2024-03-29T02:05:08Z
http://openaccess.ogu.edu.tr:8080/oai/request
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/307
2016-03-15T10:21:12Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_198
Kaptanoğlu,Cem
Gündoğan, Meltem
TR171615
ESOGÜ, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları
2015-07-07T11:01:51Z
2015-07-07T11:01:51Z
2015
http://hdl.handle.net/11684/307
Kişilerin yakın ilişkide bulunduğu kişiye bağlanma davranışı eş uyumunu, ruhsal durumunu etkileyen önemli faktörlerden biridir. Bu çalışmada, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Polikliniği’ne ardı sıra başvuran, 100 hasta ve eşi çalışmaya alınmış, bu 100 çiftin(100 erkek, 100 kadın) bağlanma tarzlarının çift uyumu ve klinik özellikleri ile ilişkisi araştırılmıştır. Hastaların bağlanma tarzları Yakın İlişkilerde Yaşantılar Envanteri-II Ölçeği kullanılarak, çift uyumları Çift Uyum Ölçeği kullanılarak belirlendi. Diğer ölçümler Genel Sağlık Anketi-28 ve Şiddet anketi ile yapıldı. Analizler sonucunda, kişilerin sahip olduğu bağlanma tarzlarına göre sosyal işlevsellik, çift uyumları, maruz kaldıkları şiddette farklılık saptandı. Güvenli bağlanma tarzına sahip olanların(n:45, %22.5) sosyal işlevselliğinin, çift uyumunun, doyumunun, bağlılığın, duygusal ifadenin daha iyi, duygusal şiddet, cinsel şiddetin daha az olduğu saptanmıştır. Güvenli bağlananların hepsinin çift uyum düzeyi iyi olarak saptandı. Çift uyumu olan bireylerde şiddet daha azdı. Ayrıca, birinin veya her ikisinin de güvenli bağlanma tarzına sahip eşlerden oluşan çift gruplarındaki kadınların çift uyumlarının ve eşlerden birisinin güvenli birinin güvensiz olduğu çift gruplarındaki kadınların çift doyumlarının, eşlerin ikisinin de güvenli olduğu çift gruplarındaki kadınların fikir birliği ve duygusal ifade puanlarının daha yüksek olduğu bulunmuştur. Çalışmamızdaki kadınların erkeklere göre daha fazla fiziksel şiddete maruz kaldığı ek olarak her iki eşinde güvensiz olduğu eşlerden oluşan çift grubunda eşlerden birinin güvenli olduğu gruba göre daha fazla şiddet ve fiziksel şiddete maruz kaldıkları saptanmıştır. İki eşinde güvensiz bağlanma stiline sahip olduğu çift grubu daha uzun evlilik süresine sahip olan gruptu.
Submitted by Kaner Ulusoy (kaneru26@gmail.com) on 2015-07-07T10:58:43Z
No. of bitstreams: 1
100667558.pdf: 673044 bytes, checksum: 16c49e6287785e264fa4f7744491029f (MD5)
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
info:eu-repo/semantics/openAccess
Bağlanma Tarzı
Eşlerin bağlanma tarzları ile çift uyum düzeyi arasındaki ilişkinin araştırılması
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/637
2016-08-16T00:00:19Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_198
Baltacıoğlu, Mehmet
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı
2016-08-15T12:41:07Z
2016-08-15T12:41:07Z
2015
Baltacıoğlu, M. Sınır Kişilik Bozukluğu Ek Tanısı Olan ve Olmayan Ötimik Dönemdeki İki Uçlu Duygudurum Bozukluğu Hastalarında Bilişsel Fonksiyonların Karşılaştırılması, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2015.
http://hdl.handle.net/11684/637
Bu çalışmada, sınır kişilik bozukluğu ek tanısı olan ötimik dönemdeki IUDB (İkiuçlu Duygudurum Bozukluğu) hastaları ile sınır kişilik bozukluğu ek tanısı olmayan ötimik dönemdeki IUDB hastalarının bilişsel işlevler ve klinik özellikler açısından karşılaştırılması amaçlanmıştır. Çalışmaya 01.02.2013-01.07.2014 tarihleri arasında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı polikliniklerine ayaktan müracaat eden, DSM-IV-TR tanı ölçütlerine göre İUDB tanısı ölçütlerini karşılayan ve en az 2 aydır ötimik dönemde olan toplam 105 hasta alındı. Bu 105 hasta SKB ek tanısı olmayan 79 ve SKB ek tanısı olan 26 İUDB hastası olmak üzere iki gruba ayrıldı. Çalışmaya alınan hastalara SCID-I (Structured Clinical Interview for DSM), SCID-II, Sosyodemografik veri formu, Young Mani Derecelendirme Ölçeği, Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği ve İşlevselliğin Genel Değerlendirilmesi Ölçeği uygulandı. Bilişsel işlevler ise Wisconsin Kart Eşleme Testi, Stroop Testi, İz Sürme Testi, Kaliforniya Sözel Öğrenme Testi gibi testlerle değerlendirildi. Çalışmamızda İki uçlu duygudurum bozukluğu hastalarında sınır kişilik bozukluğu ek tanısı oranı %24.8 olarak saptandı. Nöropsikolojik test performansları açısından yapılan karşılaştırmada; Stroop Testi süre puanlarının ve İz Sürme Testi-A/B süre ve hata puanlarının ek tanılı grupta daha yüksek olduğu, Kaliforniya Sözel Öğrenme Testi uzun gecikmeli serbest hatırlama puanlarının ise ek tanılı grupta daha düşük olduğu saptanmıştır.
Buradan dikkat ve bellek fonksiyonları başta olmak üzere İUDB hastalarında görülen bilişsel işlev bozukluklarının ek tanılı durumlarda daha fazla bozulmuş olabileceği sonucunu çıkartabiliriz.
Submitted by Kaner Ulusoy (kaneru26@gmail.com) on 2016-08-11T13:16:55Z
No. of bitstreams: 1
10071408.PDF.pdf: 1138903 bytes, checksum: 3cda394cf9b14b767e4aaeb7a07c49f5 (MD5)
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
İki Uçlu Duygudurum Bozukluğu
Sınır kişilik bozukluğu ek tanısı olan ve olmayan ötimik dönemdeki iki uçlu duygudurum bozukluğu hastalarında bilişsel fonksiyonların karşılaştırılması
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/704
2016-12-01T01:00:24Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_198
Şahin, Hatice
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları
2016-11-30T08:01:47Z
2016-11-30T08:01:47Z
2014
Şahin, H. Obsesif Kompulsif Bozukluğu Olan Hastalarda Obsesif İnanışlar ve Nörokognitif Esneklik Arasındaki İlişki. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2014.
http://hdl.handle.net/11684/704
Obsesif Kompulsif Bozukluğun(OKB) heterojen bir bozukluk olduğuna dair artmakta olan kanıtlar ışığında, bozukluğun altında birden fazla etyolojik etkenin yattığı söylenebilir. OKB alt gruplarında, nörokognitif bozulmadaki farklılığı araştıran çalışmalara gereksinim vardır. Bu çalışmada, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Polikliniği‟ne ardısıra başvuran, DSM-IV-TR ölçütlerine göre OKB tanısı alan 50 hasta ile panik bozukluğu tanısı alan 30 hastada, obsesif inanıĢlar ve nörokognitif esneklik arasındaki ilişki araştırıldı. Hastaların obsesif inanışları Obsesif ĠnanıĢlar Ölçeği (OĠÖ-44) kullanılarak belirlendi. Klinik özellikleri saptamak için, Yale-Brown Obsesyon Kompulsiyon Ölçeği (YBOKÖ), Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ), Beck Anksiyete Ölçeği (BAÖ); nörokognitif esnekliği saptamak için Wisconsin Kart Eşleme Testi (WKET) kullanıldı. Obsesif kompulsif bozukluğu olan hastalar, OĠÖ-44 puanlarına göre “obsesif inanışı fazla” ve “obsesif inanığı az” olacak şekilde gruplara ayrıldı. Obsesif inanışları fazla olan OKB hastalarında; WKET tamamlanan kategori sayısı, WKET toplam hata sayısı ve WKET perseveratif olmayan hata sayısı puanları açısından, obsesif inanışları az olan OKB hastaları ve panik bozukluğu hastalarına göre anlamlı düzeyde farklılık saptandı (p<0.001). Ayrıca obsesif inanışları fazla olan OKB hastalarında WKET perseveratif hata sayısı puanında, panik bozukluğu hastaları ile farklılık saptanmazken obsesif inanışları az olan OKB hastaları ile anlamlı farklılık saptandı (p<0.001). Sonuçlar OKB hastalarında obsesif inanışlarla nörokognitif esneklik arasında ilişki olabileceğini göstermektedir.
Submitted by Kaner Ulusoy (kaneru26@gmail.com) on 2016-11-28T05:41:11Z
No. of bitstreams: 1
10049766.pdf: 636886 bytes, checksum: 7c1d4e0e980cebd676b2265955bc3edf (MD5)
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Obsesif Kompulsif Bozukluk
Obsesif kompulsif bozukluğu olan hastalarda obsesif inanışlar ve nörokognitif esneklik arasındaki ilişki
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/936
2017-01-25T01:00:20Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_198
Türkoğlu, Sevil Akbaba
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları
2017-01-24T06:47:56Z
2017-01-24T06:47:56Z
2013
Akbaba Türkoğlu S. Depresif bozukluğu olan kadın hastalarda; çocukluk çağı ruhsal travmaları ve fonksiyonel olmayan tutumlarla ilişkisi, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir 2013.
http://hdl.handle.net/11684/936
Bu çalışmada; depresif bozukluğu olan kadın hastalarda;
çocukluk çağı travmalarının fonksiyonel olmayan tutumlarla ilişkisinin araştırılması
amaçlanmıştır. Çalışmamıza DSM-IV tanı ölçütlerine göre depresif bozukluğu olan
70 hasta (62 hasta majör depresif bozukluk, 8 hasta distimik bozukluk) ve hastalarla
yaş cinsiyet eğitim açısından eşleştirilmiş 50 sağlıklı kontrol alındı. Tüm olgulara;
sosyodemografik bilgi formu,Çocukluk Çağı Travmaları Ölçeği (ÇÇTÖ), Beck
Depresyon Ölçeği (BDÖ) ve Fonksiyonel Olmayan Tutumlar Ölçeği (FOTÖ)
uygulandı. Depresif bozukluğu olan kadın hastalarda FOTÖ puanları daha düşük,
ÇÇTÖ toplam ve alt ölçek puanları ile çocukluk çağı travmalarının görülme oranı
sağlıklı kontrol grubuna göre anlamlı düzeyde daha yüksekti. Depresif bozukluğu
olan kadın hastalarda BDÖ puanı ile ÇÇTÖ duygusal ihmal, duygusal istismar alt
ölçek puanları ve FOTÖ puanı arasında istatiksel olarak anlamlı korelasyon vardı.
