2024-03-29T08:23:39Z
http://openaccess.ogu.edu.tr:8080/oai/request
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/370
2016-04-21T00:00:06Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_197
Şaylısoy, Suzan
Aydın, Nevin
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Radyoloji
2016-04-20T08:30:50Z
2016-04-20T08:30:50Z
2016
Aydın, N. Östaki tüp kartilajının 3T MR ile değerlendirilmesi, normal bireyler ile orta kulak hastalığı olan bireylerde karşılaştırılması. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2015
http://hdl.handle.net/11684/370
Bu çalışmanın amacı prospektif olarak, östaki tüp (ÖT) kartilajını 3Tesla (3T) Manyetik Rezonans (MR) ile görüntülemek, orta kulak hastalığı olanlarla orta kulak hastalığı olmayanları kıyaslamaktır. Bu çalışmaya hasta ve kontrol grubu olarak sırasıyla 56 orta kulak hastalığına sahip kulak ve 100 orta kulak hastalığına sahip olmayan kulak dahil edildi, hastaların yaş grubu 18-65 yaş aralığındaydı. Her hastaya aksiyel 3D Multiple Echo Recombined Gradient Echo (MERGE) sekansı uygulanıp parasagittal planda kesitler elde edildi. ÖT kartilajı morfolojik olarak 1'den 3'e kadar skorlandı. ÖT kartilaj intensitesinde heterojeniteye neden olan dejeneratif değişiklikler 0'dan 2'ye kadar grade'lendi. ÖT kartilajının medial laminası en kalın yerinden ölçüldü. Aksiyel kesitte kartilaj orta kesimi seviyesinde ÖT lümen çapı ölçüldü. Hasta ve kontrol grubunda yaş, cinsiyet, ÖT kartilajı medial laminası kalınlığı açısından anlamlı farklılık yoktu. ÖT lümen çapı hasta grubunda kontrol grubuna göre daha düşük olarak bulundu. Hasta grubunda skor sayısı arttıkça hasta sayısının yüzdesinin azaldığı ve bunun anlamlı olduğu bulundu. Dejenerasyon grade'i arttıkça hasta sayısının yüzdesi artmaktaydı. Hasta ve kontrol grubunda skor arttıkça yaş farkı gözlenemedi. Skor ve kalınlık ölçümleri açısından Skor 2'de olanlardan hasta grubundakiler kontrol grubuna göre daha fazla kalınlık göstermekte iken, Skor 1 ve Skor 3'de hasta ve kontrol grubunda anlamlı farklılık bulunamadı. Her üç skorda da lümen çapı hasta grubunda kontrol grubuna göre anlamlı olarak daha düşük bulundu. Hasta ve kontrol grubunda dejenerasyonla yaş arasında anlamlı farklılık bulunamadı. Hasta grubunda dejenerasyonu olan hastalar arasında skor ile grade'leme arasında anlamlı fark bulunamadı. Sonuç olarak, 3T MR inceleme ÖT kartilajı gibi küçük ama önemli bir anatomik ve cerrahi lokalizasyonu değerlendirmeyi sağlamakta, orta kulak hastalıklarının tedavisinde uygulanabilecek yeni tedavi yöntemlerine yol göstermektedir.
Submitted by Kaner Ulusoy (kaneru26@gmail.com) on 2016-04-20T08:30:16Z
No. of bitstreams: 1
10093042.pdf: 1562199 bytes, checksum: 0a31457af346870c8416fc13acb54ed5 (MD5)
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
3Tesla Manyetik Rezonans Görüntüleme
Östaki tüp kartilajının 3T mr ile değerlendirilmesi ve normal bireyler ile orta kulak hastalığı olan bireylerde karşılaştırılması
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/399
2016-05-11T00:00:28Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_197
Kökçüoğlu, Mehmet Ali
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Radyoloji
2016-05-10T09:05:26Z
2016-05-10T09:05:26Z
2015
Kökçüoğlu, M.A. 2001-2011 Yılları Arasında ESOGÜ Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Tarafından Otopsisi Yapılan İntihar Vakalarının Araştırılması. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2015.
http://hdl.handle.net/11684/399
Ġnsanlık tarihi boyunca toplumlarda farklı sıklıkla görülen intihar olayları, sadece ruh sağlığı uzmanlarını ilgilendiren bir konu olmayıp, evrensel bir sorundur. ÇalıĢmamızda, EskiĢehir ilinde 2001-2011 yılları arasında meydana gelen ve Anabilim Dalımız tarafından otopsisi yapılan toplam 399 olgunun sosyodemografik özellikleri, intihar Ģekilleri, intihar edilen zaman dilimleri, intihar edilen mekan risk faktörler analiz edilmiĢtir. ÇalıĢmamızdaki 399 olgunun % 71,4’ünün erkek (n=285), %28,6’sının kadın (n=114) olduğu, erkek/kadın oranın 2,5 olduğu saptanmıĢtır. Olguların en küçüğünün 16, en büyüğünün 71 yaĢında olduğu, olguların %7,5’sının (n=31 kiĢi) 18 yaĢ ve altındaki çocuklar olduğu, olguların % 9’unun (n=36 kiĢi) 65 yaĢ ve üzerinde olduğu, en yaĢlı kiĢinin de 71 yaĢında olduğu belirlenmiĢtir. Medeni durum açısından intihar eden olguların 207’si (% 51.9) evli, 145’i (% 36.3) bekar, 32’sinin (% 8.0) eĢi ölmüĢ, 15’i (% 3.8) boĢanmıĢ durumdadır. olguların % 53’ünün (n=183) aktif çalıĢma hayatında olmadığı saptandı. Olguların % 61,9’unun (n= 247) ası yöntemiyle, % 14,3’ünün (n= 57) ateĢli silah ile, % 10,8’inin (n=43) yüksekten atlayarak, % 8,8’inin (n=35) toksik madde ile, % 2,7’sinin (n= 11) suya atlayarak, % 1,5’inin (n=6) tren yoluna atlayarak intihar ettiği belirlenmiĢtir. 168 olgunun (% 42,1) intihar mektubu, sms veya sosyal paylaĢım siteleri aracılığıyla intihar notu bıraktığı saptandı. Aktif çalıĢma hayatında olmamanın en fazla görülen risk faktörü olduğu belirlenmiĢtir. Dolayısıyla istihdamın arttırılması ve iĢsizliğin azaltılmasının intihar oranını önemli ölçüde azaltacağı düĢünülmektedir. Özelikle kadın istihdamının arttırılması ile kadın intiharlarının azalacağı, intihar giriĢimi öyküsü olan veya kendisindeki ruhsal rahatsızlık nedeniyle intihara yatkın olan kiĢilerin takipleri sağlanmalıdır. Bu amaçla psikiyatri servislerinin, baĢta hekim sayısı olmak üzere yardımcı sağlık personeli ve alt yapı hizmetlerinin geliĢtirilmesi gerekir.
Submitted by Kaner Ulusoy (kaneru26@gmail.com) on 2016-04-22T08:57:24Z
No. of bitstreams: 1
10091921.pdf: 1107749 bytes, checksum: 162b651ad2f51ce93d5b16783085db7f (MD5)
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
İntihar
2001-2011 yılları arasında ESOGÜ Tıp Fakültesi Adli Tıp anabilim dalı tarafından otopsisi yapılan intihar vakalarının araştırılması
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/547
2016-07-26T00:00:43Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_197
Şimşek, Sevtap
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Radyoloji
2016-07-25T13:04:20Z
2016-07-25T13:04:20Z
2015
http://hdl.handle.net/11684/547
Bu çalışmanın amacı biyopsi sonucu rektum adenokarsinomu
tanısı alan hastalarda prospektif olarak 3 Tesla manyetik rezonans görüntüleme
(MRG) ile T ve N evrelemesi yapmak, neoadjuvan kemoradyoterapi (KRT) alan
hastalarda neoadjuvan KRT’nin etkinliğini ve tümör regresyonunu tahmin
edebilmektir. Bu çalışmaya 28 hasta (hastaların 14’ü operasyondan önce KRT aldı)
dahil edildi. 3Tesla MRG ile T ve N evrelemesi yapıldı. Neoadjuvan KRT alan
hastalarda KRT sonrası, operasyon öncesi tekrar MRG tetkiki yapıldı. Tüm hastalara
difüzyon ağırlıklı görüntüleme çalışıldı ve apparent diffusion coefficient (ADC)
haritası çıkarıldı. T evrelemesinde ekstramural invazyonu değerlendirmede duyarlılık
%95, özgüllük %67, doğruluk oranı %86 olarak bulundu. MRG ekstramural
invazyonu saptamada neoadjuvan KRT almayan hastalarda, neoadjuvan KRT alan
hastalara göre daha başarılıydı (doğruluk oranı sırasıyla %93, %79). N evrelemesi
DAG, T2AG ile ve iki yöntem beraber olarak değerlendirildi. Lenf nodu metastazı
varlığını saptamada doğruluk oranları DAG ve DAG+T2AG’nin, T2AG’den daha
yüksek bulundu (sırasıyla %75,%75,%71). Neoadjuvan KRT’nin etkinliğini
değerlendirmek amacıyla tümörün ADC değerleri pre-KRT ve post-KRT MRG’de
hesaplandı. Tümör regresyon grade analizine göre iyi yanıt gösteren hastalarda
ortalama post-KRT ADC ve iki MRG’de ölçülen ADC’lerin ortalama farkı (ΔADC)
kısmi yanıt gösteren hastalardan anlamlı olarak daha yüksekti (sırasıyla p=0,019,
p=0,02). ΔADC için cut-off değeri 0,26x10-3 mm2/sn alındığında duyarlılık %90,
özgüllük %100, doğruluk oranı %93 ve p değeri <0,001 bulundu. Sonuç olarak,
3Tesla MRG rektum kanserinin T evrelemesinde ekstramural invazyonu belirlemede
yüksek doğruluk oranına sahiptir. N evrelemesinde DAG ve T2AG’nin birlikte
kullanılması doğruluk oranını artırmaktadır. DAG ve ADC neoadjuvan KRT’ye
yanıtı değerlendirmede yüksek prediktif değere sahiptir.
Submitted by Kaner Ulusoy (kaneru26@gmail.com) on 2016-07-14T09:37:05Z
No. of bitstreams: 1
10069541.pdf: 8701396 bytes, checksum: 4b21682653a4b0c2a83dd98d337bc08c (MD5)
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
3Tesla Manyetik Rezonans Görüntüleme
Rektum kanserinde 3 tesla MR ile evreleme ve neoadjuvan kemoradyoterapinin etkinliğini değerlendirme
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/698
2016-12-01T01:00:49Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_197
Çelik, Levent
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Radyoloji
2016-11-30T08:00:50Z
2016-11-30T08:00:50Z
2014
Çelik, L. Renal kitlelerin karakterizasyonunda çok fazlı multidedektör BT nin yeri. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2014.
http://hdl.handle.net/11684/698
Bu çalıĢmanın amacı solid renal kitlelerin
çok fazlı multidedektör BT görüntüleme ile bazı morfolojik ve kontrastlanma
özelliklerine göre subtiplendirilmesiydi. Bu çalıĢmada nefrektomi (radikal veya
parsiyel) yada biyopsi sonrasında tanı almıĢ 86 hastadaki 86 kitle değerlendirildi. 7
renal kitle subtipi (58 berrak hücreli, 7 papiller,7 kromofob, 4 üretelyal, 4 metastaz,
3 onkositoma, 3 anjiyomyolipom) çalıĢmaya dahil edildi. Bu 7 subtip için yaĢ,
cinsiyet, lezyon boyutları, kalsifikasyon varlığı, büyüme paterni, tümör-parankimal
arayüz, kontur, heterojenite, kontrastlanma paterni, ve kontrastlanma derecesi
incelendi.Ġstatistiksel analiz BHRHK (berrak hücreli RHK) ve Non BHRHK
(papiller ve kromofob RHK) subgrupları arasında yapıldı. RHBHK gurubu her iki
fazda Non BHRHK grubundan daha fazla kontrastlanma göstermekteydi. BHRHK
gurubunu Non BHRHK grubundan ayırmak için kortikomedüller fazdacut-off değeri
düzeltilmiĢ atenüasyon değeri için 79 HU, standardize değer için 0,31 ,kontastlanma
farklılığı değeri için 47 HU, rölatif kontrastlanma değeri için 2,54 alındığında
sırasıyla %93, %93, %94, %95 tanısal doğruluk göstermekteydi. Ayrıca ekskresyon
fazında cut-off değeri düzeltilmiĢ atenüasyon değeri için 81 HU, standardize değer
için 0,67 ,kontastlanma farklılığı değeri için 40 HU, rölatif kontrastlanma değeri için
2,28 alındığında sırasıyla %80, %80, %81, %72 tanısal doğruluk
göstermekteydi.BHEHK ile Non BHRHK gruplarının kontrastlanma paternleri
arasında istatistiksel anlamlı farklılık mevcuttu (p<0,05). BHRHK grubu (%75)
washout gösterme eğiliminde iken Non BHRHK grubu (%92) sıkılıkla plato veya
progresif kontrastlanma paterni göstermekteydi. BHRHK gurubu (%79) sıklıkla
mikst tip ve kistik predominant tip heterojenite göstermekte iken Non BHRHK
(%85) sıklıkla homojen ve solid predominant tip heterojenite göstermekteydi.
