just before extubation and anesthesia and
surgical durations recorded in minutes. In postoperative care unit, morphine
infusion was started with patient-controlled analgesia (PCA). Initial bolus usage
duration of PCA was recorded as first analgesic requirement. Of all cases, SBP,
DBP, OCD, HR, SpO2, VAS, Ramsey Sedation Scale scores, morphine
consumption and occurred side effects were recorded on postoperative 1, 4, 8, 12
and 24 hours. There were decreases in VAS values on postoperative 4, 8, 12 and
24 hours, also the amount of morphine consumption showed reductions on
postoperative 8, 12 and 24 hours. Our study showed that pregabalin given
preoperatively can be used as preemptively. We concluded that new studies are
useful for determining whether pregabalin can be continued postoperatively and
whether multiple doses of pregabalin instead of single dose regimen can be used
preoperatively.
2022-07-26T11:18:44Z
2022-07-26T11:18:44Z
2022-07-26T11:18:44Z
2010
physicsThesis
Eman A. Batın cerrahisi uygulanacak hastalarda preoperatif verilen pregabalinin postoperatif analjezi ve morfin tüketimi üzerine etkisi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2010.
http://hdl.handle.net/11684/3853
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/4014
2022-08-02T00:00:33Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Azotprotoksitli ve azotprotoksitsiz uygulanan düşük akımlı anestezide desfluranın hemodinamik parametreler üzerine etkisi
Tayhan, Kübra
Şentürk, Yılmaz
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anestezi ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Düşük Akım Anestezi
Azotprotoksit
Desfluran
Low Flow Anesthesia
Nirous Oxide
Desflurane
Bu
çalışmamızda N2O’li ve N2O’siz düşük akım anestezi uygulamasında desfluranın
hemodinamik etkilerini araştırmayı amaçladık. Çalışmaya farklı tanılarla, elektif
cerrahi girişim planlanan genel anestezi verilecek ASA I-II, 18-65 yaş arası 40 hasta
alındı. Hastalar rastgele, Grup I (N2O’li Düşük Akımlı Anestezi Grubu) ve Grup II
(N2O’siz Düşük Akımlı Anestezi Grubu) olarak 20’şer kişilik iki gruba ayrıldı.
Premedikasyon uygulanmayan hastalardan Grup I’e 10 L/dk %100 O2 ile 2 dk
preoksijenizasyon sonrası, intravenöz yoldan sırası ile 4-7 mg/kg pentotal, 0,1 mg/kg
veküronyum ve 1 μg/kg fentanil sonrasında 3 dk beklenerek endotrakeal entübasyon
uygulandı. Entübasyonu takiben operasyonun ilk 10 dakikasında, 4 lt/dk (%50 O2 -
%50 N2O) normal akım uygulandıktan sonra, grup I’e 1 lt/dk (%50 O2 - %50
N2O),grup II’ye 1lt/dk (%50 O2-%50Hava) olacak şekilde düşük akıma
geçildi.Desfluran konsantrasyonu, 4-8 MAK olarak preoperatif OAB ± %20
sınırlarında tutacak şekilde ayarlandı. Grup II’ye ise N2O yerine hava kullanıldı.
Entübasyondan hemen sonra ve takip eden 15, 30, 45. ve 60. dakikalarda, hastaların
KAH, OAB, SpO2, EtCO2, FiO2, FeO2, FiN2O, FeN2O değerleri kaydedilerek
operasyonun bitimine 15 dakika kala tekrar 4 lt/dk normal akıma geçilmiştir.
Operasyonun bitiminde, taze gaz akışı 6 L/dk % 100 O2’e çıkartılarak ekstübe
edilmişlerdir. N2O’li ve N2O’siz düşük akım anestezi uygulanan iki grup arasında
yapılan karşılaştırmada, her iki grupta; KAH, SAB, DAB, OAB , SpO2, EtCO2
değerlerinde anlamlı bir farklılık saptanmadı. Sonuç olarak çalışmamızda N2O’li ve
N2O’siz düşük akımlı anestezide desfluranın hemodinamik parametreler üzerine
etkilerini karşılaştırdık ve çalışmamızda N2O kullanılmamasının hemodinamik
açıdan N2O kullanılan gruba göre bir farklılık göstermediği, aksine N2O
kullanılmamasının ekonomik ve ekolojik açıdan avantaj sağladığı kanısına vardık.
We aimed to investigate the
hemodynamic effects of desflurane in low flow anesthesia without nitrous oxide.
Fourty adult patients, ASA I-II, aged between 18-65 years, undergoing elective
surgery with different diagnoses under general anesthesia were included in the study.
Patients without premedication are randomized into two equal groups; Group I (low
flow anesthesia with nitrous oxide), Group II (low flow anesthesia without nitrous
oxide). Group I received preoxygenization for 2 minutes with 10 lt/minute %100 O2.
Then we give IV 4-7 mg/kg pentothal, 0,1 mg/kg vecuronium, 1 mcg/kg fentanyl and
waited for three minutes before endotracheal intubation. Normal flow is performed
the for first 10 minutes after intubation, 4 lt/minute (% 50 O2 - % 50 N2O). After 10
minutes 1 lt/minute (% 50 O2 - % 50 N2O) low flow is performed. The desflurane
concentration is adjusted to 4-8 MAC according to MAP ± %20 preoperative values.
Group II received air instead of N2O. Just after intubation and following 15, 30, 45,
60 minutes, we recorded MAP, HR, SpO2, EtCO2,FiO2,EtO2,FiN2O,EtN2O,EtDes
values. 15 minutes before end of surgery, we used again normal flow 4 lt/minute.
After the operation anesthetics are stoped and % 100 O2 in 6 lt/minute is
administered. On comparison of two groups with or without nitrous oxide we found
no significant difference of HR, MAP, SpO2, EtCO2 values. In conclusion, we
investigated the hemodynamic effects of desflurane in low flow anesthesia with and
without nitrous oxide. As there is no hemodynamic difference between with or
without nitrous oxide usage, we may conclude that anesthesia without nitrous oxide
might provide economical and ecological advantages.
2022-08-01T06:03:42Z
2022-08-01T06:03:42Z
2022-08-01T06:03:42Z
2010
physicsThesis
Tayhan, K. Azotprotoksitli ve azotprotoksitsiz uygulanan düşük akımlı anestezide desfluranın hemodinamik parametreler üzerine etkisinin araştırılması. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anestezi ve Reanimasyon Anabilimdalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2009.
http://hdl.handle.net/11684/4014
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2164
2021-03-17T01:00:25Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Alt abdomen cerrahisi uygulanan hastalarda lornoksikam ve ketamin infüzyonunun preemptif analjezi üzerine etkisi
Karakuş, Figen
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anestezi ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Hasta Kontrollü Analjezi
Preemptif Analjezi
Ketamin
Morfin
Çalışmamızda alt abdomen cerrahisi uygulanan
hastalarda lornoksikam ve ketamin infüzyonunun preemptif analjezi üzerine etkisini
araştırmayı amaçladık. Bu çalışma, Mayıs 2008 – Aralık 2008 tarihleri arasında,
genel anestezi altında histerektomi operasyonu geçiren 18 – 60 yaş arasında, ASA
I-II, 40 hasta üzerinde gerçekleştirildi. Çalışmaya dahil edilen hastalar rastgele iki
gruba ayrıldı: Grup I’e operasyondan 30 dakika önce 8 mg lornoksikam 100 ml
serum fizyolojik içerisinde İV infüzyon ile verildi. Anestezi indüksiyonu sonrası 0,25
mg/kg ketamin bolus yapılıp ardından 0,05 mg/kg/saat olacak şekilde infüzyon
başlandı ve cilt kapatılana kadar devam edildi. Cilt insizyonundan 15 dakika sonra
100 ml serum fizyolojik İV infüzyon ile verildi. Ekstübasyondan hemen önce 3 mg
morfin yapıldı. Grup II’yeg operasyondan 30 dakika önce 100 ml serum fizyolojik
İV infüzyon ile verildi. Anestezi indüksiyonunu takiben cilt insizyonundan 15 dakika
sonra 8 mg lornoksikam 100 ml serum fizyolojik içerisinde İV infüzyon ile verildi.
0,25 mg/kg ketamin bolus yapılıp ardından 0,05 mg/kg/saat olacak şekilde infüzyon
açıldı ve cilt kapatıldıktan 20 dakika sonra sonlandırıldı. Ekstübasyondan hemen
önce 3 mg morfin yapıldı. Ameliyattan sonra her iki gruba da hasta kontrollü analjezi
(HKA) yöntemi ile morfin başlandı. Aldrete derlenme skorunun 9 olduğu dakika 0.
dakika kabul edilip 1, 4, 8, 12 ve 24. saatlerde sistolik kan basıncı (SKB), diyastolik
kan basıncı (DKB), ortalama kan basıncı (OKB), kalp atım hızı (KAH) ve periferik
oksijen satürasyonları (SpO2), RSS, VAS, VRS, morfin tüketimi ve yan etkiler
kaydedildi. Yapılan değerlendirmeler sonucunda 1, 4, 8 ve 24. saat VAS değerleri, 4
ve 8. saat VRS değerleri ve morfin tüketimi grup I’ de anlamlı olarak daha düşük
saptanırken, diğer parametreler açısından fark bulunmadı. Sonuç olarak; preoperatif
dönemde başlanan lornoksikam ve ketamin infüzyonunun preemptif analjezi üzerine
etkisi olduğu kanaatine varıldı.
In our study, we
aim to investigate the effect of lornoxicam and ketamin infusion on preemptive
analgesia in patients undergoing lower abdominal surgery under general anesthesia.
This study was conducted between May 2008 – December 2008, on 40 patients of
ASA I-II aged 18-60 years who were scheduled for elective hysterectomy operations.
Included patients were randomized into two groups: Ist group received 8 mg
lornoxicam in 100 ml physiologic saline solution via IV infusion 30 minutes before
operation. After anesthetic induction 0,25 mg/kg ketamin bolus was given and then
infusion was started as 0,05 mg/kg/hour until skin closure. 15 minutes after skin
incision, 100 ml physiologic saline solution was administered. 3 mg morphin IV was
given just before extubation. IInd group received 100 ml physiologic saline solution
via IV infusion 30 minutes before operation. After anesthetic induction, 15 minutes
after skin incision, 8 mg lornoxicam in 100 ml physiologic saline solution via IV
infusion was administered. 0,25 mg/kg ketamin bolus was given and then infusion
was started as 0,05 mg/kg/hour. 20 minutes after skin closure, infusion was
discontinued. 3 mg morphin IV was given just before extubation. After operation
both groups received PCA (patient controlled analgesia) with morphin. When
Aldrete Discharge Score become 9, the minute was recorded as 0th minute and at the
1st, 4th, 8th, 12th and 24th hours systolic blood pressure (SBP), diastolic blood
pressure (DBP), mean blood pressure (MBP), heart rate (HR) and peripheral oxygene
saturations (SpO2), RSS, VAS, VRS, morphin consumption and side effects were
recorded. After evaluations, 1st, 4th, 8th and 24th hour VAS values, 4th and 8th hour
VRS values and morphin consumption was found to be significantly lower in group
I; whereas there were no differences between other parameters. In conclusion,
preoperative lornoxicam and ketamin infusion had effects on preemptive analgesia.
2021-03-16T08:29:34Z
2021-03-16T08:29:34Z
2021-03-16T08:29:34Z
2010
physicsThesis
Karakuş, F. Alt abdomen cerrahisi uygulanan hastalarda lornoksikam ve ketamin infüzyonunun preemptif analjezi üzerine etkisi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2010
http://hdl.handle.net/11684/2164
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3893
2022-07-28T00:00:22Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
İndüksiyon öncesi verilen Deksmedetomidin'in LMA (Laringeal Maske Airway) tolerasyonu üzerine etkilerinin araştırılması
Kaya, İbrahim
Güleç, M. Sacit
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Dexmedetomidin
Laringeal Maske Airway
Dexmedetomidine
Laryngeal Mask Airway
Bugüne kadar laringeal maske havayolu (LMA)
yerleştirilmesi için yeterli koşulları sağlayan anestetik yöntem üzerine birçok çalışma
yapılmıştır. Bu çalışmada propofol ile birlikte uygulanan Deksmedetomidin’in LMA
yerleştirilmesi üzerine etkilerinin araştırılması amaçlanmıştır.Çalışmaya farklı
tanılarla, elektif cerrahi girişim planlanan genel anestezi verilecek ASA I-II
gurubunda yeralan , 20-60 yaş arası 40 erişkin hasta alındı. Hastalar rastgele, Grup I
(deksmedetomidin grubu) ve Grup II (kontrol grubu) olarak 20’şer kişilik iki gruba
ayrıldı.Premedikasyon yapılmaksızın, 3 dakikalık preoksijenizasyonu takiben, Grup
I’e 1μg/kg deksmedetomidin (10 ml SF içerisinde) ve Grup II ‘ ye 10 mI SF 2
dakika içerisinde verilmiştir. 30 saniye sonra anestezi indüksiyonu için 1.5 mg/kg
propofol verilmiştir. Anestezi idamesinde, %50 oksijen içerisinde %50 N2O ve %1.5
sevofluran kullanılmıştır. Propofol enjeksiyonundan 90 saniye sonra LMA
yerleştirilmesi için ilk deneme yapılmıştır.Hastaların sistolik ,diastolik ve ortalama
kan basınçları (SKB,DKB,OKB), oksijen saturasyonları (SpO2),kalp atım
hızları(KAH); bazal, LMA öncesi, LMA sonrası 1.dk., 3.dk., 5.dk., 10.dk. ve
30.dakikada kaydedilmiştir.Ayrıca LMA yerlerştrilmesi sırsında karşılaşabileceğimiz
öksürük, laringospazm, hıçkırık, hareketlilik, çene açılması ve LMA yerleştrilme
kolaylığı gibi parametreleri de Muzi tolerasyon skalası ile değerlendirilmiştir.Sonuç
olarak çalışmamızda indüksiyon öncesi verilen Dekmedetomidin’in LMA
yerleştrilmesinde ve LMA tolerasyonunda kontrol grubuna göre etkin bir
üstünlüğünün olmadığı kanısına vardık.
Various studies were conducted so far to find ideal
anesthetic method which provide necessary conditions for LMA insertion. This study
aims to investigate effects of dexmedetomidine with propofol on LMA insertion and
tolerance.Fourty adult patients are included in this study. Ages are between 20-60
years. Their ASA scores were I-II. They were scheduled for elective surgeries under
general anesthesia with various diagnoses. They were randomly selected into Group I
(dexmedetomidine) and Group II (non-dexmedetomidine); each contained 20
patients. No premedication was given.There minutes of preoxygenization was
performed. Group I received 1μg/kg dexmedetomidine (in 10 ml SF) and Group II
received 10 mI SF within 2 minutes. After 30 seconds of waiting, anesthetic
induction was given with 1.5 mg/kg propofol. For anesthetic maintenance, 50%
oxygene - 50% N2O and 1.5% sevoflurane were used.Ninety seconds after propofol
injection, first LMA insertion trial was attempted. Systolic, diastolic and mean
arterial blood pressures (SKB, DKB, OKB), oxygene saturations (SpO2), heart rates
(KAH) were recorded. Basal values, pre-LMA values, post-LMA 1.st min., 3.rd
min., 5.th min., 10.th min and 30.th min values were all recorded. Besides, possible
side effects were also recorded; cough, laryngospasm, hiccup, involuntary
movements, opening of jaw, easiness of LMA insertion according to Muzi toleration
scale.In conclusion, there is no significant effect of pre-induction dexmedetomidine
on LMA insertion or tolerance.