Ayrıca depresif bozukluğu olan kadın hastalarda FOTÖ puanı ile ÇÇTÖ duygusal
istismar alt ölçek puanı arasında istatiksel olarak anlamlı korelasyon vardı. Sonuç
olarak kadınlarda çocukluk çağı travmaları özellikle duygusal istismar; fonksiyonel
olmayan tutumların gelişmesinde ve böylece bireyin depresyona yatkın hale
gelmesinde etkili olabilir.
Submitted by Kaner Ulusoy (kaneru26@gmail.com) on 2016-12-30T06:58:16Z
No. of bitstreams: 1
10023472.pdf: 791116 bytes, checksum: 5bbed641755c2715ed23be4bb6570832 (MD5)
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Depresif Bozukluk
Depresif bozukluğu olan kadın hastalarda çocukluk çağı ruhsal tramvaları ve fonksiyonel olmayan tutumlarla ilişkisi
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/867
2017-01-05T01:00:14Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_198
Dayi, Ali
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları
2017-01-04T06:12:13Z
2017-01-04T06:12:13Z
2013
Dayi A. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Öğrencilerinde Sigara, Alkol Ve Madde Kullanım Yaygınlığı. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2013.
http://hdl.handle.net/11684/867
Gençlik
dönemi, bağımlılık yapıcı madde ile karşılaşma ve kullanma açısından riskli bir
dönemdir. Üniversite yıllarına denk gelen bu süreç, yaşanılan yerden ayrılma, yeni
bir çevreye uyum, bir mesleğe aday olma, gelecek planlarıyla ilgili belirsizlik gibi
birçok sorunun olduğu bir dönemdir. Kişinin bütün bu sorunlarla baş etme
çabasının sigara, alkol ve madde kullanımını kolaylaştırdığı bildirilmiştir. Bu
çalışmada, Osmangazi Üniversitesi öğrencilerinde sigara, alkol ve madde kullanım
yaygınlığı ve sosyodemografik değişkenlerle ilişkisi araştırılmıştır. Çalışmaya,
Osmangazi Üniversitesi’nin 7 fakülte ve Sağlık Meslek Yüksekokulu’ndan toplam
3114 öğrenci dahil edilmiştir. Veri toplamak amacıyla bir anket formu ve
Fageström Nikotin Bağımlılık Ölçeği kullanılmıştır. Veri analizi için Pearson Ki-
Kare, t-testi, Binary Lojistik Regresyon modeli, Hosmer and Lemeshow Testi ve
Mann-Whitney Test kullanılmıştır. Osmangazi üniversitesi öğrencilerin yaşam
boyu sigara kullanım yaygınlığı %40.2’dir. Erkeklerde bu oran %55.2, kadınlarda
ise bu oran %29’dur. Yaşam boyu alkol kullanım yaygınlığı %60.8, yaşam boyu
sigara ve alkol dışınca madde kullanım yaygınlığı ise %11 olarak saptanmıştır.
Çalışmamızda; sigara, alkol ve madde kullanımın; erkeklerde, yalnız yaşayan
öğrencilerde, kendilik algısı ve geleceğe yönelik olumsuz düşünceleri olanlarda,
‘heyecan’ arayanlarda ve öfke kontrolünde güçlük çekenlerde daha yüksek olduğu
saptanmıştır. Ayrıca aile bireylerinin ve özellikle yakın çevresinde sigara, alkol ve
madde kullanımı olan öğrencilerde de sigara, alkol ve madde kullanım
yaygınlığının daha yüksek olduğu saptanmıştır.
Submitted by Kaner Ulusoy (kaneru26@gmail.com) on 2017-01-03T06:42:49Z
No. of bitstreams: 1
10015929.pdf: 598325 bytes, checksum: 866280726a92888a28554eb4d3b87f36 (MD5)
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Sigara
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi öğrencilerinde sigara, alkol ve madde kullanım yaygınlığı
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1154
2017-11-18T01:00:18Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_198
Değirmenci, Sinem
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları
2017-11-17T05:31:02Z
2017-11-17T05:31:02Z
2017
Değirmenci Sevil, S. Gebelikte Ayrılma Anksiyetesi ve Belirsizliğe Tahammülsüzlükle İlişkisi, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2017.
http://hdl.handle.net/11684/1154
Ayrılma anksiyetesi bozukluğu (AAB)’nun yetişkinlerde görülen formu olan yetişkin
AAB tanısal sınıflandırma sistemleri içerisinde yeni tanımlanmış bir bozukluktur.
Bu çalışmada, gebelikte ayrılma anksiyetesi bozukluğunun sosyodemografik
değişkenlerle ve belirsizliğe tahammülsüzlükle ilişkisinin araştırılması amacı ile,
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Kadın Hastalıkları ve
Doğum Anabilim Dalı polikliniklerine, Haziran 2015 ile Mayıs 2016 tarihleri arasında
başvuran 297 gebe alınmıştır. Yetişkin AAB’nu değerlendirmek amacı ile Yetişkin
Ayrılma Anksiyetesi (YAA) Anketi, belirsizliğe tahammülsüzlüğü değerlendirmek
amacı ile de Belirsizliğe Tahammülsüzlük Ölçeği kısa formu (BTÖ-12) uygulanmıştır.
Çalışmaya katılan 297 gebe YAA anketi kesme puanına göre ‘ayrılma anksiyetesi
olan’ ve ‘ayrılma anksiyetesi olmayan’ olacak şekilde iki gruba ayrılmıştır.Çalışmaya
katılan gebelerin yarıdan fazlasında (%56,2) sinde ayrılma anksiyetesi olduğu
belirlendi. Ayrılma anksiyetesi olan gebelerin yaş ortalamasının ayrılma anksiyetesi
olmayan gebelere göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düşüktü. Ayrıca ikinci
trimesterdeki gebelerin ayrılma anksiyetesi belirti şiddetinin üçüncü trimestere göre
anlamlı düzeyde düşük olduğu saptandı. Ayrılma anksiyetesi olan grupta BTÖ-12
ölçek puanları anlamlı derecede yüksekti, YAA anketi ölçek puanları ile BTÖ-12 ölçek
puanları arasında pozitif bir ilişki olduğu saptandı. Bu sonuçlar gebelikte AAB sık
görülen bir bozukluk olabileceğini ve Yetişkin AAB ile belirsizliğe tahammülsüzlük
arasında ilişki olabileceğini göstermektedir.
Submitted by Kaner Ulusoy (kaneru26@gmail.com) on 2017-11-15T11:46:04Z
No. of bitstreams: 1
10143939.pdf.pdf: 1229720 bytes, checksum: 840e6a0da8ce0fa68288ceaef7ec6ffa (MD5)
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Ayrılma Anksiyetesi
Gebelikte ayrılma anksiyetesi ve belirsizliğe tahamülsüzlükle ilişkisi
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1337
2018-02-28T01:00:46Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_198
Karataş, Reyhan Dağ
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları
2018-02-27T05:24:20Z
2018-02-27T05:24:20Z
2016
Dağ Karataş, R. Cinsel Saldırı Mağdurlarında Travma Sonrası Stres Bozukluğu ve İlişkili Faktörler. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2016.
http://hdl.handle.net/11684/1337
Bu çalışmada, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Polikliniği’ne adli vaka olarak, cinsel saldırıya uğraması nedeniyle başvuran kişilerde Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) gelişiminin araştırılması; mağdurun sosyodemografik özellikleri, olayın ve saldırganın özellikleri açısından TSSB gelişen ve gelişmeyen kişilerin karşılaştırılması ve TSSB gelişimini predikte eden faktörlerin saptanması amaçlanmıştır. Çalışmaya, 01.09.2013 tarihinden itibaren 12 ay süreyle Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Polikliniği’ne, cinsel saldırıya maruz kaldığı gerekçesiyle adli vaka olarak başvuran 60 kadın alındı. Katılımcılara, DSM için yapılandırılmış klinik görüşme (SCID-I), sosyodemografik veri formu, Travmatik Stres Belirti Ölçeği (TSBÖ), Çok Boyutlu Algılanan Sosyal Destek Ölçeği, Kısa Form-36, Beck Depresyon Ölçeği ve Beck Anksiyete Ölçeği uygulandı. Katılımcılar, TSBÖ’den aldıkları puana göre TSSB saptanan ve saptanmayan olarak iki gruba ayrıldı. Çalışmamızda, TSSB oranı %68.3 olarak saptandı. Mağdur özellikleri açısından karşılaştırıldığında, TSSB saptanan grupta kendisini alt sosyoekonomik düzeyde algılama oranının anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu; olay ve saldırgan özellikleri açısından karşılaştırıldığında iki grup arasında fark olmadığı; olay sonrası dönemde TSSB saptanan grubun ruhsal yardım arayışında bulunma oranının anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu; olay sonrası intihar düşüncesine sahip olmanın ise TSSB gelişimini yordadığı tespit edildi. Geçmişte ekonomik güçlük ve zorunlu göç yaşamış olanlarda, cinsel saldırıya bağlı TSSB gelişme oranının anlamlı derecede yüksek olduğu saptandı. TSSB gelişenlerde algılanan sosyal desteğin anlamlı düzeyde daha düşük olduğu, TSSB gelişenlerde anksiyete ve depresyon düzeylerinin anlamlı düzeyde yüksek olduğu, TSSB saptanan grubun SF-36’nın tüm alt ölçek puanlarının anlamlı düzeyde daha düşük olduğu tespit edildi. Bu bulgulardan cinsel saldırıların, TSSB başta olmak üzere ciddi ruh sağlığı sorunlarına yol açan ve yaşam kalitesini bozan önemli travmatik olaylar olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
Submitted by Kaner Ulusoy (kaneru26@gmail.com) on 2018-01-11T11:27:09Z
No. of bitstreams: 1
10106387.pdf: 736788 bytes, checksum: fdd540e0eaf5d7e7d9fc0bfd3de8a30a (MD5)
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Cinsel Saldırı
Cinsel saldırı mağdurlarında travma sonrası stres bozukluğu ve ilişkili faktörler
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1559
2018-06-09T00:00:17Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_198
Subaşı, Zafer
TR104662
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları
2018-06-08T05:29:22Z
2018-06-08T05:29:22Z
2017
Subaşı, Z. Antidepresan Kullanımına Bağlı Manik/Hipomanik Kayma Yaşayan Hastalar İle İki Uçlu Duygudurum Bozukluğu Tanısı Olan Hastaların Klinik Ve Sosyodemografik Verilerinin Karşılaştırılması, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2017.