Submitted by Kaner Ulusoy (kaneru26@gmail.com) on 2016-11-30T07:20:40Z
No. of bitstreams: 1
10041375.pdf: 1321120 bytes, checksum: fd515bc4e82e091732cd81e060d69bef (MD5)
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Renal Hücrelikarsinom
Renal kitlelerin karakterizasyonunda çok fazlı multidedektör BT nin yeri
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/742
2016-12-07T01:00:09Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_197
Vural, Hasan
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Radyoloji
2016-12-06T07:25:17Z
2016-12-06T07:25:17Z
2014
Vural, H. Diabetik nefropatisi olan Tip-2 diabetes mellitus hastalarında renal Doppler ve B-mod ultrasonografi bulgularının diabetik nefropati evresi ile ilişkisi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı. Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2014.
http://hdl.handle.net/11684/742
Bu çalışmada diabetik nefropatinin değişik dönemlerinde olan Tip-2 diabetik hastalarda renal Doppler ultrasonografi ile intrarenal arterlerin rezistivite indeksi (Rİ), pulsalite indeksi (Pİ) değerlerinin ve B-mod gri skala ultrasonografi ile böbrek boyutu, parankim kalınlığını ölçerek klinik takipteki yerlerini göstermek amaçlanmıştır. 63 Tip-2 diabetes mellitus hastası ve 29 sağlıklı kişiden oluşan kontrol grubu çalışmaya dahil edilerek hasta ve kontrol grubunun Rİ ve Pİ değerleri arasındaki istatistiksel fark incelendi. Diabetik hastalar Glomerüler filtrasyon hızı (GFR) değerlerine göre 5 gruba ayrıldı. Hasta gruplarında Doppler indeksleri (Rİ, Pİ) karşılaştırılarak istatistiksel fark incelendi. Ayrıca diabetik hastalar diabet süresine göre 5 yıl altı, 5yıl ve 9 yıl arası, 10 yıl ve üzeri şeklinde subgruplara ayrılarak diabet süresinin Doppler indeksleri üzerine etkisi incelendi. Doppler indeksleri ile serum kreatinin, kan üre nitrojeni (BUN) ve GFR değerleri arasındaki ilişki değerlendirildi. Diabetik hastalarda ortalama Rİ 0,71±0,06 ve ortalama Pİ 1,51±0,37, kontrol grubunda ortalama Rİ 0,62±0,04 ve ortalama Pİ 1,18±0,11 olarak bulunmuş olup anlamlı istatistiksel fark saptanmıştır. Diabetik nefropatinin progresyonu ile birlikte yükselmiş Rİ ve Pİ değerleri izlendi. Rİ ve Pİ değerleri ile serum kreatinini, BUN arasında pozitif yönde, GFR ile negatif yönde istatistiksel anlamlı korelasyon saptandı. Diabetik hasta ve kontrol grubu olgularında B-mod ultrasonografi bulguları (böbrek uzunluğu, parankim kalınlığı) kıyaslandığında istatistiksel anlamlı farklılık saptanmadı. Diabet süresinde artış ile birlikte Rİ ve Pİ değerlerinde yükselme izlenmiştir. Sonuç olarak, Doppler indeksleri, biyokimyasal veriler ile birlikte Tip-2 diabetik hastalarda diabetik nefropatinin progresyonunu belirlemede faydalı bilgiler vermektedir. Ancak B-mod US bulguları, diabetik nefropatide intrarenal Doppler indeksleri kadar klinik öngörüsel değere sahip gözükmemektedir.
Submitted by Kaner Ulusoy (kaneru26@gmail.com) on 2016-12-06T06:22:45Z
No. of bitstreams: 1
10029946.pdf.pdf: 1053807 bytes, checksum: 64ee0090b17c811b09fd8373c629525f (MD5)
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Diabetes Mellitus
Diabetik nefropatisi olan tip-2 diabetes mellitus hastalarında renal doppler ve B-MOD ultrasonografi bulgularının diabetik nefropati evresi ile ilişkisi
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/760
2016-12-10T01:00:30Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_197
Çelik, İzlem Kıran
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Radyoloji
2016-12-09T07:03:21Z
2016-12-09T07:03:21Z
2014
Kıran Çelik, İ. Aortoiliyak Bölge ve Alt Ekstremite Aterosklerotik Arter Hastalıklarında Dağılım, Stenoz Uzunluk ve Şiddeti ile Aortoiliyak Bölge Oklüziv Hastalıklarında Kollateral Paternin Çok Kesitli BT Anjiyografi ile Değerlendirilmesi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2014.
http://hdl.handle.net/11684/760
Bu çalıĢmanın amacı;
ÇKBTA ile PAH‟ın alt ekstremite arteriyel ağacındaki dağılımının belirlenmesi ve
tedavi planına yönelik kalitatif ve kantitatif bilgilerin sunulmasıdır. ÇalıĢmada 250
olguya ait aortoiliyak sistem ve alt ekstremite arteriyel ağacı 31 segmente bölünerek
toplamda 7090 segment ÇKBTA ile değerlendirildi. Her arteriyel segmentte en fazla
darlığa yol açan plak için stenoz Ģiddeti, plak uzunluğu ve plak morfolojisi ayrı ayrı
değerlendirildi. Görüntüler birbirinden bağımsız iki ayrı gözlemci tarafından
değerlendirildi ve gözlemciler arası uyum istatistiksel olarak Kappa testi ile
belirlendi. Gözlemciler arası uyum stenoz Ģiddeti için k=0,9 ve plak uzunluğu için k=
0,9 olup mükemmel uyum saptandı. YaĢ grupları ile ateroskleroz saptanan segment
sıklığı arasında istatistiksel anlamlı iliĢki ve „çok zayıf‟ pozitif korelasyon saptandı.
Cinsiyet ile PAH saptanma sıklığı arasındaki iliĢkiye bakıldığında, çalıĢma grubunda
PAH saptanma sıklığı erkeklerde kadınlara oranla istatistiksel anlamlı olarak daha
yüksekti. Cinsiyetler arasında oklüziv plak görülme sıklığı ve plak morfolojisi
açısından istatistiksel anlamlı farklılık saptandı. PAH‟ın kadınlarda daha oklüziv
seyirli olduğu ve kadınlarda non-kalsifik plak oranının, erkeklere kıyasla istatistiksel
olarak daha yüksek olduğu sonucuna ulaĢıldı. ÇalıĢmamızda plak morfolojisi ile
stenoz Ģiddeti arasında istatistiksel anlamlı iliĢki saptanmıĢ olup grade-IV stenozlarda
non-kalsifik, grade-I stenozda ise kalsifik plaklara daha sık rastlandı. Stenoz derecesi
ile plak uzunluğu arasında istatistiksel anlamlı ve orta düzeyli pozitif korelasyon
saptanmıĢ olup grade-IV stenozda plaklar daha uzun, grade-I stenozda ise daha kısa
olarak izlendi. Ayrıca plak morfolojisi ile plak uzunluğu arasında da istatistiksel
anlamlı iliĢki saptandı ve >10 cm plakların sıklıkla non-kalsifik, <1 cm plakların ise
sıklıkla kalsifik morfolojide olduğu izlendi.
Submitted by Kaner Ulusoy (kaneru26@gmail.com) on 2016-12-09T06:48:57Z
No. of bitstreams: 1
10041573.pdf: 1676603 bytes, checksum: 2d86be4698ba51121fc11ff3d92e9183 (MD5)
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
BT Anjiyografi
Aortoiliyak bölge ve alt ekstremite aterosklerotik arter hastalıklarında dağılım, stenoz uzunluk ve şiddeti ile aortoiliyak bölge oklüziv hastalıklarında kollateral paternin çok kesitli bt anjiyografi ile değerlendirilmesi
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/862
2017-01-03T01:00:10Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_197
Öztunalı, Çiğdem
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Radyoloji
2017-01-02T14:10:21Z
2017-01-02T14:10:21Z
2013
Öztunalı, Ç. Temporal kemiğin çok kesitli bilgisayarlı tomografi incelemelerinde semisirküler kanal dehissensisinde görüntüleme bulguları. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı. Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2013.
http://hdl.handle.net/11684/862
Bu çalışmada temporal kemiğin yüksek rezolusyonlu BT incelemelerinde süperior ve posterior semisirküler kanal dehissensilerinin radyolojik prevalansının saptanması ve eşlik eden BT bulgularının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Ekim 2011 – Aralık 2012 tarihleri arasında çeşitli endikasyonlarla temporal kemiğin çok kesitli BT incelemesi çalışılan olguların görüntülerinin dışlama kriterlerine göre incelenmesi sonrasında bu retrospektif çalışmada toplam 509 olgunun çok kesitli temporal kemik BT incelemeleri değerlendirildi. 31 olguda ve 38 temporal kemikte süperior semisirküler kanal dehissensisi (SSKD); 16 olguda ve 20 temporal kemikte posterior semisirküler kanal dehissensisi (PSKD) saptandı. SSKD olgularının büyük bölümü süperior petrozal sinüs oluğu düzeyi ile kanal kemik çatısının posterior- apikal kesimlerinde izlendi. SSKD olgularının % 22.5‟inde ve PSKD olgularının % 25.0‟inde dehissens bilateral özellikteydi. Tek taraflı süperior semisirküler kanal dehissensisi mevcut olan olgularda kontralateral semisirküler kanal kemik çatısının kalınlığı, dehissensi izlenmeyen olgulara kıyasla anlamlı olarak ince bulundu. Süperior semisirküler kanal dehissensisi görülme sıklığı ya da semisirküler kanal çatı kalınlığının 0.5 mm veya altında olma sıklığı ile olgu yaş grupları arasında anlamlı bir ilişki saptanmadı. Sonuç olarak, bu çalışmada 0.5 mm- kollimasyon kullanılarak elde edilen çok kesitli temporal kemik BT incelemelerinin multiplanar rekonstruksiyonlar ile değerlendirimi sonucunda süperior ve posterior semisirküler kanal dehissensisi prevalanslarının anatomik-histolojik çalışmalara daha yakın doğrulukla ortaya koyulabileceği görüldü. Bununla birlikte, yüksek rezolusyonlu BT teknolojisi ile dahi elde edilen semisirküler kanal dehissensisi sıklığı, histolojik çalışmalar ve cerrahi bulguların işaret ettiğinden anlamlı oranda yüksekti.