Key Words: Dexmedetomidine, Laryngeal Mask Airway
2022-07-27T06:18:33Z
2022-07-27T06:18:33Z
2022-07-27T06:18:33Z
2011
physicsThesis
Kaya İ., İndüksiyon öncesi verilen deksmedetomidin’in LMA(laringeal maske airway) tolerasyonu üzerine etkilerinin araştırılması. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anestezi ve Reanimasyon Anabilimdalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2011.
http://hdl.handle.net/11684/3893
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3863
2022-07-27T00:00:26Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
LMA(Laringeal Mask Airway) uygulamalarında intravenöz olarak verilen Lidokainin farklı dozlarının karşılaştırılması
Balcı, Fatih
Güleç, M. Sacit
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Lidokain
Laringeal Maske Airway
Lidocaine
Laryngeal Mask Airway
Bu çalışma propofol ve fentanil indüksiyonuna
eklenen farklı dozlardaki lidokainin LMA yerleştirilmesi üzerine etkilerinin
araştırılması amacıyla Mart2009-Ağustos 2009 tarihleri arasında, farklı tanılarla,
genel anestezi verilerek elektif cerrahi girişim planlanan, ASA I-II grubu, 18-65 yaş
arası 45 erişkin hasta üzerinde gerçekleştirildi. Hastalar rastgele, Grup I (0,5mg/kg
lidokain), Grup II (1 mg/kg lidokain) ve Grup III (1,5mg/kg lidokain) olarak 15’er
kişilik üç gruba ayrıldı. Premedikasyon yapılmaksızın, 3 dakikalık
preoksijenizasyonu takiben, tüm hastalara 1mcg/kg i.v fentanil ve ardından Grup
1’e 0,5mg/kg lidokain , Grup II’ye 1mg/kg lidokain ve grup III’e 1,5mg/kg lidokain
2 dakika içerisinde iv olarak uygulandı ve sonrasında anestezi indüksiyonu için 2.5
mg/kg propofol verildi.İdamede, %50 oksijen , %50 N2O ve %2 sevofluran
kullanıldı. Propofol enjeksiyonundan 90 saniye sonra LMA yerleştirilmesi için ilk
deneme yapıldı. Hastaların sistolik, diastolik ve ortalama kan basınçları
(SKB,DKB,OKB), oksijen saturasyonları (spO2), kalp atım hızları(KAH); bazal,
LMA öncesi, LMA sonrası 1dakika (dk), 3dk., 5dk, 7dk, 10dk, 30dk. ve 60.dk
kaydedildi. Ayrıca maske ile ventilasyon, çene gevşemesi, LMA yerleştirilmesine ve
kafın şişirilmesine yanıt 3 puanlı skala ile mükemmel, iyi, zayıf olarak skorlanmış ve
bunların gruplar arasında karşılaştırılması planlanmıştır. LMA uygulamalarında
optimal koşulları sağlamak amacıyla propofol ve fentanil indüksiyonuna eklenen
lidokainin farklı dozlarıyla yapılan karşılaştırmada, her 3 grupta; KAH, SKB, DKB,
KAH ve SpO2 değerlerinde anlamlı bir farklılık saptanmadı. Ancak 1mg/kg ve
1,5mg/kg lidokain uygulamasının optimal koşulları sağladığı, 0,5mg/kg lidokainin
ise bu konuda yetersiz olduğu görüldü. Sonuç olarak propofol ve fentanil
indüksiyonu ile yapılan LMA uygulamalarında optimal koşulları sağlamak için
1mg/kg iv. lidokainin yeterli doz olduğu kanısındayız.
This study was performed to investigate the
effects of different lidocain doses which added to propofol and fentanyl induction on
LMA insertion in 45 adult patients aged 18-65 years within ASA I-II group and
planned elective surgery due to different diagnosis during March 2009 – August
2009. The patients were randomly divided three different groups included 15 patients
as Group I (0.5 mg/kg lidocaine), Grup II (1 mg/kg lidocaine) and Group III (1.5
mg/kg lidocaine). Without premedication, Group I received 0.5 mg/kg, Group II
received 1 mg/kg and Group III received 1.5 mg/kg intravenous lidocaine within 2
minutes following preoxygenation over 3 minutes and 1 mcm/kg i.v. fentanyl
introduction and then 2.5 mg/kg propofol was given to anesthesia induction. For
anesthesia maintenance, 50% oxygen, 50% N2O and 2% sevoflurane were used. 90
second after the injection of propofol, initial LMA insertion was tried. The systolic,
diastolic and mean blood pressures (SBP, DBP, MBP), oxygen saturations (SpO2),
heart rate (HR) were recorded at baseline, before LMA insertion and at 1, 3, 5, 7, 10,
30 and 60 min after LMA insertion. Additionally, ventilation with mask, jaw
relaxation, response to LMA insertion and cuff puffing (coughing, gagging,
swallowing, laryngospasm) was scored by 3-point scale as excellent, good and poor
and these parameters was planned to compare between groups. When different doses
of lidocaine which added to propofol and fentanyl induction in order to elicit the
optimal conditions during LMA insertions were compared, there was no significant
difference for SBP, DBP, MBP, HR and SpO2 values between groups. However, it
was seen that 1 mg/kg and 1.5 mg/kg of lidocaine introductions provide the optimal
conditions for LMA insertion but 0.5 mg/kg of lidocaine is inadequate. As a
conclusion, we decided that 1 mg/kg i.v. lidocaine is an adequate dose to elicit
optimal conditions during LMA insertions with propofol and fentanyl induction.
Key Words: Lidocaine, Laryngeal mask airway.
2022-07-26T12:40:17Z
2022-07-26T12:40:17Z
2022-07-26T12:40:17Z
2011
physicsThesis
Balcı F., LMA(Laringeal Mask Airway) uygulamalarında intravenöz olarak verilen lidokainin farklı dozlarının karşılaştırılması. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anestezi ve Reanimasyon Anabilimdalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2011.
http://hdl.handle.net/11684/3863
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3747
2022-07-21T00:00:21Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Düşük akım sevofluran anestezisinde premedikasyonda uygulanan deksmedetomidinin hemodinamik parametreler ve uyanma kriterlerine etkilerinin araştırılması
Öztürk, Sedef
Şentürk, Yılmaz
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Düşük Akım Anestezi
Sevofluran
Deksmedetomidin
Low Flow Anaesthesia
Sevoflurane
Dexmedetomidine
Çalışmaya
elektif kulak burun boğaz cerrahi girişim planlanan genel anestezi verilecek ASA I II, 18-65 yaş arası 40 erişkin hasta alındı. Hastalar rastgele, Grup I
(premedikasyonsuz Düşük Akımlı SevofluranAnestezi (DASA) Grubu) ve Grup II (
deksmedetomidinle premedikasyonlu DASA Grubu) olarak 20’şer kişilik iki gruba
ayrıldı. Hastalara operasyondan 45 dakika önce premedikasyon amacıyla deltoid
kastan intramuskuler olarak Grup I’e 2cc volümde serum fizyolojik, Grup II’e ise 2,5
μg/kg deksmedetomidin uygulandı. Her iki gruptaki hastaların premedikasyondan
önce ve premedikasyondan 45 dk sonra olmak üzere, Ramsey Sedasyon Skalası ve
hemodinamik verileri kaydedildi. Grup I ve Grup II 10 L/dk %100 O2 ile 2 dk
preoksijenizasyon sonrası, intravenöz yoldan sırası ile 5-7 mg/kg pentotal, kas
gevşemesi için 0,1 mg/kg veküronyum ve 1 μg/kg fentanil uygulanması sonrasında 3
dk beklenerek endotrakeal entübasyon uygulandı. Entübasyonu takiben her iki gruba
usulüne uygun olarak düşük akım anestezi tekniği uygulandı. İndüksiyondan önce ve
sonra, entübasyondan sonraki 1, 15, 30, 45 ve 60. dk’.larda hemodinamik veriler, Et
Sev, EtCO2, FiO2, FetO2 değerleri kaydedildi. Operasyonun bitimine 15 dakika kala
normal akıma geçildi. Operasyonun bitiminde her iki grupta da anestezikler kesilip,
taze gaz akışı 6 L.dk-1%100 O2’e çıkartılarak hastalar ekstübe edildi.
Ekstübasyondan önce ve sonra hemodinamik veriler kaydedildi. Ekstübasyon
zamanı, göz açma, sözel emirlere yanıt, hava yolu hassasiyeti, kirpik refleksi,
öksürük refleksi süreleri de kaydedilerek hastalar uyanma odasına gönderildi. Grup
II’deki olguların premedikasyondan 45 dakika sonra RSS değerleri, Grup I’deki
olgulara göre anlamlı olarak yüksek bulundu. Grup II’nin preoperatif, indüksiyon
sonrası ve entübasyon sonrası 1. Dk ve ekstübasyon sonrası SKB, DKB ve OKB
değerleri Grup I’den daha düşüktü. Sonuç olarak çalışmamızda ekonomik ve ekolojik
açıdan sağladığı avantajlardan faydalanmak adına, çözünürlüğü ve anestezik gücü
düşük olan sevofluranı düşük akım anestezi tekniği ile kullandık. Deksmedetomidin
ile premedikasyon uygulanan düşük akım anestezi grubunda özellikle indüksiyon ve
ekstübasyon döneminde daha stabil bir hemodinami olduğunu gördük.
Totally 40 patients aged 18-65 years old ASA I-II in which planned elective
otorhinolaryngology surgery under general anaesthesia were included the study. The patients
were divided randomly 2 groups equally as Group I (Low flow sevoflurane anaesthesia
(LFSA) without premedication) and Group II (LFSA with dexmedetomidine as
premedication). Group I received 2 cc saline and Group II received 2,5 μg/kg
dexmedetomidine for premedication as intramusculer in deltoid muscle 45 min before
surgery. Ramsey Sedation Score and hemodynamic parameters were recorded before
and after 45 min the premedication in both groups. Both groups were
preoxygenationed with 10 L/min 100% O2 during 2 min and received 5-7 mg/kg
pentothal and 1 μg/kg fentanyl as intravenous. Endotracheal intubation was
performed after 3 min following 0,1 mg/kg vecuronium and for muscle relaxation.
Then, low flow anaesthesia was formally introduced. Hemodynamic parameters, Et
Sev, EtCO2, FiO2 and FetO2 values were recorded before and after induction and 1,
15, 30, 45 and 60 min after intubation. Normal flow was taken place 15 min to the
end of the surgery. At the end of the surgery, anaesthetics were interrupted and
patients extubated maintaining the fresh gas flow to 6 L.min-1100% O2.
Hemodinamic parameters were recorded after and before the extubation. The
extubation time, eye opening, response to verbal commands, sensitization of airway,
eyelash reflex, cough reflex durations were recorded and the patients were taken to
the recovery room. Ramsey Sedation Score values 45 min after premedication were
significantly higher in Group II compared to Group I (p<0,01). Preoperative, after
induction, 1 min after intubation and after extubation, SBP, DBP and MBP values of
Group II were found lower than those in Group I. As a conclusion, for profit the
advantages of economical and ecological, we used sevoflurane which has low
solubility and anesthesic potency by low flow anaesthesia technique. More stabile
hemodynamia was observed in low flow anaesthesia group introduced premedication
with dexmedetomidine, especially during induction and extubation periods.
Key Words: low flow anaesthesia, sevoflurane, dexmedetomidine.
2022-07-20T06:13:07Z
2022-07-20T06:13:07Z
2022-07-20T06:13:07Z
2011
physicsThesis
Öztürk, S. Düşük akım sevofluran anestezisinde premedikasyonda uygulanan deksmedetomidininhemodinamik parametreler ve uyanma kriterlerine etkilerinin araştırılması. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anestezi ve ReanimasyonAnabilimdalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2011.
http://hdl.handle.net/11684/3747
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3752
2022-07-22T00:00:35Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
İndüksiyon öncesi uygulanan orofarengeal lidokainin entübasyon sonrası oluşan hemodiamik cevap üzerine etkisi
Yayla, İlhami
Sabuncu, Cemil
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Entübasyon
Hemodinamik Yanıt
Lidokain
İntubation
Hemodynamic Response
Lidocaine.
Bu çalışmada laringoskopi ve entübasyona yanıt
olarak gelişen, kalp atım hızı ve tansiyon arteriyel değerlerindeki artışı kontrol altına
almakta, lokal anestezik olan lidokainin etkinliğini araştırmak amaçlandı. ASA I ve
II grubuna ait, yaşları 17-65 arasında değişen, elektif cerrahi operasyona alınacak
toplam 40 hasta prospektif olarak çalışma kapsamına alındı. Hastalar Grup 1 (n=20),
Grup 2 (n=20) olmak üzere çalışmaya dahil edildi. Monitörizasyon sonrası hastalara
3 dakikalık preoksijenizasyonu takiben Grup 1’e 50 mg lidokain ( Bir püskürtme 10
mg olup 5 püskürtme uygulanmıştır ), Grup II’ye aynı hacimde serum fizyolojik ( 5
püskürtme) orofarengeal verildi. Tüm hastalara orofarengeal ilaç uygulamasından 2
dakika sonra anestezi indüksiyonu için İ.V 5-7 mg/kg Tiopental kirpik refleksi
kaybolana kadar verildi. Kas gevşemesi için 0.1 mg/kg vekuronyum uygulandı.
İndüksiyondan 180 saniye sonra ETT yerleştirildi. Tüm hastalarda indüksiyon
öncesi, indüksiyon sonrası, entübasyon sonrası 1., 3., 5., 7. ve 10. dakikalarda SAB,
DAB, OAB, KAH ve SpO2 ölçümleri ile entübasyon skorları kaydedildi. Entübasyon
sonrası 1 ve 3 dakikadaki KAH, SAB, DAB ve OAB değerleri lidokain uygulanan
grupta kontrol grubuna göre anlamlı derecede düşüktü. Sonuç olarak, orofarengeal
lidokainin; laringoskopi ve entübasyona yanıt olarak gelişen KAH, SAB, DAB ve
OAB kontrol altına almada başarılı bulundu. Laringoskopi ve entübasyona yanıt
sonrası gelişen taşikardinin, miyokardial iskemi ve ventriküler disfonksiyon
oluşumuna zemin hazırlayıcı etkisini kontrol altına almada, kullandığımız dozların
yeterli olduğu ve uygun tüm vakalarda lidokain’in bu amaçla kullanılabileceği
kanısındayız.
In this study, the
aim was to determine the effect of local anaesthetic, lidocaine on controlling the
increased hearth rate and tension arterial values occurred as a response of
laryngoscopy and intubation. Forty ASA I and II patients aged 17-65 years old and
scheduled elective surgery were included the study. The patients were divided 2
groups as Group 1 (n=20) and Group 2 (n=20). After monitorization, Group 1
received oropharyngeally 50 mg lidocaine (5 sprayings), Group II received saline (5
sprayings) at the same millilitre following 3 minute of preoxygenation. For all
patients, 5-7 mg/kg Thiopental was given for anaesthesia induction until loss of
eyelash reflex after 2 minute of oropharyngeal drug introduction. 0.1 mg/kg
vecuronium was given for muscle relaxation. ETT was placed after 180 minute of
induction. The SAB, DAB, OAB, KAH and SpO2 measurements were performed
before and after induction and 1, 3, 5, 7 and 10th minutes after intubation and
intubation scores were recorded. KAH, SAB, DAB and OAB values at the 1 and 3rd
minutes after intubation were significantly lower in group received lidocaine
compared to controls. As a conclusion, oropharyngeal lidocaine was found
successful for controlling the KAH, SAB, DAB and OAB occurred as a response of
laryngoscopy and intubation. We concluded that used lidocaine doses are sufficient
for controlling predispose effect of tachycardia occurred as a response after
laryngoscopy and intubation for myocardial ischemia and ventricular dysfunction
occurrence and it can be used for this purpose in all suitable cases.Key Words: İntubation, Hemodynamic response, Lidocaine.
