2024-03-29T12:24:45Z
http://openaccess.ogu.edu.tr:8080/oai/request
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/603
2016-08-09T00:00:30Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_201
Şakalar, Şaben
2016-08-08T09:23:33Z
2016-08-08T09:23:33Z
2015
Şakalar, Ş. Acil serviste akut kolesistit şiddetinin belirlenmesinde kan prokalsitonin düzeyi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2015.
http://hdl.handle.net/11684/603
Çalışma; Acil Servis’te 2013
Tokyo Kılavuzu!na göre akut kolesistit tanısı konulan hastalarda, yeni bir
enflamasyon göstergesi olarak kabul edilen prokalsitonin düzeyinin akut kolesistit
şiddetinin değerlendirmesinde etkinliğininin saptanması planlanarak 01.06.2013-
01.10.2014 tarihleri arasında ileriye dönük yapılmıştır. 18 yaĢ ve üzeri hastalar
çalışmaya alındı. Toplam 95 hastanın 48’i erkekti. Hastalar akut kolesistit şiddet
düzeylerine göre 3 evreye ayrıldı. Tüm hastalardaki ortalama prokalsitonin düzeyi
5.82 ± 2.58 (0.1-221.3) ng/ml olarak hesaplandı. Prokalsitonin düzeyi ortalaması
evre 1 hastalar için 0.377 ± 0.08 (0.01-1.75) ng/ml, evre 2 hastalar için 1.73 ± 1.09
(0.2-21.19) ng/ml, evre 3 hastalar için 14.02 ± 6.61 (0.5-221.3) ng/ml olarak
saptandı. Prokalsitonin düzeyi ile akut kolesistit şiddet düzeyi arasında istatiksel
anlamda ileri düzeyde farklılık saptanmıştır.
The aim of this study was to determine the effectiveness
of blood procalcitonin levels in assessing the severity of acute cholecystitis. The
Emergency Department Patients which is according to the Tokyo Guidelines 2013
with a diagnosis of acute cholecystitis was included the study. This prospective study
was conducted between 01.06.2013-01.10.2014. The patients admitted Eskisehir
Osmangazi University Emergeny Department who are older than 18 years old.
Totaly 95 of patients, 48 were male. Patients were divided into 3 grade according to
the level of severity of acute cholecystitis. The mean value of procalcitonin was 5.82
± 2.58 (0.1-221.3)ng/ml in all patients. The mean value of procalcitonin 0.377 ± 0.08
(0.01-1.75) ng/ml for grade 1 patients, 1.73 ± 1.09 (0.2-21.19) ng/ml for grade 2
patients and 14.02 ± 6.61 (0.5-221.3) ng/ml for grade 3 patients. Blood procalcitonin
levels can use to determining in the severity of acute cholecystitis effectively.
tur
Prokalsitonin
Akut Kolesistit Şiddet Düzeyi
Acil Servis
Procalcitonin
Severity of Acute Cholecystitis
Emergency Department
Acil servise başvuran hastalarda akut kolesistit şiddetinin belirlenmesinde kan prokalsitonin düzeyi
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/696
2016-12-01T01:00:40Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_201
Türközü, Mine
2016-11-30T08:00:44Z
2016-11-30T08:00:44Z
2014
Türközü,M. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Hastanesi Acil servisi’ne 10 gün içerisinde tekrar başvuran hastaların sıklığı, tekrar başvuru nedenlerinin incelenmesi: 1 yıllık inceleme. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2014.
http://hdl.handle.net/11684/696
Acil servise(AS) 10 gün içerisinde tekrar başvuran
hastaların sıklığını ve tekrar başvuru nedenlerini değerlendirip, AS
hizmetlerinin ileriye dönük planlanmasının yapılmasına ve böylece daha
hızlı, daha etkili, daha verimli AS hizmetlerinin sunulmasına katkıda
bulunmak amacıyla 01.11.2012-30.10.2013 tarihleri arasında Eskişehir
Osmangazi Üniversitesi Acil Servisi’ne 10 gün içerisinde tekrar başvuran 18
yaş ve üstü hastalar değerlendirildi. Hastaların demografik özellikleri, ilk ve
tekrar başvuru nedenleri, tekrar başvuru sayıları, ilk ve tekrar başvuru
sonrası sonuçları belirlendi. Çalışmaya 1832 hasta alındı. Başvuran
hastaların ortalama yaşı 43.54 ± 19.43 idi(18-91). Tekrar başvuru yapan
hastaların çoğunluğunu genç yaş grubu (18-25, %25.8) oluşturmaktaydı.
Hastaların 1029’u(%56.2) erkek, 803’ü(%43.8) kadındı.Bir defa tekrar
başvuran hasta sayısı (1627,%88.8) belirgin olarak yüksekti. Hastaların ilk
başvuru nedenleri en sık kas-iskelet sistemi (288, %15.7) ile ilgili tanılardı.
Hastaların büyük çoğunluğunun (1668, %91) ilk başvuru sonrası taburcu
edildi. AS’e tekrar başvuru nedenlerinden poliklinik hizmetine ulaşamamageç
ulaşma (993, %54.2) en sık neden olarak bulundu. Çalışmaya alınan
1832 hastanın 1599’u(%87.3) tekrar başvuru sonrası taburcu edilirken
114’ünün(%6.2) servise, 80’inin (%4.4) yoğun bakıma yatışı yapıldı.
Hastaların 8’i(%0.4) kaybedildi. Hastaların 29’u (%1.6) kendi isteği ile tedaviyi
kabul etmedi. 2’si (%0.1) sevk edildi. Tekrar başvurular AS yoğunluğunu ve
AS çalışanlarının iş yükünü artırmaktadır. Poliklinik hizmetine ulaşımını
kolaylaştırma gibi önlemler alınarak AS’e yapılan tekrar başvuru sayısı
azaltılabilir. Tekrar başvurularda dikkatli olunup yanlış tanı ve hastaneye
yatış gerektiren durumlar açısından dikkatli olunmalıdır.
In order to plan the future
emergency services and to render them faster, more efficient, and more
productive, we studied the rates and reasons of patients aged ≥ 18 rereferring
within 10 days to the Depatment of Emergency Medicine (EM) of
EskiĢehir Osmangazi University Hospital between dates 01 November 2012
and 30 October 2013. We determined the patients’ demographic
characteristics, reasons of referral and re-referral, numberr of re-referrals,
and results of first referral and re-referrals. The study included 1832 patients
with a mean age of 43.54±19.43 (18-91). Most of the patients re-referring
were in the young age group (18-25, 25.8%). Of the patients, 1029 (56.2%)
were males and 803 (43.8%) females. The number of patients re-referring
once was markedly high (1627, 88.8%). The most frequent reason of the first
referrals was associated with musculoskeletal system (288, 15.7%). Most of
the patients (1668, 91%) were discharged after their first referral. The most
frequent reason of re-referral was outpatient services formerly not received or
late received (993, 54.2%). Of the 1832 patients, 1599 (87.3%) were
discharged after re-referral, and 114 (6.2%) were hospitalized in the
emergency clinic and 80 (4.4%) hospitalized in the intensive care unit. Eight
patients (0.4%) were lost. Twenty-nine patients did not accept treatment
(1.6%). Two patients (0.1%) were sent to other clinics. Re-referrals increase
the intensity in EM as well as work-load of the staff. Taking the necessary
measures such as fascilitating the outpatient services may decrease the
number of re-referrals. In case of re-referrals, care should be taken not to
misdiagnose and to evaluate well the cases requiring hospitalization.
tur
Acil Servis
Tekrar Başvuru
Re-referral
Emergency Department
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi acil servisi’ne 10 gün içerisinde tekrar başvuran hastaların sıklığı, tekrar başvuru nedenlerinin incelenmesi: 1 yıllık inceleme
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/697
2016-12-01T01:00:45Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_201
Çetinkaya, Osman
2016-11-30T08:00:47Z
2016-11-30T08:00:47Z
2014
Çetinkaya, O. Acil Servise Sağ Alt Kadran Ağrısıyla Başvuran Hastalarda Kullanılan Alvarado Skorlaması İle Prokalsitonin Düzeyinin Karşılaştırılması Ve Akut Apandisit Tanısına Etkisi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2014.
http://hdl.handle.net/11684/697
Acil
Servis’e sağ alt kadran ağrısı ile başvuran hastalarda alvarado skorlama yöntemiyle,
yeni bir enflamasyon göstergesi olarak kabul edilen prokalsitonin düzeyinin
korelasyonunu saptamak ve bunun akut apandisit tanısında etkinliğini göstermek
planlanarak 01.12.2012-31.11.2013 tarihleri arasında ileriye dönük yapılmıştır. 18
yaş ve üzeri hastalar çalışmaya alındı. Toplam 52 hastanın 17’si erkekti. Hastaların
alvarado skoru ortalaması 6.4 (2-10) olarak saptandı. Hastaların prokalsitonin
değerleri ortalaması 0.4328 ng/ml (0.0126ng/ml-14.6600 ng/ml). Hastaların 47 (%
90.4)’sinde prokalsitonin değeri normal (<0.5 ng/ml), 4(%7.7)’ünde sistemik
enfeksiyon sınırlarında (0.5-2 ng/ml), 1(%1.9) hastada septik şok sınırlarında
saptanmıştır (>10 ng/ml). Çalışmaya alınan 52 hastanın altın standart olarak kabul
edilen ameliyat sonrası patoloji raporlarına göre 49 (%94.2)’u akut apandisit tanısı
almıştır.Akut apandisit tanısı alan hastaların sadece 3(%6.1)’ünde prokalsitonin
değerleri pozitif (>0.5 ng/ml), 46(%93.8) ’sında negatif (<0.5 ng/ml) saptanmıştır.
Prokalsitonin değerinin pozitif olması ile akut apandisit tanısı arasında istatiksel
anlamda önemli düzeyde fark saptanmamıştır.
The aim of this study was to evaluate the
diagnostic utility of Alvarado Score System and Procalcitonin measurements in
the acute appendicitis. This prospective study was conducted between 01.12.2012-
31.11.2013. The patients admitted Eskisehir Osmangazi University Medical
Emergency Department with right lower quadrant pain who are older than 18 years
old. Totaly 52 of patients, 17 were male. The mean value of Alvarado Score was 6.4
(2-10). The mean value of procalcitonin value was 0.4328 ng/ml (0.0126ng/ml-
14.6600ng/ml). 47 of patients (%90.4) procalcitonin values are normal (<0.5 ng/ml),
4 (%7.7) patients had systemic infection (0.5-2 ng/ml), 1 (%1.9) had septic shock
(>10 ng/ml). Appendicitis was confirmed with postoperation patology in 49 of 52
patients (%94.2). Only 3 of these 49 patients PCT values were higher than normal
limit (>0.5 ng/ml), 46 patients PCT levels were normal (<0.5 ng/ml). There is no
statistical significance between increase in PCT levels and diagnosis of
acute appendicitis.
tur
Prokalsitonin
Alvarado Skorlama Sistemi
Akut Apandisit
Acil Servis
Procalcitonin
Alvarado Score System
Acute Appendicitis
Emergency Department
Acil Servise sağ alt kadran ağrısıyla başvuran hastalarda kullanılan alvarado skorlaması ile prokalsitonin düzeyinin karşılaştırılması ve akut apandisit tanısına etkisi
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/838
2016-12-31T01:01:00Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_201
Kaplan, Davut
2016-12-30T10:31:37Z
2016-12-30T10:31:37Z
2013
Kaplan, D. Acil Servise başvuran kafa travmalı hastalarda yatakbaşı Ultrason (US) ile yapılan optik sinir kılıfı çapı ölçümü ile kafa içi basınç artışının saptanması ve klinik uyumluluğun değerlendirilmesi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2013.
http://hdl.handle.net/11684/838
Yatak baĢı ultrason ile optik sinir kılıfı çapı (OSKÇ) ölçülerek erken dönemde kafa içi basınç artıĢını (KĠBA) saptamak ve tedavilerini erken yönlendirmek amacıyla 1 Haziran 2011-30 Temmuz 2012 tarihleri arasında ileriye dönük olarak yapılmıĢtır. ÇalıĢmaya 18 yaĢından büyük glaskow koma skoru 13 ve altında olan kafa travmalı hastalar dahil edilmiĢtir. Ġyi eğitimli iki acil tıp asistanı tarafından her iki gözden OSKÇ ölçümü yapıldı. Hastalara bir saat içinde bilgisayarlı beyin tomografisi (BBT) çekilerek KĠBA değerlendirildi. Asistanlar BBT sonuçlarını bilmiyordu. BBT’yi değerlendiren nöroradyoloji uzmanı da US sonuçlarını bilmiyordu. US ve BBT sonuçları birbirleriyle anlamlı bir Ģekilde uyumluydu. Toplam 142 hastanın 108’i erkekti. Sağ ve sol göz için hem US hem de BBT OSKÇ ölçümleri arasında pozitif yönde korelasyon mevcuttu ( r=0,373). Travma türü araç dıĢı trafik kazası ve 3 metreden daha yüksekten düĢme olan hastalarda araç içi trafik kazası olan hastalara göre hem US hem de BBT de daha yüksek OSKÇ ölçümleri saptandı ( US:6,09±0,60 ve BBT:5,77±0,62) (p<0,05). BBT’de KĠBA bulguları olan hastalarda sol OSKÇ ölçümleri (6,13±0,57), KĠBA bulguları olmayan hastalara göre daha yüksek sol OSKÇ ölçüm (5,79±0,55) değerlerine sahipti ( p<0,05). Ölen hastalarda ölçülen OSKÇ yoğun bakımda yatan hastalara göre daha yüksek saptandı (p<0,05). OSKÇ ve hastanede kalıĢ süresi de pozitif yönde koreleydi (r=0,215). Yatak baĢı US ile OSKÇ ölçümü BBT ve klinik bulgular ile pozitif yönde korele saptanmıĢtır. Bu yöntem acil servislerde acil servis doktorlarına hasta yönetimi için yardımcı olmaktadır.
To detect increased intracranial pressure (ICP) early by measuring optic nerve sheath diameter on bed-side ultrasonography (ONSD) and perform decision making for patients in time and appropriately.During June 30th 2012- July 01st 2011, we evaluate 18 and older yo patients with head trauma and GKS score of 13 and lower prospectively in a university emergency department. Two well-trained emergency residents (ER) performed bed-side ultrasonography to measure ONSD of both eyes. In an hour, patients were examined for ICP and ONSD on head computed tomography (CT). Residents were blinded for CT scan results. The CT results were evaluated blind a neuroradiology specialist. Results on both ultrasound and CT were compared for correlation each other.108 (76.1%) of total 142 patients were male. Male patients had larger ONSD than female patients. Both right and left ONSD mesurement by CT and ultrasound were positively correlated (r=0.373; p=0.00 and r=0.262; p=0.00 respectively). If patiens were pedestrian or falled from longer than 3 m, they had larger ONSD both US and CT than motor vehicle collision (p<0.05). Patients with ICP findings on CT, had larger right ONSD (6.09±0.60) on US than normal findings on CT (5.77±0.62) (Mann Whitney U=1697.00; p=0.00). Patients with ICP findings on CT, had larger left ONSD (6.13±0.57) on US than normal findings on CT (5.79±0.55) (Mann Whitney U=1615.50; p=0.00). Right ONSD on US and CT were larger when patients were died than hospitalized into intensive care unit (p<0.04). ONSD and staying time in hospital were positively correlated (r=0.215; p<0.05). ONSD measurement on bed-side ultrasonography is confident and positively correlated CT findings and clinical features. This feature helps emergency phisicians in emergency department strongly.
tur
Optik Sinir Kılıfı Çapı
Optic Nerve Sheet Diameter
OSKÇ
Acil Servis
ONSD
Emergency
Acil servise başvuran kafa travmalı hastalarda kafa içi basınç artışının yatakbaşı ultrasonla saptanması ve klinik uyumluluğun değerlendirilmesi
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/931
2017-01-25T01:00:41Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_201
Altuntaş, Mükerrem
2017-01-24T06:47:43Z
2017-01-24T06:47:43Z
2013
Altuntaş, M. Acil Servis’e başvuran akut iskemik inmeli hastalarda, Eskişehir bölgesinde uygulanan ‘‘akut inme protokolü’’nün etkinliğini ve hasta bakım sürecini değerlendirilmek, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2013.
http://hdl.handle.net/11684/931
İnme ülkemizde ölüm nedenleri arasında 3. sırayı almaktadır ve fonksiyon kaybının başta gelen nedenlerindendir. Akut iskemik inme hızlı tedavi gerektiren acil bir durumdur. İlk 3 saatte uygulanan rtPA akut iskemik inmede en etkili tedavi yöntemidir. Çalışmamızın amacı, merkezimizde uygulanan inme protokolünün etkinliğini değerlendirip deneyimlerimizi paylaşmaktır. Çalışmamızda Ekim 2012-Ekim 2013 tarihleri arasında hastanemiz Acil Servis‘ine başvuran inme semptomu gösteren tüm hastalar kayıt altına alındı. Bir yıllık süreyi kapsayan çalışmamızda inme belirtileriyle başvuran 419 hastanın 187 (%44,6) tanesi kadın, 232 (%55,4) tanesi erkek cinsiyete sahipti. Tüm hastalarda ortalama yaş 65.8 ± 13.1, kadınlarda 68.9 ±13,2 , erkeklerde 63.3 ± 13,2 olarak tespit edildi. Hastaların semptomlarının başlangıcından itibaren AS‘e gelişleri arasındaki ortalama süre 203,18 ± 199,2 dakika idi. Bu süre 112 ile gelenlerde diğer gruplara göre daha kısaydı (p<0,001). Hastaların semptom-kapı zamanı ortalama 148.05 ± 41.4 dakika ve kapı-iğne zamanı ortalama 66.35 ± 26.80 dakika idi. Kapı-BBT zamanı ise 24.1 ± 13.3 dakika idi. 50 hastaya rtPA verildi, 10 hastayada rtPA ve mekanik tomboliz ya da ikisinin kombinasyonu uygulandı. Cinsiyet ile rtPA verilme arasında erkekler açısından anlamlı iliĢki bulundu ( p<0,05). BBT ASPECT skoru ile rtPA verilme arasında anlamlı iliĢki saptandı ( p<0,001). 3 ay sonraki mRS ortalaması 3.1 ± 2.1 idi. 18 hastanın (%36) mRS değeri 0-1idi. 13 hastada ağır yetersizlik mevcuttu. Bulgularımız, akut iskemik inme tedavisinde ilk 3 saatte kullanılan rtPA‘nın güvenli bir tedavi olduğunu ve ilk 3 ayda fonksiyon kaybını azalttığını göstermektedir.