Submitted by Kaner Ulusoy (kaneru26@gmail.com) on 2016-12-26T06:59:30Z
No. of bitstreams: 1
10013536.pdf.pdf: 797016 bytes, checksum: 4350edd6dcaf7c626f670b852986acf7 (MD5)
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Prevalans
Temporal kemiğin çok kesitli bilgisayarlı tomografi incelemelerinde semisirküler kanal dehissensisinde görüntüleme bulguları
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/946
2017-01-25T01:00:39Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_197
Tunççekiçler, Nurgül
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Radyoloji
2017-01-24T06:48:22Z
2017-01-24T06:48:22Z
2013
Tunççekiçler, N. Spinoserebellar ataksili olgularda Manyetik Rezonans Görüntüleme ile volüm ölçümleri ve klinik korelasyonu. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı. Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2013.
http://hdl.handle.net/11684/946
Bu çalıĢma Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi hastanesinde Mayıs 2011-Mart 2013 tarihleri arasında nöroloji ve radyodiagnostik anabilim dallarında gerçekleĢtirildi. ÇalıĢmaya otuz SCA hastası ve otuz yaĢ eĢleĢtirilmiĢ sağlıklı gönüllü dahil edildi. Bu kiĢilerden 1,5 Tesla MR cihazıyla yüksek rezolüsyonlu 3D MR T1 ağırlıklı imajlar elde edildi. Görüntüler Osirix programı kullanılarak iĢlendi. Yarı otomatik volümetrik yaklaĢımla yapılarak beyin sapı ve serebellum hacimleri elde edildi. SCA hastaların klinik disfonksiyonları SARA (Skala for the Assessment and Rating of Ataxia) ve MMSE (Mini Mental State Examination) ile değerlendirildi. Ġstatistiksel analizler SPSS 20 versiyonu kullanılarak hesaplandı. Bu çalıĢmanın amacı spinoserebellar ataksisi olanlarda serebellum ve beyin sapı hacimleri ile klinik bulguların korelasyonu araĢtırmaktır. SCA hastalarında serebellum ve beyin sapı hacmi kontrol grubuna oranla düĢüktür. SARA skoru ile beyin sapı hacmi ve SARA skoru ile serebellum hacmi arasında anlamlı lineer azalma bulundu. SCA hastalarında duruĢ ve yürüyüĢ, konuĢma, ekstremitelerin kinetik fonksiyonu alt skorları yükseldikçe serebellum ve beyin sapı hacimleri düĢmektedir. Beyin sapı ve serebellum atrofisinin her ikisi de SCA‟daki klinik disfonsiyona bağımsız olarak katkıda bulunmaktadır. Tüm SARA skorları beyin sapı ve serebellum volümleri ile ters korelasyon göstermektedir. MMSE ile serebellum ve beyin sapı hacimleri arasında anlamlı korelasyon mevcuttur. Bunun dıĢında hastalık süresi ile beyin sapı ve serebellum hacimleri arasında anlamlı negatif korelasyon mevcuttur. Bizim çalıĢmamız MRG‟nin SCA‟nın Ģiddetini göstermede dikkat çekici bir belirteç olduğunu göstermek açısından güçlü kanıtlar sağlamaktadır. Volümetrik MRG ölçümleri çok değerli bir hastalık göstergesi olabilir ve hastalığın ilerlemesini izlemek için kullanilabilir.
Submitted by Kaner Ulusoy (kaneru26@gmail.com) on 2016-12-30T06:25:51Z
No. of bitstreams: 1
10013018.pdf.pdf: 1001569 bytes, checksum: f98fb90e7714674ec49136bb3951a341 (MD5)
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Ataksi
Spinoserebellar ataksili olgularda mr ile kantitatif serebellar volüm ölçümleri ve klinik korelasyonu
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1159
2017-11-18T01:00:31Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_197
Tepe, Murat
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Radyoloji
2017-11-17T05:31:16Z
2017-11-17T05:31:16Z
2017
Tepe, M. Soliter beyin metastazı ve glioblastoma multiforme ayırıcı tanısında manyetik rezonans görüntüleme peritümöral ADC değerlerinin yeri. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2017.
http://hdl.handle.net/11684/1159
Soliter beyin metastazı ve glioblastoma multiforme arasında konvansiyonel MRG ile ayırıcı tanı yapmak çoğu zaman tanısal sorunlar ortaya çıkarır. Bu konuda difüzyon ağırlıklı görüntüleme ile ilgili çalışmalar olmakla birlikte sonuçlar değişken ve tutarsızdır. Bu retrospektif çalışmanın amacı, peritümöral minimum ADC değerleri ve ADC gradientlerinin glioblastoma multiforme ve soliter beyin metastazını ayırt etmedeki rolünü değerlendirmektir. On iki glioblastoma multiforme ve 31 soliter beyin metastazı tanılı toplamda 43 hasta cerrahi rezeksiyon öncesinde difüzyon ağırlıklı görüntüleme ile değerlendirildi. Peritümöral ödem içerisinden, tümöre en yakın, orta mesafede ve en uzak lokasyonlardan 3 adet ADC değeri ölçümü yapıldı ve bu değerler birbirinden çıkarılarak ADC gradientleri hesaplandı. Ayrıca peritümöral ve tümöral minimum ADC değerleri ile ADC oranları, ipsilateral ve kontralateral normal beyaz cevher ADC değerleri, BOS ADC değerleri her lezyon için kaydedildi. Peritümöral ödem dokusundan hesaplanan ADC gradienti değerlerinde glioblastoma multiforme ve soliter beyin metastazı arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu. Minimum peritümöral ve tümöral ADC değerleri ile peritümöral ve tümöral ADC oranlarında iki grup arasında istatiksel olarak anlamlı fark bulunmadı. Sonuç olarak difüzyon ağırlıklı görüntülemede peritümöral ADC gradienti ölçümü glioblastoma multiforme ve soliter beyin metastazlarını ayırmada güçlü ve kullanışlı bir yöntem olabilir.
Submitted by Kaner Ulusoy (kaneru26@gmail.com) on 2017-11-16T06:18:02Z
No. of bitstreams: 1
10142446.pdf: 1124091 bytes, checksum: 24e4c0a99c8efbffeb45ba7980ffdb79 (MD5)
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Difüzyon Ağırlıklı Görüntüleme
Soliter beyin metastazı ve glioblastoma multiforme ayırıcı tanısında manyetik rezonans görüntüleme peritümöral ADC değerlerinin yeri
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1324
2018-02-27T01:00:39Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_197
Kaptan, Mehmet Ali
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Radyoloji
2018-02-26T11:57:26Z
2018-02-26T11:57:26Z
2016
Kaptan, M. A. Osteoid osteoma radyofrekans ablasyon tedavisi sonrası tedavi etkinliğini değerlendirmede klinik bulgular ile 3T MR, BT bulgularının karşılaştırılması. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2016.
http://hdl.handle.net/11684/1324
Bu çalışmanın amacı perkutan radyofrekans termo-ablasyon (RFTA) ile tedavi edilen osteoid osteoma olgularında prospektif olarak, tedavi öncesi ve sonrası vizüel analog sistemi (VAS) bulgularının; 3T MRG ve BT bulguları ile karşılaştırılmalı olarak değerlendirilmesidir. Ağustos 2014 ile Ocak 2016 tarihleri arasında girişimsel radyoloji bilim dalına başvuran 13 hasta çalışmaya dahil edildi. Hasta grubunda yaş aralığı 8 ile 37 yaş aralığındaydı. Tüm hastalarda (RFTA) işlemi soğuk tip problar ile yapıldı. Prob seçimi, RFTA uygulama süresi, jeneratör güç ayarı, nidus boyutları gözönüne alınarak kullanılan ticari markanın kullanıma yönelik önerdiği kılavuzlara göre yapıldı. Her olguya tedavi öncesi ve sonrası 3. ayda kontrastsız ince kesit (0.5 mm) BT ve kontrastlı 3T MRG görüntüleme çalışıldı. Klinik değerlendirme amaçlı her olgu VAS adı verilen anket formu ile tedavi öncesi ve sonrası 3. ayda değerlendirmeye tabi tutuldu. Yapılan değerlendirmede BT'de tedavi öncesi ve sonrası nidus medio-lateral (ML), kranio-kaudal (KK) çapları ve hacim bulguları arasında anlamlı istatistiksel farklılık elde edildi. MRG'lerde ise tedavi öncesi ve sonrası nidus antero-posterior (AP), ML, KK çapları, hacim, nidus intensite değişiklikleri ve kontrastlanma farkları arasında anlamlı istatistiksel farklılık elde edildi. BT ve MRG'de kortikal kalınlaşma tedavi öncesi ve sonrası aksiyel ve sagittal planda istatistiksel olarak regrese olarak izlendi. Tedavi öncesi ve sonrası VAS ağrı ortalama puanları arasında anlamlı istatistiksel farklılık saptandı. Tedavi öncesi ve sonrası anlamlı istatistiksek farklılık gösteren radyolojik görüntüleme bulguları ile VAS ağrı ortalama puanları arasında istatistiksel korelasyon mevcuttu.
Submitted by Kaner Ulusoy (kaneru26@gmail.com) on 2018-01-11T07:28:25Z
No. of bitstreams: 1
10107388.pdf.pdf: 2379932 bytes, checksum: df14efde01fe4e20504cdd9d295fd749 (MD5)
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
3 Tesla Manyetik Rezonans Görüntüleme
Osteoid osteoma radyofrekans ablasyon tedavisi sonrası tedavi etkinliğini değerlendirmede klinik bulgular ile 3 tesla manyetik rezonans, bilgisayarlı tomografi bulgularının karşılaştırılması
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1291
2018-02-07T01:00:17Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_197
Öztürk, Esin Kurtuluş
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Radyoloji
2018-02-06T07:09:22Z
2018-02-06T07:09:22Z
2016
Kurtuluş Öztürk, E. Malign biliyer obstrüksiyonların palyatif tedavisinde perkütan endobiliyer radyofrekans ablasyon(RFA) yöntemi ile stent yerleştirilmesi, tedavi sonrası stent patensinde RFA yönteminin etkinliği. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2016.
http://hdl.handle.net/11684/1291
Bu çalışmada amacımız; malign biliyer obstrüksiyonların palyatif tedavisinde perkütan transhepatik RFA işleminin uygulanabilirliğini ve güvenilirliğini ortaya koymak, stent patensisini ve RFA yönteminin etkinliğini değerlendirmektir. Unrezektabl tümöre ikincil malign biliyer obstrüksiyonu gelişen, farklı histopatolojik tanılara sahip 21 hastaya Haziran 2014 ile Ekim 2015 tarihleri arasında perkütan biliyer drenaj sonrası, perkütan transhepatik endobiliyer RFA ve stent (SEMS) yerleştirme işlemleri uygulandı. İşlem sonrası 6 ay boyunca aylık biyokimyasal ve sonografik takip yapılarak takip süresince gelişen komplikasyonlar kaydedildi. Takip edilen 3 hastada(%15) ortalama 3 ay sonra tümör ingrowhtuna bağlı stent tıkanıklığı gelişti ve tekrar perkütan endobiliyer RFA uygulandı. Çalışmamızda 21 hastaya 24 perkütan endobiliyer RFA işlemi %100 teknik başarı ile uygulandı. İşlem sonrası medikal tedaviye yanıt veren ağrı ve kolanjit atakları sık görülen komplikasyonlardı. İlk 30 günde endobiliyer RFA uygulama ile direkt ilişkili ölüm saptanmadı. Takiplerde 1.ayda bilirubin düzeyleri bütün hastalarda normal sınırlara(<2mg/dl)indi ve klinik başarı %100 olarak saptandı. Ingrowthu gelişen hastalarda kolanjit ataklarında istatiksel anlamlı artış saptandı.Takip sürecinde 21 hastanın 1’i takibi bıraktı,17’si eksitus oldu ve 3’ü halen yaşamına devam etmektedir. İstatiksel analizlere göre kümülatif ortanca genel sağ kalım süresi76(5-542)gün, ortanca stent patensi 133(5-251)gün saptandı. Unrezektabl tümöre ikincil malign biliyer obstrüksiyonu gelişen hastalarda perkütan endobiliyer RFA uygulama güvenilir ve uygulanabilir bir palyatif tedavi yöntemidir. Stent patensine ve genel sağ kalım süresine erken dönemde olumlu etkisi olabilir. Perkütan endobiliyer RFA ‘nın genel sağ kalım ve stent patensi üzerindeki kısa ve uzun dönem etkilerini ortaya çıkarmak için homojen özelliklere sahip çok sayıda hasta içeren ve kontrol grubu olan randomize kontrollü prospektif klinik çalışmalar gerekmektedir.