2022-07-21T11:16:42Z
2022-07-21T11:16:42Z
2022-07-21T11:16:42Z
2011
physicsThesis
Yayla, İ. İndüksiyon öncesi uygulanan orofarengeal lidokainin entübasyon sonrası oluşan hemodinamik cevap üzerine etkisi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2011
http://hdl.handle.net/11684/3752
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3753
2022-07-22T00:00:35Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Propofol indüksiyonunda kullanılan düşük doz ketaminin hemodinamiye etkisi
Erdoğan, Ferda
Güleç, Sacit
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Propofol
Ketamin
Bu çalışma Ocak 2010- Nisan 2010 tarihleri arasında elektif cerrahi planlanan
ve genel anestezi uygulanacak 80 hastada yapıldı. Çalışmamızda, anestezi
indüksiyonu sırasında kullanılan 2,5 mg/kg propofol ile oluşan kan basıncı
düşüşünün önlenmesinde farklı dozlardaki ketaminin etkinliklerini karşılaştırmak
amaçlandı. Etik Kurul onayı ve hasta onamı alındıktan sonra operasyon öncesi 8 saat
aç bırakılan hastalara premedikasyon uygulanmadı. ASA I-II grubu 80 olgu rastgele
4 gruba ayrıldı. İndüksiyon öncesinde grup I’e 0.3 mg/kg ketamin, takiben 1 dk sonra
2.5 mg/kg propofol; Grup II’e 0.5 mg/kg ketamin, takiben 1 dk sonra 2.5 mg/kg
propofol; Grup III’e 0.7 mg/kg ketamin, takiben 1 dk sonra 2.5 mg/kg propofol;
Grup IV’e 2 cc SF, takiben 1 dk sonra 2.5 mg/kg propofol verildi. Hastalar
indüksiyondan sonra 0.1 mg/kg dozunda vekuronyum ile gevşetilerek entübe edildi.
Anestezi idamesi % 1-2 isofluron, dakikada 6 lt olacak şekilde %50 O2 ve %50
N2O ile sağlandı. İndüksiyon öncesi, ketamin sonrası, propofol indüksiyonu sonrası,
entübasyon sonrası, operasyonun 3. ,5. ,10. ,15.,30.dk’sında ve operasyon devam
ettiği sürece 15 dk da bir ve ekstübasyon sonrası noninvaziv olarak sistolik arter
basıncı (SAB), diyastolik arter basıncı (DAB),ortalama arter basıncı (OAB), kalp
atım hızı (KAH) ve periferik oksijen saturasyonları (SpO2) kaydedildi. Bütün
gruplarda propofol indüksiyonu sonrası anlamlı düşüş bulundu. Gruplar arası
değerlendirmede; Grup IV olgularında sistolik kan basıncı düşüşü diğer gruplara
göre istatistiksel olarak daha düşük bulundu. Sonuç olarak ketamin;0.3, 0.5 ve 0.7
mg/kg dozunda propofol indüksiyonu sonrasında sistolik kan basıncındaki düşmenin
şiddetini azaltmada etkin olmuş, ancak bu etkinlik tüm hemodinamik parametrelerde
ve cerrahi süreç boyunca devam etmediği için tatminkar bulunmamıştır.
This study was carried out with 80 patients performing elective surgery
between January 2010 and April 2010. In our study, we aimed to determine the
effectiveness of differrent doses of ketamine in prevention of hemodynamic
depression due to propofol injection used in anesthesia induction. No premedication
was performed on the patients who were famished for 8 hours prior to the surgery.
ASA I-II group of 80 patients were randomly divided into four groups. Group I was
applied 0.3 mg/kg of ketamine and 1 min later 2.5 mg/kg propofol, Group II 0.5
mg/kg of ketamine and 1 min later 2.5 mg/kg propofol , Group III 0.7 mg/kg of
ketamine and 1 min later 2.5 mg/kg propofol and Group IV 2 ml 0.9 % SF and 1
min later 2.5 mg/kg propofol . Vecuronium was given 0.1 mg/kg as neuromuscular
blocking agent, and maintance of anesthesia was carried on with 1-2 % of
isofluorane, O2 %50 and N2O %50 . Prior to ketamine induction,after ketamine
induction,after propofol induction, after intubation, noninvasive systolic arterial
pressures (SAP), diastolic arterial pressures (DAP), mean arterial pressures (MAP),
heart beat rates (HBR) and peripheral oxygen saturations (SpO2) at the third ,fifth,
tenth and fifteenth minutes and every fifteen minutes during operation was recorded.
We found that hemodynamic depression due to Propofol induction in Group IV
patients compared to other groups. Ketamine 0,3, 0,5 and 0,7 mg/kg prior to
propofol induction prevents decrease in systolic blood pressure due to propofol. This
effect is not satisfactory in other heamodynamic parameters and does not prevent
heamodynamic changes during opereation period. Key Words: propofol, ketamine,
2022-07-21T11:18:27Z
2022-07-21T11:18:27Z
2022-07-21T11:18:27Z
2011
physicsThesis
Erdoğan, F. Propofol indüksiyonunda uygulanan düşük doz Ketaminin hemodinamiye etkisi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2011.
http://hdl.handle.net/11684/3753
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3966
2022-07-30T00:01:23Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Jinekolojik laparoskopik olgularda intraperitoneal bupivacain ve levobupivcainin postoperatif analjezik tüketimi ve solunum fonksiyonlarına olan etkileri
Süreroğlu Oktay, Aygül
Tanrıverdi, Belkıs
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Laparoskopik Cerrahi
Solunum Fonksiyon Testleri
Levobupivakain
Bupivacain
Laparoscopic Surgery
Respiratory Function Tests
Postoperative Analgesia
Bu çalışmanın amacı;bupivacain ve levobupivacainin biribirlerine ve kontrol grubuna göre postoperatif erken dönemde hareketle uyandırılan ağrının değerlendirilmesi,lokal anestezik verilen hastalardaki lokal anestezik tüketiminin karşılaştırılması ve bu lokal anesteziklerin operasyon sonrası erken dönemdeki solunum fonksiyonlarına etkilerini araştırmaktır.Çalışmaya ASA I-II risk grubu 60 hasta dahil edildi. Operasyondan 12 saat önce portabl Spirometri cihazı kullanılarak ZEV-1 ve ZVK ölçümleri yapılarak ?ilk ölçüm? olarak kaydedildi. Cerrahi işlem bitiminde trokarlar çekilmeden1.gruba%0.25 20ml(100mg)bupivacainSFile 40 cc volümede,2.gruba %0.25 50mg levobupivacain 40cc volümde,3.gruba 40cc volümde serum fizyolojik karın boşluğuna verildi. Postoperatif ağrıları VAS skoru ile değerlendirilerek kaydedildi. Hastalara postoperatif analjezi amaçlı tramadol, hasta kontrollü analjezi yöntemi (HKA) ile İ.V uygulanarak, tüketilen ilaç miktarı mg cinsinden kaydedildi. Hastaların yoğun bakıma alınmasından itibaren 30.dak,2.4.8.12.ve24.saatlerdaki istirahatve hareketle olanVAS değerlerikaydedildi.Solunumfonksiyontestleripostoperatif30.dak,60.dak,150.dak ve180.dak tekrarlandı.Elde edilen veriler istatistiksel olarak değerlendirildi. Ortalama VAS istirahat değeri grup L ve B de grup K'ye göre anlamlı olarak düşük bulundu (p<0,001). VAS hareket değeri grup L ve B de grup K'ye göre anlamlı olarak düsük bulundu (p<0,001). 24 saatlik tramadol tüketim miktarı;grup L`de (83,00±4,82mg), grup B'de (105,00±3,94mg) grup K`da(168,50±3,27 mg) olarak bulundu. 3 grup arasında ileri düzeyde önemli fark vardır. Söz konusu farklılık kontrol ve B grubu ile kontrol ile L grubu ve B ile L arasında bulunmuştur.(P<0,001). Her üç grubun karşılaştırılmasında ZEV-1 ve ZVK'de değerlerinde azalma olmakla beraber L ve B arasında fark bulunmadı ( P >0,05).Grup K `da ise anlamlı olarak fark bulundu(p<0,001).Sonuç olarak,inekolojik laparoskopilerde intraperitoneal bupivacain ve levobupivacain uygulaması etkin postoperatif analjezi sağlayarak, hastaların ortalama VAS değerini azalttığı, toplam tramadol tüketim miktarında azalmaya neden olduğu,solunum fonksiyonlarını(ZVK,ZEV1) düzelttiğini saptadık
The objectives of this study were to assess the effect of bupivacaine and levobupivacaine on movement-evoked pain during early postoperative period, to compare the local anesthetic consumption in patients who taken local anesthetic and to determine the effects of these local anesthetics on respiratory functions during early postoperative period. ASA I-II 60 patients were included this study. The measurement of ZEV-1 and ZVK was performed using portable spirometry device at 12th hours before operation and they were recorded as baseline measurements. At the end of the surgery before the trochar withdraw, intraperitoneal bupivacaine %0.25 20 ml (100 mg) with 40 cc volume of normal saline was given to Group 1 (B), levobupivacaine %.25 50 mg with 40 cc volume of normal saline was given to Group 2 (L) and only 40 cc volume of normal saline was given to Group 3 (C). The postoperative pain was assessed using VAS score. Tramadole was administered with patient-controlled analgesia management (PCA) intravenously for postoperative analgesia and the amount of drug consumption was recorded in terms of mg. The VAS scores were recorded at 30th minute and 2, 4, 8, 12 and 24th hours at rest and with movement after patients taken intensive care unit. The respiratory function (ZEV-1 and ZVK) tests were repeated postoperative 30, 60, 150 and 180th minutes. All obtained data were assessed statistically. The mean VAS score at rest was significantly lower in levobupivacaine and bupivacaine groups compared to controls (p<0,001). The mean VAS score with movement was significantly lower in levobupivacaine and bupivacaine groups compared to controls too (p<0,001). 24-hour tramadole consumption was 83,00±4,82 mg for levobupivacaine group, 105,00±3,94 mg for bupivacaine group and 168,50±3,37 mg for control group. There were statistically significant differences among 3 groups. This aforesaid differences were between control and bupivacaine groups, control and bupivacaine groups and bupivacaine and levobupivacaine groups (p<0,001). While ZEV-1 and SVK values were lower in controls compared to group 1 and 2, there were no significant difference between group 1 and 2 (p>0,05). As a conclusion, we determined that intraperitoneal administration of bupivacaine and levobupicavaine is effective for postoperative analgesia in gynaecological laparoscopies, they decrease mean VAS score and total tramadole consumption and improve respiratory functions (ZEV-1 and ZVK).
2022-07-29T07:17:17Z
2022-07-29T07:17:17Z
2022-07-29T07:17:17Z
2010
physicsThesis
http://hdl.handle.net/11684/3966
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3986
2022-07-30T00:00:25Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Koroner by-pass cerrahisinde sevofluran ve desfluranın myokardial koruma açısından karşılaştırılması
Erdem, Esin
Tanrıverdi, Belkıs
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
KABG
Desflurane
Sevoflurane
Miyokardiyal Koruma
Myokardial Hasar
Myocardial Protection
Myocardial İnjury
Bu çalışmanın amacı kardiyopulmoner bypass cerrahisinde
kullanılan sevofluran ve desfluranın miyokart üzerindeki koruyucu etkilerini
miyokardiyal hasarlanma işaretleyicileri aracılığı ile karşılaştırmaktır. Çalışma
elektif KABG planlanan ASA III-IV 18- 69 yaş arası 45 erkek, 15 kadın 60 hasta
üzerinde yapıldı. Hastalar rasgele 20’ şer kişilik 3 gruba ayrıldı. Operasyon
masasında hastalarda KAH, SAB, OAB, DAB, SpO2, CVP monitorizasyonu
yapılarak takipleri alındı. İntravenöz 0,3 mg /kg Etomidat ve 0,1 mg/kg
Pankuronyum verildi. Grup 1’deki hastalara %2-4 Sevofluran, Grup 2’deki
hastalara %7-8 Desfluran, Grup 3’deki (kontrol grubu) hastalara ise 50-100
µg/kg/dk propofol infüzyon uygulandı. Entübasyonu takiben hastalar mekanik
ventilatöre bağlanarak 0,1-0,3 mikrogr/kg/dk’den Remifentanil infüzyonu başlandı.
Ekstrakorperal dolaşım süresince Grup 1’e % 1-2 Sevoflurane, Grup 2’ye % 2-3
Desfluran, Grup 3’ ise 50 µg/kg/dk propofol verilmeye devam edildi. Cerrahinin
sona ermesi ile anestezik ajanlar kesildi. Yoğun bakım ünitesinde mekanik
ventilatöre bağlanan hastalarda hemodinamik kayıtlar alınmaya devam edildi.
Troponin I, CK ve CKMB düzeyleri her iki grupta da indüksiyon öncesi değere
göre kros klemp sonrası ve postoperatif 2. ve 24. saatte artış gösterdi. Ancak
gruplar arasında anlamlı bir fark bulunamadı. Ayrıca MDA ölçümlerinde her iki
grupda da anlamlı bir artış saptanmadı. Bu sonuçlar kontrol grubumuz olan propofol
grubunda da benzer şekildeydi. Sonuç olarak KPB cerrahisinde kullanılan
inhalasyon anestezik ajanlarından sevofluran ve desfluranın yeterli anestezi düzeyi
ve hemodinamik stabilite sağladığı, her ikisinin de benzer düzeyde kardiyak
koruma yaptığı ayrıca, bir IV anestezik olan propofolün de inhaler ajanlar kadar
kardiyak koruma yaptığı söylenebilir.
The aim of this study is to compare
myocardial protective effects of sevoflurane versus desflurane via markers of
myocardial injury in coronary artery by-pass graft surgery. The study was conducted
on 60 patients scheduled for elective CABG surgery ; who are ASA III-IV, aged
between 18-69 years. 45 of them males, and 15 of them were females. Patients were
randomized into 3 groups; each group contained 20 patients. On the operation table,
standard monitorization was performed; HR, SBP, DBP, MBP, SPO2, CVP. For
anesthetic induction, intravenous etomidate (0,3 mg/kg) and pancuronium (0,1
mg/kg) were administered. For anesthetic maintenance, group 1 received 2-4%
sevoflurane and group 2 received 7-8% desflurane, whereas (control) group 3
received propofol (50-100 µg/kg/minute) infusion. After endotracheal intubation,
patients were connected to mechanical ventilator. Remifentayl (0,1-0,3
µg/kg/minute) infusion was started for all patients. During extra-corporeal
circulation, group 1 received 1-2% sevoflurane and group 2 received 2-3%
desflurane, whereas (control) group 3 received propofol (50 µg/kg/minute) infusion.
At the end of surgery, all anesthetic agents were discontinued. Patients were taken
into Intensive Care Unit and standard hemodynamical measurements were recorded.
With regard to baseline (preinduction) levels, Troponin I, CK and CK-MB levels of
both groups were increased after cross-clamp placement and at postoperative 2nd and
24th hours. However, these increases were not statistically significant. Also, there
was no significant increase of MDA level measurements on both groups. These
findings were in accordance with our control group which received propofol. In
conclusion, both sevoflurane and desflurane provided sufficient anesthesia level as
inhalational anesthetic agents. Both of them provided sufficent hemodynamical
stability. Besides, both of them has similar cardioprotective characteristics. In
addition, it is possible to report that an intravenous anesthetic agent “propofol” had
myocardial protective properties as much as inhalational agents.