http://hdl.handle.net/11684/1559
Bu çalışmada, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Polikliniğinde takip edilen ötimik dönemdeki İkiuçlu Duygudurum Bozukluğu (İUDB) tanılı hastalar ile daha önce mani/ hipomani öyküsü olmayan ve antidepresan kullanımına bağlı manik/hipomanik kayma (h/MK) yaşayan hastaların klinik ve sosyodemografik özellikler açısından karşılaştırılması, h/MK grubu hastalarının özelliklerinin belirlenmesi ile sınıflandırma sistemlerine katkıda bulunulması ve tedavi özellikleri konusunda farkındalığın arttırılması amaçlanmıştır. Çalışmaya 01.03.2015 ile 30.08.2016 tarihleri arasında başvuran ötimik dönemde IUDB tanılı hastalar ile h/MK yaşayan 120 hasta alındı. Hastalar İUDB grubunu oluşturan 80 ve h/MK grubunu oluşturan 40 hasta olarak iki gruba ayrıldı. Çalışmaya alınanlar ile DSM-IV için yapılandırılmış klinik görüşme (SCID-I) ile görüşmeler yapıldı. Sosyodemografik verilerin kaydedilmesi, klinik durumun saptanması ve işlevselliğin değerlendirilmesi amacıyla Sosyodemografik veri formu, Young Mani Derecelendirme Ölçeği (YMDÖ), Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği (HDDÖ), İşlevselliğin Genel Değerlendirilmesi Ölçeği (İGDÖ), Klinik Global İzlenim Ölçeği (CGİÖ) ve Bipolar Bozukluk İşlevsellik Ölçeği (BB-İÖ) uygulandı. Çalışmamızda İUDB grubu ile h/MK grubu arasında sosyodemografik veriler açısından fark olmadığı, h/MK grubunun daha sık depresif atak yaşadığı, manik/hipomanik atak sıklığının her iki grup arasında eşit olduğu ve gruplar arasında işlevsellik açısından fark olmadığı saptandı. Depresif şikâyetlerle gelen ve özellikle ilk depresif dönemi olan hastaların öyküsü özellikle hipomanik dönemler açısından ayrıntılı değerlendirilmeli, Hastaların İUDB açısından risk grubunda olabileceğini gösteren klinik ve sosyodemografik özelliklerine dikkat edilmeli, tedavi planı bu bilgiler ışığında yapılmalıdır.
Submitted by Kaner Ulusoy (kaneru26@gmail.com) on 2018-05-14T06:51:55Z
No. of bitstreams: 1
10145951.pdf: 682749 bytes, checksum: cc3738e8fc502a7327c6bc4ea1992fb8 (MD5)
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Depresyon ile Başlangıç Gösterme
Antidepresan kullanımına bağlı manik/hipomanik kayma yaşayan hastalar ile iki uçlu duygudurum bozukluğu tanısı olan hastaların klinik ve sosyodemografik verilerinin karşılaştırılması
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1930
2021-03-10T01:06:19Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_198
Özdemir, Figen
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Ruh ve Sinir Hastalıkları Anabilim Dalı
2021-03-09T13:38:59Z
2021-03-09T13:38:59Z
2005
http://hdl.handle.net/11684/1930
Bu çalışmada, şizofreni hastalarının anne ve babalarının kişilik özelliklerinin, duygu dışavurumlarının ve aile işlevlerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Şizofreni hastalarının anne ve babalarına, klinik gözlem ve daha önce yapılan çalışmalarla belirlenen ortak kişilik özelliklerini saptamak amacıyla Minnesota Çok Yönlü Kişilik Envanteri (MMPI) uygulanmıştır. Ayrıca şizofreni hastalarının anne ve babalarına, aile işlevlerini ve duygu dışavurumlarını değerlendirmeye yönelik Aile Değerlendirme Ölçeği (ADÖ) ve Dışavuran Duygulanım Ölçeği (DDÖ) uygulanmıştır. Kontrol grubu, sosyal fobi hastalarının anne ve babalarından oluşturulmuştur. Elde edilen verilerin istatistiksel analizi, x-kare testi, t testi ve levene testi ile yapılmıştır.
Çalışmanın sonucunda, şizofreni hastalarının annelerinin, MMPI’ın “Maskülinite-femininite” ölçeğinin belirlediği “erkeksi” özellikler açısından yüksek puan aldıkları görülmüştür. Şizofreni hastalarının annelerinin “erkeksi” özellikleri, şizofreni hastalarının babalarından ve sosyal fobi hastalarının annelerinden önemli düzeyde yüksek bulunmuştur. Şizofreni hastalarının babalarında ise “Hipokondriak” kişilik özellikleri olduğu görülmüştür ve şizofreni hastalarının babalarının “Hipokondriak” kişilik özellikleri açısından sosyal fobi hastalarının babalarından anlamlı derecede yüksek puan aldıkları bulunmuştur. Ayrıca sosyal fobi hastalarının annelerinde “Depresif” kişilik özellikleri olduğu görülmüştür ve sosyal fobi hastalarının annelerinin “Depresif” kişilik özellikleri açısından şizofreni hastalarının annelerinden anlamlı derecede yüksek puan aldıkları bulunmuştur.
Şizofreni hastalarının anne-babalarının ADÖ ile değerlendirilen aile işlevlerinde “Duygusal tepki verme” dışındaki diğer alanlarda sağlıksız tutumları olduğu bulunmuştur ve “Davranış kontrolü” alanında, kontrol grubuna göre sağlıksız tutum açısından önemli düzeyde fark olduğu saptanmıştır.
Şizofreni hastalarının annelerinin DDÖ ile değerlendirilen duygu dışavurumlarında “Aşırı İlgi-Koruyuculuk Kollayıcılık” yönünde yüksek puan aldıkları görülmüştür. Ayrıca şizofreni hastalarının annelerinin “Aşırı İlgi-Koruyuculuk Kollayıcılık” açısından şizofreni hastalarının babalarından anlamlı düzeyde yüksek puan aldıkları bulunmuştur.
Submitted by ÖNDER GÜNGÖR (g1063) on 2021-01-19T09:30:17Z
No. of bitstreams: 1
Şizofreni Hastalarının anne ve Babalarının Kişilik Özelliklerinin Değerlendirilmesi .doc: 508928 bytes, checksum: fc1ceec5b0c247ee9a611ceab085465a (MD5)
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Şizofreni
Şizofreni hastalarının anne ve babalarının kişilik özelliklerinin değerlendirilmesi
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1805
2021-03-05T01:00:18Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_198
Kılıçoğlu, Alev
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Ruh ve Sinir Hastalıkları
2021-03-04T10:07:54Z
2021-03-04T10:07:54Z
2005
http://hdl.handle.net/11684/1805
Bu çalışmada Eskişehir ili merkezde bulunan Maide Bolel Huzurevi’nde kalan yaşlılar ve kendi evlerinde kalan 60 yaş üstü kişilerde depresyonun yaygınlığının ve risk faktörlerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır.
Huzurevinde kalan 61 kişi ve kendi evlerinde kalan 60 yaş üstü 75 kişi yaş açısından eşleştirilerek çalışmaya dahil edilmiştir. Katılımcılara araştırmacı tarafından geliştirilen demografik veri anketi, Yaşlılar İçin Depresyon Ölçeği(YDÖ) , Yaşam Kalitesi Ölçeği-Kısa Form-36 (SF-36), Kısa Yeti Yitimi Anketi (KYYA), Eğitimsizler İçin Standardize Mini Mental Test (E-SMMT), Algılanan Sosyal Destek Ölçeği (ASDÖ) uygulandı. E-SMMT’den 24’ün altında puan alanlar çalışmadan dışlandı. Elde edilen veriler ki-kare, t-test, ve ikili lojistik regresyon analizi kullanılarak değerlendirildi.
Huzurevinde kalanlarla kendi evlerinde kalanlar arasında depresyon oranları açısından anlamlı bir fark bulunmadı. Huzurevinde kalanların kendi evlerinde kalanlarla karşılaştırıldığında huzurevinde kalan yaşlıların anlamlı oranda daha az gelirinin olduğu, çocukları ve akrabalarıyla daha az görüştükleri ve bayram ve özel günlerde daha az ziyaretçilerinin olduğu, hobilerinin ve cinsel yaşantılarının daha az olduğu, algıladıkları sosyal desteğin daha az olduğu ve huzurevinde daha fazla yaşlının herhangi bir sakatlığının olduğu bulunmuştur. Ayrıca çocuk sayısının fazla olması, düzenli doktor kontrolüne gitme, özel günlerde ziyaretçilerinin olması depresyon riskini azaltırken geçirilmiş ruhsal hastalığının olması, günlük işlerde zorlanma ve sağlık konusunda endişesinin olması, ağır yeti yitiminin olması ve algılanan sosyal desteğin düşük olmasının depresyon riskini arttırdığı bulunmuştur.