Submitted by Kaner Ulusoy (kaneru26@gmail.com) on 2018-01-25T08:23:22Z
No. of bitstreams: 1
10118096.pdf: 1841949 bytes, checksum: e68ed902a70453184529969668f5c47a (MD5)
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Malign Biliyer Obstrüksiyon
Malign biliyer obstrüksiyonların palyatif tedavisinde perkütan endobiliyer radyofrekans ablasyon (RFA) yöntemi ile stent yerleştirilmesi, tedavi sonrası stent patensinde RFA yönteminin etkinliği
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/1334
2018-02-27T01:00:56Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_197
Geleri, Duygu Baylam
TR188714
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Nöroloji
2018-02-26T11:57:55Z
2018-02-26T11:57:55Z
2016
http://hdl.handle.net/11684/1334
Cerebral Venous
Thrombosis (CVT) is a relatively uncommon condition which is notoriously difficult
to diagnose because of its variable modes of onset, its wide spectrum of signs and
symptoms. MR Venography (MRV) imaging plays a primary role in the noninvasive
diagnosis. New development of MR techniques such as susceptibility
weigted imaging detects the magnetic susceptibility effect of blood products such as
deoxyhemoglobin enables assessment of venous vasculer structure. SWAN
(Susceptibility Weighted Angiography) is a new susceptibility weighted recalled
echo (T2*GRE) method offering less noise than other methods. This study aims to
evaluate the diagnostic value of SWAN and Diffusion weighted imaging (DWI) in
patients who are detected to be CVT with PC-MRV on different stages and
segments. Total of 1070 patients who underwent 3 Tesla Phase- Contrast MR
Venography and MR imaging from Agust 2013 to January 2016 in our institution are
retrospectively reviewed. As a result of keyword search for the terms "Cerebral Venous Thoromobosis" on imagine reports, a total of 107 case of CVT are identified in our radiology database system. The evaluation of SWAN imaging revealed to
exaggerated signal changing is often seen because of the increased susceptibility
effect of certain paramagnetic breakdown products of hemoglobin depending on
stage of thrombus. We demonstrated that SWAN sequence have significantly higher
diagnostic value for detecting both acute and early subacute thrombosis. However,
susceptibility artifacts from the skull base and slow flow of sigmoid sinus may limit
the assessment of thrombosis in transverse and sigmoid sinuses. DWI may provide
an additional clue for the diagnosis of CVT but it does not have higher sensitivity
compared to the other methods.
Submitted by Kaner Ulusoy (kaneru26@gmail.com) on 2018-02-06T06:50:56Z
No. of bitstreams: 1
10131718.pdf: 14039734 bytes, checksum: 1566ae87848d5bb36038eec29f2214fd (MD5)
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Dural Venöz Trombüs
3 tesla faz-kontrast mr venografi ile serebral venöz sinüs trombozu saptanan olgularda manyetik duyarlılık (swan; suseptibilite ağırlıklı anjiyografi) ve difüzyon ağırlıklı görüntüleme bulguları
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2131
2021-03-12T01:00:15Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_197
Mintaş, Kenan
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Radyodiagnostik Anabilim Dalı
2021-03-11T13:13:41Z
2021-03-11T13:13:41Z
2007
http://hdl.handle.net/11684/2131
Bu çalışma Eylül 2004 ile Mart 2007 tarihleri arasında, Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyodiagnostik Anabilim Dalında prospektif olarak gerçekleştirildi. Çalışmaya yaşları 25-85 arasında değişen, fokal veya multifokal karaciğer lezyonu olan 52 olgu (31 erkek, 21 kadın) alındı. Önce kontrastsız Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRG), Gadobenate Dimeglumine (Gd-BOPTA) kontrastlı dinamik ve geç dönem MRG yapılan hastalara 1-2 gün sonra Superparamagnetic Ferrumoksit (SPIO) kontrastlı MRG yapıldı. Fokal karaciğer lezyon (FKL)’ larının saptanması ve karakterizasyonu açısından yöntemler karşılaştırıldı. Kontrastsız, Gd-BOPTA kontrastlı dinamik ve geç dönem MRG, SPIO kontrastlı MRG tetkikleri tek tek ve kontrastlı görüntülerin kontrastsız görüntülerle birlikte değerlendirilmesi sonucunda; lezyonların saptanmasında demiroksit kontrast ajanı yalnız başına ve kontrastsız serilerle kombine edildiğinde diğer serilere göre üstün bulunmuştur. Lezyonların karakterizasyonunda Gd-BOPTA kontrastlı görüntülerin gerek tek başına, gerekse kontrastsız ve geç Gd-BOPTA kontrastlı görüntülerle kombine edilmesinde; kontrastsız, demiroksit kontrastlı ve geç Gd-BOPTA kontrastlı serilere göre üstün bulunmuştur. Demiroksit kontrastlı görüntüler kontrastsız görüntülerle kombine edildiğinde ise lezyonların karakterizasyonundaki duyarlılığı artmaktadır. Ancak Gd-BOPTA kontrastlı dinamik görüntülere üstünlük sağlamamaktadır.
Submitted by ÖNDER GÜNGÖR (g1063) on 2021-02-09T08:39:34Z
No. of bitstreams: 1
Dr.Kenan Mintas - Tez.pdf: 2240645 bytes, checksum: 37f841c0907db767a41337e6c17d0ab5 (MD5)
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Gadolinyum Kontrastlı Mrg
Fokal karaciğer lezyonlarının preoperatif saptanması ve karakterizasyonunda kontrastlı mr çalışmada gadobenate dimeglumine ve süperparamanyetik demiroksitli kontrast maddelerin etkinliklerinin karşılaştırılması
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3371
2022-06-21T00:00:42Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_197
Kebapçı, Mahmut
Keskin, Ayşe
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Radyodiagnostik Anabilim Dalı
2022-06-20T07:07:16Z
2022-06-20T07:07:16Z
2007
http://hdl.handle.net/11684/3371
İleri evre epitelial over karsinomunun primer cerrahide rezektabilitesinin (optimal sitoredüksiyon – suboptimal sitoredüksiyon) preoperatif abdominopelvik bilgisayarlı tomografi ile ön görülmesi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı. Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2007. Bu çalışma Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyodiagnostik Anabilim Dalında retrospektif olarak gerçekleştirildi. Çalışmaya Kasım 2004 ve Kasım 2007 tarihleri arasında yaşları 24-81 arasında değişen, epiteliyal over kanseri tanısı almış ve primer laparotomiye giden 46 hasta alındı. Tüm hastalarda sitoredüktiv cerrahi, jinekolojik onkoloji alanında deneyimli 2 jinekolojik onkologdan birisi tarafından gerçekleştirildi. Primer sitoredüksiyonun yeterliliği ameliyat raporlarına göre karar verildi. BT görüntüleri iki ayrı radyolog tarafından cerrahi sonuçlar ve hastalığın evresi bilinmeden retrospektif olarak değerlendirildi. Karaciğer yüzeyi, diyafragmatik periton, porta hepatis, intersegmental fissür, omentumun dalağa ve mideye uzanımı, gastrohepatik ve gastrosplenik ligaman, diffüz peritoneal kalınlaşma (DPK) ya da pelvik yan duvar invazyonu, ince ve kalın bağırsak mezenteri, bağırsakların tümör ile çevrelenmesi, perikardiak lenf nodu, suprarenal seviyede paraaortik yada çöliyak aks lenf nodu, karaciğer parankimi, pulmoner yada plevral nodül ve abdominal duvar invazyonu gibi kritik noktalar suboptimal sitoredüksiyonu öngörmek için spesifik noktalar olarak kullanıldı. Cerrahi sonunda bir yada daha fazla kritik alanda lokalize olmuş 1cm’e eşit yada 1cm’den daha büyük rezidü lezyon suboptimal sonuç olarak kabul edildi. Çalışma sonunda Bilgisayarlı Tomografi (BT)’nin suboptimal sitoredüksiyonu %83,3 (15/18) sensitivite, %89,3 (25/28) spesifisite ve %87,9 (40/46) doğruluk ile öngördüğü bulundu. Her bir hasta için gerçek evreden habersiz evreleme yapıldı ve BT, 46 hastanın 29’u (%63) doğru olarak öngörülebildi. Bizim sonuçlarımıza göre BT suboptimal sitoredüksiyonu ön görmede ve hastalığı evrelemede kullanışlı bir yöntemdir.
Submitted by Ramazan Karayel (g1216) on 2021-03-03T06:13:21Z
No. of bitstreams: 1
özet.pdf: 85610 bytes, checksum: 01e65926b3da36da72653ae04aac9261 (MD5)
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
Evreleme
İleri evre epitelial over karsinomunun primer cerrahide rezektabilitesinin (optimal sitoredüksiyon-suboptimal sitoredüksiyon) preoperatif abdominopelvik bilgisayarlı tomografi ile ön görülmesi
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3648
2022-07-08T00:00:21Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_197
Kaya, Tamer
Eyisoy, Özlem
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Dahili Tıp Bilimleri Radyoloji Ana Bilim Dalı
2022-07-06T06:17:17Z
2022-07-06T06:17:17Z
2008
http://hdl.handle.net/11684/3648
Bu çalışma Mayıs 2007- Haziran 2008 tarihleri arasında, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalında prospektif olarak gerçekleştirildi. Çalışmaya yaşları 37-82 arasında değişen, alt ekstremite arteriyel semptomları olan 30 hasta (2 kadın, 28 erkek) dahil edildi. Hastaların ortalama 9.3 gün ara ile dijital konvansiyonel anjiyografi ve 64-multidedektör BT anjiyografi ile alt ekstremite anjiyogramları elde edildi ve DSA gold standart kabul edilerek yöntemler karşılaştırıldı. Bu karşılaştırma sonucunda; BT anjiyografinin yüksek doğruluk oranlarına, yüksek sensitivite, spesifisite ve yüksek pozitif ve negatif prediktif değerlere sahip olduğu ve bu açıdan konvansiyonel anjiyografiye bir alternatif oluşturabileceği saptandı .