2022-07-29T11:17:32Z
2022-07-29T11:17:32Z
2022-07-29T11:17:32Z
2011
physicsThesis
Erdem E., Koroner by-pass cerrahisinde sevofluran ve desfluranın myokardial koruma açısından karşılaştırılması. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anestezi ve Reanimasyon Anabilimdalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2011.
http://hdl.handle.net/11684/3986
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3604
2022-07-02T00:00:40Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Spinal anestezide gelişen hemodinamik yanıta intravenöz mayi ve vazokonstrüktif ajanların etkilerinin karşılaştırılması
Kaplan, Kemal
Tanrıverdi, Belkıs
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Spinal anestezi
Hipotansiyon
Efedrin
Norepinefrin
Bu çalışmanın amacı spinal anestezi sonrası gelişen bradikardi ve hipotansiyonu engellemede; vazokonstrüktör ajanların (efedrin,norepinefrin) ve %0.9’luk NaCl solusyonu uygulamasının etkisini araştırmaktır.Çalışma ürolojik cerrahi ve alt ekstremite cerrahisi planlanan ASA I-II 18- 65 yaş arası 54 erkek, 26 kadın 80 hasta üzerinde yapıldı. Hastalar 20 kişilik 4 gruba ayrıldı. Grup K hastalarına spinal anestezi uygulandıktan sonra %0.9’luk NaCl solusyonu ve vazokonstrüktif ajanlar (efedrin, noradrenalin) dahil ilaç ve sıvı tedavisi verilmedi. Grup S hastalarına spinal anesteziden 20 dakika önce 15 ml/kg’ dan %0.9’luk NaCl solusyonunu verildi. Grup E hastalarına spinal anestezi uygulandıktan hemen sonra 2 mg/dk efedrin 20 dakika boyunca infüzyon şeklinde verildi. Grup N hastalarına spinal anestezi uygulandıktan hemen sonra 5 mic\dk norepinefrin 20 dakika boyunca infüzyon şeklinde verildi. Hastalara sağ yada sol yan pozisyonda L3-L4 veya L4-L5 seviyesinden 22 nolu Quincke iğnesi ile subaraknoid aralığa girilerek berrak BOS akışını takiben %0.5 hiperbarik bupivakain 8 mg verildi.Sistolik, diastolik, ortalama kan basınçları, kalp atım hızları, periferik oksijen saturasyonları, sensoriel blok seviyesi ve motor blok derecesi ile ajitasyon, bulantı-kusma, bradikardi, baş dönmesi, baş ağrısı, titreme gibi yan etkiler kaydedildi. Verilerin değerlendirilmesinde SPSS for Windows 16.0 programı ve Minitab 15.0 paket programları kullanıldı. Karşılaştırmalarda Shapiro-Wilk, Levene, Pearson Chi-Square, tek ve iki yönlü varyans analizi ve Wilcoxon testleri kullanıldı. p<0.05 anlamlı kabul edildi. Sonuç olarak norepinefrinin spinal anestezi sonrası gelişen hipotansiyonu önlemede efedrin kadar etkili olduğu söylenebilir. Diğer vazokonstriktif ajanlara ve volum yüklemesine alternatif olarak kullanılabilir. Norepinefrin ile farklı dozlarda ve daha geniş kapsamlı klinik çalışmalara gereksinim vardır.
The aim of this study is investigate and compare effects of vasocontrictive agents (ephedrine, norepinephrine) versus intravenous fluids (%0.9 NaCl solution) in preventing hypotension after spinal anesthesia. This study was conducted on 80 ASA I-II patients (54 male, 26 female; aged between 18-65 years) undergoing urological or lower extremity surgeries in our hospital. 20 patients were randomly selected into each 4 groups. Group K (control group) patients received no vasocontrictive agents (ephedrine, norepinephrine), drugs or any infusions after spinal anesthesia. Group S (saline group) patients received 15 ml/kg %0.9 NaCl solution infusion 20 minutes before spinal anesthesia. Group E (ephedrine group) patients received 2 mg/minute ephedrine infusion after spinal anesthesia for 20 minutes. Group N (norepinephrine group) patients received 5 micrograms\minute norepinephrine infusion after spinal anesthesia for 20 minutes. At right or left lateral position, 22 number Quincke needle was used to enter subarachnoid space through L3-L4 or L4-L5 levels. When clear CSF (cerebrospinal fluid) flow was observed, 8 mg 0.5% hyperbaric bupivacaine was administered into subarachnoid space. Systolic, diastolic, mean blood pressures, heart rates, peripheral oxygene saturations, sensorial block levels and motor block levels were recorded at predetermined intervals. Side effects were also recorded like agitation, nausea-vomit, bradycardia, dizziness, headache, shivering. SPSS for Windows 16.0 program and Minitab 15.0 package programs were utilized for data analysis. For comparisons, Shapiro-Wilk, Levene, Pearson Chi-Square, one and two way variance analysis, Wilcoxon tests were used. p<0.05 was accepted as significant. In conclusion, norepinephrine was found to be as effective as ephedrine in prevention of hypotension after spinal anesthesia. Norepinephrine can be used as an alternative to other vasoconstrictive agents and volume loading. Further large scale clinical trials are needed with different doses of norepinephrine in order to confirm these results.
2022-07-01T06:15:43Z
2022-07-01T06:15:43Z
2022-07-01T06:15:43Z
2011
physicsThesis
Kaplan, K. Spinal anestezide gelişen hemodinamik yanıta intravenöz mayi ve vazokonstrüktif ajanların etkilerinin karşılaştırılması. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anestezi ve Reanimasyon Anabilimdalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2011.
http://hdl.handle.net/11684/3604
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3016
2022-06-07T00:00:22Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Azotprotoksitsiz uygulanan düşük akımlı anestezide izofluranın hemodinamik parametreler üzerine etkisi
Boyraz, Nazik Çiğdem
Şentürk, Yılmaz
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Düşük Akım Anestezi
Azotprotoksit
İsofluran
Low Flow Anesthesia
Nitrous Oxide
İsofluran
In the present study, we aimed to investigate the effects of isofluran on hemodynamic parameters in low flow anesthesia introduced without nitrous oxide. Forty patients from ASA I-II group aged 18-65 and who were intended to elective otorhinolaryngologic operation under general anesthesia were included the study. Patients were randomly divided into groups as Group 1 (DAA group without nitrous oxide) (N=20) and Group 2 (DAA group with nitrous oxide) (N=20). Electrocardiography (ECG), heart rate (HR), noninvasive SAP, MAP, DAP and peripheral oxygen saturation (SpO2) values were preoperatively recorded. After preoxygenation, intravenously 4-7 mg/kg pentotal, 0,1 mg/kg vecuronium and 1 µg/kg fentanyl were introduced, respectively. Endotracheal intubation was performed after 3 min. Patients were divided into two groups following intubation. For Group 1, at first 10 min of operation, 4 L/min (%50 O2 - %50 Air) normal flow was introduced and then 1 L/min (%50 O2 - %50 Air) low flow was overtaken. For Group II, at first 10 min of operation, 4 L/min (%50 O2 - %50N2O) normal flow was introduced and then 1 L/min (%50 O2 - %50N2O) low flow was overtaken. Isofluran concentration was adjusted within preoperative MAP±20% range as 0,8-1 MAC and SBP, DBP, HR, MAP, SpO2, FiO2, EtO2, FIN2O, EtN2O, EtN2O, EtCO2 and EtIso levels were recorded just after the intubation and 15, 30, 45 and 60 min of intubation. 15 min before the end of the operation, 4 L/min normal flow was inhaled again. At the end of the operation, anesthetic gases were interrupted and intubation was performed eliminating fresh gas flow to 6 L/min 100% O2 for both groups. Same hemodynamic values were determined and no hypoxia and hypercapnia was observed in two groups. As conclusion of our study, it was noted that not to use of nitrous oxide is not changed the hemodynamic parameters, it markedly facilitates the introduction of low flow anesthesia and low flow anesthesia methods with isofluran and without nitrous oxide are safety.
Çalışmamızda azotprotoksitsiz uygulanan düşük akımlı anestezide isofluranın hemodinamik parametreler üzerine etkilerini araştırmayı amaçladık.Çalışmaya genel anestezi altında elektif kulak burun boğaz operasyonu olacak 18-65 yaş arası ASA I-II grubu 40 hasta dahil edildi. Hastalar rastgele, Grup I (Azotprotoksitsiz DAA Grubu) ve Grup II (Azotprotoksitli DAA Grubu) olarak 20'şer kişilik iki gruba ayrıldı.Hastaların elektrokardiyografi (EKG), kalp atım hızı (KAH), noninvaziv SAB , OAB , DAB ve periferik oksijen saturasyonu (SpO2) değerleri preoperatif olarak kaydedildi. Preoksijenizasyon sonrası, intravenöz yoldan sırası ile 4-7 mg/kg pentotal, 0,1 mg/kg veküronyum ve 1 ?g/kg fentanil uygulandı. 3 dk sonra endotrakeal entübasyon uygulandı. Entübasyonu takiben hastalar ikigruba ayrıldı.Grup I'e operasyonun ilk 10 dakikasında, 4 lt/dk (%50 O2 - %50 Hava) normal akım uygulandıktan sonra 1 lt/dk (%50 O2 - %50 Hava) düşük akıma geçildi.Grup II'ye ise operasyonun ilk 10 dakikasında ,4lt/dk(%50 O2-%50N2O )normal akım uygulandıktan sonra 1lt/dk(%50 O2-%50N2O) düşük akıma geçildi.İsofluran konsantrasyonu, 0,8-1 MAC olarak preoperatif OAB ± %20 sınırlarında tutacak şekilde ayarlanmış olup entübasyondan hemen sonra ve takip eden 15, 30, 45. ve 60. dakikalarda, hastaların SKB, DKB, KAH, OAB, SpO2, FiO2, EtO2, FiN2O, EtN2O, EtCO2, Etİso değerleri kaydedildi. Operasyonun bitimine 15 dakika kala tekrar 4 lt/dk normal akıma geçilerek hasta normal akımda solutuldu.Operasyonun bitiminde her iki grupta anestezik gazlar kesilerek taze gaz akışı 6 L/dk, % 100 O2'e çıkartılarak ekstübasyon yapıldı.Her iki grupta benzer hemodinamik değerler saptandı ve her iki grupta da hipoksi ve hiperkarbi gözlenmedi.Sonuç olarak çalışmamızda düşük akımlı anestezide azotprotoksit kullanılmamasının ,hemodinamik parametreleri değiştirmediği ve düşük akımlı anestezi uygulamasını önemli derecede kolaylaştırdığı ayrıca izofluran ile uygulanan azotprotoksitsiz düşük akımlı anestezi tekniklerinin güvenli olduğu izlenimine vardık
2022-06-06T10:45:41Z
2022-06-06T10:45:41Z
2022-06-06T10:45:41Z
2012
physicsThesis
Boyraz, N.Ç. Azotprotoksitsiz uygulanan düşük akımlı anestezide isofluranın hemodinamik parametreler üzerine etkisinin araştırılması. Eskişehir Osmangazi Universitesi Tıp Fakültesi Anestezi ve Reanimasyon AnabilimDalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2012.
http://hdl.handle.net/11684/3016
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3025
2022-06-07T00:00:27Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Anestezi induksiyonunda kullanılan etomidata bağlı miyoklonusun önlenmesinde tramadolün etkinliğinin araştırılması
Zereyli, Kısmet
Yelken, Birgül
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Etomidat
Miyoklonus
Tramadol
The aim of this
study was to determine the efficiency of tramadol in the prevention of myoclonus
due to etomidate used in general anaesthesia induction. Our study was performed on
randomly selected 100 patients within ASA I-II group. The effect of 100 mg
tramadol infused intravenously for 10 min before the anaesthesia induction with
etomidate on the prevention of the myoclonus due to etomidate was assessed in our
study. After informed consent was obtained before the operation, ASA I-II 100
subjects scheduled general anaesthesia and fasted over 8 hours were randomized into
two groups. Tramadol Group (Group T) received 100 mg tramadol for 10 min as
intravenous infusion before the induction. Control Group (Group S) received equal
volume of saline for 10 min as intravenous infusion. Then, 0.3 mg/kg etomidate for
10 sec as intravenous bonus was introduced for general anaesthesia induction.
Myoclonus occurrence was recorded as yes/no in patients whose respiration was
controlled by mask following etomidate injection for 2 min. Systolic artery pressure
(SAP), Diastolic artery pressure (DAP), mean artery pressure (MAP), heart rate (HR)
and peripheral oxygen saturation (SpO2) of patients were recorded during and after
the operation. The incidence of myoclonus in Group T was significantly lower
compared to Group S. Changes in hemodynamic parameters were not required any
intervention. As a conclusion, intravenously infused 100 mg tramadol which are used
for the prevention of the myoclonus during general anaesthesia induction with
etomidate reduces the incidence of myoclonus without affecting hemodynamic
stability. Key Words: Etomidate, myoclonus, tramadol
Bu çalışmanın amacı tramadolün genel anestezi indüksiyonunda kullanılan etomidata bağlı oluşan miyoklonusun önlenmesindeki etkinliğinin belirlenmesidir. Çalışmamız genel anestezi uygulanacak ASA I-II grubu rastgele seçilen 100 hasta üzerinde yapılmıştır. Çalışmamızda etomidat ile anestezi indüksiyonu öncesi 10 dk intravenöz infüzyon halinde verilen 100 mg tramadolün etomidata bağlı miyoklonusun önlenmesindeki etkisi değerlendirildi. Operasyon öncesi aydınlatılmış onam alınarak 8 saat aç bırakılan, premedikasyon verilmeyen, genel anestezi uygulanacak hastalardan ASA I-II grubu 100 olgu randomize kontrollü olarak 2 gruba ayrıldı. Tramadol grubuna(Grup T) indüksiyondan önce 10 dakika intravenöz infüzyon halinde 100 mg tramadol verildi ve Kontrol grubuna(Grup S) ise eşit hacimde 10 dakika intravenöz infüzyon halinde serum fizyolojik (SF) verildi. Ardından genel anestezi indüksiyonu amacıyla intravenöz bolus etomidat 0.3 mg/kg 10 saniyede uygulandı. Etomidat enjeksiyonunu takiben 2 dakika boyunca maske ile solunumları kontrol altına alınan hastalardaki miyoklonus olup olmadığı 'miyoklonus var/yok' şeklinde kaydedildi. Operasyon boyunca ve sonrasında hastaların sistolik arter basıncı (SAB), diyastolik arter basıncı (DAB), ortalama arter basıncı (OAB), kalp atım hızı (KAH) ve periferik oksijen satürasyonları (SpO2 ) kaydedildi.Grup T(tramadol)de miyoklonus görülme oranı Grup S(kontrol) ye göre anlamlı derecede düşük bulundu. Hemodinamik parametrelerdeki etkilenme müdahale gerektirecek düzeyde değildi. Sonuç olarak etomidat ile genel anestezi indüksiyonu esnasında oluşan miyoklonusun önlenmesi için indüksiyon öncesinde intravenöz infuzyon halinde uygulanan 100mg tramadol, hemodinamik stabiliteyi çok etkilemeden miyoklonus insidansını azaltmaktadır
2022-06-06T12:35:31Z
2022-06-06T12:35:31Z
2022-06-06T12:35:31Z
2011
physicsThesis
Zereyli, K. Anestezi indüksiyonunda kullanılan etomidata bağlı miyoklonusun önlenmesinde tramadolün etkinliğinin araĢtırılması. EskiĢehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, EskiĢehir, 2011.
http://hdl.handle.net/11684/3025
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3027
2022-06-07T00:00:33Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Spinal blok yapılan hastalarda midazolamın pulsatil oküler kan akımı ve göz içi basıncı üzerine etkilerinin araştırılması
Yalçın, Fikriye Dilek
Bilir, Ayten
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Spinal Blok
Midazolam
Göz İçi Basıncı
Oküler Pulse Amplitüd
Bu çalışma spinal bloğun ve midazolamın pulsatil
oküler kan akımı ve göz içi basıncı üzerine etkilerinin araştırılması amacıyla Kasım
2010-Mayıs 2011 tarihleri arasında, farklı tanılarla, spinal blok uygulanarak elektif
cerrahi girişim planlanan, American Society of Anesthesiologists (ASA) I-II grubu,
18-75 yaş arası 60 erişkin hasta üzerinde gerçekleştirildi. Hastalar rastgele, Grup I
(kontrol), Grup II (midazolam) olarak 30’ar kişilik iki gruba ayrıldı. Her hastanın
kornea kalınlığı operasyona başlamadan önce ölçüldü. Premedikasyon yapılmaksızın,
tüm hastalara spinal blok uygulandı. Spinal blok T10 seviyesinde oluştuktan sonra
ilk 5 dk içinde ameliyata başlandı. Grup 1’e % 0.9’luk NaCl (1,5ml/kg/h) infüzyonu,
Grup 2’ye Ramsay Sedasyon Skoru (RSS) 3-4 olacak şekilde midazolam (0,1-0,2
mg/kg/h) infüzyonu uygulandı. İnfüzyon maksimum 45 dk. sürdü. Hastaların sistolik,
diastolik ve ortalama kan basınçları (SKB,DKB,OKB), oksijen saturasyonları
(spO2), kalp atım hızları(KAH), göz içi basınçları (GİB) ve oküler pulse amplitüdleri
(OPA); sırtüstü yatar pozisyonda spinal anestezi uygulanmadan önce ve
uygulandıktan itibaren 5.dk ,15.dk, operasyon bitiminde kaydedildi. Hastalar
gelişebilecek bulantı, kusma, bradikardi-taşikardi, hipotansiyon-hipertansiyon ve baş
ağrısı gibi komplikasyon açısından takip edildi. Spinal blok yapılan hastalarda düşük
doz midazolam sedasyonun GİB’nı ve pulse amplitüdü etkilemediği görüldü. Göz içi
basıncının yükselmemesi gereken olgularda spinal anestezinin ve midazolam
sedasyonunun tercih edilmesinin uygun olacağı kanısına varıldı.