Huzurevlerinde kalan yaşlılarda depresyon yaygınlığının ve kendi evlerinde kalanlardan ne gibi farklılıklar gösterdiğinin belirlenmesi huzurevindeki yaşlılarda depresyonun önlenmesiyle ilgili müdahalelere yön verecektir. Ayrıca yaşlı populasyonunda görülen depresyonun özelliklerinin ve risk faktörlerinin belirlenmesi açısından da çalışmamız önemli veriler sunmaktadır.
Submitted by Kaner Ulusoy (kaneru26@gmail.com) on 2021-01-29T09:23:10Z
No. of bitstreams: 1
huzurevi ve kendi evinde olanların depresyonun yaygınlığı ve.doc: 547840 bytes, checksum: 4a9c3a590dc8333aa5f3949819c687c5 (MD5)
tur
Huzurevi
Huzurevinde ve kendi evlerinde kalan yaşlıların depresyon yaygınlığı ve risk faktörleri açısından karşılaştırılması
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1866
2021-03-10T01:05:42Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_198
Baylan, Gönül
ESOGÜ,Tıp Fakültesi
2021-03-09T12:20:20Z
2021-03-09T12:20:20Z
2005
http://hdl.handle.net/11684/1866
Bu çalışmada, yeme bozuklukları gelişiminde etkili kabul edilen değişkenlerden aile işlevselliği, benlik saygısı, obsesif kompulsif belirtiler, depresif belirtiler, vücut algısı ve beden kitle indeksi’nin yeme bozukluğu belirti şiddetini ne kadar predikte ettiğini belirlemeyi amaçladık.
1615 kadın, 1048 erkek adolesan deneğe Yeme Tutum Testi (YTT), Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği (RBSÖ), Belirti Tarama Listesi (SCL-90-R), Aile Değerlendirme Ölçeği (ADÖ), Vücut Algısı Ölçeği ve Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ) uygulandı, boy ve kiloları ölçüldü. Elde edilen veriler pearson korelasyon ve regresyon analizi ile değerlendirildi. Regresyon analizinde bağımlı değişken olarakYTT toplam puanı; bağımsız değişken olarak RBSÖ’nin benlik saygısı alt ölçeği, SCL-90-R’ın obsesif kompulsif belirti alt ölçeği, ADÖ alt ölçekleri, Vücut Algısı Ölçeği toplam puanı, BDÖ toplam puanı ve beden kitle indeksi (BKİ) alındı.
Kadınlarda ve erkeklerde depresyonun yeme bozukluğu belirtilerini güçlü bir şekilde predikte ettiği; kadınlarda varyansın %14.7’sini, erkeklerde ise %6.1’ini karşıladığı saptandı. Kadınlarda prediktif gücü açısından diğer değişkenler sırasıyla BKİ, aile işlevlerinden gereken ilgiyi gösterme ve problem çözme, obsesif kompulsif belirtiler, aile işlevlerinden roller ve benlik saygısı idi. Erkeklerde ise; aile işlevlerinden problem çözme, BKİ, benlik saygısı, obsesif kompulsif belirtiler ve aile işlevlerinden roller saptandı.
Yeme bozuklukları ile ilişkili değişkenlerin yeme patolojisine etkileri ve bu değişkenlerin birbirleriyle ilişkilerinin belirlenmesi bozukluğun anlaşılmasında, önleme ve tedavide yararlı olabilecektir.
Submitted by Ramazan Karayel (g1216) on 2021-02-02T08:15:13Z
No. of bitstreams: 1
(7) tez 1.doc: 368128 bytes, checksum: 038113bd5b3d1151617cda80e386afdf (MD5)
ESOGÜ,Tıp Fakültesi
tur
ESOGÜ,Tıp Fakültesi
yeme bozukluğu
Ergenlerde yeme bozukluğu belirtilerinin prediktörleri
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3088
2022-06-10T00:00:17Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_198
Yenilmez, Çınar
Kılıçoğlu, Alev
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Psikiyatri Anabilim Dalı
2022-06-09T12:51:26Z
2022-06-09T12:51:26Z
2005
http://hdl.handle.net/11684/3088
Bu çalışmada Eskişehir ili merkezde bulunan Maide Bolel Huzurevi’nde kalan yaşlılar ve kendi evlerinde kalan 60 yaş üstü kişilerde depresyonun yaygınlığının ve risk faktörlerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır.
Huzurevinde kalan 61 kişi ve kendi evlerinde kalan 60 yaş üstü 75 kişi yaş açısından eşleştirilerek çalışmaya dahil edilmiştir. Katılımcılara araştırmacı tarafından geliştirilen demografik veri anketi, Yaşlılar İçin Depresyon Ölçeği(YDÖ) , Yaşam Kalitesi Ölçeği-Kısa Form-36 (SF-36), Kısa Yeti Yitimi Anketi (KYYA), Eğitimsizler İçin Standardize Mini Mental Test (E-SMMT), Algılanan Sosyal Destek Ölçeği (ASDÖ) uygulandı. E-SMMT’den 24’ün altında puan alanlar çalışmadan dışlandı. Elde edilen veriler ki-kare, t-test, ve ikili lojistik regresyon analizi kullanılarak değerlendirildi.
Huzurevinde kalanlarla kendi evlerinde kalanlar arasında depresyon oranları açısından anlamlı bir fark bulunmadı. Huzurevinde kalanların kendi evlerinde kalanlarla karşılaştırıldığında huzurevinde kalan yaşlıların anlamlı oranda daha az gelirinin olduğu, çocukları ve akrabalarıyla daha az görüştükleri ve bayram ve özel günlerde daha az ziyaretçilerinin olduğu, hobilerinin ve cinsel yaşantılarının daha az olduğu, algıladıkları sosyal desteğin daha az olduğu ve huzurevinde daha fazla yaşlının herhangi bir sakatlığının olduğu bulunmuştur. Ayrıca çocuk sayısının fazla olması, düzenli doktor kontrolüne gitme, özel günlerde ziyaretçilerinin olması depresyon riskini azaltırken geçirilmiş ruhsal hastalığının olması, günlük işlerde zorlanma ve sağlık konusunda endişesinin olması, ağır yeti yitiminin olması ve algılanan sosyal desteğin düşük olmasının depresyon riskini arttırdığı bulunmuştur.
Huzurevlerinde kalan yaşlılarda depresyon yaygınlığının ve kendi evlerinde kalanlardan ne gibi farklılıklar gösterdiğinin belirlenmesi huzurevindeki yaşlılarda depresyonun önlenmesiyle ilgili müdahalelere yön verecektir. Ayrıca yaşlı populasyonunda görülen depresyonun özelliklerinin ve risk faktörlerinin belirlenmesi açısından da çalışmamız önemli veriler sunmaktadır.
Submitted by Ramazan Karayel (g1216) on 2021-02-03T07:19:42Z
No. of bitstreams: 1
huzurevi ve kendi evinde olanların depresyonun yaygınlığı ve.doc: 547840 bytes, checksum: 4a9c3a590dc8333aa5f3949819c687c5 (MD5)
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
Depresyon
Huzurevinde ve kendi evlerinde kalan yaşlıların depresyon yaygınlığı ve risk faktörleri açısından karşılaştırlması
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1974
2021-03-11T01:00:27Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_198
Tufan Temiz, Semiha
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı
2021-03-10T07:24:59Z
2021-03-10T07:24:59Z
2008
Tufan Temiz, S. Depresif duygu durum ile giden uyum bozukluğunun klinik açıdan majör depresif bozuklukla karşılaştırılması. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2007.
http://hdl.handle.net/11684/1974
Uyum bozukluğunun tanımı çok net değildir. Uyum bozukluğunun
çeşitli stres olaylarına yanıt olarak geliştiği düşünülür, belirtiler stres etkenleri ve
onların devam eden etkilerine uyum çabasıdır. Strese geçici maladaptif yanıtın
oluşturduğu eşik altı bir durum olduğu yaygın bir klinik fikirdir. Uyum bozukluğu
tanısında stres anahtar bir faktör olarak sayılmaktadır. Ancak, bu konudaki sistematik
araştırmalar yetersizdir. Uyum bozuklukları göreli olarak yaygındır. Birinci
basamakta yapılan bir çalışmada tüm eksen 1 tanılarının %17.9’u uyum bozukluğu
olarak bulunmuştur. Uyum Bozukluğu tanısı konulan bireylere uygulanacak en
uygun tedavi yöntemlerinin ne olduğuna dair çok az sistematik araştırma vardır. Bu
çalışmaya, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi psikiyatri polikliniğine
başvuran ve şikayetleri bir yaşam olayını takiben gelişen depresif duygu durum ile
giden uyum bozukluğu olan 32 kişi, ilk atak majör depresyon tanısı konulan 22 kişi
ve genel popülasyondan herhangi bir ruhsal ya da fiziksel hastalığı bulunmayan 30
kişilik kontrol grubu alınmıştır. Hastalar 6 ay süreyle takip edilmiştir. Hastalara
SCID I uygulanarak yarı yapılandırılmış görüşmelerle tanı konulmuştur.
Çalışmamızın sonucunda, DDUB hastalarının semptom profilinin majör depresyon
hastalarının semptom profiline benzediğini, ancak DDUB hastalarında
psikopatolojinin derecesinin ve işlevselliğin bozulmasının MD hastalarına göre daha
az olduğunu, fakat normal kontrollere göre anlamlı şekilde daha fazla olduğunu
saptadık. Ayrıca, stres etkeninin şiddeti, DDUB grubunda sonlanımı ve
psikopatolojinin derecesini etkilerken, MD grubunda aynı durumun söz konusu
olmadığı saptanmıştır.