Submitted by Mustafa Meteoğlu (g0682) on 2021-03-04T06:59:08Z
No. of bitstreams: 1
Özlem_Eyisoy_Tez.pdf: 1655500 bytes, checksum: 456b936aaffcbb04619a466ca3735751 (MD5)
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
Alt Ekstremitenin Periferal Arteriyel Hastalıkları
Periferik arter hastalığı olan hastalarda aortoiliak bölge ve alt ekstremite arterlerinin 64-multidedektör BT ile değerlendirilmesi ve etkinliğinin dijital konvansiyonel anjiyografi ile karşılaştırılması
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3652
2022-07-07T00:00:35Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_197
Adapınar, Baki
Bakar, Tülay
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı
2022-07-06T07:03:02Z
2022-07-06T07:03:02Z
2008
http://hdl.handle.net/11684/3652
Çalışmanın amacı sensörinöral işitme kaybı olan ve Kulak Burun boğaz(KBB) servisi tarafından temporal kemik BT ve MRG tetkikleri istenen hastalarda iç kulak oluşumlarını ve malformasyonlarını değerlendirmek, MRG ile internal akustik kanal(İAK) içerisindeki sinirlerin varlığını saptamak ve kohlear implantasyon için kontrendike olabilecek durumları belirlemekti. Şubat 2006-Nisan 2008 tarihleri arasında KBB bölümü tarafından konjenital sensorinöral işitme kaybı (SNİK) ön tanısıyla refere edilen 60’ı erkek, 33’ü bayan toplam 93 hastaya 64 dedektörlü BT ve 1,5 tesla MRG çalışıldı. Toplam 186 kulak çalışmaya alındı. 2
olguda tek tarafta ortak kavite malformasyonu, 1 olguda her iki tarafta incomplet
partition-I(IP-I), 5 olguda her iki tarafta Mondini malformasyonu(incomplet
partition-I, IP-II), 1 olguda her iki tarafta X-linked malformasyon, 3 olguda her iki
tarafta lateral semisirküler kanal-vestibül displazisi(LSVD) saptandı. Ayrıca 3 olguda her iki tarafta vestibüler akuadakt(VA) genişliği ve bu olgulardan birinde her iki tarafta geniş endolenfatik kese izlendi. 11 olguda bilateral lateral semisirküler kanal(LSSK) hipoplazikti. LSSK hipoplazisi çalışmamızda en sık saptanan anomalidir. 2 hasta 3 kulakta ise LSSK aplazik izlendi. 2 olgunun her iki kulağında internal akustik kanal(İAK) içerisinde kalın 8.sinire ait olabilecek bir yapı görüldü. Ayrıca fasiyal siniri mevcuttu. 1 olguda her iki tarafta İAK’da tek bir sinir izlendi. Bu olguda kohlear sinir hipoplazik olarak değerlendirildi. Radyolojik değerlendirmeler sonucunda; olgu popülasyonunda iç kulak anomalileri tanımlandı, kohlear sinir varlığı ve kohlear implantasyon açısından kontrendike olabilecek durumlar belirtildi. Sonuç olarak; kohlear implantasyon öncesi iç kulağın detaylı
bilgilendirilmesi için mutlaka çok dedektörlü temporal kemik BT ile malformasyonların değerlendirilmesi ve ek olarak İAK içerisindeki sinir yapıların ve
patolojilerin ortaya konabilmesi için temporal kemik MRG’nin kombine edilmesi
gerekmektedir.
Submitted by Mustafa Meteoğlu (g0682) on 2021-03-04T07:40:33Z
No. of bitstreams: 1
tulay_bakar_tez.pdf: 4549808 bytes, checksum: 34a21d447445a65aa96c679b216b61a7 (MD5)
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
Temporal Kemik
Konjenital Sensörinöral İşitme Kayıplı Hastalarda 64 Dedektörlü Temporal Kemik Bilgisayarlı Tomografi ve temporal kemik magnetik rezonans görüntüleme bulguları.
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2146
2021-03-12T01:01:32Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_197
Bahçe, Batur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı
2021-03-11T13:28:34Z
2021-03-11T13:28:34Z
2009
http://hdl.handle.net/11684/2146
2009. Bu çalışma Ekim
2006-Kasım 2008 tarihleri arasında, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi
Radyoloji Anabilim Dalında prospektif olarak gerçekleştirildi. Çalışmaya yaşları 2592 arasında değişen, laboratuvar ve klinik olarak tıkanma ikteri bulgusu olan 40 hasta (12 kadın, 28 erkek) dahil edildi. 40 hastaya MPR ve MinIP teknikleri ile bifazik MDBT kolanjiyografi tetkiki yapıldı. Kolanjiyografik kontrast madde kullanılmadı. MDBT kolanjiyografi bulguları 27 olguda cerrahi, 5 olguda biyopsi, 5 olguda USG ve MRKPG, 3 olguda ERCP bulguları ile karşılaştırıldı. MDBT kolanjiyografi ile 15 biliyer taş hastasının 14’ünde ve malign biliyer tıkanıklık olan 23 hastanın 22’sinde tanı doğrulukla konuldu. MDBT kolanjiyografinin biliyer taş tanısında sensitivitesi % 93.3, spesifisititesi % 96 olarak bulundu. MDBT kolanjiyografinin malign obstrüksiyon tanısında sensitivitesi % 95.7, spesifisititesi % 94.1 olarak bulundu.
Biliyer tıkanıklık nedeninin tanısında MDBT kolanjiyografinin genel doğruluk oranı % 90 olarak bulundu. Tıkanma ikteri nedenini saptamada MPR ve MinIP teknikleri ile MDBT kolanjiyografi yüksek sensitivite ve spesifisitite ile birlikte hızlı ve noninvaziv bir tekniktir.
Submitted by Mustafa Meteoğlu (g0682) on 2021-03-09T06:03:36Z
No. of bitstreams: 1
Batur_Bahce_tez.pdf: 1972815 bytes, checksum: cffe4f3a689c8f64eb1b9bc9aa3a44a5 (MD5)
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Tıkanma ikteri
Tıkanma ikterli olgularda 64-dedektörlü BT kolanjiyografinin etkinliğinin saptanması
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2151
2021-03-12T01:02:20Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_197
Devir, Çiğdem
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı
2021-03-11T13:31:19Z
2021-03-11T13:31:19Z
2009
Devir, Ç. Kolorektal lezyonların saptanmasında 64 dedektörlü MDBT kolonografi ile konvansiyonel kolonoskopi sonuçlarının karşılaştırılması. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2009.
http://hdl.handle.net/11684/2151
Bu çalışma Ocak 2007-Ocak 2009 tarihleri
arasında, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim
Dalında prospektif olarak gerçekleştirildi. Otuzbir hasta (38-74 yaşları arasında,15
kadın,16 erkek; yaş ortalamaları 45) bu çalışmaya dahil edildi. Kolorektal karsinom
aile hikayesi, kişisel veya ailesel kolorektal polip hikayesi, geçmiş pozitif
görüntüleme sonucu, hematokezya, barsak alışkanlıklarında değişiklik, demir
eksikliği anemisi ve karın ağrısı çalınmaya alınma kriterleri olarak belirlendi.
Olguların tümüne multidedektör BT kolonografi ve konvansiyonel kolonoskopi
uygulandı. Konvansiyonel kolonoskopi gold standart kabul edilerek yöntemler
karşılaştırıldı. Multidedektör BT kolonografi ve konvansiyonel kolonoskopi
incelemelerinin birbirleri ile uyumu Kappa testi ile değerlendirildi. BT kolonografi –
konvansiyonel kolonoskopi uyumunda boyuttan bağımsız Kappa değeri 0.78, 10 mm
ve üzeri lezyon değerlendirme uyumunda kappa değeri 0.87, 6-9 mm arası lezyon
değerlendirme uyumunda Kappa değeri 0.81 ve 5 mm ve altı lezyon değerlendirme
uyumunda Kappa değeri 0.90 olarak belirlendi. Tüm lezyonların analizinde MDBT
kolonografinin sensitivitesi %83, spesifisitesi %95, pozitif prediktif değeri %95,
negatif prediktif değeri %83 olarak tespit edildi. Sonuç olarak BT kolonografi tüm
kolon incelemesinde değerli bir tanısal araçtır. MDBT kolonografi, tetkiğin 1cm
üzerindeki kolorektal lezyonlarda yüksek duyarlılık değerlerine sahip olması, rölatif
olarak güvenli ve minimal invaziv olması nedeniyle varolan diğer kolorektal kanser
tarama testlerine iyi bir alternatiftir.
Submitted by ÖNDER GÜNGÖR (g1063) on 2021-03-09T06:34:54Z
No. of bitstreams: 1
PDF_TEZ TAMAMI.pdf: 4587709 bytes, checksum: e28d0675dd8f5e4a3aa5263b24443f9f (MD5)
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Kolorektal Lezyonlar
Kolorektal lezyonların saptanmasında 64 dedektörlü BT kolonografi ile konvansiyonel kolonoskopi sonuçlarının karşılaştırılması
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3398
2022-06-22T00:00:23Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_197
Yılmaz, Oğuzhan
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı
2022-06-21T05:48:55Z
2022-06-21T05:48:55Z
2008
Yılmaz, O. 64 Kesitli Multidedektör Tomografi İle Koroner BT Uygulama Alanları Ve Etkinliğinin Araştırılması. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı. Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2007.
http://hdl.handle.net/11684/3398
Bu çalışma Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalında prospektif olarak gerçekleştirildi. Çalışmaya Mayıs 2006 ve Temmuz 2008 tarihleri arasında ve 53,12 yaş ortalamasında koroner hastalık klinik veya riski olan 367 hasta alındı. Tüm hastaların çekimi bir doktor gözetiminde ve mevcut literatüre uygun çekim protokolü uygulanarak 64 kesitli multidetektör tomografi cihazı ile yapıldı. BT görüntüleri iki ayrı radyolog tarafından değerlendirildi. Koroner arterlere ait konjenital anomaliler, aterosklerotik değişiklikler ve koroner arterlere yönelik daha önceden yapılmış stent ve bypass tedavilerinin patensileri ortaya konarak raporlandı. Çalışmaya alınan hastalardan 50’sinde BT tetkikinden 2 ay önce veya sonraki süreçte yapılan konvansiyonel koroner anjiyografi bulguları ile BT anjiyografi bulguları karşılaştırılarak tetkiğin etkinliği incelendi. Çalışma sonunda MDBT ile yapılan koroner anjiyografi tetkiğinin koroner patolojileri %93 duyarlılık, %94 özgüllük, %89 PPD %96 NPD ve %94 doğruluk oranları ile tespit ettiği bulundu. Bizim sonuçlarımıza göre MDBT koroner anjiyografi, koroner arter hastalığı şüphesi bulunan, tetkik şartlarına uygun düşük riskli hasta gurubunda koroner arter doğumsal anomalileri ve aterosklerotik hastalıkları ortaya koyma ve koroner arterlere yönelik yapılan girişimsel tedavilerinin takibi amacıyla güvenli ve etkin bir şekilde kullanılabilir.
Submitted by Ramazan Karayel (g1216) on 2021-03-09T10:32:05Z
No. of bitstreams: 1
Dr.Oguzhan_Yılmaz_tez.pdf: 2587205 bytes, checksum: 664dcc892c2f1ebbd37c740e17c5adc8 (MD5)
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
MDBT Koroner Anjiyografi
64 kesitlimultidedektör tomografi ile koroner BT uygulama alanları ve etkinliğinin araştırılması
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2094
2021-03-12T01:02:28Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_197
Şensoy, Banu
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı
2021-03-11T12:46:24Z
2021-03-11T12:46:24Z
2009
Şensoy, B. Karotis arter stenozunda 64 kesitli multidedektör BT anjiyografinin tanı değerinin konvansiyonel anjiyografi ve Doppler US ile karşılaştırarak belirlenmesi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2009.
http://hdl.handle.net/11684/2094
Bu çalışma Şubat 2007-Ekim 2008 tarihleri arasında, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalında prospektif olarak gerçekleştirildi. Çalışmaya yaşları 42-81 arasında değişen, klinik olarak karotis arter stenozu bilinen veya şüphelenilen 20 hasta (5 kadın, 15 erkek) dahil edildi. Olguların tümüne multidedektör BT anjiyografi, DSA ve Doppler US yapıldı. Stenoz saptanan olgularda stenoz oranları herbir inceleme için NASCET yöntemi ile hesaplandı. DSA gold standart kabul edilerek yöntemler karşılaştırıldı. Multidedektör BT anjiyografi ve Doppler US incelemelerinin birbirleri ve DSA ile uyumu Kappa testi ile değerlendirildi. BT anjiyografi-DSA uyumunda Kappa değeri 0.66, Doppler-DSA uyumunda kappa değeri 0.45, BT anjiyografi -Doppler uyumunda Kappa değeri 0.21 olarak belirlendi. %70 ve üzeri stenozların tespitinde multidedektör BT anjiyografinin sensitivite %78 ve spesifisitesi %80 olarak belirlendi. Sonuç olarak, multidedektör BTA karotis arter stenozu şüphesi olan olgularda, yüksek sensitivite ve spesifisite değerleri ile güvenle uygulanabilen, non-invaziv, arteriyel kateterizasyona bağlı riskler taşmayan bir yöntemdir. Doppler US ise karotis arter darlıklarını değerlendirmede ilk aşamada seçilebilecek ucuz ve non-invaziv tekniktir. Ancak DSA, gûnümüzde halen altın standard yöntem olup, perkütan transluminal anjiyoplasti ve stent uygulaması gibi terapötik girişimsel yaklaşımlar için de yol gösterici bir tekniktir.