This study was performed to
investigate the effects of spinal block and midazolam on pulsatile ocular blood flow
and intraocular pressure in 60 adult patients aged 18-75 years within American
Society of Anesthesiologists (ASA) I-II group and planned elective surgery due to
different diagnosis during November 2010 – May 2011. The patients were randomly
divided into two different groups included 30 patients as Group I (control group) and
Grup II (applied i.v. sedation with midazolam). Each patients’ corneal thickness were
measured before surgery. All patients were applied spinal block without
premedication. Surgery was started in 5 minutes (min.) time after the spinal block
occured on T10 level. Group 1 was applied % 0.9 NaCl infusion (1,5cc/kg/h), Group
2 was applied midazolam infusion (0,1-0,2 mg/kg/h) whose Ramsay Sedation Score
(RSS) will be 3-4. Infusion lasted maximum 45 min.. Patients’ systolic, diastolic and
mean arterial pressures (SBP, DBP, MAP), oxygen saturations (spO2), heart rate
(HR), intraocular pressure (IOP) and ocular pulse amplitude (OPA) were recorded
before appling spinal anesthesia while they were supine position and after appling
anesthesia on 5th min., 15th min., at the end of the surgery. Patients were followed in
terms of possible complications as nausea, vomiting, bradycardia-tachycardia,
hipotension-hypertension and headache. It was seen that low doses of midazolam
sedation had no effect on IOP and pulse amplitude on patients that applied spinal
block. It is concluded that preferring spinal anesthesia and midazolam sedation
would be appropriate for cases that IOP’s must not be increased.Key Words: Spinal block, midazolam, intraocular pressure, ocular pulse amplitude
2022-06-06T12:43:20Z
2022-06-06T12:43:20Z
2022-06-06T12:43:20Z
2011
physicsThesis
Yalçın F.D., Spinal blok yapılan hastalarda midazolamın pulsatil oküler kan akımı ve göz içi basıncı üzerine etkilerinin araştırılması. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anestezi ve Reanimasyon Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2011.
http://hdl.handle.net/11684/3027
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2863
2022-03-09T01:00:16Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Ekstübasyonda oluşan Hemodinamik yanıta karşı Esmolol ve Remifentanil'in etkilerinin karşılaştırılması
Balcı, Mehtap
Sabuncu, Cemil
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anestezi ve Reaminasyon Anabilim Dalı
Intubation
Hypertension
Tachycardia
Esmolol
Balcı, M. ekstübasyonda oluşan hemodinamik yanıta karşı esmolol ve remifentanil’in etkilerinin karşılaştırılması. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anestezi ve Reanimasyon Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi,Eskişehir, 2010. Bu çalışmada genel anestezi alan hastalarda trakeal ekstübasyon öncesi verilen esmolol ve remifentanil ile ekstübasyon sonrası oluşan hemodinamik değişikliklere hastalarda daha az stres yanıt oluşturarak güvenlik ve konfor sağlamak ve bu iki ilacın etkinliğini karşılaştırmak amaçlandı. Çalışmaya ASA I-II grubu 18-65 yaş arası ve genel anestezi altında elektif cerrahi operasyon geçirecek 90 olgu dahil edildi. Hastalar 3 eşit gruba ayrıldı. kardiovasküler hastalığı,diabetes mellitus,kronik obstrüktif akciğer hastalığı, böbrek ve karaciğer yetmezliği öyküsü olanlar ,bazal sistolik kan basıncı(SKB) değeri 100mmHg ‘nın altında ;diastolik kan basıncı(DKB) değerleri 50mmHg ‘nın altında bulunan ve kalp atım hızı 50 atım/dk.’nın altında olan, hipertansiyon tedavisinde b-blokör kullanan hastalar çalışmaya alınmadı. İndüksiyonunda pentotal 5-7 mg/kg, vekuronyum 0.1 mg/kg verilerek entübasyon uygulandı. Anestezi idamesi % 50 oksijen ,% 50azot protoksit ve % 2 sevofluran ile yapıldı. Hastaların ekstübasyon öncesi esmolol ve remifentanil verilmeden önceki KAH, SKB, DKB, OKB, SpO2 bazal değerleri kaydedildi.Bütün hastalara çalışma ilaçları ekstübasyondan 2 dakika önce verildi.Kontrol grubuna (Grup K)10cc serum fizyolojik,esmolol grubuna (Grup E) 0.5 mg/kg esmolol ,remifentanil grubuna (Grup R) 0.5 µg /kg remifentanil iv bolus verildi.Ekstübasyon sonrası 1,3,5,7,10.dakikalarda KAH, SKB, DKB, OKB, SpO2 değerleri ölçülerek kaydedildi. Esmolol uygulanan olguların DKB ve OKB değeri ortalamaları, kontrol ve remifentanil uygulanan olguların DKB ,OKB değeri ortalamasından anlamlı olarak düşük bulundu.Sonuç olarak, esmolol, ekstübasyona yanıt olarak gelişen kan basıncı değerlerindeki artışı önlemede remifentanile göre daha başarılı bulundu. Ekstübasyona yanıt olarak gelişen taşikardi ve tansiyon yüksekliğinin kontrol altına alınması amacıyla kullandığımız esmolol dozlarının yeterli olduğu fakat remifentanil dozunun yetersiz kaldığı kanısındayız.
Balcı, M. Corparation Hemodynamic effects between Esmolol and Remifentanil after endotracheal extubation on the patients. Eskişehir Osmangazi University Faculty of Medicine, Medical Speciality Thesis in Department of Anaesthesiology and Reanimation, Eskişehir, 2010. In this study, we aimed to evaluate the efficacy of remifentanyl and the short-acting beta blocker esmolol for control of heart rate and arterial pressure after extubation in patients and be doing less hemodinamic effect,most comfartable and safety. Total 90 patients, ASA I-II, aged between 18-65 years, are prospectively included in this study which are undergoing elective surgery. Patients are randomized into 3 groups with 30 patients in each.The patients ,who have got cardiac,lungs,renal and liver diseases and the patients whose sistolic blood pressure is lower than 100 mmHg , diastolic blood pressure is lower than 50mmHg , hearts rate is lower than 50 beats /mn and taken bblocker, are exluded from study. After standard monitorization, for anesthetic induction, all three groups received 5-7 mg/kg Thiopental sodium until loss of eyelash reflex. Neuromuscular blockade was performed with 0,1 mg/kg Vecuronium bromide.Immediately after the induction. Before 2 minute from extübation given 10cc saline solution to control group (Group C),0.5 mg/kg esmolol to esmolol group (Group E) and 0.5 µ/kg remifentanyl to remifentanyl group(Group R). HR,MBP,DBP,SBP values are recorded before and, after induction at 1, 3, 5, 7, and 10. minutes after extubation,. MBP,DBP values of both esmolol groups were found to be significantly lower than other groups.. In conclusion, esmolol with faster onset of action and shorter duration of action time was found to be effective in controlling HR in two groups, whereas it was effective in controlling blood pressure only in normotensive group., We conclude that Esmolol might be used at the doses we used for all the convenient cases, especially in hypertensive patients for control of tachycardia after extubation but remifentanyl which might be used to control of tachycardia , however there is stil need for further studies with increased doses.
2022-03-08T12:11:52Z
2022-03-08T12:11:52Z
2022-03-08T12:11:52Z
2011
physicsThesis
http://hdl.handle.net/11684/2863
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3530
2022-06-28T00:00:52Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Orta kulak cerrahisinde uygulanan düşük akımlı desfluran+ remifentanil ve düşük akımlı sevofluran+ remifentanil anestezisinin intraoperatif kardiyovasküler sistem ve postoperatif derlenme üzerine etkilerinin karşılaştırılması
Dölek, Kenan
Şentürk, Yılmaz
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Ana Bilim Dalı
Sevofluran
Desfluran
Remifentanil
Sevoflurane
Desflurane
Remifentanyl
Dölek, K. Orta kulak cerrahisinde uygulanan düşük akımlı desfluran+remifentanil ve düşük akımlı sevofluran+remifentanil anestezisinin intraoperatif kardiyovasküler sistem ve postoperatif derlenme üzerine etkilerinin karşılaştırılması. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anestezi ve Reanimasyon Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2012. Çalışmamızda, orta kulak cerrahisinde düşük akımlı sevofluran + remifentanil ve düşük akımlı desfluran + remifentanil anestezisinin , intraoperatif kardiyovasküler sistem ve postoperatif derlenme üzerine etkilerinin karşılaştırılmasını amaçladık. Anestezi indüksiyonu için 5 mg/kg tiyopental , 0,1 mg/kg veküronyum ve 2 mcg/kg fentanil iv uygulandı. Anestezi idamesinde, hastalar randomize olarak iki gruba (n=20) ayrıldı. Grup 1 e %2-3 sevofluran+ 0,50 mcg/kg/dk. remifentanil iv infüzyonu , grup 2 ye %4-8 desfluran+0,50 mcg/kg/dk. remifentanil iv infüzyonu uygulandı. Hemodinamik ve solunumsal parametreler ( SAB, DAB, OAB, KAH, SpO2, EtCO2, FiO2, EtO2, EtDes, EtSev), indüksiyon öncesi, 6 L/dak. akım ile ventilasyona başladıktan hemen sonra, 1 L/dak. akım ile ventilasyona geçtikten hemen sonra , 1 L/dak. Akım uygulanmasının 5., 10., 30., 60. ve 120. dakikalarında, 1 L/dak. ventilasyonun sonunda ve ekstübasyondan sonra kaydedildi. Hemodinamik ve solunumsal parametreler açısından gruplar arasındaki fark klinik olarak anlamlı değildi. Aldrete skorunun 10 puan olması için geçen zaman, sözel uyarana göz açma zamanı, oryantasyon zamanı ve ekstübasyon zamanı açısından gruplar arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı değildi. (p>0,05). Sonuç olarak; her iki grup anestezinin orta kulak cerrahisinde iyi derecede hemodinamik stabilite ve benzer derlenme süreleri sağlaması nedeniyle güvenle kullanılabileceği kanaatindeyiz.Anahtar Kelimeler: Sevofluran, desfluran, remifentanil, düşük akım
Dölek, K. The comparison of the effects of low flow desflurane + remifentanyl and low flow sevoflurane + remifentanyl anesthesia on the intraoperative cardiovascular system and postoperative recovery for the middle ear surgery. Eskişehir Osmangazi University Faculty of Medicine Department of Anesthesia and Reanimation Specialty Thesis in Medicine, Eskişehir, 2012. In the present study, we aimed to compare the effects of low flow desflurane + remifentanyl and low flow sevoflurane + remifentanyl anesthesia on the intraoperative cardiovascular system and postoperative recovery for the middle ear surgery. Anaesthesia induction was maintained with; thiopental 5 mg/kg, vecuronium 0,1 mg/kg and fentanyl 2 mcg/kg inravenously. Patients were randomly divided into two groups (n=20) for the maintenance of anesthesia. %2-3 sevoflurane + 0,50 mcg/kg/min. remifentanyl iv infüsion administered in group 1, %4-8 desflurane + 0,50 mcg/kg/min. remifentanyl iv infüsion administered in group 2. Hemodynamic and respiratory parameters (SAP, DAP, MAP, HR, SpO2, EtCO2, FiO2, EtO2, EtDes, EtSev ) were recorded before the anesthesia induction, just after the beginning of 6 L/min. ventilation and 1 L/min. ventilation, 5th, 10th, 30th, 60th, 120th. minutes of 1 L/min. ventilation, at the end of the 1 L/min. ventilation and after the extubation. The difference between the groups were not clinically significant in terms of hemodynamic and respiratory parameters. The difference between the groups were not statistically significant (p> 0.05) in terms of the elapsed time for Aldrete score to be 10 point, eye opening time to verbal command, orientation time and extubation time . As a result ; we cocluded that in both group anesthesia could be used safely in the middle ear surgery because it provides a good level hemodynamic stability and similar recovery times .Key Words: Sevoflurane, desflurane, remifentanyl, low flow
2022-06-27T06:02:20Z
2022-06-27T06:02:20Z
2022-06-27T06:02:20Z
2012
physicsThesis
Dölek, K. Orta kulak cerrahisinde uygulanan düşük akımlı desfluran+remifentanil ve düşük akımlı sevofluran+remifentanil anestezisinin intraoperatif kardiyovasküler sistem ve postoperatif derlenme üzerine etkilerinin karşılaştırılması. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anestezi ve Reanimasyon Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2012.
http://hdl.handle.net/11684/3530
tur
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2864
2022-03-09T01:00:32Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Epidural anestezide uygulanan İzobarik Bupivakain ve Hiperbarik Bupivakainin etkilerinin değerlendirilmesi.