Submitted by Görkem Çınar (18262273360) on 2021-03-04T13:19:36Z
No. of bitstreams: 1
semiha tufan temiz tez.pdf: 2360504 bytes, checksum: cc064f48e8a41e2fb14677706b45c2af (MD5)
tur
Uyum Bozukluğu
Depresif duygudurum ile giden uyum bozukluğunun klinik açıdan majör depresif bozuklukla karşılaştırılması
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3480
2022-06-23T00:00:38Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_198
Aksaray, Gökay
Güneş Yalçın, Elif
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Psikiyatri Anabilim Dalı
2022-06-22T11:03:01Z
2022-06-22T11:03:01Z
2008
Güneş, E. Major Depresif Bozukluğu Olan Hastalarda Bilişsel İşlevler, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2008.
http://hdl.handle.net/11684/3480
Bu çalışmada major depresif bozukluğu olan hastalarda bilişsel işlevlerin değerlendirilmesi planlanmıştır. Ayrıca tespit edilecek bilişsel bozuklukların demografik ve klinik özellikler ile ilişkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Çalışmamızda DSM-IV kriterlerine göre major depresif bozukluk tanısı konan 30 hastanın nöropsikolojik testlerden (Sayı Dizisi Öğrenme Testi, Stroop Testi, İşaretlem Testi) aldıkları puanlar sağlıklı kontrol grubunun puanlarıyla karşılaştırılmıştır. MDB olan grupta nöropsikolojik test puanları, yaş (35 yaş/35 ve üstü), cinsiyet (kadın/erkek) ve eğitim düzeyine (11 yıl ve altı/11 yıl üstü) göre karşılaştırılmıştır. Ayrıca, MDB olan grupta nöropsikolojik test puanları ile depresyonun şiddeti, anksiyete düzeyi, hastalık süresi ve geçirilen depresyon atağı sayısı arasındaki ilişki araştırılmıştır. Nöropsikolojik testlerden alınan puanlar incelendiğinde Stroop testi puanları açısından iki grup arasında bir farklılık bulunmamıştır. İşaretleme testinde, MDB olan hastaların düzenli harfler ve düzenli şekiller alt testlerini tamamlama süreleri ile tüm testi tamamlama süreleri kontrol grubuna göre anlamlı olarak daha uzundu. Sayı Dizisi Öğrenme Testi'nde MDB olan hastaların puanları kontrol grubundan anlamlı olarak düşüktü. Daha yaşlı olan MDB hastalarında yönetici işlevler ve dikkat fonksiyonlarındaki bozulma, gençlerden daha şiddetli idi. MDB olan kadınlarda yönetici işlevler erkeklerden daha fazla bozulmuştu. Eğitim süresi arttıkça yönetici işlevler ve dikkat fonksiyonlarındaki bozulma azalıyordu. MDB olan grupta yönetici işlevler ve dikkat fonksiyonlarındaki bozulma, depresyonun şiddeti, anksiyete düzeyi, atak sayısı ve hastalık süresi ile bağlantılı olarak artmaktaydı. Bu çalışmanın sonuçları major depresyonu olan hastaların bilişsel işlevlerinde bozulma olduğu bulgusunu desteklemektedir.
Submitted by Ramazan Karayel (g1216) on 2021-03-09T07:06:51Z
No. of bitstreams: 1
elif_gunes_yalcin_tez.pdf: 2756342 bytes, checksum: 27d5d414dc5ec27c3f5c82519e34a56f (MD5)
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
Major Depresif Bozukluk
Major depresif bozukluğu olan hastalarda bilişsel işlevler
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3400
2022-06-22T00:00:25Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_198
Erol, Atila
Herdem, Sabri
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Psikiyatri Anabilim Dalı
2022-06-21T05:55:44Z
2022-06-21T05:55:44Z
2008
Herdem, S. Kanser Hastalarında Psikiyatrik Komorbidite ve İntihar Düşüncesi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Tıpta Uzmalık Tezi, Eskişehir, 2008.
http://hdl.handle.net/11684/3400
Bu çalışmada onkoloji servisinde yatmakta olan kanser hastalarında görülen psikiyatrik bozukluklar ve bu bozuklukların yaşam kalitesi ve intihar düşüncesi ile olan ilişkisi amaçlanmıştır. Onkoloji servisinde yatarak tedavi gören 144 kanser hastası çalışmaya alındı. Katılımcılara araştırmacı tarafından geliştirilen sosyodemografik ve kilinik bilgi formu, DSM IV yapılandırılmış kilinik görüşme (SCID-I), yaşam kalitesi ölçeği kısa form-36 ve intihar olasılığı ölçeği uygulanmıştır. Çalışmanın bulgularında, psikiyatrik hastalık ek tanısı % 59, en sık görülen psikiyatrik tanı ise % 53 oranında uyum bozukluğu olarak tespit edildi. Çalışmamızda, psikiyatrik bozukluklar kanser tanısını bilen hastalarda daha yüksek oranda saptandı. Geçmiş psikiyatrik bozukluk öyküsü olanlarda olmayanlara göre daha yüksek psikiyatrik bozukluk ek tanı oranları saptandı. Psikiyatrik tanısı olanlarda olmayanlara göre yaşam kalitesi düzeyi düşük saptandı. Psikiyatrik tanısı olanlarda olmayanlara göre, intihar düşüncesi daha yüksek saptandı. Yaşam kalitesi düzeyi düşük olanlarda intihar düşüncesi yüksek saptandı.
Submitted by Ramazan Karayel (g1216) on 2021-03-09T10:26:45Z
No. of bitstreams: 1
Sabri_Herdem_Tez..pdf: 470626 bytes, checksum: d78374569232ecc9b906bb0186f220ef (MD5)
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
Psikiyatrik Bozukluk
Kanser hastalarında psikiyatrik komorbidite ve intihar düşüncesi
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3471
2022-06-23T00:00:47Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_198
Kaptanoğlu, Cem
Bilgiç, Serkan
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı
2022-06-22T10:25:24Z
2022-06-22T10:25:24Z
2011
Bilgiç, S. Travma Sonrası Stres Bozukluğu ve Akut Stres Bozukluğu ile Uyum Bozukluğunun Klinik Açıdan Karşılaştırılması. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2011.
http://hdl.handle.net/11684/3471
Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB), travmatik bir olaya maruz
kaldıktan sonra ortaya çıkan, yeniden yaşantılama, kaçınma-küntleşme ve aşırı
uyarılmışlık semptomları ile kendini gösteren bir sendromdur. Travmatik olaylar
kişinin yaşam bütünlüğünü tehdit eden olaylar olarak tanımlanır. Travmatik olaya
verilen tepki korku, dehşet ve çaresizliği içerir. Belirtilerin olay sonrası 2-30 gün
sürmesi ve dissosiyatif belirtilerin eşlik etmesi durumu ise Akut Stres Bozukluğu
(ASB) olarak tanımlanmaktadır. Tıbbi hastalıklar, ekonomik ve kişiler arası ilişki
sorunlarını içeren veya herhangi bir olumsuz yaşam olayının olmasının yeterli
olduğu emosyonel cevapla karakterize duruma ise Uyum Bozukluğu (UB)
denmektedir. Her üç bozukluk için de yaşam olayı sonrasında gelişmiş olma, en
önemli tanımlayıcı etkendir. Bununla birlikte benzer yaşam olaylarına maruz kalan
kişilerin farklı düzeyde ruhsal tepkiler göstermesi veya farklı şiddette gibi görünen
yaşam olaylarına benzer ruhsal tepkiler verilmesi bu bozuklukların sınırlarının
belirsizleşmesine neden olmaktadır. Bu çalışmada ASB, TSSB ve UB tanısı alan
hastaların semptom şiddetlerinin ve klinik seyirlerinin karşılaştırılması
hedeflenmiştir. Bu çalışmaya Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi
psikiyatri polikliniğine başvuran 14 ASB, 15 TSSB ve 28 UB hastası alınmıştır.
Hastalara SCID uygulanarak tanı konulmuştur. İlk ay ASB, TSSB ve UB grupları 1.
ayın sonundan itibaren ise TSSB ve UB grupları alınarak 6 ay izlem yapılmıştır.
Çalışmamızın sonucunda, algılanan sosyal destek ve genel işlevsellik düzeyinin ASB
grubunda TSSB grubundan daha fazla olduğu, dissosiyatif semptomların şiddetinin
ASB ve TSSB gruplarında benzer olduğu, başvuru esnasında UB grubunun travma
sonrası stres semptomları dışındaki semptomlar açısından diğer gruplara benzerlik
gösterdiği, fakat tedavi ile daha hızlı ve belirgin olarak düzeldiği, TSSB grubunda ilk
başvurudan sonra geçici bir kısmi iyilik hali olduktan sonra zamanla işlevsellik
düzeyinin ve travma sonrası stres semptomlarının şiddetinin eski düzeyine döndüğü
ve Eşik altı TSSB’ nin azımsanmayacak oranlarda görüldüğünü saptadık.
Submitted by Ramazan Karayel (g1216) on 2021-03-17T06:26:06Z
No. of bitstreams: 1
394321.pdf.pdf: 1783493 bytes, checksum: 1ef302ea2ac3be1ce3b89edd85999305 (MD5)
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
TSSB
Travma sonrası stres bozukluğu ve akut stres bozukluğu ile uyum bozukluğunun klinik açıdan karşılaştırılması
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/4005
2022-08-02T00:01:17Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_198
Yenilmez, Çınar
Temur, Yasemin
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Psikiyatri Anabilim Dalı
2022-08-01T05:40:15Z
2022-08-01T05:40:15Z
2010
Temur, RY. İki Uçlu Duygudurum Bozukluğu Tanılı Hastalarda Bilişsel Fonksiyonlar, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2010.
http://hdl.handle.net/11684/4005
Bu çalışmada, iki uçlu duygudurum bozukluğu tanılı hastaların depresyon, eşikaltı depresyon ve ötimik döneminde bilişsel fonksiyonlarında farklılık olup olmadığını saptamak, hastaların klinik özellikleri ile bilişsel bozuklukları arasındaki ilişkiyi incelemek ve bilişsel bozuklukların işlevsellik ve yaşam kalitesi üzerindeki rolünü değerlendirmek amaçlanmıştır. Depresyon, eşikaltı depresyon ve ötimik hasta grupları ile kontrol grubu yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi, el dominansı açısından farklılık göstermemekte idi. Üç hasta grubunun klinik özelliklerinin (hastalık süresi, ilk hastalık yaşı, hastaneye yatış sayısı, geçirilen manik dönem sayısı, geçirilen depresif dönem sayısı, geçirilen karma dönem sayısı, geçirilen toplam dönem sayısı, iki uçlu duygudurum bozukluğu tipi, özkıyım öyküsü, psikotik bulgu öyküsü, birinci dereceden akrabalarında iki uçlu duygudurum bozukluğu öyküsü, kullanılan ilaçlar) karşılaştırması yapıldı ve bu klinik özelliklerin nöropsikolojik test performansı ile ilişkisi incelendi. Depresyon, eşikaltı depresyon ve ötimik hastalarda, Wisconsin Kart Eşleme Testi ve Stroop testi ile değerlendirilen frontal yürütücü fonksiyonları, Rey İşitsel Sözel Öğrenme Testi ve Sayı Dizisi Öğrenme Testi ile değerlendirilen sözel bellek fonksiyonları, Rey Karmaşık Figür Testi ile değerlendirilen görsel ve mekansal bellek fonksiyonları ve İşaretleme Testi ile değerlendirilen sürdürülebilir dikkat fonksiyonu kontrol grubuna göre anlamlı şekilde bozulma göstermekte idi. Her üç gruptaki hastalar nöropsikolojik test performansları açısından birbirleriyle karşılaştırıldıklarında anlamlı farklılık göstermediler. Bu çalışmada, iki uçlu duygudurum bozukluğu tanılı hastalardaki bilişsel bozuklukların depresif ve eşikaltı depresif semptomatolojiden bağımsız olduğu, hastalığın kronisiteye işaret eden bazı klinik özellikleri ile bilişsel fonksiyonların ilişkili olduğu ve bilişsel bozuklukların işlevsellik ve yaşam kalitesini olumsuz etkilediği sonucuna ulaşılmıştır.
Submitted by Görkem Çınar (18262273360) on 2021-03-18T06:58:44Z
No. of bitstreams: 1
rukiyeyasemin_temur_tez.pdf.pdf: 1462397 bytes, checksum: 56fac8cd2df7fd1cd118e534a46469f6 (MD5)
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
İki Uçlu Duygudurum Bozukluğu
İki uçlu duygudurum bozukluğu tanılı hastalarda bilişsel fonksiyonlar
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2209
2021-03-19T01:01:13Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_198
Ay, Fırat
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı
2021-03-18T09:27:40Z
2021-03-18T09:27:40Z
2011
Ay,F. Hastanede Yatarak Tedavi Gören Yaşlı Hastalarda Depresif Bozukluk ve Anksiyete Bozukluğu Yaygınlığı, Yaşam Kalitesi ve Günlük Yaşam Aktiviteleri ile Demografik ve Klinik Özellikler Arasındaki İlişki. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2011.
http://hdl.handle.net/11684/2209
Depresif bozukluklar ve anksiyete bozuklukları yaşlı popülasyonda daha nadir olmasına rağmen toplumda sık görülen ve yaşam kalitesi ile günlük yaşam aktiviteleri üzerine etkileri olduğu belirtilen psikiyatrik bozukluklardır. Bu çalışmada, hastanede yatan yaşlı hasta grubunda depresif bozukluk ve/veya anksiyete bozukluklarının, yaşlı popülasyondaki yaygınlığının, klinik görünümünün, yaşam kalitesine ve günlük yaşam aktiviteleri üzerine etkilerinin değerlendirilmesi planlanmıştır. Hastanede yatan 101 yaşlı hastaya, DSM-IV Eksen-1 Bozuklukları İçin Yapılandırılmış Klinik Görüşme, Sosyodemografik Veri Formu, Standardize Mini Mental Test, Geriatrik Depresyon Ölçeği, Beck Anksiyete Ölçeği, Hastane Anksiyete Depresyon Ölçeği, Durumluk- Sürekli Kaygı Envanteri, Deliryum Derecelendirme Ölçeği, Yaşlılar İçin Dünya Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi Ölçeği ve Lawton-Brody Enstrümental Günlük Yaşam Aktiviteleri Skalası uygulanmıştır.
Çalışmamızda depresif bozukluk yaygınlığı %25.7, anksiyete bozukluğu yaygınlığı %12.8 ve depresif bozukluk+anksiyete bozukluğu yaygınlığı %9.9 bulunmuştur. Eğitim süresi arttıkça tanı varlığının azaldığı saptanmıştır. Daha önceden psikiyatrik bozukluğu ve önceden psikiyatrik bir ilaç kullanımı olan, son 1 yılda olumsuz olay kişilerde olmayanlara göre daha sık depresif bozukluk ve/veya anksiyete bozukluğu görülmüştür. Hastanede yatış süresi, sayısı, refakatçi durumu, hastanın kiminle yaşadığı, kullandığı tıbbi ilaç sayısı, bedensel hastalık sayısı, yaş gibi değişkenlerle depresif bozukluk ve/veya anksiyete bozukluğu görülmesi arasında bir ilişki saptanmamıştır. Tanıların, yaşam kalitesini düşürdüğü fakat günlük yaşam aktiviteleri üzerine etkisi olmadığı bulunmuştur.
Submitted by Mustafa Meteoğlu (g0682) on 2021-03-18T07:49:20Z
No. of bitstreams: 1
417096.pdf.pdf: 486336 bytes, checksum: 7fc238b85c71b553bf1239624cb7e9c2 (MD5)
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Yaşlı
Hastanede yatarak tedavi gören yaşlı hastalarda depresif bozukluk ve anksiyete bozukluğu yaygınlığı, yaşam kalitesi ve günlük yaşam aktiviteleri ile demografik ve klinik özellikler arasındaki ilişki
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3018
2022-06-07T00:00:25Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_198
Güleç, Gülcan
Tekin Uludağ, Yasemin
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı
2022-06-06T11:47:18Z
2022-06-06T11:47:18Z
2012
Uludağ, YT. Şizofreni ve Bipolar Affektif Bozukluk tanısı almış hastalarda madde kullanım yaygınlığı ; Karşılaştırmalı bir çalışma. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2012.
http://hdl.handle.net/11684/3018
The aim of this study is to investigate the effects of prevalance of alcohol-substance abuse, the preferences of substances used, sociodemographical properties and the usage of alcohol of patients diagnosed as schizophrenia and bipolar affective disorder on the clinical properties and prognosis of schizophrenia and BAD. Sociodemographic Data Form, Medical History Form, Brief Disability Questionnaire, The UKU Side Effect Rating Scale, Ġnsight Rating Scale (IRS), Alcohol Use Disorders Identification Test (AUDIT) , Fagerström Nicotine Dependence Test (FNND), Global Assessment of Functionality Scale (GAF), Brief Psychiatric Rating Scale (BPRS) are applied to 100 schizophrenic and BAD patients recruited to the study. In addition to these scales, Scale for the Assessment of Positive Sympoms (SAPS), Scale fort he Negative Symptoms (SANS), Calgary Depression Scale are applied to schizophrenic patients while Hamilton Depression Scale and Young Mania Rating Scale (YMRS) are used to assess patients with bipolar affective disorder. Patients with a history of alcohol, nicotine or substance abuse or the ones continuing to use these substances were identified with DSM-IV diagnosis criterias. Patients with and without alcohol abuse history are compared in terms of sociodemographic properties, disesase information and the scores of the scales they performed. The difference between patients with schizophrenia and BAD groups was not significant in terms of lifelong and ongoing alcohol abuse prevalance and rates of alcohol abuse disorders. The most preferred substances among patients with schizophrenia and BAD were nicotine, alcohol, biperidene, marijuana and volatile substance respectively.The difference between males and females were significant in terms of lifelong and ongoing prevalance of alcohol substance abuse in favor of women. Patients with schizophrenia were determined to have lower scores on IRS and GAF while performing higher scores on BPRS compared to BAD with alcohol substance abuse.