Submitted by Ramazan Karayel (g1216) on 2021-03-09T11:26:22Z
No. of bitstreams: 1
Banu_Sensoy_Serbetci_tez.pdf: 1592040 bytes, checksum: 7cc08799a72e5fa97c9c071245308941 (MD5)
tur
ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Karotis Arter Stenozu
Karotis arter stenozunda 64 kesitli multidedektör BT anjiyografinin tanı değerinin konvansiyonel anjiyografi ve Doppler US ile karşılaştırarak belirlenmesi
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3426
2022-06-22T00:00:56Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_197
Özkan, İ. Ragıp
Yavaş, Ulaş Savaş
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Radyodiyagnostik Anabilim Dalı
2022-06-21T11:26:42Z
2022-06-21T11:26:42Z
2008
Yavas US. Multidedektör BT ile (64x0,5 mm) kombine İndirekt BT Venografi kullanarak, pulmoner emboli riskini ortaya koymak amacıyla oluşturulan iki puanlama sistemini karşılaştırmak ve Multidedektör BT’nin yanlış negatiflik oranını belirlemek. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı. Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2008.
http://hdl.handle.net/11684/3426
Çalışmanın amacı bilgisayarlı tomografik (BT) anjiyografi ve/veya BT venografi kullanarak pulmoner emboli (PE) riskini tahmin etmeye çalışan iki skorlama metodunu karşılamaktı. Prospektif olarak 8 aylık bir periyodda PE'den şüphelenilen acil servis hastaları ve yatan hastalar sıralı olarak muayene edildi ve PE olasılık risk gruplarından birine sokulmak için Wells ve Revize Geneva skorları hesaplandı. Daha sonra hastaların hepsine BT Anjiyografi ve BT Venografi uygulandı ve deneyimli radyoloji doktorları tarafından PE varlığı ya da yokluğu değerlendirildi. Çalışma periodunda PE şüphesi olan 167 hastanın Wells ve Revize Geneva skorları hesaplandı. Bütün hastalara BT Anjiyografi ve BT venografi çekildi. Bu hastaların 148’inin imajları PE açısından kesin tanı koydurucu nitelikteydi. Çalışma için bu 148 hastanın verileri kullanıldı. Wells ve Revize Geneva skorlamasına göre yüksek, orta ve düşük PE risk gruplarında olan hastaların PE oranları sırasıyla %89.6, %26.4, %7.8 ve %83.3, %25.6, %0 idi. Hem yatan hastalar hem de acil servis hastaları ele alındığında Wells skoru için ROC (Receiver Operating Characteristic) eğrisi alıtında kalan alan anlamlı derecede daha fazla idi (p:0.04). Sadece acil servis hastaları ele alındığında ise (104 hasta) skorlama sistemleri arasında anlamlı farklılık bulunmadı (p:0.07). Wells skorlama sistemi hem yatan hastalar hem de acil servis hastaları ele alındığında daha doğru sonuçlar vermektedir. Revize Geneva skorlaması acil servis hastalarında yüksek güvenilirlikle kullanılabilir. Üç ay hasta takibi ve BT venografi yardımıyla 64 dedektörlü BT'nin PE tanısını koymadaki yanlış negatiflik oranını %2,9 olarak hesapladık.
Submitted by Ramazan Karayel (g1216) on 2021-03-11T06:03:59Z
No. of bitstreams: 1
ulassavas_yavas_tez.pdf.pdf: 1058341 bytes, checksum: a4869822c50860084effe53b2d028cf9 (MD5)
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
Pulmoner Emboli
Multidedektör BT ile (64x0,5 mm) kombine indirekt BT venografi kullanarak, pulmoner emboli riskini ortaya koymak amacıyla oluşturulan iki puanlama sistemini karşılaştırmak ve multidedektör BT'nin yanlış negatiflik oranını belirlemek.
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3710
2022-07-20T00:00:50Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_197
Çalışır, Cüneyt
Örüm, Duygu
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı
2022-07-19T06:34:30Z
2022-07-19T06:34:30Z
2010
Duygu, Ö. Romatoid Artiritli hastalarda Temporomandibular eklem tutulumunun Manyetik Rezonans Görüntüleme ve Multidedektör ÇKBT ile (64x0,5 mm) bulgularının karşılaştırılması. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı. Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2010.
http://hdl.handle.net/11684/3710
Çalışmanın amacı Romatoid Artiritli hastalarda temporomandibular eklem tutulumunun MRG ve ÇKBT ile saptanması iki modalitenin karşılaştırılması ve klinik ile korelasyonunu saptamaktı. Prospektif olarak 2.5 yıllık bir peryotta 53 hasta sıralı olarak muayene edildi ve aynı gün içinde MRG ve ÇKBT tetkiki gerçekleştirildi. Çalışma sonunda Romatolojik hastalıklarda TME tutulumunun değerlendirilmesinde paraartiküler kemik iliği ödemi ve eklem aralığında sıvı benzeri erken dönem inflamatuar değişiklikler ve bu bulgulara eşlik edebilen disk patolojisinin saptanmasında MRG’nin en etkili yöntem olduğu ve Romatoid Artirite bağlı temporomandibular eklem tutulumunda tanı koydurucu bulguları saptamada altın standart olduğu sonucuna varıldı. Çalışmaya dahil olan 53 hastanın106 eklemin %66’sında MRG’de %57.5’inde ÇKBT’de RA ile ilişkili eklem tutulumu açısından tanı koydurucu bulguların olduğu saptandı. Bununla beraber BT’nin eklem tutulumu ile ilişkili erozyon ve kondil deformasyonu benzeri kemik değişikliklerini ve eklem mesafesindeki patolojiyi saptamada MRG’den daha duyarlı olduğu sonucuna varıldı. Romatoid Artiritli hastalarda Temporomandibular eklem tutulumunda sık görülen bir bulgu olan eroziv değişikliklerin saptanmasında BT altın standart kabul edildiğinde MRG ile aralarında istatistiksel olarak anlamlı farklılık olup, MRG’nin eroziv değişikliklerin saptanmasında duyarlılığının %84, özgüllüğünün ise %100 olduğu belirlendi. Hastalığa eşlik eden bir bulgu olarak disk patolojisi MRG’de hastaların %55.7’sinde ÇKBT’de ise %44’ünde saptandı. MRG altın standart kabul edildiğinde disk patolojsini saptamada ÇKBT %54 duyarlılık ve %100 özgüllüğe sahip olduğu bulundu. Hastalar arasında sedimantasyon, CRP yüksekliği ve RF pozitifliği arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamakla birlikte MRG’de aktif inflamasyon bulgusu olan hastalarda DAS 28 değerinin yüksek olduğu bulundu.
Submitted by Mustafa Meteoğlu (g0682) on 2021-03-11T08:14:59Z
No. of bitstreams: 1
duygu_örüm_tez_tamamı.pdf: 3120107 bytes, checksum: b57488b81dc80e716992547f3605f549 (MD5)
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
Temporomandibular Eklem
Romatoid artiritli hastalarda temporomandibular eklem tutulumunun MRG ve 64-Çok Kesitli BT bulgularının karşılaştırılması
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/4013
2022-08-02T00:00:36Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_197
Adapınar, Baki
Tok, Sermin
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı
2022-08-01T05:58:34Z
2022-08-01T05:58:34Z
2010
Tok, S. Kronik otitis media ve kolesteatomlu olgularda preoperatif 64 dedektörlü bilgisayarlı tomografi ile orta kulak kemikçiklerinin incelenmesi ve cerrahi bulgularla karşılaştırılması. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı. Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2010.
http://hdl.handle.net/11684/4013
ÇalıĢmanın amacı kronik otitis media ve kolesteatomlu olgularda operasyon öncesi
orta kulak kemikçiklerinin 64 dedektörlü bilgisayarlı tomografi ile incelenmesi ve
operasyon sonuçları ile korelasyonunu saptamaktı. Prospektif olarak 5 aylık periyotta
100 olgu çalıĢmaya dahil edildi. Kulak-burun-boğaz kliniği tarafınca değerlendirilen
olgulara 7 gün içersinde 64 dedektörlü bilgisayarlı tomografi ile temporal BT tetkiki
gerçekleĢtirildi. Olgular 2 ay içinde opere edildi.Operasyon altın standart kabul
edildi. Çok kesitli BT ile 100 olguda orta kulak kemikçiklerinin değerlendirilmesinde
malleus için duyarlılık %95,1, özgüllük %92,3, inkus için duyarlılık %84,6,
özgüllük %98,4 ve stapes için duyarlılık %71,2, özgüllük %100 saptandı. Çok kesitli
BT ile duyarlılık en yüksek malleus anterior proseste (%97,1) bulunurken, en düĢük
stapes anterior krusta (%71,2) bulundu. Ayrıca ÇKBT ile operasyon bulguları
arasında yapılan karĢılaĢtırmalarda kemikçik değiĢikliği saptanmaması, rezorbtif
değiĢiklikler ve tam rezorbsiyon saptanması açısından uyum kappa analizleri ile
araĢtırıldı.En yüksek uyum malleus medial proceste (к=0.936) saptanırken, en düĢük
uyum stapes posterior krusta (к=0,768) saptandı. Sonuç olarak operasyon öncesinde
orta kulak kemikçiklerinin değerlendirilmesinde 64 dedektörlü bilgisayarlı
tomografinin yüksek doğrulukla kullanılabileceği saptandı.