Ceylan, İlkay
Güleç, Mehmet Sacit
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Barisite
Unilateral
Epidural Anestezi
Bupivakain
Baricity
Unilateral Epidural
Anesthesia
Bupivacaine
Ceylan, İ. Epidural anestezide uygulanan izobarik bupivakain ve hiperbarik bupivakainin etkilerinin değerlendirilmesi. . Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2011. Bu çalışmada lokal anesteziklerin barisitesinin tek taraflı epidural anestezi uygulamasına olan etkisini araştırılması amaçlandı. Çalışma, elektif tek taraflı diz artroskopisi planlanan rastgele seçilmiş yaşları 18-65 olan ASA I-II hastalarda yapıldı. Grup H (hiperbarik bupivakain) ve grup İ (izobarik bupivakain) hastalarına orta hattan uygun seviyeden (L3-L4, L4-L5) antisepsi kurallarına uyularak kataterin ucu sefale doğru 2 cm yönlendirilerek epidural katater takıldı. Grup İ hastalarına 14-18 cc izobarik bupivakain, grup H hastalarına 14-18 cc hiperbarik bupivakain verildi. Takibinde hastalara 20 dakika boyunca operasyon tarafına doğru 30 derecelik tilt uygulandı. Hastaların ilk 30 dakika 5 dakikada bir sonrasında 60 dakikada aynı taraf ve karşı taraf duysal blok seviyeleri, Bromage skoruna göre motor blok seviyeleri ve hemodinamik verileri kaydedildi. Yapılan istatistiksel karşılaştırmada hiperbarik bupivakain ve izobarik bupivakain arasında tek taraflı motor ve duysal blok oluşturmada fark olmadığı görüldü. (p<0,05) Hemodinamik verilerin karşılaştırılmasında hiperbarik bupivakainin daha az hemodinamik instabiliteye neden olduğu görüldü. (p< 0,05) Elde edilen veriler neticesinde barisitenin tek başına izole tek taraflı motor blok oluşturmaya yetmeyeceği ve pozisyon ile birleştirildiğinde daha az hemodinamik instabiliteye neden olan ve tek tarafta daha yoğun motor ve duysal blok oluşturabileceği sonucuna varıldı
Ceylan, İ. Evaluation of effects of isobaric bupivacain versus hyperbaric bupivacain in epidural anesthesia. Eskişehir Osmangazi University Faculty of Medicine. Department of Anesthesiology and Reanimation. Medical Speciality Thesis, Eskişehir, 2011. This study aimed to investigate effect of baricity of local anesthetics on unilateral epidural anesthesia. This study was conducted on randomly selected ASA I-II patients aged between 18-65 years who were scheduled for elective unilateral knee arthroscopy. Both group H (hyperbaric bupivacain) and group I (isobaric bupivacain) patients received epidural catheters. These catheters were placed at appropriate intervertebral (L3-L4, L4-L5) levels. Tip of the catheter was directed 2 cm towards cephalade direction. Group I patients received 14-18 cc isobaric bupivacain, whereas group H patients received 14-18 cc hyperbaric bupivacain. Consequently, 30 degree tilt was performed towards operation site for 20 minutes. Hemodynamical findings, motor block levels according to Bromage score and sensorial block levels of same side and contralateral side were all recorded at every 5 minutes for the first 30 minutes, and every 60 minutes thereafter. The statistical comparisons revealed that there was no significant difference between isobaric bupivacain and hyperbaric bupivacain in terms of unilateral motor and sensorial block (p<0,05). Comparison of hemodynamical data revealed that hyperbaric bupivacain caused less hemodynamical instability (p<0,05). In the light of these data, it was concluded that baricity solely is not sufficient to establish isolated unilateral motor block however in combination with suitable position, it causes less hemodynamical instability and more intense motor and sensorial block unilaterally.
2022-03-08T12:12:47Z
2022-03-08T12:12:47Z
2022-03-08T12:12:47Z
2011
masterThesis
http://hdl.handle.net/11684/2864
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2877
2022-03-10T01:00:29Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Obezitenin Spinal Anestezi seviyesi ve süresine etkisinin vücut kitle indeksine Bakılarak değerlendirilmesi
Çulha, Esma
Tanrıverdi, Belkıs
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Obezite
Spinal Anestezi
Obesity
Spinal Anesthesia
Body Mass Index
Vücut Kitle İndeksi
Çulha, E. Obezitenin spinal anestezi seviyesi ve süresine etkisinin vücut kitle
indeksine bakılarak değerlendirilmesi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp
Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi,
Eskişehir, 2013. Çalışmamızda obezitenin, vücut kitle indeksi ile değerlendirilerek
spinal anestezi seviyesini ve süresini nasıl etkilediğini araştırmayı amaçladık.
Çalışmaya ASA I-II grubuna giren, spinal anestezi planlanan, alt ekstremite cerrahisi,
vasküler cerrahi ve ürolojik cerrahi uygulanacak hastalar dahil edildi. Yaşları, 18-65
arasında değişen 45 olgu çalışmaya alındı. Hastaların VKİ’leri, vücut ağırlığı/boyun
karesi (kg/m2
) formülü ile hesaplandı. Buna göre hastalar, Grup 1 VKİ’i 18.5-24.9
(normal kilolu), Grup 2 VKİ’i 25-29.9 (aşırı kilolu) ve Grup 3 VKİ’i 30-34.9 (obez)
olan olgular olarak 15’er kişilik 3 gruba ayrıldı. Hastaların kan basıncı, kalp atım
hızı, EKG ve SpO2 monitörizasyonları yapıldı. Hastalara sağ veya sol yan pozisyon
verilerek L4-L5 seviyesinden 25 numaralı Quincke iğnesi ile subaraknoid aralığa
girilerek 7,5 mg hiperbarik bupivakain verildi. Uygulama sonrası hastalar supin
pozisyona çevrildi. Spinal anesteziden hemen sonraki, spinal anestezi sonrası 3., 5.,
7., 10., 15. ve 20. dakikalardaki duyusal blok seviyeleri pinprick metoduyla, motor
blok dereceleri ise Bromage skalası ile değerlendirildi ve kaydedildi. Tüm hastaların
maksimum duyusal blok seviyeleri, motor blok dereceleri, T10 duyusal blok
seviyesine ulaşma süresi, maksimum duyusal blok zamanı, maksimum duyusal
bloğun 2 seviye gerileme ve motor bloğun kalkış zamanı kaydedildi. İstatistiksel
olarak Grup 3’dekilerin, Grup 1 ve 2’dekilere göre duyusal blok seviyeleri anlamlı
yüksek, T10 blok zamanı anlamlı kısa, duyusal bloğun 2 seviye gerileme zamanı ile
motor bloğun kalkış zamanı anlamlı uzun idi. Grup 3’dekilerin Grup 1’dekilere göre
maksimum duyusal blok süresi anlamlı kısa bulundu. Sonuçta standart tek doz
verilen lokal anesteziğin obezlerde daha yüksek blok seviyeleri oluşturması ve blok
seviyelerinin daha geç gerilemesi, bu hastalarda doz ayarlaması yapılması gerektiği,
doz ayarlaması yapılabilmesi için ise ek çalışmalara gerek olduğu kanaatine varıldı.
Çulha, E. Evaluation The effect of obesity on the spinal anesthesia level and
duration by regarding body mass index (BMI). Eskişehir Osmangazi University
Faculty of Medicine Anesthesiology and Reanimation Department Expertise in
Medicine Thesis, Eskişehir, 2013. We aimed to research how the obesity effect on
the spinal anesthesia level and duration by regarding BMI. The patients who were in
ASA I-II group, planned to spinal anesthesia, lower extremity surgery, vascular
surgery, and urological surgery, were included to this study. The age between 18-65
45 different cases included the study. The patients BMI calculated by dividing body
weight to body length square (kg/m2
). According to this calculation, the patients
were separated three groups of fifteen people by their BMI. Group 1 BMI:18,5-24,9
(normal weighted), Group 2 BMI:25-29,9 (over-weighted) and Group 3 BMI:30-34,9
(obese). Blood pressure, heart rate, ECG and SpO2 were monitored. By entering the
subarachnoid space, hyperbaric bupivacaine with 25 numbered Quincke needle was
given to patients who were in the left or right lateral position, at the level of L4-L5.
After application, the patients were turned the supine position. In the process
immediately after spinal anesthesia, its the 3rd, 5th, 7th, 10th, 15th and 20th minutes,
sensory block levels were assessed in the method of pinprick and the degrees of
motor block were assessed and recorded by the Bromage scale. All patients’
maximum sensory levels, motor blocks degrees, time to reach T10 sensory block
level, maximum sensory block time, two level recession of maximum sensory block
time and liftoff of motor blocks time were recorded. Statistically, group 3 patients’
sensory block levels were higher meaningfully, T10 block time meaningfully shorter
meaningfully, two level recession of sensory block time and liftoff of motor block
time longer meaningfully than the other group patients’. Group 3 patients’ maximum
sensory block time were shorter meaningfully than group 1 patients’. As a result, it
was concluded that single dose local anesthesia generated higher block levels and
made block levels degraded later in obese patients’ cases so it needed adjustment for
obese patients and for that additional study must do about this subject.
2022-03-09T07:46:30Z
2022-03-09T07:46:30Z
2022-03-09T07:46:30Z
2013
physicsThesis
http://hdl.handle.net/11684/2877
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2865
2022-03-09T01:00:20Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Obezitenin spinal anestezi seviyesi ve süresine etkisinin vücut kitle indeksine bakılarak değerlendirilmesi
Çulha, Esma
Tanrıverdi, Belkıs
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anastezi ve Reaminasyon Anabilim Dalı
Obesity
Spinal Anesthesia
Body Mass Index
Obezite
Spinal Anestezi
Vücut Kitle İndeksi
Çulha, E. Evaluation The effect of obesity on the spinal anesthesia level and duration by regarding body mass index (BMI). Eskişehir Osmangazi University Faculty of Medicine Anesthesiology and Reanimation Department Expertise in Medicine Thesis, Eskişehir, 2013. We aimed to research how the obesity effect on the spinal anesthesia level and duration by regarding BMI. The patients who were in ASA I-II group, planned to spinal anesthesia, lower extremity surgery, vascular surgery, and urological surgery, were included to this study. The age between 18-65 45 different cases included the study. The patients BMI calculated by dividing body weight to body length square (kg/m2). According to this calculation, the patients were separated three groups of fifteen people by their BMI. Group 1 BMI:18,5-24,9 (normal weighted), Group 2 BMI:25-29,9 (over-weighted) and Group 3 BMI:30-34,9 (obese). Blood pressure, heart rate, ECG and SpO2 were monitored. By entering the subarachnoid space, hyperbaric bupivacaine with 25 numbered Quincke needle was given to patients who were in the left or right lateral position, at the level of L4-L5. After application, the patients were turned the supine position. In the process immediately after spinal anesthesia, its the 3rd, 5th, 7th, 10th, 15th and 20th minutes, sensory block levels were assessed in the method of pinprick and the degrees of motor block were assessed and recorded by the Bromage scale. All patients’ maximum sensory levels, motor blocks degrees, time to reach T10 sensory block level, maximum sensory block time, two level recession of maximum sensory block time and liftoff of motor blocks time were recorded. Statistically, group 3 patients’ sensory block levels were higher meaningfully, T10 block time meaningfully shorter meaningfully, two level recession of sensory block time and liftoff of motor block time longer meaningfully than the other group patients’. Group 3 patients’ maximum sensory block time were shorter meaningfully than group 1 patients’. As a result, it was concluded that single dose local anesthesia generated higher block levels and made block levels degraded later in obese patients’ cases so it needed adjustment for obese patients and for that additional study must do about this subject.
Çulha, E. Obezitenin spinal anestezi seviyesi ve süresine etkisinin vücut kitle indeksine bakılarak değerlendirilmesi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı T ıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2013. Çalışmamızda obezitenin, vücut kitle indeksi ile değerlendirilerek spinal anestezi seviyesini ve süresini nasıl etkilediğini araştırmayı amaçladık. Çalışmaya ASA I-II grubuna giren, spinal anestezi planlanan, alt ekstremite cerrahisi, vasküler cerrahi ve ürolojik cerrahi uygulanacak hastalar dahil edildi. Yaşları, 18-65 arasında değişen 45 olgu çalışmaya alındı. Hastaların VKİ’leri, vücut ağırlığı/boyun karesi (kg/m2) formülü ile hesaplandı. Buna göre hastalar, Grup 1 VKİ’i 18.5-24.9 (normal kilolu), Grup 2 VKİ’i 25-29.9 (aşırı kilolu) ve Grup 3 VKİ’i 30-34.9 (obez) olan olgular olarak 15’er kişilik 3 gruba ayrıldı. Hastaların kan basıncı, kalp atım hızı, EKG ve SpO2 monitörizasyonları yapıldı. Hastalara sağ veya sol yan pozisyon verilerek L4-L5 seviyesinden 25 numaralı Quincke iğnesi ile subaraknoid aralığa girilerek 7,5 mg hiperbarik bupivakain verildi. Uygulama sonrası hastalar supin pozisyona çevrildi. Spinal anesteziden hemen sonraki, spinal anestezi sonrası 3., 5., 7., 10., 15. ve 20. dakikalardaki duyusal blok seviyeleri pinprick metoduyla, motor blok dereceleri ise Bromage skalası ile değerlendirildi ve kaydedildi. Tüm hastaların maksimum duyusal blok seviyeleri, motor blok dereceleri, T10 duyusal blok seviyesine ulaşma süresi, maksimum duyusal blok zamanı, maksimum duyusal bloğun 2 seviye gerileme ve motor bloğun kalkış zamanı kaydedildi. İstatistiksel olarak Grup 3’dekilerin, Grup 1 ve 2’dekilere göre duyusal blok seviyeleri anlamlı yüksek, T10 blok zamanı anlamlı kısa, duyusal bloğun 2 seviye gerileme zamanı ile motor bloğun kalkış zamanı anlamlı uzun idi. Grup 3’dekilerin Grup 1’dekilere göre maksimum duyusal blok süresi anlamlı k ısa bulundu. Sonuçta standart tek doz verilen lokal anesteziğin obezlerde daha yüksek blok seviyeleri oluşturması ve blok seviyelerinin daha geç gerilemesi, bu hastalarda doz ayarlaması yapılması gerektiği, doz ayarlaması yapılabilmesi için ise ek çalışmalara gerek olduğu kanaatine varıldı.
2022-03-08T12:16:15Z
2022-03-08T12:16:15Z
2022-03-08T12:16:15Z
2013-03
physicsThesis
http://hdl.handle.net/11684/2865
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2883
2022-03-10T01:00:30Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Elektif cerrahi olgularda malnutrisyonun preoperatif araştırılması ve serum magnezyum düzeyi ile ilişkisi
Çam, Canan
Ekemen, Serdar
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
MNA
Magnezyum
MNA
Magnezyum
Çam,C.Elektif cerrahi olgularda malnutrisyonun preoperatif araştırılması ve magnezyum düzeyi ile ilişkisi.Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilimdalı Tıpta UzmanlıkTezi,Eskişehir,2013.Bu çalışmanın amacı;elektif cerrahi vakaya alınacakhastalarda malnutrisyonun MNA ile araştırılaması vemagnezyum düzeyi,yaş,cinsiyet,cerrahi departmanlar,BMI ve ASA sınıflaması arasındaki ilişkiyi saptamak.Çalışmaya 18 yaş üstü elektif cerrahiye alınacak 387 hasta dahil edilmiştir.Elde edilen veriler istatistik paket programı ile değerlendirildi.Çalışmamızda magnezyum düzeyi ile BMI ve mini beslenme tarama ve değerlendirme puan skorları arasında anlamlı bir fak bulunamadı.Ve yine farklı cerrahi departmanlardaki hastaların magnezyum düzeyleri arasında anlamlı bir fark yoktu.Magnezyum düzeyi sadece genel cerrahi departmanında yatan preoperatif hastalarda anlamlı derecede yaş ile ters orantılı olarak azaldığı görüldü,diğer cerrahi departmanlarda yatan preoperatif hastaların magnezyum düzeyi ile yaşları arasında anlamlı bir ilişki bulunamadı.Ve yine genel cerrahi bölümünde yatan preopeatif erkek hastaların magnezyum düzeyinin kadın hastalara göre anlamlı olarak daha yüksek olduğu tespit edildi.Diğer cerrahi bölümlerde yatan erkek ve kadın cinsiyetinin magnezyum düzeyleri arasında anlamlı bir fark bulunmadı. Mini nutrisyonel tarama ve değerlendirme testlerin bütün cerrahi departmalarda anlamlı olarak korele olduğu görüldü. Ortopedi departmanında yatan preoperatif hastaların mini beslenme tarama ve değerlendirme puanları diğer departmandaki hastalardan anlamlı olarak düşük bulundu.Magnezyum düzeyi ile ASA sınıflaması arasındaki ilişki değerlendirilemedi.