Submitted by Ramazan Karayel (g1216) on 2021-03-19T07:40:52Z
No. of bitstreams: 1
429036.pdf: 1262557 bytes, checksum: 8e5571938ffd549ec7096508cbff3839 (MD5)
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
Şizofreni
Şizofreni ve bipolar afektif bozukluk tanısı almış hastalarda madde kullanım yaygınlığı; karşılaştırmalı bir çalışma
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2278
2022-01-14T01:00:30Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_198
Yenilmez, Çınar
Kaya, Murat Can
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
2022-01-13T08:37:39Z
2022-01-13T08:37:39Z
2019
http://hdl.handle.net/11684/2278
Bilişsel
yeteneklerden biri olan zihin kuramının bağlanma tarzları ile ilişkisi olduğu bazı
yazarlarca ifade edilmiştir. Çalışmamızda, bipolar bozukluk ve major depresif
bozukluk tanılı bireylerin bağlanma tarzları ile zihin kuramını sağlıklı kontroller ile
karşılaştırmak ve klinik özellikler ile arasında ilişkiyi değerlendirmek
amaçlanmıştır. Çalışmamıza dahil edilme kriterlerini karşılayan, major depresif
bozukluk tanısına sahip 25 ve bipolar bozukluk tanısına sahip 26 birey ile herhangi
bir psikiyatrik bozukluğa sahip olmayan 24 sağlıklı kontrol olgusu çalışmamıza
alınmıştır. Çalışmamızda çocukluk dönem bağlanma türleri ikili kategori olarak
incelendiğinde, güvensiz bağlanma bipolar bozukluk ve majör depresif bozukluk
tanılı bireylerde sağlıklı bireylere göre anlamlı olarak daha yüksektir. Gruplar erişkin
dönem bağlanma puanları açısından incelendiğinde ikircikli bağlanma bipolar
bozukluk ve majör depresif bozukluk tanılı bireylerde sağlıklı kontrollere göre
anlamlı olarak daha yüksektir. Bipolar bozukluk grubunda çocuklukta kaçıngan
bağlanma içinde bulunan bireylerde diğer bipolar bozukluk tanılı bireylere göre,
ironiyi ve pot kırmayı kavrama yeteneği anlamlı olarak daha düşüktür. Majör
depresif bozukluk grubunda erişkin dönemde güvenli bağlanma puanı azaldıkça
gözlerden zihin okuma yeteneği artmaktadır
Submitted by Kaner Ulusoy (kaneru26@gmail.com) on 2022-01-13T08:35:11Z
No. of bitstreams: 1
51-6621-10269700.pdf.pdf: 1495851 bytes, checksum: 4587524cbc72c80e8ef09dd1ca3a1c24 (MD5)
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
Bipolar Bozukluk
Bipolar bozukluk ve majör depresif bozukluk tanılı hastaların remisyon dönemlerinde bağlanma ve zihin kuramı özelliklerinin araştırılması
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2605
2022-02-11T01:00:32Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_198
Güleç, Gülcan
Danışman Sonkurt, Melis
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Ruh Sağlığı Ve Hastalıkları Anabilim Dalı
2022-02-10T13:25:12Z
2022-02-10T13:25:12Z
2019
http://hdl.handle.net/11684/2605
Erken boşalma (EB), 1
dakikadan daha kısa intravajinal boşalma süresi ile karakterize olan, erkeklerde en sık
görülen cinsel işlev bozukluğudur. Bu durum kişinin cinsel aktif olması ile ortaya
çıkan yaşam boyu EB ve daha önce iyi bir boşalma kontrolüne sahipken yaşamının
ilerleyen dönemlerinde gelişen edinsel EB olarak sınıflandırılır. Yaşam boyu EB’nin
genetik yatkınlıkla ilişkili nörobiyolojik bir işlev bozukluğu olduğu ve merkezi
serotonin nörotransmisyonu ve serotonin reseptörlerinde fonksiyon bozukluğu ile
ilişkili olduğu düşünülmektedir. Çalışmamızda, serotonin reseptörü alt tipleri olan 5-
HT1A, 5-HT1B ve 5-HT2C'yi kodlayan genlerde meydana gelen dört tek nükleotid
polimorfizminin yaşam boyu EB etiyolojisindeki rolü araştırılmıştır. Bu amaçla
22.06.2018-04.08.2019 tarihleri arasında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp
Fakültesi Hastanesi Üroloji Anabilim Dalı ve Psikiyatri Anabilim Dalı Cinsel İşlev
Bozuklukları Polikliniği’ne EB şikayeti ile başvuran ve dahil edilme kriterlerini
karşılayan 100 hasta ile yaş bakımından eşleştirilmiş 100 sağlıklı kontrol çalışmamıza
dahil edilmiştir. Katılımcılardan yaş, eğitim durumu, medeni durum, çalışma durumu
ve boşalma süresi verileri elde edilmiş, ardından DNA eldesi için kan örneği alınmıştır.
Çalışmamızda 5-HT1B reseptör genindeki rs11568817 polimorfizmi ile yaşam boyu
EB arasında anlamlı bir ilişki olduğu saptanmıştır (p= 0,019). 5-HT2C reseptör
geninde meydana gelen rs518147 polimorfizmi ile yaşam boyu EB arasında saptanan
istatistiksel olarak anlamlı ilişki çalışmamızın diğer bir önemli bulgusudur (p= 0,016).
Çalışmamızda 5-HT1A reseptör geni rs6295 polimorfizmi ve 5-HT2C reseptör geni
rs3813929 polimorfizmi ile yaşam boyu EB arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki
saptanmamıştır
Submitted by Kaner Ulusoy (kaneru26@gmail.com) on 2022-02-10T12:51:33Z
No. of bitstreams: 1
384-7095-10308838.pdf: 1131008 bytes, checksum: 31de87e159324fad293f57d43529c671 (MD5)
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
Yaşam Boyu Erken Boşalma
Erken boşalma etiyolojisinde gen polimorfizmleri
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/4172
2022-08-05T00:01:29Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_198
Köşger, Ferdi
Yıldız, Sinan
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Ruh Sağlığı Ve Hastalıkları Anabilim Dalı
2022-08-04T10:34:04Z
2022-08-04T10:34:04Z
2020
http://hdl.handle.net/11684/4172
Duygudurum bozukluklarında ötimik dönemde devam eden
bilişsel işlev bozuklukları günümüze kadar yapılmış birçok çalışmayla
gösterilmiştir. Çocukluk çağı travmalarının bilişsel işlevlerde bozulmaya yol
açabilecek önemli faktörlerden biri olduğu düşünülmektedir. Bu çalışmanın amacı,
bipolar bozukluk tip 1 (BB1) ve bipolar bozukluk tip 2 (BB2) ile unipolar
depresyonda (UD) çocukluk çağı travmalarının bilişsel işlevler ve duygusal zeka
üzerine etkilerini incelemektir. Bu amaçla 01.01.2019 – 30.06.2019 tarihleri
arasında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalı
polikliniklerine başvuran, klinik görüşme ile DSM-5 tanı kriterlerine göre bipolar
bozukluk tip 1, bipolar bozukluk tip 2 ve unipolar depresyon tanısı konan,
remisyonda olan ve araştırmaya dahil edilme kritlerlerini karşılayan 20 BB1, 21
BB2, 20 UD ve 20 sağlıklı kontrole Çocukluk Çağı Travmaları Ölçeği, California
Sözel Öğrenme Testi, Stroop testi, İz Sürme A ve B testleri, Wisconsin Kart
Eşleme Testi, Kent EGY ve Porteus Labirentleri testleri ile Bar-On Duygusal Zeka
Ölçeği uygulanmıştır. Çalışmamız BB1 grubunun bellek, dikkat ve yürütücü
işlevler, BB2 ve UD gruplarınınsa dikkat ve yürütücü işlev alanlarında kontrol
grubuna kıyasla daha düşük performans gösterdiğini saptamıştır. Çalışmamız BB1,
BB2 ve UD gruplarında strese dayanıklılık puanlarının kontrol grubuna kıyasla
daha düşük olduğunu saptamıştır. Çalışmamız BB1, BB2, UD ve kontrol
gruplarında çocukluk çağı travmalarının dikkat işlevlerini olumsuz yönde
etkilediğini saptamıştır. Çalışmamızın sonuçları hem sağlıklı hem de psikiyatrik
bozukluğu olan kişilerde çocukluk çağı travmalarının dikkatteki bozulma üzerine
yordayıcı etkisinin olduğunu göstermektedir
Submitted by Kaner Ulusoy (kaneru26@gmail.com) on 2022-03-02T07:05:32Z
No. of bitstreams: 1
623-7268-10337299.pdf: 759463 bytes, checksum: de237747a5b677687bcc966fc12a5563 (MD5)
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
Bipolar Bozukluk
Duygudurum bozukluklarında çocukluk çağı tramvalarının bilişsel işlevler üzerine etkisi
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/4265
2022-08-09T00:02:26Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_198
Güleç, Gülcan
Akdemir, Erbil Mert
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Ruh Sağlığı Ve Hastalıkları Anabilim Dalı
2022-08-08T13:12:46Z
2022-08-08T13:12:46Z
2021
http://hdl.handle.net/11684/4265
Klinik pratikte kronik ağrıya eşlik eden bilişsel yakınmalara sık olarak rastlanmaktadır. Güncel çalışmalar farklı ağrı tiplerinde farklı bilişsel bozulmaların olduğunu düşündürmektedir. Ancak nöropsikolojik test (NPT) performansı üzerine karıştırıcı etkisi olabilecek faktörlerin dışlandığı ve farklı ağrı gruplarının kontrol grubuyla birlikte değerlendirildiği çalışmalar yetersizdir. Bu çalışmanın amacı, karıştırıcı faktörler dışlanarak çalışmaya dahil edilen farklı kronik ağrı gruplarında, bilişsel işlevlerin nesnel olarak NPT performansı ile değerlendirilmesi ve kontrol grubuyla karşılaştırılmasıdır. Bu amaçla 01.10.2019-01.02.2021 tarihleri arasında ESOGÜ Tıp Fakültesi Algoloji (Ağrı) Bilim Dalı polikliniğine başvuran, kronik ağrı tanısı olan, araştırmaya dahil edilme kriterlerini karşılayan 31 fibromiyalji (FMS) tanılı, 30 nöropatik ağrı (NA) tanılı ve 30 lokalize ağrı (LA) tanılı olmak üzere toplam 91 hasta ve hasta grubuyla yaş, cinsiyet ve eğitim düzeyi açısından eşleştirilmiş 70 kontrolün klinik açıdan ve bilişsel işlevler açısından değerlendirilmesi yapılmıştır. Çalışma grubuna Hastane Anksiyete ve Depresyon Ölçeği uygulanmıştır. Bilişsel işlevler; Stroop, İz Sürme Testi A ve B, Wisconsin Kart Eşleme Testi ve Sözel Akıcılık Testi ile değerlendirilmiştir. Çalışmamızda hasta grubunda kontrol grubuna kıyasla; seçici dikkat, işlem hızı ve yürütücü işlevleri değerlendiren NPT performansında bozulmalar saptanmıştır. Ağrı şiddeti ve toplam ağrı süresi ile bilişsel işlevler arasında ilişki saptanmamıştır. Test performansında en fazla FMS grubunda bozulma saptanmıştır ve NA grubunda bozulduğu saptanan tüm alt testler FMS grubunda da bozulmuş olarak bulunmuştur. Sonuçlarımız farklı kronik ağrı tiplerinde farklı düzeylerde bilişsel bozulma varlığına işaret etmektedir. Gelecek çalışmalarda özellikle FMS ve NA grubuna odaklanmak ve NPT performansı ile birlikte fonksiyonel görüntüleme ve ağrı ile ilişkili inançlar gibi ek faktörleri değerlendirmek, kronik ağrı ve bilişsel bozulma arasındaki ilişkinin daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayabilir
Submitted by Kaner Ulusoy (kaneru26@gmail.com) on 2022-04-19T12:08:06Z
No. of bitstreams: 1
46-7341-10395634.pdf: 770696 bytes, checksum: 2014fa6f894bc0d619d8e68f5a84504f (MD5)
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
Kronik Ağrı
Kronik ağrı hastalarında bilişsel işlevlerin değerlendirilmesi
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/4296
2022-08-10T00:02:33Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_198
Altınöz, Ali Ercan
Güzel, Başak
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Ruh Sağlığı Ve Hastalıkları Anabilim Dalı
2022-08-09T05:35:31Z
2022-08-09T05:35:31Z
2021
http://hdl.handle.net/11684/4296
Obezite, günümüzde önlenebilir ölümlerin sigaradan sonra gelen ikinci en önemli nedenidir. Güncel çalışmalar obezitenin aynı zamanda zihinsel bir yanının olduğunu düşündürmekte olup obezitenin zihinsel yönü ve bunun biyokimyasal ve nörobilişsel özellikleriyle ilişkisine dair yapılmış çalışmalar yetersizdir. Bu çalışmanın amacı obezitede görülen yeme tutum ve davranışlarını saptamak, leptin, ghrelin ve HOMA-IR değerlerini ölçmek, karar verme süreçlerini de kapsayan bilişsel işlevleri incelemek ve bu parametreler arasındaki ilişkiyi ortaya koymaktır. Bu amaçla 01.06.2020-15.10.2020 tarihleri arasında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Endokrinoloji Polikliniği’ne başvuran obezite hastalığı olan ve araştırmaya dahil edilme kriterlerini karşılayan 73 hasta ve hasta grubuyla yaş, cinsiyet ve eğitim düzeyi açısından eşleştirilmiş 72 kontrolün antropometrik ölçümleri yapılmış, leptin, ghrelin ve HOMA-IR değerleri ölçülmüş, katılımcılara yeme tutum ve davranışlarını ölçen ölçekler ve Cambridge Neuropsychological Test AutomatedBattery’ye ait 5 nörobilişsel test uygulanmıştır. Çalışmamızda obezite grubunda duygusal yeme davranışı anlamlı düzeyde fazla saptanmış olup nörobilişsel testlerden sensorimotor işlev, risk ayarlaması, sürekli dikkat ve işlem belleği fonksiyonları anlamlı olarak düşük saptanmıştır. Leptin ve HOMA-IR ile duygusal yeme arasında pozitif ilişki gösterilmiş olup ghrelin ve duygusal yeme arasında tutarlı bir ilişki saptanamamıştır. Ayrıca leptin ve HOMA-IR ile risk ayarlaması parametresi arasında da pozitif ilişki gösterilmiş olup çalışmamız obezitede bu korelasyonu gösteren bildiğimiz ilk çalışmadır. Sonuçlarımız obezitenin zihinsel yönünün, bu kişilerde var olan risk ayarlaması konusundaki zorlanmanın katkı sağladığı bir emosyon regülasyon problemi olduğunu göstermektedir
Submitted by Kaner Ulusoy (kaneru26@gmail.com) on 2022-04-19T13:29:57Z
No. of bitstreams: 1
52-7339-10393590.pdf: 1775782 bytes, checksum: bfb215cd2b06652ddbe68f2990f38bad (MD5)
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
Obezite
Obezitede yeme tutum ve davranışlarının; homa-ır, leptin, ghrelin değerleri ve karar verme süreçleri ile ilişkisinin incelenmesi
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/4086
2022-08-03T00:01:03Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_198
Yenilmez, Çınar
Gündoğdu, İlknur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Ruh Sağlığı Ve Hastalıkları Anabilim Dalı
2022-08-02T12:50:18Z
2022-08-02T12:50:18Z
2021
http://hdl.handle.net/11684/4086
Bu çalışmanın amacı İki Uçlu Duygudurum Bozukluğu (İUDB) tanısı ile takip edilen ve baskın polarite özelliği gösteren ve göstermeyen hastaların sosyodemografik ve klinik verileri, işlevsellikleri ve ilaç uyumları yönünden karşılaştırılması ve bu hastaların sürdürüm tedavileri açısından değerlendirilmesidir. 01.10.2020 tarihi ile 28.02.2021 tarihleri arasındaki 5 aylık sürede Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi (ESOGÜ) Psikiyatri Bölümü İUDB takip polikliniğine başvuran ve ESOGÜ İstatistik Anabilim Dalı tarafından yapılan güç analizi sonuçlarına göre ardışık olarak her 3 grup için 63 hasta olacak şekilde, çalışmaya dahil edilme kriterlerini karşılayan, çalışmaya katılmayı kabul ettiğine dair yazılı onam veren, ötimik dönemde olan İUDB tanılı toplam 189 hasta çalışmaya alınmıştır. Baskın polarite tanımına göre bunların 63’ü manik baskın polarite (MBP) grubuna, 63’ü depresif baskın polarite (DBP) grubuna ve 63’ü ise belirsiz polarite (BP) grubuna dahil edilmiştir. Çalışmamızda MBP, DBP ve BP grupları arasında sosyodemografik verilerden cinsiyet, çalışma durumu, eğitim düzeyi, ailede hastalık öyküsü açısından; klinik verilerden ilk hastalık yaşı, yatış sayısı, sigara ve madde kullanımı, ilk atak tipi, toplam atak sayısı, atak frekansı açısından; ilaç uyumu, işlevsellik ve sürdürüm tedavileri açılarından istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar saptanmıştır. Sosyodemografik ve klinik veriler ile ilaç uyumu, işlevsellik ve sürdürüm tedavilerinin ilişkisi her grup için ayrı olarak incelendiğinde istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar saptanmıştır. Çalışmamızda baskın polaritenin bir klinik gidiş belirleyici olabileceği ve sürdürüm tedavisi belirlenirken dikkate alınması gereken bir parametre olduğu önerileri desteklenmiştir
Submitted by Kaner Ulusoy (kaneru26@gmail.com) on 2022-04-21T07:28:23Z
No. of bitstreams: 1
88-7376-10414385.pdf: 874101 bytes, checksum: 4d8327a3f5c836e7b79853b06b7d03bc (MD5)
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
İki Uçlu Duygudurum Bozukluğu
İki uçlu duygudurum bozukluğunda baskın polarite gösteren hastaların sosyodemografik özellikler, baskın polaritenin klinik etkileri ve sürdürüm tedavileri açısından değerlendirilmesi
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3211
2022-06-16T00:02:30Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_198
Köşger, Ferdi
Gökçeoğlu, Reha
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Ruh Sağlığı Ve Hastalıkları Anabilim Dalı
2022-06-15T06:13:11Z
2022-06-15T06:13:11Z
2021
http://hdl.handle.net/11684/3211
Bipolar bozukluk (BB) ve majör depresyon
(MD)’un remisyon döneminde bilişsel işlev bozukluklarının devam ettiğini gösteren
birçok çalışma mevcuttur. İntihar girişiminin de bilişsel işlevlerde bozulmaya yol açan
faktörlerden biri olduğu düşünülmektedir. Bu çalışmanın amacı, intihar girişimi olan
ve olmayan remisyondaki BB ve MD hastalarının bilişsel işlevlerini karşılaştırmak;
hastalıkların ve intiharın bilişsel işlevler üzerindeki etkisini değerlendirmektir. Bu
amaçla 01.06.2020-01.03.2021 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Psikiyatri Anabilim
Dalı polikliniklerine başvuran, klinik görüşme ile DSM-5 tanı kriterlerine göre BB ve
MD tanısı konan, remisyonda olan ve araştırmaya dahil edilme kritlerlerini karşılayan
19 intihar girişimi olan BB, 21 intihar girişimi olmayan BB, 21 intihar girişimi olan
MD, 19 intihar girişimi olmayan MD ve 20 sağlıklı kontrole Cambridge
Neuropsychological Test Automated Battery’ye ait 6 nörobilişsel test uygulanmıştır.
Çalışmamızda BB ve MD gruplarının yürütücü işlevler, işlem belleği ve duygu tanıma
becerilerini içeren bilişsel işlevlerinde sağlıklı kontrollere göre daha düşük performans
gösterdiği, intihar girişiminde bulunan katılımcıların yürütücü işlevler ve duygu
tanıma yetisinde kayıp yaşadığı saptanmıştır. Atak periyodlarının kısa olması bilişsel
işlevlerdeki kayıpla ilişkili görünmektedir. İntihar girişiminde bulunan grubun korku
ve mutluluk duygusunu tanımakta zorlandığı, intihar girişimi olmayan grubun ise
tiksinme ve öfke duygularını tanımakta zorlandığı saptanmıştır. Çalışmamızın
sonuçları, intihar girişiminin nörobilişsel performansta daha fazla performans kaybına
yol açtığını göstermektedir
Submitted by Kaner Ulusoy (kaneru26@gmail.com) on 2022-04-21T07:58:53Z
No. of bitstreams: 1
90-7374-10403687.pdf: 760291 bytes, checksum: 61c9c1446ed95139b5d2d425f08fb702 (MD5)
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
Bipolar Bozukluk
İntihar girişimi olan ve olmayan majör depresyon ve bipolar bozukluk tanılı hastalarda bilişsel işlevlerin değerlendirilmesi
physicsThesis