Submitted by Görkem Çınar (18262273360) on 2021-03-16T07:09:39Z
No. of bitstreams: 1
pdf-tez.pdf: 1154003 bytes, checksum: 9dd3d62db2eed7698dfbe3be30ffb8d2 (MD5)
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
Kronik Otitis Media
Kronik otitis media kolesteatomlu olgularda preoperatif 64 dedektörlü bilgisayarlı tomografi ile orta kulak kemikçiklerinin incelenmesi ve cerrahi bulgularla karşılaştırılması
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3703
2022-07-19T00:00:34Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_197
Kaya, Tamer
Şahin, Murat
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı
2022-07-18T12:20:09Z
2022-07-18T12:20:09Z
2011
Şahin, M. Kalça Femoroasetabuler İmpingementli Hastalarda MR ve BT Artrografinin Cerrahi ve Artroskopik Bulgular ile Karşılaştırılması. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı Tıpda Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2011.
http://hdl.handle.net/11684/3703
Bu Çalışma Ekim 2009 ile Nisan 2011 tarihleri arasında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalında prospektif olarak gerçekleştirildi. Femoroasetabular İmpingement ön tanısı ile artrografisi yapılan hastaların 50 kalça tetkiki çalışmaya dahil edildi. Bu hastalara hem ÇKBTA (Çok Kesitli Bilgisayarlı Tomografi Artrografi) ve hemde MRA (Manyetik Rezonans Artrografi) yapıldı. Hastaların ortalama yaşları kadınlarda 32 ve erkeklerde 31’di. Yapılan ÇKBTA ve MRA bulguları hem birbirleri ile hemde cerrahi ve artroskopi bulgular ile karşılaştırıldı. Artrografileri yapılan 10 hasta opere oldu; 9 hastaya açık cerrahi 1 hastaya artroskopi yapıldı. Her iki artrografi tetkikinin kalça içi patolojileri saptamaki gücü cerrahi sonuçların karşılaştırılması ile bulundu. Labral patolojileri saptamasında ÇKBTA %80 sensitifite ve %100 spesifisiteye sahipti, bu nedenle MRA’ye alternatif bir tetkik olarak değerlendirildi. Asetabular ve femoral kartilaj defektlerini saptamada MRA ve ÇKBTA bulguları ayrı ayrı değerlendirildi. Femoral kartilaj defektlerinin saptanmasında ÇKBTA’nin sensitifitesi %100 spesifisitesi %85’di. Asetabular kartilaj defektlerinde ise MRA ve ÇKBTA bulguları biribirine yakın sonuçlar gösterdi. ÇKBTA labral yırtık varlığının tespitinde olduğu gibi labral yırtık lokalizasyonunda da MRA’ya göre daha üstün bulundu. ÇKBTA özellikle labral yırtık lokalizasyonunu daha yüksek oranda saptadı. Kemik lezyonlarının varlığında ise ÇKBTA labral patolojileri MRA’ya göre daha iyi değerlendirdi. Sonuç olarak femoroasetabular impingementtaki kalça içi patolojilerini saptamada ÇKBTA MRA’ya iyi bir alternatif tetkikdir. Özellikle femoral kartilaj defektlerinin saptanmasında ve labral yırtık lokalizasyonunda MRA’ya göre daha üstündür.
Submitted by Mustafa Meteoğlu (g0682) on 2021-03-18T06:24:24Z
No. of bitstreams: 1
411867.pdf: 2306817 bytes, checksum: 4bb44e6474d6291c01aee54353d95ba9 (MD5)
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
Çok kesitli BT artrografi
Kalça impingement sendromları olan hastalarda artrografik bulguların cerrahi ve artroskopik bulgular ile korelasyonu
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3982
2022-07-30T00:01:04Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_197
Kaya, Tamer
Tekdemir, Gültekin
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı
2022-07-29T11:08:33Z
2022-07-29T11:08:33Z
2010
Tekdemir G., Akciğerin kitle lezyonlarının iğne biyopsilerinde kullanılan iğne kalınlığının komplikasyonlara ve histolojik tanıya etkinin araştırılması Eskişehir. 2010.
http://hdl.handle.net/11684/3982
Bu çalışma 2007-2010 tarihleri arasında, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Radiyoloji Anabilim Dalında retrospektif ve prospektif olarak gerçekleştirildi. Çalışmaya yaşları 30-79 arasında değişen, ve akciğer kitlesi olan 60 hasta (7 kadın, 53 erkek) dahil edildi.Olguların nefes darlığı, ses kısıklığı, hemoptizi,göğüs ağrısı ve öksürük gibi semptomları mevcuttu.Hastaların akciğer lezyonlarına 18G, 20G ve 22G Chiba biyopsi iğnesi ile biyopsi yapılarak, iğnenin kalınlığına göre komplikasyon oranları ve patolojik tanısal spesmen elde edebilme oranları karşılaştırıldı. Bu karşılaştırma sonucunda; iğne çapının, geçilen akciğer parankimi uzunluğu, lezyonun boyutu ile pnömotoraks oluşması arasında pozitif bir ilişki saptanmadı. Ayrıca lezyonun morfolojik yapısı ve iğne çapı ile tanı koyma arasında anlamlı bir farklılık saptanmadı. Çalışmamızda, malign lezyonlar için iğne biyopsinin sensitivitesi %95.3, spesifitisitesi %100 olarak bulundu. Benign lezyonlar için ise sensitivitesi % 88.8, spesifitisitesi %100 olarak idi. Çalışmamıza göre transtorasik iğne iğne aspirasyon biyopsinin güvenilir, iğne kalınlığına bağlı olmaksızın komplikasyonları düşük, basit ve etkin bir yöntem olduğu doğrulanmıştır.
Submitted by Görkem Çınar (18262273360) on 2021-03-18T07:03:28Z
No. of bitstreams: 1
gultekin_tekdemir_tez.pdf: 1861608 bytes, checksum: 467eeefba0b4d2f9877073bf09a1a90b (MD5)
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
Akciğer Kitleleri
Akciğerin kitle lezyonlarının iğne biyopsilerinde kullanılan iğne kalınlığının komplikasyonlara ve histolojik tanıya etkisinin araştırılması
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2835
2022-03-08T01:00:27Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_197
Akçar Değirmenci, Nevbahar
Arıkan, Ufuk
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı
2022-03-07T11:58:51Z
2022-03-07T11:58:51Z
2010
Arıkan, U. Üriner sistem taşlarının karakterizasyonunda invitro “twinkling” artefaktının yeri. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı. Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir. 2010.
http://hdl.handle.net/11684/2835
Bu çalışma Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalında 2010 yılında invitro olarak gerçekleştirildi. Çalışmada Üroloji Anabilim Dalınca son 10 yılda çeşitli cerrahi işlemler ile hastalardan elde edilen 78 taştan 23'ü in vitro olarak incelendi. Her taş iki gözlemci tarafından öncelikle gri skala, ardından renkli ve spektral Doppler ile twinkling artefaktı açısından değerlendirildi. Akustik gölgenin yarısından azını içeren artefakt grade I, akustik gölgenin yarısından fazlasını içeren artefakt ise grade II olarak iki gruba ayrıldı. Taşların kimyasal analiz sonucu kompozisyonları değerlendirildiğinde: 1 (%4.3) ürik asit taşı, 2 (%8.7) strüvit taşı, 20 (%87.0) Ca oksalat taşı (18'i COM, 2'si COD) olarak dağılım gösterdiği gözlendi. Çalışmamızda tüm taşlardan twinkling artefaktı alınmıştır. Taş kompozisyonu, boyutu, yüzey düzgünlüğü ile twinkling artefaktı ve `grade'i arasında anlamlı bir ilişki bulunamadı. Biz de literatürle uyumlu olarak üriner sistem taşlarının değerlendirilmesinde twinkling artefaktının ek bir sonografik parametre olarak kullanılabileceğini düşünmekteyiz. Ancak twinkling artefaktı ile tedavinin yönlendirilmesinde öneme sahip olan taş kompozisyonu arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptamadık. Bununla birlikte daha geniş serilerle yapılacak çalışmalarla daha anlamlı sonuçlar elde edilebileceği kanaatindeyiz.
Submitted by Görkem Çınar (18262273360) on 2021-03-18T13:33:57Z
No. of bitstreams: 1
ufuk_arıkan_tez.pdf: 1324186 bytes, checksum: 4dbdf7572ac6d51ce621f351aac1f7b2 (MD5)
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, ra
Twinkling Artefaktı
Üriner sistem taşlarının karakterizasyonunda invitro ''Twinkling'' Artefaktı'nın yeri
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3014
2022-06-07T00:00:21Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_197
Adapınar, Baki
Akcan, Esra
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı
2022-06-06T10:40:17Z
2022-06-06T10:40:17Z
2012
Akcan, E. Kronik renal yetmezlikli, transplantasyon, hemodiyaliz ve periton diyalizi ile tedavi edilen olgularda kan manganez seviyesi ile beyin MRG bulgularının ilişkisi ve ÇKBT ile intrakraniyel arteriyel kalsifikasyonların skorlanması. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı. Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2012.
http://hdl.handle.net/11684/3014
Bu çalışma Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalında prospektif olarak gerçekleştirildi. Çalışmaya Mart 2011- Kasım 2011 tarihleri arasında son dönem böbrek yetmezlikli 60 olgu ve 20 sağlıklı gönüllü dahil edildi. Hastaların BT ve MR çekimi mevcut literatüre uygun protokoller uygulanarak gerçekleştirildi. BT görüntülerinde karotis arterin intrakraniyel segmentinde kalsifikasyon miktarı Agaston’s metodu ile hesaplandı. Hemodiyaliz grubunda kalsiyum skoru transplantasyon ve kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek olup periton diyalizi ile anlamlı farklılık izlenmedi. Santral sinir sisteminde manganez akümülasyonunu değerlendirmek amacı ile beyin MR görüntülerinde pallidal indeks değerleri ölçüldü. Hemodiyaliz grubunda pallidal indeks değerlerinin istatistiksel olarak anlamlı yükseklik gösterdiği saptandı. Olguların kan plazma manganez seviyeleri ICP-MS metodu ile ölçüldü. Kan manganez seviyeleri ile pallidal indeks ölçümleri arasında istatistiksel olarak anlamlı korelasyon bulunmadı. Pallidal indeks ölçümleri kronik manganez akümülasyonunu göstermede kan manganez seviyesinden daha etkili olup, Hemodiyaliz grubunda pallidal indeks değerlerinin yüksek bulunması subklinik, kronik manganez akümülasyonunun göstergesidir. Diğer tedavi gruplarına göre hemodiyaliz grubunda anlamlı farklılık olması, manganez akümülasyonunun nedeninin üremi ya da böbrek yetmezliğinden çok hemodiyaliz tedavisinin kendisine bağlı olduğunu düşündürmektedir.
Submitted by Ramazan Karayel (g1216) on 2021-03-19T07:19:56Z
No. of bitstreams: 1
431528.pdf.pdf: 1365431 bytes, checksum: 88113bf08e751918cb326bb3ce5029c6 (MD5)
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
ÇKBT
Kronik renal yetmezlikli, transplantasyon, hemodiyaliz ve periton diyalizi ile tedavi edilen olgularda kan manganez seviyesi ile beyin mrg bulgularının ilişkisi ve çkbt ile intrakraniyel arteriyel kalsifikasyonların skorlanması
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2893
2022-03-10T01:00:27Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_197
Özkan, Ragıp
Urfalı, Furkan Ertürk
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı
2022-03-09T13:36:26Z
2022-03-09T13:36:26Z
2013
http://hdl.handle.net/11684/2893
Urfalı, F.E. Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı’nda takip edilen malign plevral mezotelyomalı hastalarda kemoterapiye yanıtın kürler arasında Toraks ÇKBT ile modifiye RECIST ve tümör volümü karşılaştırılması ve prognoza etkisini tespit etmek. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı. Tıpta Uzmanlık Tezi, Eskişehir, 2013. Bu çalışma, histopatolojik olarak MPM tanılı 32 hastanın kemoterapi tedavisine yanıtının toraks ÇKBT ile değerlendirilmesiyle gerçekleştirildi. Çalışmaya Mart 2010-Mayıs 2012 tarihleri arasındaki ÇKBT tetkikleri dahil edildi. Tüm hastalara platin temelli kemoterapi kombinasyon tedavisi verildi. ÇKBT çekimi mevcut literatüre uygun protokollerle çalışıldı. Kemoterapi tedavisi sonrasında yanıt değerlendirmede tek boyutlu lineer ölçümler ile üç boyutlu volüm ölçümleri kullanıldı. Üç boyutlu tümör volüm ölçümü bilgisayar destekli yarı otomatik segmentasyon ile hesaplandı. Tek boyutlu ölçümlerin yanıt sınıflandırmasında, Modifiye RECIST kriterleri esas alındı. Tek boyutlu ölçümler ile tümör volümünde tedavi sonrasında % 65 regresyon-% 73 progresyon kriterlerinin kullanıldığı sınıflandırmalar arasında mükemmele yakın uyum izlendi. Kemoterapiye yanıt değerlendirmede tümör volümündeki fark için sağkalım ile uyumlu yanıt kriterleri bulmak amacıyla ROC analizi yapıldı. Tümör volümünde kemoterapi tedavisi sonrasında % 40 tümör volümü regresyonu, evre ve MPM histolojik alt tipinden bağımsız risk faktörü olarak belirlendi. Modifiye RECİST kriterlerinin kullanıldığı tek boyutlu ölçümlerde ise kemoterapiye yanıt grupları arasında sağkalım açısından istatistiki olarak anlamlı farklılık izlenmedi. Sonuç olarak tümör volümünün bilgisayar destekli ölçümü, değerlendiren kişiden bağımsız ve daha doğru bir veri sağlamaktadır. Tümör volümünün hesaplanmasındaki gelişmelere paralel olarak tedaviye yanıt kriterlerinin herbir malignite tipi için geniş kapsamlı hasta gruplarında sağkalım analizleriyle düzenlenmesi gerekmektedir.