Çam,C. Preoperative investigation of malnutrition and its relation to serum magnesium level in electivesurgery cases.Eskişehir Osmangazi University Faculty of Medicine,Department of Anesthesiologyand Reanimation,Thesis on Medical Speciality,Eskişehir,2013.The aim of this study was to investigate malnutrition via MNA and determine its correlation with serum magnesium level, age, sex, surgery departments, BMI and ASA classifications. 387 patients were included in this study who were over 18 years old and scheduled for elective surgeries. All acquired data were evaluated by statistical pack program.No significant difference was found between magnesium level versus BMI and mini-nutrition-screeningand evaluation scores. In addition, there was no significant relation between magnesium level and surgery departments. Magnesium levelwas found to be significantly low and inversely related to age in patients of general surgery department. However, there was no significant relation between preoperative magnesium levels and age in the other surgery departments. Besides, preoperative magnesium levels of male patients in general surgery department was found to be significantly higher than female patients. There was no significant relation between preoperative magnesium levels and sex in the other surgery departments.Mini-nutritional screening and evaluation tests were significantly correlated in all surgery departments. Mininutritional screening and evaluation test scores of orthopedics department were found to be significantly lower than scores of other surgery departments. The relationship between magnesium level and ASA classification could not be determined.
2022-03-09T08:19:53Z
2022-03-09T08:19:53Z
2022-03-09T08:19:53Z
2013
physicsThesis
http://hdl.handle.net/11684/2883
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2378
2022-01-21T01:00:21Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Obezitenin spinal anestezi seviyesi ve süresine etkisinin vücut kitle indeksine bakılarak değerlendirilmesi
Çulha, Esma
Tanrıverdi, Belkıs
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anestezi ve Reaminasyon Anabilim Dalı
Obezite
Spinal Anestezi
Vücut Kitle İndeksi
Obesity
Spinal Anesthesia
Body Mass Index
Çulha, E. Obezitenin spinal anestezi seviyesi ve süresine etkisinin vücut kitle indeksine bakılarak değerlendirilmesi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı T ıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2013. Çalışmamızda obezitenin, vücut kitle indeksi ile değerlendirilerek spinal anestezi seviyesini ve süresini nasıl etkilediğini araştırmayı amaçladık. Çalışmaya ASA I-II grubuna giren, spinal anestezi planlanan, alt ekstremite cerrahisi, vasküler cerrahi ve ürolojik cerrahi uygulanacak hastalar dahil edildi. Yaşları, 18-65 arasında değişen 45 olgu çalışmaya alındı. Hastaların VKİ’leri, vücut ağırlığı/boyun karesi (kg/m2) formülü ile hesaplandı. Buna göre hastalar, Grup 1 VKİ’i 18.5-24.9 (normal kilolu), Grup 2 VKİ’i 25-29.9 (aşırı kilolu) ve Grup 3 VKİ’i 30-34.9 (obez) olan olgular olarak 15’er kişilik 3 gruba ayrıldı. Hastaların kan basıncı, kalp atım hızı, EKG ve SpO2 monitörizasyonları yapıldı. Hastalara sağ veya sol yan pozisyon verilerek L4-L5 seviyesinden 25 numaralı Quincke iğnesi ile subaraknoid aralığa girilerek 7,5 mg hiperbarik bupivakain verildi. Uygulama sonrası hastalar supin pozisyona çevrildi. Spinal anesteziden hemen sonraki, spinal anestezi sonrası 3., 5., 7., 10., 15. ve 20. dakikalardaki duyusal blok seviyeleri pinprick metoduyla, motor blok dereceleri ise Bromage skalası ile değerlendirildi ve kaydedildi. Tüm hastaların maksimum duyusal blok seviyeleri, motor blok dereceleri, T10 duyusal blok seviyesine ulaşma süresi, maksimum duyusal blok zamanı, maksimum duyusal bloğun 2 seviye gerileme ve motor bloğun kalkış zamanı kaydedildi. İstatistiksel olarak Grup 3’dekilerin, Grup 1 ve 2’dekilere göre duyusal blok seviyeleri anlamlı yüksek, T10 blok zamanı anlamlı kısa, duyusal bloğun 2 seviye gerileme zamanı ile motor bloğun kalkış zamanı anlamlı uzun idi. Grup 3’dekilerin Grup 1’dekilere göre maksimum duyusal blok süresi anlamlı k ısa bulundu. Sonuçta standart tek doz verilen lokal anesteziğin obezlerde daha yüksek blok seviyeleri oluşturması ve blok seviyelerinin daha geç gerilemesi, bu hastalarda doz ayarlaması yapılması gerektiği, doz ayarlaması yapılabilmesi için ise ek çalışmalara gerek olduğu kanaatine varıldı.
Çulha, E. Evaluation The effect of obesity on the spinal anesthesia level and duration by regarding body mass index (BMI). Eskişehir Osmangazi University Faculty of Medicine Anesthesiology and Reanimation Department Expertise in Medicine Thesis, Eskişehir, 2013. We aimed to research how the obesity effect on the spinal anesthesia level and duration by regarding BMI. The patients who were in ASA I-II group, planned to spinal anesthesia, lower extremity surgery, vascular surgery, and urological surgery, were included to this study. The age between 18-65 45 different cases included the study. The patients BMI calculated by dividing body weight to body length square (kg/m2). According to this calculation, the patients were separated three groups of fifteen people by their BMI. Group 1 BMI:18,5-24,9 (normal weighted), Group 2 BMI:25-29,9 (over-weighted) and Group 3 BMI:30-34,9 (obese). Blood pressure, heart rate, ECG and SpO2 were monitored. By entering the subarachnoid space, hyperbaric bupivacaine with 25 numbered Quincke needle was given to patients who were in the left or right lateral position, at the level of L4-L5. After application, the patients were turned the supine position. In the process immediately after spinal anesthesia, its the 3rd, 5th, 7th, 10th, 15th and 20th minutes, sensory block levels were assessed in the method of pinprick and the degrees of motor block were assessed and recorded by the Bromage scale. All patients’ maximum sensory levels, motor blocks degrees, time to reach T10 sensory block level, maximum sensory block time, two level recession of maximum sensory block time and liftoff of motor blocks time were recorded. Statistically, group 3 patients’ sensory block levels were higher meaningfully, T10 block time meaningfully shorter meaningfully, two level recession of sensory block time and liftoff of motor block time longer meaningfully than the other group patients’. Group 3 patients’ maximum sensory block time were shorter meaningfully than group 1 patients’. As a result, it was concluded that single dose local anesthesia generated higher block levels and made block levels degraded later in obese patients’ cases so it needed adjustment for obese patients and for that additional study must do about this subject.
2022-01-20T06:13:44Z
2022-01-20T06:13:44Z
2022-01-20T06:13:44Z
2013
physicsThesis
http://hdl.handle.net/11684/2378
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2490
2022-02-04T01:00:50Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Epektör spina plan bloğunun sempatik blok ve buna bağlı hemodinamik etkilerinin araştırılması
Kurada, Gizem
Erdoğan Kayhan, Güler
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Erektör Spina Plan Bloğu
Torakal Epidural Analjezi
Sempatik Blok
Meme Cerrahilerinde Analjezi
Postoperatif Analjezi
Erector Spinae Plane Block
Thoracic Epudural Analgesia
Sympathetic Block
Analgesia In Breast Surgery
Posroperative Analgesia
Bu randomize kontrollü, çift kör çalışmada, malignite nedenli tek
taraflı mastektomi planlanan hastalarda preoperatif uygulanan erektör spina plan
(ESP) blok ve torakal epidural anlajezinin (TEA), sempatik blok düzeyi ve
hemodinamik etkileri, duysal blok ve postoperatif analjezik etkilerini karşılaştırmayı
amaçladık. Çalışmaya, ASA fiziksel sınıflaması I-III olan, 18-70 yaş arası, 38 kadın
hasta çalışmaya dahil edildi. Hastalar randomize olarak Grup E (Erektör spina plan
bloğu sonrası genel anestezi uygulananlar) ve Grup T (Torakal epidural blok sonrası
genel anestezi uygulananlar) olmak üzere iki gruba ayrıldı. Blok sonrası hastaların
deri iletkenliği (galvanik deri cevabı- GSR), vücut ısısı değişikliği, sempatik ve
duysal blok seviyeleri, peroperatif hemodinami takibi, postoperatif ağrı skorları ve
analjezik tüketimi kaydedildi. Blok sonrası değerlendirmede, gruplar arasında GSR
ölçümleri, vücut ısısı artışları ve sempatik blok açısından istatistiksel anlamlı fark
görülmese de, ESP blok daha geniş duysal bloğa neden oldu. Her iki bloğun da
peroperatif hemodinami üzerine etkileri benzer şekilde kalp hızında (KH) önemli bir
düşüşle beraber ortalama arteriyel basınçta (OAB) minimal bir azalmaydı.
Postoperatif ağrı skorları, hasta kontrollü analjezi (HKA) ve kurtarıcı analjezik
tüketimlerinde iki grup arasında istatistiksel anlamlı fark bulunmadı. Bu çalışmanın
sonuçları, ESP bloğun etki mekanizmasında paravertebral alana yayılımın rolü
olduğu fikrini desteklemektedir ve ayrıca torakal ESP blok TEA ile benzer etkinlik
ve hemodinamik cevaplar oluşturabilir
In this randomized controlled, double-blind study,
we aimed to compare the sympathetic block level and effects on
hemodynamics, sensory block and postoperative analgesic effects of erector
spinae plane (ESP) block and thoracic epidural anlagesia (TEA) performed
in unilateral mastectomies due to malignancy. Thirty-eight female patients
aged 18-70, ASA physical classification I-III were included in the study.
The patients were randomised into two groups as Group E (those who
received general anesthesia after the erector spina plan block) and Group T
(those who received general anesthesia after thoracic epidural block). After
the block, skin conductivity (galvanic skin response - GSR), body
temperature changes, sympathetic and sensory block levels, peroperative
hemodynamic datas, postoperative pain scores and analgesic consumption
were recorded. In the preoperative evaluation, there was no statistically
significant difference between the groups in terms of GSR measurements,
body temperature increases and sympathetic block. ESP block caused a
wider sensory block. The effects of both blocks on peroperative
hemodynamics were a minimal decrease in mean arterial pressure (MAP)
with a significant decrease in heart rate (HR). There was no statistically
significant difference in postoperative pain scores, patient controlled
analgesia (PCA) and rescue analgesic consumption between the two groups.
The results of this study support the idea of spreading to the paravertebral
area plays a role in the mechanism of action of the ESP block, and the
thoracic ESP block may generate similar efficacy and hemodynamic
response to TEA
2022-02-03T06:37:34Z
2022-02-03T06:37:34Z
2022-02-03T06:37:34Z
2020
physicsThesis
http://hdl.handle.net/11684/2490
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2581
2022-02-10T01:00:16Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Karbonmonoksit zehirlenmesi olan hastaların iskemik kardiyak hasar açısından değerlendirilmesi
Özer, Adem
Ekemen, Serdar
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Karbonmonoksit Zehirlenmesi
Hiperbarik Oksijen Tedavisi
Myokard Perfüzyon Sintigrafisi
Troponin T
Elektrokardiyografi
Carbonmonoxide Poisoning
Hyperbaric Oxygen Therapy
Myocardial Perfusion Scintigraphy
Bu calışmaya, 1.01.2013-31.12.2018 tarihleri arasında, karbonmonoksit
zehirlenmesi nedeni ile yoğun bakımda takip edilen 18 yaş ve üzerindeki 124 hasta
dahil edildi. Çalışmamızda hastaların laboratuar tetkikleri, elektrokardiyogram
(EKG), miyokard perfüzyon sintigrafisi (MPS), eşlik eden komorbid hastalık,
hastaneye başvuru şikayetleri, Glascow Koma Skalası (GKS) ile iskemik kardiyak
hasar açısından değerlendirmeyi amaçladık. Verilerin analizinde Pearson Ki-Kare,
Yate's Ki-Kare ve Pearson Kesin (Exact) Ki-Kare analizleri kullanıldı. Analizlerin
uygulanmasında IBM SPSS Statistics 21.0 (IBM Corp. Released 2012. IBM SPSS
Statistics for Windows, Version 21.0. Armonk, NY: IBM Corp.) programından
yararlanıldı. İstatistiksel önemlilik için p<0.05 değeri kriter kabul edilmiştir.
Çalışmamızda kadın cinsiyet, GKS≤13 ve senkop gelişmiş olan hastalar istatistiksel
olarak iskemik kardiyak hasar açısından anlamlı bulundu. Troponin yüksekliğinin 24.
saatte devam etmesi ve 4. saatte yeni gelişen EKG bulguları göz önüne alındığında CO
zehirlenmesi olan hastaların, CO maruziyeti ortadan kalkmış olsa dahi kardiyak
etkilenmenin devam ettiği ve iskemik kardiyak hasar açısından hastaların takip
edilmesi gerektiğini düşündürmektedir. Hiperbarik oksijen (HBO) ve normobarik
oksijen (NBO) tedavisi alan hastalar iskemik kardiyak hasar açısından kıyaslandığında
istatistiksel olarak anlamlı sonuç elde edilmemekle birlikte, 24.saat troponin değerleri
HBO tedavisi alan grupta daha yavaş yükselmektedir
A total of 124
patients aged 18 years and over who were followed up in intensive care unit due to
carbon monoxide poisoning between 1.01.2013-31.12.2018 were included in this
study. In this study, we aimed to evaluate the patients for ischemic cardiac damage
with laboratory tests, electrocardiogram (ECG), myocardial perfusion scintigraphy
(MPS), comorbid disease, admission to hospital, Glascow Coma Scale (GCS). Pearson
chi-square, Yate's chi-square and Pearson Exact chi-square were used for data analysis.