Stroke is the third leading cause of death and is a major cause of disability in our country. It is a clinical emergency requiring urgent medical intervention. Recombinant tissue plasminogen activator (rtPA) is the best treatment of acute ischemic stroke when given within three hours of symptom onset. The main aim of this study was to review our thrombolithic treatment experience. In our study, Emergency Department (ED) were recorded in all patients who show symptoms of stroke between October 2012-October 2013. 419 stroke patients admitted to the signs of the time, 187 (44.6%) were female and 232 (55.4%) of them had male gender. In all patients, mean age 65.8 ± 13.1, 68.9 ± 13.2 for women, men were found to be 63.3 ± 13.2. The average time between the onset of symptoms from patients to ED arrival was 203.18 ± 199.2 minutes. Patients, the mean symptom-to-door and door-to-needle time of 148.05 ± 41.4 minutes, the average was 66.35 ± 26.80 minutes. Time was 24.1 ± 13.3 minutes door-to-CT. 50 patients were given rtPA, 10 patients performed after rtPA or intra-arterial balloon angioplasty with or without microcatheter and guidewire or a combination of both. Significant relationship was found between the male gender rtPA administration. rtPA applied to more patients from EMS, but the difference was not statistically significant. ASPECT score was significantly correlated with BBT rtPA administration. MRS at 3 months, 3.1 ± 2.1, respectively.18 patients (36%) mRS value is 0-1. There were 13 patients with severe insufficiency. Our analysis suggests that administration of IV rt-PA is safe and is associated with better functional outcome in the first 3-month- period.
tur
Akut İskemik İnme
Acil Servis
Fibrinolitik Tedavi
Doku Plazminojen Aktivatörü
Acute Ischemic Stroke
Emergency Service
Fibrinolytic Therapy
Tissue Plasminogen Activato
Acil servis’e başvuran akut iskemik inmeli hastalarda, Eskişehir bölgesinde uygulanan “Akut inme protokolü”nün etkinliğini ve hasta bakım sürecini değerlendirmek
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/933
2017-01-25T01:00:42Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_201
Yıldız, Göknur
2017-01-24T06:47:48Z
2017-01-24T06:47:48Z
2013
Yıldız, G. Acil servise başvuran iskemik inmeli hastalarda yatak başı ultrasonografi ile ölçülen optik sinir kılıfı çapı ve kafa içi basıncı arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2013.
http://hdl.handle.net/11684/933
Biz iskemik inme sonrası kafa içi basınç artışını değerlendirmek amacıyla yatakbaşı ultrasonografi (US) ile optik sinir kılıf çapının (OSKÇ) ölçülmesini ve 3. ve 5. gün kontrol ölçümlerle en yüksek kafa içi basınç değerini saptamayı amaçladık. Çalışmaya, 25 Haziran 2011-25 Nisan 2012 tarihlerinde başvuran 18 yaş ve üstü iskemik inme yakınmaları olan (ani başlayan tek taraflı güçsüzlük, hissizlik, konfüzyon, konuşma bozukluğu, görme kaybı, baş dönmesi, dengesizlik) hastalar dahil edildi. Kafa içi basınç artışına sebep olan durumlar (kitle, hidrosefali, vs), kafa travması, metabolik bozukluklar (hiponatremi, hipernatremi, hipoglisemi, vs) ve gebe olan hastalar çalışma dışı bırakıldı. Vital bulgular, GKS, NIHSS, ASPECT skoru, 1.günde BBT ile ölçülen OSKÇ değerleri, 1,3 ve 5. gün US ile ölçülen OSKÇ değerleri, taburculuk sırasındaki Modifiye Rankin Skoru (MRS) değerlendirildi. 82 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların yaş ortalaması 67,5 ±12,6 idi ve hastaların %51,2’si erkekti. Ortalama sistolik kan basıncı 152,1±31,1 ve diğer vital bulgular normal olarak saptandı. 1.gün, 3.gün ve 5.günde US’la ölçülen OSKÇ değerleri açısından sağ ve sol göz arasında fark saptanmadı (p>0,05). Sağ ve sol göz için 3. günde ölçülen OSKÇ 1. günden daha geniş saptandı (p<0,05). 5. günde ölçülen OSKÇ 3. günden daha dar saptandı (p>0,05). 5. günde ölçülen OSKÇ 1. günden daha geniş saptandı (p<0,05). Aynı ve çapraz gözde yapılan bütün US ve BBT ölçümleri pozitif yönde uyumlu saptandı (r=0,84). 5. gün sonuçlarına göre tPA alan hastalarda tPA almayanlara göre sağ göz OSKÇ daha geniş saptandı. OSKÇ ile cinsiyet, GKS, NIHSS, ASPECT skoru, MRS, dekompresif cerrahi ve yakınmaların başlangıcından itibaren geçen süre arasında ilişki saptanmadı. Acil serviste iskemik inme hastalarında kafa içi basınç artışını değerlendirmek ve tedaviye erken başlamak için US ile OSKÇ ölçümü klinisyenler için önemli bir seçenektir.
We aimed to assess intracranial pressure (ICP) after cerebral ischemic stroke by measuring optik nerve sheath diameter (ONSD) on bed-side ultrasonography (US) and to detect delta ICP and on third and fifth days control measurements. 18yo and older patients with stroke symptoms (acute unilateral weakness, numbness, confusion, dysphasia, blurred vision, dizziness and imbalance) were included during June 25th 2011 to April 25th 2012. Patients with elevated ICP conditions (mass, hydrocephalus, etc), head trauma, metabolic disorders (hyponatremia, hypernatremia, hypoglisemia, etc) and pregnants were excluded. Vital signs, GCS, NIHSS, ASPECT score, computed head tomography (CT) results at the day 1, ONSD at the day 1, 3rd and 5th days and Modified Rankin’s Score (MRS) at disposition were noted. Mean age of total 82 patients was 67,5±12,6. 51,2% of 82 was male. Mean systolic blood pressure 152,1±31,1 and other vital signs were normal. Right and left eye ONSD were consistent with each other at 1st, 3rd, 5th day (p>0,05). Both right and left side, ONSD at 3rd day was larger than at day 1 (p<0,05). ONSD at 5th day was narrow when compared to 3rd days result (p>0,05). 5th day result was larger than day 1 (p<0,05). All ONSD results measured by both US and CT were positively correlated (r=0,84) both same directional and cross-measurements. According to 5th day results, right ONSD was larger at patients given t-PA than patients not given t-PA. There were no relations between ONSD and sex, GCS, NIHSS, ASPECTS, MRS scores, decompressive surgery and onset to application. We report that ONSD by US is favorable choice for physicians to decide management of ICP of stroke patients.
tur
Acil Servis
İskemik İnme
Optik Sinir Kılıf Çapı
Yatakbaşı US
Kafa İçi Basınç Artışı
Emergency Department
Cerebral Ischemic Stroke
Optic Nrve Sheath Diameter
Ultrasonography
Elevated Intracranial Pressure
Acil servis’e başvuran iskemik inmeli hastalarda yatakbaşı ultrasonografi ile ölçülen optik sinir kılıfı çapı ve kafa içi basıncı arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/857
2017-01-03T01:00:15Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_201
Can, Rumeysa
2017-01-02T14:10:10Z
2017-01-02T14:10:10Z
2013
Can, R. Acil servise başvuran yetişkin hastalarda sigara içme prevalansı ve ekonomik boyutu. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir,2013.
http://hdl.handle.net/11684/857
Bu çalışma erişkin acil servis
bölümüne başvuranlarda sigara içmenin klinik ve ekonomik önemini belirlemek
amacıyla yapıldı. Veriler prospektif olarak toplandı. Acil servise Nisan-Kasım 2011
tarihleri arasında başvuran Glaskow koma Skoru (GKS) >14 olan 4000, GKS≤ 14
156 hastaya sosyodemografik özellikleri, sigara içme alışkanlıkları, Fagerstrom
nikotin bağımlılık testi ve sigarayı bırakma ile ilgili istekleri soruldu. Hastalar takip
edilerek, acil servis hizmet bedelleri ve tanıları ICD-10 kodlamasına göre kaydedildi.
Çalışma 1974 (%47.5) erkek, 2182 (%52.5) kadın 4156 kişide yapıldı.Yaş
ortalaması 45.5 ± 20.1 idi. Hastaların %31.42 ü sigara kullanmaktaydı. Sigara
kullananların 430' unun (%32.9) kadın, 876' sının (%67.1) erkek; kullanmayanların
1752’ sinin (%61.5) kadın, 1098’ inin (%38.5) erkekti. Sigara içenlerin 847’ si
(%69.2) sigarayı bırakmak istemekteydi. Fagerstrom bağımlılık derecesine göre 304'
ü (%24.8) çok düşük , 371' i (%30.3) düşük, 215' i (%17.6) orta, 291' i (%23.8)
yüksek, 43' ü (%3.5) çok yüksek bağımlı olarak saptandı. Sigara kullanımı ile GKS
arasında anlamlı ilişki bulundu (X2=33.612; p=0.000<0.05). GKS≥ 14 olanların
1224’ ünün (%30.6) sigara kullanan, 2776’ sının (%69.4) sigara kullanmayan; GKS
≤ 14 olanların 82' sinin (%52.6) sigara kullanan, 74' ünün (%47.4) sigara
kullanmayan olduğu görüldü. Hastaların 3383’ ü (%82.0) taburcu oldu, 448' i
(%10.9) servise, 271' i (%6,6) yoğunbakıma yatırıldı. 3' ü (%0,1) acil servisi izinsiz
terk etti. 15' i (%0.4) tedaviyi reddetti. 1' i (%0.0) sevkedildi ve 7' si (%0.2) öldü.
Sigara kullanan hastaların acil servis hizmet bedeli ortalamaları (x=92.788), sigara
kullanmayanlarınkinden (x=73.920) yüksek bulundu. Alkol ile sigara kullanımı
arasında anlamlı ilişki bulundu (X2=537.022; p=0.000<0.05).
This reserach was carried out in order to identify clinical
and economical importance of cigarette smoking for patients in emergency medicine
department. Research data was collected prospectively from April to November
2011 from patients who were conculted in emergency medicine deparment . 4000 of
them were GKS>14 and 156 were GKS ≤14. They were asked about
sociademographic characteristics, cigarette smoking habits, fagerstrom nicotin
addiction test and smoking give up motivation. Patients were tracked and their
emergency department fees and diagnosis were recorded according to ICD-10
coding. Research was carried on 4156 people. 1974( 47.5 %) of them were male and
2182 (52.5 %) of them were female. Age average of the patients was 45.5+_20.1.
31.42 % of the patients were smoking cigarette. 430 (32.9 %) of smokers were
female and 876 (67.1 %) of them were male. 1752 (61.5 %) of non-smokers were
female and 1098 (38.5 %) of them were male. 847 (69.2 %) of smokers wanted to
quit smoking. According to Fagerstorm addiction scale 304 (24.8 %) of them were
very low, 371 ( 30.3 %) of them were low, 215 (17.6 %) of them were moderate, 291
( 23.8 %) of them were high and 43 (3.5 %) of them were very high addicts.
Cigarette smoking and GKS were found to be related. (X2=33.612; p=0.000<0.05).
1224 (30.6 %) of GKS>14 were smokers and 2776 (69.4 %) of them were nonsmokers.
82 ( 52.6 %) of GKS ≤ 14 were smokers and 74 ( 47.4 %) of them were
observed to be non-smokers. 3383 (82.0 %) of the patients were discharged.448
(10.9 %) of them were admitted to other services and 271 (6.6 %) to intensive care
unit. 3 (0.1 %) of the patients left emergency service without permission and 15 ( 0.4
%) of them disapproved medical care in hospital. 1 (0.0 %) of them was sent to other
medical center and 7 (0.2 %) were exitus. Average of the emergency service fees of
smoking patients (x=92.788) was found to be higher than that of non-smoking
patients.
tur
Acil Servis
Sigara
Fagerstrom
Hizmet Bedeli
Emergency Medicine Department
Cigarette
Fagerstrom
Service Fee
Acil servise başvuran yetişkin hastalarda sigara içme prevalansı ve sigara içiciliğinin ekonomik boyutunu saptama çalışması
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/872
2017-01-05T01:00:16Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_201
Zorbozan, Onur
2017-01-04T06:12:24Z
2017-01-04T06:12:24Z
2013
Zorbozan O. Acil Servise başvuran akut ST segment yükselmeli miyokard infarktüsü hastalarında birincil perkütan koroner girişim zamanının değerlendirilmesi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2013.
http://hdl.handle.net/11684/872
Bu çalışmada 1 Ekim 2011-30 Eylül 2012 arasında Acil Servisimize başvuran akut ST segment yükselmesi olan miyokard infarktüsü (STEMĠ) hastalarında birincil perkütan koroner girişim (PKG) uygulanma süresinin tayini ve bu sürenin güncel tanı ve tedavi rehberlerine uygunluğunu değerlendirmek, aynı zamanda bu süreyi etkileyen faktörler ve bu sürenin morbidite ve mortalite üzerine etkilerini analiz etmek amaçlandı. Çalışmaya dahil edilen 167 olgunun %23.4‘ü kadın (yaş ort; 68, %76.6‘sı erkekti (yaş ort; 60.1Ortalama skoru kadın hastalarda 6, erkek hastalarda 3 idi ve ortalama TIMI skorunda cinsiyetler arasında anlamlı farklılık saptandı. Semptom-başvuru süresi 28 hastada 1 saatin altında, 47 hastada 1-2 saat arasında, 33 hastada 2-4 saat arasında, 13 hastada 6-12 saat arasında ve 29 hastada 12 saatin üzerindeydi. Ġstatistiksel olarak anlamlı olmamasına rağmen semptom-başvuru süresi uzadıkça yaş ortalaması ve 1 aylık mortalite arttı. Tüm olgularda ortalama EKG değerlendirme zamanı 3.25±2.63 dk., konsültasyon istem zamanı 3.06±3.21 dk., konsültan geliş zamanı 7.38±5.96 dk., aktivasyon zamanı 6.04±7.45 dk., laboratuar varış zamanı 27.14±21.86 dk., katater zamanı 10.6±4.43 dk., balon zamanı 12.12±5.80 dk., kapı–balon zamanı 68.8±28.8 dk. olarak saptandı. Aktivasyon ve laboratuar varış zamanı mesai saatlerinde mesai dışı saatlerdekinden anlamlı düzeyde daha kısaydı. Kapı-balon zamanı mesai dışı saatlerde, laboratuar varış zamanındaki uzamaya bağlı olarak, anlamlı düzeyde arttı. Tüm olguların %79.6‘sında kapı-balon zamanı hedef süre olan 90 dakikanın altında bulundu. Kapı-balon zamanı uzun olan hastalarda 1 aylık mortalite, TIMI skoruna göre hesaplanan beklenen 1 aylık mortaliteden daha yüksekti. Ayrıca, 112 ambulansı tarafından getirilen hastalarda ortalama EKG değerlendirme ve konsültasyon istem zamanı daha kısa, ortalama TIMI skoru daha yüksekti. Tersine, ayaktan başvuran hastalarda ortalama sistolik ve diastolik tansiyon değerleri daha yüksekti.
In this study, we aimed to determine the time of primary percutaneous coronary intervention (PCI) to assess this time for accordance with current diagnose and management guidelines, to analyse the factors that affect this time and to evaluate the effect of this time on morbidity and mortality in patients admitted to our Emergency Department with acute ST segment elevation myocardial infarction (STEMI) between October 2011 and October 2012. Of 167 cases, 23.4% were women (mean age; 68 ) and 76.6% were men (mean age; 60.1). The mean TIMI score was 6 in women and 3 in men and a significant difference was found on the mean TIMI score between the sexes. Symptom-application time was <1 hour in 28 patient, between 1 and 2 hours in 47, 2 and 4 hours in 33, 6 and 12 hours in 13 and >12 hours in 29. Although it didn‘t reach a statistical significance, the mean age and 1-month mortality were increasing with increased symptom-application time. In all cases, the mean ECG evaluation duration was 3.25±2.63 min, consultation request time was 3.06±3.21 min, consultant arrival time was 7.38±5.96 min, activation time was 6.04±7.45 min, arrival to laboratory time was 27.14±21.86 min, catheter time was 10.6±4.43 min, balloon time was 12.12±5.80 min and door to balloon time was 68.8±28.8 min. The mean activation and arrival to laboratory times were more shorter during working hours than off-times. Door to balloon time increased during off-times depend on increased arrival to laboratory time. Door to balloon time was under the target duration of <90 min in 79.6% of all cases. 1-month mortality rate was higher than expected 1-month mortality estimated for TIMI score in patients with increased door to balloon time. Also, the mean ECG evaluation duration and consultation request time was more shorter and the TIMI score was higher in patients taken by 112 ambulance. Conversely, the mean systolic and diastolic blood pressure values were higher in patients admitted as outpatient.
tur
STEMİ
PKG
Kapı-balon Zamanı
PCI
Door to Balloon Time
Acil servise başvuran akut st segment yükselmeli miyokard infarktüsü hastalarında birincil perkütan koroner girişim zamanının değerlendirilmesi
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/905
2017-01-11T01:00:28Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_201
Doğan, Serkan
2017-01-10T06:52:57Z
2017-01-10T06:52:57Z
2014
Doğan, S. Acil Servise araç içi trafik kazası nedeni ile başvuran hastalarda kan alkol düzeyi ile yaralanma ciddiyetinin ilişkisi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2014.
http://hdl.handle.net/11684/905
Acil servise araç içi trafik kazası (AİTK) ile başvuran hastalarda
kan alkol düzeyi ile yaralanma ciddiyeti, taburculuk ve ölümün ilişkisini belirlemek
ve hastaların bakımında, sonuçlandırılmasında daha dikkatli ve planlı olmak
amacıyla 15.09.2011–14.09.2012 tarihleri arasında ileriye dönük olarak yapılmıştır.
Çalışmaya 18 yaş ve üstü tüm AİTK geçirenler alınmıştır. Toplam 324 hastanın
210’u erkekti. 52’si (%16) alkollüydü. Alkol alımı en fazla (%26) 35-44 yaş
grubundaydı. Alkollü kazaların en sık (%32.2) saat 00:00-07:59 arasında olduğu
saptandı (p<0.05). Alkollülerde genel durum %42.9 oranla daha kötüydü (p<0.05).
Alkolsüzlerde Glasgow Koma Skalası (GKS) 14.50±0.12 iken alkollülerde
12.84±0.61 olup ağır (201 mg/dl ve üzeri) alkollülerde ise 11.66±1.40 olduğu
görüldü (p<0.05). Alkolsüzlerde Düzeltilmiş Travma Skoru (DTS) 7.67±0.50 iken
alkollülerde 6.97±0.29 olup ağır alkollülerde 6.04±0.81 olduğu görüldü (p<0.05).
Alkolsüzlerde Yaralanma Ciddiyet Skoru (YCS) 3(0-57) iken alkollülerde 6(0-66)
olup ağır alkollülerde 14(2-66) olduğu görüldü (p<0.05). Alkolsüzlerde Travma
Skoru Yaralanma Ciddiyet Skoru (TSYCS) 96.38±0.84 iken alkollülerde 87.37±3.85
olup ağır alkollülerde 77.08±9.75 olduğu görüldü (p<0.05). Alkollülerde ekstiremite
travmaları (%21.5) daha fazlaydı (p<0.05). Alkollülerde konsültasyon medyan değeri
1(0-5) iken alkolsüzlerde 0(0-7) olarak belirlendi (p<0.05). Hastaneye yatanların
%30.3’ünün, opere olanların %50’sinin ve ölenlerin %45.5’inin alkollü olduğu
saptandı (p<0.05). Alkolsüzlerde hizmet bedeli 242.23 TL. iken alkollülerde 510.04
TL. saptandı (p<0.05). Alkollülerde yaralanma ciddiyeti, hizmet bedeli, yatış,
ameliyat, ölüm ve sakatlık oranları daha fazladır. Kan alkol düzeyi Acil Tıp
hekimlerine bu hastaların bakımında ve sonuçlandırılmasında daha dikkatli ve planlı
davranmak adına yol gösterici olabilir.
In thıs
prospective cohort study, we compared blood alcohol concentration (BAC) and
injury severity, tests, imagings, mortality and clinical outcomes in patients suffered
from motor vehicle accidents (MVA). In the emergency department, 18 and older
and MVA victims were included during September 15th 2011-September 14th 2012.
We have 324 patients in total. 210 (%64.8) of them were male. Rate of intoxicated
patients with alcohol was %16 (n=52). Alcohol ingestion was maximum (%26)
between 35-44 yo. The most common time period (%32.2) was 00:00-07:59 am for
intoxicated drivers who were consulted in emergency department (p<0.05).
Intoxicated patients were more critical (%42.9) clinic conditions than nonintoxicated
group (p<0.05). GCS scores were 14.50±0.12, 12.84±0.61 and
11.66±1.40 for non-intoxicated, intoxicated and heavily intoxicated (BAC≥201
mg/dL) patients respectively. Revised Trauma Scores were 7.67±0.50, 6.97±0.29 and
6.04±0.81 for non-intoxicated, intoxicated and heavily intoxicated patients
respectively. Injury Severity Scores were 3 (0-57), 6 (0-66) and 14 (2-66) for nonintoxicated,
intoxicated and heavily intoxicated patients respectively. Trauma Scores
Injury Severity Scores were 96.38±0.84, 87.37±3.85 and 77.08±9.75 for nonintoxicated,
intoxicated and heavily intoxicated patients respectively. Extremity
trauma (%21.5) was more common in alcoholic patients (p<0.05). Median number of
consultation was 1 (0-5) for alcoholics and 0 (0-7) for non-alcoholics (p<0.05).
%50.0 of operated %45.5 of died and %30.3 of inpatients were alcoholic. Mean
medical cost in emergency department was 510.04 TL for alcoholics although it was
242.23 TL for non-alcoholics. Injury severity, medical cost, rate of hospitalisation,
operation and morbidity were seen more common in alcoholic group. Emergency
physicians must be aware of BAC for these critical outcomes.
tur
Kan Alkol Düzeyi
AİTK
Yaralanma Ciddiyeti
Acil Servis
BAC
MVA
Injury Severity
Emergency Department
Acil servise araç içi trafik kazası nedeni ile başvuran hastalarda kan alkol düzeyi ile yaralanma ciddiyetinin ilişkisi
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1023
2017-06-06T00:00:44Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_201
Çağlayan, Turgay
2017-06-05T06:36:14Z
2017-06-05T06:36:14Z
2016
Çağlayan, T. Acil serviste hemorajik ve iskemik serebrovasküler hastalık tanısı alan hastalarda kan laktat düzeyinin prognoz üzerine etkisi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2016.
http://hdl.handle.net/11684/1023
Çalışmamızın amacı iskemik ve hemorajik inme tanısı alan hastalarda, venöz kan laktat değerinin prognoz üzerine etkisinin araştırılmasıdır. Çalışmamıza, ESOGÜ acil servisine başvuran ve 12 saatten kısa süreli iskemik veya hemorajik inme tanısı alan 18 yaş üstü hastalar dahil edildi. Hastaların demografik bilgileri, ilk başvuru, 24 ve 72. saat venöz kan laktat düzeyleri ve NIHSS’i, BT bulguları, ilk başvuru ve 3. ay mRs’si kayıt edildi ve aralarındaki ilişki değerlendirildi. Çalışmaya 51’i (%58) erkek, 72’si (%81,8) iskemik, 16’sı (%18,2) hemorajik inme tanısı alan toplam 88 hasta dahil edildi. Çekilen BBT’de iskemik inme tanısı alan 56 (%63,6) hastada, enfarkt alanı MCA sulama alanının 1/3’ünden küçük, 9 (%10,2) hastada 1/3-2/3’ü arasında, 7 (%8) hastada 2/3’ünden büyük idi. Hemorajik inme tanısı alan 16 hastanın ise 12 (%13,6)’sinde intraparankimal, 4 (%4,5)’ünde subaraknoid kanama tespit edildi. Başvuru, 24 ve 72 saat venöz kan laktat düzeyleri sırasıyla: 1,98±1,36 mmol/L, 1,63±0,77 mmol/L, 1,41±0,56 mmol/L idi. Venöz kan laktat düzeylerinin zamanla azaldığı ve bunun da istatistiksel olarak anlamlı olduğu tespit edildi (0-24 Saat p=0,019, 0-72 saat p<0,001). İskemik inmeli hastlarda ilk başvuru venöz kan laktat düzeylerinin; enfarkt alanı büyüklüğü MCA sulama alanının 2/3’ünden büyük olanlarda, 1/3’ünden küçük olanlara göre daha yüksek olduğu (p=0,018) tespit edildi. Hemorajik inmelerde ise ilk başvuru venöz kan laktat düzeylerinin subaraknoid kanamalarda, intraparankimal kanamalara göre daha yüksek olduğu (p=0,047) tespit edildi. Başvuru, 24 ve 72. Saat laktat düzeyleri ile NIHSS ve mRs arasında anlamlı ilişki tespit edilemedi. İnme hastalarında NIHSS ve mRS ile ilişkisi bulunamayan venöz kan laktat düzeyi ölçümü, kanama tipi ve iskemik enfarkt alanı büyüklüğünün belirlenmesinde ve inme yönetiminde acil tıp hekimlerine yardımcı olabilir.
The aim of our study is to investigate the relationship between venous blood lactate levels (VBLL) and prognosis in stroke patients. The stroke patients over 18 years of age admitted to the ESOGU ED, and with the diagnosis <12 hours before admission between 01.12.201430.11.2015 were included. The demographic features, the VBLL and NIHSS at admission, following 24 and 72h, the CT findings, the mRs at admission and following 3 months were recorded and the relationships between them were evaluated. Totally 88 patients, of whom 51(58%) were male and 72(81.8%) were diagnosed with ischemic, 16(18.2%) and hemorrhagic stroke, were included. The infarct size was evaluated on CT; in 56(63.6%) patients <1/3 of the MCA territory, in 9(10.2%) patients between 1/3-2/3 of the MCA territory, in 7(8%) patients >2/3 of the MCA territory. Also 12 (13.6%) patients with intraparenchymal hemorrhage and 4(4.5%) patients with subarachnoid hemorrhage, were diagnosed with hemorrhagic stroke on CT. The VBLL were 1.98 ± 1,36mg/dl, 1.63 ± 0,77mg/dl and 1.41 ± 0,56mg/dl at admission, following 24 and 72h, respectively. It was detected that VBLL decreases with time as statistically significant (p=0.019 between 024h and p<0.001 between 072h). The VBLL at admission in patients with ischemic stroke were detected higher in the patients with the infarct size >2/3 of the MCA territory than the patients with the infarct size <1/3 of the MCA territory (p=0.018). The admission VBLL in hemorrhagic stroke were detected higher in the subarachnoid hemorrhage than the intraparenchymal hemorrhage (p=0.047). No significant correlation could be detected between the VBLL at admission, following 24 and 72h with NIHSS and mRs. VBLL measurement, which's correlation can not be found with NIHSS and mRs, but can help emergency physicians in determining the type of bleeding, ischemic infarct size and management of stroke.
tur
İnme
Laktat
NIHSS
mRs
Stroke
Lactate
Acil serviste hemorajik ve iskemik serebrovasküler hastalık tanısı alan hastalarda kan laktat düzeyinin prognoz üzerine etkisi
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1090
2017-08-22T00:00:38Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_201
Çanakçı, Mustafa Emin
2017-08-21T12:18:22Z
2017-08-21T12:18:22Z
2016
Çanakçı, M.E. Triaj kategorisi 3 (acil olmayan) olarak değerlendirilen hastalarda psikiyatrik hastalık yaygınlığının prime md ölçeği ile değerlendirilmesi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2016.
http://hdl.handle.net/11684/1090
Acil servisimize başvuran triaj kategorisi 3 olan hastaların psikiyatrik hastalık oranları yaygınlığının değerlendirilmesi amaçlandı. Çalışma gözlemsel ve prospektif olarak planlandı. Acil servisimize 11.12.2015-10.03.2016 tarihleri arasında başvuran, triajda yeşil alan olarak değerlendirilen, herhangi bir psikiyatrik hastalık tanısı olmayan ve onam veren 18 yaş üstü hastalar Prime MD ölçeği ile değerlendirildi. Çalışma başlamadan önce ölçekle ilgili personel eğitimi verildi. Hastanın acil servis süreci tamamlandıktan sonra taburculuk öncesinde hasta bakımında görev almamış bir asistan doktor tarafından ölçek formları uygulandı. 3 aylık sürede yeşil alanımıza 14067 hasta başvurdu ve 4320’si çalışmaya dahil olmayı kabul etti. Hastaların %54.1’i kadın, %45.9’u erkekti. Yaş ortalaması 30.03±11.7 idi. %39.5’i üniversite mezunu idi. Özgeçmişte %84.3’ünde herhangi bir ek hastalık yoktu. Ölçek değerlendirmesinde %44.1 hastada en az bir psikiyatrik hastalık saptandı. Prime MD ölçeğine göre en fazla saptanan tanılar %24.7 ile minör depresyon, %12.2 ile majör depresyon idi. Duygudurum bozuklukları, anksiyete bozuklukları ve somatoform bozuklukların kadınlarda erkeklere göre, alkol kötüye kullanımının ise erkeklerde kadınlara göre anlamlı düzeyde fazla olduğu saptandı. Özgeçmişinde süregen ek hastalık varlığının alkol kötüye kullanımı dışında tüm modüllerde psikiyatrik hastalık oranında anlamlı artışa neden olduğu görüldü. Çalışmamızda Prime MD ölçeği kullanılarak acil servis kalabalığına yol açtığı düşünülen kategori 3 hastaları arasında azımsanmayacak derecede en az bir psikiyatrik bozukluk saptandı. Ciddi acil patolojisi bulunmayan ve psikiyatrik hastalığı olanlar hastane çalışanlarında yorgunluğa ve gerçek acil vakalara yeterince zaman ayrılamamasına neden olmaktadır. Ek olarak önemsenmeyen bu hasta grubunun aslında psikiyatrik hastalıkları olduğu fark edilmemektedir. Hastaların acil servise gezinti amaçlı gelmediği anlaşılmalı hastaların yardım çığlığına kulak verilmelidir.
The aim of the study is to define the prevalence of psychiatric disorders in the patients without active psychiatric illness admitted to our fast track area. The study was planned as observational and prospective design. Older than 17 yo and patients without active psychiatric illness admitted to fast track area of emergency department(ED) between Dec 11th 2015 - Mar 10th 2016 were assessed by Prime MD questionnaire after their consent. The residents were trained about the scale before the study. After the patient's ED process completed and before discharge, forms were applied by residents who has not involved in patient’s medical care. 14067 patients were admitted in fast track and 4320 of them included. 54.1% of patients was female and 45.9% was male. The mean age was 30.03 ± 11.7. 39.5% was a university degree. 84.3% no chronic illness. At least one psychiatric disorder on the scale was 44.1%. The most frequent diagnoses were minor depression (24.7%), major depression (12.2%). Mood disorders, anxiety disorders and somatoform disorders were found significantly higher in women compared to men (p<0.05). The presence of chronic medical state was found as a cause of increased psychiatric disorders significantly in all modules except alcohol abuse. Using Prime MD, at least one psychiatric disorder with a substantial degree was detected in category 3 patients. Neurotic disorders were observed more in women than men. In general, medical staff thinks these patients make a crowded and fatigue in ED do not have enough time for real emergencies. On the other side, patients with psychiatric illnesses think themselves urgent and in a serious pathological condition. In addition fast track patients can have serious medical problems. We should assesed carefully for organic pathologies. This visit is not a trip but shouting for help.
tur
Kategori 3 Hasta Grubu
Acil Servis
Prime MD Ölçeği
Hızlı Bakı Alanı
Category 3 Patient Group
Emergency Medicine
Prime MD
Fast Track
Acil serviste triaj kategorisi acil olmayan (kategori 3) hasta grubunda prime-md değerlendirme ölçeği aracılığı ile ruhsal bozuklukların yaygınlığının araştırılması
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1151
2017-11-18T01:00:17Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_201
Dolgun, Hakan
2017-11-17T05:30:54Z
2017-11-17T05:30:54Z
2017
Dolgun, H. Acil Serviste New York Heart Association klinik kalp yetersizliği sınıflaması ve Pro-BNP değerinin odaklanmış akciğer ultrasonundaki “B çizgileri” sayısı ile uyumu: ileriye dönük, kesitsel çalışma. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2016.
http://hdl.handle.net/11684/1151
Çalışmamızda acil serviste New York Heart Association (NYHA)
klinik kalp yetersizliği sınıflaması ve Pro-BNP değerinin odaklanmış akciğer
ultrasonundaki “B çizgileri” sayısı ile uyumunun incelenmesini amaçladık.
Nisan 2015 – Temmuz 2016 tarihleri arasında nefes darlığı yakınmasıyla Eskişehir
Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Servisi’ne başvuran, kalp yetersizliği
tanılı 18 yaş ve üstü hastalar ileriye dönük olarak alındı. Çalışma gücünün 0.95
olması için gerekli gönüllü sayısı 138 olarak belirlendi. B çizgi sayıları 4C konveks
almaç kullanılarak tedaviye başlamadan önce ölçülerek “BLUE Protokolü”nde
belirtilen BLUE noktalarına göre “sağ üst”, “sağ alt”, “sağ yan”, “sağ arka”, “sol
üst”, “sol alt”, “sol yan” ve “sol arka” şeklinde kaydedildi. Klinik kalp yetersizliği
sınıflamaları NYHA sınıflaması uygulanarak hesaplandı, Pro-BNP ölçümleri hastane
acil biyokimya laboratuvarında çalışıldı. Çalışmaya alınan hastaların 92’si erkek (%
64.3), 51’i kadındı (% 35.7). Akciğer ultrasonundaki B çizgi sayısının NYHA
sınıflaması değerleriyle sağ üst, sağ alt, sağ yan, sağ arka, sol üst, sol alt, sol yan ve
sol arka bölgeler için (sırasıyla r=0.910, r=0.905, r=0.881, r=0.908, r=0.882,
r=0.892, r=0.881 ve r=0.895) kuvvetli bir ilişki içerisinde olduğu saptandı (p<0.001).
Pro-BNP değerlerinin de (sırasıyla r=0.796, r=0.764, r=0.747, r=0.791, r=0.727,
r=0.746, r=0.773 ve r=0.784) kuvvetli bir ilişki içerisinde olduğu saptandı (p<0.001).
NYHA evreleri ile B çizgileri sayısı incelendiğinde, B çizgi sayılarının her evre için
önemli düzeyde farklı olduğu bulundu (p<0.001). Akciğer ultrasonundaki B çizgi
sayısının, NYHA evreleri ve Pro-BNP değerleriyle kuvvetli bir şekilde ilişkili olduğu
bulunmuştur. Hasta başında yapılan akciğer ultrasonu ile hastanın kalp yetersizliğine
bağlı klinik şiddeti hakkında kuvvetli bir öngörü sağlanmaktadır.
Aim of this study is to determine the correlation between New York
Heart Association (NYHA) Functional Classification and pro-BNP levels with
number of B-lines on bedside lung ultrasound. This study has a prospective and
cross-sectional design. We studied patients from April 2015 to July 2016 in Eskisehir
Osmangazi University Emergency Department. Patients older than 17 yo with
shortness of breath and heart failure diagnosis in past medical history were included.
Younger than 18 yo, pregnants and patients unwilling to give a consent were
excluded. Power analysis was 0.95 for 138 patients. Ultrasonographic application of
patients was performed after the physical exam and before starting treatment. All
ultrasound applications performed by emergency physicians using Vivid E machine
and 4C convex probe. As defined by BLUE protocol 8 views were recorded. Total of
143 patients were included. 92 of them (64.3%) were male and 51 (35.7%) were
female. NYHA classification and number of B lines on the upper right, lower right,
lateral right, posterior right, upper left, lower left, lateral left, and posterior left were
highly correlated (r=0.910, r=0.905, r=0.881, r=0.908, r=0.882, r=0.892, r=0.881 and
r=0.895 respectively) (p<0.001). Pro-BNP values were also highly correlated with Blines
(r=0.796, r=0.764, r=0.747, r=0.791, r=0.727, r=0.746, r=0.773 and r=0.784
respectively) (p<0.001). When the number of B-lines with NYHA classes are
analyzed, the number of B-lines were significantly different for each class (p<0.001).
Pro-BNP levels and NYHA classification, was found to be strongly correlated with
B-line numbers on lung ultrasound. Bedside lung ultrasound provides a strong
prediction about the clinical severity of the patient's heart failure.
tur
Kalp Yetersizliği
Akciğer Ultrasonu
Acil Servis
Heart Failure
Lung Ultrasound
Emergency Department
Acil serviste New York heart association klinik kalp yetersizliği sınıflaması ve pro-bnp değerinin odaklanmış akciğer ultrasonundaki “B çizgileri” sayısı ile uyumu : ileriye dönük, kesitsel çalışma
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1381
2018-03-03T01:00:32Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_201
Arslan, Ebubekir
2018-03-02T07:11:10Z
2018-03-02T07:11:10Z
2016
Arslan, E. Acil servise başvuran üst gastrointestinal sistem kanamalı hastalarda kapı-endoskopik terapötik işlem zamanının hasta prognozu üzerine etkisi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2016.
http://hdl.handle.net/11684/1381
Çalışmamızdaki amaç, varis dışı akut üst GİS kanaması ile acil servise başvuran hastalarda, epidemiyolojik özelliklerin ve erken dönemde endoskopinin yararının belirlenmesidir. Prospektif olarak, etik kurul onayı alındıktan sonra, 2016 yılında acil servise üst GİS kanama şikayetleriyle başvuran, 18 yaş üstü, ve takibinde endoskopi uygulanan hastalar onamları alınarak incelendi. Hastaların demografik özellikleri, komorbid hastalıkları, vital bulguları, nazogastrik aspirat içeriği, gaita tipi, risk skorları, endoskopi uygulama zamanları ve prognostik parametreleri kaydedildi. Çalışmaya alınan 104 hastanın %57.7’si erkek ve yaş ortalamaları 58.63 idi. Hastaların %69.2’sinde ek hastalık, %43.3’ünde NSAİD kullanımı mevcuttu. Endoskopik işlem zamanı ile mortalite, transfüzyon ihtiyacı, tekrar kanama, cerrahi müdahale gerekliliği açısından bir farklılık saptanmadı. Ancak erken endoskopi uygulanan hastalarda; yatış gün sayıları (p=0.011) ve tedavi maliyetleri (p=0.030) açısından farklılık saptandı. Glasgow Blatcfhord risk skoruna göre, yüksek riskli 60 hastanın yer aldığı grubun, endoskopi yapılma sürelerine göre prognozları karşılaştırıldığında; geç endoskopi yapılan hastaların hastane yatış sürelerinin istatiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek olduğunu saptadık (p=0.033). Ancak transfüzyon ihtiyacı, tekrar kanama oranları ve tedavi maliyetleri açısından, istatiksel olarak anlamlı fark bulunamadı (sırasıyla p=1.000; p=0.077; p=0.330). Hastalarımızın hiçbirinde cerrahi müdahale gereksinimi ve mortalite olmamıştır. Acil servise başvuran akut GİS kanamalı hastalarda, erken terapötik endoskopik işlem, tanı ve tedavideki doğru ve başarılı sonuçlar için kaçınılmaz bir metottur. Özellikle yüksek riskli hastalarda uygulanan endoskopik terapötik işlemlerin, prognoza olumlu etkisi daha fazladır.
The purpose of our study is to determine the benefit of endoscopy in early stage and the epidemiological characteristics of patients with non-variceal acute upper gastrointestinal bleeding, who apply to the emergency department. Patients above the age of 18, who applied to the emergency department in 2016 with upper gastrointestinal bleeding, and applied endoscopy in their follow-up, were examined prospectively by taking their consents after obtaining the approval of the ethics committee. The demographic characteristics of patients, comorbid diseases, vital signs, content of nasogastric aspirates, gaita type, risk scores, endoscopy practice time and prognostic parameters were recorded. 57.7 % of the 104 patients were male and the average age was 58.63. 69.2% of patients was detected with additional diseases, 43.3% of them was using NSAIDs. There were not any differences in terms of endoscopic procedure time and mortality, rebleeding, the need for transfusion and the need for surgery intervention. On the other hand, it was detected difference in the patients applied endoscopy in early period in terms of the number of hospitalisation days (p=0.011), and the cost of treatment (p = 0.030), and a significant decrease was observed. According to Glasgow Blatcfhord risk score, when the prognosis of 60 patients undergoing high-risk group were compared in terms of the duration of endoscopy; we detected that the duration of hospitalisation of the patients applied endoscopy in late period was found to be statistically significantly higher (p = 0.033). However, there were no statistically significant differences in transfusion requirement and the rates of rebleeding and treatment costs, respectively (p = 1.000, p = 0.077, p = 0.330). There was no need for surgical intervention, and mortality did not ocur. In patients with acute gastrointestinal bleeding admitted to the emergency room, early therapeutic endoscopic procedure is an essential method for accurate diagnosis and successful treatment results. In particular, the endoscopic therapeutic procedures applied in high-risk patients have more positive effect on patient prognosis.
tur
Hematemez
Melena
Erken Endoskopi
Mortalite
Transfüzyon İhtiyacı
Hematemesis
Early Endoscopy
Mortality
Transfusion Needs
Acil servise başvuran üst gastrointestinal sistem kanamalı hastalarda kapı-endoskopi süresinin hasta prognozu üzerine etkisi
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1468
2018-04-14T00:00:17Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_201
Koruk, Ruşengül
2018-04-13T05:49:36Z
2018-04-13T05:49:36Z
2017
Koruk, R. Acil servise başvuran hastalarda kontrastlı bilgisayarlı tomografi sonrası opak nefropatisi olasılığı, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Acil Tıp Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2017.
http://hdl.handle.net/11684/1468
Kontrast madde nefropatisi (KMN) kontrast madde (KM) kullanımı takiben 48-72 saat sonra oluĢan bazal kreatinin seviyesinde %25‘ten fazla artıĢ veya >0.5mg/dL artıĢ ile tanısı koyulur. Güncel literatürde acil serviste KMN sıklığı ile ilgili çalıĢmalar oldukça sınırlıdır. Bizde çalıĢmamızda acil serviste KMN sıklığını değerlendirmek ve acil servis uygulamalarında KMN riski olan hastaları öngörmeyi amaçladık. ÇalıĢmamız ileriye dönük olarak 01.09.2015-30.03.2016 tarihleri arasında acil servise baĢvuran bilgisayarlı tomografi (BT) çekilen 18 yaĢ üstü hastalarda yapıldı. ÇalıĢma gücünün 0.95 olması için gerekli gönüllü sayısı kontrastlı BT ve kontrastsız BT çekilen her grup için en az 160 olarak belirlendi. ÇalıĢmamıza her grup için 171 olmak üzere toplamda %49.1‘u (n=168) kadın 342 hasta alındı. Her iki grubunda BT çekiminden önceki, 24. saat ve 48. saat üre ve kreatinin değerleri kayıt edildi. KM verilen grubun 14‘ ünde (%8.1), almayan grupta ise 12‘ sinde (%7) nefropati geliĢtiği saptandı. Her iki grup arasında nefropati geliĢimi açısından fark saptanmadı (p=0.838). KM verilen grupta KMN geliĢimi açısından hastane yatıĢı (p=0.030), ileri yaĢ (p=0.026), anemi (p=0.045), lökositoz (p=0.005), GFH düĢüklüğü (p=0.028) risk faktörü olarak saptanırken, cinsiyetler (p=0.481), ek hastalıklar, hipotansiyon (p=0.728), caval indeks (p=0.66), kan laktat düzeyi (p=0.373) ve hastane yatıĢ süreleri (p=0.190) arasında istatiksel anlamlı bir fark saptanmadı. KM verilmeyen grupta nefropati geliĢimi açısından anemi (p=0.003), hastane yatıĢı (p=0.039), lökositoz (p=0.007) risk faktörü olarak saptanırken, yaĢ (p=0.498), cinsiyet (p=0.481), hastane yatıĢ süresi (p=0.340), kan laktat düzeyi (p=0.430), hipotansiyon (p=0.711), caval indeks (p=0.355), GFH (p=0.918) arasında istatiksel olarak anlamlı bir fark saptanmadı. Her iki grupta da acil servisten taburcu olan hastalarda nefropati tespit edilmedi. Acil serviste KMN için hidrasyon, sodyum bikarbonat ve NAC tedavisi alan ve almayan hastalar karĢılaĢtırıldığında bir fark saptanmadı (p=0.051). Koruyucu tedavi alan hastalar kendi arasında karĢılaĢtırıldığında aldıkları tedavi arasında KMN açısından fark saptanmadı (p=0.066).
Contrast induced nephropathy (CIN) is diagnosed with an increase of more than 25% or 0.5 mg/dL in the basal creatinine that develops after 48-72 hours following the use of contrast agent (CA). In the current literature, studies on the frequency of CIN in emergency are limited. We aimed to evaluate this in emergency and to predict patients at risk for CIN. Our prospective study was performed in patients over the age of 18 applying to emergency between 01.09.2015-30.03.2016 and having CT. The number of volunteers required to have a power of 0.95 was determined as 160 for each group with CE and unenhanced CT. A total of 342 patients was enrolled, 171 for each and 49.1% was women (n=168). Urea and creatinine values were recorded in both groups before the CT, at 24 hours and 48 hours. Nephropathy was detected in 14 patients (8.1%) of the group receiving CA and 12 (7%) of the non-receiving group. There was no difference in the nephropathy development between the two groups (p=0.838). In the group receiving CA, the risk factors for CIN were found to be hospitalization (p=0.030), advanced age (p=0.026), anemia (p=0.045), leukocytosis (p=0.005), and low GFR (p=0.028). No statistically significant difference was detected between the sexes (p=0.481), additional diseases, hypotension (p=0.728), caval index (p=0.66), blood lactate (p=0.373) and hospitalization durations (p=0.190). Anemia (p=0.003), hospitalization (p=0.039) and leukocytosis (p=0.007) were found to be risk factors for the nephropathy development in the group without CA. In terms of age (p=0.498), gender (p=0.481), duration of hospital stay (p=0.340), blood lactate (p=0.430), hypotension (p=0.711), caval index (p=0.355) and GFR (p=0.918), there were no statistically significant differences. In both groups, nephropathy was not detected in discharged patients. There was no difference (p=0.051) between the patients who received hydration, sodium bicarbonate and NAC and those who did not. There was no difference between the treatments (p=0.066) in terms of CIN when the patients receiving the preventive treatment were compared with each other.
tur
Kontrast Madde Nefropatisi
Acil Servis
Kontrastlı Bilgisayarlı Tomografi
Contrast Induced Nephropathy
Emergency Department
Contrast- Enhanced Computerized Tomography
Acil servise başvuran hastalarda kontrastlı bilgisayarlı tomografi sonrası opak nefropatisi olasılığı
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1541
2018-06-09T00:00:35Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_201
Çatal, Emre
2018-06-08T05:28:28Z
2018-06-08T05:28:28Z
2017
Çatal, E. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Acil servisine 1 yıl boyunca başvuran akut dekompanse kalp yetersizliği vakalarının ileriye dönük gözlemsel incelenmesi, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Acil Tıp Anabilim Dalı, Tıpta Uzmanlık Tez, Eskişehir, 2017.
http://hdl.handle.net/11684/1541
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Hastanesi Acil Servisinde bir yıllık sürede, acil serviste akut kalp yetersizliği yönetimi yapılan ve onam veren 18 yaş üstü hastalar çalışmaya alınmıştır. Çalışmada hastaların demografik ve klinik özellikleri, acil servis süreçleri ve taburculuk sonrası 3-6 aylık periyodları kayıt altına alınmıştır. Toplam 734 hasta çalışmaya dâhil edilmiştir. Hastaların %55 (404)’ ü erkekti. Yaş ortalaması erkek popülasyon için 73.3, kadın popülasyon için 71.3 idi. % 77.4’ü 65 yaş üzerindeydi. 65 yaş üstü grupta 3-6 ay arası ölme riski 4.72 kat fazlaydı (OR=4.720;1.118-19.935 %95 CI). Hastaların %52.7 (387)’sinde yeni tanı (de novo) kalp yetersizliği (YKY) bulundu. Bu grupta tetikleyici olarak kontrolsüz hipertansiyon %57.6, akut koroner sendrom % 30, KOAH alevlenme 22.7, akut pulmoner emboli %3.1 bulundu. Akut dekompanse kalp yetersizliği grubunda nedenlere bakıldığında kontrolsüz hipertansiyon 69.2, diyet uyumsuzluğu ise %53 ve taşiaritmi varlığı (%25.9) ön planda idi. YKY grubu KKY grubuna göre acil serviste daha uzun sürede diüretik (p<0.012), nitrat (p<0.006) ve asetilsalisilik asit (p<0.003) ile karşılaştı. Acil Servisten perkutan koroner girişim planı YKY grubunda KKY grubuna göre daha fazlaydı (sırayla %17.6 ve %10.1) (p=0.003 OR 0.523;0.338-0.809 %95 CI).YKY grubu KKY grubuna göre ortalama 16 dakika daha fazla acil serviste kaldı (p>0.47). 30 dakikadan önce verilen diüretik ve nitratın acil serviste kalış süresini anlamlı olarak azalttığı görüldü (sırayla p=0.001 ve p=0.001). 3 ve 6 aylık ölüm oranlarına bakıldığında YKY ve KKY grupları arasında anlamlı fark yoktu. 3 ve 6 aylık dönemde tekrar başvurular incelendiğinde KKY grubu YKY grubuna göre daha sık acil servise gelmiştir (0-3 aylık dönem sırayla %50.6 ve %38.5, p=0.002) (4-6 aylık dönem sırayla %47.9 ve %35.8, p=0.003). Elde edilen bulgular ışığında, kalp yetersizliği hakkında farkındalığının arttırılarak, acil serviste kalış süresinin ve tekrarlayan acil servis başvurularının azaltılabileceği öngörülmüştür. Özellikle 65 yaş üstü hastalarda 4-6 aylık ölüm oranı riskinin dikkate değer ölçüde fazla olması, bu yaş grubunda daha dikkatli olunması gerekliliğini öngörmüştür.
We report an original research of prospective observational study of heart failure cases in a tertiary hospital emergency department (ED). Patients 18 yo and older with heart failure management in ED after informed consent were included. 55% (404) of total 734 patients was male. The mean age was 73.3 for the male and 71.3 for the female population. 77.4% were over 65 yo. The risk of death for 4-6 months was higher in the group above 65 yo (OR = 4.720, 1.118-19.935 95% CI). 52.7% of the patients had newly diagnosed heart failure (de novo HF). In this group, HF was triggered by uncontrolled hypertension (57.6%), acute coronary syndrome (30.0%), COPD exacerbation (22.7%), and acute pulmonary embolism (3.1%). Acute decompensated heart failure (AHF) was triggered by uncontrolled hypertension (69.2%), dietary incompatibility (53%) and tachyarrhythmia (25.9%). De novo HF was treated late on diuretic (p<0.012), nitrate (p<0.006) and acetylsalicylic acid (p<0.003). Percutaneous coronary intervention planning was higher in the de novo HF compared to AHF (17.6% and 10.1%, respectively) (OR=0.523, 0.338-0.809 95% CI). De novo HF had longer stay (16 min average) than AHF (p<0.47). Duration of stay in the ED was shorter when diuretic (p<0.001) and nitrate given in 30 minutes (p<0.001). There was no significant difference between the de novo HF and AHF at 4-6 months survival. However, the AHF had visited ED more frequently than de novo HF (50.6% and 38.5%, respectively at 0-3 month) and (47.9% and 35% respectively at 4-6 month, p=0.003). If the awareness about heart failure should be increased, the duration of emergency stay and the number of recurrent ED visits can be reduced. As the mortality risk of 4-6 month is considerably high especially in group older than 65, Everyone should take care for this group.
tur
Akut Kalp Yetersizliği
Acil Servis
Diüretik
Nitrat
Acute Heart Failure
Emergency Department
Diuretic
Nitrate
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi acil servisine 1 yıl boyunca başvuran akut dekompanse kalp yetersizliği vakalarının ileriye dönük gözlemsel incelenmesi
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1729
2020-03-05T01:00:20Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_201
Şen, Süleyman Esat
2020-03-04T09:00:14Z
2020-03-04T09:00:14Z
2012
Şen, S.E. Acil servise başvuran yaşlı hastaların çoklu ilaç kullanımının hastaların klinik süreçlerine etkisi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2011.
http://hdl.handle.net/11684/1729
ÇalıĢmanın amacı acil servise baĢvuran yaĢlı hastalarda çoklu ilaç kullanımının
hastaların klinik süreçlerine etkisini belirlemekti. ÇalıĢmaya yaĢ ortalaması
73,78±7,99 olan toplam 1060 hasta (508 (%48) kadın; 552 (%52) erkek) dahil edildi.
Verilerin standart bir Ģekilde toplanabilmesi için daha önce hazırlanan Çoklu Ġlaç
Kullanımı Klinik Değerlendirme Formu kullanıldı. Bu form ile hastaların demografik
özellikleri, baĢvuru yakınması, triaj sınıfı, yaĢadığı yer, bakım yardımcısı olup
olmadığı, GKS, SMMT ve EGYA skorları, daha önceden tanı aldığı hastalıkları,
konsültasyon yapılıp yapılmadığı, yapıldıysa konsültasyon sayısı ve konsültasyonu
yapan bölüm veya bölümlerin isimleri, istenen tetkikler, hastanın kullandığı ilaç
sayısı ve ilaçların isimleri, baĢvuru sırasında tanı konulan hastalıklar ve hastanın
sonlanım durumu kayıt edildi. Hastaların kullandıkları ilaç sayısı ile diğer klinik
parametreler karĢılaĢtırıldı. Hasta yaĢı arttıkça kullanılan ilaç sayısının yükseldiği
görüldü. Kadınlarda çoklu ilaç kullanımı daha yaygındı. Kullanılan ilaç sayısı ile
baĢvuru Ģikayeti, triaj sınıfı, yaĢam yeri, GKS, SMMT ve EGYA skorları,
konsültasyon istenip istenmediği, son tanı, acil serviste kalıĢ süresi ve klinik son
durum arasında istatistiksel olarak anlamlı bir iliĢki tespit edilmedi. Kullanılan ilaç
sayısı ile hastanın bakım yardımcısının olması ve daha önce sahip oldukları
hastalıklar arasında anlamlı bir iliĢki saptandı. Bakım yardımcısı olan hastalarda
kullanılan ilaç sayısı daha yüksekti. HT, DM, KAH, KKY, KOAH ve BY tanısı olan
hastaların az sayıda ilaç kullandığı (0-5 sayıda ilaç) belirlendi. Ayrıca kullanılan ilaç
sayısı arttıkça acil laboratuar kullanımı artarken, ilaç sayısının az olduğu grupta,
merkezi laboratuarı, hematoloji laboratuarı ve USG kullanım oranı daha yüksekti.
Fakat, kullanılan ilaç sayısı ile direkt grafi, BT, mikrobiyoloji laboratuarı, EKO,
farmakoloji laboratuarı, endoskopi ve MRG tetkiklerinin kullanımı arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir iliĢki saptanmadı.
The aim was to determine the effect of polypharmacy on clinical
course of patients who admitted to emergency department. Totally 1060 patients with
the mean age of 73,78±7,99 (508 women (48%) and 552 men (%52)) were included
the study. Pre-prepared Clinical Assessment of Polypharmacy Form was used to
collect the standardized data. By this form, demographics, admission complaints,
triage category, habitation, caregiver presence, GCS, SMMT and IDLA test scores,
pre-diagnosis, consultation information, the number of consultation, the name of
consultant departments, required investigations, the number of used medicine, the
name medicines, diagnosis and the outcome of patients were recorded. The number
of used medicine was compared with the other clinical parameters. The number of
medicine increased with increasing the age of patient. Polypharmacy was more
common in women. While no statistically significant association was found between
the number of used medicine and admission complaint, triage category, habitation,
GCS score, SMMT score, IDLA score, consultation information, last diagnosis,
duration of stay in emergency department and clinical outcome, there were
significant associations between the number of used medicine and caregiver presence
and pre-diagnosed disorders. Number of used medicine was higher in patients with
caregiver. It (0 to 5 medicines) was lower in patients diagnosed with HT, DM,
coronary artery disease, chronic obstructive pulmonary disorder and renal failure.
Also, while the usage of emergency laboratory increased with increasing the number
of used medicine, the rate of usage of central laboratory, hematology laboratory and
USG was higher in the group with lower medicine number. However, no statistically
significant association was determined between the number of used medicine and
usage of direct graphy, CT, microbiology laboratory, echocardiography,
pharmacology laboratory, endoscopy and magnetic resonance imaging.
tur
Acil Servis
Yaşlı
Çoklu İlaç
Aşırı Çoklu İlaç
Emergency Department
Geriatric
Polypharmacy
Excessive Polypharmcy
Acil servise başvuran yaşlı hastaların çoklu ilaç kullanımının hastaların klinik süreçlerine etkisi
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1878
2021-03-10T01:05:35Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_201
Kuas, Çağlar
2021-03-09T12:22:35Z
2021-03-09T12:22:35Z
2019
Kuas Ç. ‘Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Hastanesi Acil Servisinde, Künt Karın Travmalı Çocuk Hastaların Yönetiminde Laboratuvar Testlerinin, Solid Organ Yaralanmasındaki Etkinliğinin Bir Yıllık İleriye Dönük Gözlemsel Araştırılması.’ Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2019.
http://hdl.handle.net/11684/1878
Çalışmamızın amacı, künt karın travması nedeni ile acil serviste değerlendirilen çocuk hastalarda, laboratuvar tetkiklerinin solid organ yaralanmasının tespitindeki tanısal değerliliklerinin araştırılmasıdır. 1 yıl boyunca acil serviste, künt karın travması nedeni ile değerlendirilen hastalarda yürütülen ileriye dönük kesitsel tanısal değerlilik çalışmasıdır. Çalışmaya dahil edilen 323 hastanın 209’u (%63,9) kız, 118’i (%36,1) i ise erkekti. Hastaların ortanca yaşı 10 (ÇA: 7-15) olarak saptandı. En sık saptanan yaralanma mekanizması kazara olan düşmelerdi. Başvuru yakınması olarak saptanan karın ağrısı ve bulantı, fizik muayede saptanan karın duvarında harici lezyon, karında hassasiyet ve defansın karın içi yaralanmaları görmede istatiksel olarak anlamlı birer belirteç olduğu saptandı (p<0,05). BBT (Bilgisayarlı Batın Tomografisi) çekilen 283 hasta incelendiğinde; 27 (%9,5) hastada 35 patolojik bulgu saptandı. Toplamda 18 (%6,3) hastada ise batın içi yaralanma saptandı. Karın içi yaralanmalar arasında en sık karaciğer yaralanması saptandı. Hastaların yönetiminde kullanılan laboratuvar tetkiklerinden; ALT, AST, amilaz ve lipaz tetkiklerinin anormal saptanmasının, karın içi yaralanmaları ön görmede istatiksel olarak anlamlı olduğu saptanırken(p<0,05), çalışılan hiçbir tetkikin yeterli duyarlılık ve özgüllüğe sahip olmadığı görüldü. ALT’nin karın içi yaralanmalarının tespitindeki kestirim değeri >72,4 U/L olarak saptandı. Bu değerdeki duyarlılığı %61 (%95 GA: 36-83), özgüllüğü %90 (%95 GA: 85-93) olarak saptandı. AST’nin ise kestrim değeri >136,5 U/L olarak saptandı. Bu değerdeki duyarlılığı %67 (%95 GA: 41-87), özgüllüğü %72 (%95 GA: 67-78) olarak saptandı. Künt karın travması sonrası istenen laboratuvar tetkiklerinin karın içi yaralanmaları ön görmede iyi birer belirteç olmadığı saptanmıştır. Laboratuvar tetkiklerinin travma mekanizması, hastanın mevcut yakınmaları ve fizik muayene bulguları ile birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.
The aim of this study was to investigate the diagnostic value of laboratory tests for the detection of solid organ injury in pediatric patients who were evaluated in the emergency department for blunt abdominal trauma. This is a prospective cross-sectional diagnostic evaluation of patients who were evaluated for blunt abdominal trauma in emergency department for 1 year. Of the 323 patients included in the study, 209 (63.9%) were female and 118 (36.1%) were male. The median age of the patients was 10 years (IQR: 7-15). The most common injury mechanism was accidental falls. Abdominal pain and nausea, external lesion in abdominal wall, abdominal tenderness and defense were found to be statistically significant predictors of abdominal injuries (p <0.05). When 283 patients with CAT (Computed Abdominal Tomography) were examined; 35 pathological findings were found in 27 (9.5%) patients. In total, 18 (6.3%) patients had intra-abdominal injuries. The most common intraabdominal injuries were liver injuries. Laboratory tests used in the management of patients; while abnormal detection of ALT, AST, amylase and lipase tests were found to be statistically significant in predicting intra-abdominal injuries (p <0.05), it was observed that none of the investigations had sufficient sensitivity and specificity. The predictive value of ALT for the detection of intraabdominal injuries was> 72.4 U / L. The sensitivity and specificity were 61% (95% CI: 36-83) and 90% (95% CI: 85-93), respectively. The predictive value of AST was found to be> 136.5 U / L. The sensitivity and specificity were 67% (95% CI: 41-87) and 72% (95% CI: 67-78), respectively. Laboratory tests performed after blunt abdominal trauma were not good markers for predicting intra-abdominal injuries. The laboratory tests should be evaluated together with the trauma mechanism, the patient's present complaints and physical examination findings.
tur
Çocuk Travma
Karın Travması
AST
ALT
Tomografi
Pediatric Trauma
Abdominal Trauma
Tomography
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Hastanesi acil servisinde, künt karın travmalı çocuk hastaların yönetiminde laboratuvar testlerinin, solid organ yaralanmasındaki etkinliğinin bir yıllık ileriye dönük gözlemsel araştırılması
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3973
2022-07-30T00:01:00Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_201
Kaya, Şeyhmus
2022-07-29T08:03:52Z
2022-07-29T08:03:52Z
2010
Kaya, Ş. Acil Servis’ e künt toraks travması ile başvuran hastalarda pnömotoraksın görüntüleme yöntemleriyle değerlendirilmesi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2010.
http://hdl.handle.net/11684/3973
Acil serviste (AS) künt göğüs travması ve pnömotoraksın (PNX) değerlendirilmesi ile ilgili çok az çalışma yapılmıştır. Bu çalışmanın amacı künt göğüs travması ile AS' e başvuran hastalarda PNX teşhisinde göğüs ultrasonografisinin (USG) etkinliğinin araştırılmasıdır. Bu çalışma bir üniversite hastanesi AS' sinde 9 aylık süre içerisinde yapıldı. Göğüs USG Acil Tıp hekimi tarafından uygulandı. Sonuçlar anteroposterior akciğer (AP AC) grafisi ve göğüs bilgisayarlı tomografisi (BT) ile karşılaştırıldı. AP AC grafisi ve/ veya BT Acil Tıp hekimi ve deneyimli radyoloji uzmanı tarafından değerlendirildi. 212 (144 erkek, 68 kadın, ortalama yaş 45.85) hastanın tamamına göğüs USG yapıldı. 210 (%99) hastaya supin AP AC grafisi çekildi. 120 (%56.6) hastaya ise göğüs BT çekildi. Çalışmadaki 212 hastada saptanan 25 (%11.8) PNX' in 22' si (%88) göğüs USG ile tespit edildi. 8' i (%32) ise AP AC grafisi ile tespit edildi. Göğüs USG' nin, PNX tespit etmede klinik takip ve göğüs BT' ye göre duyarlılığı %88, özgüllüğü %99.5, olumlu öngörü değeri %95.7 ve olumsuz öngörü değeri ise %98.4 olarak bulundu. Çoğu merkezde PNX tanısında supin ve ayakta akciğer grafisinin yerini almayan, Acil Tıp hekimleri tarafından yapılan göğüs USG, PNX' in yatak başı erken tanısı için oldukça etkin ve önemli bir araçtır.
There are very few number of studies on evaluation of pneumothorax (PNX) in blunt chest trauma patients (CTP) in the Emergency department (ED). The aim of this study is to evaluation of blunt CTP for PNX by using ultrasonography (US).This study was conducted for 9 months in the ED of university medical center. Chest US was applied by Emergency physicians (EP). The results were compared to results of the AP supine chest radiographs and of the chest CTs. The AP supine chest radiographs and/or chest CTs of the patients were evaluated by the EP and an experienced radiology attending. Chest US of all 212 patients (144 male, 68 female, average age of 45.85), were obtained. Supine AP chest radiography of 210 patients (99%) were taken. Chest CT was performed for 120 patients (56.6 %). While 22 (88%) of25 PNX (11.8%) in 212 patients, were confirmed by chest US. Eight (32%) of them were confirmed by supine AP chest radiography. In the detection of PNX, in comparison to clinical follow-up and chest CT, the sensitivity of chest US was found 88%, specificity was found 99.5%, PPV was found 95.7% and NPV value was found 98.4%. The Chest US done by EPs, which has not replaced supine and upright chest radiography in the diagnosisof PNX in most centers, is an effective tool and it should be an essential instrument for the early bedside diagnosis of PNX.
tur
Künt
Travma
Pnömotoraks
Ultrasonografi
Blunt
Trauma
Pneumothorax
Acil Servis' e künt toraks travması ile başvuran hastalarda pnömotoraksın görüntüleme yöntemleriyle değerlendirilmesi.
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2870
2022-03-09T01:00:27Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_201
Özçelik, Hamit
2022-03-08T13:14:15Z
2022-03-08T13:14:15Z
2012
http://hdl.handle.net/11684/2870
Özçelik, H. Acil Servis’ e Başvuran Kategori 1 Hastaların Acil Servis’te Kalış Süresini Etkileyen Faktörler. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2011. Acil Servis’te (AS) kalış süresi hastanın AS’ye kabul ediliş zamanı ve hastanın sonuçlanması (taburculuk, yatış, tedavi reddi, başka bir kuruma
sevk, ölüm, AS’yi izinsiz terk) arasındaki süre olarak tanımlanır. Kritik bakım gerektiren hastalar, kalabalık AS’lere gelen hastaların yaklaşık %8-25 oranını oluştururlar ve bu hastalara yeniden canlandırma işlemleri yapıldığı için AS’lerde belirli bir süre kalırlar. AS’lerde uzun kalış süreleri hastalarda memnuniyetsizliğe neden olur. Biz kategori 1 hastaların AS’de kalış süresini etkileyen faktörleri araştırdık. Çalışmaya, 1 Mayıs-31 Temmuz 2010 tarihlerinde üniversitemiz AS’sine başvuran 18 yaş ve üstü kategori 1
hastalar dahil edildi. Hastaların; kan basıncı, kalp hızı, solunum hızı, vücut sıcaklığı, oksijen satürasyonu, tıbbi özgeçmişi, şikayetleri, görüntüleme çalışmaları (Direkt grafi, BT, MRI, EKO), yapılan prosedürler (entübasyon, santral ven kataterizasyonu, perikardiyosentez, yatakbaşı USG, sütür vb.), hangi laboratuarın kullanıldığı (acil/merkez), kaç konsültasyon istendiği, çalışan sağlık görevlisi sayısı (doktor, hemşire, intern doktor, hasta bakıcı) değişkenleri kaydedildi. 1192 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların yaş ortalaması 57,4 ±18,2 idi ve hastaların %57’si erkekti. Ortalama kalış süresi 247,6±172,7 dakika olarak bulundu. Kalış süresini uzatan faktörler (p<0,05) 65 yaş ve üstü hastalar, 2’den fazla konsültasyon isteme, solunum hızının 18’den fazla olması, vücut sıcaklığının 37,2°C’den yüksek ve 36,5°C’den düşük olması, KBY öyküsünün varlığı, görüntüleme yapılması (X-ray, BT,
MRI, EKO) olarak bulundu. Çoklu travmalı hastalarının, nörolojik ve kardiyak
problemleri olan hastalara göre AS’de daha uzun kaldıkları sonucuna varıldı (p<0,05). Yoğun bakıma yatışı yapılan hastaların AS’de daha az süre kaldıkları görüldü.Hastane ve AS’lerin kendilerine ait faktörler kalış süresini
etkileyebilir. AS doktorları kendilerine ait kaynakları bilmelidir.
Özçelik, H. Effecting factors of category 1 critical patients lenght-of-stay in emergency department. Eskişehir Osmangazi University Faculty of
Medicine, Medical Speciality Thesis in Department of Emergency Medicine, Eskişehir, 2011. Patients length-of-stay (LOS) in an emergency
department (ED) is the time range from first appliance of the patient to the
ED to outcome (discharge, transfer to another clinic/hospital, death, refuse
treatment). Critical patients, 8-25% of emergency crowding- is needed to
spent time for resuscitation. Longer LOS increases crowding and dicreases
satisfaction. We aimed which factors effect LOS of category 1 emergency
patients. In a university ED, during 1st May –31th luly 2010, adult critical
patients (>18 yo) were included. Blood pressure, heart rate, respiratory rate,
temperature, pulse oxymeter, past medical history, complaints, imaging
studies (x-ray, CT, MRI, echocardiography), procedures (intubation, central
venous catheterisation, pericardiosynthesis, bed-side ultrasonography,
suturing etc.), which (emergency/central) lab was used , how many
consultations was needed, how many staff (doctor, nurse, intern doctor,
nurse’s aide) worked and outcome were noted. 1192 patients, mean of age
was 57.4±18.2. 57% of patient were male. Mean LOS was 247.6±172.7 minutes. The factors increasing LOS (p<0.05): ≥65 yo, ≥2 consultations, ≥18
per min respiratory rate, >37.2 and <36.5 degree of Celcius, chronic renal
failure on history, imagings (x-ray, CT, echocardiography, endoscopy,
ultrasonography), and discharge. Multiple trauma patients had longer LOS
than patients associated cardiac and neurologic complaints (p<0.05).
Patients hospitalized into critical care units were stayed less time in the ED.
Patients stayed in the ED at longer times when monitor and ventilator were
looked for the hospitalization. Local hospital and departmental factors can
effect LOS. Emergency physicians must know what source they have.
tur
Acil Servis
Kalış Süresi
Triaj
Emergency Departmen
Category 1
Emergency Patients
Triaj
Kategori 1 Hasta
Acil servis’e başvuran kategori 1 hastaların acil servis’te kalış süresini etkileyen faktörler
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2282
2022-01-14T01:00:34Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_201
Gök, Pakize Gözde
2022-01-13T11:24:51Z
2022-01-13T11:24:51Z
2019
http://hdl.handle.net/11684/2282
Çalışmamızın amacı, ambulans ve acil bakım teknikeri (AABT) ve acil tıp teknisyeni
(ATT) ile, ambulans içinde sürüş esnasında, havayolu maketleri üzerinde direk
laringoskopi (DL) ve video laringoskopi (VL) yöntemleriyle entübasyon (ETE)
girişimlerinin özelliklerinin karşılaştırılmasıdır. Metodolojik çalışmamızda, her iki
yöntemin karşılaştırılması öncesinde, standart havayolu maketi üzerinde DL ve VL
ile 1 saat teorik, 3 saat pratik ETE eğitimi yapıldı. Her iki girişimde başarılı
entübasyonun kaçıncı denemede olduğu, ETE girişim süresi, vokal kord görülme
süresi, her iki ETE yönteminin kolaylık derecesi (1-çok zor; 10-çok kolay) gibi
bilgileri içeren veriler anket formu ile toplandı. Elde edilen veriler SPSS (versiyon
20.0) paket programında değerlendirildi. Tanımlayıcı bilgiler sayı, yüzde, standart
sapma, ortalama ile sunuldu. Verilerin normal dağılıma uygunluğu Shapiro-Wilk ile
değerlendirildi ve karşılaştırmalar için Wilcoxon, Mc Nemar ve Ki kare testleri
kullanıldı. Bir bağımlı değişken üzerinde birden fazla bağımsız faktörlerin ortak
etkisinin araştırılması için SAS University Edition programında iki yönlü varyans
analizi yapıldı. Çalışmaya, yaş ortalaması 30.3±4.5 yıl (min: 22, maks: 42) olan 22’si
(%27.8) erkek katılımcı dahil edildi. İlk denemede, başarılı olan girişim sayısı, DL
yöntemi ile 58 (%73.4), VL yöntemi ile 61 (%77.2) idi ve her iki yöntem arasında ilk
denemede başarılı olma açısından fark bulunamadı (p=0.708). VL yöntemi ile vokal
kordları görme süresi daha kısa idi (p=0.001) ve başarılı ETE yapma süresi, VL
yöntemi ile, daha kısa idi (p<0.001) ve VL yönteminin DL yöntemine göre daha
kolay bir girişim metodu olduğu tespit edildi (p<0.001). VL yöntemi vokal kordları
görmede ve başarılı ETE yapmada daha hızlı ve daha kolay bir yöntemdir
Our study aimed to compare the
characteristics of intubation procedures with DL and VL methods on airway models
while driving in an ambulance with, paramedic and emergency medical technician
(EMT). In our methodological study, before the comparison of both methods,
intubation training was performed with DL and VL on a standard airway model for 1
hour theoretical and 3 hours practical. The data was collected by a questionnaire,
including the number of attempts at successful intubation, duration of intubation
attempts, duration of vocal cord sight, degree of convenience grade of both
intubation methods (1-very difficult; 10-very easy). Data was evaluated using SPSS
(version 20.0). Descriptive information was demonstrated with a number, percentage,
standard deviation and average. Shapiro-Wilk was used to evaluated the distribution
of data and Wilcoxon, Mc Nemar and Chi square tests were used for data analysis.
Two-way analysis of variance was performed in SAS University Edition to
investigate the common effect of multiple independent factors on a dependent
variable. Twenty-two (27.8%) male, participants with a mean age of 30.3 ± 4.5 (min:
22, max: 42) years were included in the study. Forty-four (55.7%) of the participants
were EMT. In the first attempt, the number of successful individuals was 58 (73.4%)
by DL, 61 (77.2%) by VL, and there was no difference between the two methods in
terms of success (p = 0.708). In the first attempt, the duration of visualization of the
vocal cords was shorter by VL method (p = 0.001). Successful intubation time was
shorter with VL (p <0.001) and VL was an easier intervention method (p<0.001)
than DL. VL is a faster and easier method for visualization and intubation of vocal
cords compared with DL method
tur
Direct Laryngoscopy
Endotracheal İntubation
Video Laryngoscopy
Direk laringoskopi
Endotrakeal Entübasyon
Video Laringoskopi
Sürüş esnasında ambulans içerisinde; havayolu açıklığının sağlanmasında video laringoskop ve direk laringoskopi ile endotrakeal entübasyon becerisinin karşılaştırılması
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2283
2022-01-14T01:00:33Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_201
Yüksel, Gizem Coşkun
2022-01-13T11:25:35Z
2022-01-13T11:25:35Z
2019
http://hdl.handle.net/11684/2283
Bu çalışmada bir üniversite hastanesi acil servisine çoklu travma nedeniyle
başvuran çocuklarda; travma ve hasta klinik sonlanımı ile ilişkili faktörlerin
belirlenmesi, tanısal amaçlı uygulanan Acil Travma Ultrasonu (ATUS) ile Bilgisayarlı
Tomografi’nin (BT) karşılaştırılması amaçlandı. 01.05.2018-15.03.2019 tarihleri
arasında başvuran tüm vücut tomografisi çekilmiş olan ve ATUS uygulanmış
hastalarda yürütülen ileriye dönük kesitsel tipte bir çalışmadır. Hastaların demografik
özellikleri, travma mekanizması, istismar şüphesi, vital bulguları ve Glasgow Koma
Skoru (GKS), muayene bulguları, ATUS ve kontrol ATUS sonuçları BT raporları,
klinik sonlanımları ve Pediatrik Travma Skoru (PTS) bilgileri kaydedildi. Hastaların
94’ü (%39.2) kız, 146’sı (%60.8) erkekti. Yaş ortalamaları (±SD) 10.1 (±4.8) yıl
(aralık: 3 ay-18 yaş) idi. En sık travma mekanizması araç içi trafik kazasıydı (AİTK)
(n:68 %28.2). Kalp akciğer sistemi için; ATUS’un duyarlılığı %20, özgüllüğü %99.5
hesaplandı. Batın için; ATUS’un duyarlılığı %11.1; özgüllüğü %98.1 olarak
hesaplanmıştır. ATUS normal olarak değerlendirilen ancak batın BT’de patolojik
bulgu saptanan 24 hastadan 23’ünün yatışı (14’ü servis, 9’u yoğun bakım) yapılırken
1 kişi tedaviyi reddetti. 240 hastanın 97’si (% 40.4) yatırıldı, 143’ü (%59.6) taburcu
oldu veya tedaviyi reddetti. ATUS ve batın muayenesi normal değerlendirilen 15
hastaya BT’de patoloji saptanması üzerine hastane yatışı verilmiştir. Vital bulguları
normal olmayanların, PTS≤8 ve GKS≤8 olarak değerlendirilenlerin hastaneye yatma
sıklığı daha fazlaydı (her biri için p<0.05). ATUS’un; travma hastalarının
değerlendirilmesinde altın standart yöntem BT ile karşılaştırıldığında klinik sonlanımı
etkileyen tanıları atladığı saptanmıştır. Sadece ATUS ile değerlendirilerek çoklu
travmalı çocuk hastaların klinik seyri hakkında karar verilmesi uygun değildir
tur
Çocuk Travma
ATUS
Bilgisayarlı Tomografi
Pediatrik Travma Skoru
Child Trauma
FAST
Computed Tomography
Pediatric Trauma Score
Pediatrik travma yönetiminde yatak başı acil travma ultrasonu ve bilgisayarlı tomografinin klinik önemi
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2299
2022-01-15T01:00:30Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_201
Baran, Ezgi Akçacı
2022-01-14T11:51:31Z
2022-01-14T11:51:31Z
2018
http://hdl.handle.net/11684/2299
Çalışmamız 01.03.2017-28.02.2018 tarihleri arasında Erişkin Acil Servise
başvuran hastalar üzerinde yürütülen ileriye dönük, gözlemsel bir çalışmadır.
Çalışmada anket formu ile hastaların demografik özellikleri, ağrının süresi ve özelliği,
TIMI, GRACE skoru, aldığı tanı ve yapılan girişimsel işlemler, sonuçlanma şekli ve
başvuru sonrası 1 aylık süreçleri kayıt altına alınmıştır. Verilerin tek değişkenli
analizinde Ki kare ve Mann Whitney U testleri kullanıldı. Tek değişkenli analizlerde
p<0.05 düzeyinde ilişki saptanan değişkenlerle lojistik regresyon modeli (Enter
metodu) oluşturuldu. AS’e başvuruların %3.5’i travma dışı göğüs ağrısı nedeniyle idi.
GA ile başvuran hastaların en sık aldığı tanı AKS olup ardından özgül olmayan göğüs
ağrısı ve miyalji tanıları gelmekte idi. Hastaların yaşları 18-97 arasında (51.9±18.8)
idi. GA’nın tipi değerlendirildiğinde, en sık sıkıştırıcı-yanıcı (n=1272, %33.1), bıçak
saplanır-batıcı tarzda (n=1029; %26.8) ve nefes almakla artan (n=578, %15.1) idi.
Hastaların 1175’inde (%41.8) GA; AKS kapsamında değerlendirildi. Hastalardan 60
yaş ve üzerinde yer alanlarda, erkeklerde, özgeçmişinde özelliği olanlarda AKS
görülme sıklığı daha fazla idi (her biri için p <0.05). Yapılan ileri analizler sonucunda,
AKS görülme riski erkeklerde 1.3 kat, tipik göğüs ağrısı olanlarda 3.8 kat, daha önce
benzer yakınması olanlarda 4.7 kat daha fazla idi. TIMI skorlamasına göre hastaların
2116’sı (%75.3) düşük riskli iken, GRACE hastane içi skorlamasına göre 1581’i
(%56.2) ve taburculuk sonrası sınıflamaya göre ise 1271’i (%45.2) düşük riskli idi.
TIMI ve GRACE risk skorlamasına göre yüksek riskli grupta yer alanlarda AKS
görülme sıklığı daha fazlaydı. KAG yapılan hastaların işleme alınma süreleri ortancası
68.5 dakika idi. KAG’ye alınma süresi mesai saatleri içinde başvuranlarda daha
düşüktü (z=3.058; p=0.002). Çalışma grubunu oluşturanların % 16.3’ünde (n=459)
AS’ten taburcu olduktan 1 ay sonra benzer GA olduğu, ağrısı olanların %44.9’unun
(n=206) bu nedenle bir sağlık kuruluşuna başvurduğu saptandı
In this sutdy, determining background,
sociodemographic, and family history features of the patients, charecteristic of chest
pain, procedures performed and evaluation of diagnosis, and calculating risks based of
TIMI and GRACE scores were aimed. Study was a prospective and observational
scientific study performed in Adult Emergency Room within time period of
03.01.2017 to 02.28.2018. Demographic features of the patients, duration and type of
the pain, TIMI and GRACE scores, final diagnose and interventional procedures, final
status and 1 month period following applying to ER were recorded via a questionare.
Chi square and Mann Whitney U were used in univariate analysis of the data. Logistic
regression model was created for variables with detected relations at p<0.05 level in
univariate analyses. Frequency of non-traumatic chest pain was 3.5% of all the patients
applied to ER. Most frequent diagnosis was ACS (n=1175; 41.8%) and followed by
non-spesific chest pain and myalgia. Average age was 51 ± 18.8. Most frequent type
was compressive-burning (n=1272; 33.1%) and followed by piercing-knife like
(n=1029; 26.8%) and increasing with respiration (n=578; 15.1%). Of all the patients
ACS frequency was higher in patients older then 60 years, males, and coronary disease
history (p<0.05 for each subgroup). Further analyses showed that ACS risk was 1.3
times higher in males, 3.8 times higher in patients with typical pain, and 4.7 times
higher in patients with medical history of similar complaints. 2116 of the patients
(75.5%) were at low risk according to TIMI score, 1581 (56.2%) were at low risk
according to GRACE in-hospital score, and 1271 (45.2%) were at low risk according
to post-discharge classification (dischargable group). Median time to CAG was 68.5
minutes and it was lower during working hours (z=3.058; p=0.002). 16.3% of the study
group had similar chest pain following discharge from ER and 44.9% of them applied
to a healthcare facility with same complaint
tur
Göğüs Ağrısı
Acil Servis
TIMI
GRACE
Chest Pain
Emergency Medicine
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Hastanesi acil servisine 1 yıllık süre içinde travma dışı göğüs ağrısı ile başvuran yetişkin hastaların değerlendirilmesi; ileriye dönük gözlemsel çalışma
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2454
2022-01-27T01:00:19Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_201
Yazlamaz, Nazlı Özcan
2022-01-26T13:34:03Z
2022-01-26T13:34:03Z
2019
http://hdl.handle.net/11684/2454
Bu
çalışmada erişkin acil servise multitravma nedeni ile başvuran hastalarda intravasküler
hacim durumunun belirlenmesinde BT ile IVC düzleşme indeksinin ölçülmesi ve
ilişkili olduğu düşünülen bazı değişkenlerin incelenmesi amaçlandı. Bu çalışma bir
üniversite hastanesi erişkin acil servisine 01.12.2017-05.09.2018 tarihleri arasında
multitravma nedeni ile başvuran torakoabdominal BT çekilebilen hastalar üzerinde
yürütülen ileriye dönük kesitsel tipte bir çalışmadır. Çalışmamızda hastaların
demografik özellikleri, travma türü-mekanizması, klinik sonlanım, laboratuvar
sonuçları, IVC’nin transvers ve anteroposterior çap ölçümleri ile IVC düzleşme
indeksi bilgileri prospektif olarak kaydedildi. IVC düzleşme indeksi ile ilişkili
faktörlerin belirlenmesinde Mann-Whitney U ve Kruskal-Wallis testleri kullanıldı.
Çalışma süresince dahil edilme kriterlerini karşılayan 327 (%89,6) hasta alındı.
Hastaların 229’u (%70,0) erkek, 98’i (%30,0) kadındı. Hastaların yaş ortalamaları
40,90±17,93 (aralık: 18-95) idi. IVC tranvers ve anteroposterior çap ortalamaları
sırasıyla 30,0±4,8 mm (aralık: 15,7-46,7 mm) ve 16,7±5,7 mm (aralık: 3,3-33,0 mm)
olarak bulunmuştur. Hastaların IVC düzleşme indeksi ortalaması 2,1±1,1 (aralık: 0,7-
9,7) olarak saptandı. Ortanca değeri 1,8 idi. Çalışma grubunda IVC düzleşme indeksi
ile cinsiyet ve travma tipi arasında anlamlı fark bulunamadı (her biri için p>0,05). IVC
düzleşme indeksi takip eden 24 saat içinde; ameliyat, kan/sıvı desteği ve entübasyon
ihtiyacı olan hastalarda istatistiksel olarak anlamlı oranda yüksekti. Multitravma
hastalarının intravasküler hacim durumunun belirlenmesinde BT ile ölçülen IVC
düzleşme indeksi faydalı bir yöntemdir
This study aimed to determine the flatness
index of IVC on computed tomography and to investigate some variables associated
with this index that were thought to be related to the diagnosis of intravascular volume
depletion in multi-trauma patients. This is a prospective cross-sectional study. This
study included adult multi-trauma patients who were admitted to the Emergency
Department of Eskişehir Osmangazi University Educational Health Practice and
Research Hospital Adult Emergency Service between December 1, 2017 and
September 5, 2018 and underwent a thoracoabdominal computed tomography. The
demographic features of the patients, trauma mechanisms, clinical outcome, laboratory
results, the transverse and anteroposterior diameters of IVC and the flatness index of
IVC were recorded prospectively, in our study. The variables related with the flatness
index of IVC were compared using the Mann-Whitney U and Kruskal-Wallis test.
During the study period 327 patients (89.6%) met the inclusion criteria. 229 (70.0%)
were male and 98 (30.0%) were female. The mean age of the cases included in the
study was 40.90±17.93 (range, 18-95). The mean transverse and anteroposterior
diameters of the IVC were 30.0±4.8 mm (range, 15.7-46.7 mm) and 16.7±5.7 (range,
3.3-33.0 mm) respectively. The mean flatness index of IVC was 2.1±1.1, ranged
between 0.7-9.7. The median value was 1.8. In the study group there were no
significant differences between the flatness index of IVC and gender and trauma
mechanism (p>0.05). The flatness index of IVC was significantly higher in patients
who needed surgery, blood/fluid replacement and intubation within the first 24 hours.
The flatness index of IVC on CT is a helpful method in multi-trauma patients to predict
the intravascular volume
tur
Multitravma
Hipovolemik Şok
Vena Kava İnferior Düzleşme İndeksi
Bilgisayarlı Tomografi
Multi-trauma
Hypovolemic Shock
Flatness İndex of İnferior Vena Aava
Computed Tomography
Multitravma hastalarında bilgisayarlı tomografi ile vena kava inferior düzleşme indeksi ölçümünün klinik sonlanıma etkisi ve şok parametreleri ile karşılaştırılması
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2596
2022-02-11T01:00:35Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_201
Özkan, Burak
2022-02-10T13:14:17Z
2022-02-10T13:14:17Z
2019
http://hdl.handle.net/11684/2596
Çalışmamızın amacı, inme tanısı almış hastaların hastaneye başvurularındaki gecikmelerin nedenlerini araştırmaktı. 01.03.2018-28.02.2019 tarihleri arasında ESOGÜ acil servisine başvuran yeni tanı inme hastalarını içeren ileriye dönük gözlemsel bir çalışmadır. Çalışmaya dahil edilen hastaların %56.6‘sı (n=296) erkekti. Hastaların yaşları 19-107 arasında değişmekte olup ortalama±std 68,4±13,0 yıl olarak saptandı. Tüm olguların %83,6‘sına (n=437) iskemik inme, %7,5‘ine (n=39) hemorajik inme, %9‘una da (n=47) GĠA tanısı kondu. Hastaların %22,2‘sine (n=116) rtPA uygulandı, %10,3‘ü (n=54) endovasküler girişime alındı. Toplamda 436 hastanın hastane öncesi süreleri analiz edildi. Sürelere bakıldığında semptomları farketme süresi ortalama±std 130,7±10,8 dk, semptomları farkettikten sonra hastaneye varış süresi ortalama±std 150,6±12,1 dk, semptom kapı zamanı ise ortalama±std 362±400 dk olarak bulundu. Üniversite ve üstü eğitim alanlarda ort±std 90,8±7,0 dk (p<0,001) olarak tespit ettik. Eğitim düzeyi arttıkça hastaneye geliş sürelerinin kısaldığını gördük. NIHSS skorunun yüksek olan hastaların sürelerinin anlamlı olarak daha kısa olduğu ve iki değişken arasında pozitif korelasyon olduğu saptandı (Spearman‘s ρ= -0,315, p<0,001). Semptom-kapı zamanının uzamasında tek yaşamanın (p<0,001), 112 acil servisi aktive etmemenin (p<0.001), yakınlarının inme hakkındaki bilgi eksikliğinin (p<0,001) etkili olduğunu gördük. Bilgi kaynağı olarak halk semineri (p=0,030) ve sağlık personeli (p=0,003) cevabı verenlerin, arkadaş/akraba cevabını verenlere göre sağlık ekibini arama sürelerinin anlamlı bir şekilde daha kısa olduğunu gördük. Bulgularımız toplumda inme farkındalığının oluşması ve risk faktörlerininin bilinmesi ile inmeye daha erken müdahale şansının olduğunu gösterdi
The aim of our study was to investigate the causes of delays
in patients admitted to hospital with stroke diagnosis. It is a prospective
observational study including newly diagnosed stroke patients admitted to
ESOGÜ emergency department between 01.03.2018-28.02.2019. 56.6% (n =
296) of the patients were male. The age of the patients ranged from 19-107
years with a mean of 68.4 ± 13.0 years. 83.6% (n = 437) were diagnosed as
ischemic stroke, 7.5% (n = 39) were hemorrhagic and 9% (n = 47) were
diagnosed as TIA. rtPA was applied to 22.2% (n = 116) of the patients, and
10.3% (n = 54) of them underwent endovascular intervention. Pre hospitalization time of 436 patients was analyzed. Mean duration of symptom
recognition was 130.7 ± 10.8 min, duration of admission to hospital after
detection of symptoms was 150.6 ± 12.1 min. Mean time to symptom-door was
36.2 ± 400 min and also we found the symptom-door time 90.8 ± 7.0 min (p
<0.001) in university and higher education. As the level of education increased,
we found that the duration of hospitalization was shortened. The duration of the
patients with high NIHSS score was significantly shorter and there was a
positive correlation between the two variables (Spearmen‘s ρ = -0.315, p
<0.001). We found that single-life (p <0.001), non-using 112 emergency
services (p <0.001), and lack of knowledge about stroke (p <0.001) were
effective in prolonging symptom-door time. As a source of information, we found
that those who answered the ―public seminar‖ (p = 0.030) and ―health
professional care‖(p = 0.003) had significantly shorter time to call the 112
emergency services than those who gave the ―friend/relative‖ response. Our
findings showed that there was a chance of early intervention in stroke with the
awareness of stroke and the awareness of the risk factors
tur
İnme
Hastane Öncesi Gecikme
Farkındalık
Stroke
Prehospital Delay
Awareness
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi acil servisine başvuran yeni tanı inme hastalarında başvuru süresini etkileyen faktörlerin hasta yönetimi üzerine etkisinin araştırılması
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2593
2022-02-11T01:00:36Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_201
Solmaz, Elif Reyhan
2022-02-10T13:09:56Z
2022-02-10T13:09:56Z
2019
http://hdl.handle.net/11684/2593
Akut iskemik inme vakalarının yönetiminde intravenöz
trombolitik tedavi ve girişimsel tedavi uygulananlar ile müdahale
edilmeyenlerin acil servisteki süreçlerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır.
Çalışmamızda Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Hastanesi Acil Servisine 06
Haziran 2018-02 Mart 2019 arasında başvuran 18 yaş üstü inme hastaları
incelendi. Acil servise başvurmuş olan iskemik inme hastaları belirlendi ve
çalışmaya dahil edildi. Hastaların 274 ‘ü kadın (%46,3), 318 ‘i erkek (%53,7)
idi ve yaş ortalaması 68.15±13.42 idi. Hastalara uygulanan tedavi şekilleri
incelendiğinde 77 hastaya (%13) sadece rtPA, 72 hastaya (%12,2) girişimsel
tedavi ve 443 hastaya (%74,8) hastaya da konservatif tedavi uygulandı.
Olgular hasta gruplarına göre başvurudan itibaren yapılan işlemlerin süreleri
karşılaştırıldığında müdahale yapılanlarla yapılmayanlar arasında EKG çekim
zamanında istatiksel olarak anlamlı fark olmadığı (p>0,05); muayene zamanı
(p═0,001), parmakucu kan şekeri ölçüm zamanı (p═0,014), konsültasyon
istem zamanı (p<0,001), konsültasyona gelme zamanı (p<0,001), BT çekim
zamanı (p<0,001), BT değerlendirme zamanı (p<0,001), BT anjiografi çekim
zamanı (p<0,001), ve değerlendirme zamanları (p<0,001), arasında istatiksel
olarak anlamlı fark olduğu saptandı. Başvuru zamanı ile fibrinolitik tedavi
verilme süresi ortalaması 67,89±17,14 dk, başvuru zamanı ile girişimsel tedavi
arası ortalama süre 76,69±30,59 dk olarak görüldü. Çalışmamızda müdahale
uygulanan hastaların acil servisteki süreçlerinin daha hızlı olduğu görülmüştür
The aim of this study is to compare the procedures of the patients who
underwent intravenous thrombolytic and interventional treatment in the
management of acute ischemic stroke cases in the emergency department. In
this study, stroke patients older than 18 years old who applied to Eskisehir
Osmangazi University Hospital Emergency Department between 06 June
2018-02 March 2019 were evaluated. Ischemic stroke patients admitted to
emergency department were identified and included in the study. 274 of the
patients were female (46.3%), 318 were male (53.7%) and the mean age was
68.15 ± 13.42. When the treatment modalities were examined, 77 patients
(13%) received only rtPA, 72 patients (12.2%) received interventional
treatment and 443 patients (74.8%) received conservative treatment. When
the duration of the procedures performed after admission were compared
according to patient groups, there was no statistically significant difference
between intervention and conventional treatment group for ECG time and
there was statistically significant difference between groups in examination
time (p═0,001), blood glucose measurement time (p═0,014), consultation
request time (p <0.001), consultation time (p <0.001), CT time (p <0.001), CT
evaluation time (p < 0.001), CT angiography time (p <0.001), and evaluation
time (p <0.001). The mean duration of fibrinolytic therapy was 67.89 ± 17.14
minutes and mean duration time of interventional treatment was 76.69 ± 30.59
minutes. In our study, it was seen that the patients who underwent intervention
were faster in the emergency department
tur
İskemik İnme
Acil Servis Departmanı
Endovasküler Tedavi
Doku Plazminojen Aktivatörü
Ischemic Stroke
Emergency Service Department
Endovascular Treatment
Tissue Plasminogen Activator
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi acil servise başvuran iskemik inmeli hastaların süreçlerinin kontrolü
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2592
2022-02-11T01:00:36Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_201
Köksal, Adem
2022-02-10T13:08:06Z
2022-02-10T13:08:06Z
2019
http://hdl.handle.net/11684/2592
Çalışmamızın amacı, KOAH tanılı
hastaların aldıkları fazla sıvı miktarının hastanın gerek ölüm gerek tekrar hastaneye
başvuru riskini artırdığını araştırmaktı. Çalışmamız 01.01.2014-01.08.2018 tarihleri
arasında KOAH ilişkili semptomlar ile acil servise başvurmuş ve göğüs hastalıkları
yoğun bakım ünitesine yatışı yapılmış olan hastaların incelendiği geriye dönük
kohort çalışmasıdır. Çalışmaya dahil edilen 162 hastanın 37’sı kadın (%22,8), 125’ı
(%77,2) erkek, hastaların ortanca yaşı 71,0 (ÇA: 63,0-78,0) olarak saptandı. Başvuru
yakınması en sık nefes darlığı ve bilinç bulanıklığı idi. Hastaların 152’sinin (%93.8)
PAAC grafisinde patoloji saptandı. Hastaların acil servis başvuru anında çekilen
PAAC grafisinde 61 (%37.6) hastada pulmoner konjesyon saptanırken, yatış
sürecinde çekilen PAAC grafisinde pulmoner konjesyon saptanan hasta sayısı 69
(%42.6) idi. Yoğun bakımda kalış ortanca gün sayısı 6 (ÇA: 4.0-10.0) olarak
saptandı. Hastalarının 36’sı (%22.2) yoğun bakımda exitus olurken 126’sının
(%77.8) takip ve tedavisi serviste devam etti. Kötü sonlanım gösteren hastaların
solunum ve nabız sayıları daha yüksekti [her biri için p<0.05 ve hastanede kalış
süreleri daha uzundu (p=0.033)]. KOAH’lıların yatış anında akciğer grafisinde
pulmoner konjesyon saptananlarda kötü sonlanım sıklığının daha fazla olduğu
saptandı (p≤0.001). Hastaların kullandıkları ilaçlar ile kötü sonlanım durumları
incelendiğinde 3 ve daha fazla antibiyotik kullananlarda kötü sonlanım sıklığı daha
fazlaydı (p=0.31). Çalışma grubunda hastaların toplam aldıkları ve çıkardıkları sıvı
farkları karşılaştırıldığında, kötü sonlanım gösteren hastaların ilk 4 günde sıvı farkı
daha fazla idi (her biri için p<0.005). KOAH tanılı ve KOAH ile ilişkili yakınmalar
ile başvuran hastaların hali hazırda ödeme yatkın olmaları sebebi ile sıvı dengesinin
(aldığı-çıkardığı) pozitif yönde artış olması durumunda gerek ölüm gerek de
hastaneye tekrar başvuru ve yoğun bakım yatış gereksinimi artığı görüldü. Hastaların
sıvın dengesinin iyi ayarlanması gerekliliği dikkat çekmiştir
The aim of our study was to investigate whether excessive fluid
intake in COPD patients increases the risk of death or readmission. Our study is a
retrospective cohort study of patients admitted to the emergency department with
COPD related symptoms between 01.01.2014-01.08.2018 and hospitalized in chest
diseases intensive care unit. Of the 162 patients included in the study, 37 were
female (22.8%) and 125 were male (77.2%). The median age of the patients was 71.0
(MP: 63.0-78.0). The most common complaint was dyspnea and confusion. 152
patients (93.8%) had pathology. At the time of admission to the emergency
department, 61 (37.6%) patients had pulmonary obstruction and 69 (42.6%) patients
had pulmonary obstruction at admission. The median number of days in the intensive
care unit was 6 (MP: 4.0-10.0). In the intensive care unit, 36 patients (22.2%) died
and 126 patients (77.8%) continued their follow-up and treatment. Respiratory and
pulse rates were higher in patients with poor outcome (p <0.05 and longer hospital
stay for each) (p = 0.033). Pulmonary obstruction was found to be higher in COPD
patients with pulmonary obstruction at the time of admission (p≤0.001). When the
results of the patients were compared with the drugs used, the frequency of patients
with 3 or more antibiotics was higher (p = 0.31). Fluid difference between total
intake and removal was higher in the first 4 days. (p <0.005 for each). Patients with
COPD and COPD-related complaints already tend to pay due to a positive increase in
fluid balance (up and down) in death balance or readmission and intensive care. The
fluid balance of the patients should be adjusted well
tur
KOAH
Sıvı Dengesi
Ödem
COPD
Fluid Balance
Edema
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Hastanesi acil servisine başvuran, göğüs hastaları yoğun bakım ünitesine yatışı yapılan koah’lı hastalara verilen sıvı miktarının hastaların klinik sonuçlanmalarına etkisi
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2697
2022-02-19T01:00:24Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_201
Parpucu Bağçeci, Kübra
2022-02-18T11:52:53Z
2022-02-18T11:52:53Z
2020
http://hdl.handle.net/11684/2697
Acil servis başvurularının önemli kısmını
oluşturan kafa travmalarının uygun yönetimi ve intrakranial kanamalar için risk
oluşturan durumların bilinmesi olası komplikasyonların erken tanınması,
hastalarda morbidite ve mortalitenin önlenmesi açısından oldukça önemlidir.
Bu çalışmada amaç, kafa travması nedeniyle acil servise başvuran olguları, bu
olgularda klinik sonlanımı etkileyen faktörleri ve acil servis hasta idaresini
ileriye dönük, gözlemsel olarak değerlendirmektir. Çalışma 27.02.2019 –
27.02.2020 tarihleri arasında kafa travması nedeniyle ESOGÜ Sağlık,
Uygulama ve Araştırma Hastanesi Acil Servisi’ne başvuran, 18 yaş ve üstü
olgularda ileriye dönük, gözlemsel olarak yapılmıştır. Toplam 556 olgunun yaş
ortalaması 45.9±21.5 ve 332’si (%59.7) erkekti. Kronik hastalık varlığı olanlar,
yeni nesil oral antikoagülan (NOAC) kullanımı olanlar, başvuru muayenede
bilinç değişikliği olanlar, GKS 15’in altında olanlar ve minör olmayan kafa
travması olanlar ile başvuru anında çekilen beyin BT’de intrakranial kanama
sıklığı arasında anlamlı ilişki saptanmıştır. Kontrol beyin BT’de kanama artışı /
yeni gelişen kanama varlığı ile anlamlı ilişki saptanan tek faktör aPTT’de
uzama olarak belirlenmiştir. Tüm çalışma grubunda exitus olan olgu azlığı
nedeniyle mortalite değerlendirmesi anlamlı bulunamadı. Sonuç olarak kafa
travması ile başvuran olguların klinik, muayene ve görüntülemelerinin uygun
şekilde yapılması, risk faktörlerinin doğru şekilde belirlenmesi hastalarda
morbidite ve mortalitede azalmaya neden olacaktır
Eskişehir
Osmangazi University Faculty of Medicine, Department of Emergency
Medicine, Medical Specialization Thesis, Eskişehir, 2020. Appropriate
management of head trauma, which constitutes an important part of
emergency service admissions, and awareness of the situations that pose a
risk for intracranial hemorrhage are very important in terms of early recognition
of possible complications and prevention of morbidity and mortality in patients.
The aim of this study was to evaluate the patients who applied to the
emergency department due to head trauma, the factors affecting the clinical
outcome in these cases and the emergency department patient management
prospectively and observationally. The study was carried out prospectively,
observationally, in patients aged 18 and over who applied to ESOGU Health,
Practice and Research Hospital Emergency Service between 27.02.2019-
27.02.2020 due to head trauma. The average age of 556 cases was 45.9 ±
21.5 and 332 (59.7%) were male. A significant relationship was found between
the presence of chronic disease, the use of NOAC, those with changes in
consciousness at the admission examination, those with GCS below 15 and
non-minor head trauma and the frequency of intracranial bleeding in the brain
CT taken at the time of presentation. The only factor that was found to be
significantly associated with increased bleeding / presence of new bleeding in
control brain CT was determined as prolongation in aPTT. Mortality evaluation
was not found significant due to the low number of cases who died in the whole
study group. In conclusion, proper clinical, examination and imaging of the
patients with head trauma, determination of risk factors will lead to a decrease
in morbidity and mortality in patients
tur
Kafa Travması
Acil
Kanama
Head Trauma
Emergency
Bleeding
Acil servise kafa travması nedeni ile başvuran olguların değerlendirilmesi; ileriye dönük, gözlemsel çalışma
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2750
2022-02-23T01:00:39Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_201
Özdemir, Emre
2022-02-22T11:08:58Z
2022-02-22T11:08:58Z
2020
http://hdl.handle.net/11684/2750
Önemli sakatlık ve
mortalite nedeni olan inme idaresinde bulgular ve bunların başlangıç
zamanın belirlenmesi önemlidir. Bu çalışmada amaç; inme semptomları ile
ESOGÜ Sağlık, Uygulama ve Araştırma Hastanesi Acil Servisi’ne başvuran, gün içi semptom başlangıç zamanı bilinmeyen ya da uyanma inmesi olan
iskemik inme olgularının hastane içi idaresini vaka özellikleri ile birlikte
değerlendirmektir. Ayrıca iyi nörolojik sonlanıma (mRS≤2) etki eden faktörleri
bu çalışma grubunda belirlemektir. Çalışma bir yıllık sürede acil servise
başvuran, 18 yaş ve üstü, semptom başlangıç zamanı bilinmeyen inme ve
uyanma inmesi tanısı alan iskemik inme hastalarında ileriye dönük ve
gözlemsel olarak yapılmıştır. Taburculuk anı ve 3. aydaki nörolojik sonlanım
değerlendirilmiştir. Toplam 121 hastanın yaş ortalaması 71.17±12.5 ve 61’i
(%50.4) erkek idi. Yaş, şikayet, HT ve AF varlığı, glukoz düzeyi, muayene
bulguları, başvuru ve 24. saat NIHSS Skoru, görüntüleme bulguları [başvuru
ve 24. saat kontrastsız beyin BT, BT Anjiografi, BT Perfüzyon, DWI], TOAST
sınıflaması ile nörolojik sonlanım arasında anlamlı ilişki saptanmıştır. İkili
lojistik regresyon modeli ile iyi nörolojik sonlanıma etki eden en önemli risk
faktörleri yüksek NIHSS Skoru ve özgeçmişte HT olarak belirlenmiştir. Hastaların en son asemptomatik görüldüğü zaman ile acil servise başvuru
arası süre ve reperfüzyon tedavilerinin nörolojik sonlanım ile aralarında
anlamlı ilişki saptanmamıştır. Sonuç olarak; semptom başlangıç zamanı
bilinmeyen inme olguları diğer inme olgularına benzer klinik ve görüntüleme
özelliklerine sahiptir. Reperfüzyon tedavilerinin uygunluğu için iskemik
lezyonun varlığı ve yaşı tespit edilmeli, iyi nörolojik sonlanımı etkileyen
özelliklere dikkat edilerek hasta idaresi yapılmalıdır
In
stroke management, which is an important cause of disability and mortality, symptoms and their onset time are essential. This study aims to evaluate the
inpatient management of ischemic stroke cases, which presented to the
Emergency Department of Eskişehir Osmangazi University Educational Health
Practice and Research Hospital, with unknown time of symptom onset or wake- up stroke. In addition, to determine the factors affecting good neurological
outcome (mRS≤2) in this study group. This prospective and observational study
included ischemic stroke patients, aged 18 years or older, with unknown time
of symptom onset or wake-up stroke diagnosis, who admitted to the
emergency department (ED) within one year. Neurological outcomes at the
time of discharge and at 3 months were evaluated. Mean age of 121 patients
was 71.17±12.5 and 61 (50.4%) of them were male. A relationship was
detected between neurological outcome and age, admission complaint, HT, AF, physical examination, admission and 24th hour NIHSS Score, radiological findings (admission and 24th non-contrast CT, CT Angiography, CT Perfusion, DWI], and TOAST classification). With binary logistic
regression analysis, high NIHSS score and HT in patient’s history were found
to be the most essential risk factors affecting neurological outcome. There
was not a statistically significant relationship of neurological outcome with
reperfusion treatments and with the time between ED admission and when
the patient was last seen asymptomatic. In conclusion, stroke cases with
unknown time of symptom onset have similar clinical and imaging features to
other stroke cases. For suitability of reperfusion therapies, presence and age
of the ischemic lesion should be determined and the features that affect good
neurological outcome should be considered in patient manageme
tur
İnme
Semptom Zamanı
Nörolojik Sonla
Stroke
Symptom Onset Time
Neurological Outcome
Acil servise başvuran ve semptom başlangıç zamanı bilinmeyen inme vakalarının değerlendirilmesi. ileriye dönük gözlemsel çalışma
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/4192
2022-08-06T00:01:47Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_201
Özcü, Mehmet
2022-08-05T05:48:57Z
2022-08-05T05:48:57Z
2020
http://hdl.handle.net/11684/4192
HsTn’e ve risk skorlamalarına rağmen AKS şüphesi olan
hastalarda taburculuk sonrasında MKO gelişebilmektedir. Tezin amacı; acil servise
akut koroner sendrom şüphesi ile başvuran ve hsTn belirteci negatif olup taburcu
edilen hastalarda 1 ay içerisindeki MKO araştırılmasıdır. Retrospektif olarak 2016 ve
2019 yılları arasında başvuran 1919 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların 56’sında
(%2,9) MKO gelişti. Yaş 10 yıl arttıkça MKO riski yaklaşık 2.72 kat artmış olarak
bulundu (p<0.001). Erkeklerde kadınlara göre MKO gelişme riski 2.07 kat daha fazla
olduğu görüldü (p=0.014). DM (p=0.04) ve dislipidemi (p<0.001) MKO gelişimini
arttıran diğer risk faktörleri idi. 3. Saat troponin değer ortalamaları MKO gelişim
riskini arttırması açısından istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p=0.01). Gelişte (0.
Saat) ve 3. Saatte çalışılan hsTn düzeylerinin değer farkının ortalaması MKO
gelişimini arttırmadı (p=0.57). Yatak başı ekokardiyografide miyokardiyal kasılma
kusuru saptanması MKO gelişimini bağımsız olarak arttırdı(p=0.04). Sonuç olarak;
erkek cinsiyet, ileri yaş, diyabetes mellitus, dislipidemi ve ekokardiyografide
miyokardiyal kasılma kusuru saptanması troponin değeri normal olan hastalarda
taburculuk sonrasında MKO gelişimini arttıran risk faktörleridir. Normal referans
aralığındaki delta troponin değişimlerinin MKO gelişimini etkilemediği, normal
referans aralığındaki yüksek troponin değerlerinin MKO gelişim riskini arttırdığı
düşünülmektedir
Despite hsTn and risk classifications, MACE might
develop after discharge of patients with suspected acute coronary syndrome. The aim
of the thesis is; MACE is investigated within 1 month in patients who are admitted to
the emergency department with suspicion of acute coronary syndrome and hsTn
marker is negative and are discharged. Retrospectively, between 2016 and 2019,
1919 patients were included in the study. MACE developed in 56 patients (2.9%). As
the age increased by 10 years, MACE risk was found to be approximately 2.72 times
higher (p <0.001). The risk of developing MACE in men was 2.07-fold higher than
in women (p= 0.014). DM (p = 0.04) and dyslipidemia (p <0.001) were other risk
factors that increased the risk of development of MACE. Mean values of the 3rd hour
troponin were found to be statistically significant in terms of increasing the risk of
developing MACE(p=0.01). The mean of the difference in the value of hsTn studied
at arrival (0 hr) and at 3 hr did not increase the risk of development of MACE (p =
0.57). Detection of myocardial contraction defect on bedside echocardiography
increased the risk of development of MACE independently (p = 0.04). As a result;
male gender, advanced age, diabetes mellitus, dyslipidemia and myocardial
contraction defect on bedside echocardiography are risk factors that increase the risk
of development of MACE in patients with normal troponin valueafter discharge. It is
thought that troponin changes in the normal reference range do not affect the risk of
development of MACE and high troponin values in the normal reference range
increase the risk of developing MACE
tur
Akut Koroner Sendrom
Major Kardiyak Olay
Troponin
Acute Coronary Syndrom
Major Adverse Cardiac Events
Troponin
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Hastanesi acil servisine akut koroner sendrom tanısı ile değerlendirilip taburcu edilen hastalarda 1 ay içerisindeki majör kardiyak olay gelişiminin araştırılması
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/4325
2022-08-11T00:01:10Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_201
Dargyerbyek, Jainaguli
2022-08-10T05:42:20Z
2022-08-10T05:42:20Z
2020
http://hdl.handle.net/11684/4325
KOAH atağı hastanın yaşam kalitesini bozan, ek tedavi
gerektiren solunumsal yakınmalarda bozulmadır. Hastaların tedaviye uyumsuzluğu
atak nedenlerinden biridir. Hastaların tedaviye uyumu ile KOAH atak arasındaki
ilişkiyi araştırmayı amaçladık. Prospektif olarak 04.10.2017-04.10.2018 tarihleri
arasında başvuran 357 hasta çalışmaya alındı. Öğrenim düzeyi ilk öğretim ve altı
olanlar, tedaviye ulaşmakta zorluk çekenler (p=0.047), evde oksijen tedavisi alanlar
(p=0.011), acil serviste oksijen tedavi alan hastalar (p=0.029), cerrahi tedavi alanlar
(p=0.029) ve KOAH nedeniyle yaşam kalitesi her zaman-sıklıkla etkilenenler
(p=0.040) atak nedeniyle acil servise daha sık başvurdu. Hastaların kışın atak
nedeniyle başvuru sayısı diğer mevsimlere göre daha az idi (p= 0.008). Hastaların acil
serviste antibiyotik alanları (p=0.021), günlük düzenli fiziksel aktivitelerini her
zaman-sıklıkla yapanları (p=0.024) ve yakınlarından her zaman-sıklıkla destek alanları
(p=0.005) atak nedeniyle acil servise daha az sayıda başvurdu. Düzenli tedavi alan ve
almayan hastalarla (p=0.886) hekim tavsiyesine uyan ve uymayan hastaların (p=0.623)
acil servise atak nedeniyle başvuru sıklığında anlamlı fark saptanmadı. Sonuç olarak;
öğrenim düzeyi düşük olan, tedaviye ulaşmakta zorlanan, evde ve acil serviste oksijen
ihtiyacı olan ve cerrahi tedavi alan KOAH hastalarında atak geçirme sıklığı daha
fazladır. Acil serviste antibiyotik alan, günlük fiziksel aktivitesini iyi yapan ve
yakınlarından iyi destek alan KOAH hastalarında atak geçirme sıklığı daha azdır.
Düzenli tedavi alan, hekim tavsiyesine uyan tedaviye uyumlu KOAH hastalarında atak
sıklığı etkilenmemektedir
COPD exacerbations are
disturbances in respiratory symptoms, which require additional treatment and impair the
patient's quality of life. Patients' noncompliance with treatment is one of the causes of
exacerbation. We aimed to investigate the correlation between patients' compliance to
treatment and COPD exacerbation. Prospectively, 357 patients who applied to the
emergency department between October 04, 2017 and October 04, 2018 were included in
the study. Those with primary education and lower education level (p = 0.048), those who
have difficulty in accessing treatment (p = 0.047), those who receive oxygen therapy at
home (p = 0.011), the patients who receive oxygen therapy in the ED (p = 0.029), those
who receive surgical treatment (p = 0.029) and those whose quality of life has always been
frequently affected by COPD (p = 0.040) applied to the ED more frequently due to the
exacerbation. The number of admissions was lower in winter than in other seasons (p =
0.008). Patients on antibiotic (p = 0.021) in the ED, those who always do their daily
physical activities regularly (p = 0.024), and those who receive support from their relatives
(p = 0.005) applied to the emergency room less frequently due to the exacerbation. There
was no significant difference in the frequency of admittance to the emergency department
between patients who did and did not receive regular treatment (p = 0.886), and between
those who did and did not comply with physician's advice (p = 0.623). As a result, the
frequency of exacerbations is higher in COPD patients who have low education levels,
have difficulty in accessing treatment, need oxygen at home and in the ED, and receive
surgical treatment. The frequency of exacerbations is lower in COPD patients who take
antibiotics in the ED, do their daily physical activity and receive good support from their
relatives. The frequency of exacerbations is not affected in COPD patients who receive
regular treatment and comply with the advice of a physician
tur
KOAH Atak Sıklığı
Tedaviye Uyum
Acil Servis
COPD Exacerbation Frequency
Compliance With Treatment
ED
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Hastanesi acil servisin’nde koah atak geçirme sıklığı ile tedaviye uyum arasında ilişkinin değerlendirilmesi: 1yıllık, ileriye dönük, gözlemsel çalışma
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3215
2022-06-16T00:03:07Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_201
Ercan, Volkan
2022-06-15T07:16:53Z
2022-06-15T07:16:53Z
2021
http://hdl.handle.net/11684/3215
İskemik inme hastalarında dehidratasyon
veya intravasküler volümde azalma kötü sonuçlanma ile ilişkilidir. Bu
hastaların acil servis başvurusunda sıklıkla hipertansif olmaları volüm
durumları hakkında yanıltıcı olabilmektedir. İntravasküler volüm durumunu
saptamada inferior vena cava ultrasonografisi direk, invaziv olmayan, kolay
uygulanabilir bir yöntemdir. Bu çalışmada amaç; inme semptomları ile ESOGÜ
Sağlık, Uygulama ve Araştırma Hastanesi Acil Servisi’ne başvuran, iskemik
inme olgularının yatak başı ultrason eşliğinde vena cava ölçümlerini kullanarak
dehidratasyonun sıklığını belirlemektir. Çalışma güç hesabına göre
tanımlanan hasta sayısına göre acil servise başvuran, 18 yaş ve üstü, iskemik
inme tanısı alan hastalarda ileriye dönük ve gözlemsel olarak yapılmıştır.
Volüm durumunu değerlendirmek için kullanılan inferior vena cava
ölçümlerinin, dehidratasyonu tanımlanamak için kullanılan laboratuvar
belirteçleri ile arasındaki ilişki araştırılmıştır. Aynı zamanda İskemik inme tanısı
muayene ve görüntüleme sonrasında kesinleşen hastaların nörolojik
sonlanımına etki eden faktörler de incelenmiştir
Dehydration or decreased intravascular volume is associated with worse
outcome in ischemic stroke patients. The fact that these patients are frequently
hypertensive at emergency service admission can be misleading about their
volume status. Inferior vena cava ultrasonography is a direct, non-invasive,
and easily applicable method for detecting intravascular volume status. The
aim of this study is to determine the frequency of dehydration by using bedside
ultrasound-guided vena cava measurements in ischemic stroke patients who
applied to the ESOGU Health, Practice and Research Hospital Emergency
Service with stroke symptoms. The study was conducted prospectively and
observationally in patients aged 18 years and older and diagnosed with
ischemic stroke, according to the number of patients defined by power
calculation. The relationship between inferior vena cava measurements used
to evaluate volume status and laboratory markers used to define dehydration
was investigated. At the same time, the factors affecting the neurological
outcome of patients whose diagnosis of ischemic stroke was confirmed after
examination and imaging were also investigated
tur
Akut İskemik İnme
Vena Cava İnferior
Dehidratasyon
Ultrason
Acute İschemic Stroke
Vena Cava İnferior
Dehydration
Ultrasound
Acil servise başvuran isemik inmeli hastaların yatak başı ultrasonda vena cava inferior çapı ölçümü ile hipovolemi insidansının değerlendirilmesi
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3219
2022-06-16T00:03:10Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_201
Erbil, Ali Deniz
2022-06-15T08:09:18Z
2022-06-15T08:09:18Z
2021
http://hdl.handle.net/11684/3219
Akut iskemik inme önemli morbidite ve
mortalite sebebidir. İskemik inmelerin güncel tedavi yaklaşımları içinde
trombolitik tedavi veya endovasküler tedavi yer almaktadır. Çalışmamızda
trombolitik veya endovasküler tedavi alan 28 Temmuz 2020 – 1 Nisan 2021
tarihleri arasında başvuran hastalarının demografik özelliklerini, vital
bulgularını, NIHSS ile mRS skorlarını; yatakbaşı ultrasonografi ile kardiyak
trombüs varlığının tedavi öncesi saptanmasının mortaliteye etkisini saptayıp;
ayrıca iyi nörolojik sonlanıma (mRS≤2) etkisini ortaya koymayı amaçladık.
Çalışmamızda ileriye dönük, gözlemsel olarak 565 inme tanısı almış, dışlama
kriterleri sonrası 138 olgu değerlendirilmiştir. Olguların 69’u (%50,0) erkek,
69’u (%50,0) kadındı. Olguların yaş ortalaması 70,4±14,4yıl (26-97 aralığında)
ve medyanı 73,00 (61,00–81,80[Q1–Q3]) yıl idi. HT tanısı olan 93 (%67,4)
olgunun 67’si (%78,8); Koroner arter hastalığı olan 56 olgunun (%40,6) 42’si
(%49,4) kötü nörolojik sonlanım ile taburcu edilmiştir. Olguların 9’unda (%6,92)
kardiyak trombüs saptanmış olup bu olguların trombüs lokalizasyonları 3’ü
atriyum kaynaklı; 6’sı ventrikül kaynaklı tespit edilmiştir. Olguların EKG’lerinin
44’ünde (%31,9) atrial fibrilasyon saptanmıştır. Olguların 86’sında (%62,3)
Ejeksiyon fraksiyonu korunmuş; 39’unda (%28,3) orta düzeyde; 13’ünde
(%9,42) düşük düzeyde saptanmıştır. Çalışmamızda yatakbaşı kardiyak
ultrasonografide saptanan trombüs varlığının iyi nörolojik sonlanıma etki
etmediği, yatakbaşı ejeksiyon fraksiyonunun düşük olmasının kötü nörolojik
sonlanımla ilişkisi olduğu tespit edilmiştir.
Acute ischemic stroke is an important morbidity and mortality
cause. Thrombolytic or endovascular treatments are current treatment options
in ischemic strokes. We aimed to determine demographic traits, vital signs,
NIHSS and mRS scores, existence of intracardiac thrombus with point-of-care
ultrasound before treatment and its effect on mortality and good neurologic
outcome (mRS≤2) in patients received thrombolytic or endovascular treatment
between 28th of July 2020 and 1st of April 2021. Our study was prospective,
observational. We evaluated 565 patients who got stroke diagnosis. After
applying exclusion criteria we had 138 patients in our study. Sixty-nine of
patients were male (50%) and sixty-nine of patients were female (50%). Mean
age of patients was 70,4±14,4 (between 26 and 97) and median age of the
patients was 73,00 (61,00-81,80 [Q1-Q3]). Sixty-seven patients (78,8%) out of
93 (67,4%) with hypertension diagnosis and 42 patients (49,4%) out of 56
(40,6%) with coronary artery disease were discharged with poor neurologic
outcome. Intracardiac thrombus was determined in 9 of patients (6,92%) which
was originating from atrium in 3 patients and from ventricules in 6 patients.
Forty-four of patients (31,9%) had atrial fibrillation in their ECGs. Eighty-six of
patients (62,3%) had preserved ejection fractions, 39 of patients (28,3%) had
moderate ejection fractions and 13 of patients (9,42%) had reduced ejection
fractions. We have found out that determination of intracardiac thrombus with
point-of-care ultrasound did not affect good neurologic outcome and reduced
ejection fraction was in relation with poor neurologic outcome
tur
Akut İskemik İnme
Yatakbaşı Ultrasonografi
Trombolitik Tedavi
Kardiyak Trombüs
Ejeksiyon Fraksiyonu
Acute İschemic Stroke
Point-Of-Care Ultrasound
Thrombolytic Treatment
Cardiac Thrombus
Ejection Fraction
Acil servise başvuran akut iskemik inmeli trombolitik tedavi ya da endovasküler tedavi alan hastalarda, yatakbaşı ultrasonografi ile intrakardiyak trombüs değerlendirilmesi ve mortaliteye etkisi
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/4082
2022-08-03T00:01:22Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_201
Aslan, Atabek
2022-08-02T10:45:30Z
2022-08-02T10:45:30Z
2021
http://hdl.handle.net/11684/4082
Akut Koroner Sendrom (AKS), akut myokard
iskemisine bağlı olarak ortaya çıkan semptom ve klinik bulgularla karakterize bir
durumdur. AKS hastalarında tedaviye rağmen mortalite ve istenmeyen kardiyak olay
gelişim oranı yüksektir. Bu çalışmada, hastanemiz acil servisine göğüs ağrısı ile
başvuran, yüksek duyarlıklı troponin biyobelirteci (hsTn) negatif olan ve AKS
şüphesiyle hastaneye yatırılan hastaların, yatış tarihinden itibaren 30 günlük
mortalite ve istenmeyen Major Kardiyak Olay (MKO) gelişim sıklıklarının
değerlendirilmesini amaçladık. Çalışmaya 01.07.2019 ile 30.06.2020 tarihleri
arasında göğüs ağrısı ile acil servise başvuran, seri troponin ölçümünde artış
izlenmeyen ve elektrokardiyografi (EKG)’de ST segment elevasyonu olmayan
Unstabil anjina pektoris (USAP) tanısıyla hastaneye yatışı yapılan 67 hasta
çalışmaya dahil edildi. Yatış tarihinden itibaren 30 günlük süre içerisinde, hastalara
ait hemogram, biyokimya, kardiyak biyomarkerlar, ekokardiyografi (EKO), tedavi
seçenekleri, tedavi sonuçları ve anjiografi raporları arşiv kayıtlarından incelendi.
Hastalarla veya yakınları ile telefon görüşmeleri yapılarak gelişen mortalite ve
morbidite araştırıldı. Anlamlılık düzeyi p<0,05 kabul edilmiştir. Çalışmamızda hsTn
düzeyi normal olan 67 hasta incelenmiş olup 4 hastada MKO geliştiğini saptadık
(%2,68). MKO gelişmeyenlerin yaş ortalaması 61,7 ± 12,6 iken MKO gelişenlerde
yaş ortalaması 82,0 ± 11,9 yıl saptanmış olup istatistiksel olarak anlamlı fark
bulunmuştur (p=0,0133). 3 hastada kardiyoloji yoğun bakımda takibinde troponin
artışı izlenirken, 2 hasta bir ay içerisinde hayatını kaybetmiştir. Göğüs ağrısı ile acil
servise başvuran ve AKS için risk faktörü bulunan hastalarda, seri hsTn ölçümünde
artış saptanmayan hastalarda’da mortalite ve morbitite gelişebileceği acil servis
hekimleri tarafından göz önünde tutulmalıdır
Acute Coronary Syndrome (ACS) is a condition characterized by symptoms and
clinical findings due to acute myocardial ischemia. Despite treatment, ACS patients
have a high rate of mortality and adverse cardiac events. In this study, we aimed to
evaluate the frequency of 30-day mortality and undesirable Major Cardiac Event
(MVE) development from the date of admission in patients who are admitted to the
emergency department of our hospital with chest pain, who had negative high sensitivity troponin biomarker (hsTn), and who had been hospitalized with suspected
ACS. The study included 67 patients admitted to the emergency department with
chest pain between 01.07.2019 and 30.06.2020, who did not show an increase in
serial troponin measurement and who were hospitalized with the diagnosis of
Unstable Angina Pectoris (USAP) without ST segment elevation in their
electrocardiography (ECG).Within 30 days of admission patients' complete blood
count (CBC), biochemistry panels, cardiac biomarkers, echocardiography (ECHO),
course of treatment, treatment results and coronary angiography reports were
analyzed from archive records. Mortality and morbidity were investigated by
telephone interviews with patients or their relatives. The significance level was
accepted as p<0.05. In our study, 67 patients with normal hsTn levels were examined
and we found that 4 patients had developed MVE (2.68%). Mean age of those who
did not develop MCP was 61.7 ± 12.6 years, and 82.0 ± 11.9 years who did, and a
statistically significant difference was found (p=0.0133). Troponin increase was
observed in 3 patients in the cardiology intensive care follow-up and 2 patients died
within a month. It should be kept in mind by emergency physicians that mortality
and morbidity may develop in patients who present to the emergency department
with chest pain and have risk factors for ACS despite having no increase in serial
hsTn measurement
tur
Akut Koroner Sendrom
Troponin
Anjina Pektoris
MKO
Acute Coronary Syndrome
Troponin
Angina Pectoris
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Hastanesi acil servisine göğüs ağrısı ile başvuran, Yüksek duyarlılıklı troponin biyobelirteci negatif olan ve akut koroner sendrom şüphesiyle hastaneye yatırılan hastaların değerlendirilmesi
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/4083
2022-08-03T00:01:21Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_201
Çelik, Yavuz
2022-08-02T10:45:59Z
2022-08-02T10:45:59Z
2021
http://hdl.handle.net/11684/4083
Adli raporda, yaralanmanın “yaşamsal tehlikeye” neden olup
olmadığı yargılama için önem taşır. Bu çalışmada, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi
Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı’na yansıyan, adli travmatoloji ile ilgili olaylarda,
yaşamsal tehlike durumunun değerlendirilmesi ve verilerin literatürle paylaşılması
amaçlanmıştır. 2013 ile 2017 yılları arasındaki 5 yıllık dönemde, Eskişehir Osmangazi
Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı’na başvuran olgulardan yaşamsal
tehlikesi olan olgular retrospektif olarak incelendi. Olguların rapor içerikleri ve
demografik verileri değerlendirildi. Çalışma kapsamında değerlendirilen 3009 adli
olgunun 355’inde (%12) yaşamsal tehlike olduğu belirlendi. Yaşamsal tehlikesi olan
olguların % 79,7’sinin erkek olduğu, en sık 21-30 yaş grubunda oldukları, olgulardan
% 45,1’inin trafik kazası nedeniyle yaralandığı, yaşamsal tehlikeye neden olan
yaralanmanın en sık (n=130, % 36,6) baş bölgesinde olduğu belirlendi. Çalışmada
elde edilen veriler literatürle uyumlu bulundu. Özellikle acil servis hekimlerinin, adli
rapor düzenleme konusunda daha özenli davranmaları ve bu konudaki hizmet içi
eğitimlerin önemli olduğu düşünüldü
In the forensic report, it is important for the judgment whether the injury is "life threatening" or not. In this study, it is aimed to evaluate the life-threatening situation
in events related to forensic traumatology that reflected in the Department of Forensic
Medicine, Eskişehir Osmangazi University Faculty of Medicine and to share the data
with the literature. In the 5-year period between 2013 and 2017, among the cases who
applied to Eskişehir Osmangazi University Faculty of Medicine Department of
Forensic Medicine, life-threatening cases were analyzed retrospectively. Report
contents and demographic data of the cases were evaluated. It was determined that 355
(12%) of the 3009 forensic cases evaluated within the scope of the study were life threatening. 79.7% of the life-threatening cases were male, they were mostly in the 21-
30 age group, 45.1% of the cases were injured due to a traffic accident, and the most
life-threatening injury (n = 130, 36.6% ) was determined to be in the head area. The
data obtained in the study were found to be compatible with the literature. It was
thought that especially emergency physicians should be more attentive in preparing
forensic reports and in-service trainings on this issue were important
tur
Adli Rapor
Adli Tıp
Yaşamsal Tehlike
Forensic Report
Forensic Medicine
Life-Threatening
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından 2013-2017 yılları arasında düzenlenmiş adli raporlarda yaralanmanın hayati tehlikeye neden olduğu belirtilen olguların incelenme
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/4090
2022-08-03T00:01:08Z
com_11684_85
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_201
Baş, Mehmet
2022-08-02T13:33:03Z
2022-08-02T13:33:03Z
2021
http://hdl.handle.net/11684/4090
Acil servise (AS) başvuran hastaların
özelliklerinin bilinmesi, işleyişin takip edilmesi ve pandemi sürecinin oluşturduğu
etkinin belirlenmesi AS uygulamalarının planlanması ve kalitenin arttırılması
açısından önemlidir. Bu çalışmanın amacı, COVİD-19 pandemi döneminde, alınan
tedbirlerin, toplum ve hekim davranışlarındaki değişikliklerin AS kullanımı
üzerindeki etkisini değerlendirmek, hizmet sunumundaki öncelikleri belirlemektir.
Çalışmamıza 11.03-11.06.2019 (2019 grubu) ve 11.03-11.06.2020 (2020 grubu)
tarihlerinde Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sağlık, Uygulama ve Araştırma
Hastanesi Erişkin AS’sine başvuran tüm hastalar dahil edilmiştir. Demografik
özellikler, AS süreçleri ve maliyetleri açısından iki dönem arasında karşılaştırma
yapılmıştır. 11 Mart 2020’de pandemi kararı ile birlikte alınan önlemlerle 2020
grubunda AS’ye başvuran hasta sayısında keskin bir düşüş yaşanmıştır. Hasta
sayısının azalmasının yanında, kırmızı triaj kategorisindeki hasta başvuru oranları
artarken sarı ve yeşil kategorideki hasta gurubunun oranı azalmıştır. Ciddi şikayetleri
olan hasta gurubunun AS başvurularının sayıca azlması sonucu ambulans ile
başvuru, görüntüleme, konsültasyon, servis ve yoğun bakım yatış hacimlerinde
azalma saptanırken, toplam başvurular içindeki oranlarında artış görüldü. Ortalama
maliyette ise 2020 grubunda artış saptanmıştır. Görüntüleme, konsültasyon, kronik
hastalıklar ve ortalama acil seviste kalış süresinin maliyetle ilişkili olduğu saptandı.
Ülke çapında alınan önlemlerle 2020 grubunda çocuk travma hastalarının hacmin
azaldığı saptandı. AS’de değerlendirilen ve 2020 grubuna dahil edilen Covid-19
tanısı alan hastaların yaş ortalaması, kronik hastalık oranı, ortalama AS'te kalış
süresi, toraks BT görüntüleme, konsültasyon, hastane yatış ve ortalama maliyet
oranları genel AS başvuru oranlarına göre yüksek saptanmıştır
Knowing the characteristics of the patients admitted to the emergency department
(ED), monitoring the functioning and determining the effect of the pandemic process
are important in terms of planning the ED practices and increasing the quality. The
aim of this study is to evaluate the effects of the measures taken and the changes in
the society and physician behaviors on the use of ED during the COVID-19
pandemic period, and to determine the priorities in service delivery. All patients who
applied to Eskişehir Osmangazi University Health, Practice and Research Hospital
Adult ED between 11.03-11.06.2019 (2019 group) and 11.03-11.06.2020 (2020
group) were included in our study. Comparisons were made between the two periods
in terms of demographic characteristics, ED processes and costs. With the measures
taken with the pandemic decision on March 11, 2020, there was a sharp decrease in
the number of patients admitted to ED in the 2020 group. In addition to the decrease
in the number of patients, the rate of patient admissions in the red triage category
increased, while the rate of the patient group in the yellow and green category
decreased. As a result of the decrease in the number of ED applications of the patient
group with serious complaints, there was a decrease in the volume of admission by
ambulance, imaging, consultation, service and intensive care unit admissions, while
an increase was observed in their rate in total admissions. There was an increase in
the average cost in the 2020 group. It was determined that imaging, consultation,
chronic diseases and average length of stay in the emergency department were
associated with cost. It was determined that the volume of pediatric trauma patients
in the 2020 group decreased with the measures taken across the country. The average
age, chronic disease rate, average length of stay in the ED, thoracic CT imaging,
consultation, hospitalization and average cost rates of patients diagnosed with Covid-
19, who were evaluated in the ED and included in the 2020 group, were higher than
the general emergency service admission rates detected
tur
COVID-19
Acil Servis
Pandemi
Emergency Department
Pandemic
Covid-19 pandemisinin acil servis üzerine etkisinin değerlendirilmesi
physicsThesis