Submitted by murat keskiner (sp417) on 2021-10-25T11:32:19Z
No. of bitstreams: 1
461977.PDF.pdf: 14360306 bytes, checksum: 166138e88a7757c765c866889dec726c (MD5)
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
ÇKBT
Göğüs hastalıkları anabilim dalı’nda takip edilen malign plevral mezotelyomalı hastalarda kemoterapiye yanıtın kürler arasında toraks çkbt ile modifiye recist ve tümör volümü karşılaştırılması ve prognoza etkisini tespit etmek
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/2568
2022-02-10T01:00:22Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_197
Gündoğdu, Elif
Emekli, Emre
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı
2022-02-09T13:08:11Z
2022-02-09T13:08:11Z
2019
http://hdl.handle.net/11684/2568
TRUS biyopsi
sonucu Gleason skoru 6 olan hastalarda klinik anlamlı kanser bulunma ve yetersiz
tedavi alma olasılığı bulunmaktadır. mpMRG bu hasta grubunda KOAK ihtimali
yüksek lezyonların tespitinde kullanılabilir. Bu nedenle çalışmamızın amacı TRUS
biyopsi sonucunda Gleason skoru 6 olan hastaların prostat mpMRG bulgularını
değerlendirmektir. Bu amaçla Ocak 2015-Ocak 2019 tarihleri arasında 3T MRG
ünitesinde klinik olarak PKa şüphesi olan ve TRUS biyopsi sonucu Gleason skoru
3+3 olup tanı amaçlı mpMRG çekilen 80 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların
görüntüleri klinik bilgilerine kör 2 radyolog tarafından PIRADSv2.1 klavuzuna göre
skorlandırıldı. PI-RADS skoruna göre hastalar KOAK ihtimali yüksek (PI-RADS 4-
5) ve KOAK ihtimali düşük (PI-RADS 2-3) olarak ikiye ayrıldı. Her iki grup yaş,
PSA, PSA dansitesi ve prostat hacimleri açısından değerlendirildi. Hastalar klinik
bilgilerine göre RP yapılan, RT ile tedavi edilen, aktif izlem, bekleyerek izlem ve
takibine ulaşılamayanlar olarak gruplandırıldı. Hasta gruplarının mpMRG sonuçları
değerlendirildi. 80 hastanın yaş aralığı 49-78 (64 ± 7,09), PSA değerleri 0,73-55,27
ng/ml(8,86±7,75), PSA dansitesi 0,016-0,934 ng/ml/cc(0,158 ± 0,133) ve prostat
hacimleri 20,27-190,79 cm³ (64,26 ± 32,42) olarak bulundu.%33,8’sinde PI-RADS
2-3 %66,2’ünde PI-RADS 4-5 lezyon saptandı. Her iki grup arasında yaş,PSA,PSA
dansitesi ve tümör yüzdesi arasında anlamlı fark vardı. 80 hastanın 15’i RT, 28’i RP
ile tedavi edilmiş, 21 hasta aktif izleme, 3 hasta bekleyerek izleme alınmış ve 11
hasta takiplerine gelmemiştir. RP yapılan grupta patoloji sonuçları altın standart
olarak alındığında mpMRG’nin sensitivitesi %94,74, spesifitesi %100 ve doğruluk
oranı %96,3 olarak hesaplandı. Sonuç olarak PIRADS 4-5 skorları, KOAK
lezyonların tanısında yüksek duyarlılık ve negatif öngörü değerine sahiptir. mpMRG
başlangıçta düşük riskli değerlendirilen hastalarda biyopsiye ek olarak karar
mekanizmasında rol oynayabilecek güvenilir noninvaziv tanı yöntemidir
Submitted by Kaner Ulusoy (kaneru26@gmail.com) on 2022-02-09T12:57:54Z
No. of bitstreams: 1
360-7185-10330228.pdf: 1253740 bytes, checksum: 485a55a28c42e9d47a6b86fc60737b0e (MD5)
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
Prostat Kanseri
Transrektal ultrasonografi eşliğinde prostat biyopsisi sonucu gleason skoru 6 olan hastalarda multiparametrik prostat manyetik rezonans görüntüleme bulguları
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/3218
2022-06-16T00:03:10Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_197
Gündoğdu, Elif
Bayav, Fatma Didem
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı
2022-06-15T08:08:43Z
2022-06-15T08:08:43Z
2021
http://hdl.handle.net/11684/3218
Kronik karaciğer parankim
hastalığı ile ilişkili siroz HSK gelişimi için en önemli risk faktörüdür. Kılavuzlar HSK
taraması için AFP ve görüntüleme yöntemlerini önermektedir. AFP yüksek veya düşük
olmasının HSK fenotipindeki değişiklikler ile ilişkili olabileceği düşünülmüştür. Bu
çalışmada AFP yüksek ve düşük hastalarda görüntüleme bulgularının farklı olup
olmadığını değerlendirmeyi amaçladık. Ocak 2015- Şubat 2021 tarihleri arasında
çalışma kriterlerine uyan 108 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların görüntüleri 2
radyolog tarafından değerlendirildi. Hastalar AFP değeri 20 IU/ml göre yüksek ve
düşük olarak iki gruba ayrıldı. Hastaların 51 (%47,2)’inde AFP düşük, 57
(%52,8)’sinde yüksekti. 54 (%50) hastada tek, 38 (%35,2)’inde çok, 16 (%14,8)’sında
infiltratif HSK vardı. Tek lezyonu olan hastalarda AFP değeri düşük, çok ve infiltratif
lezyonu olanlarda yüksek olma eğilimi göstermekteydi (χ
2=16,08, P<0,001). LI RADS sınıflamasına göre 3 (%2,8) hastada LI-RADS 3, 16 (%14,8)’sında LI-RADS
4, 66 (%61,1)’sında LI-RADS 5, 23 (%21,3)’ünde LI-RADS TIV lezyon mevcuttu.
AFP yüksek grupta LI-RADS-TIV hasta daha çoktu (χ
2=20,00; P<0,001). Hastaların
96 (%88,9)’sında patolojik lenf nodu yoktu, 12 (%11,1)’sinde patolojik lenf nodu
vardı ve gruplar arasında farklılık saptanmadı. (χ
2=2,67 P=0,102). İndeks lezyonun
AFP yüksek grupta boyut ortalaması 62,99±34,57 mm, düşük grupta 36,41±26,8
mm’di (P<0,001). AFP değerinin boyut ile arasında orta kuvvette pozitif korelasyon
vardı (R=0,529, P<0,001). AFP yüksek ve düşük grup arasında lezyon/dalak ADC
oranlarında farklılık saptanmamıştı. (sırasıyla; 1,13±0,31; 1,19±0,26, P=0,319). AFP
için kesim noktası 42 kabul edildiğinde tümör trombüsü varlığını ortaya koymadaki
tanısal performasında sensivite %87, spesifite %65 hesaplandı. Sonuç olarak, HSK
tanısı için MRG bulguları AFP değerinden bağımsızdır. Ancak yüksek değerler,
multipl ya da infiltratif HSK morfolojisi, büyük tümör boyutu ve eşlik edebilecek
venöz tümör trombüsü açısından uyarıcı olmalıdır
Submitted by Kaner Ulusoy (kaneru26@gmail.com) on 2022-03-31T11:54:40Z
No. of bitstreams: 1
712-7364-10415719.pdf: 2852820 bytes, checksum: 50866f4844583b134637ff02760b883a (MD5)
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
Hepatosellüler Karsinom
Serum alfa feto protein değeri negatif hepatosellüler karsinomlu hastalar ile serum alfa feto protein değeri pozitif hepatosellüler karsinomlu hastaların manyetik rezonans görüntüleme bulgularının karşılaştırılması ve değerlendirilmesi
physicsThesis
oai:openaccess.ogu.edu.tr:11684/4173
2022-08-05T00:01:30Z
com_11684_84
com_11684_21
com_11684_1
col_11684_197
Küçükay, Fahrettin
Subaşı, Berkay
ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı
2022-08-04T10:34:33Z
2022-08-04T10:34:33Z
2021
http://hdl.handle.net/11684/4173
Bu çalışmanın amacı; benign semptomatik tiroid nodülü olan hastalarda
mikrodalga termal ablasyon (MDTA) yönteminin tedavi etkinliğini ve güvenilirliğini
değerlendirmektir. Bu amaçla Mart 2017- Kasım 2019 tarihleri arasında MDTA yöntemi
uygulanan ve 12 aylık takip süreçleri biten, 26 kadın, 12 erkek, toplam 38 hastanın
59 nodülü çalışmaya dahil edildi. Hastaların işlem öncesi ve işlem sonrası kontrol
görüntüleme bulguları, klinik skorlamaları, tiroid hormon ve otoantikor paneli retrospektif
olarak değerlendirildi. Hastaların yaş ortalaması 46.3 ± 13.2 idi. Tüm nodüller
%100 teknik başarı ile tedavi edildi. Klinik başarı oranı % 96.6 idi. 59 nodülün 57 tanesinde
belirgin küçülme saptandı. 2 farklı hastadaki 2 nodülde ise nüks lehine anlamlı
olabilecek revaskülarite ve hacimsel azalmada duraksama izlendi. Nüks kabul
edilen olgularda elastografik ECI değerinde diğer hastaların aksine istatiksel anlamlı
artış izlenmedi. US ile ölçülen ortalama hacimde işlem sonrası 12. ayda işlem öncesine
göre % 76.6 oranında azalma izlenmiş olup istatistiksel olarak anlamlı fark saptandı
(p<0.01). Hastaların hiçbirisinde major komplikasyon izlenmezken, 8 hastada
(%21) minör komplikasyon izlendi. Hastaların tamamında tiroid hormon ve otoantikorları
normal sınırlarda kalmış olup tiroid hormon replasmanı gereken olgu izlenmedi.
Olguların GAS ve KS skorlarında işlem sonrasında istatiksel olarak anlamlı
azalmalar kaydedildi. Sonuç olarak semptomatik benign tiroid nodüllerinin MDTA
yöntemi ile tedavisi etkili ve güvenilir bir yöntemdir. Diğer ablasyon yöntemlerine
göre daha büyük ablasyon zonu sağlaması, daha hızlı yapılabilmesi gibi avantajları
vardır. Ayrıca bu yöntemin cerrahi işleme kıyasla daha az komplikasyon, daha iyi
kozmetik sonuçlar ve işlem sonrası tiroid hormon replasmanı gerektirmemesi gibi
avantajları olup gelecekte benign semptomatik tiroid nodüllerinin tedavisinde MDTA
belki de ilk seçenek olacaktır
Submitted by Kaner Ulusoy (kaneru26@gmail.com) on 2022-04-19T13:21:22Z
No. of bitstreams: 1
50-7335-10392017.pdf: 11930057 bytes, checksum: c0f1ef93f855e19e981a48be7aa00d02 (MD5)
tur
ESOGÜ, Tıp Fakültesi
Benign Tiroid Nodülü
Semptomatik bengn tiroid nodüllerinin tedavisinde mikrodalga termal ablasyon tedavisinin güvenliği, etkinliği ve tedavi yanıtının sonografik, elastografik ve klinik skorlamalar ile değerlendirilmesi
physicsThesis