IBM SPSS Statistics 21.0 (Armonk, NY: IBM Corp.) was used in the analysis. For
statistical significance, p <0.05 was accepted as the criterion. In our study, female
gender, GCS≤13 and syncope were found to be statistically significant in terms of
ischemic cardiac injury. Considering the continuation of troponin elevation at 24. hour
and the newly developed ECG findings at 4. hour, it suggests that patients with CO
intoxication should continue to be monitored for cardiac ischemic damage and that
cardiac involvement continues even if CO exposure has disappeared. Although there
was no statistically significant difference between patients who received hyperbaric
oxygen (HBO) and normobaric oxygen (NBO) treatment for ischemic cardiac injury,
but 24. hour troponin levels increased more slowly in the HBO group
2022-02-09T13:28:23Z
2022-02-09T13:28:23Z
2022-02-09T13:28:23Z
2020
physicsThesis
http://hdl.handle.net/11684/2581
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/4297
2022-08-10T00:02:34Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Preoperatif nötrofil/lenfosit oranının ve eritrosit dağılım genişliğinin izole kalp kapak ameliyatlarında postoperatif prognoza etkisinin araştırılması
Ekici, Resul
Çetinkaya, Dilek
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Kalp Kapak Hastalığı
Kırmızı Kan Hücresi Dağılım Genişliği Nötrofil Ve Lenfosit Oranı
Valvular Heart Disease
Red Blood Cell Distribution Width, Neutrophil And Lymphocyte Ratio
Bu çalışma 1 Ocak 2016 ile 1 Ocak 2020 tarihleri arasında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Hastanesine başvuran elektif izole kalp kapak ameliyatı geçirmiş hastaların preoperatif nötrofil/lenfosit oranın ve eritrosit dağılım genişliğinin postoperatif prognoz ile ilişkisinin değerlendirilmesi amacıyla gerçekleştirildi. Altmış sekiz hastayı içeren çalışma sonucunda hastaların ekstübasyon süresi ile yoğun bakım (YB) süresi ve hastane yatış süresi arasında pozitif yönlü ve orta düzeyde ilişki olduğu; mekanik ventilasyon (MV) süresi ile YB süresi ve Pre-op kırmızı kan hücresi dağılım genişliği (RDW) arasında pozitif yönlü ve orta düzeyde ilişki olduğu; YB süresi ile hastane yatış süresi, pre-op RDW, post-op kanama arasında pozitif yönlü ve düşük ve orta düzeyde ilişki olduğu; hastane yatış süresi ile pre-op RDW ve post-op kanama arasında pozitif yönlü ve düşük düzeyde ilişki olduğu belirlendi. Ayrıca değişen kapak sayısı ile cross klemp süresi, Pre-op RDW, post-op kanama, eritrosit süspansiyonu (ES), taze donmuş plazma (TDP) ve trombosit arasında pozitif yönlü ve düşük ve orta düzeyde ilişki olduğu ve pre-op RDW ile post-op kanama ve ES arasında pozitif yönlü ve düşük düzeyde ilişki olduğu gösterildi. Buna göre pre-op nötrofil lenfosit oranı ve RDW kalp kapak hastalığı cerrahi hastalarda başka belirteçler ile birlikte kullanıldığında prognostik açıdan anlamlı olacağı söylenebilir
This study was carried out to evaluate the relationship between preoperative neutrophil/ lymphocyte ratio and erythrocyte distribution width with postoperative prognosis in patients who had undergone elective isolated heart valve surgery between January 1, 2016 and January 1, 2020 at Eskişehir Osmangazi University Hospital. As a result of the study involving 68 patients, it was found that there was a positive and moderate relationship between extubation time and intensive care (ICU) duration and hospital stay; There is a positive and moderate relationship between mechanical ventilation (MV) duration and ICU duration and pre-op red blood cell distribution width (RDW); There is a positive correlation between the duration of ICU and hospital stay, pre-op RDW, and post-op bleeding, with a low and moderate level; It was determined that there was a positive and low level relationship between hospital stay and pre-op RDW and post-op bleeding. In addition, there is a positive and low and moderate relationship between the number of valves and cross-clamp time, pre-op RDW, post-op bleeding, erythrocyte suspension (ES), fresh frozen plasma (FFP) and thrombocyte. It has been shown that there is a positive and low level relationship between ball bleeding and ES. Accordingly, it can be said that pre-op neutrophil lymphocyte ratio and RDW valvular heart disease would be significant in terms of prognostic when used with other markers in surgical patients
2022-08-09T05:53:36Z
2022-08-09T05:53:36Z
2022-08-09T05:53:36Z
2021
physicsThesis
http://hdl.handle.net/11684/4297
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/4089
2022-08-03T00:01:15Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Bupivakainin ozonlanmasının; bupivakain ilişkili nörotoksisitenin önlenmesindeki etkisinin araştırılması
Harbelioğlu, Mehmet Ali
Kılıç, Yeliz
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Bupivakain İlişkili Nörotoksisite
Bupivakain
Nörotoksisite
Ozon
Bupivacaine-İnduced Neurotoxicity
Bupivacaine
Neurotoxicity
Ozone
Bu çalışmada amacımız, bupivakain ilişkili nörotoksisitenin önlenmesinde veya azaltılmasında; bupivakainin ozonlanmasının sıçan siyatik sinirlerindeki etkisini incelemek. Ayrıca sekonder amacımız da toksisitesi olan bir ilacın ozonlanarak toksisitesinin azaltılabileceğinin ilk kez gösterilmesidir. Öncelikle ozonlama işlemi ile bupivakainde yapısal değişiklik olmadığı 1H(Proton) Nükleer Manyetik Rezonans (NMR) incelemesi ile gösterildi. Çalışmamızda sıçanları kontrol, bupivakain ve ozonlanmış bupivakain olmak üzere 3 ana gruba ayırdık. Ayrıca her grubu da 3. veya 7. gün örnek alınmak üzere 2 alt gruplara ayırdık. Ardından sıçanlar anestezi altında cerrahi diseksiyon ile siyatik sinir visualize edildi ve grubuna göre salin, bupivakain veya ozonlanmış bupivakain siyatik bifurkasyo proksimaline perinöral olarak enjekte edildi. Anesteziden derlenmeleri ile tüm sıçanlarda lokal anestezi etki süresinin ve fonksiyonel bloğun değerlendirilmesi yapıldı. 6 alt grubumuzdan siyatik sinir örnekleri gruplarına göre 3. veya 7. günde cerrahi olarak alındı ve immünohistokimyasal boyama, TUNNEL boyama ve transmission elekton mikroskobisi(TEM) ile nörotoksisite incelendi. Sonuçlarımızda ozonlanmış bupivakainin ışık mikroskobu incelemelerinde, immünohistokimyasal boyama (Neuroflament, S100, SOD, TNF-alfa) H-Skor analizlerinde ve TUNNEL boyama sonrası apoptotik indeks değerlerinde nörotoksisiteyi istatistiksel anlamlı olarak azalttığını gördük. Hem 3. gün gruplarında hem de 7. gün gruplarında bu protektif etki görüldü. Ayrıca yapılan fonksiyonel testlerde, bupivakain ile ozonlanmış bupivakain arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olmadığını tespit ettik. Sonuç olarak yeni bir teknik olarak bupivakainin ozonlanmasının, ilaç etkinliğini bozmadan, sıçan siyatik sinir dokusunda nörotoksisitenin azalttığını gösterdik
Our aim in this study is to demonstrate the efficacy of ozonated-bupivacaine in reducing or preventing bupivacaine-related neurotoxicity in rat sciatic nerves. In addition, our secondary aim is to show that, the toxic effect of a neurotoxic drug can be reduced by ozonation. We conducted our study in 60 male, 10-12 weeks old (250-350gr) rats. We obtained sciatic nerve samples from these rats on day 3 or 7 from the control, bupivacaine and ozonated bupivacaine groups. We examined these samples by immunohistochemical staining, TUNNEL staining and transmission electron microscopy (TEM). In addition, the duration of local anesthesia effect and functional block were evaluated in all rats. After the NMR examination, it was observed that there was no change in the molecular structure of bupivacaine with the ozonation process. Then, the sciatic nerve was visualized by surgical dissection under anesthesia and saline, bupivacaine or ozonated bupivacaine were injected perineurally according to the group. In our results, we found that ozonated bupivacaine statistically significantly reduced neurotoxicity in light microscopy examinations, immunohistochemical staining (Neuroflament, S100, SOD, TNF-alpha) H-Score analyzes and apoptotic index values after TUNNEL staining. This protective effect was seen in both the 3rd day groups and the 7th day groups. In addition, in the functional tests, we found that there was no statistically significant difference between bupivacaine and ozonated bupivacaine. As a result, we showed that ozonation of bupivacaine as a new technique reduces neurotoxicity in rat sciatic nerve tissue without impairing drug efficacy
2022-08-02T12:55:02Z
2022-08-02T12:55:02Z
2022-08-02T12:55:02Z
2021
physicsThesis
http://hdl.handle.net/11684/4089
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/4189
2022-08-06T00:01:37Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Geriatrik hastalarda spinal anestezi öncesi ultrasonografi ile vertebral anatominin incelenmesinin işleme katkısının değerlendirilmesi
Işıker, Arda
Güleç, Mehmet Sacit
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Spinal Anestezi
Geriatrik Hastalar
Ultrasonografi
Spinal Anesthesia
Geriatric Patients
Ultrasonography
Bu çalışmada, yaşlı popülasyonda fizyolojik ve patolojik nedenlerden dolayı teknik olarak zorlaşan spinal anestezi uygulamasına, işlem öncesi ultrason yardımı ile vertebral anatomiyi inceleyerek spinal iğne giriş yerinin belirlenmesinin spinal anesteziye katkılarını değerlendirmeyi amaçladık. Çalışmaya, ASA fiziksel sınıflaması I-III olan, 65 yaş üstü 61 hasta dahil edildi. Hastalar randomize olarak anatomik işaretler yardımlı grup (AİYG) ve ultrason yardımlı grup (UYG) olmak üzere 2 gruba ayrıldı. AİYG için klasik anatomik işaret noktaları yardımı ile spinal anestezi uygulaması gerçekleştirilirken UYG için ise vertebral kolonun USG aracılığıyla transvers görüntülenmesi yardımı ile spinal anestezi uygulaması gerçekleştirildi. Her iki grup için işaretleme süreleri, spinal anestezi uygulama süreleri, toplam süre, deneme sayıları, yönlendirme sayıları, kanlı BOS gelişi ve elektriklenme hissi oluşumu kaydedildi. Tek denemede başarılı spinal anestezi uygulaması UYG grubunda daha yüksek oranda gerçekleştirildi ve aynı zamanda deneme ve yönlendirme sayıları da daha düşük bulundu. Spinal anestezi uygulamaları UYG grubunda daha kısa sürede gerçekleşirken işaretleme süresi ve total süre daha uzun olduğu tespit edildi. Kanlı BOS gelişi ve elektriklenme hissi açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunamasa da deneme ve yönlendirme sayıların artması ile bu komplikasyonların meydana gelme ihtimalinin artabileceği düşünülmüştür. Sonuç olarak geriatrik hastalarda spinal anestezi uygulamaları için işlem öncesi USG ile iğne giriş yeri ve açısı tespit edilmesi tek seferde spinal anestezi uygulamasını gerçekleştirme başarısını artırmakla, spinal anestezi uygulaması için gereken deneme ve yönlendirme sayılarını azalmaktadır
In this study, we aimed to evaluate the contribution of determining the spinal needle puncture site to spinal anesthesia by examining the vertebral anatomy with the help of ultrasound before the procedure in spinal anesthesia, which is technically difficult due to physiological and pathological reasons in the elderly population. 61 patients over 65 years of age with ASA physical classification I-III were included in the study. Patients were randomly divided into 2 groups as anatomical signs-assisted group (AAG) and ultrasound-assisted group (UAG). While spinal anesthesia was performed with the help of classical anatomical landmark for the AAG, spinal anesthesia was performed with the help of transverse imaging of the vertebral column by ultrasound for the UAG. Marking times, spinal anesthesia application times, total time, number of attempts, number of referrals, arrival of bloody CSF and the formation of electrification were recorded for both groups. Successful spinal anesthesia in one attempt was performed at a higher rate in the UAG and the number of attempts and referrals were also lower. Spinal anesthesia applications were performed in a shorter time in the UAG, while the marking time and total duration were longer. Although there was no statistically significant difference between the groups in terms of the development of bloody CSF and the feeling of electrification, it was found that the possibility of these complications increased with the increase in the number of trials and referrals. As a result, determining the needle entry and angle with USG before the procedure for spinal anesthesia applications in geriatric patients increases the success of performing spinal anesthesia at one time, and the number of trials and guidance required for spinal anesthesia application is also reduced
2022-08-05T05:29:34Z
2022-08-05T05:29:34Z
2022-08-05T05:29:34Z
2021
physicsThesis
http://hdl.handle.net/11684/4189
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3214
2022-06-16T00:02:48Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_202
Farklı propofol preparatlarının enjeksiyon ağrısı üzerine etkisi
Yılmaz, Özlem
Çetinkaya, Dilek
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı
Propofol
Enjeksiyon Ağrısı
Sözel Ağrı Skalası
Yağ Asidi Zinciri
Propofol Konsantrasyonu
Propofol
İnjection Pain
Verbal Pain Scale
Fatty Acid Chain
Propofol Concentration
Bu randomize kontrollü tek kör çalışmada, farklı propofol konsantrasyonuna, lipid içeriğine ve lipid zincir yapısına sahip Propofol % 1 ve Propofol % 2 preparatlarının enjeksiyon ağrısı ve hemodinamik yanıt üzerine etkisini karşılaştırmayı amaçladık. Çalışmaya 01.06.2019-01.01.2020 tarihleri arasında Esogü Tıp Fakültesi Hastanesi’nde elektif histeroskopi operasyonu nedeni ile genel anestezi uygulanan 18-65 yaş arası, ASA I-II grubu 100 kadın hasta dahil edildi. Hastalar randomize olarak Grup P1 (%1 Propofol) ve Grup P2 (%2 Propofol) olmak üzere iki gruba ayrıldı. Tüm hastalarda standardizasyon amacıyla dominant olmayan el sırtına 20 Gauge intravenöz kanül yerleştirildi ve belirlenen propofol preparatı 2-3 mg/kg dozunda, sabit hızda uygulandı. Hastaların ağrısı 5, 10 ve 15. saniyelerde Sözel Ağrı Skalası (VRS- Verbal Rating Scale)’na göre değerlendirilerek ağrı skorları kaydedildi ve ortalamaları alındı. Hastaların kalp tepe atımları (KTA), noninvaziv sistolik kan basıncı (SKB), diastolik kan basıncı (DKB), ortalama kan basıncı (OKB) ve periferik oksijen satürasyonu (SpO2) bazal değerleri kaydedildi ve indüksiyon sonrası değerler ile karşılaştırıldı. Gruplar arasında ağrı insidansı, ortalama ağrı skorları ve 5, 10 ve 15. Saniyelerde kaydedilen ağrı skorları ayrı ayrı karşılaştırıldığında Grup P2’de Grup P1’e göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulundu. Sistolik, diastolik ve ortalama arteriyel kan basıncı değerlerinde ise indüksiyon sonrası ölçümlerde bazal değerlerine göre azalma saptandı. Ancak bu azalma grup içi ve gruplar arası karşılaştırmalarda istatistiksel olarak anlamlı değildi. Bu randomize kontrollü çalışmada uygulanan propofol konsantrasyonunun arttırıldığı ölçüde lipid içeriğini arttırma yaklaşımının savunulanın aksine ağrı insidansını azaltmaya yeterli olmadığı, propofol konsantrasyonunun yanı sıra yağ asidi zinciri uzunluğunun da ağrı oluşumunda etkili önemli faktörler olduğu sonucuna vardık
In this randomized controlled single-blind study, we aimed to compare the effects of Propofol %1 and Propofol %2 preparations with different propofol concentrations, lipid content and lipid chain structure on injection pain and hemodynamic response. 100 female ASA I-II group patients aged 18-65 who underwent general anesthesia due to elective hysteroscopy operation at Esogü Medical Faculty Hospital between 01.06.2019 and 01.01.2020 were included in the study. The patients were randomly divided into two groups as Group P1 (%1 Propofol) and Group P2 (%2 Propofol). In all patients, a 20 Gauge intravenous cannula was placed on the dorsum of the non-dominant hand for standardization and the specified propofol preparation was administered at a dose of 2-3 mg/kg at a constant rate. The pain of the patients was evaluated according to the Verbal Rating Scale (VRS-Verbal Rating Scale) at the 5th, 10th and 15th seconds, and their pain scores were recorded and averaged. The basal values of heart peak beats (HPB), non-invasive systolic blood pressure (SBP), diastolic blood pressure (DBP), mean blood pressure (MBP) and peripheral oxygen saturation (SpO2) were recorded and compared with post-induction values. When the pain incidence, mean pain scores and pain scores recorded at 5th, 10th and 15th seconds were compared separately between the groups, it was found statistically significantly higher in Group P2 compared to Group P1. Systolic, diastolic and mean arterial blood pressure values were decreased compared to basal values in measurements after induction. However, this decrease was not statistically significant in the in-group and between-group comparisons. In this randomized controlled trial, contrary to what was advocated in other studies, increasing the lipid content as propofol concentration increased was not sufficient to reduce the incidence of pain. We concluded that besides propofol concentration, fatty acid chain length is also an important factor in the development of pain
2022-06-15T07:09:14Z
2022-06-15T07:09:14Z
2022-06-15T07:09:14Z
2021
physicsThesis
http://hdl.handle.net/11684/3214
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi